Adıyaman Kahta

Adıyaman Kahta

Nemrut, yani dünyanın 8’nci harikasını barındıran, bunu turizmin hizmetine en iyi şekilde sunan bir yöremizdir. Yörenin tarihi ve  turistik güzelliklerini kapsayan, Nemrut turu, sizi inanın tarihin derinliklerinde, muhteşem bir geziye götürecektir. Mutlaka ama mutlaka gezmeniz-görmeniz-keşfetmeniz gereken bir yer. Sadece Nemrut mu hayır, Cendere Köprüsü, Arsemia antik kenti, inanın muhteşem güzellikteler, mutlaka gezilip görülmesi gereken yerler.

Adıyaman Kahta

ULAŞIM

Kahta, il merkezi olan Adıyaman iline: 33 km. uzaklıktadır. Kahta-Ankara arasındaki uzaklık: 924 km. Kahta-Malatya arasındaki uzaklık: 380 km. Kahta-Sivas arasındaki uzaklık: 376 km. Kahta-Gaziantep arasındaki uzaklık: 188 km. Kahta-Adana arasındaki uzaklık; 384 km.

TARİHİ

MÖ.3’ncü yüzyılın ortalarında: Kommagene kralı Arsemes, buraya şehrin yanından geçen Nymphaios (Kahta) çayının ismine izafeten, “Nymhaeum kenti” ismini vermiştir. Nympha: Yunan mitolojisinde: su ve orman perilerine verilen isimdir. Dolayısıyla, bu şehrin isminin: su perisi kenti veya orman perisi kenti olması kuvvetli bir ihtimaldir. 

Daha sonraki tarihi süreçte, bölgede egemenlik kuran uluslar: Hititler, Mitanniler, Asurlar, Geç Hititler, Persler, Makedonyalılar, Roma ve Bizans imparatorluğudur. Yörede en büyük etkinlik gösteren Kommagene krallığı ise: MÖ.69 yılında kurulmuş ve Romalılar tarafından yıkıldıkları, MS.72 yılına kadar olan 142 yıllık zaman içinde: büyük tarihi eserler bırakmışlardır. 

670 yılında Emeviler, 758 yılında Bizanslılar ve Sasaniler, 926 yılında Namdaniler, 1226 yılında Selçuklular, 1284 yılında Memlükler, 1393 yılında Timur ve 1516 yılında ise, bu kez Osmanlılar yörede egemenliği ele geçirirler. Kahta Cumhuriyet döneminde Malatya’ya bağlı bir ilçedir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında yer değiştirerek, Nemrut dağı eteklerindeki eski Kahta’nın 26 km güneyinde bugünkü yerine taşınır. Eski ilçe merkezinin ismi “Eski Kahta” dır. İlçe 1954 yılında Adıyaman il olunca, Adıyaman’a bağlanır.

Kahta isminin kaynağı: Süryanice’den geldiği söylenmektedir. Çünkü: bir zamanlar, burada yoğun süryani nüfus bulunduğu biliniyor. Hatta, kelimenin tam anlamının “Gaktai” olduğu ve zamanla değişerek, günümüze “Kahta” olarak geldiği belirtilmektedir.

İlçenin ismi hakkında bir diğer söylenti; tarihte Orta Asya’da Ötüken ve Karakurum yakınlarında, Kahta adında bir kentin varlığından söz edilir. Yani, Kahta ismi Orta Asya kökenli bir isimdir. Kahta ismi, Persçede “Dağın Eteği” anlamına gelir ve Kommagenelilerden önce bölgede hakim olan Persler tarafından kullanılmıştır.

GENEL

İlçe merkezinin denizden yüksekliği: 725 metredir. Kuzeyinde sıra dağlar ve doğusu ve güneyinde ise, Atatürk Baraj gölü bulunmaktadır. Dağlık bölgelerden, güneye doğru inildikçe, platolar ve ovalar görülür. Atatürk baraj gölü, bölgenin iklimini de etkilemiş, karasal iklimden Akdeniz iklimine benzemeye başlamıştır. 

Yörenin ekonomik etkinlikleri: tarım, hayvancılık ve turizme dayanmaktadır. Yöre insanının % 85’i, tarımla uğraşmaktadır. Atatürk Baraj gölünden yararlanılarak, sulu tarım yapılmaktadır. Özellikle, pamuk ve tütün yetiştiriciliği ön plandadır. İlçe topraklarının üçte birlik bölümü 1’nci derece ve kalan bölümü ise 2’nci derece deprem kuşağındadır.

NE YENİR-NE İÇİLİR

Adıyaman yöresinde, her ne kadar: çiğ köfte, içli köfte meşhur ise de, Kahta yöresine geldiğinizde, Atatürk Baraj gölü kıyısındaki restoranlarda, göl balığı yiyebilirsiniz.

NE SATIN ALINIR

Yörede, Nemrut heykellerini anımsatan, minik heykelcikler satın alabilirsiniz.

ULUSLARARASI KAHTA KOMMAGENE FESTİVALİ

Kahta Kaymakamlığı ve Kahta Belediye Başkanlığı tarafından düzenlenen festival ilk olarak 1993 yılında yapılmış olup, her yıl 20-21-22 Eylül tarihleri arasında düzenlenir. Festival kapsamında, panel, sergi, konser, sempozyum tertiplenmekte ve çeşitli sunumlar yapılmaktadır.

GEZİLECEK YERLER

Adıyaman Kahta

NEMRUT DAĞI

Yine bu sitede, ayrı bir başlık altında, ilçe merkezine 70 km. uzaklıktaki Nemrut dağı ve Kommagene krallığı kalıntıları heykellerle ilgili ayrıntılı yazıma ulaşabilirsiniz.

Nemrut dağı tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için. 

 

DEĞİRMENBAŞI MESİRE YERİ

İlçe merkezinin 26 km kuzeyindeki Kocahisar köyündedir.

Köyün içinden geçilerek yaklaşık 1 km stabilize yolla mesire yerine gidilebilir. Kahta çayının kolunu oluşturan Değirmenbaşı çayının vadisinde olup, doğal açıdan güzel bir görünüme sahiptir.

Kayaların ve dağların arasından süzülerek akan suları, yeşil alanları, kanyon vadisi, karstik şekilleriyle görülmeye değer bir yerdir. Mesire alanında, Kahta ilçesinin içme suyunun karşılandığı kaynak suyu oldukça tatlı ve soğuktur.

Ayrıca alanda bulunan iki adet tarihi Selçuklu köprüsü ve Kocahisar köyündeki Kahta Yeni Kale, buraya ayrı bir çekicilik kazandırır. Bu bölge, özellikle hafta sonunda yerli halk tarafından yoğun ziyaret edilir.

KAHTA KÜÇÜK SÜLÜKLÜ GÖL

İlçe merkezine 18 km uzaklıkta, Kozağaç köyünde bulunmaktadır.

Göl, kaynak olarak kar ve yağmur sularının yanı sıra suyunu buraya boşaltan küçük bir dereden beslenir. Daha çok yöre halkı tarafından kullanılmaktadır. Yöre halkının yanı sıra çevre il ve ilçelerden de göle gelerek sülük tedavisi yapan ziyaretçiler bulunur.

Gelen ziyaretçiler gölün kenarında tedavi yapabildiği gibi, gölden sülük toplayarak evde tedavi olabilmektedir. Ancak bu şekilde gölden sülük toplamak, göldeki sülük sayısını azalttığı için gölün geleceği açısından tehlike arz etmektedir. Yaz mevsiminde gölün suyu çok azaldığı için ilkbahar aylarında ziyaret edilmesi önerilir.

Adıyaman Kahta Eski Kahta Selçuklu Köprüleri
Adıyaman Kahta Eski Kahta Selçuklu Köprüleri

 

ESKİ KAHTA SELÇUKLU KÖPRÜLERİ

Kocahisar köyünün sınırları içerisinde ve Kahta Yeni Kale’nin güney tarafındadır.

Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yapılan bütün tarihi köprülerde çoğunlukla kalker taşı kullanılmıştır. Bu özellik, Selçuklu köprülerinde de görülür. Kahta çayı üzerinde bulunan ve halk arasında “Selçuklu köprüleri” olarak isimlendirilen köprüler iki gözlüdür.

Çayın memba ve mansap yönünde bulunan her iki köprünün de ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmez. Selçuklu Yukarı Köprüye “Değirmenbaşı Köprüsü”, Selçuklu Aşağı Köprüye Şeytan köprüsü de denilir. Muhtemelen eski Kahta-Malatya kervan yolu üzerinde 13’ncü yüzyıldan kalma bir Anadolu Selçuklu eseridir. Günümüzde köprüler üzerine yapılmış olan asfalt ve aşağı köprüdeki korkuluklar, tarihi köprülerde olumsuzluk yaratır.

Adıyaman Kahta Kahta (Kocahisar) Yeni Kale

 

KAHTA (KOCAHİSAR) YENİ KALE

Kocahisar köyü içindedir. İl merkezine 60 km ve ilçe merkezine 26 km uzaklıktadır.

Kale 350 metre yüksekliğinde kayaların üzerine inşa edilmiştir. Arkeolojik araştırmalar sonucunda kalede Kommagene krallık sarayının bulunduğu tespit edilmiştir. Kale bugünkü görünümünü Memlükler zamanında inşa edilen ilavelerden almıştır.

Tek giriş kapısı olan kale, dev surlarla çevrilidir. Kale içerisindeki konutlar, çarşı, pazaryeri, cami, su sarnıçları, zindan ve hapishane bulunmaktadır. Evet, ilk yapılış tarihi Hititlere kadar giden kalenin bugünkü şekli Memlükler döneminden kalma olup Osmanlı döneminde de kullanılmıştır.

Kalenin Urartu, Part, Kommagene, Roma, Sasani ve Arapların eline geçtiği bilinmektedir.  Kalenin kapı girişi üzerinde, mescit’de, doğu burcunda ve sarayın giriş kapısında olmak üzere çok sayıda kitabe mevcuttur. Kale giriş kapısı üzerinde bulunan yazıtta, Memlük Sultanı Kalaun’un, mescitte bulunan yazıtta Melik Eşref Selahattin Halil, sarayın giriş kapısındaki kitabede ise Melik Nasır’ın adları geçer.

Kale içinde mescit, hapishane ve zindan, posta güvercinlerinin yetiştirildiği kule, sarnıçlar, hamam ve Kahta çayına inen gizli bir su yolu bulunmaktadır. Kale’den Nymphois’e inan su yolu, bir tünelle Arsemeia’ya bağlanmıştır. 80 metreyi bulan bu yolla halen suya ulaşmak mümkündür. Kale en son 1970’lerde Dörner tarafından kısmen onarılmıştır.

CENDERE KANYONU

Kahta çayının bir kolu olan Cendere çayı üzerinde oluşan kanyon, doğal çekiciliğiyle yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekebilecek güzelliktedir. Kuzey de Sincik ilçesine bağlı Çarhane köyünden başlayan kanyon vadi, Cendere köprüsüne kadar yaklaşık 2 km uzunluğa sahiptir.

Kanyona gelen ziyaretçiler: piknik yapma, balık tutma ve yüzme aktiviteleriyle birlikte kanyon üzerinde bulunan ve tarihi çekiciliğe sahip olan Cendere köprüsünü görme imkanına sahiptir. Ancak mevcut altyapı sorunları, tanıtım eksikliği ve konaklama sorunları nedeniyle, turistik etkinlikler istenen düzeyde değildir.

Adıyaman Kahta Cendere (Septimius Severus) Köprüsü

 

CENDERE (SEPTİMİUS SEVERUS) KÖPRÜSÜ

Kahta ve Sincik ilçeleri arasında, Kesertaş köyü sınırları içinde, Cendere çayı (antik Cabinas) üzerinde kurulmuştur. Kahta ilçesinden Nemrut dağına doğru giderken, Karakuş Tümülüsünü geçtikten sonra yaklaşık 10 kilometre sonra Sincik-Kocahisar yol ayrımında bulunmaktadır. İl merkezine 55 km ve Kahta ilçe merkezine 20 km uzaklıktadır.

Roma köprüsü veya Septimus Severus köprüsü olarak da bilinir.

Köprü, muhteşem bir kanyondan akan Kahta çayının bir kolu olan Cendere çayının en çok daraldığı yerde, iki ana kaya üzerinde kurulmuştur.

Adıyaman Kahta Cendere (Septimius Severus) Köprüsü

 

Günümüzde halen kullanılan köprü, Cendere (Cabinas) çayı üzerinde, Roma imparatoru Semtimius Severus (MS 193-211) zamanında, Samsat’ta (Somasata) karargah kuran 16’ncı Lejyon tarafından yaptırılmıştır. Köprü anıtsal Roma mimarisinin güzel bir örneğidir.

Tek kemerli, bir savaklı, 120 metre uzunluğunda 7 metre genişliğinde, 30 metre yükseklikte, her biri 10 ton ağırlığında olan 92 iri kesme taş bloğun üst üste bindirilmesiyle oluşturulan köprü, aynı zamanda Romalıların yaptırdığı en geniş ikinci köprü olma özelliğini taşıyor. Bir diğer önemli özelliği ise, harç kullanmadan yapılmış olmasıdır.

Köprü, depreme karşı korunacak şekilde, sütunlara ve köprüye esneklik payı verilerek inşa edilmiştir.

Köprü ile ilgili bir efsane var. Roma imparatoru Septimus Severus (MS 193-211) tarafından milattan sonra ikinci yüzyılda kendisi, eşi Julia Domna ve çocukları Caracalla ve Geta adına yaptırılan Cendere köprüsü, köprüdeki kitabeye göre her bireyi temsilen dört dor tipi ve üzerinde heykeller olan sütunla 11 yılda inşa edilmiştir. İmparator ve eşi için yapılan iki sütun Kahta tarafına, iki oğlu için yapılan iki sütun Sincik tarafına yerleştirilmiştir.

İmparator Severus’un vefatından sonra taht kavgasına tutuşan oğullarından Caracalla, 5 yaşındaki kardeşi Geta’yı öldürür. Bunun üzerine Caracallac (MS 211-217) , Roma’da kardeşinin adını taşıyan tüm anıtları yıktırır ve madeni paralardan sildirir. Bu yıkımdan Cendere köprüsü de nasibini alır.

Böylece, Gata adına köprünün kuzey girişinin batısına dikilmiş olan dördüncü sütun yıkılır. Tarihi köprü o günden beri üç sütunlu haliyle mevcudiyetini koruyor.

Bu köprü 2004 yılına kadar araç geçişine açık ve kullanılır durumda iken, 2005 yılında yeni yapılan köprünün hizmete girmesiyle araç trafiğine kapatılmıştır.

Köprü 1997-1998 yılları arasında restore edilmiştir.

Adıyaman Kahta Şeytan Köprüsü

ŞEYTAN KÖPRÜSÜ

Burası, “Nymhhois Arsemia” olarak da isimlendiriliyor. Eski kale ve Yeni kale arasında, nyphosis yani günümüzdeki adıyla Kahta çayı üzerindedir.

Adıyaman Kahta Karakuş Tümülüsü

KARAKUŞ TÜMÜLÜSÜ 

Nemrut dağı tur güzergahında, Nemrut dağı Milli Park giriş noktasındadır.

Burada: Kommagenelerin kraliçesine ait bir anıt mezar ve sütun üzerinde kartal heykeli bulunmaktadır. Bu nedenle: yöreye: Karakuş ismi verilmiştir. Burası: Kommagene krallığı  döneminde, kutsal bir alan olarak değerlendirilmiştir. Kral II. Mithradates, annesi İsias için, bu anıt mezarı inşa ettirmiştir.

İsias: dünyanın en güzel kadını olarak betimlenir. Daha sonraki dönemde: Pers prensleriyle evlendirilen ve Pers-Roma savaşı sırasında öldürülen kız kardeşlerinin cenazelerini de, buraya, annesinin anıt mezarına gömdürmüştür. Burada: yani Karakuş anıt mezarında, 4 Kommagene kraliçesinin mezarı bulunmaktadır. Mezar bölgesinin çevresi: MÖ.36-38 yılları arasında: surlarla çevrilmiştir. Ancak, Romalılar tarafından bölge işgal edildiğinde, bu mezar alanı da tahrip edilmiştir.

Adıyaman Kahta Karakuş Tümülüsü

Evet, anıt mezarın çevresinde bulunan 5 sütundan, dört tanesi günümüzde durmakta olup, bir tanesi yıkılmıştır. Bu sütunlardan: güneye bakan üzerinde, bir kartal figürü bulunuyor. Kartal: göksel gücü temsil etmektedir. Doğuya bakan sütun üzerinde: aslan ve boğa figürü var ve yerdeki gücü temsil ediyorlar.

Adıyaman Kahta Arsemia (Nymphaios Arsameia)

ARSEMİA (NYMPHAİOS ARSAMEİA)

Kommagene krallığının yazlık yönetim merkezi olan Arsemia, Kahta ilçesine bağlı Kocahisar ile Damlacık arasında, Kahta çayının (Nymphaios) doğusundadır. Adıyaman il merkezine 60 km ve Kahta ilçe merkezine 25 km uzaklıktadır.

Arsemia, 1951 yılında Alman arkeolog Friedrich Karl Dörner tarafından tesadüfen keşfedildi. Dörner ve ekibi, 1953-1956 yılları arasında, Amerikalı arkeolog Theresa Goel ile birlikte, Arsemia’nın bilinen kabartmalarını ve tünellerini keşfetti.

Arsemia, MÖ 3’ncü yüzyılda Kommagenelerin atası Arsemez (MÖ 255-225) tarafından, Kahta (Nymphaios) çayının doğusunda, Eski Kahta kalesinin karşısında kurulmuş, Krallığın yazlık başkenti ve kutsal alanı (Hierothesion) dır.

Yazıt

Güneydeki tören yolunun orta kısmında, kayaya oyulmuş Anadolu’nun bilinen en büyük Grekçe dini ve sosyal içerikli yazıtı vardır. Yazıtta Kommagene kralı I. Antiochos’un (MÖ 62-32) babası Mithradates Kallinikos’a (güzel yenen) ait bir kült yeri “hierothesion” yaptırdığı, burayı müşterek bir kültün icrası için büyüttüğü ve güzelleştirdiği anlatılmıştır. 

Kutsal mezar yerinin; Kahta çayının (Nymphaios) kıyısındaki Arsemia’nın kenar semtinde bulunduğu belirtilmektedir. Böylece o zamana kadar bilinmeyen ve edebi metinlerde de adı geçmeyen bir kraliyet merkezinden ilk kez söz edilmektedir. 

Yazıttan anlaşıldığı üzere, Mithradates hayatta iken mezarının bulunduğu bu kutsal alanı düzenlemiş, oğlu I. Antiochos bu yeri daha da güzelleştirmiştir. Antiochos ve babasının yüceltilmesi için rahipler görevlendirilmiştir. Baba ve oğulun doğum günleri, her ay kurbanlar ve şenliklerle tüm yurttaşlarca kutlanacak, şenliklerin giderleri de rahiplerin yönettikleri krallık mülkünden karşılanacaktı.

Dehliz-Mağara

Yazıtın bulunduğu yerin alt kısmında: 2 tane tünel-dehliz var. Biri içeceklerin ve gıdaların depolandığı dehlizdir. Diğeri ise dinsel işlevi olan, basamaklı kaya dehlizidir. 

Mağara: yazıtın bulunduğu yerden başlayan ve kendi döneminde bir tür soğuk hava deposu görevi gören 158 metre uzunluğundaki dehlizin yiyeceklerin stoklandığı alan olarak kullanıldığı ve bu sayede içecek ve gıdalar uzun süre bozulmadan muhafaza edildiği düşünülmektedir. 

Dehliz: Yazıtın batısındadır. Kaya içine oyularak yapılmış, 10 metre uzunluğunda ve 150 basamakla aşağı inilen bir dehliz ve sonunda 6 metre derinlikte küçük bir oda bulunmaktadır. Bu dehliz ve odanın dini amaçlarla kullanıldığı bir kült yeri olduğu düşünülmektedir.  Kommagene din adamları burada ibadet etmiştir.

Kabartma heykeller-Stel

Yazıtın üst kısmındaki kayalık alanda 2 tane kaya üzerine işlenmiş kabartma yani stel var.

Bunlardan bir tanesinde: Işık tanrısı Apollon-Mitras kabartmasıdır. Kabartma üzerinde işlenen figürün başında Pers krallığı Başlığı olan “Tiara” bulunmaktadır. Tiaranın tam arkasında, ışınların saçıldığı bir güneş kursu yer almakta ve burada bir Pers Tanrısının betimlendiğini göstermektedir.

Uzun bir kaftan giydirilmiş olan betimin sol elinde, Perslerin adak ve törenler sırasında kullandıkları demet olan “baresman” bulunmaktadır. Kabartmanın arka kısmında yazıt yer alır. Kabartmanın sol yanının bulunmaması, bu kısmın durumu konusunda bilgi edinilmesini engelliyor.

Adıyaman Kahta Arsemia (Nymphaios Arsameia)

Diğerinde ise: Kral Antiochos ile Herakles (Apollon Mithras) tokalaşma (dexiosis) sahnesinin yer aldığı bir kabartma stel bulunur. Tanrı ve kralların selamlaştığı (Dexiosis) kabartma, sert kristalli kireçtaşından yapılmış oyup 1.80 metre genişliğe ve 3.34 metre gibi anıtsal bir yüksekliğe sahiptir.

Kalınlığı 0.82 metredir. Üzerindeki yüksek kabartma halinde iki erkek betimi yer almakta ve sağ elleriyle tokalaşır durumdadırlar. Sağda yer alan çıplak durumda olan betimin alın kısmında üzüm yapraklarından oluşan bir diadem, sol elinde bir topuz, arka tarafında bir aslan postu bulunmaktadır.

Kendisini simgeleyen topuz ve aslan postu yanında güçlü ve kaslı vücut yapısı bu çıplak betimin “Herakles” olduğunu göstermektedir. Sahnenin sol tarafında, başında Tiara (Pers kral Başlığı), Diadem (Taç) ve özellikle sol elinde tuttuğu Zepter ile kral-soylu olduğu anlaşılan betim yer almaktadır.

Üzerinde birçok parçadan oluşan zengin bezeli giysi, altı kollu yıldızlarla süslenmiş zırhı ve kabzası görülen bıçak yer almaktadır. Bu stel, yüzüstü düşmüş bulunmuş ve bu yüzden iyi korunarak günümüze gelmiştir.

Saray kalıntıları

Tepe üzerindeki platformda, Mithridates Callinichus’un mezar tapınağı ve sarayı yer almaktadır. Saray kalıntılarında yapılan kazılarda çok sayıda heykel parçası, bir kraliçe ve Antiochus’un başı bulunmuştur.

Evet, bu antik alanda, yoğun kazı çalışması olmamıştır. Son kazı çalışması 1973 yılında tamamlanmıştır.

AKINCILAR KAYA YERLEŞMESİ

Akıncılar beldesindedir. Belde yerleşiminin batısında yükselen bir kayalık içine yapılmıştır. Ana kaya oyularak oda biçiminde yapılmıştır. Yerleşim zemininde nişler bulunur. Odalar, kayaların uzantısı biçiminde yan yana gelecek şekilde oluşturulmuştur.

Adıyaman şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Düzce

Düzce

 

Yaşamımın en güzel 5 yılı, bu bölgede, daha doğrusu Bolu’da geçti. Ancak, bu sırada Düzce bir il değildi ve Bolu ile Düzce arasında sürekli gidip-gelir ve bu şirin yöremizi tanıma fırsatımız olurdu. Düzce denilince, bugün büyük ve modern bir yer hatırlıyorum.

Ama, özellikle: ülkemizde, İstanbul çıkışlı belli başlı yolların buradan geçiyor olması, gerek eski dönemlerde ve gerekse otoban yapıldıktan sonraki dönemlerde, buraların hızla kalkınmasını, ülkemiz insanlarının birçoğu tarafından bilinip tanınmasını sağladı.

Belli bir yaş ta olanların hepsi, Düzce yöresini bilir ve hatta “tütün kolonyasını” tanır. Günümüzde, her ne kadar Bolu dağı tüneli açılmış olması ve Bolu dağı üzerindeki trafik yoğunluğunun azalması ortaya çıkmışsa da, Bolu dağı üzerindeki bir çok et lokantası ve mola yeri kapanmış, bu yoğunluk, Düzce’yi geçtikten sonra Kaynaşlı yöresinde yoğunlaşmıştır.

Düzce

ULAŞIM

Düzce: Ankara-İstanbul arasındaki TEM otoyolu üzerindedir. Ayrıca: D-100 karayolu da, il merkezinden geçmektedir.

Düzce-Karadeniz arasındaki uzaklık: 30 km. Düzce-Ankara arasındaki uzaklık: 241 km. Düzce-İstanbul arasındaki uzaklık: 205 km. Düzce-İzmir arasındaki uzaklık: 550 km. Düzce-Bolu arasındaki uzaklık: 45 km. Düzce-İzmit arasındaki uzaklık: 117 km. Düzce-Adapazarı arasındaki uzaklık: 69 km.

Düzce

TARİHİ

Bölgedeki ilk yerleşimcilerin, MÖ.1400-800 yılları arasında, Hititler olduğu bilinmektedir. Daha sonraki dönemde, önce Bitinyalılar ve daha sonra Romalılar görülür. Özellikle, Romalılar döneminde, bölge gelişir. Bizanslılar ile birlikte, yörenin gelişimi hızlanır.

Hatta: burası yani Düzce yerleşim yeri, o dönemlerde büyük bir bataklık iken, Romalılar tarafından kurutulmuş ve yerleşime açılmıştır. Bu yüzden: en küçük bir depremde, büyük hasarlar ortaya çıkmaktadır. Adı gibi, dümdüz bir yer.

1323 yılına gelindiğinde, Orhan Gazi’nin komutanlarından Konuralp Bey, yöreyi ele geçirir. O dönemdeki yerleşim yerinin ismi: Gümüşabad.

Daha sonra ise: Üskübü olarak anılır. 1871 yılına gelindiğinde ise, ilçe merkezi, günümüzde Düzce’nin bulunduğu yere taşınır. D-100 karayolu ve TEM otoyolunun buradan geçmesi, yörenin hızla gelişmesini sağlar.

Ancak: 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremleri, yörenin tarihinde acı bir doğa olayı olarak yazılır. 9 Aralık 1999 tarihinde ise, il statüsüne kavuşur.

Düzce denilince, tarihi süreç içinde: burada yaşaman ve hatta yakın zamanlarda yaşanan depremler, öne çıkmaktadır. 12 Kasım 1999 tarihinde yörede meydana gelen ve merkez üssü Düzce olan depremde: büyük can ve mal kayıpları olmuştur.

Düzce

GENEL

Düzce: aktif deprem kuşağı üzerinde bulunmaktadır. Yani, 1’nci derece deprem kuşağındadır.

İl topraklarının: % 41’lik bölümü ormanlık alandır. Yörede: Karadeniz iklimi görülür ve buna bağlı olarak, kış aylarında yoğun kar yağışı görülür.

Yörenin ekonomik etkinlikleri hareketlidir. Özellikle: Akçakoca limanı, bölgenin denizle olan bağlantısını sağlar. Ama, yörenin ekonomik etkinliklerinin başında: orman ürünleri sektörü başı çeker.

Ayrıca: yivsiz av tüfeği ve tabanca üretimi de yapılmaktadır. Bunun dışında da, birçok sanayi tesisi bulunmaktadır. Tarım denilirse, yörenin toprakları tarıma elverişli değildir. Toprakların büyük bölümü, fındık bahçesi olarak kullanılmakta ve bunun sonucunda, büyük fındık üretimi yapılmaktadır.

Son olarak, Düzce yöresindeki insan profili, tam bir mozaiktir. Yani: Düzce yöresinde: Çerkez, Abhaz, Laz, Muhacir, Arnavut, Gürcü, Tatar, Boşnak ve Bulgar kökenliler yaşamaktadırlar. Farklı etnik kökenlere ve geleneklere bağlı bu insanlar, bir arada huzur ve bütünlük içinde yaşamaktadırlar.

DÜZCE ÜNİVERSİTESİ

Düzce Üniversitesi, 2006 yılında kurulmuştur. Kuruluş aşamasında, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi bünyesinden ayrılan bazı birimler, Düzce Üniversitesine bağlanmıştır.

Üniversite bünyesindeki fakülteler: Orman, Teknik Eğitim Tıp, Fen-Edebiyat, Mühendislik, İşletme, Teknoloji, Sanat Tasarım fakülteleridir. Yüksek okullar ise: Akçakoca Turizm İşletmeleri, Sağlık ve Yabancı diller yüksek okullarıdır.

Bunların dışında, üniversite bünyesinde şehir merkezinde bir Araştırma Hastanesi bulunmaktadır. Üniversite bünyesinde, günümüzde, 4200 öğrenci eğitim görmektedir. Akademik personel sayısı ise, 300’dür. Fakültelerin bir kısmı: şehir merkezine 8 km. uzaklıktaki Konuralp kampüsündedir.

NE YENİR-NE İÇİLİR

Buraya yolunuz  düşerse, yerel lezzet olarak: Çerkez tavuğu, Arnavut böreği, katlama, sarı burma, Boşnak böreği tadabilirsiniz. Mısır ekmeği de tatmayı unutmayın.

Ayrıca, Düzce köftesini de mutlaka denemelisiniz. Şehir merkezinde, çok güzel “Arnavut köftecisi” var, burada Arnavut köftesi yanında, piyaz da yemelisiniz.

NE SATIN ALINIR

Düzce yöresinden gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için satın alabileceğiniz hediyelik eşyalar: fındık ve fındık ürünleri ve tütün kolonyası olabilir.

Bunun dışında: özellikle Kaynaşlı yöresinde, yol kenarlarında çok miktarda alışveriş mekanları bulunuyor. Buralardan: çanak-çömlek satın almak ta mümkündür.

GEZİLECEK YERLER

Düzce Büyük Cami

BÜYÜK CAMİ

İl merkezinde bulunan Büyük Cami: 1912 yılında dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. 1.10 metre kalınlığındaki dış duvarları moloz ve taş köşeleri kesme taştan yapılmıştır. Alt katlarında: doğu-batı cephesindeki 1.40 metre genişliğinde ve 3.42 metre yüksekliğinde, 5 adet pencerenin, üstü yuvarlak kemerli olarak, kesme taştan pervazlarla çevrilmiştir.

Doğu-batı yönünde, camiye girişi sağlayan, birer tane yuvarlak kemerli taş pervazlı tali kapı yerleştirilmiştir. Ana giriş kuzey cephesindedir. Kapının her iki üst köşesine, birer rozet işlenmiştir. Kapının üst kemerine “1910” yazılıdır. Caminin çatısı, ahşap olup piramit şeklindedir. Üzeri İspanyol kiremitle kaplıdır.

Caminin kuzey-batı köşesinde tek şerefeli bir minare vardır. Cami iç yapısında, 4 ayak üzerine, orta da büyük bir kubbe, dört tarafında dikdörtgen tonozlu kubbelerle desteklenmiştir. 1999 yılındaki depremde yıkılan cami yerine, dört kubbeli, iki minareli olarak yapılan yeni cami ibadete açılmıştır.

Yeniden yapılan cami, özgün yapısını büyük ölçüde yitirmiştir. Dikdörtgen planlı mimari tarzına sahip olan cami 2470 metre karedir.

Düzce Derdin Termal Tesisleri

DERDİN TERMAL TESİSLERİ

Şehir merkezinin 15 km. güneyindedir.

Kaplıcanın bulunduğu yerden, deniz seviyesinden 400 metre yüksekliktedir ve çevresi ormanlık alan ile çevrilidir.

Kaplıca sularının şifalı olduğu söylenen hastalıklar: mide, bağırsak ve safra kesesi rahatsızlıkları, karaciğer, böbrek ve şeker hastalıkları, deri hastalıklarıdır. Bölgede, konaklamak için küçük bir otel de bulunuyor.

Düzce Samandere Şelalesi

 

SAMANDERE ŞELALESİ

İl merkezine, 26 km. uzaklıkta: güneydoğuda, Samandere köyündedir. TEM otoyoluna 20 km mesafededir. Beyköy beldesine 15 km. İl merkezine 24 km. D-100 karayoluna 26 km uzaklıktadır.

Şelalenin kapladığı alan 10 hektardır. Bu alandaki akarsular, Uğursuyu ile birleşerek Efteni gölüne ulaşmakta, buradan da Büyük Melen suyu ile birleşerek Akçakoca sınırları içerisinden Karadeniz’e dökülmektedir.

Yaklaşık 500 metrelik dere boyunda: anıt ağaçlar tarafından çevrilen bölgede, ardı ardına 3 tane şelale var ve son şelale, döküldüğü yerde: cadı kazanı adı verilen derin bir bölüm oluşturuyor.

Samandere şelalesinde ağaçların arasından şiddetle akan sular, beyaz köpükler halinde dökülerek cadı kazanı içinde, derin kayalıkların arasında adeta kaynamaktadır.

Şelalenin arkasındaki kayanın içinde, doğal olarak oluşan mağara ile bir ara kaybolan sular, biraz ileride tekrar ortaya çıkarak akışını sürdürmektedir.

Özellikle bu “cadı kazanı” denen yer görülmeye değerdir. Şelale, tamamen doğal oluşu ve yapısı itibarıyla, Orman Bakanlığı tarafından Milli Parklar Kanunu gereğince: Türkiye’de tescil edilen ilk “Tabiat Anıtı” olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

Zengin bitki örtüsünün, su sesi ile bütünleştiği şelalede: mesire ve piknik alanları, doğa yürüyüş parkurları, kamp alanları, orman içi dinlenme yerleriyle muhteşem bir doğa güzelliğine sahiptir.

Düzce Aydınpınar Şelalesi

Düzce Aydınpınar Şelalesi

 

AYDINPINAR ŞELALESİ

Aydınpınar köyü sınırları içerisindedir. İl merkezine, 10 km. uzaklıktadır. Burası: Güzeldere-Samandere şelaleleri arasında ve yol güzergahı üzerindedir. Arka arkaya dökülen 5 ayrı şelale kümesinden oluşmaktadır.

Burada: alabalık üretimi de yapılan, toplam 5 tane ardı ardına şelale bulunuyor. Bunların tümü: Aydınpınar şelalesi olarak isimlendirilmiştir. Aydınpınar şelaleleri, Düzce’nin önemli yürüyüş parkurlarından birine sahiptir.

Sağlıklı kişilerin yürüyebileceği orta zorluk ve orta zorluğu aşan parkurlar vardır. Gürgen, meşe, kestane gibi karışık yapraklı orman ağaçları arasında trekking, foto-safari, çadır kampı yapabilirsiniz. Bölgede bulunan 1’nci şelale, şelale-kaya tırmanışı için oldukça uygundur.

Özellikle Mayıs ayında, dağ çileği, Ağustos ve Eylül aylarında böğürtlenlerle renklenen vadi, tamamen Düzce’ye hakim bir konumdadır. Bölgede bulunan bungalov evlerde konaklayabilir, alabalık üretim tesislerinde yemek yemenin tadını çıkarabilirsiniz.

Düzce Sarıyayla Şelalesi

SARI YAYLA ŞELALESİ

Sarıyayla köyünde bulunan şelale, merkezden 10 km uzaklıktadır. Yeşillikler arasında güzel bir  doğa yürüyüşü ve şelale çevresinde düşen suyun eşliğinde piknik yapma olanağı sunmaktadır.

Düzce Kurugöl

KURUGÖL

İl merkezine bağlı Üç köprü köyüne 3.5 km. uzaklıktadır. Kurugöl köyünde bulunan şelale ve kanyon, ilçe il merkezine 14 km uzaklıktadır.

Düzce ve Kaynaşlı bölgesine hakim bir konumdadır. Orman Bakanlığı tarafından, göl çevresi: sülün yetiştirme sahası olarak belirlenmiştir.

Sülünlerin nesli tükenmektedir ve bu yüzden, göl çevresine salıverilen sülünler, kendi kendilerine, doğal ortamda yaşıyorlar, ama bir yandan avlanmaları tabii ki yasak. Kurugöl: günübirlik piknik yapılması için çok uygun.

Düzce Odayeri Yaylası

Düzce Odayeri Yaylası

 

ODAYERİ YAYLASI

İl merkezine bağlı Çınardüzü köyü sınırları içindeki Odayeri Yaylası, il merkezine 28 km mesafededir. Beyköy-Uğur köyü yolu üzerinde, orman yolu takip edilerek gidilen yayla 8.5 hektar ve 1200 metre yüksekliktedir. Bakir güzelliklere sahip olan Odayeri Yaylasında: asırlık ağaçlar arasında çadır kampı, trekking, foto-safari yapılabilir.

Olta balıkçılığına müsait dereler vardır. Ata binebilir, dağ bisikleti kullanabilirsiniz. Ayrıca yöre halkı tarafından, her yıl Ağustos ayında yayla şenlikleri düzenleniyor. Orman İşletme Müdürlüğüne ait binada, müstecir tarafından işletilen 2 adet ev pansiyonu mevcut olup 12 yatak kapasitelidir.

Düzce Sırık Yayla Göknar Tabiat Anıtı

SIRIK YAYLA GÖKNAR TABİAT ANITI

Merkez ilçe Çınardüzü köyü Odayeri bölgesi Sırıkyayla mevkiinde ormanlık alandadır. Göknar ağacı: 300 yaşlarındadır. Boyu 70 metre, çapı 1.36 metre ve çevre genişliği 6 metredir. 1000 metre karelik alan, 2002 yılında tescil edilmiştir.

Düzce Torkul Göleti ve Yaylası

Düzce Torkul Göleti ve Yaylası

 

TORKUL GÖLETİ VE YAYLASI

İl merkezi Uğurköyü sınırları içinde bulunan Torkul Göleti ve Yaylası, il merkezine 34 km mesafededir. Torkul göleti, 1251 metre yükseklikte bulunan Torkul yaylası içerisinde, volkanik çöküntüden oluşmuş 5000 metre karelik alana sahip tabii bir gölettir. Alanın tamamı ise 78801 metre karedir.

Gölet çevresinde bulunan kayın, köknar, gürgen, kestane, akçaağaç, karaçam gibi ağaçların panoramik görüntüsü eşliğinde piknik, olta balıkçılığı, foto safari, çadır kampı yapabilir, Torkul ve Odayeri Yaylaları arasındaki 6 km mesafede trekking turları gerçekleştirebilirsiniz.

Düzce Balıklı Yaylası

BALIKLI YAYLASI

Gölormanı köyü sınırları içinde, Elmacık dağları üzerinde bulunan yayla, Düzce il merkezine 36 km uzaklıktadır. 1400 metre yükseklikteki yayla 46 hektar alana sahip olup, çevresi çam, gürgen ve kayın ormanları ile çepeçevre sarılmış, kendinizi huzur içinde hissedebileceğiniz bir yerdir.

Düzce’nin en güzel yaylalarından biri olan Balıklı Yaylası, ortasından geçen su kaynağı ile de oldukça dikkat çekicidir. Balıklı Yaylası, çadır kampı, doğa yürüyüşü, foto safari gibi aktiviteler için oldukça uygundur.

Düzce Eftani Gölü ve Kaplıcası

EFTANİ GÖLÜ VE KAPLICASI

Düzce-Gölyaka kara yolu üzerinde, il merkezinin 18 km. batısında, Efteni gölü yanındadır.

Burada: üç havuz var. Ayrıca: konaklama evi ve pansiyonlar bulunuyor. Kaplıcadaki suyun, özellikle romatizmal hastalıklara iyi geldiği söylenmektedir.

Kıbrıs Girne

Kıbrıs Girne

Kuzey Kıbrıs turizminin en yoğun yaşandığı yer olan Girne, adalılık ve Akdenizlilik karakterini yansıtan bir şehir durumundadır. Toroslara paralel Beşparmak dağlarının kuzeyinde, Akdeniz sahilinde kurulu şehirde, Lefkoşa-Girne arasındaki yol boyunca modern üniversite kampüs binaları görülüyor.

Şehrin yüzölçümü 50 km karedir. Girne’nin güneyinde bulunan Girne sıradağları, batıda Kayalar köyü yakınlarında kıyıdan başlayarak, doğuda Yenikonuk köyüne kadar uzanır. En yüksek nokta 1023 metre ile Servili Tepedir. Verimli bir toprak şeridi olan Girne’de: narenciye, zeytin ve harnut (keçiboynuzu) yetişir.

Bu güzel şehir

18’nci yüzyılın sonlarında İngiliz entellektüellerin akınına uğramıştır. Adaya gelen isimler arasında: Fransız şair Arthur Rimbaud, Komedyen Peter Sellers ve David Bowie gibi ünlüler sayılabilir.

Şehirde: at nalı şeklindeki liman çevresinde restoranlar, barlar ve küçük oteller, ziyaretçiler için eşsiz bir atmosfer yaratır. Ancak: günümüzden 5 yıl öncesine kadar, beyaz badanalı, küçük ve bahçeli evlerin yerini, son yıllarda yüksek katlı binaların aldığını gördüm, bir yandan da yüksek katlı devasa binalar inşa ediliyor, yani güzel Girne betonlaşmaya başlamış.

Tabii bu şehrin en ilginç yönlerinden birisi de, Kıbrıs’ın diğer yerlerinde olduğu gibi, trafiğin ülkemize nazaran tersten akmasıdır. Yani: yollarda karşıdan karşıya geçerken önce solunuza bakmalısınız, ülkemizde bu durum ters olduğu için, ziyaretçiler kaza ihtimali yaşıyorlar.

Aslında bir zamanlar Girne şoförleri, yola bir kişi adımını atınca, derhal dururlarmış, ama günümüzde, buna uymayanlar da var, özellikle Kıbrıs dışından gelenlerin yani ülkemizden gelenlerin, bu tür alışkanlıklara uymadıklarını söylüyorlar, yani karşıdan karşıya geçişlerde aşırı dikkatli olmanız şart.

Araç kiraladınız, araç kullanıyorsunuz, Girne’de, Kıbrıs’ın diğer yerlerinde olduğu gibi trafik ışığı çok az, trafik kavşaklarda yönleniyor, trafik soldan ilerlediğinden, kavşaklara geldiğinizde mutlaka sağdan gelen arabaya yol vermeniz gerekiyor, sağdan gelen araba yoksa kavşağa girip dönüş yapabiliyorsunuz, kavşağa girdiğinizde ise, diğer yönden gelen arabalar size yol vermek zorundalar.

Kıbrıs Girne

Kıbrıs Girne

ULAŞIM

Kıbrıs’a uçakla giderseniz, uçaklar Lefkoşa-Ercan havaalanına inmektedir. Ercan ile İstanbul ve İzmir arasındaki uçuş, yaklaşık 70 dakika ve Ankara arasındaki uçuş ise yaklaşık 60 dakika sürmektedir. (Ulaşım ile ilgili ayrıntılı bilgiyi yine bu sitede Kıbrıs-Genel başlığı altında bulabilirsiniz.) Girne-Ercan havaalanı arasındaki uzaklık 44 km ve Girne-Lefkoşa arasındaki uzaklık ise 21 km. dir.

Sonuçta

Lefkoşa-Girne arasındaki yolu Ercan hava alanından tutacağınız taksilerle gidebilirsiniz. Muhtemel ücret: bu konuda önceki yazımda rakam bilgisi vermiştim ama şimdi vermek istemiyorum çünkü taksi ücretleri sürekli arttırılıyor. Sizlere tek önerim, taksi sürücüleriyle pazarlık yapmanızdır.

Hatta: Kıbrıs’a ulaşmadan, telefon ile irtibat kurarak uçak indiğinde taksi veya minibüsün hazır olarak beklemesini sağlayabilirsiniz. (Telefon irtibatı için, Kıbrıs Şoförler Cemiyetinin internetten ulaşılabilecek telefonunu kullanabilirsiniz.)

Ayrıca: Ercan havaalanından birkaç yere servis yapan “Kibas” denen toplu ulaşım araçları var, bunların fiyatları en uygundur. Ancak hareket saatleri belli bir programa bağlı değildir.

Eğer, Girne ulaşımınızı deniz yolu ile yapmak isterseniz: Taşucu’ndan feribot veya deniz otobüslerini kullanabilirsiniz. Girne limanı 1987 tarihinde uluslar arası gemi trafiğine açılmıştır. Girne limanı: zamanla marina olarak da kullanılmaya başlanmıştır.

Taşucu-Girne arasındaki deniz mesafesi 70 km dir. Girne-Anamur arası deniz otobüsü yolculuğu 2 saat, Girne-Alanya arası deniz otobüsü yolculuğu ise 3.5 saat sürmektedir.

Kıbrıs Girne

 

TARİHÇE

Girne şehrinin kuruluşu ile ilgili olarak, çeşitli kaynaklarda değişik bilgiler verilmektedir. Bu yüzden: şehrin kuruluşu kesin olarak bilinmiyor. Ama şehrin kuruluşunun MÖ 10’ncu yüzyıla kadar indiği tahmin ediliyor.

Şehir: MÖ 10’ncu yüzyılda Polonez’den gelen Akalar tarafından kurulur. Kurucuları, şehre anavatanlarındaki bir dağın ismi olan “Kyrenia” ismini verirler. Roma kaynaklarında ise, şehrin adı “Corineum” olarak geçer.

Gezgin Oldenburg: 1211 yılında Kıbrıs’ı ziyaret ettiğinde kral I. Hugh zamanında Schernae (Kyrenia) için “İçerisinde sur duvarları ve burçları olan, küçük yalı kasabası” olarak söz etmektedir.

Şehir: 1570 yılında, Osmanlı egemenliğine girer. Bu tarihten sonra: aşağı Girne ve yukarı Girne şehirlerine değişik yapılar inşa edilir.

1881 yılında Girne’de: Türkler ve Rumlar eşit sayıdadır. Girne’de yaşayan Türkler, genellikle toprak sahibiydiler ve çiftçilikle uğraşıyorlardı. Rumlar ise denizcilik yapıyorlardı. Girne limanındaki teknelerin birçoğu Rumlara aitti.

Osmanlı döneminde önemsiz bir liman olarak kalan şehir, İngilizler tarafından bir liman ve sayfiye kasabası olarak yeniden düzenlendi. İngiliz imparatorluğu döneminde sömürgeler arasında seyahat eden asker ve aileleri, buraya gelerek tatil yapıyorlardı.

Kıbrıs Girne

NE YENİR-NE İÇİLİR

Yörede: günlük tüketilen besinler arasında: et, deniz ürünleri, sebze ve meyve vardır.

Yemekten önce: yirmiye yakın ordövr ve meze çeşidi sunulur. Ünlü meze çeşitlerinin başında: cacık, humus, fava, turşu, salata, zeytin çeşitleri ve hellim peyniri gelir. Hellim peyniri: kızartılarak servis edilir ve lezzeti çok daha güzel olur.

Restoranların menüleri incelendiğinde, meze ve balık şeklindeki yemek için ….. (fiyat yazmıyorum çünkü sürekli artan fiyatlar var.) istenir ve bu mezelerin yanında bir de balık (çipura, kefal gibi) servis edilir. Yani: böyle bir menüyü tercih ederseniz, değişik lezzetteki mezeler ve bir balık yeme şansınız olur.

Çeşit yönünden bol olan deniz ürünleri, Kıbrıs mutfağında özel bir yere sahiptir.

Hellim peyniri: Kıbrıs’a özgü bir ürün, keçi sütünden yapılıyor. Hafif kızartılarak yeniliyor. Yağsız, hafif, kaşarın biraz sert ve uzayan biçimine benziyor. Koyun ve inek sütünden de yapılıyormuş ama uzun süre dayanıklı olanı keçi sütünden yapılanmış. Bir not: Hellim peynirinin patent başvurusunda Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rumları arasında sorun varmış.

Bir başka özel lezzet ise: bir tür ot olan “Molehiya” dır. Nane kokusunda, Reyhan otu görüntüsünde ve Bamya tadındaki bu ot: kuzu veya tavuk eti eklenerek pişiriliyor.

Bir diğer lezzet “Kolokas” ise: patatesten daha tatlı, kerevize benzeyen bir bitkidir. Kolokas: kereviz sapı ile pişirilir ve bol limon eklenir.

Yörenin ana yemekleri ise: Küp kebabı, Kleftigo, Şeftali kebabı ve Lalangi’dir.

Lalangi: Kıbrıs’ın geleneksel bir yemeğidir. Hamurun içine: tavşan etleri ilave edilerek hazırlanır.

Şeftali kebabı: parmak biçiminde hazırlanan köftelerin koyun veya keçinin terb denilen iç zarıyla sarılarak ızgarada pişirilmesiyle hazırlanıyor ve çeşitli sebzelerle servis ediliyor.

Yemeklerden sonra: “Macun tatlısı” denenebilir. Kıbrıs’ta her çeşit meyvenin macunu yapılıyor. Meyveler önce ayıklanıyor ve yıkanarak acısı yok olana kadar kireçte bekletiliyor. Daha sonra: yoğun şekerli şerbet içinde pişirilip bekletiliyor. Kimisi konserve yapılırken, kimisi de taze taze servis ediliyor.

En bilinen macunlar: kabak macunu, karpuz macunu, ceviz macunu, patlıcan macunu, hurma macunu ve turunç macunudur. Marmelat ve reçel kıvamında olan macunlar: hafif şekerli olup, sıcaklarda, buz üstünde servis ediliyor. Çok tatlı geldiğinde ise suya batırıldıktan sonra yenilmesi öneriliyor.

Evet, Kıbrıs’ta ne içilir: Buraya has içecekler: bademden yapılan gül suyu “Sumada”, üzüm suyundan yapılan “Zivaniya” ve “Kıbrıs Konyağı” dır. Diğer bir içecek ise: Con Kahvedir. Türkiye’de çay alışkanlığı neyse Kıbrıs’ta da Con Kahve öyledir.

Yani: günün her saati ikram edilen ve Türk kahvesine göre daha hafif olan Con kahveyi mutlaka deneyin.

ALIŞVERİŞ

Bir zamanlar, 2022 yılına kadar, ülkemizden buraya gidenlerin büyük çoğunluğu, güzel bir tatil yanında ucuz alışveriş yapabiliyorlardı.

Çünkü: Girne, Kıbrıs’ın diğer birçok yöresinde olduğu gibi, özellikle içki ve çay türleri ve diğer bir kısım malların gayet uygun yani ucuz fiyatla satıldıkları bir yer olarak tanınıyordu.

Özellikle: içki, ülkemizdeki fiyatların yaklaşık üçte bir, dörtte bir fiyatla satın alınabiliyordu. Elbette, bu durum görevliler tarafından da bilindiği için, Kıbrıs’tan çıkarken gümrükte kaç şişe içki aldığınızla ilgilenen yok ama ülkemize girerken, Ercan’dan gelen uçak yolcuları doğruca gümrük kontrolüne yani x-ray cihazlarına yönlendiriliyor ve bavullarda içki aranıyor. (3 şişeyi geçmemesi gerekiyor)

2022 yılında, Girne şehrine gittiğimde, önceki yılların ucuzluğu bitmişti, satıcılar, döviz fiyatlarının aşırı yükselmesi nedeniyle içkilerin yükseldiğini söyleseler de, burayı ziyaret edenler, önceki yılların alışkanlığı, uygun fiyat arıyorlar, ama maalesef bulamıyorlar. Yine de, içki satın almak isteyenler için: Ercan havaalanı karşısındaki büyük süpermarketi öneririm, fiyatları nispeten uygundur.

NÜFUS

1974 yılında yani Barış Harekatının yapıldığı tarihte küçük bir kasaba olan yerleşimin nüfusu 6 bin kişiydi. Girne şehir merkezinin nüfusu 33 bin ve varoşlarla birlikte nüfus ise 72 bin kişidir.

Son zamanlarda nüfusu en hızlı artan yer olarak bilinmektedir ve günümüzdeki nüfusu 100 bin kişiyi geçtiği tahmin edilmektedir. Şehir: genellikle İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerden göç almaktadır.

Kıbrıs Girne Plajları

Kıbrıs Girne Plajları

GİRNE PLAJLARI

Girne şehrinde; Escape Beach, Kervansaray ve Camelot gibi plajlar bulunuyor. Kervansaray plajı, Girne’de gün batımının en iyi izlendiği yer olarak bilinir. Üstelik denizden çıkmadan gün batımını izleyebilirsiniz.

Kıbrıs Girne

GEZİLECEK YERLER

LÜZİNYAN DÖNEMİNE AİT ŞEHİR DUVARLARI VE KULE

Lüzinyanlar tarafından 12’nci yüzyılda inşa edilen duvarlardan, geriye kalan üç kuleden biridir. Savunma ve gözetleme amacıyla kurulan kule, diğerlerine göre daha büyük bir kule olduğu için şehir surlarında özel bir işlevi olduğu düşünülmektedir.

Sahil kulesi

12’nci yüzyılda Lüzinyan şehrini limana bağlayan ve günümüze kadar ayakta kalan üç kuleden, denize ve limana en yakın olanıdır.

Saklı veya Yıkık kule

12’nci yüzyıl Lüzinyan şehir surlarından geriye kalan, tahrip edilmiş kuledir. Bir kısmının yıkık olmasından ötürü, Yıkık Kule olarak bilinir. Yola göre içeride kaldığı için Saklı Kule olarak da anılır.

Zincir kulesi

Çoğu kişi tarafından fener olduğu düşünülen Zincir kulesi, Girne Limanının sonunda kalenin yakınındadır. Venedik dönemine ait olan kule, limanın girişinden çıkışına kadar çekilen bir zincir sayesinde gemilerin kontrollü olarak giriş-çıkış yapmasını denetlemeye yarardı. Zincirin bir diğer ucu ise eski gümrük binası olarak bilinen yere bağlı kalmaktaydı.

Kıbrıs Girne Tarihi Girne Limanı

TARİHİ GİRNE LİMANI

Girne’de görülmesi gereken yerlerden birisidir. Kıbrıslılar buraya “Horhor” derler.

At nalı şeklinde inşa edilmiş olan tarihi liman, şehir merkezindedir. Günümüzdeki Girne limanının büyük kısmı, Venedikliler tarafından şekillendirilmiştir. Girne limanı, adanın en önemli limanı olmakla beraber, ana karaya çok yakın olması, Girne kalesi ile savunmasının attırılmasının planlandığı düşünülmektedir.

Yakın tarihe kadar ticari amaçlar için kullanılan söz konusu liman, günümüzde rengarenk balıkçı tekneleri, limana demir atmış yatları, her zaman canlı olan kafe ve restoranları ile turistler için olduğu kadar yerli halk için de vazgeçilmez uğrak yerlerinden biridir. Yani, burası Girne şehrinin başlıca eğlence merkezidir.

Kıbrıs Girne Tarihi Girne Limanı Eski Gümrük Binası

Eski Gümrük Binası

20’nci yüzyıl İngiliz dönemine ait olan bu bina, Girne Limanı’nın girişindedir. Girne limanının ticaret ve yolcu gemilerine açık olduğu dönemlerde gümrük binası olarak kullanılmıştır. Zincir kulesinden çekilen zincirlerin ucu bu binaya bağlanıyordu. Günümüzde Turizm Bilgilendirme Ofisi olarak kullanılmaktadır.

Kıbrıs Girne Kalesi

Kıbrıs Girne Kalesi

Kıbrıs Girne Kalesi

GİRNE KALESİ

Girne’nin sembolü olan Girne kalesi, Kıbrıs’taki en görkemli tarihi yapılardan biridir. Şehrin kuzey doğusunda bulunan kale: limana hakım konumda ve dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır.

Kalenin ilk yapım tarihinin MS 7’nci yüzyıla kadar uzandığı tahmin edilmektedir. Arap akınlarına karşı, şehri korumak amacıyla Bizanslılar tarafından yapılmıştır. Ancak bu ilk kaleye ait çok az kalıntı mevcuttur.

Antik dönem yazılı kaynaklarında: kaleden, ilk kez, İngiltere kralı Aslan Yürekli Richard’ın 1191 yılında 3’ncü Haçlı seferine katılırken, Kıbrıs kralı İsak Komnen’i yenerek Kıbrıs’ı ele geçirmesi olayında söz edilmektedir.

Kıbrıs’ı ele geçiren İngiliz kralı: adayı önce Templar Şövalyelerine ve daha sonra ise Guy de Lusignan (Lüzinyan) lara satar.

Böylece: takip eden dönemde, Kıbrıs’ta 300 yıl sürecek Lüzinyan saltanatı başlar. Kale bugünkü formuna büyük ölçüde ikinci evrede yani adanın Lüzinyan hakimiyetinde bulunduğu sırada ulaşmıştır.

1208-122 yılları arasında küçük olan Girne kalesi, bu dönemde daha da genişletilir. Bizans tahkimatından yararlanılarak: yeni bir giriş kapısı, at nalı ve kare planlı kuleler, ok mazgalları, muhafız odaları ve zindanlar eklenir. Halk için, savaş zamanlarında bir sığınma yeri, barış zamanlarında ise dinlenme yere olarak kullanılır.

1373 yılında, Ceneviz akınlarında kale büyük hasar görür ve 1489 yılında, Venediklilerin eline geçer.

Bu dönemde: Venedikliler tarafından Osmanlıların korkusuyla: kalenin dış çevresinde top atışlarına dayanıklılığı arttırmak için: kalın tahkimat duvarları ve top atışı yapabilecek geniş mazgallı kuleler inşa edilir. (Bunlar: Kuzeybatı ve Güneydoğu’da bulunan kulelerdir.)

Kaleye giriş

Bir hendek üzerinden olacak şekilde yeniden düzenlenir. 1500’lü yıllara kadar bu hendek içi su dolu olarak bulundurulur.

Kalenin iç kapısının tonozunda görülen üç aslanlı Lüzinyan amblemi: başka bir yerden buraya getirilmiştir. Bu yüzden kaleye Lüzinyan kalesi ismi de verilmektedir.

1570 yılına gelindiğinde, kale, Osmanlı hakimiyetine girer ve 300 yıl boyunca Osmanlı egemenliğinde kalır. Burada ilginç olan: Osmanlıların kaleyi savaşmadan ele geçirmiş olmalarıdır.

Çünkü Lefkoşa’daki Osmanlı zaferinden sonra kaledekiler, direnmelerinin anlamsız olacağını düşünürler. Yani büyük bir çatışma olmaz ve bu yüzden, kale hasar görmez.

Osmanlı döneminde, kalenin asma giriş köprüsü yıkılmış ve yerine, günümüzde görülen köprü yapılmıştır.

1878-1960 yılları arasındaki İngiliz sömürge döneminde ise, kale bir ara “Polis Okulu” olarak kullanılmıştır. Daha sonra ise, ayaklanan Rumların hapsedildiği bir “Hapishane” olmuştur. Osmanlı döneminde kalede yapılan ilavelerin tümü: İngiliz sömürge döneminde restorasyon çalışmaları sırasında ortadan kaldırılmıştır.

1960-1963 yılları arasında turistik amaçlı olarak kullanılan kale

Aslında Rum Milli Muhafız Ordusu tarafından askeri amaçlarla kullanılmıştır. Bu yüzden, kalenin ziyaret edilmesi pek mümkün olmuyordu.

Kale: 1974 yılından bu yana, “Eski Eserler ve Müzeler Dairesi Müdürlüğü” denetiminde turistik ziyaretlere açık bulundurulmaktadır.

Ağırlık olarak: Bizans, Lüzinyan ve Venedik dönemi izlerini taşıyan ve günümüze çok sağlam bir şekilde ulaşıp, çağdaş müzecilik anlayışı ile yeniden düzenlenen Girne kalesi ve içerisinde oluşturulan bölümler şunlardır.

Tanıtım odası, Zindanlar, St. George kilisesi, Vrysi Neolitik Yeri Canlandırması, Kırnı mezarları, Akdeniz Mezar kazısı bölümü, Venedik kulesi, Sarnıç, Lüzinyan kulesi ve MÖ. 300 yıllarına tarihlenen 2300 yıl öncesi bir yolculuğun tanığı geminin sergilendiği “Batık Gemi Müzesi” bulunmaktadır.

Kaleyle ilgili bir efsaneden söz etmek istiyorum. Fransa’da anlatılan bir efsaneye göre: ne zaman Lüzinyan (Girne) kalesinden “Melusine” isimli perinin sesi duyulursa: o aileden biri ölür.

Kale gezisine başlamadan önce son bir not: 1974 Barış harekatının hemen ardından yapılan araştırmalarda, kalenin odalarında, Girne bölgesi kiliselerinden toplanan ikonlar ve diğer bazı arkeolojik eserlerin depolandığı görülmüştür.

Ancak, 1980’li yılların başlarında, kalenin depolarında bulunan tarihi değeri olan ikonların çoğunun yerlerine değersiz başka ikonlar konulmak suretiyle çalındıkları fark edilmiştir. Ardından sürdürülen çalışmalar sonucu, 27 Temmuz 1996 tarihinde yapılan resmi bir törenle kale içindeki bölgeler ziyarete açılmıştır.

Kalede gezinti

Bir hendek üzerinden geçilerek kaleye girilir. Söylenenlere göre: 1400’lü yıllara kadar, bu hendek içinde su dolu imiş. İç kapının tonozunda bulunan üç aslanlı Lüzinyan amblemi: bir başka yapıdan buraya getirilmiştir.

St George Kilisesi

Kalenin içinde, MS 1100’lü yıllarda yapıldığı düşünülen bir Bizans kilisesi (St George Kilisesi) görülür. Kilise: Bizans ve Lüzinyan dönemlerinde kale dışında bağımsız bir yapı iken, Venedik döneminde bazı değişiklikler yapılarak kale içine alınmıştır.

Paşa’nın Lahidi

Kalenin giriş bölümündeki rampanın hemen kenarında bulunan lahit: 1570 yılında, Kıbrıs’ın Osmanlılar tarafından fethi sırasında şehit olan Osmanlı Amirali Cezayirli Sadık Paşa’ya aittir.

Sarnıç

Lüzinyan döneminde yapıldığı düşünülen sarnıç, o dönemlerde kalenin su ihtiyacını karşılıyordu.

Anthipanitis Kilisesi

Burası, eski bir manastırın önemli bir bölümüdür. Burada kullanılan mimari tarza: Kıbrıs’ta fazlaca rastlanılmaz. Kubbe: yuvarlak sütunlar üzerine oturtulmuş, sekizgendir. Giriş kolu: 15’nci yüzyıl Gotik mimari örneğidir.

Buradaki fresklerden: günümüze ulaşanlardan bir kısmı orijinal olup 15’nci yüzyıl yapımıdır. Orijinal bu fresklerde: Baş melek Cebrail ile Mihail’in arasında, göğsünde çocuk olan Meryem figürü görülür.

15’nci yüzyıl yapımı kubbede bulunan bir diğer figürde ise: İsa, meleklerle çevrilmiş bir madalyonun ortasında, bir yanında Meryem, bir yanında Vaftizci Yahya olduğu halde resmedilmiştir. Ayrıca: 12 havari ve peygamberler sahnesi de ilgi çekmektedir.

Kıbrıs Girne Kalesi Zindanlar

Kıbrıs Girne Kalesİ Zindanlar

Kıbrıs Girne Kalesi Zindanlar

Zindanlar

Lüzinyan dönemine ait yer altı zindanları, kalenin batısında, kuzey-güney yönünde uzanmaktadır.

Zemin katın girişindeki zindancı odasının: kuzey ve güneyindeki birer kapı geçidinden geçilir ve içlerinde “Scutella” denen kuyu şeklindeki yer altı hücreleri bulunan zindan odalarına ulaşılır.

Zindanlardaki bu hücrelerin boyutunun: 10 x 7 ayak olduğu ve yer seviyesinin çok altında olduğu söyleniyor. Bu hücrelerin üst kısımları ise: belli aralıklarla yan yana yerleştirilen kalaslardan yapılmış bir kapakla kapatılıyormuş.

Suçlu görülen soylular: adi suçlular gibi elleri önlerinde bağlı, kuşakları çıkarılmış, yalınayak ve başları açık olarak, tek hücreli karanlık ve korkunç zindanlara atılırmış ve suçlarını itiraf edinceye kadar çeşitli işkenceler yapılırmış.

Suçlu bulunanlar: hançerlenerek öldürülme, darağacında asılma, kafası kesilme, dört parçaya ayrılma ve suda boğulma gibi cezalara çarptırılırmış.

Bazı soylular, hizmetkarları ile birlikte, bu hücrelere atılıyorlarmış. Buna örnek olarak: Kral 4. Hugh’un: çocukları I. Peter ve John’u, bu zindanlara attırdığı ve çocuklarının mürebbiyesi olan Sir John Lombard’ı da elleri ve ayakları kesildikten sonra darağacında astırdığı söylenmektedir.

Ancak Lüzinyan kralları, halkı aşırı derecede tahrik etmemek için, mahkum edilen soylular ile şövalyelerin: çeşitli açlık ve işkenceler sonucu zindanlarda kendi kendilerine ölmelerini tercih ederlermiş. Yani en sık uygulanan yöntem, soyluların hücrelerde aç bırakılarak ölmelerinin sağlanmasıydı.

Girne kalesi zindanlarının ilk soylu konuklarının: Kıbrıs kralı İsaac Comnen’in karısı ve kızı olduğu sanılmaktadır. Kıbrıs’ın Bizans valisi İsaac Comnen: 1191 yılında Aslan Yürekli Richard Kıbrıs’a saldırınca karısı ve kızını daha güvenli olan bu kaleye göndermiş ancak kale Guy de Lusignan tarafından ele geçirilince, her ikisi de zindanlara kapatılmıştır.

Zindancı odasının kuzeyindeki zindan odasında: Kraliçe Aragonlu Elenor’un kuyu hücresine attırdığı, Kıbrıs kralı I. Peter’in metresi Joanna L’Alamen canlandırılmıştır. Kral Peter’in Kıbrıs’ta olmadığı 1367-1368 yıllarında, kış mevsiminde, kraldan sekiz aylık hamile olan Joanna: çocuğunu düşürmesi için kraliçe tarafından çeşitli işkencelere uğrar.

Çocuğun düşmemesi üzerine, normal doğum gerçekleştikten sonra, Lefkoşa’dan alınıp Girne kalesinde zindan hücresine, kanlı elbiseleriyle birlikte atılmıştır. Kraliçenin emriyle, 7 gün süreyle kale komutanı tarafından her şeyden mahrum edilir. Ancak bu sürenin sonunda kale komutanı görevden alınıp yerine Joanna’nın akrabası olan Sir Luke getirilir.

Böylece: Joanna’nın zindan şartları iyileştirilir. Kraliçe Elenor, kocasından korktuğu için, bir süre sonra Joanna bu zindandan çıkarılır ve Santa Clara Rahibe Manastırına gönderilir.

Yine başka bir canlandırma: zindancı odasının güneyindeki zindanda, duvara zincirlenmiş bir Memlük askerinden ayrı olarak, bir işkence çarkı canlandırılmıştır. Bu odadaki kuyu hücrede: 1368 yılında Kral I. Peter’in emriyle tutsak edilen Şövalye John canlandırılmıştır.

Kral I. Peter’in sadık bir dostu ve iyi bir insan olan John: kral yurt dışına gidince, kraliyet sarayını korumakla görevlendirilmiştir. Ancak eşinin Kıbrıs’ta olmamasını fırsat bilen kraliçe Elanora, John ile gönül ilişkisine girer. Dedikodular üzerine, Şövalye Viscont, durumu bir mektupla krala bildirir.

Ancak adil olmayan bir yargılama sonucunda: John, kraliçeye iftira atmakla suçlu bulunur ve zindandaki kuyuya atılır. Burada yaklaşık 1 yıl kaldıktan sonra, ölünceye kadar aç bırakılma cezası verilerek Bufavento kalesine nakledilir.

Kıbrıs Girne Kalesi Batık Gemi Müzesi

Kıbrıs Girne Kalesi Batık Gemi Müzesi

Kıbrıs Girne Kalesi Batık Gemi Müzesi

Kıbrıs Girne Kalesi Batık Gemi Müzesi

Batık Gemi Müzesi

Günümüzde birçok müzeye de ev sahipliği yapan Girne kalesi, özellikle Batık Gemi Müzesi ile dikkat çeker. MÖ. 3’ncü yüzyılda yapıldığı tahmin edilen geminin dünyada şu ana kadar keşfedilen en eski ticaret gemisi batıklarından biri olduğu düşünülmektedir.

Dünyada, deniz dibinden çıkarılıp birleştirilen en eski batık gemi (ticaret gemisi) unvanını taşıyor. (Ancak: Kaş açıklarında Uluburun batığı keşfedilince, bu unvanı bitmiştir.)

Gemi: Akdeniz’de: Makedon kralı Büyük İskender’in ölümünden sonra kurulan Helenistik krallıklara ait donanmaya aittir.

1965 yılında: Kıbrıslı bir Rum olan sünger avcısı Andreas Cariolou tarafından, Girne kıyılarından 1.5 km açıkta, suyun 24 metre derinliğinde bulunmuştur.

Ardından: 1968-1969 yılları arasında: Amerika Pennsylvanya Üniversitesi görevlileri tarafından denizden çıkarılarak müzeye yerleştirilmiştir. Daha sonra: iki yıl boyunca yaklaşık 50 kişilik ekip tarafından yürütülen su altı araştırma ve kurtarma çalışmaları neticesinde, on binlerce parçaya ayrılan gemi hamulesi, bir plan dahilinde parça parça su yüzüne çıkarılarak, yeniden birleştirilmiştir.

Bu adeta, zorlu bir bulmacanın parçalarını birleştirmek gibidir.

Batıktaki badem kalıntılarında yapılan incelemeler MÖ 288 ve kerestesinde yapılan incelemeler ise MÖ 339 yılını göstermektedir. Bu da geminin, battığı zaman yaklaşık 80 yıllık olduğunu göstermektedir. Neden battığı bilinmemektedir. Çeşitli teorilere göre: korsan saldırısı veya kötü hava şartları nedeniyle battığı düşünülmektedir.

15 metre uzunluğunda ve 4.4 metre genişliğindeki geminin gövdesi Halep çam ağacından yapılmıştır. Akdeniz ağaç kurdundan korunması için: kabuk koruyucu bir madde ile kaplanmıştır.

Gemide bulunan 400 civarındaki amforanın Rodos adasından yüklendiği sanılmaktadır. Bunun yanı sıra: İstanköy işi 29 adet bazalt değirmen taşı bulunmuştur. Bulunan kalıntılardan anlaşıldığına göre: teknenin, adaya yönelmeden önce Akdeniz ve Ege kıyılarında alışveriş yaptığı, 4 kişilik tekne mürettebatının ana besin kaynağının badem olduğu anlaşılmıştır. (gemide 9000 kadar badem ve dört kişinin gündelik kullanımına göre ayarlanmış araç ve gereç bulunmuştur)

Gemide insan iskeleti bulunmamıştır. Geminin ada yakınlarında neden battığı bilinmemektedir.

Müze: 3 Mart 1976 tarihinde ziyarete açılmıştır. Gemi bu müzede: ultraviyole ışıklandırma ve havalandırma sistemiyle korunmaktadır. Güney Kıbrıs’ta Agia Napa bölgesinde oluşturulan Talassa Müzesinde, Girne batığının tamamı ile aynı ölçülerde bir benzeri yapılmıştır. Su üzerinde yüzen, gerçeğe yakın benzeri ise Yunanistan’da yapılmış ve çeşitli limanları ziyaret etmiştir.

Venedik Kulesi

Burası 16’ncı yüzyıl Venedik dönemi mimari özelliklerini taşımaktadır. Kulede, günümüzde top atışı hazırlığı yapan askerler ve benzerleri canlandırılmaktadır.

Lüzinyan Kulesi

Erken Bizans dönemi tahkimat kalıntıları üzerine, Kıbrıs kralı John İbelin tarafından, 1208-1211 yılları arasında yaptırılmıştır. Kulede Bizans, İngiliz, Lüzinyan, Venedik, Osmanlı ve İngiliz askeri bayrakları sergilenmektedir.

Kırnı Mezarları

Muhafız odalarının kuzey ucunda bulunan bu odada: 1992 yılında, Eski Eserler ve Müzeler Dairesi adına Girne şehrinin Kırnı köyü Hüsnü kayası Cemelönü mevkiindeki mezarlık alanda gerçekleştirilen kurtarma kazısında açığa çıkarılan 132 adet eski eser ile mezar sergilemesi canlandırılmıştır.

3 odalı olan mezarda açığa çıkarılan eserlerin incelenmesi sonucunda: mezarlık alanın Eski Tunç Devri sonundan başlayarak, Orta Tunç Devrinin başına kadar (MÖ 2075-1725) kullanıldığı ve 350 yıllık sürede en az üç kere ölü gömme amacıyla açılıp kapatıldığı anlaşılmıştır.

Ölülerin öte dünyada kullanmaları için mezara konan malzemeler: Lapta, Karmi, Vasilya, Denya, Mavro Nero, Alambra ve benzeri yerlerde bulunan mezar buluntularıyla benzerlik taşımaktadır. Ayrıca, bu yerlerde yaşayanların: Mısır, Girit, Filistin ve Anadolu’nun çeşitli merkezleriyle ekonomik ve kültürel ilişkide bulundukları saptanmıştır.

Akdeniz Mezar Kazısı

Lüzinyan dönemi muhafız odalarının üst katındaki iki ayrı odada: 1986-1987 yılları arasında Akdeniz köyü Paleokastro bölgesinin Sandıklı Taş mevkiindeki kum taşına oyulmuş bir oda mezarda yapılan kurtarma kazısında bulunan eserler sergilenmektedir.

Zengin buluntular, buranın bir kral mezarı olduğunu ifade etmektedir. Ancak mezar 3 ay sureyle talan edilmiş, içinde: pişmiş toprak çanak-çömlekler, kandiller, cam eşyalar, değişik devirlere ait bakır sikkeler, bakır takılar ve aksesuarlar, 53 tane altın küpe, 1 tane altın yüzük, kolye boncukları ve diğer bazı buluntular ele geçirilmiştir.

Buluntulara dayanılarak, mezarın Helenistik dönemden başlayarak, MS 631 yılına kadar, yaklaşık 900 yıl süreyle ölü gömme amacıyla kullanıldığı anlaşılmıştır.

William Dreghorn Sergi ve Konferans Salonu

Lüzinyan dönemine ait bir salonda: Dr William Dreghorn’un Girne şehrini konu alan özgün resimleri sergilenmektedir.

Evet, kale içinde tüm bu bölümleri gezerken yorulduğunuzu hissederseniz, kale içindeki küçük kafede, özellikle Kıbrıs kahvesi içerek yorgunluk atabilirsiniz.

Kıbrıs Girne İkon Müzesi

Kıbrıs Girne İkon Müzesi

Kıbrıs Girne İkon Müzesi

Kıbrıs Girne İkon Müzesi

ARCHENGELOS MİCHAİL KİLİSESİ-İKON MÜZESİ

Girne şehrinin merkez kilisesi olarak 1860 yılında inşa edilen kilise, günümüzde bulunmayan şehir surlarına ait kuzeybatı burcu üzerindedir. Günümüzde, kilise, Girne bölgesinden toplanan ikonaların sergilendiği bir ikona müzesi olarak hizmet vermektedir.

Panolar ve duvarlarda: MS 18-20’nci yüzyıllara ait ikonlar sergilenmektedir. İkonların üzerinde: Hz İsa ve azizlerin resimleri bulunmaktadır. İkonların ait oldukları dönemde, ikon ressamları Hollanda ve Almanya’dan özel ikon boyaları ithal ediyorlardı. Bu boyalar, düz ve parlak görünümlü olma özelliğine sahipti.

Kiliseye yapımından 25 yıl sonra çan kulesi ilave edilmiştir. Bu çan kulesi: Girne şehrinin birçok yerinden görülmektedir.

Kıbrıs Girne Yat Limanı

GİRNE YAT LİMANI

Şehrin en güzel yeridir. Eski Venedik dönemi evleri, restoran ve tavernalar vardır. Özellikle yaz aylarında renkli balıkçı tekneleri ve lüks yatlar marinayı dolduruyor.

At nalı şeklinde girintinin arkasındaki restoran ve barlar, tabloyu andıran bir görünüm sergiliyor. Bu restoran ve bar işlevi gören binalar, önceki yıllarda Anadolu ve Avrupa’ya Kıbrıs’tan ihraç edilen harnut (keçi boynuzu) ve tuz için ambar olarak kullanılıyordu.

Harnut ve tuzun ihraç edilmesinde önemli bir yer tutan limana, İngiliz sömürge döneminde (1880’li yıllardan sonra) dalgakıran ve tek katlı gümrük binası yapılmıştır. 1914 yılında ise bu gümrük binasına, ikinci kat ilave edilerek bugünkü son şeklini almıştır.

Günümüzde, Kıbrıs’ta tek olan marina, birçok yabancı tekneye servis veriyor.

Kıbrıs Girne Halk Sanatları Müzesi

Kıbrıs Girne Halk Sanatları Müzesi

Kıbrıs Girne Halk Sanatları Müzesi

HALK SANATLARI MÜZESİ-HARUP AMBARI

Girne limanı kordon boyu üzerindedir. Zemin ve üst kattan ibaret olan binanın ana giriş kapısı, limana açılan kısımdadır.

Müze olarak düzenlenen bu iki katlı ev, 18’nci yüzyıldan kalmadır. 1966 yılında İskoç asıllı Lady Margeret Loch tarafından Kıbrıs Cumhuriyetine hibe edilmiştir. Kıbrıs mimarisinin en güzel örneklerinden biridir.

Girişteki zemin katında: yağ değirmeni, döven, kara saban, tarım aletleri, küp ve tezgah gibi köylüler tarafından yakın bir geçmişte kullanılan ve yeni kuşaklar tarafından bilinmeyen aletler bulunur.

Üst kata ulaşımı sağlayan merdivenlerin kesildiği yerde: bekçi odası vardır. Daha sonra ise merdivenleri devamla üst kata varılır.

Üst katın ilk odalarındaki vitrinlerde Kıbrıs’ın çeşitli bölgelerinde işlenmiş el işlerinden seçkin örnekler vardır. (Tığ işleri, kumaş üzerine renkli iplik yün veya sim işlenmiş yatak, masa ve baş örtüleri, yastık kılıfları, yün çorap, kese vs.). Mutfak olarak düzenlenmiş ikinci odada: çeşitli su testileri, ahşap havan, şarap kapları, seramik sırlı tabaklar teşhir edilmektedir.

Daha geniş teşhir imkanı olan üçüncü büyük odada: bir dinlenme köşesi görülür. Ortada ahşap bir karyola (yatak), ahşap dolap, vitrinler içinde çeşitli kadın ve erkek kıyafetleri, kabartmalı ahşap raflar üzerinde seramik ve metal kaplar teşhir edilmektedir.

Daha geniş teşhir imkanı olan üçüncü büyük oda: bu şekilde yerleştirilmiştir. Başta elbise sandıkları olmak üzere masa, sandalye, duvar dolapları, kapı ve pencereler müzenin her kısmında görülür.

Kıbrıs Girne Bandabuliye-Old Bazaar

Kıbrıs Girne Bandabuliye-Old Bazaar

Kıbrıs Girne Bandabuliye-Old Bazaar

Kıbrıs Girne Bandabuliye-Old Bazaar

BANDABULİYA-OLD BAZAAR

Girne Bandabuliyası, şehir merkezinde, 1878 yılında İngiliz sömürge döneminde Belediye Binası olarak inşa edilmiştir ve bitişiğinde bir açık hava pazarı vardı. Yetkililer: kış aylarında binanın bir bölümünü kapalı pazara dönüştürerek, kapalı bir pazarın bulunduğu ilk taş bina haline getirdiler.

1970’lerin sonlarında, pazarda çok sayıda canlandırıcı kasap ve balık tutkunu vardı. Bununla birlikte, süpermarketlerin gelişi ve başka bir belediye pazarının açılması, önemli miktarda ticaret yapan Bandabuliye’yı olumsuz etkiledi.

1990’lara gelindiğinde kasap ve küçük kahvesi kalmasına rağmen, Pazar olarak işlevini yitirdi. Daha sonra, Belediye tarafından gereksiz ekipmanların depolanması için ve yakın zamana kadar ise çöp deposu olarak kullanıldı.

2005 yılında: Bandabuliye yeme-içme alanı olan bir Pazar ve turizm ile zanaat merkezi olarak restore edilmesine karar verildi. Binanın içinden 40 kamyon çöp temizlendi. Yenilenme sırasında yanının büyük kısmında orijinal malzeme kullanıldı.

Günümüzde, baktığınızda kapılar üstünde, eski demir işleri izlerini görebilirsiniz. Kasapların blokları bölündü, eski et kasnakları yeniden kullanılması için temizlendi.

Bugün, Bandabuliye’ya gittiğinizde ilk dikkatinizi çekecek obje: Girne kalesinde korunan eski yelkenli geminin bir örneğidir. Bu geminin orijinali, yapıldı ve binanın ortasına yerleştirildi. Binanın bir tarafı: dondurma salonu ve bar olarak düzenlendi.

Diğer bölümünde ise, yerel halkın: kartpostal, yerel Kıbrıs hediyelikleri satması için ayrıldı. Ayrıca: taze meyve ve sebze suları sunan bir bar da bulunmaktadır.

Öğle ve akşam yemeklerinde hizmet veren 70 koltuklu bir restoran bulunmaktadır. Her Perşembe, Cuma ve Cumartesi akşamları canlı müzik sunuluyor.

ŞEHİR MERKEZİ DIŞINDA GEZİLECEK YERLER

Kıbrıs Girne Karaman-Karmi Köyü

Kıbrıs Girne Karaman-Karmi Köyü

Kıbrıs Girne Karaman-Karmi Köyü

KARAMAN-KARMİ KÖYÜ

Girne şehir merkezinin 7 km batısındadır.

Kıbrıs İngiliz sömürgesinde iken 1878-1960 yılları arasında, adayı ziyaret eden aristokrat İngilizler, hayallerindeki yer olarak tanımladıkları Girne bölgesine yerleşmeye karar verirler ve burada Akdeniz mimarisine uygun, muhteşem köşk ve villalar yaptırırlar.

Palmiyelerin de bulunduğu çiçek bahçeleri, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen birbirinden güzel objelerle süslenmiş bu saray gibi villalarda uzun yıllar yaşarlar. Siyasi gerginliklerin artması üzerine, bazıları adayı terk eder ve bazıları ise kalmak isterler.

1974 Barış Harekatı sonrasında, KKTC Hükümeti, dağınık şekilde yaşayan yabancıları bir araya toplar. Eski bir Rum köyü olan ve günümüzde Karaman olarak isimlendirilen bu köye, evlerin onarılması koşulu ile yabancıların yerleşmesine izin verilir.

Bir dağ yamacına kurulu, eşsiz bir manzaraya sahip köye yerleşen sakinler, orijinaline sadık kalınarak evleri restore ederler ve 150 haneli bir Akdeniz köyü yaratırlar. Evlerde ince bir zevk hakimdir.

Günümüzde: köyde birçoğu İngiliz olmakla birlikte, Almanlar, Fransızlar, İtalyanlar, Hollandalılar, İsviçreliler, Amerikan ve Kanada vatandaşları yaşamaktadırlar. Köy meydanında küçük bir kilise vardır.

Köy çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda, Orta Tunç çağından kalma, oda şeklinde mezarlar bulunur. Mezarların birinin koridorunda, eski insan figürü olarak kabul edilen bereket tanrıçasına ait figürler ortaya çıkar.

Ayrıca, ölülere armağan edilen, mavi fayanstan boncuklar ve Girit’ten gelen Minos uygarlığına ait kaplara rastlanmıştır. Verilere göre, Lepithos’daki gemilerde çalışan gemicilere ait olduğu düşünülen bu nesneler, Tunç Çağında çevre ülkelere yapılan ticari ilişkileri ortaya çıkarmaktadır.

çatalköy.1
Kıbrıs Girne Çatalköy-Vrysi

çatalköy.2
Kıbrıs Girne Çatalköy-Vrysi

ÇATALKÖY-VRYSİ

Girne şehrinin doğusundadır. Çatalköy’den Tatlısu yoluna giderken, deniz kıyısında, Kıbrıs’ın turistik tesislerinden bir tatil köyü sınırları içinde, denize hakim bir tepededir.

Neolitik döneme ait, adanın bu ilk yerleşimlerinden biri: denize hakim bir tepe üzerinde; MÖ 4000-3000 yılları arasında, Anadolu Kilikya bölgesinden göç edenler tarafından kurulmuştur.

Yapılan kazılarda: evler arasında birbirine bağlantı sağlayan dar dehlizler bulunmuştur. Duvarların iç yüzleri balçık kaplı, damlar kamış kullanılarak yapılmış, çamur ve balçıkla sıvanmıştır. Kullanılan kaplar, topraktan el yapımı olup MÖ 3000 yılında Vrysi halkının, oluşan depremlerden sonra buradan ayrıldıkları düşünülmektedir.

Kıbrıs Girne Kirsokova

KİRSOKAVA-CHRYSOKAVA

Girne kalesinin 1 km doğusunda, denize uzanan kayalık bir burundur.

Geçmişi 2000 yıldan daha fazla geriye uzanan bu arazi Türk malı bir arazi olmasına rağmen, İngiliz idaresi döneminde satın alınıp tarihi eserler nedeniyle Sit alanı yapılmıştır. Bu alanın esas ismi “Chrysokava” dır. Chrysos: altın demektir.

Bir efsaneye göre: altın arama ile bağlantılıdır. Ancak kesinlikle Roma dönemine ait bir kalıntıdır. Çünkü: bu alanın Roma döneminde bir mezar olarak kullanıldığı ve sonradan sonradan Girne kalesi ve limanı yapımında taş ocağı olarak kullanıldığı düşünülüyor. Taş kesiminde çalışan kişiler: burada kendilerine mağara barınaklar, kuyular, su toplama havuzları ve hatta kilise inşa etmişlerdir.

Bizans döneminde inşa edilen ve Agia Mavra isimli bu kilisede: Roma ve Bizans dönemine ait süslemeler vardır. Kilisenin MS 700-900 yılları arasındaki döneme ait olduğu sanılıyor.

Günümüze çok az bir bölümü ulaşan kilisenin duvarlarındaki hayvan ve tavanda bulunan Miraç sahnesini anlatan freskler, yapının 10’ncu yüzyılda yapıldığını gösterir.

Kıbrıs Girne Lambousa

Kıbrıs Girne Lambousa

LAMBOUSA-LAPİTHOS

Adada kurulan 10 krallıktan biri olan Lamabousa (Lapishos): Girne’nin batısında Alsancak (Karava) civarındadır.

MÖ 1200 yıllarında Akalar tarafından, bir yarımada üzerinde kurulmuştur.

Kelime olarak “parlak” anlamına gelen “Lambousa”: 10 bin kişilik nüfusu ile bir ticaret şehri olmuş, Roma ve Bizans dönemlerinde ışıltılı bir yaşam sürdürmüştür.

Bu dönemde: şehre giymnazium ve tiyatro gibi mimari binalar yapılmıştır. MS 7’nci yüzyıla yani Arap akınlarına kadar süren bu  refah dönemi ve huzurun bozulması ile: Lambousa halkı yerleşim alanlarını, yavaş yavaş dağ yamacına doğru taşıyarak Lapta’yı kurmuşlardır.

Arapların yenildiği 965 yılında, şehir tamamen boşaltılmış, yeni yerleşim alanı Lapta, Luzinyan döneminde oldukça gelişmiştir.

Şehre ait kalıntılar: 1900’lü yılların başında yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır.

Bu kalıntılar: balık havuzları, kaya mezarları ve çok azı korunmuş surlardır. Roma döneminde: deniz kıyısına oyulmuş balık havuzlarında, temiz suyun girip kirli suyun çıktığı kanallar dikkati çeker.

Kalıntılarda bulunan tabak, kaşık gibi bir kısım değerli eşyalar, buradan kaçırılmış olup Londra ve New York gibi şehirlerdeki müzelerde sergilenmektedir. Bu hazinelerin: Arap korsanlarının saldırılarından önce, toprağa gömüldükleri düşünülüyor. 627-630 yıllarında yapıldıkları anlaşılan bu kalıntıların birçoğunda İmparatorluk damgası bulunuyor.

Kazılarda, ayrıca Demir Çağına ait oda mezarlarının ipuçlarına rastlanılmıştır.

Kıbrıs Girne Ozanköy

Kıbrıs Girne Ozanköy

OZANKÖY-KAZAPHANA

Girne şehrinin 2 km uzağında bulunan köy: Bellapais manastırının üstünde bulunduğu uçurumun hemen altındadır ve Bellapais ile adeta bir bütündür.

Narenciye, zeytin ve harnup ağaçlarının bulunduğu, deniz kıyısına kadar uzanan geniş bir arazi üzerinde kuruludur.

Bu köyde: 1974 yılı öncesine kadar sürekli olarak Türkler yaşamıştır.

Köyün doğusunda: MÖ 2000 yılına ait mezar bulunmuştur. Buna dayanılarak köyün Bronz Çağı yerleşimi üzerine kurulduğu düşünülmektedir.

Köy merkezinde adanın en eski camilerinden birisi bulunur. Cami: dikdörtgen planlı ve kesme taştan yapılmıştır. Köyün hemen yakınlarında: 15’nci yüzyıla yani Bizans dönemine tarihlenen “Panagia Tou Potamu kilisesi” vardır.

Yapı: silindirik apsisli, semendar çatılıdır. Bizans kilisesinin duvarlarında bulunan resimlerin çok azı günümüze ulaşmıştır. En iyi korunan yeri: Venedik stili ikon platformudur. Bu köye yolunuz düşerse: mutlaka zeytinyağı ve harnup (keçiboynuzu) pekmezi alın.

AKDENİZ KÖYÜ-AYA İRİNİ

Girne şehrinin batısındadır. Yeşilin ve mavinin kucaklaştığı köy: denizden 2 km uzaklıktadır. Denize yaklaştıkça hissedilen esindi; kavurucu sıcaklarda, denize girmek için birçok ziyaretçiyi buraya çeker.

Adanın en büyük ormanlarına sahiptir.

Köy ismini: 1260 yılında burada yaşayan “Ag Eirini” ismindeki bir rahibeden almıştır. Önceleri Rumların elinde bulunan köy, Barış Harekatı sonrası Türklerin eline geçince ismi “Akdeniz köyü” olarak değiştirilmiştir.

Köylüler çiftçilik ve hayvancılık yaparak geçinirler ve sütlerini “Hellim peyniri” yaparak fabrikalara satarlar.

Köy çevresinde, iki tarihi eser alanı vardır. Köyün deniz kenarı tarafında “Paleokastro” civarında, eski krallıklardan birine ait olduğu düşünülen kaya mezarı vardır. Düzgün taş bloklarla örülü mezarda, merdivenlerle ana mezar dairesine iniliyor. Mezarda: altınlar ve iskelet kalıntıları bulunmuştur. Bu mezar, günümüzde Girne kalesinde sergilenmektedir.

1929 yılında İsveçli arkeologlar tarafından yapılan kazılarda: ayrıca açık hava kutsal alanı bulunmuştur. Deniz kenarında bir tepe üstünde bulunan alanda, yarım daire şeklindeki sunağın çevresinde, boyutları insan boyuna ulaşan heykeller bırakıldığı gibi, el değmeden bulunmuştur.

Çoğu erkek olan ve başlarında konik başlıklar bulunan bu heykellerin, tanrılara sunulmak üzere bırakıldığı düşünülüyor. MÖ 750-500 yılları arasına tarihlenen bu kalıntıların büyük çoğunluğu İsveç’e kaçırılmış ve kalan kısmı da Güney Lefkoşa şehrinde bulunan “Kıbrıs Müzesi” nde sergilenmektedir.

ÖMER TEKKESİ

Girne şehir merkezinin yaklaşık 4 km doğusunda, Çatalköy’ün kıyı şeridindedir.

Kıbrıs’ta Müslümanlar için önemli ziyaret ve adak yerlerinden biri olan Hz. Ömer Tekkesi, 7 ve 10’cu yüzyıl arasında gerçekleşen Arap akınları dönemine tarihlenmektedir.

Türbe: Emevi döneminde Muaviye’nin komutanlarından Ömer ve altı arkadaşının burada şehit düşmesi nedeniyle yapılmıştır.

Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi

Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi

Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi

BARIŞ VE ÖZGÜRLÜK MÜZESİ

1974 Kıbrıs Barış Harekatının başladığı 20 Temmuz gecesi, karargah olarak kullanılan bu evin girişine Rum askerleri tarafından roketatar mermisi atılmıştır.

Patlama sonucu: 50’nci Piyade Alay Komutanı Piyade Kıdemli Albay İbrahim Karaoğlanoğlu, Hava İrtibat Subayı Pilot Binbaşı Fehmi Ercan ve 2 er şehit olmuştur. Bu nedenle, tarihi belge özelliği kazanan ev: Kıbrıs Barış Harekatını ölümsüzleştirmek için müze olarak düzenlenmiştir. 20 Temmuz 1974 gecesi roketatar mermisinin isabet ettiği yere dokunulmamıştır.

Müzenin bulunduğu ev: 1970’li yılların başında, Makarios’un diş doktoru olan Yorgacis isimli zengin bir Rum evi olarak inşa edilmiştir. I. Barış Harekatının başladığı Yavuz Çıkarma Plajının hemen doğusundadır.

Müzenin zemin katında, 1974 Barış Harekatını gerekli kılan olaylar, tarihi süreç içinde canlandırılarak verilir ve harekatta ele geçirilen silahlar burada sergilenir. Yine bu katta, müzeyi ziyaret edenlere Kıbrıs Barış Harekatı belgeseli izleme imkanı yaratılmıştır.

Müzenin üst katında: Şehit Albay Karaoğlanoğlu ve şehit Pilot Fehmi Ercan’a ait üniformalar, özel eşyalar ve harekat sırasında şehit olanların ele geçirilen fotoğrafları, özel eşyaları ve üniformaları sergilenmektedir.

Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi

Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi

Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi

Kıbrıs Girne Barış ve Özgürlük Müzesi

Müzenin iç avlusunda: Kıbrıs Barış Harekatı sırasında şehit olan asker ve sivillerin isimlerinin yazılı olduğu bir anıtsal pano bulunur. Müze binası ile Karaoğlanoğlu şehitliği arasındaki açık alanda ise, Barış Harekatı sırasında Rum Milli Muhafız Ordusunun terk ettiği zırhlı araçlar ve ağır silahlar sergileniyor.

Kıbrıs Girne Yavuz Çıkartma Plajı

YAVUZ ÇIKARMA PLAJI, BARIŞ VE ÖZGÜRLÜK ANITI

Girne şehrinin 8 km batısında bulunan Yavuz çıkarma plajı, Karaoğlanoğlu şehitliğine yürüyerek 5 dakika uzaklıktadır. 20 Temmuz 1974 tarihinde Türk askeri, adaya ilk olarak burada ayak basmıştır.

Plajın hemen yanında bulunan anıt ise: askerin karaya basması ile bölgenin esaretten kurtuluşunu simgelemektedir. Anıt: askerlerin havadan paraşütle adaya indikleri noktada yerleştirilmiştir.

KARAOĞLANOĞLU ŞEHİTLİĞİ

Yavuz çıkarma plajının hemen yanı başında ilk çıkartma sırasında şehit düşen askerlerin yattığı Şehitlik ve Açık Hava Müzesi vardır. Kıbrıs harekatı sonucu yaşamını yitiren Türk askerleri için yapılan şehitlikte çok sayıda mezar bulunuyor.

Ayrıca, bu şehitliğin bulunduğu yerdeki  köşk, çıkarma yapıldığında karargah olarak kullanılmış ve günümüzde ise müze olarak düzenlenmiştir. Köşkün bahçe kısmında ise, geçmiş döneme ait yani harekat sırasında, Rumlar tarafından kaçarken bırakılan askeri araçlar sergilenmektedir.

Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais

Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais

Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais

Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais

Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais

Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais

Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais

 

BEYLERBEYİ KÖYÜ-BELLAPAİS

Beylerbeyi köyü, Girne şehir merkezinin 6 km doğusundadır.

“Bellapais” yani Latince adından da anlaşılacağı üzere “Güzel köy” Kıbrıs’ın en güzel köylerinden biri olan bu mütevazi köyün manzarası çok güzeldir. Köyün nüfusu 500 kişi civarındadır.

Portakal, mandalina, turunç ve limon ağaçları arasına, eski Rum mimarisi evler ve modern köşkler yerleştirilmiştir. Köyün Bellapais olan ismi, 1974 Harekatından sonra Beylerbeyi olarak değiştirilmiştir.

Köy: köyde çoğunlukla İngilizler yerleşiktir ve filmlerde görülen İngiliz köylerini anımsatır.

Köyün ilk yerleşimcileri, 1187 yılında Kudüs’ü ele geçiren Selahattin Eyyübi’den kaçan ve Kıbrıs’a yerleşen Augustinian mezhebi rahipleridir.

Bunlar: 1198-1205 yılları arasında, köyün hemen güneyine bir manastır yaparlar. Ancak günümüze ulaşan yani bugün görülen manastır, bu yapılan manastırın revize edilmiş şeklidir. Günümüzde ayakta kalan manastırın büyük bölümü: Fransa kralı III. Hugh (1267-1284) döneminde yapılmıştır.

Ada Osmanlı egemenliğine girince, manastır Rum Ortodokslarına verilmiştir.

1974 Barış Harekatının ardından, Rumların güneye göçmeleri nedeniyle, yapı “Eski Eserler ve Müzeler Dairesi” himayesine alınmıştır.

Evet: Latin manastırı, Girne ve kuzey sahilleri manzarasına hakim, Beşparmak dağlarının eteklerinde, kayalık bir tepe üzerinde kurulmuştur. Manastırın büyük bölümü harabe olarak günümüze ulaşmıştır.

Manastırın adı, Fransızca “Abbeye de la Paix” yani “Barış Manastırı” dır. Beyaz manastır olarak da bilinir. Çünkü burada kalanlar beyaz giysiler giyerler.

Kıbrıs’a özgü sarı taştan yapılan, Gotik mimari özellikleri ve kuzey sahillerine hakim güzel manzarası dikkat çekmektedir.

Dünyaca ünlü İngiliz yazar Lawrence Durell, 1953-1956 yılları arasında Bellapais köyünde yaşamıştır. Beylerbeyi köyündeki “Tembellik ağacı” adını verdiği dut ağacının altında, Bellapais Manastırını da içine alan “Bitter Lemons” (Acı Limonlar) kitabını yazmıştır. En tanınan romanı “İskender Dörtlüsü” dür.

Bellapais Manastırı’na olan hayranlığını sık sık dile getiren Lawrance Durell’in, manastırın bulunduğu bölgede yaşadığı evi de ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.

Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais Manastır

Kıbrıs Girne Beylerbeyi Köyü-Bellapais Manastır

Manastırın gezilmesi

Manastırı görmek için: dar yollardan ilerleyerek tepeye ulaştığınızda “Dut Ağacı Kahvehanesi” karşınıza gelir ve burada bir yorgunluk molası verebilirsiniz.

Daha sonra manastıra ulaşıyoruz.

Kale kapısı görünümünde ve burç şeklinde, mazgallı bir geçitten manastırın içine giriliyor.

Kapının kulesi: daha sonraki dönemde yapılmıştır. Kapının mermer üst bölümünde, Kıbrıs, Kudüs ve Lüzinyan krallarının armaları görülür.

Giriş kapısından sonra ön bahçe vardır.

Buradan sonra ise, manastırın en eski ve orijinal durumu korunmuş: 13’mcü yüzyıldan kalma kiliseye geçiliyor. Kilisenin ön yüzünde görülen kısmen dökülmüş İtalyan üslubundaki freskler, sonraki dönemde yani 15’nci yüzyılda yapılmıştır. Kilise “Beyaz giymiş Meryem Ana” (Ayia Asproforesha Church) olarak biliniyor.

Manastırın ortasındaki avlunun, dört yanını çeviren revaklı avlu ve yemekhane: Fransa kralı 4. Hugh (1324-1359) döneminde yapılmıştır.

Bir köşede: üst üste duran Roma döneminden kalma iki mermer lahit, bir zamanlar, rahipler tarafından lavabo olarak kullanılmıştır.

Lahitlerin arkasındaki kapıdan yemekhaneye geçiliyor.

Gotik sanatın kusursuz bir örneği olan yemekhane: geniş, dikdörtgen ve tonozlu bir yapıdır. Gündüz, deniz tarafındaki altı büyük ve doğu tarafındaki gül pencereden ışık almaktadır. Papazlara, yemek yedikleri sırada vaaz vermek için kullanılan güzel kürsü, bugün de yerinde durmaktadır.

Burası özellikle akustiği ile önem kazanıyor. Günümüzde bu mekanda her yıl Mayıs ayının son haftasında klasik müzik festivali düzenleniyormuş. Bu salon savaş yıllarında Rumlar tarafından kurşun yağmuruna tutulmuş olup, kurşun izleri hala görülmektedir.

Rum çeteleri, seferberlikten önce köy halkını korkutmak ve köyden kaçırmak için bu salonun duvarlarına ateş ettikleri ve akustik nedeniyle yankılanan sesin tüm köye yayıldığı ve bunun üzerine köyden kaçışların arttığı söylenir.

Batı duvarındaki kapı: alt kattaki mutfak, mahzen ve tuvaletlere inen merdivene açılıyor.

Orta avlunun doğusunda, rahiplere ayrılan yerler ve meclis odası bulunuyor. Orta avluda görülen selvi ağaçları, iki katı aşan boyutlarıyla dikkat çekiyor.

Manastırın idari işleri, bu meclis odasından yürütülüyormuş.

Gotik taş işçiliğinin başarılı örnekleri olarak kabul edilen dış kabartmalar arasında: sırtında bir merdiven taşıyan adam, iki denizkızı arasında bir adam, kitap okuyan bir kadın, iki vahşi hayvanın saldırısına uğrayan bir adam, tespihli bir kadın, dallarında bir kedi ve bir maymun olan armut ağacının altında kalkanlı bir adam, pelerinli bir rahip gibi figürler göze çarpıyor.

Meclis odasının ortasındaki sütunun, erken dönem Bizans kilisesinden getirildiği tahmin edilmektedir.

Çalışma odalarının üst katında, rahiplerin yatakhaneleri vardır.

Yine üst katta ve kuzeybatı köşede, küçük bir hazine odası bulunuyor.

Manastırın mahzeni de resim galerisine dönüştürülmüştür.

Evet, manastır gezilecek bir tarihi yer olması dışında, tüm Girne şehrine hakim manzaraya sahiptir. Manastır içinde bir de restoran vardır. Kybele restoranda öğle ve akşam yememi molası verip Kıbrıs lezzetlerini tadabilirsiniz.