İzmir Bayraklı

İzmir Bayraklı

Günümüzün, İzmir şehrinin büyük bir bölümünü oluşturan  Bayraklı; antik dönemde havasının güzelliği ve şifalı olması ile ün salmıştır.
Ayrıca: antik İzmir şehrinin yani Symniria şehrinin, ilk olarak burada  kurulduğu da öğrenilmiştir.  Son bir not: İzmir şehrinde en güzel deniz manzarasının  buradan görüldüğü söyleniyor.

İzmir Bayraklı

ULAŞIM

Bayraklı: İzmir-Çanakkale kara yolu üzerinde bulunmaktadır.  İzmir şehir içinde bulunması nedeniyle, ulaşım konusunda ayrıntılara girmiyorum.

İzmir Bayraklı

TARİH

İzmir’de Bayraklı yöresinin tarihi geçmişinin MÖ.3000  yıllarına kadar gittiği bilinmektedir. Bu dönemde, yörede Truva uygarlığı egemendi ve Bayraklı bölgesindeki ilk yerleşimcilerin, Truvalılarla yoğun  iletişim içinde bulundukları anlaşılmıştır.

Kazılarda ortaya çıkan taş temeller  üzerinde yükselen taş ve kerpiç ev duvar kalıntıları, bunu ifade etmektedir.

Yine efsanelere göre: binlerce yıl önce, Tanrıların vahşeti  yani deprem sonucu göl haline gelen bir antik şehir ( bu şehrin günümüz  Yamanlar dağındaki Karagöl civarında bulunduğu sanılıyor) terk edildikten  sonra, Bayraklıdaki bu yerleşim yeri kurulmuştur.

Yine aynı dönemde, tüm Ege bölgesinde yoğun Hitit etkisi  görülmektedir. Bu etki, yöredeki Bayraklı kazılarında, Kemalpaşa Karabel de  görülen Hitit kaya kabartmasında görülmektedir.

Tüm bunların yanında, yöredeki  ilk yerleşim: körfezin kuzeydoğusunda, günümüzdeki Bayraklı yöresinde, Tepe  kule mevkiinde kurulmuştur. Tepe kule mevkiinde, Symniria şehrinin varlığı  kanıtlanmıştır. Bayraklının üst kesiminde, 205 metre yükseklikteki  burun üzerinde, Tantalos’un mezarı olarak bilinen yapı görülmektedir. Bu  yapının, MÖ.7’nci yüzyılda yapıldığı anlaşılmıştır.

Bayraklı bölgesindeki bu Symniria yerleşimi: MÖ.1050 yılında, Dor istilası  nedeniyle, Ege sahillerine geçen ve birçok yerleşim yeri kuran Aiol ve İonların  egemenliğine geçtiği görülür. Bu refah döneminde, şehrin sınırları hızla  genişlemiştir.

Gelelim, yörenin Bayraklı isminin kaynağına: Aslında, bu  konuda birkaç söylenti var. Bunların birincisi: Türk korsanlar: bir zamanlar, Akdeniz’e hakim iken, her yıl İzmir bölgesine gelip, günümüzdeki Bayraklının olduğu yerde, bayrak açarlar ve denizci toplarlarmış.

Özellikle “Solumadan can  vermek, terlemeden mal kazanmak isteyenler, bayrağımız altına gelsin” sözleri  ile, gönüllü çekmeye çalışırlarmış. Evet, bayrakların açıldığı yer ve dönemin  anısına, buraya Bayraklı denildiği söylenir.

Bir başka söylentiye göre: 19’ncu yüzyılda, buralarda yerleşik bir soyguncu gurubu, bölgeden geçen kervanları ve tüccarları soyarlar, ancak kimsenin canını yakmazlarmış. Soyguncular her soygundan sonra, günümüzde Tantalos’un mezarının bulunduğu tepeciğe bayrak dikerlermiş. Bu nedenle, soygunları yapanlara “Bayraklı eşkıya” ve yörenin adına da “Bayraklı” denilmiştir.

Bayraklı, 2008 yılında Karşıyaka ilçesinden ayrılarak: İzmir  ilinin müstakil bir ilçesi olmuştur.

İzmir Bayraklı

GENEL

Bayraklı: İzmir şehir merkezinde, körfezin kuzeydoğu  köşesindedir. İlçenin yüz ölçümü:3700 hektar civarındadır.

İzmir Bayraklı

KONAKLAMA

Bayraklı Öğretmenevi            Manavkuyu.252.Sok. No.21/1        232-3474343

İzmir Bayraklı

GEZİLECEK YERLER

İzmir Bayraklı

BAYRAKLI HÖYÜK

İzmir şehri, Bayraklı da bulunan bu höyük üzerinde kurulmuştur.

Yüz ölçümü, yaklaşık 100 dönüm olan höyük: bir düzlük üzerinde kurulu bir tepeciktir. Antik dönemde: bu tepeciğin batısı ve güneyi denizlerle çevrilidir. Smyrna olarak isimlendirilen, antik İzmir şehri, bu tepecik üzerinde kurulmuş ve ovaya doğru genişleyerek büyümüştür.

MÖ.11’nci yüzyılda kurulan Smyrna şehri: özellikle MÖ.700-550 yılları arasında, mimari yönden büyük bir atılım içine girmiştir. Özellikle: Helen dünyasının en eski geometrik dokulu şehir planı, ilk kez burada uygulanmıştır. Sütun başlıkları, aiol mimarlığının ilk ve en güzel ve başarılı örnekleridir. Anadolu’nun en eski Athena Tapınağının burada olduğunu da unutmamak gerekir.

Gyges isimli kralın tahta çıkışıyla, MÖ.680 yılından itibaren, Lidya saldırıları ve Lidyalıların Smyrna için her zaman tehlike oluşturdukları görülse de, Smyrna, en parlak dönemini, bu süreçlerde yaşamıştır.

Kenti çevreleyen sur: çok odalı, banyolu evler, kutsal yapı, kamu hizmeti veren çeşme ve geometrik dokulu kent planı: şehrin, Batı Anadolu’da, Arkaik dönemin en önemli şehirlerinden biri olduğunu işaret etmektedir.

Kentin içinde, doğu-batı doğrultusundaki Athena Caddesi, batıda bir limanla biter. Ancak, bu liman, günümüzde, bu bölgedeki evlerin altında bulunmaktadır. Antik kent: MÖ.4’ncü yüzyılda, Pagos dağının yani bugünkü Kadıfekale’nin eteklerindeki yeni yerine taşınmıştır.

KARABEL ANITI

İzmir şehrinin yaklaşık 28 km doğusunda bir dağ geçididir.

İki tarafı yüksek yamaçlarla kaplı Karabel Geçidindeki yol: kuzeydeki Sardes ve İzmir’i, güneydeki Efes’e bağlıyordu.

Karabel geçidinin iki yanında, savaşçı olduğu düşünülen iki kabartmalar vardır.

 

HERODOTOS TESPİTLERİ:

MÖ 5’nci yüzyılda Halikarnassoslu tarihçi Herodotos: eserinin ikinci kitabında, İyonya’da biri Efes ile Foça arasında, öbürü Sardes ile İzmir arasında olmak üzere, iki tane, kayaya oyulmuş betim gördüğünü söyler ve tanımlarını verir.

Heykelin Mısır kralı Sesostris’e ait olduğunu yazmıştır. Sesostris: Hititler ile Kadeş’te savaşan ünlü Firavun değildir. Kudretli rakiplerine üstün gelen ve etkileyen, çok daha büyük bir gücün sembolüydü.

Efes’ten Foça’ya ve Sardes’den İzmir’e giden yollar üzerinde: onun yani Mısır kralı Sesostris’in iki heykelinin kayalara oyulmuş olduğunu belirtir.

Her ikisinin de sağ elinde bir mızrak, sol elinde bir sadak vardır. Boyları yaklaşık 3 kademdir. Giysileri bir Mısırlıyı ya da Habeşi andırıyor. Bir omuzundan ötesine doğru göğsünde: Mısır resimyazısı ile “Bu toprakları omuzlarımla kazandım” yazıyor. Hatta Mısır yazıtlarında, tam olarak şöyle yazıldığını iddia eder “Bu ülkeyi kendi omuzlarımda fethettim”

Ancak: Herodotos’un bu varsayımları tamamen yanlıştır.

Yazıtta gerçekten hiyeroglif kullanılmıştır. Ancak: daha sonraki süreçte bu yazıt deşifre edildiğinde heykelin Arzava bölgesindeki Mira Kralı Tarkasnava’yı temsil ettiği ve muhtemelen MÖ 13’ncü yüzyılda yaptırıldığı öğrenilmiştir. Aslında bu alanda bir dizi kabartma ve yazıt olduğu ve bu alanın yerli krallar tarafından sıkça ziyaret edilen, bir kutsal alan olduğu tahmin edilmektedir.

MİRA KRALI  TARKASNAVA:

Kabartmadaki kişi ise, muhtemelen Mira kralı Tarkasnava’dır. Kral Tarkasnava, Milavata saldırısında Hitit kralı Tuthaliya ile işbirliği yapmıştır.

Hitit kralı Tuthaliya: batıda sürekli ortaya çıkan sorunlara kalıcı bir çözüm bulmak için: bir girişimde bulunmuş ve Mira Krallığına: güneyde Milava ve kuzeyde Viluşa’ya dek uzanan Batı Anadolu bölgesinin büyük kısmında, geniş yetkiler tanımıştır.

Aslında bu yerel kral, Hitit kralının Suriye’deki valilere tanıdığı kadar önemli yetkilere sahip olmuştu.

Günümüzde, Mira’nın Arzava topraklarında bulunduğu biliniyor. Arzava devletleri arasında bulunan ve o dönemde Batı Anadolu Devletlerinin en güçlüsü ve en büyüğü olan Mira krallığının hüküm sürdüğü bölgeydi. Belki de bu anıt, Mira’nın kuzey sınırına yakındı.

 

BUGÜN:

Herodotos’un bir zamanlar gördüğü ve etkilendiğini ileri sürdüğü anıtlardan biri, Torbalı-Kemalpaşa yolu üzerindeki Karabel geçidindedir. 

Karabel geçidindeki taştan savaşçı, yoldan bir hayli yukarıda, geçidin doğu yamacında bulunan bir girintidedir.

Aslında Karabel geçidinde bir dizi kabartma ve yazıt olduğu saptanmasına rağmen, bu anıtlar yol yapım çalışmaları sırasında imha edilmiştir.

1’nci Savaşçı Figürü:

Burada normalden uzun bir savaşçı profili var. Anıtta: yay, mızrak ve kılıç kuşanmış bir erkek tasvir edilmiştir. 

Bu savaşçı, geçit törenindeymiş gibi, sağ ayağını öne atmış olarak görülür. Sağ elinde bir mızrak tutuyor. 

Sol omuzunda bir sadak asılıdır. Başında sivri bir külah var. Üzerindeki tunik, dizlerine kadar uzanıyor. Ayaklarında kıvrık burunlu botlar var. Yüzü, güneye dönüktür.

Yazıt:

Mızrak ve kabartmanın yüzü arasında, üç satırlık resim yazısı var. Bu yazının uzun süre, Mısır hiyeroglif yazısı olduğu iddia edildi.

2’nci Savaşçı Figürü:

Daha aşağıda, tepedeki kayaları sarsan depremin etkisiyle yerinden oynamış olan kayanın üzerindedir.

Bu figür, 1’ncinin kopyasıdır. Her ikisi de, aynı pozisyonda, aynı çizmeleri giyiyorlar ve her ikisinin  de mızrağı ve sadağı var.

Ancak bu 2’nci figür: insan eliyle çok fazla tahrip edilmiştir. Üst kısmı, kasten parçalanmıştır. Bir süre önce, bir Yörük çadırı, bu kayanın yanına kurulmuş ve eski savaşçı oymasının bulunduğu girinti, bu aile tarafından ocak olarak kullanılmıştır.

Bunun sonucunda, burada bulunması muhtemel yazıttan hiçbir iz kalmamıştır.

Zaten bu yazıt, Herodotos’un iddia ettiği gibi, figürün göğsünü tamamen kaplamış değildi.

Yine Herodotos’un iddialarının aksine: boyları üç kademi biraz aşmak yerine, olağanüstü boyuttaydı. Mızrakları sağ değil sol ellerinde tutuyorlardı. Dahası, giysileri bir Mısırlı ya da Habeş’inkinden tamamen farklı ve yazıt göğüslerinde değil, yüz ile kol arasındadır.

Yunanlı tarihçi Herodotos: bu iki savaşçının koruduğu geçidin, hem Efes ile Phokaia’yı hem de Sardes ile Smyrna’yı bağladığını söylerken yanılıyordu. Geçidin kuzey ucu temizlendiğinde, buradan geçen yolun Belkahve’ye ya da Sardes-Smyrna yoluna ulaştığı görüldü.

Sonuç olarak: Herodotos, bu heykellerle ilgili bilgiyi başka bir kaynaktan edinmiş olmalı ama Mısırlı Sesostris yorumu kendisine aitti.

SONUÇ:

Bu heykelleri yapan heykeltıraşların, Hititlerin gücüne bizzat tanıklık ettikleri düşünülür. Burada Hititlerin savaşı kazandığı ve geçidi ele geçirdikleri görülür. Bunlar zaferin göstergeleri olarak yapılmıştır.

 

Manisa Ağlayan Kaya

Manisa Ağlayan Kaya

Anıt: Spylos dağının kuzeydoğu eteklerine, Gediz ırmağının güneyinde, Gediz ovasına yönelik Akpınar yakınında, kireç taşı kaya üzerindedir.

Kayanın yakınlarından fışkıran bir pınarın suyunun doldurduğu bir havuz vardır.

Kayanın cephesine kazılan bir niş içerisinde cepheden, yüksek kabartma tekniğiyle işlenmiş, tahtına oturan, ayrıntıları silinmiş bir figür vardır. Bu, saçları omuzlarına dökülen, tepesinde nilüfer çiçeğine benzer bir süs bulunan, yapay bir girinti içindeki bir tahtta oturan bir kadın figürüdür.

Bu figür genellikle ana tanrıça olarak nitelendirilir.

Figürün ayakta duran bir dağ tanrısı olduğunu veya bir dağ üzerine oturan Hava Tanrısı olduğu ileri sürülür. Bu düşüncenin, kabartmanın havuza yönelik olması ve anıtın yakınlarındaki çok sayıda pınar ile dağın yağmur kapasitesi göz önüne alınarak, kabul görmüştür. Anıt bu konumu nedeniyle bereket ayinleri sırasında kullanılan bir pınar anıtı olarak nitelendirilir.

Araştırmacı: Dr Dennis, tanrıçanın oturduğu girintinin duvarında, Hitit harflerinin yer aldığı bir kabartma buldu. Birkaç merdivenle birbirine eklenerek onunla birlikte yukarıya çıktığınızda, resimyazıları var. Hitit imparatorluk dönemine tarihlenen anıtta, nişin dışına kazınmış yazıt “Prens Kuwatnamuwa” olarak okunmuştur.

Evet, bu bir Hitit tanrıçasıdır.

Gelelim bu anıt hakkındaki bir diğer söylentilere:

Lidyalı tarihçiler, bunun Assaon’un kızı olduğunu ve uçuruma atlayarak intihar etmek istediğini söylüyorlar ama Yunan söylencesi onun taş kesilmiş “Ağlayan Niobe” olduğunu iddia ediyor.

Niobe, babasının kral olduğu Sipylos dağında doğar. Tanrıça Leto ile birlikte büyür ve onunla arkadaşlık yapar. Thebai kralı Amphion ile evlenir ve tamı tamamına 6 kız, 6 erkek olmak üzere 12 çocuğu olur.

Bu sırada, tanrıça Leto’nun ise sadece iki çocuğu olur. Niobe, kendisini tanrıça Leto ile bir tutar. “Tanrıçanın iki çocuğu var, bende ise bir düzeni” diye gururlanır. Tanrıça Leto bu sözlere çok üzülür. Leto’nun çocukları olan Apollon ve Artemis, bunun üzerine Niobe’ye çok kızarlar, okları ile Niobe’nin tüm çocuklarını öldürürler.

Homeros, 12 çocuğu tanrılar tarafından öldürülünce Niobe’nin taşa dönüşüp, ıssız dağlarda, hatta Akheloos kıyılarında dans eden su perilerinin yatağı olan Spil Dağında tanrıların lanetine ağıtlar yaktığını anlatıyor.

Öte yandan, Spil dağındaki bu eski anıt, ancak Yunanlıların Lidya ya yerleşmesinden sonra Niobe olarak tanımlandı.

Bu heykelin yontulduğu kireçtaşı kaya yağmurda ıslanıyor ve aşağıya akan damlalar taşı aşındırıyor.

Sofu Yunanlılar bunu söylencelerine Niobe olarak almışlar.

Buradaki oyma aslında Küçük Asya da Atergatis, Derketo, kimi zaman da Kybele olarak bilinen ünlü tanrıçaya ait.

II Ramses in gözde kraliçesi Nefertiti nin Ebu-simbel yamacındaki kayanın girintisinde yer alan figürünü gören, biri Spil Dağındaki heykeli yapan sanatçının daha önce Nil i ziyaret ettiğini kolaylıkla düşünebilir.

Belli bir mesafeden, her ikisi birbirine çok benziyor ve daha yakından incelendiğinde, Mısır’daki heykelin Lidya’dakinden çok daha ince ayrıntılar taşıdığı fark edilse bile aralarında çarpıcı bir benzerlik var.

Günümüz

Günümüzde Spil dağının eteklerindeki bu kaya anıtının bulunduğu yere gittiğinizde, kadın yüzü şeklini almış bir kaya parçası göreceksiniz ve daha ilginci, bu kaya üzerindeki göz şeklinde iki oyuktan sürekli olarak suların, gözyaşı damlası şeklinde damla damla sızdığını göreceksiniz.

İşte bu kaya, Ağlayan kaya, kim bilir kaç yıldır burada bu şekilde ve oyuklarından su damlamakta.

Ancak ben buraya gittiğimde, su damlalarını yani kayanın gözyaşlarını göremedim. Yaz mevsimi ve belki de kuraklık mı demeli bilmiyorum, ancak damlama yoktu, umarım siz gittiğinizde damlama olayını görürsünüz.

 

 

Kırklareli Pınarhisar

Kırklareli Pınarhisar

İlçe, eski İstanbul yolu üzerinde Lüleburgaz-Kırklareli yol kavşağındadır. Pınarhisar, Kırklareli arasındaki uzaklık: 34 km. Pınarhisar, Saray arasındaki uzaklık: 45 km. Pınarhisar, Demirköy arasındaki uzaklık: 40 km. Pınarhisar, İstanbul arasındaki uzaklık; 186 km. Pınarhisar, Lüleburgaz arasındaki uzaklık: 34 km. Pınarhisar, Vize arasındaki uzaklık: 32 km.

GENEL

İlçe toprakları içinde bulunan Kaynarca ovasında çeltik üretiminin yapılabildiği ve eski dönemlerde en iyi pirincin üretildiği bir merkez olarak bilinir. İlçenin kuzey kesimlerinde 500-600 metreyi bulan tepeler ve kayalar bulunur. Kuzey bölümleri ormanlarla kaplıdır. Denizden yükseklik 192 metredir.

Kırklareli Pınarhisar

TARİHİ

İlçe toprakları, ilk çağlarda, soğuk ve sıcak su kaynaklarıyla meşhurdur. Zamanın seçkin ve varlıklı insanları, bu kaynaklara gelerek şifa ararlar, sunaklarda bulunurlar ve dini törenler yaparlardı. Tarihçi Hammer: buraya “Kaynaklar kalesi” demiştir. İlkçağ tarihçileri, Trakya yarımadasının en büyük deresini, bu kaynaklardan çıkan suların oluşturduğunu yazarlar.

Halikarnasos’lu Herodotus (MÖ 484-425), MÖ 513 yılında, İskit seferi nedeniyle Pınarhisar bölgesinden geçen Pers imparatoru Dareios’un günümüz Kaynarca çevresine hayran kalmasından ve burada kaynakları öven bir yazıt ihtiva eden bir anıt yaptırdığından söz eder.

Aynı yazıda, Herodotus, ilçenin isim kaynağı Tearos Nehri (Kaynarca veya Pınarhisar) kırk kolundan gelmiş olarak işaret eder. Dareios’un Trakya seferinde Tearos nehri kaynaklarına vardığını ve burada üç gün kamp kurduğunu yazar. Takip eden süreçte, 1847 yılında General Jochmus: “çivi yazısına benzer harflerin bulunduğu bir taşın” varlığından söz eder.

Pınarhisar’ın, Bizans imparatoru II. Teadosius zamanında (MS 425) Semendirek Tekfuru Kozmos Dimitraydis tarafından kurulduğu bilinir. Kurulduğu zaman şehre kaynak anlamına gelen “Virisis” ismi verilmiştir. Daha sonra “Müstahkem köy” ya da savunma amaçlı yer anlamında “Verisse” denilir. Pınarhisar’ın kaleleri bu yıllarda yapılmıştır.

Evliya Çelebi ise, Pınarhisar’ın İstanbul Tekfuru tarafından kurulduğunu yazmıştır.

Sultan I. Murat zamanında, Bizanslılardan alınan şehir ve yine onlardan kalan kale yıkıntıları içinde yerleşmiş, Kanuni Sultan Süleyman’ın I. Viyana seferi güzergahı üzerinde bulunan bir yerleşim yeridir.

1877-1878 yılları arasındaki Osmanlı-Rus savaşından sonra Rus işgali, 1912 yılında Bulgar işgali sonrasında, 21 Temmuz 1913 tarihinde, Fahrettin Altay komutasındaki süvari alayı, Pınarhisar’ı işgalden kurtardı. 25 Temmuz 1920 tarihinde Yunan işgali ve 8 Kasım 1922 tarihinde yine işgalden kurtuluş sağlanmıştır.

Pınarhisar, 1911 yılında İlçe olmuş, 1915 yılında ise yeniden Bucak olmuştur. 1953 tarihinde ise yeniden ilçe statüsüne alınmıştır.

İlçenin isminin kaynağına gelince: yukarıda belirttiğim gibi, “pınar” kelimesinin kaynağı belli, “hisar” ise, ilçede bulunan hisardan gelmektedir. Yani bir anlamda “Kaynaklar kalesi” dir.

MANYETİK ALAN

Pınarhisar ile ilgili yaşamadım ama duyduğum bir özelliği anlatmak istiyorum. İlçeden çıkıp, Demirköy yönüne doğru 10 km kadar gittikten sonra bir yokuş vardır.

Bu yokuşa gelen bütün metal aksamlı araçlar (otomobil, bisiklet gibi) kendiliğinden (otomobilde vitesi boşa alıp da) yokuş aşağıya inemezler.

Yokuş aşağıya gaz verip inildiğinde ise, aracı geri döndürüp yokuş yukarı çıkmak istenirse, bu kez, araç boş viteste gaz vermeden kendi kendine yokuş yukarı çıkar.

Bunun sebebini bir tür manyetik alana bağlıyorlar ama henüz resmi bir açıklama yok, umarım bu olayı yerinde bizzat yaşayan bir okur, buraya yorum bırakır, bizleri aydınlatır.

Kırklareli Pınarhisar

POYRALI PANCAR PEKMEZİ

Poyralı köyünde üretilen pancar pekmezinin ünü oldukça yaygındır. Pancar sökümünün başladığı sonbahar başından, kışa doğru uzanan zaman diliminde, imece usulüyle pancar pekmezi yapılır.

Tarladan sökülen şeker pancarları, üreticiler tarafından evlerinin avlularında özenle yıkanıyor, temizleniyor ve kabukları soyuluyor.

Ardından pekmezanelerde, tahta ezme makinelerinde pancar sıkılarak posası alınıyor. Posadan çıkan pancar şırası, yine bölgedeki el değmemiş doğal kaynak suları ile odun ateşinde yaklaşık 7-8 saat kaynatılarak pekmez elde ediliyor. 1 ton pancardan, 100-120 kilo pekmez elde ediliyor.

Kırklareli Pınarhisar

SULTANLAR YOLU

Birinci Viyana seferi sırasında Kanuni Sultan Süleyman tarafından kullanılan sefer yolu, buradan geçer.

Bu güzergah yani sefer yolu, günümüzde yeniden düzenlenerek “Sultanlar Yolu” ismiyle kültür ve tarih severlerin kullanımına açılmıştır. Sultanlar yolu, işaretlemeleri ilçe içinde ve çevresinde yapılmıştır.

Sultanlar yolu: Viyana Simmering ile İstanbul Süleymaniye camisi ve Topkapı Sarayı arasındaki 2133 km lik bir güzergahtır. Simmering, Kanuni Sultan Süleyman’ın Viyana yakınında otağının kurulduğu köydür. Otağın bulunduğu yere, daha sonraları Habsburg hanedanı tarafından bir şato yapılmıştır.

Bu şato günümüzde kültür merkezi olarak hizmet vermektedir. Simmergin’de başlayacak olan yolculuk, Avusturya-Macaristan-Hırvatistan-Sırbistan ve Bulgaristan’dan geçerek Türkiye’de Süleymaniye Camiini ziyaret ettikten sonra İstanbul Topkapı Sarayında sona erecektir.

Bu rotada ilk test yürüyüşü 2009 yılında yapılmıştır. Bisiklet kullanarak da rota geçilebilir. Güzergahın toplam uzunluğu 2100 km dir. Güzergah işaretlenme çalışmaları bittiğinde, Sultanlar yolu 9 ülkeden geçecektir. Yolun Trakya bölümü 390 km. dir.

Kırklareli Pınarhisar

PINARHİSAR MESLEK YÜKSEK OKULU

Trakya Üniversitesi Rektörlüğüne bağlıdır. 2003 tarihinde kurulmuştur. 2007 tarihinde ise Kırklareli Üniversitesine bağlanmıştır. Okul ilçe merkezinde bulunan binası tamamlanınca 22 Şubat 2009 tarihinde yeni binasına taşınmıştır. Halen eğitim 6 programla sürdürülmektedir.

Kırklareli Pınarhisar

GEZİLECEK YERLER

Son dönemde, şehir içinde ve civarında Sultanlar Yolunun güzergah işaretlemeleri yapılmıştır.  Avrupa’dan başlayan ve Pınarhisar’dan geçen bu yol üzerinde uzun yürüyüşler düzenlenmektedir.

Kırklareli Pınarhisar

HUNDİ HATUN CAMİ-CAMİ-İ KEBİR

İlçe merkezinde Cami-i Kebir mahallesindedir.

15’nci yüzyıl yapısıdır. Ancak orijinal cami yıkılmış ve 1962 yılında ilçe halkının katkılarıyla günümüzde görülen cami yapılmıştır.

Sağlam ve ibadete açıktır. Duvarlar kısmen kesme taştan yapılmıştır. Mihrap, minber ve vaiz kürsüsü ahşaptır, turkuaz, lacivert ve kırmızı renklerin hakim olduğu bitkisel motiflerle bezenmiş çini kaplamadır.

Kırklareli Pınarhisar

ÇUKUR ÇEŞME

Beylik mahallesinde İstanbul yolu üstündedir. 16’nci yüzyıl yapısıdır. Çeşmeye 9 basamaklı merdivenle inilir, kemerli tek cepheli ve yalaklıdır.

 

Kırklareli Pınarhisar

KOLOĞLU İLKOKULU

Okulun inşası, 1914 yılında Kaymakam Sadullah Koloğlu döneminde başlamıştır. Bütün malzemesi ve yapım masrafları yöre halkı tarafından karşılanan inşaat, 1917-1918 yılları arasında Kaymakam başka yere tayin edilince biraz yavaşlamış ve tamamlanamamıştır.

Burada: Kaymakam Sadullah Koloğlu’ndan biraz söz etmekte yarar var. Çünkü kendisinin Pınarhisar’a büyük emeği geçmiştir ve burada iz bırakmıştır.

1913-1917 yılları arasında burada görev yapan ve Arap kaymakam olarak bilinen Koloğlu, buranın nüfusuna kayıtlıdır, çünkü Pınarhisar’a olan sevgisinden dolayı, Cumhuriyetin ilanından sonra nüfus kaydını buraya aldırmıştır.

1919 yılında işgal döneminde binanın alt katı, Yunan askerleri tarafından kullanılmış, ayrıca Rum okulları burada faaliyet sürdürmüştür. İşgalin ardından, bina, 1926 yılında Köy Yatılı Okulu olarak kullanılmıştır.

Okulun bahçe duvarları, 1947 yılında yine halkın bağışlarıyla yapılmıştır ve son olarak okul 1960 yılında tamamlanmıştır. Okul hala hizmet vermektedir.

PRATİK KIZ SANAT OKULU

Yapım tarihi net olarak bilinmez. Ancak Koloğlu İlköğretim okulu ile aynı dönemde yapıldığı tahmin edilmektedir. Zaman içinde farklı kullanımlara ev sahipliği yapan tek katlı bina, dikdörtgen planlıdır.

Bahçesinde bulunan mezar kalıntıları hakkında bilgi yoktur. Bina yakın zaman önce bir süre Meslek Yüksek Okulu olarak kullanılmış, sonrasında ise halen atıl durumdadır.

Kırklareli Pınarhisar

PINARHİSAR KALESİ

Pınarhisar kalesi, Bizans döneminde inşa edilmiş ve Osmanlı döneminde onarımlar görmüştür. Kale, ilçenin kuzeyinde, yapılanmanın olmadığı, çevreye hakim bir tepe üzerinde bulunur. Kalenin devamı olarak ilçe merkezine inan sur duvarları tahrip olmuştur.

İlçenin kuzeyinde tepede iki adet dairesel ve bir adet kareye yakın dikdörtgen planlı, ilçenin merkezinde ise dört adet dairesel burç, büyük ölçüde sağlam olarak günümüze ulaşmıştır.

Ayrıca: üç burç temeli ve birçok duvar izine de rastlanır.

Yuvarlak burçlar, birer metre ara ile tuğla hatıl takviyelidir. Bazen kesme taş da görülür.

Kırklareli Pınarhisar

Hisarlar

Hisarların: Bizans döneminde, Semendirek tirkası Kozmos-Dimitriyadis isimli bir şövalye tarafından inşa edildiği söyleniyor.

Hisarların bulunduğu tepenin her iki tarafında: az derin ve kuru vadiler vardır. Tepe eteklerinde daha evvel bağ yapılmakta ve asma dikilmek için kazıklar yapıldığı zaman, birçok küp bulunmuştur. Tahminen 1.5 metre yükseklikte olan bu küplerden bir tanesi, Ankara’ya müzeye gönderilmiştir.

Hisarlar üç parçadan oluşur. Her biri 10 metre çapında, daire kaideli üzerinde bina inşa edilmiştir. 15 metreye yakın yüksekliktedir. Duvarları çok kalın ve horasan harç kullanılarak inşa edilmiştir. İkinci hisar, birinciye göre daha küçüktür. Üçüncü hisar ise, günümüzde tek bir duvar halindedir.

Evliya Çelebi: Pınarhisar kalesinin, İstanbul tekfurunun malı olup, 769 yılında Gazi Mihail tarafından zaptından sonra yıktırıldığını yazar.

Kırklareli Pınarhisar

BİNBİR OKLU AHMET BABA TÜRBESİ

Erenler köyü girişindedir. Köyün eski adı “Tekke” ve yeni adı “Erenler” ismini bu zat ve onun manevi kişiliği etrafında yörede filizlenen tekkeden aldığı düşünülmektedir. Bu tarihi kişiliğin kim olduğu çok net değildir.

Ancak, 14’ncü yüzyılın ikinci yarısında yaşadığı, bölgenin fethi ve Türkleştirilmesinde önemli katkıları olan, önemli bir askeri kişi olduğu kabul edilmektedir. Efsaneye göre: düşmanla giriştiği savaşta üstün başarı gösteren bu kişi, ancak 1001 okla şehit edilebilmiştir.

Onun şehit düştüğü yerde, dönemin Osmanlı Sultanı I. Murat tarafından üzeri kapalı bu türbe inşa ettirilmiştir.

Yine bir başka görüşe göre, bu kişi, Pınarhisar’da bulunan Haydar Baba ve Kofçaz Topçular köyünde bulunan Topçu Baba ile kardeştir.

Türbe: Balıklı mevkii yakınlarında bulunan bir tepenin zirvesinde, Osmanlı dönemine ait olduğu düşünülen eski bir mezarlık içindedir.

Buradan, eski Ramazan geleneklerinden birisi olan Ramazan topu atılırmış, ancak günümüzde bu uygulama bitmiştir.

Evet, 14’ncü yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen türbe; sekiz köşeli, her cephesinde sivri kemerleri bulunan, kapı büyüklüğünde yedi penceresi olan bir yapıdır. Duvarları kalındır. Muntazam kesme köfeki taş kaplamalıdır.

Kubbe sekiz köşeli tambur üzerine oturtulmuştur. Orjinalinde kurşun kaplı iken, halen çimento sıvalıdır.

Kırklareli Pınarhisar

POYRALI KÖYÜ KÜLTÜR EVİ

Poyralı köyünde 2008 yılında “Poyralı Köyü Kültür Evi” açılmıştır. Burası bir Etnografya galerisi niteliğindedir. Geleneksel yöntem ve tezgahlarda işlenen el dokuması ürünler sergilenmektedir.

Kırklareli Pınarhisar

KAYA MANASTIR

Kaynarca kasabasında güneybatıda suyun kenarındadır. Kayalara oyulmuş bu mekanın, daha önceleri bir yapı olması, su kenarında olması büyük olasılıkla kilise öncesi Rum Ortodoks manastırı veya çevrede birçok örneği görülen kaya mezarlarını andırmaktadır.

Kilise, doğuya bakan bir kaya yamacına oyulmuş, iç içe iki mekandan oluşmaktadır. Ön mekan: dikdörtgen planlı, yaklaşık 4 x 11 metre ebatlarındadır ve üstü tonoz şeklinde oyulmuştur.

Kuzey kısmı ise daireseldir. Bu bölümde iki haç motifi görülür. Batısında daha küçük bir oda vardır. Bu iç oda, yaklaşık 3 x 3 metre ebatlarındadır. Üstü tonoz şeklinde oyulmuştur. Duvarlarda da çok sayıda irili ufaklı niş oyukları vardır.

Bu kilisenin 15 metre kuzeyinde, yine kayaya oyulmuş bir yer daha vardır. Üstü konik bir şekilde baca gibi oyulmuş ve dışarı açılmaktadır.

Burada büyük olasılıkla ateş yakılarak yemek pişirilmiştir. Günümüzde depo olarak kullanılmaktadır.

POYRALI ŞEHİTLİĞİ

İlçe merkezine 5 km uzaklıktaki Poyralı köyü yakınlarında Yenibağlık mevkiindedir. 1912 Balkan harbinde şehit düşen kahramanlar için 1981 yılında yapılmış betonarme granit kaplı bir anıttır.

14 Ağustos 1922 tarihinde Yunan askerleri tarafından şehit edilen 3 Poyralı’nın naaşı buraya nakledilmiştir.

Şehitliğin çevresi çam ağaçlarıyla kaplanmış ve şehitliğin etrafı taş duvar ve tellerle çevrilmiştir. Şehitliğin doğusunda, Balkan savaşlarında şehit düşen 3 kişiye ait mezar bulunur.

Kırklareli Pınarhisar

CEVİZKÖY BALKAN ŞEHİTLİĞİ

İlçe merkezine 13 km uzaklıkta, Cevizliköy’un kuzeybatısında Cevizlik mevkiindedir.

1912 yılında Bulgar işgali yaşanan bölgede: bir topal Bulgar tarafından pusuya düşürülen Osman Ağa komutasında geri çekilen 90 askerlik Osmanlı birliğinin öncü 5 asker hariç 85 askeri bu topal Bulgar tarafından şehit edilmiştir.

Bu topal Bulgar, arkadan gelen birlik tarafından yakalanmıştır. Magilla mevkiinde bulunan ve “Kanlı Meşe” denen büyük meşe ağacının dallarına asılarak idam edilmiştir.

Bu topal Bulgar, bölgeden geri çekilen Bulgar askerlerinin sonuncusudur. 1913 yılına girilirken, köy yeniden Türklerin eline geçmiştir.

Bugün, hala Kanlı Meşe’de, 3 gün asılı kalan Bulgar askerinin ip izi mevcuttur. Köylüler, pusuya düşürülerek öldürülen 85 askeri buraya gömmüşlerdir.

1986 yılında, şehit olan 85 Mehmetçiğin anısına bir anıt dikilmiştir. Şehitliğin girişinde uzun bir yürüme yolu, tören alanı, tören alanında 1986 yılında dikilen bir anıt ve arkasında şehitlere ait mezarlık bulunmaktadır. Şehitliğin çevresi tel örgüyle çevrilmiştir.

Kırklareli Pınarhisar

DÜNYANIN EN BÜYÜK KARİKATÜRÜ

Karikatürist Erdil Yaşaroğlu “Galaksiye Notumuz Var” projesi kapsamında, dünyanın en büyük karikatürünü 28 Aralık 2011 tarihinde çizerek, Guinnes Dünya Rekorları listesine girmiştir.

Evet, bu karikatür Pınarhisar ilçesindedir. İlçenin Kırklareli girişinde, 10 milyon metre kare büyüklüğündeki yere boya ile çizildi, sonra çevresi 4 bin fidanla çevrildi. Fidanların dikimi ve planlaması, bir aylık süre aldı. 25 kişi çalıştı.

Teknoloji ve mizahı harmanlayarak, yaklaşık iki futbol sahası büyüklüğünde karikatürü yaratan Yaşaroğlu’nun açıklaması şöyledir. “Bu özel proje için birlikte çok çalıştık, çok eğlendik, sonunda torunlarımıza bırakabileceğimiz neşeli, faydalı, kocaman bir proje gerçekleştirdik.

O kadar kocaman oldu ki, rekor kırdık, Guinnes’e girdik. Hayalle başlayan rekorla biten bu maceramız bizi mutlu etti.” Hikayeye göre, bu sadece bir karikatür değil, bu aynı zamanda galaksiye ve uzaylılara gönderilmiş bir not.

“Hep uzaylılar tarlalara çizdikleri şekillerle insanoğluna mesaj verecek değil ya” Bu kez de Türklerin galaksidekilere bir notu var” duyurusu ile proje tanıtılmıştır.

Kırklareli Pehlivanköy gezi yazım için Pehlivanköy

Kırklareli Vize gezi yazım için  Vize