Tunceli Mazgirt

Tunceli Mazgirt

Mazgirt, Tunceli arasındaki uzaklık: 67 km.

TARİHİ

Yörede yaşayanlar tarafından ilçenin ismi “Mezingirt” olarak kullanılır. MÖ 9’ncu yüzyılda bölgede Urartular hakimiyet kurarlar. Urartu dilinde “Gert” kelimesi “Şehir” demektir. “Mezingirt” kelimesinin anlamı ise “Büyük Şehir” demektir.

1473 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından, yöre Osmanlı topraklarına katılır. 1520 yılında Mazgirt, Sancak olur. Kanuni Sultan Süleyman’ın fermanı ile, Muhammed Bey, Mazgirt Sancak beyliğine atanır. Bir yıl bölgeyi yönettikten sonra vefat eder.

GENEL

Yerleşim yeri, Munzur dağlarının uzantısı olan Kert dağları üzerinde, Mazgirt kalesi eteklerinde kurulmuştur. Yörenin toprakları: güneyden kuzeye doğru yükselir. Rakımı ortalama 1400 metredir. İlçenin güneyindeki topraklar ise, baraj gölü kıyısında olması nedeniyle tarıma elverişlidir.

GEZİLECEK YERLER

Tunceli Mazgirt Kalesi

MAZGİRT KALESİ

İlçe merkezinin kuzeyinde, hakim bir tepe üstündedir. Tepe üzerindeki kale, kireçtaşı bloğundan oluşan bir düzlüktedir. Kale, bu düzlüğün ortasında, bir kaya bloğuna dayanan ve 5/ metre kadar yüksekliği sahip üst kale ile biter.

Kale duvarlarında bulunan yazıta göre: MÖ 8’nci yüzyılda Urartu kralı II Rusas tarafından yaptırılmıştır. Kaleye girmek için, bir mağara yolu kullanılır. Mağaranın önünde 40 basamaklı bir merdiven bulunur.

Bu mağara günümüzde “Dilek Mağarası” olarak kullanılır. Bu mağara, dilek amacıyla ziyaretçiler tarafından içine atılan taşlarla doludur. Halk arasındaki inanışa göre, bir taş mağara atılmadan önce dilek tutulur ve taş mağarada kalırsa dileğin gerçekleşeceğine inanılır.

Günümüzde kale surlarının büyük kısmı yıkılmış olmasına rağmen, bir kısmı hala ayaktadır. Kalede: oyma taşlardan yapılmış evler, sulama kanalları, havuz, tüneller ve yel değirmenleri kalıntıları bulunmaktadır. Kalenin üst kısmında ise, Urartular dönemine ait bazı yapılar, orijinal olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Surlarla çevrili kalenin üst kısmında: köşk şeklinde bir yapı ve yel değirmeni görülür.

BAĞIN KAPLICALARI

Saklı cennet olarak lanse edilen burası, İlçe merkezine bağlı 65 km uzaklıktaki Dedebağ köyünde Peri suyu kenarındadır. Burada Peri suyu önemli çünkü, seyir terasında oturduğunuzda Peri suyuna inen ceylanları görebilirsiniz. Ayrıca yine Peri suyunda sazan balığı tutulabiliyor.

Tek kaynaktan çıkan kaplıca suyunun sıcaklığı 35 derecedir. Su: kalsiyum sülfatlı, sodyum sülfatlı ve klorür bikarbonatlıdır. Banyo uygulamaları şeklinde yararlanılır. Kaplıcada 4 tane yüzme havuzu bulunuyor. İki tane havuz bay ve bayan olmak üzere kapalıdır.

Peri suyu kenarında yetişkin ve çocuk havuzları bulunuyor. Bu havuzlarda, şifalı doğal kükürtlü sular vardır. Suların iyi geldiği söylenen hastalıklar şunlardır: romatizmal hastalıklar, kırık ve çıkık sekelleri, kadın hastalıklarıdır.

Kaplıca bölgesinde oldukça güzel tek katlı bir konaklama tesisi bulunuyor. Tesis 30 yatak kapasitelidir. Ayrıca bir lokanta ve çay bahçesi vardır.

Son bir not, Bağın kaplıcaları her ne kadar Tunceli Mazgirt ilçesine bağlı olsa da Elazığ Karakoçan ilçesinden buraya ulaşım mümkündür.

BAĞIN KALESİ

İlçe merkezine bağlı Dedebağ köyünün yakınlarında Peri suyunun kenarında bulunan bu kalenin, Urartu döneminde Kral Menuas tarafından yaptırıldığı düşünülmektedir. Yüksekçe bir tepede bulunan kale, aşağıdan yukarıya bakıldığında küçük bir duvar izlenimi vermektedir.

Kale, Mazgirt ilçesinden 20 ve Elazığ Karakoçan ilçesinden ise 12 km uzaklıktadır. Kaleye uzunca bir tırmanıştan sonra çıkılmaktadır. Kaleye ait kitabe, günümüzde Elazığ Harput Müzesinde sergilenmektedir.

Kalenin giriş kapısı, Peri suyuna bakan yamaçtadır. Kaleye merdivenle çıkılıyor. Kalenin içinde kayalara oyularak yapılmış büyük bir oda vardır. Ancak bu oda ve diğer birçok yer günümüzde toprak dolmuş durumdadır. Ayrıca yine kale içinde çok sayıda kaya oyuğu şeklinde gıda mahzeni ve tünel merdiven vardır.

Bu merdivenler, yer yer yok olduğundan, işlevleri tam olarak anlaşılmamıştır. Ancak kale üzerinden, kalenin yamacında bulunduğu nehre kadar indiği tahmin edilmektedir. Günümüzde kalenin surları büyük ölçüde tahrip olmuştur.

Çünkü kalenin surlarının taşları, köylüler tarafından alınarak kale dibinde yapılan evlerin yapımında kullanılmıştır. Define avcıları kalenin birçok noktasını kazarak tahrip etmişlerdir.

 

KALEKÖY-KARAKALE

İlçenin 5 km batısında bulunan kale, adını aldığı köyün 500 m kuzeydoğusunda, kabaca oval planlı, 45-50 m yüksekliğinde kayalık üzerine kuruludur. 

Kalenin giriş kapısı üzerindeki kitabesi vardır. Kitabesine göre, Kale MÖ 9’ncu yüzyılda yapılmıştır. 

Kalenin üzerinde bulunduğu kayalığın kuzey ve batı kısmı dik bir uçurumla sonlanır. Kayalığın güney kısmı ise önünde yer alan vadiye doğru kademeli şekilde alçalır. 

Kalenin kayalığın güney kısmında yaklaşık 0.75 hektarlık bir alanı kapladığı anlaşılır. 

Deniz seviyesinden 1645 m yükseklikte bulunan Kaleköy’ün çevresinde daha çok fiziki olarak engebeli, kayalık ve verimsiz bir arazi bulunur. 

Erken dönem çalışmalarında kalede bulunan çivi yazılı yazıt ve çok odalı kaya mezarı tanımlanır. 

1888 yılında yayınlanan bir eserde, kalede bulunan yazıt, kaya mezarı ve basamaklı tünelden söz edilir. Sonrasında Alman araştırmacı Lehmann kaleye uğrar ve burada bulunan yazıtın bir fotoğrafını çeker. Kaleköy kaya mezarının planını yayınlar ve mezar hakkında detaylı bilgi verir. 

Kaleköy’ün daha çok insan faktörüyle tahrip edildiği anlaşılmaktadır. Çünkü toprak altında kaldığı anlaşılan kısa bir sur kalıntısı haricinde kaleye ait mimari birimlere veya savunma sistemine ait olabilecek kalıntılar görülmez.

Kaleden günümüze ulaşanlar:

Kaya işçiliğinin ürünü mimari kalıntılar ve ana kaya üzerinde bulunan bazı temel izleridir. 

Bunlar sur temel yatakları, mekanlara ait olduğu anlaşılan ana kaya üzerindeki temel izleri, kaya mezarı, yazıt, basamaklı tünel, harçsız duvarlar, açık hava tapınağı, sarnıç ve kaya nişleridir. 

 

Kaya mezarı:

Kaleköy’de Urartu dönemine tarihlenen iki odalı kaya mezarı kalenin güney kısmında bulunur. 

Kaya mezarının girişine 3 basamaklı bir merdivenle ulaşılır. Günümüzde merdivenin bazı kısımlarının tahrip olduğu görülür. 

Mezar girişinin bulunduğu kaya bloğunun ön kısmı tıraşlanarak düz bir ön yüzey elde edilmiştir. Bu kısımda ana kapı geriye doğru çekilerek, üstü tonozlu kısmen kapalı bir giriş alanı yapılmıştır.

Kaya mezarının giriş kısmında, ana kapının bulunduğu kuzey duvarından batı duvarına kadar uzayan, II Rusa dönemine tarihlenen Urartuca yazıt bulunmaktadır. 

Yazıtın önemli bir kısmı tahrip olduğundan okunamaz durumdadır. Ama yazıtın içeriği hakkında genel kanı, II Rusa dönemine ait bir kült yazıtı olduğudur. Tam olarak okunamasa da yazıtta bazı aşiret guruplarından bahsedildiği anlaşılır. 

Kaya mezarının ana kapısı dikdörtgen planlı olup 1.20 x 1.50 ş 0.82 m ölçülerindedir. 

Ana kapının eşik kısmının giriş ve çıkışında birer basamak vardır.

Mezarın ilk odası 3.64 x 5.87 m ölçülerinde kabaca dikdörtgen plana sahiptir. Yaklaşık 2.50 m yüksekliğindeki odanın kuzey duvarında büyük bir niş bulunmaktadır. Nişin tabanı dibe doğru derinleştirilmiştir. 

Odanın tavanı düz şekilde biçimlendirilmiştir. Tavanın giriş kısmından başlayarak 3.20 m ye kadar olan kısmı 20 cm daha yüksektir. Bu alanın çevresinde tek sıra halinde fisto bezemeli korniş bulunur. 

Mezarın ikinci odasına, ilk odanın doğu duvarına açılmış dikdörtgen bir kapıyla geçilir. Kapının kenarlarında tek sıra halinde bir silme bulunur. Silmenin üç tarafı tavandaki kornişin benzeri fisto tipi bezemeyle süslenmiştir. 

Kabaca kare planlı olan oda 3.40 x 3.66 m ölçülerindedir. Odanın yüksekliği birinci odadan 15 cm daha alçaktır. Odanın kuzey duvarında ilk odadaki nişe benzeyen dikdörtgen bir niş bulunur. Ayrıca odanın güney duvarıyla batı duvarının kesiştiği yerde küçük bir niş vardır. Daha sade yapıldığı anlaşılan odanın duvarlarında ilk odada görülen korniş gibi bezemeler bulunmaz.

Literatürde tek odalı kaya mezarı olarak adlandırılan yer, kayalığın güney kısmındadır. Girişine günümüzde bir kısmının tahrip olduğu görülen 7 basamakla ulaşılır. Mekanın önünde bulunan alanın zemini tıraşlanarak düzeltilmiştir. Böylece bir nevi düz bir platform oluşturulmuştur. Üst kısmı kemerli şekilde biçimlendirilen mekanın kapısı 1.45 x 0.90 m ölçülerindedir. Kapının açıldığı oda 2.70 x 3.30 m ölçülerindedir. Mekanın tam ortasında en az 3.20 m derinliğinde bir çukur bulunur. Bu mekanın işlevi tam olarak anlaşılamaz. İlk bakışta tek odalı bir mezar gibi görünmesine rağmen çukurun mekanın tam ortasında bulunması bu iddiayı şüpheli kılmaktadır. 

Basamaklı Tünel:

Kaya mekanının yaklaşık 5 m alt kısmında basamaklı tünel bulunur. Tünel yaklaşık 20 m devam ettikten sonra içi toprak dolu olduğundan takip edilemez. Tünel girişinden yaklaşık 1 m sonra yukarı doğru açılmış bir açıklık dikkat çeker. Benzer şekildeki açıklıklar Harput Kalesi tünellerinde de görülür. Muhtemelen açıklık sayesinde üst kısımda toplanan sular, tünelin içine akıtılmıştır. 

 

Açık hava tapınağı:

Kalenin üzerinde bulunduğu kayalığın batısında açık hava tapınağı olarak adlandırılan alan bulunur. Burada ana kaya üzerinde 7 x 6.30 m ölçülerinde bir alan, yaklaşık 4 m derinliğinde olacak şekilde düzenlenmiştir. Duvar şeklinde kalan kısmı ise 2 adet üçgen biçimli niş yapılmıştır. 

 

SONUÇ:

Kaleköy’de bulunan iki odalı kaya mezarı, harçsız şekilde inşa edilmiş duvarlar, sur temel izleri ve kaya nişleri Urartu dönemine tarihlenir.

Basamaklı kaya tüneli ve ortasında kuyu bulunan kaya mekanı ise, Urartu sonrasında kalede yerleşim olduğuna işaret eder.

Kaleköy, Van kalesi dışında kaya mezarı üzerinde yazıt bulunan tek yerdir. 

Kaya mezarı üzerinde II Rusa dönemine tarihlenen yazıt bulunması, kaya mezarı yapma geleneğinin Urartu’nun kuruluşundan en az II Rusa dönemine kadar sürdüğünün bir kanıtıdır. 

Kale, 2001 yılında birinci derece Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. 

 

GÖKTEPE HÖYÜĞÜ

Tunceli-Elazığ kara yolu üzerinde Gökçetepe Köyünün yaklaşık 500 metre güneyindedir.

Nehrin yol açtığı tahribatla birlikte, muhtemelen 300 x 250 met boyutlarında, 15 metre yüksekliktedir. Yani, büyükçe bir höyüktür. Höyükte, kaçak kazıların yarattığı yoğun tahribat nedeniyle mevcut kesitlerden anlaşıldığına göre, höyük zamanında yoğun bir iskana sahiptir.

Yüzeyden toplanan boyalı seramik parçaları, iyi pişirilmiş ince cidarlı amorf seramikler, meyvelik olarak tanımlanan iç bükey seramik parçaları ve obsidyenler, Tunç çağına, kaba yapılı, dışa taştın dudaklı, az pişmiş, yoğun katkılı olan seramik parçaları ise Demir çağı ve sonrasına aittir. Höyüğe toprak bir yolla ulaşılmaktadır. Höyükte, günümüze kadar herhangi bir araştırma yapılmadığından, ayrıntılı bilgi yoktur.

ELTİ HATUN CAMİİ

İlçe merkezindedir.

Caminin kitabesi, taç kapısı üzerindedir. Ancak bu kitabe günümüzde okunamayacak şekilde tahrip olmuştur. Ancak kitabede okunduğu kadarı ile, cami 1252 yılında, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın kız kardeşi Elti Hatun adına yaptırılmıştır.

Caminin kuzey cephesine bitişik derin bir niş içindeki çeşme üzerinde de bir kitabe bulunmaktadır. Camide, son cemaat yerinin kuzey duvarında bulunan çeşmenin üstündeki yazıda “Elti Hatun adına, 1252 yılında yaptırıldığı” yazılıdır.  

Evet caminin tümü, kesme taştan yapılmıştır. Girişi doğu cephesindendir. Caminin yanında, taş kaide üstünde yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli minare bulunmaktadır. Caminin içinde ise: Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın annesi ve küçük kardeşi Elti Hatun’un türbesi vardır.

ELTİ HATUN TÜRBESİ

İlçe merkezinde caminin içinde bulunan ve 14’ncü yüzyıla ait bu türbe, Ermeni bir mimar tarafından yapılmıştır. Türbenin içinde 3 tane mezar vardır. Bunlardan ikisi büyük, bir tanesi küçüktür. Mezarlardan bir tanesi Elti Hatuna, diğeri Uzun Hasan’ın annesine ve küçük olanı ise Uzun Hasan’ın yeğenine aittir.

Evet türbe ile ilgili yörede anlatılan bir efsane var. Efsane şöyledir.” Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın kız kardeşi Elti Hatun, hastalanır. Artık öleceği düşünülen kadın, kardeşi Uzun Hasan’a “Ben yılandan çok korkarım.

Eğer ölürsem tabutumu yere gömme. Bana bir kümbet yapıp taburumu orada astır.” Der. Hükümdar Uzun Hasan, kız kardeşi öldükten sonra isteğini yerine getirip Elti Hatun Türbesini yaptırır ve içerisine uzunca bir zincir asarak kardeşinin tabutunu havada kalacak şekilde bu zincire asar.

Evet efsane böyle, ancak devamı da var. “Ertesi günü kız kardeşinin mezarını ziyaret eden Uzun Hasan, kapıyı açar açmaz tabuta sarılı büyük bir yılan görür ve irkilerek geri kaçar. “Mukadderata boyun eğmek lazımdır.” Diyerek havada asılı duran tabutu zincirden indirtir ve toprağa defnettirir.” Evet efsane bu kadar.

Türbe günümüzde yöre halkı tarafından ziyaret ediliyor, burada mumlar yakılıyor, dilekler dileniyor. Bu arada, efsanede geçen zincir, hala kümbetin tavanında, aşağı ucunda dört halkası ile asılı sarkık durmaktadır. Mezar da zincirin tam altında, kümbetin ortasındadır. Türbe, sekizgen şeklinde yapılmıştır.  

Tunceli Pülümür hakkındaki gezi yazım için  Pülümür

Tunceli Hozat

Tunceli Hozat

Hozat, Tunceli arası uzaklık: 56 km. Hozat, Pertek arası uzaklık: 42 km. Hozat, Ovacık arası uzaklık: 87 km. Hozat, Elazığ arası uzaklık: 67 km.

TARİHİ

Yerleşimin ismi, eski Türkçede “sıçramak, hoplamak” anlamına gelen “Hozmek” kelimesinden gelir. Hozat, 1516 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır. Hozat, 1920-1935 yılları arasında Elazığ iline bağlı bir kazadır. 25 Aralık 1935 tarihinde ise Tunceli iline bağlanır.

GENEL

Yerleşim yeri, Tunceli ilinin orta kısımlarındadır. Bölge, oldukça dağlıktır, ilçenin çevresi sarp dağlarla çevrilidir. Bu dağların dorukları genel olarak çıplaktır. Denizden yüksekliği ortalama 1500 metredir. İlçe toprakları akarsuların açtığı derin vadilerle parçalanmıştır. Yörede yoğun bir yaban hayatı vardır.

 

HOZAT MUNZUR FESTİVALİ

Her yıl geleneksel olarak Temmuz ayı içerisinde yapılır. Festivalde: film gösterileri, söyleşiler, inanç merkezleri ziyaretleri yapılmaktadır.

GEZİLECEK YERLER

Tunceli Hozat Tarihi Ergen Kilisesi

TARİHİ ERGEN KİLİSESİ-ERKAYN-ENKUZİK

İlçe merkezine bağlı Geçimli köyündedir. İlçe merkezine 15 km uzaklıktadır.

Kilise, Ermeni dönemine aittir. Ancak bölgede Ermeni nüfusunun 19’ncu yüzyıldan itibaren azalması nedeniyle, kilise, 1865 yılında kendi kaderine terk edilmiştir. Ardından yapının taşları sökülerek çevredeki yapıların inşaatlarında devşirme malzeme olarak kullanılmıştır.

Bölgede bulunan diğer kiliselere nazaran daha büyüktür. Bazilika planında inşa edilmiştir. Taş işçiliği ve süslemeleri oldukça güzeldir. Tamamı kesme taştan yapılmış, beden duvarları kalın tutulmuş ve dolgu duvar tekniği kullanılarak yapılmıştır.

Kuzey apsidiyol hücresinin kemerli girişinin hemen üzerinde bir yazıt günümüze ulaşmıştır. Taşa kazıma tekniğiyle, Ermenice olarak düzenlenen bu yazıt, 8 satırlık bir kitabedir. Bu yazıtta: kilisenin 424/975 tarihinde Prens Hancit Mxit tarafından yapıldığı ve Hz Meryem’e ithaf edildiği yazılıdır.

Kiliseye ait diğer bir önemli kaynak ise, burada üretildiği bilinen dini el yazmalarıdır. Bu el yazmalarında: yapı Erkayn Manastırı olarak isimlendirilir ve inşa tarihi olarak 14’ncü yüzyıl verilir. Ancak, görüldüğü gibi, kilisede bulunan yazıt ile bu el yazması arasında, inşa tarihi hakkında oldukça büyük bir farklılık bulunur.

Bu durumda, yapı üzerindeki yazıtın daha doğru olduğu düşünülmektedir. El yazmalarında, muhtemelen yapının restorasyon tarihi yazılı olmalıdır.

Günümüzde: güney ve güneybatı beden duvarları ile üst örtüsü tamamen çökmüştür. Kilisenin içinde, herhangi bir destek elemanı bulunmamaktadır.

Ancak: daha önce burayı ziyaret etmiş olanların yaptıkları çizimlerden yola çıkılarak kilise hakkında bilgi sahibi olmak mümkündür. Buna göre, kilise, basamaklı bir zemin üzerine inşa edilmiştir.

Yaklaşık 22 metre uzunluğunda ve 14 metre genişliğindedir. Üç ayrı girişi vardır. Ancak günümüze sadece kuzey duvarı üzerindeki giriş ulaşmıştır.

Günümüzde iç mekan, düzgün kesme taşlar kullanılarak düzenlenmiştir. Duvar yüzeylerinde süslemeler yoktur, sadece haç tasvirleri işlenmiştir. Haç tasvirleri, zemine kazıma ve kabartma olarak işlenmiştir.

Kilise oldukça bakımsız durumda, umarım en kısa zamanda resmi makamlar tarafından restorasyon yaptırılır yoksa yakın zaman sonra tamamen yıkılır.

SARISALTUK TÜRBESİ

Hozat-Ovacık yolu üzerinde bulunan Sarısaltuk köyü yakınlarındadır. İlçe merkezine 8 km uzaklıktadır. Türbe 2000 metre yükseklikte bir tepededir. Bu türbede: Sarı İsmail ve Sarı Sultan da denen Sarı Saltuk yatmaktadır. Sarı Saltuk: öldüğünde 7 tabutta baş göstermiştir.

Sarı Saltuk’un Anadolu dışında da makamları vardır. Saltukname’de Sarı Saltuk’un 12 mezarı olduğu belirtilmektedir. Sarı Sultuk: Beylerin ve Kralların, mezarına sahip çıkmak isteyeceklerini söyleyerek, her isteyene verilmek üzere birer tabut hazırlamalarını vasiyet etmiştir.

Evet, Sarısaltuk türbesi, yörede ziyaret yeri olarak önem kazanmaktadır.

DERVİŞ CEMAL TÜRBESİ

Derviş Cemal’in buraya yani Derviş Cemal köyüne yerleştiğini, kışın keçilerini bugünkü ocağın bulunduğu yerde meşe ağaçlarıyla kaplı alanda otlatırken elindeki asayı nereye vurursa oranın yeşerdiği söyleniyor. Köy, ilçe merkezine 9 km uzaklıktadır.

Köyde: Derviş Cemal Ocağı Cemevi ve Aşevi bulunmaktadır. Cemevinin alt katında mutfak, yemekhane ve kesim yeri, üst katında ise cem salonu ile iki misafirhane ve bir kütüphane bulunmaktadır.

Tunceli Pülümür hakkındaki gezi yazım için Pülümür

Tunceli Çemişgezek

Tunceli Çemişgezek

Çemişgezek, Tunceli arasındaki uzaklık: 113 km. Çemişgezek, Hozat arasındaki uzaklık: 60 km. Çemişgezek, Pertek arasındaki uzaklık: 67 km. Çemişgezek, Arapkir arasındaki uzaklık: 86 km.

TARİHİ

Çemişgezek yöresinin, MÖ 4000’li yıllardan itibaren yerleşim yeri olarak kullanıldığı anlaşılmıştır. Selçuklular, 1200’lü yılların başında yörede yerleşmeye başlamıştır. 1518 yılında Çemişgezek, Diyarbakır iline bağlanır. 1858 yılında kaza olur ve Harput’a bağlanır. 1925 yılında Elazığ’a bağlanır. 1935 yılında Tunceli’ye bağlanır.

Peki neden Çemişgezek veya isim nereden kaynaklanıyor? İlçenin ismi, eski Bizans imparatoru Ioannes Timiskes’ten gelir. İmparator kısa boyludur, yüksek tabanlı papuç giyermiş. Bu yüzden Ermenicede “pabuçlu” anlamına gelen “Cmışkadz” lakabı takılmıştır. İmparatorun burada inşa ettirdiği kale de “Çmışkadzak” ismiyle tanınmıştır. İlçenin ismi de buradan gelmiştir.

GENEL

İlçe, nesli tükenmekte olan vaşak ve benekli semender gibi canlıların yaşadığı Tağar vadisindeki bir kayalık üzerine kurulmuştur. Yerleşimin güneyinde, Keban baraj gölü vardır. Yerleşim, Yılandağı eteklerinde kurulmuştur. Rakımı ortalama 975 metredir.

Munzur ve Murat nehri arasında kalan alandadır. İlçe merkezinden Tağar çayı geçer ve Keban baraj gölüne dökülür. Yüzey şekillerinin ekonomik faaliyetler ve özellikle tarımı sınırlandırması nedeniyle ilçe tarihi süreçte fazla genişleyememiştir.  

ÇEMİŞGEZEK DUT VE PEYNİR FESTİVALİ

Her yıl geleneksel olarak Haziran ayı sonu veya Temmuz ayı başında 2 gün süreli yapılır. Festivalde konserler düzenleniyor. Festivalde tanıtılan dut ve peynir, bu bölgede yaşayan insanların özel yeteneğidir, alın teridir, emeğidir, ekonomik değeridir. Festival etkinlikleri: Tekya çay bahçesi ve Belediye Garajında yapılmaktadır.

GEZİLECEK YERLER

Tunceli Çemişgezek Yelmaniye Camii

YELMANİYE CAMİİ-MEDRESE CAMİİ

İlçe merkezinde, Hamamatik Mahallesindedir. Kente hakim bir tepede inşa edilmiştir. Bölgede, İslam dönemine ait en eski yapılardan birisidir. Selçuklu ve Osmanlı mimari tarzları arasında bir geçişi yansıtır.

Yapının çevresinde, bazı ek yapıların izleri görülür. Güney kısmındaki temel kalıntıları, caminin bir yapılar topluluğunun içerisinde bulunduğunu gösterir. Eski mekanların bir kısmı evler arasında kaybolmuştur.  Bu yüzden Yelmaniye Camisi olarak tanınan yapının ilk şekli bilinmez.

Yapının: Emir Taceddin Yelman bin Keykubat tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Yapılış tarihi olarak ise, Hicri 800-809 yılları arası düşünülür. İlk yapılış amacı “medrese” dir. Bu yüzden “Medrese Camii” diye de bilinir. Caminin giriş kapısı üzerinde “1404” tarihi yazılıdır.

Meyilli bir arazide bulunan camide, günümüze kadar ulaşan orijinal tek bölüm taç kapısıdır. Batıya açılan bu taç kapının taş işlemeciliği oldukça güzel ve görkemlidir. Taç kapının en dikkat çeken yerlerinden birisi de yazıtlarıdır.

Bu yazıtların biri girişin üzerinde, iki satır halinde yazılıdır. Yer yer bozulmuş olan bu yazıtın sadece küçük bir kısmı okunabilmektedir. Bu yazıtta, yapının Timur döneminde Taceddin Yalman tarafından yaptırıldığını göstermektedir. Ancak yazıtın tarih kısmı okunamamıştır. Muhtemelen 1397-1406 yılları arasında yapılmıştır.

Bu anıtsal kapının sağındaki pencere de, taç kapı ile bağlantılıdır. Bu pencere dışındaki bütün pencereler yalındır yani süslemesizdir.

Yapıdaki ikinci yazıt, sağ duvardadır. Ancak bu yazıt zamanla bozulmuş olduğundan okunamamaktadır. Bu yazıt muhtemelen mimarın adını vermektedir.

Caminin ilginç taç kapısından içeriye girilince, zeminin eğimli olması nedeniyle birkaç basamakla ana mekana çıkılır. Yapının içi de dışı gibi değişikliklere uğramıştır.

Tek kubbeli camide, mihrap çinilerle süslüdür. Mihrapta: Kur-an ayetleri, taşa kabartma olarak işlenmiş ve yeşil çinilerle süslenmiştir.

Caminin minaresi, tek şerefelidir ve süsleme unsuru yoktur.

Caminin bir de mezarlığı vardır. Bu mezarlıkta koç veya koyun şeklinde mezar taşları bulunmaktadır. Buradaki ilginç yazıt ve mezar taşının bir örneği de Belediye önündedir. Bu parça: buraya Oğuzlar köyünden getirilmiştir.

SÜLEYMANİYE CAMİİ

İlçe merkezinde, ilçenin en büyük yapısıdır. Kale mahallesindedir. Kitabesi yoktur. Caminin büyük kısmı 18’nci yüzyılda elden geçirilmiştir. Ancak caminin bu tarihten çok daha önce yapıldığı bilinmektedir. Caminin ilk yapıldığında mevcut çinili minaresi, daha sonra yapılan onarımlar sırasında tamamen bozulmuş ve sıvanmıştır. Kaynaklarda, minarenin çini kaplamalı olduğu yazılıdır.

ESKİ HAMAM

İlçe merkezinde bulunan hamamlar, büyük ölçüde yapım tarihindeki özelliklerini koruyarak günümüze ulaşmıştır. İlçenin iki büyük hamamı vardır. Bunlardan: Eski hamam (Hamam-ı Atik) olarak bilineni, üzerindeki yazıta göre “Ebul Muzaffer Han “ tarafından yaptırılmıştır. Hacı Ali Ağa tarafından 1762-1763 yılları arasında onarım yaptırılmıştır.

 

YENİ HAMAM

İlçe merkezinde bulunan Yeni Hamam: 1701-1702 tarihlerini taşımaktadır. Bayram oğlu Hacı Hüseyin isimli bir kişi tarafından yaptırılmıştır. Plan bakımından, Eski Hamamın aynısıdır. Yeni Hamam, son yıllara kadar faal kalmış ve bu yüzden değişikliğe uğramadan günümüze ulaşmıştır. Giriş kapısının yan yüzlerindeki bezemeler, taş işçiliğinin güzel örnekleridir.

Tunceli Çemişgezek Uzun Hasan Türbesi

UZUN HASAN TÜRBESİ

İlçenin girişinde, bir kaya üstündedir. Bu yapı, halk arasında Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Türbesi olarak bilinir. Yapı: 1572-1573 tarihlerini taşır. Bu yüzden ilçenin en eski tarihli eseridir. Yapının: külah ve bazı cephelerindeki kesme taşlar düşmüştür. Ama yine de üst kısmı ve mumyalık günümüze sağlam olarak ulaşmıştır.

HAMİDİYE MEDRESESİ

İlçe merkezinde, Medrese Mahallesindedir. Mahalleye ismini veren medrese günümüzde varlığını korumaktadır. Medresenin kitabesinde, Sultan II Abdülhamit zamanında yapıldığına dair yazı bulunmaktadır. Ancak medresenin temellerinin Selçuklu dönemine ait bir medreseden kaldığı öne sürülmektedir. Çünkü arşiv belgelerinde, 1526 yılında Süleyman Bey medresesi adlı bir yapıdan söz edilmektedir.

 

ÇEMİŞGEZEK KALESİ

Kale, ilçe merkezinde Tahar çayı kenarında bir tepe üzerindedir. Kalenin yapılışı: muhtemelen 13’ncü yüzyıldan önceki bir tarihtir. Günümüzde önemli bir kısmı yıkıktır. Sadece yer yer surlardan bazı parçalar günümüze ulaşmıştır. Süleymaniye Camii yakınındaki bir sur parçası: kalenin kesme ve moloz taşlardan yapıldığını gösterir.

İN MAĞARALARI (DERVİŞ HÜCRELERİ)

İlçe merkezinin batısında, Tağar çayı vadisindedir. Vadi, doğal sit alanı niteliğindedir, bozulmamış ekolojik bir yapıya sahiptir. Vadide dağ keçilerinden, su samurlarına kadar pek çok canlı yaşamaktadır. Burayı anlatmadan önce, şunu belirtmekte yarar var. Buranın “Hierapolis Tapınağı” olduğu tahmin ediliyor.

Vadide: sarp kalker kayalarında, konut amaçlı oyulmuş 20 oda bulunmaktadır. Bunların ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı bilinmiyor. 3 kat olarak düzenlenen odalar, sıralı haldedir. Aydınlatma için yapılmış büyük pencereleri ve uzun koridorları bulunur.

Odaların derinliği 1.7 metre, genişlikleri ise 2.5 metredir. Odaların su ihtiyacının karşılanması için: kayaların arasından sızan sular, sarnıçlarda toplanır. Yukarıdaki odalara ulaşmak için, kayalara oyulmuş merdivenler bulunur.

Odaların en üstünde: zor çıkılabilen ve diğerlerine göre daha büyük olan bir oda bulunur. Bu oda “Bey odası” olarak tanımlanır.

TAĞAR KÖPRÜSÜ

İlçe merkezine 4 km uzaklıkta, Tahar çayı üzerindedir. Yörede yapılan düğünlerde gelin-damat fotoğraflarında genellikle Tağar köprüsü fonda yer alır, bu yüzden çok tanınmış bir köprüdür, hatta Bosna-Hersek’de bulunan Mostar köprüsüne benzetenler de vardır.

Köprü, 1807 yılında Yusuf Ziya Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1902 yılında ise Diyarbakır Valisi Akif Paşa tarafından onarttırılmıştır. Köprü “Yusuf Ziya Paşa” köprüsü olarak da bilinir. Köprü tek gözlüdür. Aşağı Köprü ismiyle de tanınır.

ULUKALE CAMİİ

İlçe merkezine bağlı Ulukale köyündedir. İlçe merkezine 32 km uzaklıktadır. Caminin kitabesi yoktur. Muhtemelen Diyarbakır’da valilik yapan Yusuf  Paşa’nın vakfıdır ve 1793-1794 yılları arasında yaptırılmıştır.

Cami: kesme taştan yapılmıştır. İbaret bölümünün ortasında üç kalın paye bulunur. Eğimli bir arazide bulunduğundan: batı duvarına pencereler açılmıştır. Doğu duvarındaki tek pencere, yukarıdadır.

Caminin minaresi, taş kaideli, çokgen gövdeli ve tek şerefelidir. Camiden daha sonraki bir dönemde yapıldığı tahmin edilmektedir.

Tunceli Pülümür hakkındaki gezi yazım için  Pülümür