Konya Beyşehir: Öncelikle, göl ve bir kısım Hitit dönemi anıtlarıyla, öne çıkan bir belde. Yani: bir yandan tarih ve bir yandan da doğal güzellikler.
ULAŞIM
Konya-Beyşehir arası uzaklık: 93 km. Beyşehir-Seydişehir arası uzaklık: 29 km. Beyşehir’de trafik oldukça yoğun. Çünkü: önemli bir kavşak merkezidir. Doğusundan geçen: Konya-Isparta-İzmir kara Yolu ile batıya, Konya-Antalya kara yolu ile güneye açılan bir kapı gibidir.
Konya Beyşehir
TARİHİ
Beyşehir’de: MÖ. 2000-1200 yılları arasında: Hititler, Eflutunpınar ve Fasıllar bölgelerinde eserler bırakmışlar. Bu yıllarda: bölge Asur Devletinin zaman zaman istilasına maruz kalır. MÖ. 1200 yıllarında Frigler, bölgeye hakim olurlar.
Bunu takiben, Pisinya adında bağımsız bir devlet kurularak, bölgeye Psidya adı verilir. 7’nci yüzyılda, Lidyalılar, 546 yılında Persler, 333 yılında Büyük İskender ve takiben Romalılar, bölgede egemen olurlar.
1071 yılında, Malazgirt Zaferinden sonra, Selçuklu Türkleri, Beyşehir’de egemen olurlar. Anadolu Selçukluları devrinde, Beyşehir, çok önem kazanır. Sultan Alaeddin Keykubat, Kubad-ı Abad şehrini buraya kurarak, ikinci başkent yapar.
Anadolu’yu 1243 yılında Moğolların istila etmesi üzerine, Eşrefoğlu Seyfettin Süleyman Bey, Süleymaniye (Beyşehir) şehrini kurar ve buradan bağımsızlığını ilan ederek Eşrefoğlu Beyliğini meydana getirir.
Eşrefoğlu Beyliği: 1326 yılında, Moğollar tarafından yıkılır. Daha sonraki dönemde, bölgede, Karamanoğulları ve Osmanlıların egemenliği görülür. 1476 yılında, Fatih Sultan Mehmet tarafından, bölge, Osmanlı egemenliğine alınır.
Konya Beyşehir
GENEL
KONUMU
Topraklarının dörtte birini Beyşehir gölü kaplıyor. Deniz yüzeyinde 1124 metre ve Konya Ovasından 100 metre yüksektedir. Dört bir yanı dağlarla çevrili, bir çukur alandır.
Bu yayla çukurluğunun ortasında Beyşehir Gölü ve güneybatısında ise küçük Beyşehir Ovası bulunmaktadır. İlçe ve çevresi, özellikle göl nedeniyle, uzun yıllardan beri yoğun ve önemli bir yerleşim bölgesi olmuştur.
TURİZM
Konya Beyşehir
Beyşehir ve çevresi, tarih ve tabiatı ile bir turizm cenneti sayılabilir. Doğal yönden bir Milli Park, arkeolojik yönden de bir açık hava müzesi hüviyeti taşır. Bunun içindir ki, tarih ve tabiat iç içe yaşıyor.
Fakat ne yazık ki; çevresi 120 km. olan gölün çevresinde: bir çevre yolu bulunmaması büyük eksiklik. Hele göldeki otuzu aşkın adalara çıkabilmek, hiç mümkün değil.
Bunun gibi, bu güzellikleri değerlendiren, göl kıyısında yeterli sayıda kurulmuş çardaklar, yalılar, park ve bahçeler yok.
KONAKLAMA
İlçede, 1 öğretmen evi ve 5 otel bulunuyor. Öğretmenevi, konumu itibarıyla, muhteşem bir yerde bulunuyor.
GEZİLECEK YERLER
Konya Beyşehir Taş Köprü
TAŞ KÖPRÜ
Evet, bu köprü, aynı zamanda baraj görevi de yapıyor. Tarihi: Anadolu-Bağdat demir yolu kurulması sırasında yapılmış. Kuzey güney yönünde uzanmış olup, 15 tane gözü vardır. Göze hoş gelen bir yapı olup, oldukça dayanıklıdır.
Yeni köprünün 1997 yılında açılması üzerine, taş köprü, taşıt trafiğine kapatılmıştır. Regülatörden, Çarşamba çayına dökülen sular, 216 km. civarında bir mesafe alarak, Konya ovasına ulaşır.
Kanal vasıtasıyla gölden ortalama 500 milyon metre küp su, alınmakta olup, bu suyla arazi sulanmaktadır.
Konya Beyşehir Eflatunpınar Hitit Anıtı
EFLATUNPINAR HİTİT ANITI
Beyşehir gölünün yaklaşık 6.5 km doğusundadır. Beyşehir ilçe merkezine ise 5 km uzaklıkta, Sadıkhacı köyü sınırları içindedir.
Hititlerin önemli kutsal şehirlerinden birinin, günümüze kadar gelebilen önemli dinsel anıtlarından biridir. Anıtı: Hamilton 1849 yılında keşfetmiştir. Ancak anıtın ilk planı bilinmemektedir.
Bir süre burada yaşadığına inanılan ünlü Eflatun’dan dolayı, bu adı aldığı sanılıyor. Aslında, Eflatun ile anıt arasında bir ilgi olması pek mümkün değil. Adı verilirken, renginden esinlenmiş olması ihtimali daha güçlüdür.
Konya Beyşehir Eflatunpınar Hitit Anıtı
Evet: Bu anıt, açık hava anıtlarından daha küçüktür. Ereğli’deki meşhur İvriz kabartmasını andırır.
Hitit imparatorluğunun son döneminde, muhtemelen IV Tuthaliya döneminde yapılmıştır. MÖ 13’ncü yüzyılın son çeyreğine rast gelen bu dönemde, anıtın bulunduğu bölgede, kral IV Tuthaliya’nın kuzeni Kuruntu hüküm sürmekteydi.
Anıtın kuzeyinden fışkıran güçlü pınarın suları: anıtın güneyine inşa edilen bir barajla kesilmiştir. Hitit döneminde yapılan en büyük su kompleksidir. Görkemli anıtta, anıtla bağlantılı havuz inşa edilmiştir.
Havuz
Düzgün taş duvarlardan inşa edilmiştir. 34 x 30 metre ölçülerinde büyük bir su havuzu bulunur. Taş havuz, kare biçimlidir. Dörtgen kesilmiş iri taşlarla yapılmıştır. Havuzun kuzey duvarı, birbiri üzerine simetrik olarak yerleştirilmiş, iri kesme taş bloklardan oluşur.
Kabartmalar
Bu yapının güney cephesine, önden tasvir edilmiş yüksek kabartmalar işlenmiştir. Yüzünü pınara çevirmiş muhteşem abidenin eni 7 metre ve yükseklik 4 metredir. En alttaki kabartma sırasında: 5 dağ tanrısı vardır.
Dağ tanrılarının ortada olan üç tanesinde bulunan 11 delik: havuza giden suyun aktığı kanala birleştirilmiştir. Kabartmaların bu özelliğinin: dağ ile suyun birlikteliğini simgelediği düşünülür.
Bunların üzerindeki kabartma gurubu, bir iç sahne ve bir de çerçeveden oluşur.
İç Sahne:
Üç bölümlüdür. Ortada: üst üste yerleştirilmiş iki cin var. Bunların solunda tahta oturan bir erkek, sağında tahta oturan bir kadın bulunur. Tanrı çiftinin Güneş Tanrısı ve Arinna Şehri Güneş Tanrıçası ya da Yeraltı dünyasının ve suların Güneş Tanrıçası olduğu tahmin edilir. Hitit anıtında, Dağ Tanrısı figürlerinin eteklerinde bulunan su delikleri, Hitit matkabı ile açılmıştır.
Bu sahnenin, iki yanındaki, ikişer blok üzerinde, üst üste yerleştirilmiş ikişer cin, tahtında oturan figürlerin üzerindeki kanatlı güneş kursunu taşır biçimde betimlenmiştir.
Dış çerçeve:
Birbiri üzerine yerleştirilmiş, daha büyük boyutlu cinlerin taşıdığı ve sahnenin tümünün üzerini kaplayan, ikinci bir kanatlı güneş kursundan oluşur. Bu kabartma gurubunun iki yanında, yaklaşık 3 metre mesafede, havuzun taş duvarına yerleştirilmiş, tahtta oturan birer küçük boyutlu tanrıça var. Bunlar Pınar Tanrıçası olarak nitelendirilir.
Kabartma gurubunun karşısındaki güney duvarda:
Dörtgen kesme taşlarla inşa edilmiş, dikdörtgen platformun kuzey cephesindeki bir blok üzerinde: tahtta oturan bir tanrı ve tanrıça çifti görülür. Bunlar yüksek kabartma ile cepheden betimlenmiştir.
Bu kabartmanın önünde bir sunak, platformun önünde bir dağ tanrısı heykeli, dış cephesine havuzun güney duvarı boyunca, kabartma taş diskler bulunur.
Havuzun doğu duvarının ortasında: üzerinde iki kabartma bulunan bir blok var. Havuzun 15 metre güney batısında bulunan bir blok üzerinde, üç boğa protornu, havuz iç dolgusunda 12 boğa heykeli ve iki aslan figürü, havuzun tabanı üzerinde de küçük boyutlu adak kapları ele geçmiştir.
Hitit metinlerinde, büyük ve yağmur yağdırma törenlerinde kutsal havuzların kullanıldığından söz edilir. Hitit başkenti Hattuşaş şehrinde ve çeşitli göletlerde bulunan ve iç dolgusunda çok sayıda adak kabına rastlanan baraj gölleri ve havuzların ayinler için kullanıldığı tahmin edilir.
Aslantaş ve Fasıllar Stelleri
Eflatunpınar anıtının yakınlarında bulunan bu stellerin, anıtın üzerine dikilmek üzere hazırlandığı tahmin edilir.
Aslantaş’ın: bir çift leopar arasında bulunan ve Güneş Tanrıçasına ait taht olduğunu ve Fasıllar’ın ise bir çift aslanın arasında yer alan Dağ Tanrısının tahtı olduğu düşünülür.
1996 yılında, Konya Müze Müdürlüğünce, anıt çevresinde temizlik ve kazı çalışmaları başlatılmıştır. Çalışmalarda: anıtın, 3.34 x 3 metre ölçülerinde, dikdörtgen planlı bir havuzun parçası olduğu anlaşılmıştır. 1998 yılı çalışmalarında: anıtın alt kısmında, 5 adet daha tanrı kabartması bulunmuştur.
BEŞİK KAYASI (HİTİT TANRI HEYKELLERİ)
Beyşehir’e 18 km. uzaklıktaki, Fasıllar Köyündedir. 7 metre uzunluğunda, yekpare kayaya oyulmuştur. Bir örneği: Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir.
Konya Beyşehir Kubad-Abad Sarayı
KUBAD-ABAD SARAYI
Kubad, adaleti yerine getiren, Abad da şenlenen yer anlamına gelir. Beyşehir gölünün güneybatısındadır. Sultan Alaeddin Keykubad I. Tarafından, 1226-1236 yılları arasında yaptırılmıştır.
Basit bir saray olmaktan öte, sürekli ikamet için yapılmış Selçuklu yapılar topluluğudur. Türk saray külliyesinin en eski örneğidir. Ayrıca, günümüzde, planı bilinen tek Selçuklu saray külliyesidir.
Sultan ve Emirleri için yapılan saray ve kökler: çeşitli renk ve desendeki çinilerle süslenmiştir. Yapılan kazılarda: sarayın temelleri ve bölümleri, sarayda kullanılan yapı malzemesi, renkli camlar, kürkler, alçı dekorasyon cam, sikke, seramik ve çiniler bulunmuştur.
Sarayın çinileri: sır altı ve lüster tekniğiyle yapılmıştır. Ayıca: çeşitli formlarda çini mozaiklerde bulunmuştur. Bulunan çiniler: figürlü, geometrik ve bitkisel bezemelidir.
Konya Beyşehir Kubad-Abad Sarayı
Ayrıca, Baba İshak isyanı sırasında da, II. Keyhüsrev’in, burada olduğu söylenir. Bu harika yapının mimarı: Sadettin Köpek’in, Sultan II. Keyhüsrev’in emriyle Kubadabad’da öldürülmüş olması da, kaderin acı bir gerçeğidir. Ne yazık ki; Alaaddin Keykubat’ı kendisine hayran bırakan bu coğrafyada inşa edilen Kubadabad, bugün virane olmuştur.
PINARGÖZÜ MAĞARASI
Türkiye’nin en derin ve en büyük mağaralarından biri olarak kabul ediliyor. Gölün batı yakasında, Yenişarbademli’nin 11 km. batısında, Gölyaka orman yolu üzerindedir. Dünyanın, girişi en zor mağaralarından sayılmaktadır. Ağustos ayında, içinde 166 km. hızla rüzgar esmekte, ısı 5 derece olmaktadır.
Mağaraya, ilkin 1965 yılında, Türk Mağaracılar Derneği Başkanı Jeolog Dr. Timuçin Aygen girmiştir. Ancak: rüzgar, çağlayan, menderes ve kuyuların engellemesi yüzünden, yalnızca 12 çağlayan aşılarak 3 km. ilerleyebilmiştir. Mağaranın denizden yüksekliği: 1550 metredir.
Konya Beyşehir Gölü
BEYŞEHİR GÖLÜ
Türkiye’nin üçüncü büyük gölüdür. Aynı zamanda, en büyük tatlı su gölüdür. Tektonik-Karstik olaylarla oluşmuştur.
Kuzeybatından, güneydoğuya uzanır. Gölün sığ suları, bazı kışlar donmaktadır. Öyle ki, gölün üzerinden at arabaları ile geçilebilecek derecede donduğu olmaktadır. Bazı yıllarda, göl suları iyice çekilir. Güneyi ile bir kesim doğu kıyıları bataklık ve sazlıktır.
Gölün bulunduğu Milli Park alanı içerisinde; su sporları, dağ sporları ve av sporları yapma imkanı da vardır. Su ürünleri açısından: ekonomik değeri yüksektir. Ama yeterince yararlanılamıyor.
Bunun temel nedeni, göl canlılarının fazla ekonomik ve leziz bulunmayışı. Gölde, bolca tatlı su balığı bulunuyor. Bunlar: sazan, akbalık, kızılkanat, sıraz, gökçe, çamurca, kaya ve yılan balıklarıdır.
Gölün: 2 plajı, 22 adası ve çok sayıda kayalığı bulunur. Sığ sularda, derinlik ancak 100 metre sonra insan boyunu aşar. Elverişli kumsallar: güneydoğu, doğu ve kuzeydeki kumsallardır. Üstünler, Karadiken, Bademli kıyıları ile Budak, Kıreli ve Tolca kıyıları, en iyi plaj yerleridir.
Kıyılarda, henüz çevre ve kıyı kirlenmesi görülmemektedir. Ayrıca: önemli bir kuş üreme, barınma, beslenme ve konaklama merkezi durumundadır. Bu yönü ile, turizm açısından önem taşır.
SONUÇ
Beyşehir denilince, akla hemen göl geliyor. Yani: göl, buradaki hayatı her yönüyle etkiliyor. Beyşehir’e gittiğimde: pek fazla büyük olmayan bir yerleşim yeri, göl ve göl kıyısında Beyşehir Köprüsü yakınında güzel bir restoranda yediğim, göl balığının lezzeti aklımda kalmış.
Siz de, buradan geçerseniz, göl kıyısındaki restoranlarda, mutlaka balık yemeği deneyin, beğeneceksiniz.
Konya Ereğli İvriz Yazılı Kaya Anıtı: Ereğli ilçesinden, İvriz köyü istikametinde, güneye gideceksiniz. Yaklaşık 10 km. lik kıvrılarak giden asfalt yol. Ama problemli bir yol değil. Yolun her iki yanı yemyeşil kiraz ve elma bahçeleri ile dolu.
Özellikle, mevsim uygun ise, buraya özgü beyaz kirazdan mutlaka almalısınız. Evet, Anıtımız, İvriz köyü sınırları içinde ve İvriz çayının kaynağının kenarında.
Sonradan yazmak istedim ama yine de belki unuturum diye hemen belirteyim, dönüşte mutlaka buraya has cevizli sucuk almayı sakın unutmayın.
İVRİZ KAYNAK SUYU VE İVRİZ KÖYÜ PİKNİK ALANI
Muhteşem bir kaynak suyu, çok soğuk, hani derler ya, “karpuz çatlatan” cinsten. Muhteşem hızla akıyor. Anıtın bulunduğu bölümde, üstüne köprü yapılmış, bu köprüden geçilerek, anıtın yanına gideceksiniz.
Kaynak, ancak tek bir insanın sığabileceği genişlikteki bir mağaradan çıkıyor. Kaynağın çıktığı mağaranın çevresindeki ağaçlara insanlar bez parçaları bağlayarak dilek tutmuşlar. Burada, her yanınızdan sular akıyor. Mevcut fındık ağaçları ayrı bir güzellik katıyor.
Özellikle; yaz mevsiminde, çevre sıcaktan bunalırken, burada kazaksız oturamazsınız, çok serin. Ama, bu serinlik ayrı bir güzellik katıyor. Ayrıca, burada, kendi havuzlarında ürettikleri alabalıkları, çok değişik şekillerde pişirerek müşterilerine sunan kır restoranları var.
Izgarada veya tereyağında pişirilmiş alabalık, yanında sumak ve kırmızı biberli çoban salatası ve hakiki Ereğli şalgam suyu. Bu menüyü mutlaka deneyin.
İVRİZ KAYA ANITI
Kayanın üzerindeki bu figürler, ilk olarak 1875 yılında Rahip Davis tarafından çizimleri yapılarak dünyaya tanıtıldı.
Dünyadaki ilk yazılı tarım anıtı ve dünya tarihindeki ilk yazılı kabartma kaya anıtı olma özellikleri var. Önemi, buradan gelmekte. Aramileşmiş, Geç Hitit dönemine ait en önemli sanat yapıtlarındandır.
Zaten, gerek tanrı ve gerekse ona tapınan kişi yani kralın yüz hatlarında, diğer Hitit kabartmalarından farklı olan hususlar var. Buna göre, bazı Hitit anıtları, Hititlerin kendileri tarafından değil, eğittikleri veya uygarlaştırdıkları yerel halk tarafından yapılmıştır. Bu anıt ta bu söyleme uygundur.
MÖ.727-742 yılları arasında, Kral Varpalavas tarafından yaptırıldığı tahmin edilmekte. Yani; yaklaşık 2700 yıllık bir anıt. 4.20 x 4.20 metre ölçülerinde, kaya zemin üzerine, kabartma tekniğiyle yapılmış. Aynı zamanda, Asur ve Frgy etkileri de görülmekte. Tuvana krallığından, günümüze gelebilmiş bir eser. Tuvana krallığı; başkenti Ereğli olan ve ön Hititler tarafından kurulan bir krallık.
Anıtta: bölgenin kralı Varpalavas ile, Fırtına Tanrısı Tarhundas tasvir edilmiş. Tanrı Tarhundas figürü, Krala göre daha büyük yapılmıştır.
Tarhundas; krala göre daha büyük ölçüde, ellerinde üzüm salkımı ve buğday başaklarını tutuyor. Çünkü; Tarhundas, aynı zamanda bolluk ve bereket tanrısı olarak da değerlendiriliyor.
Tanrının karşısındaki kral ise, daha küçük ve dua eder durumda tasvir edilmiş. Tasvirdeki objelerin giysileri; geç Hitit sanatının özelliklerini yansıtmakta.
Özellikle: tanrı figürü; kuvvetli bir insan görünümünde. Kol ve bacak adaleleri dikkat çekici. Üzerinde: dizlerini açıkta bırakan, kısa kollu, vücuduna yapışık giysi var.
Dönemin karakteristik özellikleri; madeni kemeri, uçları sivri ayakkabıları, saç ve sakallar. Başında boynuza benzer kurdelalar ile süslü sivri bir külah var.
Kral Varsapalas ise; geometrik motifli ve püsküllü eteği olan uzun bir giysi ile, ucu saçaklı manto giymiş. Başlığı: boncuk dizileri ile süslenmiş.
Kralın, iri boncuklu kolyesi, küpesi, bilezikleri de, arami takılarına benzemektedir.
Özellikle giysisi incelemeye değerdir. Üzerindeki işlemelerde Frigya kralı Midas’ın lahdinde bulunan “dörtgen desen” var. Bu desen genellikle “gamalı haç” olarak tanınıyor. Bu motif: Kıbrıs ve Truva’da yapılan kazılarda da bulunda ve dünyaca tanındı.
Figürlerin yanında, o dönemde Hama harfleri olarak bilinen işaretler var. Bunlardan üç satırı, Tanrının yüzü ile yukarı kaldırdığı sol kolu arasındadır. Dört satır ise, ona tapan kralın arka planına oyulmuştur ve daha aşağıda hiyeroglif yazılı satırlar vardır.
Her iki figürün arasında bulunan, hiyeroglif yazıda: ” Ben hakim ve kahraman Tuvana Kralı Varpalavas; sarayda bir prens iken, bu asmaları diktim, Tarhundas onlara bereket ve bolluk versin” yazılı.
Her ikisinin de ayaklarında uçları kıvrık botlar var.
Kral Varpalavas; yöredeki Hitit ve Luwi kökenli halk için, bu anıtı yaptırırken, tanrı ve kral ilişkilerini simgesel olarak gözler önüne sermiş. Anadolu’daki uygarlığın köklerinin ne kadar eski olduğu ve bu köklerin tarıma verdikleri önemin sanata yansıması açısından, anıtın önemi büyük.
Ayrıca, anıt 2700 yıl önce, burada yetiştirilen üzüm ve buğday hakkında bilgi vermesi bakımından ilginç. Tüm bunların yanı sıra, binlerce yıl önce, burada bir üzüm tarımı yapıldığı kesin.
Bunun sonucu olarak ise; mutlaka şarap üretimi de yapılmış olabilir ve bu durumda, bugünkü şarap üretiminin, geriye dönük Anavatan’ının belirlenmesi açısından, bu anıt bir simge olabilir. Zaten; günümüzde, bir şarap markası tarafından, amblem olarak kullanılıyor.
ANITIN BUGÜNKÜ DURUMU
Bugün anıtın ön kısmındaki toprak parçasında, dikdörtgen şeklinde oyuk var. Bunun sebebi ise; Anıtkabir’in yapımı sırasında, büyük kurtarıcımız Atatürk’ün mezarına, Türkiye’nin farklı yerlerinden toprak parçası götürülmesi sırasında, İvriz toprağından da, bu onurlu katılımın yapılmış olması imiş. O kısım doldurulmamış ve halen öyle duruyor.
Anıt bugün korumasız. Sapan taşlarına, havalı tüfek saçmalarına ve fişeklere hedef olmuş durumda. Ayrıca; doğal tahribat nedeniyle, derin çatlaklar oluşmuş. Yağmur ve kar sularının biriktiği bu çatlaklar, donan suyun daha sonra erimesiyle, giderek genişlemekte.
Anıtın, kar, yağmur suları ve dış etkenlerden korunması için, beton bir şemsiye ile kapatılması ve çevre düzenlemesi ile, anıtın tabanına akan gölet sularının izolasyonunun yapılması düşünülmüş. Ancak, bu beton şemsiyenin ayaklarının dikilebilmesi için, sanırım anıta Sit alanı olarak ayrılan alan yetmemiş. Çünkü, bu alan, yalnızca anıtın önünden 5-6 metre kadar ilerisi.
Bir kısım alanın kamulaştırılması gerekli. Ama, öğrendiğime göre, Valilik ile, bu alanın halen sahibi olan Teaş arasında yapılan yazışmalar sonucu, Teaşa ait olan bu bölümün kamulaştırılması için, Teaş tarafından olumlu cevap verilmemiş.
Ülkemizde, sahip olduğumuz birçok tarihi hazine gibi, dünya insanlık tarihi açısından son derece önemli olan bu kaya anıtını da mutlaka koruma altına almak gerek. 2700 yıllık tarih yok olmak üzere. Yok olduktan sonra ise, sorumluların kimler olduğunun hiçbir önemi yok bence.
Biliyor musunuz ki, ülkemizde, birçok insanın yerini bile bilmediği bu anıt, her yıl binlerce yabancı turist tarafından ziyaret edilmekte. Bunu, yani yabancı turistleri, yöreye gittiğinizde göreceksiniz.
Ama, yok olmak üzere. Siz gittiğinizde göreceksiniz ama çocuklarınızın çocukları büyük olasılıkla, bu anıtı göremeyecek, bu tür dünya mirası anıtları göremeyecekler.
Çünkü, yıkılacak, yıkılmak üzere. Mısırda olduğu gibi, hani orada burnu olmayan sfenk heykeli var ya, bizim anıtta, zaman içinde parça parça yok olacak. Bu anıtın resmide, yalnızca bir şarap firmasının şarap etiketinde bir amblem olarak kalacak.
SONUÇ
Bölgeye yakın olanlar için, bir hafta sonu kaçamağı yapmaya değer. Uzak olanlar ise, mutlaka bir gün ayırıp, Toros Dağlarına sırtını dayamış, bu güzel ve gizli cenneti keşfetsinler.
Yurdumuzun; merkezi yerinde, tarihsel geçmişi, Erciyes dağı, mantı, pastırması ile öne çıkan, birçok kez bulunduğum bir şehir.
Kayseri
ULAŞIM
Hava yolu: Erkilet hava alanı var. Şehir merkezine: 6 km. uzaklıktadır. Düzenli uçuş seferleri yapılmaktadır.
Kara yolu ise: Kayseri; konumu ile, yurdumuzun merkezi bir yerindedir. Bu nedenle: belli başlı merkezlere yakındır. Kayseri-Ankara arası uzaklık: 320 km. Kayseri-İstanbul arası uzaklık: 773 km. Kayseri-İzmir arası uzaklık: 848 km. Kayseri-Bursa arası uzaklık: 691 km. Kayseri-Konya arası uzaklık: 304 km. Kayseri-Antalya arası uzaklık: 619 km. Kayseri-Sivas arası uzaklık: 195 km.
Kayseri
TARİHİ
Kayseri çevresindeki en eski yerleşim: şehrin 20 km. kuzeydoğusunda bulunan Kaniş Höyüğüdür. Burada: MÖ.2800 yılından, Helenistik çağa kadar yerleşim bulunmuştur. Özellikle: Asur ticaret kolonileri ve Hitit çağlarına ait burada, birçok belge bulunmuştur.
Hititlerden sonra, bölgede Frig egemenliği görülür. Daha sonraki dönemde ise, Kızılırmak havzasındaki Mazaka ön plana çıkar. MÖ.676 yılında, Anadolu’ya gelen Kimmerler: Kaniş ve Mazaka’yı tahrip ederek, Frig hakimiyetine son verirler.
Sonraki dönemde, Kaniş bir daha toparlanamaz. Bölgenin kutsal dağı olarak kabul edilen (Erciyes) Argalos’un kuzey eteğindeki Mazaka, Lidya ve Mad hakimiyetine girer ve devrin önemli bir ticaret merkezi olur.
MÖ.590 yılında, Pers kralı Kyros’un Lidya kralı Krisos’u ir ticaret merkezi olur. MÖ.590 yılında, Pers kralı Kyros’un Lidya kralı Krisos’u yenmesi sonucu ise, bütün Anadolu ile birlikte, Mazaka da Pers hakimiyetine girer.
İran’dan bölgeye göç eden halk: kendi ülkelerine benzettikleri, Argaios (Erciyes) ve çevresine yerleşirler.
MÖ. 332 yılında; Ararathes I. İlk Kappadokia kralı olarak bağımsızlığını ilan eder. MS.17 yılına kadar ,yani 349 yıl, hüküm süren bu krallığın başkenti: Mazaka iken, kral Arirathes V. Zamanında, şehrin adı: Eusebia olarak değiştirilir.
MÖ. 8 yılı içinde ise: yine bir değişiklik yapılarak şehrin adı, Roma İmparatoru Ceasar’a izafeten “Ceasarea” olur. Bu isim; MÖ. 8 yılı içinde ise: yine bir değişiklik yapılarak şehrin adı, Roma İmparatoru Ceasar’a izafeten “Ceasarea” olur. Bu isim; 2000 yıllık tarihi süreçte, değişerek, günümüze “Kayseri” olarak ulaşmıştır.
Evet tarih içinde yolculuğumuza devam ediyoruz. MS. 193-211 yılları arasında: şehirde önemli Roma şehirlerinde olduğu bir çok bir çok yapılaşma görülür. Özellikle: büyük bir stadyum yapılır ve burası birçok önemli yarışmanın merkezi haline gelir.
Şehir surları ise, Roma imparatoru Gordianus III. zamanında (MS.241) yaptırılır. Tüm bunların yanında, 4. yüzyılın başında, şehirde yaşayan halk, tamamen Hıristiyanlaşır. Hatta, Kayseri, Hıristiyanlığın bir dini merkezi haline gelir.
Roma imparatorluğunun bölünmesinden sonra, Kayseri, bir Bizans şehri olur. Ancak: Bizans zamanında, Arap ve İran ordularının İstanbul seferleri sırasında, şehir defalarca işgal edilir.
1085 yılından itibaren, Kayseri artık bir Türk ve Müslüman şehri olarak görülmektedir. Bu sırada: şehirdeki Rum ve Ermeniler, birer mahallede toplanırlar. Şehir: yapılan: cami, han, medrese, hamam ve çeşmeler ile, kısa sürede tam bir İslam kentine dönüşür.
Bir süre: Danişmendlilerin de egemen olduğu şehirde, gerek Danişmendliler ve gerekse Selçuklular zamanında; çok görkemli yapılar yapılır.
Bunlar: Cami Kebir, Güllük Cami ve hamamı, Hunat Külliyesi, Şifaiye-Gıyasiye Medresesi, Hacı Kılıç Külliyesi, Lala Muhlisiddin Camisi, Sabahiye Medresesi, Kale surları, Yoğunburç.
1243 yılında, Selçuklu ordusu; Kösedağ savaşında, Moğol ordusuna yenilince: Anadolu Moğol hakimiyetine girer. Moğollar; 150 yıl boyunca: Anadolu ve Kayseri’nin tüm kaynaklarını yağmalarlar.
Fatih Sultan Mehmet zamanında: Gedik Ahmet Paşa tarafından; Karaman, Konya ve Kayseri bölgeleri, Osmanlılara bağlanır. Kayseri: 1476 yılında Karaman, 1839 yılında Bozok Eyaletine bağlı iken, 1867 yılında bağımsız bir sancak merkezi olarak Osmanlı idari taksimatında yerini alır.
Cumhuriyet döneminde: 1924 tarihinde, Kayseri, İl yapılır ve şehirde, devletin öncülüğünde sanayileşme başlatılır. Sırasıyla: Sümerbank, Dokuma Fabrikası, Tayyare Fabrikası, Askeri Ana tamir Bakım Fabrikası, Askeri Dikim evi kurulur.
GENEL
Kayseri’nin de içinde bulunduğu bölgeye: Kapadokya adı veriliyor. Bu bölge: Kızılırmak’ın güneyinden, Tuz gölünden, Fırat nehrine kadar uzanıyor. İpek yolu da buradan geçiyor. Bu nedenle: tarih boyunca, tüm ulusların ilgisini çekmiş olan bölge, pek çok uygarlığın beşiği olmuştur.
İlin bir çok yerinde, bozkır iklimi özellikleri görülür. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlıdır. Yüksek yerlerde ise, yayla iklimi hüküm sürer.
Kayseri
İlin en önemli ve en yüksek dağı: 3916 metre ile, Erciyes Dağıdır. Erciyes dağı: birçok volkan tepeleri bulunan, sönmüş bir küme volkandır. Dağcılık sporu ve kış turizmi açısından önemli bir yeri vardır.
Kayseri
Sakarya Savaşından önce, TBMM’nin taşınması için, Kayseri de Kayseri Lisesinde hazırlıklar yapılmıştır. Bu yönü ile de, Kayseri yurdumuzun önemli şehirlerinden biridir.
Kayseri
Tüm bunların yanında, ünlü Mimar Sinan; Kayserilidir.
NE YENİR
Kayserinin zengin bir mutfak kültürü vardır. Kayseri adıyla adeta bütünleşmiş olan: pastırma ve sucuğun ünü, yurt dışına taşmıştır. Nefis yemek çeşitleri arasında, mantının da özel bir yeri vardır.
MANTI
Araştırmalara göre, 36 çeşit mantı pişirilmektedir. Bunların arasında en yaygın olanı: etli mantıdır. Üzerine sarımsaklı yoğurt ve sumak ekilerek nefis bir yemek halini alır.
AŞMAKARNA
Evlerde en çok tüketilen yiyecek türüdür. Çorba: erişte ve makarnadan oluşur. Pişirilirken baharatla zenginleştirilen çorba çok lezzetlidir.
ARABAŞI
Hem yapılması hem de yenilmesi marifet isteyen bir yemektir. Oldukça fazla biber ve limonlu olarak hazırlanmış olan tavuk etli çorba, belirli bir kıvamda hazırlanmış ve soğutulmuş hamur ile içilir.
GÜVEÇ
Kayserinin en gözde yemekleri arasındadır. Toprak güveçte, özellikle yaz aylarında, sebzeden yapılan bir yemektir. Ana malzemesini: patlıcan, domates, biber, sarımsak ve et oluşturur. Buna patates de ilave edilebilir.
Pastırmayı ilk yapanların, Orta Asya’da Hun Türkleri olduğu bilinmektedir. Çeşitli yazarlara göre: “Hun Türkleri yemek tanımazlar, yaban etleri ve atın sırtında: baldırları arasında ezdikleri, yarı pişmiş eti yerler”.
Ancak: bu yazılı bilgilerin tam da gerçeği yansıttığı düşünülemez. Çünkü: Macar Müzelerinde bulunan, Hunlara ait bir at eyerinin cepleri görülür ve kurutulmuş etlerin, bu ceplere sokulduğu ve atın baldırına, vücuduna değmediği anlaşılmaktadır.
Sonuçta: Orta Asya’dan batıya akınlar yapan Hun Türkleri: eyerlerinin ceplerinde getirdikleri, kuru et konservesi: Anadolu’ya gelerek yerleşen Oğuz Türklerinde, pastırmacılık bilincinin yerleşmesine neden olmuştur.
Türkler: sonbaharda kışa hazırlık olarak: tuzlu, kuru ve dumanlı et konserveleri yaparlar. Bu yiyecek kültürünün de, Orta Asya’dan geldiği bellidir.
Evliya Çelebinin Seyahatnamesinde yazdıklarına göre, 17’nci yüzyılda Kayseri de pastırma üretilmektedir. Pastırmanın Kayseri’de bu kadar güzel üretilmesinin en büyük sırrının: Kayseri’de gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkının çok fazla olmamasından kaynaklanıyormuş.
Günümüzde pastırma nasıl yapılıyor? Merak edenler olabilir; Etler, kemikten ayrılıp, basdırma olacak kısımlar çıkarılır. Bastırmalık etler, bıçakla delinip, buralara kaya tuzu yerleştirilip, leğenlere istif edilir. Ertesi gün, çıkan su dökülür, etler bir güzel yıkanır. Tuzu iyice temizlenince, üst üste dizilir ve üzerine ağırlık konularak, suyunun çıkması sağlanır.
Buna: denge koyma denir. Bu durum: “Yekte yavrum yekte, bastırmalar denkle” şeklinde, türkülere de girmiştir. Evet, 2-3 gün sonra: etler yine yıkanır ve sergilere asılıp güneşte kurutulur. Daha sonra, çemene yatırılarak hazır hale gelir.
20 tür pastırma yapıldığı söylenmektedir. Bunlar. Sırt, kuşgömü, kenar mehle, eğrice, omuz, dilme, şekerpare, kürek, kapak, döş, etek, bacak, ortabez, kavrama, meme,kelle, kanlıbez, arkabas ve tütünlük bunlardan bazılarıdır. Bu çeşit pastırmalardan: “sırt” öncelikli sırada bulunur.
Bunu tercih edin. Ardından: kuşgömü ve sonra da kenar (dilme) gelir. Sırtın uç kısmı olan tütünlük denilen yerinden yapılanın: Beylere layık olduğu söylenir. Bir hayvandan: 1 kilo tütünlük ya çıkar ve çıkmaz. Şekil olarak gösterişsiz olan “Kuşgömü” tüm pastırmaların tadını taşır. Dil ile damak arasında yerken eriyiverir.
Etek, kavrama, meme, kellegömü türündeki pastırmaların fiyatları, nispeten daha ucuzdur. Pastırma alırken: dikkat edin, içinde sinir ve yağ görüyorsanız, bunun birinci kalite olduğu söylenemez. Fiyat aralığını ona göre belirlemek gerek.
Bu arada: bir de “Pastırma Yazı” deyimi var. Bunu da merak edenler olabilir. Pastırma: 29 Ekim ve 1 Aralık tarihleri arasında yani “pastırma yazı” olarak isimlendirilen dönemde yapıldığında: muhteşem bir tat bulurmuş. Bu döneme: bu nedenle, pastırma yazı deniliyormuş.
Biraz önce de söylediğim gibi, bu dönemde, gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı çok aza iniyormuş. Son olarak: pastırma yediğinizde, bütün vücudunuzun bir süre o çemen kokusunu taşıyor olması, maalesef dezavantaj.
NE SATIN ALINIR
Kayseri’de bulunduğunuz sürede: gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için, ilginizi çekerse, pastırma alabilirsiniz.
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
1978 yılında, Kayseri Üniversitesi adı ile kurulmuştur. 1982 yılında ise, Erciyes Üniversitesi adını almıştır. Bugün: Kayseri merkez olmak üzere, Develi ilçesinde de faaliyet gösteren Üniversite: toplam 14 fakülte, 5 yüksek okul, 6 meslek yüksek okulu, 5 enstitü, 5 bölüm, 16 araştırma merkezi, 1350 yataklı gelişmiş bir eğitim, araştırma ve uygulama hastanesi ile hizmet vermektedir.
Üniversitede, halen 26 bin üzerinde öğrenci eğitim görmektedir. Öğretim elemanları ise: 234 profesör, 138 doçent, 297 yardımcı doçent, 179 öğretim görevlisi, 185 okutman, 51 uzman, 712 araştırma görevlisi olmak üzere, toplam 3237 personel görev yapmaktadır.
Erciyes Üniversitesinde, alt yapı ve hizmet binalarının önemli bir kısım, yörenin hayırsever iş adamları tarafından yaptırılıp, tefriş ve donanımı tamamlandıktan sonra, Üniversiteye bağışlanmıştır.
Kayseri Kadir Has Şehir Stadyumu
KADİR HAS ŞEHİR STADYUMU
UEFA’nın dört yıldızlı stadyumlarından biridir. Yaklaşık 33.000 kişilik koltuk kapasitesi bulunmaktadır. 8 Mart 2009 tarihinde hizmete girmiştir.
Oyun alanı hariç, tamamı kapalıdır. Çelik tavanlara: toplam 384 radyan ısıtıcı yerleştirilmiş ve seyircilerin soğuk hava ortamlarından asgari derecede etkilenmesi amaçlanmıştır.
Stat: estetik yapısı ile de dikkat çeker. Alttan ısıtmalı ve otomatik olarak artı 4 dereceye sabitlenen zemini, karın erimesini sağlamakta ve soğuk havalarda sahanın donmasını engellemektedir.
Drenaj sistemi sayesinde: zeminde su birikmesin engellenmiştir. Stadın dış cephesinin önemli bir bölümü: LED ışıklandırma ile ışıklandırılmıştır. Böylece: dış cephenin istenilen renklere bürünmesi hedeflenmiştir.
Stadyumun bulunduğu: Atatürk Spor Kompleksinde: stadyum dışında, Olimpik yüzme havuzu, 1000 kişilik spor salonu, 1500 koltuk kapasiteli çim yüzeyli futbol sahası, Atletizm pisti ve 3 adet tenis kortu var.
Stadyumun çatısı: ilk kez, 600 ton ağırlığında ve 232 metre uzunluğunda, bir çelik aks monte edilerek yapılmıştır. Stadın, 4 tarafında bulunan ve yine ara akslara bağlanan sistemin üzerine, ışıklandırma araçları, ısıtıcılar ve dış kaplama malzemesi yerleştirilmiştir.
Sahanın ölçüleri: 68 x 105 metredir. Türbün saha uzaklığı: kale arkasında 9 metre, yan türbünlerde ise, 7 metredir. Stadın çevresinde: 1500 araçlık otopark bulunmaktadır.
Hemen yakınından geçen raylı sistem sayesinde; şehir merkezinden buraya çok kolayca ulaşım mümkündür.
Kayseri
GEZİLECEK YERLER
Kayseri il merkezi ve yakın çevresinde gezi planlarken: Merkez ilçeleri olan Melikgazi ve Kocasinan ilçelerine göre ayrıntılı gezi yazılarımı, yine bu sitede bulabilirsiniz.
Kayseri Kent Ormanı
KENT ORMANI
Burası: Kayserilerin sıcak yaz günlerinde özellikle tercih edip gittikleri bir yer. Siz de gidebilirsiniz, çünkü gece ve gündüz, doyumsuz Erciyes ve şehir manzarası var. Bu manzara: ziyaretçileri büyülüyor. Burada; barbekülü kamelyalar, yürüyüş yolları, spor sahaları, sosyal tesisler, otoparklar ve restoranlar var.
Kayseri Beştepeler Mehmet Çalık Parkı
BEŞTEPELER MEHMET ÇALIK PARKI
200 bin metrekarelik bir alanı kapsıyor. Orta Anadolu’nun en büyük parkı. Şehir seviyesinden 110 metre daha yüksekte. 2001 yılında düzenlenmiş. İsim: Kayseri’nin merhum ve unutulmaz eski belediye başkanlarından birinin adı.
Burada: piknik alanları, Kayseri evi, kır kahvesi, döner restoran, Açık hava tiyatrosu, gölet, hayvanat bahçesi, kaykay pisti, gözetleme kulesi gibi bölümler var.
Geleneksel Kayseri evlerinin mimarisinde inşa edilen, 2 katlı Kayseri evi, vatandaşların ziyaretlerine açık tutuluyor. Tavan süslemeleri, merdivenleri, trabzanları, perdeleri ve yer döşemeleri gibi iç mimarisini oluşturan ögeleri ile insanı geçmişe götürüyor. Parkın girişinde, hemen sağda. Biraz dinlenmek isterseniz, kır kahvesi tam size göre.
Çam ağaçlarının altında, dinlenmek için ideal bir mekan. Nezih bir ortamda yemek yemek isterseniz, döner restoran tam size göre. Zemine yerleştirilen raylı sistemle, 45 dakikada bir tur atan restoranda, her türlü yemeği bulmanız mümkün.
Ayrıca: Erciyes Ekspresi denilen, tekerlekli bir mini tren, çocuklar için park içinde tur düzenliyor. Evet, burayı, yılda yaklaşık 1.5 milyon insan ziyaret ediyormuş. Kayserinin en gözde mekanlarından biri olarak, mutlaka gidilip görülmesi gereken bir yer.
Kayseri Fuar Kültür Park
FUAR KÜLTÜR PARK
Fuar alanında, yaklaşık 150 bin metrekare alana kurulmuştur. İçinde bulunanlar: dev şelale, barbekülü kamelyalar, otopark, çocuk oyun alanları, basketbol sahaları. Günlük ortalama 50 bin kişi tarafından ziyaret ediliyor. Parkın hemen yanında: Kadir Has Müzesi var.
Müzenin hemen üstünde, bir kule restoran var. Kültür parkı, oradan daha güzel görünüyor. Ayrıca: Parkın hemen yanında, fuar alanı var. Kayseri Fuarı, bu alanda yapılıyor. Yakın zamanda, Kayseri’nin büyüyen sanayi ve ticaretine bağlı olarak, fuarın kapalı alanı genişletilecekmiş.
ÇARŞI
Şehrin en işlek ticaret merkezi olan Çarşı içinde, 5 cadde trafiğe kapatılarak, yeniden düzenlenmiş. Düzenleme sonucu: trafik karmaşasından ve gürültü kirliliğinden uzak, sessiz ve sakin ortamda alışveriş yapma imkanı sağlayan mekanlar oluşturulmuş. Gezinti alanları, oturma gurupları, gösteri ve seyir platformları oluşturulan çarşı içi, bu özellikleriyle tercih edilen bir yer haline gelmiş.
Kayseri Bedesten
BEDESTEN
Bedesten ne demektir? Bedesten “çarşı, borsa, ticaret merkezi” anlamına gelir. Arapça ve Farsça’da kullanılan “bezzasistan, bezistan” (bez kumaş alınıp satılan yer) kelimesinden türemiştir. Bedestene, kale içi anlamına gelen “kayseriyye” de denilmektedir.
Kayseri Emiri Mustafa Bin Abdullah tarafından, 1497 yılında yaptırılmıştır. Cami Kebir yakınında bulunan bu tarihi yapı: uzun süre: sakatatçılar tarafından kullanılmıştır. Daha sonra ise, tahliye edilerek tamir edilmiştir. Şimdi: halı ve kilim çarşısı olarak hizmet vermektedir.
Vezir Hanı, Pamuk Hanı ve Kapalı çarşının Sipahi Pazarı bölümünün arasındadır. 9 kubbeli, dört köşe planlıdır. Kayseri Bedesteninin içinde: 1552 yılında, Kayseri Kadısı Bedrettin Mahmut tarafından, bir de kütüphane yaptırılmıştır.
Kesme taştan inşa edilen yapıya, dört yöndeki kapılardan girilir. İçten içe : 19 x 19 metre ölçülerinde, kare planlı bir yapıya sahip olan bedestenin, üzeri dokuz kubbeyle örtülmüştür. Bedestenin batı girişi, eyvan şeklinde düzenlenmiştir.
Dikdörtgen planlı çarşının üst örtüsünde, ortada pandantif geçişli kubbe, kubbenin doğu ve batı taraflarında ise, tonoz kullanılmıştır.
HUNAT KÜLLİYESİ
Külliyenin kurucusu Hunat Hatun:
Selçuklu Hükümdarı I. Aladdin Keykubatın karısı ve II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesidir. Hunat Hatun: güzelliğinin yanı sıra son derece narin ve kültürlü ve geniş kalpli cömert ilim irfan sahibi ve hayırsever bir kimse olarak tanınmıştır.
Bu meziyetlerinden dolayı kendisine bilgin ve büyük anlamına gelen “Hunat” ismi verilmiştir. Prenses, Sultan, hanım payesine vermek için de Hunat ismine “Hatun” eklenmiştir. Hunat Hatun: Alanya şehrinin son hükümdarı olan tekfurun kızıydı.
Alaeddin, 1220 yılında Alanya şehrini almak için aylarca uğraştığı sıra rüyasına giren güzel bir kız: … Ona ne karadan ne denizden kimse yetişemez. Ancak Allah’ın yardımıyla sana Fetih müesser olacaktır” müjdesini vermiştir.
Bu rüyadan aldığı cesaretle kuleye hücum eden Alaeddin Keykubat Alanya kalesini teslim alır. Tekfurun kızıyla da evlenir.
Düğün töreninde daha öncesinde rüyasına giren göz kamaştırıcı güzelliği sahip olan Prensesi görünce hayret ve heyecanla “Mahperi Mahperi” diye seslenmiş ve karısını böylece isimlendirmiştir.
Mahperi Hunat Hatun, kısa zamanda halkın saygı ve itimadını kazanmış, İslam dinine de kuvvetle inanmıştır.
Mahperi Hatun (Hunad) Kümbeti:
Kümbetin bir tarih ve bani kitabesi yoktur. Üst katta yer alan Mahper: Hatunun beyaz mermerden sade sandukasının üst bölümünün bir tarafında Ayetel Kürsiden bir bölüm, diğer tarafına üç satından ibaret kabir kitabesi kabartma olarak yazılmıştır.
“Bu Kabir Keykubat oğlu, dünya ve dinin koruyucusu merhum (şehid) Sultan Gıyaseddin Keyhüsrevin annesi, namuslu, saadetli, şehide, takva sahibi, ibadet ehli, dindar, mücadeleci, korunmuş, günahsız, adalet sahibi, dünyada yüzakı, hanım (kadın) hanımefendi, Mahperi Hatundur-Allah cümlesine rahmet eylesin Amin.
Diğer bir sanduka II. Keyhüsrevin kızı Selçuki Hatuna aittir. Mart 1284 tarihini taşır. 3. mezar ise isimsizdir.
GÜLÜK CAMİ
1210 yılında, Yağıbasan oğlu Mahmud’un kızı Elti Hatun tarafından onartıldı. Anıtsal bir çini mihrabı var. Mihrap, firuze ve lacivert çiniler hanesi yıldız örneklerine göre sıralanmıştır. Dış kenarda çiçekli nesih ile bir ayet yazılıdır.
Mihrabın üst tarafında, yatık müstakil bir çerçeve içinde, örgülü ve çiçekli küfi ile yazılmış bir kelime-i şahadet, umumi görünüşü kuvvetle canlandırmaktadır.
Asıl giriş kapısının iki kenarın birleşim noktasında olması çok ilginçtir. Cami, kare planlıdır. 16 ayak üzerine oturtulmuştur. Girişe göre, en sağda, ışıklı bir bölmenin aydınlattığı mahfil, burasının medrese ile camiyi içeren bir yapı olduğunu akla getirir. Çünkü, bu bölümde odalar vardır, iki katlıdır ve içeriden merdivenle çıkılır.
Türkuvazın neden “ Türk Mavisi “ olduğunu anlamak için, bu cami mihrabını mutlaka görmek gerekir.
Gülük Cami, zaman içinde geçirdiği onarımlara karşın, 1996 ya kadar özgünlüğünü korumuştur. Ancak, kitabesinden 1996 tarihinde, bir hayırsever tarafından yaptırıldığı anlaşılan minaresinin, bu caminin estetik özgünlüğünü bozduğunu açıkça görülüyor.
ULU CAMİ
1.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında, 1205 yılında , Bağbanoğlu Muzafferüddin Mahmut tarafından yaptırılmıştır. Avlusu içeriye açık, mihrap önünde kubbesi olan yapı tipindedir. Caminin 1716 depreminde ağır hasar gördüğü ve 1722 yılında onarıldığı kuzey kapısı üstündeki kitabeden anlaşılıyor.
Minaresi, Osmanlı mimari tutumunu açığa vurur. Selçuklular döneminde böylesine yüksek minareler yoktu. Dolayısıyla yakın dönemde, bazı Selçuklu camilerine yüksek minareler kondurmak, özgün mimari dokuyu bozmak anlamına gelir. Osmanlı zamanında yapılan minareler de artık tarihi eser kapsamına girdiği için, bunlara söylenecek söz yok.
Ulu caminin 46 sütun üzerine oturan yapısı, şematik olarak bakıldığında, bazilikal tipte ve hatta haç planlıdır. Sütun başlıkları eski çağlardan esinlenmiştir.
Sekiz sahınlıdır ve enine 5 kemer dizisi vardır. Geleneksel olandan kopuşun başlangıcı sayılan caminin, tam ortaya rastlayan bölümünün, önceden açık olduğu ve bunun geleneksel avlunun son derece küçültülmüş, niteliğini yitirmiş bir anısı sayılması gerektiği düşünülmektedir.
Kayseri Kadir Has Kent ve Mimar Sinan Müzesi
KADİR HAS KENT VE MİMAR SİNAN MÜZESİ
Kayseri Büyükşehir Belediyesi tarafından kurulmuştur. Fuar alanı içindedir. 6 katlı olan tesisin girişinde: Kent Müzesi, 1. katında ise: Mimar Sinan Müzesi bulunmaktadır. Üst katlarda ise: Yönetim katı, restoran ve kafe olarak kullanılmaktadır.
Kent müzesi: yaklaşık 400 metre karelik bir alana kurulmuştur. 12 ayrı bölümde: 82 ekran monitörlerle Kayseri ile ilgili video prodüksiyonlar sunuluyor.
Kayseri Erciyes Dağı
ERCİYES DAĞI
Kayseri İlinin; 25 km. güneyindedir.
Yaz tırmanışları için: en uygun zaman: Mayıs-Ekim ayları arasındadır. Sönmüş, genç bir volkan olan dağ; Orta Anadolu’nun en yüksek dağıdır. Dağın kuzeyinde: 700 metre uzunluğunda, bir dağ buzulu vardır. Dağın yüksek kısımları: yılın her mevsiminde kalıcı karlarla örtülüdür.
Doğu yönünde 2100-2900 metre yükseklikte bulunan Tekir Yaylası, kış sporları merkezi olarak öne çıkıyor. Kayak alanları: yüzde 30 ile yüzde 10 arasında değişiklik gösteren eğime sahiptir.
Bunun dışında: Erciyes bölgesinin en büyük özelliği: bağlar. Erciyes dağının 1500 metre yüksekliğe kadar olan kesimleri, bağlarla kaplıdır. Bu bağlar: Kayseri’de yaşayanların sıcak yaz günlerinde en büyük dinlenme ve piknik mekanlarıdır.
Kayseri Erciyes Dağı Kayak Merkezi
KAYAK MERKEZİ
Erciyes kayak merkezi; Tekir yaylası üzerinde bulunmaktadır. 3916 metre yüksekliktedir. Türkiye’nin kayak öğrenme ve yapmaya en elverişli ve düzgün pistine sahiptir. Ayrıca: kayak yapmanın zevkini en güzel veren toz kar; Erciyes’te bulunmaktadır.
Kayak mevsimi: Kasım-Mayıs ayları arasındadır. Kayak alanları: 1800-3000 metre arasında bulunan toplam 12 km. uzunluğundaki pistlerden oluşur. En uzun pist: 3.5 km. dir.
Evet, burada: 8 adet mekanik lift var. Bunlardan: 3 tanesi teleski ve 2 tanesi ise, telesiyejdir. 1. telesiyej: 1500 metre uzunluğunda olup, 2215 metre rakımdan başlayıp, 2550 metre yüksekliğe kadar gider. Her biri 4 kişiliktir. 2. telesiyej ise, daha çok profesyonel kayakçılara hitap eder.
Uzunluğu: 1600 metre olup, 3000 metre rakıma kadar gider. Her biri 2 kişiliktir. Saatte; 850 kişi taşır. Kayak için hızlı bir çıkış sağlaması nedeniyle tercih edilir.
KONAKLAMA
Erciyes kayak merkezinde: birçok resmi ve özel konaklama tesisi bulunmaktadır. Resmi konaklama tesislerinin başlıcaları: Gençlik Spor İl Müdürlüğü Kayak Evi, Erciyes Üniversitesi, Türk Silahlı Kuvvetleri Eğitim Merkezidir. Bunların dışında: özel konaklama tesisleri de bulunmaktadır.
Kayseri Kültepe Höyüğü
KÜLTEPE HÖYÜĞÜ
Kayseri-Sivas kara yolunun 20. kilometresinde bulunmaktadır. Karahöyük köyü yakınındadır. Anadolu’nun en büyük höyüklerinden biridir.
Burada: 4000 yıl önce, Kuzey Mezopotamya’da yaşayan Asurlu tüccarların, Anadolu’da kurdukları, yaklaşık 150 yıl süren, uluslar arası ticaret ilişkilerinin bulunduğu, burada ortaya çıkan tabletlerden öğrenilmiştir.
Burası: Kaniş krallığının merkezi ve Anadolu’daki Asur ticaret kolonileri sisteminin başkentidir.
Eski adı: Kaniş veya Neşa’dır. Erciyes in eteğinde, bereketli bir ovanın ortasında, Sivas’tan gelen doğu-batı, Malatya’dan gelen güneydoğu-batı ve güneyden kuzeye ulaşan tarihi ve doğal ana yolların birleşim noktasında kurulmuştur.
Doğanın sağladığı bu avantaj; eski dünya ticaretinde ve siyasetinde, buranın önemini arttırmıştır. MÖ.3. binin sonlarından itibaren ve özellikle 2. binin ilk çeyreğinde, Anadolu-Suriye-Mezopotamya arasında, önemli bir ticaret ve kültür merkezi olmasını sağlamıştır.
MÖ 18’nci yüzyılda, Kuşşaralı Pithana adında bir adam ve oğlu Anitta: Karadeniz’deki Zalpa dahil bir dizi beyliği egemenliği altına aldı. Sonunda bu Kuşşara hanedanı: Hatti ülkesinin güneyindeki Kaneş ya da Hitit metinlerinde geçen adı ile Neşa kentini ele geçirdi.
Neşa, yukarıda değindiğim gibi Asur ticaret ağının merkeziydi ve Kuşşara hanedanı, hazır bulduğu alt yapıyı ustaca değerlendirerek Neşa şehrini başkent yaptı. Sonradan yapılan arkeolojik araştırmalarda: Neşa kentinin kalıntıları içinde, bir tunç hançer bulunmuştur.
Üzerinde: Anitta’ya ait olduğu hakkında yazılar bulunan bu hançer nedeniyle, Anitta’nın yaşadığı kanıtlanmıştır. Hançer günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir.
24,8 cm uzunluğundaki bu tunç hançerin üzerinde, “Kral Anitta’nın Sarayı” yazar.
Ardından Anitta Zalpuwa son kralı Huzkiya ve Hatti Kralı Piyusti’yi yendi ve gelecekte Hitit başkenti olacak Hattuşa’yı fetih etti. Daha sonra şehri yok etti, toprağı yabani otlar ekti ve bölgeye lanet koydu.
Evet, günümüzde Kültepe, iki bölümden oluşmaktadır.
Kaniş/Tepe/Höyük
Çevresindeki ova seviyesinden 21 metre yüksekteki höyük: yaklaşık 550 x 500 metre çapındadır. Orta Anadolu höyüklerinin en büyüklerinden biridir. 1893 yılından 1925 yılına kadar, çeşitli aralıklarla yapılan sistemsiz kazılar ve köylüler tarafından höyük toprağının tarlalara gübre olarak taşınması nedeniyle, büyük ölçüde tahribata uğramıştır.
Karum/Aşağı Şehir
Asurluların: Karum-liman dediği Aşağı şehir; Tepe’yi çeviriyor. Yerleşim katlarının yüksekliği, Karum’un bazı kesimlerinde, ova seviyesinden itibaren 2 metreyi bulmaktadır.
Tüm eski yerleşim alanının Tepe ile beraber çapı da 2.5 km. ye varmaktadır. Tepe: uzun ömürlü, Karum ise kısa, en çok 300 yıl süre ile iskan edilmiş bir alandır.
CIRGALAN HANI
Kayserinin batısında 10 km. uzaklıktadır. Cırgalan köyünün kuzey ucunda bulunan han, harabe halindedir. Ayakta, yalnızca kuzey eyvanı kalmıştır. Yerleşim alanı olarak, orta büyüklüktedir.
Bu hanın en önemli özelliği: inşaatta kullanılan taşlar üzerinde, yapı ustalarının armalarını işlemiş olmalarıdır. Duvar malzemesi, çevreden çıkartılan yumuşak taşlardan oluşmaktadır. Oldukça iyi bir işçilik var.
Üzerlerinde, Uygur alfabesindeki harflere benzeyen ve bugün Anadolu kilimlerinde rastlanılan, geometrik çizgilerden oluşan işaretler bulunmaktadır.
Bu han: Kayseri’ye doğudan gelen yolcuların, şehre girmeden önce, burada konaklamaları için yapılmıştır. İnşa tarihi kesin bilinmemekle birlikte, 13. yüzyıl yapıldığı düşünülmektedir. Hanın kitabesi kaybolmuştur. Kim tarafından yaptırıldığı da bilinmemektedir.
Yanındaki Haydarbey Köşkü’nün de, han ile birlikte aynı tarihlerde yapıldığı düşünülmektedir.
Kayseri Sultan Hanı
SULTAN HANI
Kayseri-Sivas kara yolu üzerindedir. Kitabesine göre: Sultan I. Alaettin Keykubat tarafından yaptırılmıştır. Yapımına: 1232 yılında başlanmış ve 1236 yılında tamamlanmıştır.
Büyüklük olarak, Aksaray Sultanhanı’ndan sonra gelir. 3900 metre karelik bir alanı kapsamaktadır.
Avluya giriş portalı dışa taşkın olup, geometrik süslemelidir. Yapıda: portaller kadar, köşk mescit ve kışlık kısım da dikkat çekicidir.
Avlunun kuzey/batı köşesinde, hamam bulunur. Kütlesel duvarları ve çeşitli takviye kuleleriyle, dış görünüştü kale manzarası hakimdir.