Makedonya Ohri

Makedonya Ohri

Ohrid güzel bir şehir, çünkü Ohrid gölü, buraya bambaşka bir güzellik katmış. Zaten Balkanlar Turunun en güzel yerlerinden birisi olarak kabul ediliyor. Balkan turu değil, birçok turist, doğrudan buraya gelen uçak seferleriyle doğrudan buraya geliyorlar ve tatil yapıyorlar. İstanbul’dan bir özel havayolu şirketi, doğrudan buraya seferler yapıyor.

Buraya gelirseniz, kalma konusunda birkaç örnek verebilirim. Örnek: Pansiyon, kahvaltı dahil. Günlük kişi başı 12 Euro civarındadır. Ama, burada elbette 5 yıldızlı son derece lüks otellerde var.

Önce şehrin isminden söz etmek istiyorum. Şehrin ismi: Makedonca ve Slav dillerinde Ohrid, Arnavutçada Oher, Osmanlı döneminde ise Ohri’dir.

Ohri şehri hakkında yazılı bilgilerin bir kısmı, 1670 yılında şehri ziyaret eden Evliya Çelebi tarafından verilmiştir.

Ohri gölü kıyısında bir şehirdir.

Büyük bir tarihi mirasa sahip şehir, 1980 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Arkeolojik buluntulara göre: Ohri bölgesi, Avrupa’nın en eski yerleşimlerinden biridir. Ohri gölü, yaklaşık 3 milyon yaşındadır. Ohri şehrinden tarihi süreçte ilk olarak; MÖ 353 yılında, Yunan belgelerinde rastlanır. O zamanlar, Lychnidos yani Işık şehri olarak geçer. Ancak, MS 879 yılında, şehir Ohrid ismini alır. Bu isim “vo hridi” kelimesinden türemiştir. Yani kabaca uçurumun içinde anlamına gelir. Çünkü: şehir, tepenin göl kenarındaki küçük bir alana yerleşmiştir. Bu aslında büyük bir uçurumdur ve göl kıyısında yükselir.

570’li yıllarda, burada büyük bir deprem olur ve burada kurulu Roma şehri yok olur. Hemen karşıda gölün arkasında görülen “Galeta” dağları oluşur, Ohri gölü ikiye bölünür, bu dağların arkasında bir göl daha kalır, günümüzde bu gölün ismi “Prespa” gölüdür.

Şehir:

1385 ile 1912 yılları arasındaki 527 yıllık süreçte Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır. Bu yüzden, halen yani günümüzde de Türk örf ve Osmanlı yaşam şekli geçerliliğini sürdürmektedir. Osmanlı etkisi: şehirdeki sivil mimaride, Osmanlı sivil mimarisinin esintilerinin hissedilmesiyle de görülür. Evler, Safranbolu evlerini anımsatır.

Osmanlı döneminde şehirde bulunan 20 camiden, daha sonraki dönemde 10 tanesi kiliseye dönüştürülmüş, yani günümüzde şehirde 10 tane cami ve 1 tekke bulunuyor. Tekke, 1720 yılında Zeynel Abidin Paşa döneminde yapılmıştır.

Günümüzde görülen Ohrid şehrinin büyük bölümü: 7 ile 19’ncu yüzyıllar arasında inşa edilmiştir. Bizans döneminde, şehir, Ortodoks kilisesinin piskoposluk merkezi olarak kullanılmış, St Kliment tarafından yönetilen Slav Üniversitesinin önemli bir kültürel ve ekonomik merkezi olmuştur.

Şehir, Makedonya ülkesinin 8’nci büyük şehridir. Şehirde bir zamanlar, 365 tane şapel varmış. Bu özelliği nedeniyle, Balkanların “Kudüs” ü olarak anılıyormuş. Bu not: ünlü gezgin Evliya Çelebi tarafından tutulmuştur. Ancak günümüzde bu sayı daha küçüktür.

1980’li yıllarda buraya yıllık 200 bin civarında turist gelirken, 2001 yılındaki etnik çatışmalar sonrasında turizm çökmüştür. Ancak geçtiğimiz yıllarda turizm yeniden canlanmıştır. Etnik çatışmalardan söz etmişken: biraz önce söz ettiğim gibi, burası Slavlar ve özellikle Ortodokslar için son derece önemli bir merkezdir. Şehir, Arnavutluk sınırından olması nedeniyle, en sıcak bölgededir.

Ulaşım:

Üsküp-Ohrid arasındaki otobüs yolculuğu yaklaşık 1.5 saat sürer. Ohrid şehrinde demiryolu ulaşımı yoktur. Ancak bu yol çok kötü, özellikle araba kiralayarak balkan turu yapmak isteyenlere bunu hatırlatmakta yarar var. Üsküp-Ohrid arasındaki yol çok virajlı ve dar. Yolculuk sırasında göreceksiniz, bir Çin firması buraya bir otoyol yapıyormuş, söylenenlere göre birkaç yıl içinde bu otoyol bitecekmiş, ama şu an için yol rezalet, dikkatli olmanızı öneririm.

Hava alanı:

Ohri “Aziz Paul Havari” Uluslar arası Havaalanı: şehir merkezine yaklaşık 7 km uzaklıktadır. Çok küçük bir havaalanıdır ve günde sadece birkaç uçuş olur.

Makedonya Ohri

İnci:

Ohrid incisinin özelliği: gökkuşağı renklerini yansıtmasıdır. İnci işi, asırlarca aile sırrı gibi saklanmaktadır. Hatta, Filevi ailesinin bu geleneksel inci yapma metodunu, nesilden nesle 80 yıldır aktardığıdır. İnciler: göldeki bir tür balığın pullarının, toz haline getirilip sonra yeniden şekillendirilmesiyle elde ediliyor. Bu balık türüne “plasica” deniyor.

Bu balık yaklaşık 7-10 kilo ağırlıktadır. Restoranlarda yenmesi için pazarlanan bu balıkların pulları ve kemiği çıkarılıp, inci atölyelerine veriliyor, burada pullar ve kemikleri toz haline getiriliyor ve özel boyalar kullanılarak inci ürünler ve teşbihler yapılıyormuş. Yani, şehirde, bir tür taklit inci (yapay, insan yapımı) çok meşhurdur. Ancak, bunların gerçek inci olmadığını bilmelisiniz.

Evet, şehirde inci işi yapan 3 aile varmış. Bunların dışındaki inci satıcıları al-satçılarmış. Üreticiden almak daha avantajlı diye düşünebilirsiniz. Hatta tur görevlileri, bu üç ailenin satış yerleri dışındaki yerlerde satılan incilerin bijuteri olduğunu iddia ederler.

Yine söylenenlere göre, bu ailelerin Ohri dışında kendi inci üretim tesisleri varmış, bu tesislere yabancı kimseyi sokmazlarmış, hatta, kız çocuklarına dahi, evlendiklerinde, inci yapımının sırlarını başka ailelere taşımamaları için, kız çocuklarına bile bu inci yapım işinin püf noktalarını öğretmezlermiş.

Ancak:

Elbette tur görevlisi tarafından götürüldüğünüz bu inci mağazalarındaki ürünlerin çok pahalı olduğunu göreceksiniz. Bu inci ürünleri fiyatları, 10 Euro’dan başlıyor ve 300-500 Euro’ya kadar çıkıyor. Burada bir şey dikkatimi çekti, yine bu ailelerden birinin inci dükkanına gittiğimizde, dükkanın sahibi bayana, bu incinin kaç yılda kararacağını sordum, bir 10 dakika sonra cevap geldi, kararma süresi, 5 ile 7 yıl kadarmış, tabii bekleme süresi, cevabın inandırıcılığını bitirdi.

Böylece: bu inci dükkanında, sadece birer bardak, ince belli çay içtik ve alışveriş yapmadan ayrıldık. Sizlere de alışveriş yapmanızı önermiyorum. Çünkü: şehirde birçok inci satış yeri-dükkanı göreceksiniz ve inanın bunların fiyatları, bu orijinal olduğu söylenen dükkanlardaki incilerin fiyatlarının üçte biri kadardır.

Hani, denilebilir, iyi de onlar sahte veya orijinal değil. Yani, sonuçta, orijinal diye satılan incilerin de orijinal olduğuna pek inanmıyorum. Bizim gurupta, bazı bayanlar, çok küçük inci objeler, uygun fiyatlarla, değişik dükkanlardan satın aldılar. Yoksa bir bardak çay uğruna, büyük ve saçma sapan paralar vererek, daha uygun fiyata alabileceğiniz inci objeleri, satın almayın. Gezin, ara sokaklardaki inci satıcılarından alabilirsiniz.

Para birimi:

Makedon dinarı kullanılıyor. (MKD) Euro en çok kabul edilen ikinci para birimidir.

1 Amerikan Doları: 55 MKD dir.

Ne yenir-Ne içilir:

Buraya yolunuz düşerse, her öğünde yenen bir tür meze ve garnitür olan “Sopska salatası” deneyin. Bunun içinde: domates, salatalık, soğan, çiğ veya kavrulmuş biber, sirene (beyaz salamura) ve maydanoz vardır. Sos olarak: sirke ve Ayçiçek yağı kullanılıyor.

Ayrıca: süt ürünleri, şaraplar ve rakija denen alkollü içki düşünülebilir. Makedonya’nın ulusal içkisi: “Mastika” ve ulusal yemeği ise “Tavce Gravce” dir. Bu yemek: taze fasulye ile hazırlanır. Geleneksel toprak kaplarda servis edilir.

Çoğu restoranlarda “Ribna Çorba” denen bir tür balık çorbası bulabilirsiniz. Osmanlı döneminden kalan ve bizlere yabancı olmayan “burek” bir tür katmanlı hamur işidir. Et, peynir veya ıspanaklı türleri yapılır. Ama buranın bence en lezzetli yemeği kebap olarak isimlendirilen köftedir. Bir porsiyon isteyin, oldukça fazla köfte var, iki parça pide arasında, ince kıyılmış kuru soğan ve bir adet közlenmiş yeşilbiberle servis yapıyorlar. Oldukça lezzetli ve doyurucudur.

Şehirdeki en ünlü içki türü, bir tür bira olan “Skopsko” dur. 1 şişesi 2 euro. Ayrıca: Kavadarka ve Smederevka denen Makedon şarapları da denenebilir.

Plajlar:

Şehirde, göl kıyısında çeşitli plajlar var. Labino, Ljubanista ve Gorica Hotel plajlarında, insanlar göle giriyorlar, güneşleniyorlar. Ancak, bu plajlar genellikle çok kalabalık oluyor. Yine de göle girmek isterseniz, Ohrid şehri gezisinde yanınızda mayo ve havlu bulundurmayı unutmayın. Şezlong kiralamak mümkündür. Yaz aylarında göl suyunun sıcaklığı kıyıya yakın yerlerde 26 dereceye kadar çıkmaktadır.

Ohrid Yaz Festivali:

Makedonya’nın en büyük ve en önemli müzik ve tiyatro festivalidir. İlk konser, 1961 yılında, olağanüstü akustiği olan Ayasofya kilisesinde yapılmıştır. Festival her yıl 12 Temmuz ile 20 Ağustos tarihleri arasında yapılmaktadır.

Ayrıca, yine şehirde, ana meydanda benim bulunduğum tarihte (Ağustos 2018) İstanbul Büyükçekmece Belediyesi tarafından düzenlenen bir etkinlik vardı. Bu etkinlikte, kurulan sahnede müzik ve hemen yan bölümde kurulan stantlarda ise, çeşitli el sanatı ürünleri satılıyordu. Gündüz başlayan etkinlik, akşam saatlerinde de sürdü, hareketliydi, bence güzel bir düşünce.

Makedonya Ohri
Makedonya Ohri
Makedonya Ohri
Makedonya Ohri

 

OHRİD GÖLÜ:

Ohrid gölü, 1979 yılında, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Çünkü dünya çapında 200 civarında endemik türün bulunduğu su ekosistemi vardır.

Ohrid gölü: güneybatı Makedonya ve doğu Arnavutluk arasındaki dağlık bölgededir.

Avrupa’nın en derin ve eski göllerindendir.

Tektonik bir göldür. Sateska nehri ve Biljana su kaynakları tarafından beslenmektedir. Büyüklüğü yaklaşık 2600 metre karedir. Gölün en uzun yeri: 36 km ve en geniş yeri ise 17 km dir. Ortalama derinlik 155 metredir. En derin yeri ise, 300 metredir. Balkanların en derin gölüdür. Gölün kıyı uzunluğu 88 km dir. Göl, doğu kıyısındaki yer altı kaynaklarından beslenmektedir.

Ayrıca direkt yağışlar ve nehirler de gölü beslemektedir. Hatta, göl suyunun bir bölümü, rakım olarak buradan 150 metre daha yüksekte olan Prespa gölünden gelmektedir. Bu sular: iki göl arasındaki Galiçiça dağında batar ve Aziz Naum kaynaklarına yakın yerde yüzeye çıkar. (Aziz Naum manastırına gittiğinizde bu su kaynaklarını görebilirsiniz.) Güneşli günlerde, gölün 20 metre derinliğine kadar dibi görünmektedir.

Göl kıyısında: Makedonya bölümünde Ohri ve Struga şehirleri, Arnavutluk bölümünde ise Pogradec şehri vardır.

Gölde 17 balık türü bulunuyor. Bunlardan: ticari değeri olan ve en lezzetlileri belvica ve letnica’dır. Ayrıca, Ohrid incisinin yapımında kullanılan plasica türü bir balık da bulunuyor.

Ünlü gezgin Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde, bu gölde, özellikle yılan balığının güzel kokusundan söz etmiştir. Ayrıca, yine başka yerlerde bulunmayan balıkların sadece bu gölde yaşadığını yazar.

Son bir not: gölün başlıca özelliklerinden birisi de her 75-80 günde, kendini sirküle etmesidir. Teorik olarak, göle atılan bir şişenin, 3 ay sonra, Adriyatik denizini geçerek İtalya’nın Bari şehri kıyılarına varması mümkündür. Dolayısıyla göl suları, buz gibi ve içimi mümkün, zaten Balkanlarda nerede olursanız olun muslukların suyu içilebiliyor.

Makedonya Ohri

 

Gölde katamaran (tekne) gezisi:

Son bir not: gölde tekne gezileri yapılıyor. Bence mutlaka deneyin, 45 dakikalık bu tekne gezileri oldukça keyifli, ancak tekneye binmeden önce, yine buralı bir şahıs, tur görevlisinin ısrarı sonucu sizlerin fotoğrafını çekiyor ve tur sırasında resimleri hazırlıyor, siz tekneden indiğinizde ise, bu resimleri size 10 TL karşılığı pazarlıyor, ilginizi çekerse düşünebilirsiniz. Ayrıca, yine en fazla 10 yolcu alan bu teknelerin kaptanları, zaman zaman misafirleri de tekne dümenine geçiriyorlar, ilginç bir gezi oluyor. Tur programında yoksa, bence tekne gezisini ihmal etmeyin.

Makedonya Ohri

GEZİLECEK YERLER:

Şehir meydanında bir havuz var, bu meydana açılan bir de Türk çarşısı var. Bu meydana açılan ana yol: ülkemizin en tanınmış turistik yerlerinden olan Side’ye benzer, sağlı sollu dükkanlar ve aşırı kalabalık.

Makedonya Ohri

Havuzlu meydanın hemen üstünde: bir de ülkemizde oldukça meşhur bir tekstil firmasının büyükçe mağazası görülüyor. Havuzlu meydanda bir de çınar ağacı görülüyor. Yine bu meydanda Ramstor denen büyük bir alışveriş merkezi var, fiyatlar uygun, uğramanızı tavsiye ederim.

Yine havuzlu meydanda, hemen göle doğru birkaç heykel göreceksiniz. Bunlar: günümüzde Rusya’ya kadar yayılan kril alfabesinin kurucuları Aziz Kril ve bunların öğrencisi, kril alfabesinin kullanımını gerçekleştiren iki kardeşin heykelleridir.

Makedonya Ohri

Yine burada bir genç heykeli daha görülüyor. Her yıl Ocak ayında, Ortodoks inancına göre, İsa’nın vaftiz edildiği tarihte, denize bir haç atılıyor ve gençler, bu haçı denizin dibinde çıkarmak için yarışıyorlar. Bu heykeli olan genç, bu haçı birkaç kez denizden çıkarmayı başarmış ve buraya heykeli dikilmiş. Zaten, elinde bir haç tuttuğu görülüyor.

Makedonya Ohri

Evet, Eski şehir merkezinde küçük bir yürüyüş turu yapabilirsiniz.

Burası, özellikle Osmanlı dönemi mimarisi evleriyle ünlüdür. Bu ara sokakta ilerlerken: camlı bölümün altında bir yol taşlarını göreceksiniz. Roma döneminde, burası ipek yolu üzerinde bulunan önemli bir yerleşim yeridir. Bu ticaret yolunun o dönemden kalan birkaç taşı, hemen yolun altında görülebiliyor.

Burada: Ohri kalesinin üç kapısından biri bulunuyor. Kale Bulgar İmparatoru Çar Samur tarafından yapıldığı için aynı isimle tanınmaktadır. Birinci kapıdan sonra, ikinci ve üçüncü kapı, kalenin tepesindedir.

Birinci kapının hemen karşısında, iki tane kilise görülüyor. Bunlar aynı zamanda hastane işlevi görmüşlerdir. 1333-1336 yıllarında, hastalıkların şehre girmesinin önlenmesi için, şehre gelen yabancılar 21 gün süreyle bu kiliselerde, karantina da tutuluyorlarmış, hastalık belirtisi göstermezlerse şehre sokuluyorlarmış.

Devam ediyoruz, ancak bu eski şehirdeki kale yolu trafiği oldukça yoğun, gezerken sıkça gelen arabalara dikkat etmenizi öneririm.

Televizyonlarda bir dönem dizi olarak gösterilen “Elveda Rumeli” dizininin bir bölümü, buradaki evlerde çekilmiştir. Bu diziyi hatırlayanlar için; Kaymakam’ın evi burada görülmektedir.

Şehrin eski bölümünde gezerken, hemen yanda, göl kıyısında güneşlenen ve göle girenleri, yüzenleri görebilirsiniz.

Bu yürüyüşte, sağ yanınızda kalacak Gutenberg kağıt yapım atölyesini mutlaka görün. Hatta, oradan duvarınıza asmak için küçük çerçeveli baskılardan satın alabilirsiniz.

Daha sonra yola devam ettiğinizde, solda Ayasofya kilisesi görülüyor.

Ali Paşa Camisi:

Çarşı içinde, ünlü çınar ağacı yanındadır. Bu çınar ağacı: yaklaşık 800-900 yaşındadır. Ağaç gövdesinin uzunluğu 20 metredir. Geçmiş dönemlerde, ağacın içindeki boşlukta, kahve dükkanı ve berber bulunduğu söylenmektedir. Anlaşılan Osmanlı hakimiyet kurduğu her yerde olduğu gibi burada da çınar ağacı dikmiş.

Çok sayıda dükkan arasında kalmıştır. 1573 yılında Süleyman Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1823 yılında ise, Belgrad veziri Ali Paşa tarafından onarılmıştır ve ismi “Ali Paşa Camisi” olmuştur. Maalesef caminin minaresi, 20’nci yüzyılda, yıktırılmıştır. Dışarıdan bakıldığında sadece kubbesi görülmektedir. Ancak öğrendiğime göre, ülkemizdeki büyük bir firma tarafından, camiye yeni bir minare yaptırılmaktadır ve Eylül 2018 ayı sonunda açılacaktır.

Saat kulesi:

1726 yılında İşkodralı Süleyman Ağa tarafından yaptırılmıştır. 1912 yılına kadar işlevini sürdürmüştür. Şehre bakan yüzünde, kadranlı saat görülür.

Makedonya Ohri
Makedonya Ohri

Gutenberg-El yapımı kağıt atölyesi:

Çar Samoli ulusal müzesi yakınındadır. Burada bir genç bayan bulunuyor ve guruplara kağıt yapımını göstererek anlatıyor.

Burada geleneksel usüllerle, odun hamurundan kağıt yapılıyor. Buradaki kağıt yapım tekniği, MÖ 2’nci yüzyılda Çin’de kullanılan teknikle aynıdır. Şehir yakınlarındaki St Naum Manastırında da 16’ncı yüzyılda, yine aynı teknikle kağıt üretiliyormuş. Evet: kağıt yapımında tahta ve su kullanılıyor.

Tahtanın kabukları çıkarılıyor, 3.5 ile 4 hafta kadar su bekletildikten sonra belli bir kıvama geliyor, ayrışma oluyor ve herhangi bir kimyasal etki olmadan oluşan sıvı, kullanılan tahtanın yani ahşabın rengine göre kağıt üretiminde kullanılıyor. Bazen renk kazandırmak için, çeşitli çiçekler kullanılıyor.

Bu özel sıvı, kağıt kalıbında suyu süzülüyor, daha sonra elde edilen ham kağıtlar arasına katlar halinde pamuklar konuluyor, böylece suyu emdiriliyor, sonra kağıtlar presleniyor, havaya bağlı olarak 2 veya 3 gün içinde kullanılır kağıt haline geliyor. Ürün tam düz değilse yeniden presleniyor ve tam düz olması bekleniyor.

Burada göreceğiniz her şey yani satışa sunulan ürünler, bu metotla üretilen kağıtlar üzerine baskı metoduyla yapılmıştır. Burada bir de matbaanın mucidi Gutenberg tarafından kullanılan baskı makinasının, dünyada 3 tane bulunan bire bir örneklerinden bir tanesi bulunuyor. Burada baskı makinasıyla birlikte kalıplar vardır. Baskı kalıpları üzerine mürekkep konularak baskılar yapılıyor. Evet, bu teknikle üretilen kağıtlara yapılan çizimler yani orijinal minik tablolar ilginizi çekebilir, satın alabilirsiniz.

Makedonya Ohri
Makedonya Ohri
Makedonya Ohri

        

Ayasofya Kilisesi:

Şehrin eski şehir bölümündedir.

Evet, buraya ulaştığınızda, girişte hemen bir solda sütun göreceksiniz, büyük bölümü yerin altında bulunan bu sütun, bir zamanlar burada bulunan Roma şehrinin Roma banyosuna ait bir sütun imiş. Bu sütünün üstünde küçük bir boşluk var ve ziyaretçiler, buraya para atıyorlar, eğer attığınız para sütunun üstündeki boşluğa düşerse, dileğiniz tutacak diye inanılıyor, tabii atılan paraların büyük çoğunluğu sütunun üstündeki bu boşluğa değil, yerlere düşmüş görülüyor.

Burası: Makedonya ülkesinin en önemli anıtlarından birisi olan bu dini yapı: ortaçağdan kalma konut mimarisini yansıtmaktadır.

Ohri Başpiskoposluğunun katedral kilisesinin yapımı, ilk olarak 9’ncu yüzyıla dayanmaktadır. Günümüzde görülen kilise: 1035-1056 yılları arasında inşa edilmiştir. Kuleler ve açık ön cephe, 1317 yılında yapılmıştır. Yapı, İstanbul Ayasofya kilisesinin aynısıdır. Kapalı pencerelerle karanlıkta açılan giriş, daha sonra aydınlığa yani doğuya doğru gider.

Ancak,

Osmanlı döneminde camiye çevrilmiş ve 520-540 sene boyunca “Fetih camisi” diye anılmıştır. Bugün yapının üstünde bir haç görülüyor, o haçın yanında cami döneminde bir de minare varmış. Ancak Osmanlı hakimiyetinin bitmesiyle o minare yıkılmış.

Evet, Osmanlı döneminde, buraya yan sundurma eklenmiştir. İç mekan korunmuştur. Böylece, 11’nci yüzyılda yapılan freskler günümüze kadar gelmiştir. Bunlar önemli bir koleksiyon oluşturur.

Ana sunakta: eski Ahitten sahneler ve Meryem Ana’ya doğru uzanan melekler tasviri vardır. Yapı: günümüzde çeşitli kültürel performanslar yani konserler için kullanılıyor. Ayrıca, Makedon parasının üzerinde (1000 banknot) kiliseden bir detay tasvir edilmiştir.

Bu arada:

kilisenin ismi olan “Ayasofya” dan söz etmek istiyorum. Aya: kutsal, Sofya ise “bilgelik” demektir. Hıristiyan inancında bir kiliseye Ayasofya isminin verilebilmesi için, o şehirde 364 tane yani her gün için bir kilise olması gerekir ki 365’nci kilise, Ayasofya olsun. Osmanlının bölgedeki hakimiyetinin bitmesiyle, Hıristiyanlar inadına veya inancına uygun olarak her güne bir kilise yaptırırlar. Bu yüzden, burası Hıristiyan aleminde “Kudüs” olarak tanınır.

Kilisenin içini gezmek isterseniz, giriş ücretlidir, 2 Euro ödemeniz gerekiyor. Kilise halen müze olarak kullanılıyor. Ama girmenizi önermem, pencereler gayet uygun içeriye bakın, bir özellik yok, bir süre önce, ülkemiz adına ünlü bir müzisyen Fazıl Say, burada piyano resitali vermiş. Yani, burası günümüzde konserler gibi çeşitli etkinlikler için kullanılıyormuş.

Robevi Evi:

Robeviler, Ohridli bir tüccar ailedir.

İlk Robevi evi, 15 Nisan 1827 yılında tamamlanmış, mermerden yapılmış taş levha üzerindeki yazıda da görüldüğü üzere, geleneksel bir Osmanlı Türk mimarisini yansıtıyordu. Ancak Robevi ailesinin 35 yıl yaşadığı bu ev, 1861 yılında yakılmıştır.

Günümüzde görülen ev ise, 1863-1864 yılları arasında Todor Petkov tarafından yeniden inşa edilmiştir. Bir kültür anıtı olarak koruma altına alınmıştır. Ev iki bölüme ayrılmıştır. Aile 1900 yılında Bitola şehrine taşınmalarına rağmen, bu evi yazlık olarak kullanmayı sürdürmüştür.

Balkan savaşları sırasında, 1913-1919 yılları arasında ev, Sırp askerlere ev sahipliği yapmış ve bu dönemde bazı hasarlar olmuştur, hatta bazı süslemeler Niş şehrine kaçırılmıştır. Yapının son restorasyonu, 1990 yılında yapılmıştır. Evin zemin bölümünde, bazı antik objeler sergileniyor. Özellikle MÖ 2’nci yüzyıla ait olduğu söylenen Tanrıça İsis gövdesi ilgi çekiyor.

OHRİD YAKINLARINDA GEZİLECEK YERLER:

Makedonya Ohri

ST NAUM MANASTIRI:

Burayı gezmek için 1.5 saat zaman ayırın, bunun yaklaşık 30 dakikası sandal turu ile geçiyor.

Ohrid şehrinin ana limanından, her gün St Naum manastırına tekne turları düzenleniyor. Karayolu ile de ulaşım mümkündür. Ohrid şehrine 29 km uzaklıktadır. Ancak, bu yol biraz sıkıntılı, dar ve virajlı bir yoldur. Kara yolu ile ulaşım 30-35 dakika sürüyor. İşin  daha da ilginç olanı, buradan çıktıktan 3 dakika sonra Arnavutluk ülkesinin bulunmasıdır.

Buraya otobüsle ulaştıktan sonra: büyükçe bir kapıdan içeri giriyorsunuz, hemen solda bazı dükkanlar ve sağda Ohrid gölü görülüyor.

Yaklaşık 200 metre yürüdükten sonra sağ yanda tuvalet var. Gayet güzel ve temiz bir tuvalet, 20 dinar para atılarak giriliyor.

Yine biraz ileride, sol yanda, göl kıyısında, bir kafeterya var, kafeteryanın bitiminde, kıyıda ağaçların altında sandalcılar var, sola doğru hafif bir rampadan çıkarak manastırın bulunduğu bölüme ulaşılıyor.

Burada:

bir kapı var, kapının üstünde, manastırın bölümü otel olarak düzenlenmiş, ön bölümde ise otelin restoranı bulunuyor.

Makedonya Ohri
Makedonya Ohri
Makedonya Ohri

 

Kapıdan girince, hemen sağda Aziz Naum un gömülü bulunduğu mezar odası ve solda ise manastır bulunuyor. Aziz Naum’un Manastırı: Slav dünyasının çok önem verdiği yerlerden biridir. Kutsal mekan olarak, bu bölge, tarih öncesi çağlardan beri önem kazanmaktadır. (Buraya gelirken, hemen sağda, tarih öncesi çağlara ait bir yerleşimin izleri bulunmaktadır.)  Bu yüzden, günümüzde ise, özellikle komşu ülkeler Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Rusya’da ziyaretçiler çekiyor.

Makedonya Ohri

Manastır: Kiril alfabesini formüle eden St Naum’a aittir. Kendisi de burada gömülüdür. Aziz Naum: kril alfabesini bir metoda dönüştüren ve Ruslara bile kabul ettiren bir kişi olarak tanınıyor ve kendisi Güneyli Slavlar için o kadar kutsal sayılıyor ki, adına kentler kurulmuş, Ohri şehrinin koruyucusu aziz olarak kabul edilmiştir.

Manastır:

harika, antik duvarlı bir kale gibi görünüyor. 910 yılında St Naum tarafından kurulmuştur. Ancak günümüzde görülen kilise, 16’ncı yüzyıl yapımıdır. Orijinal kiliseden, sadece St Naum mezarı ve yan şapel günümüze ulaşmıştır. Manastır, halen dini işlevini sürdürmektedir.

Makedonya Ohri

Ortadaki kilisenin içinde bir mezar odası var. Ancak buraya girmek için 2 euro ücret ödemek gerekiyor. Kapıda bir papaz var, 2 euro verdiğinizde biletinizi veriyor ve içeriye girebiliyorsunuz.

Şapel’de: orijinal freskler 1806 yılı yapımıdır. Bunlar: St Naum’un yaşamı ve mucizelerini gösterir. Kilisenin ilk odasında: St Cyril ve yan şapel freskleri ve St Klement ve St Naum öğrencileri bulunuyor.

16’ncı yüzyıldan bu yana, burada bir Rum okulu varmış. Bu okulun yurtlarının bir kısmı, günümüzde otel olarak kullanılıyor.

Manastırın hemen yanında ise, muhteşem göl manzarası izlenen bir teras var, burayı zaten hemen göreceksiniz, fotoğraf çektirmeyi unutmayın.

Makedonya Ohri

Bu arada,

ortalıkta ve hatta çatılarda dolaşan nadir bir albino türü olan tavus kuşlarını göreceksiniz, söylenenlere göre bunlar uzun yıllardır burada yaşamaktadır ve kutsal olarak kabul edilmektedirler.

Birde hemen seyir terasının önünde, ayazma suyu var. Kilise ve su, altar ve sunak ve su diyalektiği birliktedir. Her altarın, her sunağın yanında bir su kaynağı vardır. Çünkü: insanlık tarihinin en eski ritüeli, tanrılara kurban adamaktır. Kurban adamanın sembolik göstergesi, kurbanın kanının akmasıdır. Kan altara, yani sunağa akıtılır. Dolayısıyla altarın çok basit şekilde yıkanması, temizlenmesi gerekir. Sunağın yanındaki su, bu yüzden tesadüf değildir, altarın yıkanması için kullanılır.

Manastırın hemen önünde hoş bir kumsal var. İnsanlar burada göle giriyorlar.

Makedonya Ohri
Makedonya Ohri
Makedonya Ohri
Makedonya Ohri

 

Su kaynakları sandal gezisi:

Manastırın hemen arkasında, küçük bir göl bölümü var. Burada, Ohri gölünü besleyen su kaynakları görülüyor. Bu kaynaklardan kaynayan sular, Ohri gölüne akıyor.

Burada, kıyıdan kürek çekilerek yürütülen 8 kişilik sandallara binerek (kişi başı 3.5 veya 2.5 istiyorlar, normal fiyat 2.5 Eurodur veya kişi başı 150 dinar verebilirsiniz.) su kaynakları gezilebilir. Kesinlikle bu geziyi yapın, muhteşem güzellikler göreceksiniz, suyun derinliği yer yer birkaç metre ve o kadar temiz ki, sandalı kullanan sandalcılar, sürahiyle gölden su alıp misafirlere içmeleri için ikram ediyorlar.

Hemen yan taraf ise muhteşem yeşillik, yani burayı tanımlamak gerekirse, cennet denilebilir. Burada kaynayan sular, manastırın hemen girişinde, bir nehir gibi göle akıyor.

Bu su kaynakları oldukça güzel, mutlaka sandalla gezin.

Ancak yine burada başımıza gelen bir olaydan söz etmek istiyorum. Tur görevlisi, hemen kıyıda, sol yanda bir sandalcıyla anlaştığını kişi başına 2.5 Euro ya gezi yapılacağını söyler, manastır gezisinden sonra su kaynaklarını da gezmemizi ister. Yalnız, burada birkaç sandalcı var, turdan bazı kişiler, diğer sandalcılarla konuşmaya giderler.

Çünkü, niye 2.5 Euro, diğerlerinden 2 Euro ücret karşılığı bunu yapacaklar elbette olacaklardır, çünkü hepsi boş beklemektedir. Bunu gören, tur görevlisinin anlaştığını söylediği sandalcı, guruba gerek el hareketi ve gerekse sözlü küfürler eder, inanın turdaki bazı kişileri sakinleştirmek bayağı zor oldu.

Sonuç olarak: kafeteryanın içindeki sandalcıları tercih edin, aynı fiyata yani 2.5 Euro’ya gezdiriyorlar, ama daha terbiyeliler ve kafeterya da hem internet var, hem de ücretsiz tuvalet var. Ama bu su kaynakları sandal gezisini mutlaka yapın, gerçekten bu dünyada cenneti göreceksiniz.

Ankara Kızılay Alışveriş Merkezi

Ankara Kızılay Alışveriş Merkezi

Ankara’nın tam ortasında, muhteşem bir yerde, tam bir alışveriş mekanı olmaya aday. İçeri girenleri bilmem ama normal bir günde bu alışveriş merkezinin önünden yüzbinlerce kişi geçiyor.

Özellikle zemin katında bulunan kafeteryaların masalarını hep dolu görmek mümkündür.

Giriş için bir not: Metro içinde, yani metro yeraltı çarşısında  da, buranın bir kapısı yapılmış, yani bağlantı sağlanmış, akıllıca.

Evet: mülkiyeti Kızılay Derneği Genel Müdürlüğüne aittir. Parasal değerinin çok yüksek olduğu kesin. Çünkü, biraz önce söylediğim gibi, yeri çok güzel.

Burada: günümüzden yaklaşık 32 yıl önce, 1979 yılında, bir yapı inşaatına başlanıyor. Burada daha önce “Kızılay Genel Müdürlüğü” binası bulunuyordu.

Ancak, birçok sıkıntılar ve kiralanan firmaların gerekli şartları yerine getirmemesi nedeniyle, inşaat tamamlanamıyor ve sonunda: yakın geçmişte, inşaat, 25 yıllık işletme hakkı karşılığında, birkaç firmanın bir araya gelerek oluşturduğu “Ortak Girişim Gurubu” denilen bir şirkete devrediliyor.

Yani bir anlamda: son yılların en gözde uygulaması: yap-işlet-devret.

Evet: 1979-2009 yılları arasındaki 30 yıllık süreçte: yapının yüzde 80’lik bölümü bitiriliyor. Özellikle: 2001-2009 yılları arasında, yapıya bir çivi bile çakılmıyor. Sonuçta: Ortak girişim gurubu: 2009-2011 yılları arasındaki 2 yıllık süreçte, yapıya tamamlıyor ve tadilatla, AVM konseptine uyduruluyor.

Belki merak edenler olabilir: Ortak girişim gurubu tarafından, buranın 25 yıllık kira bedeli olarak: Kızılay’a: 114 milyon dolar ödeyeceklermiş.

Neyse, bu şirket, gerekli ciddiyeti gösteriyor ve inşaat, kısa bir sürede tamamlanarak, yapının güzel görüntüsü ortaya çıkıyor. .

Aslında, Kızılay semtinin böyle bir potansiyele ihtiyacı var mı?

Bence var. Çünkü: Ankaralı, artık son yıllarda yoğun şekilde açılan “Alışveriş Merkezleri” kültürünü edindi ve her yerde bunu arıyor.

Yani, Kızılay’da dolaştığınızda, geçmişi yıllar öncesine dayanan bir kısım alışveriş imkanları dışında, yeni markalar, yeni teknolojiler bulabileceğiniz yerler yok.

Kızılay, son 50-60 yıldır ne ise, aynen o şekilde devam ediyor.

Yani, alışveriş alışkanlıklarını olumlu yönde etkileyecek pek fazla alışveriş mekanı yok.

Evet, biz yine, Kızılay Alışveriş Merkezine gelelim.

Mekan: 20 bin metre karelik bir alan üzerine kurulmuştur. Burada: dünyaca ünlü markaların satışa sunulduğu, 110 mağaza bulunacağı söyleniyor. İşte, Kızılay’ın eksikliği bu idi. Ayrıca: çocuk oyun alanları ve eğlence merkezleri de bulunacaktır. En önemlisi ne biliyor musunuz?

Otopark. Alışveriş merkezinin 300 araçlık otoparkı bulunuyor.

Bina: 4 bodrum, 7 kat ve zemin olmak üzere, toplam 12 katlıdır.

Ankara’nın 38’nci AVM si dir.

Yapının en göze batan yanı: her katı arasındaki yürüyen merdivenler ve bunun yanında normal merdiven düzeni olması.

Sanırım, uzun yıllar önce projelendirilmiş olması nedeniyle, yapıda, her kat arasında yürüyen merdivenler yanında, bir de normal basamaklı merdiven düzeni kurulmuş.

Bunun yanında, üç tane, panoramik asansör var ki, bu da katlar arasındaki ulaşımın gayet kolay olmasını sağlamıştır.

Giriş katından itibaren, ilk beş kat, tamamen alışveriş mağazalarına ayrılmıştır. Ancak, bu mağazaların sayısı çok fazla değil.

Yapının ilk yapılış amacının, yalnızca tek bir mağazayı barındıracak şekilde tasarlanmış olması nedeniyle, çok fazla sayıda mağaza bulunmuyor.

İlk beş katın ardından, güzel bir yemek bölümü var, burada; Kızılay Meydanının gayet güzel manzarasının izlenebilmesini sağlayan restoranlar bulunuyor.

Bunun hemen üst katında ise, genellikle fast-food restoranlarının bulunduğu bir kat daha var.

Ama, bu katta, Kızılay Meydanı manzarasını izlemek pek mümkün değil.

Bu arada: mağazalar ve restoranlar, ortada bırakılan  boşluğun çevresine yerleştirilmişler ve bu orta boşluğun hemen üstünde, çatı bölümü, tamamen camlı yapılarak, gün ışığının içeriye girmesi sağlanmıştır.

Evet, bu ilginç mimari tasarım ürünü yapının içinde: yüksek katlara çıktıkça, aşağıya bakmak pek mümkün değil, çünkü yükseklik nedeniyle başınızın dönebilmesi mümkün. Özellikle: çocuklu gezginlerin, çocuklarına daha fazla dikkat göstermeleri şart.

Sonuç olarak: hemen girişindeki, uluslararası zincir markaların fast-food mağazaları, kahve yerleriyle dikkat çekiyor. Yapının içi ise, ilginç mimarisiyle dikkat çekiyor.

Burada, özellikle, alışveriş yanında, üst katlardaki restoranları kullanıp, Kızılay Meydanı manzarası eşliğinde, bir şeyler yiyip-içebilirsiniz.

Ama, sanırım alışveriş için, çok fazla imkan barındırmıyor, yani, mağaza sayısı kısıtlı.

Evet, bir yarım gününüzü ayırıp, burayı gezebilirsiniz, özellikle en üst kattaki restoranlar bölümünden, Kızılay Meydanı manzarasını izlemeyi unutmayın.

Ankara Hacı Bayram Cami

Ankara Hacı Bayram Cami

Ankara’da isminden en çok bahsedilen camidir.

Ankara’nın Ulus semtindedir. Roma dönemine ait antik, Augustus Tapınağının bitişiğindedir.

Ankara Hacı Bayram Cami

İlk yapılış tarihi: 1427-1428 yılları arasındadır. Mimar: Mehmet Bey tarafından yapılmıştır.

HACI BAYRAM

Osmanlı tarikatları içinde, Bayrammiliğin kurucusu Hacı Bayram Veli’nin ölümünden iki yıl önce yaptırılmıştır. Daha sonra yapılan ilavelerle genişletilmiştir.

Augustus Tapınağına bitişik olan cami ve türbe olmak üzer, önce iki bina yapılmış ise de, sonradan caminin kuzey ve batı cephelerine yapılan ilavelerle, bina büyütülmüş ve genişletilmiştir.

Ankara Hacı Bayram Cami

Günümüzdeki mimari yapısı: 17 ve 18’nci yüzyıl camilerinin karakteristik özelliklerini taşımaktadır. Uzunlamasına, dikdörtgen bir planı bulunur. Tamamı kerpiçtendir. Taş kaideli, tuğla duvarlı ve kiremit çatılıdır.

Cami, ahşap üzerine kalem işi süslemeleri, çini süslemeleri bakımından da oldukça zengin bir yapıdır. Cami içindeki ahşaplar üzerinde: Nakkaş Mustafa’ya ait boyama nakışlar vardır.

Dikdörtgen plandaki esas ibadet mekanının Batı kenarı ile kuzeyinde, ikinci kat teşkil eden mahfiller bulunmaktadır. Bunların Batı mahfili, kadınlara tahsis edilmiştir. Kuzey mahfili ise, caminin ilk yapılışında, bugünkü kadar büyük olmadığı, fakat tavanlardaki nakışları yekpare oluşuna göre, en son 18’nci yüzyılda yapılan tamirat neticesinde, genişletilerek bugünkü durumunu aldığı anlaşılmaktadır.

Dış duvarlarda yer alan, dikdörtgen ve söveli pencerelerin üzerinde, sivri kenarlıklar dikkati çeker. Batı cephesindeki iki pencere içeri alınmıştır. Güneybatı duvarlarında bulunan mermer üzerine yazılı kitabede, 1714 tarihi okunmaktadır ki, bu kitabeler, 3.Ahmet zamanında yapılan tamirata ait kitabelerdir.

Kıble duvarının, 1/3 nü tavana kadar kaplayan mihrabı, Ankara’daki diğer camilerin mihrabları gibi, alçıdan ve aynı ustanın elinden çıkmışcasına, büyük benzerlik gösterir. Alçı ile yapılmış mihrabın 3 kenarını, iç içe 4 bordür çevirmektedir. Mihrab inişi dikdörtgen olup, üst kısmı zengin mukarnaslarla süslenmiştir.

Gerek kuzeydeki mahfili ve gerekse esas ibadet mekanı tavanı ile mahfili tavanı ortasındaki göbek ve kenar pervazları, 18’nci yüzyılda yapıldığı anlaşılan aşı boyalı nakışlarla süslenmiştir.

Ayrıca, kuzeydeki mahfil pervazları ve pencere kenarlarındaki pervazların üzeri, aynı şekil nakışlarla süslenmiştir. Koyu sarı, kırmızı, koyu yeşil ve kahverengi olarak, gelincik çiçeği, hatayi, karanfil ve kıvrık dalların eşlik ettiği nakışlar, tam bir armoni içinde bulunmaktadır. Tavanın diğer yüzeyleri, ince çıtalarla kare bölümlere ayrılmıştır.

Ankara Hacı Bayram Cami

Mahfil tavanını esas ibadet mekanı tavanından ayıran kirişin, kenarlarında ise küçük kartuşlar içinde, kuran kitabeleri yazılıdır.

Türbe kasnağının alt hizasına kadar yükselen kaide, bir silme ile kesilmekte ve bundan sonra tuğla malzemeden devam etmektedir. Üçgen satıhlarda gövdeye geçmeden önce, kürsüyü tekrar bir taş silme kesmekte ve silindirik minare gövdesi başlamaktadır.

Mihrabın solundaki ahşap minber, ayrı bir güzelliği sahip bulunmaktadır. Ajurlu olarak işlenmiş merdiven korkulukları ile merdiven altındaki büyük üçgen panodaki yıldız, üçgen, beşgen ve altıgenler teşkil eden geçme parçaların yüzeyleri, aşı boyalı nakışlarla süslüdür.

ONARIM:

Sanat tarihi bakımından olduğu kadar, kültür tarihi bakımından da büyük önemi olan külliye, geçirmiş olduğu devirlerde zaman zaman yapılan tamirlerle, günümüze kadar gelmiş bulunmaktadır.

Kıble duvarının sağ kanadında, beden duvarının üzerinde yeşil sırlı tuğla ile yazılmış kitabelerde, eserin bir defa da Sultan 3.Ahmet zamanında (1703-1774) Hacı Bayram Veli torunlarından, Mehmet Baba tarafından tamir ettirildiği yazılmıştır.

Bundan sonra, Sultan 3. Mustafa zamanında (1757-1774)da, bir defa daha tamir edilen caminin içindeki çinileri de tamamlanmıştır.

Günümüzde ise: Caminin çevresindeki otoparklar kaldırılmış ve bu karışık görüntü bitirilmiştir.

Ankara Hacı Bayram Cami

TÜRBE

Caminin mihrabına bitişik olan: Hacı Bayram Türbesi, 1429 yılında yapılmıştır. Türbe: kare planlı, sekizgen tamburlu ve üzeri kurşun kubbe ile örtülüdür. Caminin bahçesinde, bir de, Osman Fazıl Paşa Türbesi bulunmaktadır.

Hacı Bayram Veli türbesinin beden duvarlarında, muntazam olmayan, 5 kenar halinde çıkıntı teşkil eden kaide, Augustus mabedinden alınan spoli taşlardan yapılmıştır.

MİNARESİ

Güneydoğu duvarında, iki şerefeli minaresi bulunmaktadır. Bu minare: kare planlı, taş kaideli, silindirik tuğla gövdelidir.

Minarenin yarısı, türbe duvarı içinde kalacak şekildedir. Oldukça yüksek gövdeli minare üstünde, kirpi çıkıntılı birinci şerefe, bunu takiben daha ince bir gövde ile daha küçük ölçüdeki ikinci şerefe yer alır.

Petek ve üzerini örten konik külahla minare nihayetlendirilir. Caminin mekan konstrüksoyunu ile proporsiyon bakımından ahenksiz olan minarenin gövdesi, beyaz taş kuşakla, bölümlere ayrılmıştır.