Patara

Patara


Patara: 2020 yılında ülkemizde “Turizm Destinasyonu” seçilmiştir. 

Bu doğa cenneti güzellikteki yere yani Patara ya ulaşım biraz problemli. Şöyle ki: elbette buraya geleceğiniz yer, ulaşım planı çizmek açısından önemli. Antalya yöresinden gelinecek ise: kıyı yolu takip edilebilir. Yani: Antalya-Kemer-Finike-Kaş üzerinden.

Bu yolun uzunluğu: yaklaşık 220 km. Ama: bu uzunluğu düşünüp, en kötü 3 saatte giderim demek mümkün değil. Çünkü: kıyı yolu, bazen viraj, bazen bir kenarı uçurum, bazen iniş, bazen çıkış, yani aslında yolcular için muhteşem doğa güzelliğini izlemek açısından çok güzel, ama sürücü açısından zor bir yol.

Antalya ve yöresinden buraya ulaşmanın diğer bir alternatifi ise: iç yolu kullanmak. Yani: Antalya-Korkuteli-Söğüt-Fethiye üzerinden buraya ulaşım. Bu yolda: 220 km. civarında, ama kıyı yoluna nispeten daha rahat bir yolculuk sağlıyor.

Bunun dışında, herhangi bir yerden buraya ulaşmak istiyorsanız: öncelikle, Fethiye’ye ulaşacak şekilde, yol planınızı çizmeniz gerek. Fethiye’den buraya ulaşım kolay. Ana yolda ilerlerken; “Gelemiş” yoluna sapacaksınız ve 5 km. lik yol, sizi Patara harabelerinin bulunduğu yere ulaştıracak.

Bunun dışında: bölgeye uzaklıklar şöyle. Muğla merkez alındığında: Ankara: 622 km. İstanbul: 780 km. ve İzmir: 225 km. Muğla-Fethiye arası uzaklık: 130 km. ve Fethiye-Kaş arası uzaklık ise: 103 km. Yani: Ankara-Kaş arası uzaklık, yani Patara’ya ulaşım: 860 km. civarında.

Patara: Kaş merkeze 45 km ve Kalkan merkeze ise 16 km uzaklıktadır.

Patara Kumsalı

GİRİŞ

Ören yerine giriş ücretlidir, müze kart geçerlidir. Kendi aracınız ile giderseniz, hemen girişte otopark bulunuyor.

Patara Sahili

GENEL

Patara; Antalya ilinin Kaş ilçesine bağlı Kalkan ve Demre arasında Ovagelmiş köyü sınırlarındadır.

Şehir ve liman, yaklaşık 3 km uzunluğundaki vadinin girişindedir.

Antalya-Muğla sınırını çizen, Eşen Çayının doğusunda bulunuyor.

Eşen Çayı dedim de, evet, bu çay, binlerce yıldır, buranın kaderini etkilemiş.

Kumsalı ikiye bölerek, denize dökülüyor.

Patara Kumsalı

Kumsalın 1’nci Bölümü

Kuzey-batı kesimi. Dağ eteğinden başlayan bu bölüm, Özlen Adası önüne kadar uzanıyor.

Uzunluk, yaklaşık; 6 km.

Genişlik ise: 40-50 m. arasında değişiyor.

Son derece düz ve alçak yükseltili bir kumsal.

Bu bölümün arkasında ise: hareketli kumullar dikkati çekiyor.

Burada: kumsal o kadar geniş ve büyük ki; bir zamanlar, Yeşilçam filmcileri tarafından “Çöl Sahneleri” burada çekilmiş.

Patara Kumsalı

Kumsalın 2’nci Bölümü

Kumsalın ikinci bölümü: güney-doğu yönünde uzanıyor. Uzunluğu: 6-7 km. kadar. Kumsalın bu bölümünde: genişliğin 20 metrelik kısmı, ıslak alan. Bu alanın genişliği, sürekli değişiyor. Bu alanın gerisinde ise: genişliği 500-600 metreyi bulan, hareketli kumul tepelerinin bulunduğu bölüm var.

Hafif meyille yükselen bir arazi var. Deniz sahilinden esen rüzgarlar: kumu, ovaya doğru ilerletiyor. Ancak: bu kumların içerilere hareketini önlemek için; Antalya Orman Bölge Müdürlüğü tarafından, 1986 yılından bu yana, bu bölgede, ağaçlandırma çalışmaları sürdürülüyor.

Çünkü: hiç bitmeyen rüzgar, bir yere yığdığı kumu, ertesi gün dağıtıp, başka yerlerde tepecikler oluştururmuş.

Bunu önlemek için; yeşil bir kuşak oluşturulmuş. Okaliptus ve Kıbrıs akasyaları dikilmiş.

Kumuldaki bu dikim, o kadar yoğun olmuş ki; yapılan iş erozyon kontrolün den çıkıp, orman oluşturmaya dönüşmüş.

Ama; elbette bu sonuçta, kumulun topraklaşmasını yaratmıştır.

Yeni dikilen ağaçlar, ortama yabancı olduklarından, son derece hassas olan kumul-su dengesi bozulmuş.

Ortamın doğal bitki toplulukları ise, bundan zarar görüyorlarmış. Neyse, bunları uzun uzun anlatmak niye?

Çünkü; burada yanlış politikalar uygulanıyor, umarım ileri de, bu güzel cenneti farklı şekilde görmeyiz.

Tedbir alırken, dengeleri bozmamaya çalışmak gerek.

Bence: halen çoğu yerde uygulandığı üzere, yer yer kamış perdeler, bu kumul hareketlerini önleyebilir.

Bir cümle ile bu konuyu bitireceğim. Bu bölgede; binlerce yıl önce, öyle muhteşem ormanlar varmış ki, bu ormanlarda bulunan Ladin ağaçları; Arap akıncılarının buralara kadar gelip saldırmalarına neden olmuş.

Gelemiş Köyü

Evet, burada, halen bir yerleşim yeri var. Gelemiş Köyü, burada. Kumsala: yalnızca 1.5 km. uzaklıkta.

Evet: burada, Gelemiş Köyü var dedim, ama aynı mekanda kurulu, yıllarca burada muhteşem bir medeniyetin tüm güzelliklerini yaşamış antik bir kent de var. Ayrıca: yine muhteşem bir deniz ve kumsal.

Tüm bunların yanında: kaplumbağaları da unutmayalım. Burası: aynı zamanda caretta carettaların üreme bölgesi. Bu özelliği: sizleri nasıl etkiler? Akşam saatleri ile, sabah saatleri arasında, plaja ve denize girmek yasak.

Tüm bu doğal güzelliklerin korunması amacıyla: Patara, 1990 yılında, Çevre Bakanlığı tarafından “Doğal Çevre Koruma Bölgesi” ilan edilmiş.

Patara Tarihi Süreç

TARİHİ SÜREÇ

Tarihi süreç incelendiğinde: Patara’nın en büyük özelliği: Zeus ile Letoon’un çocuğu olan, Tanrı Apollon’un doğduğu yer olmasıdır. Ayrıca: Saint Nicholas yani Noel Baba’da Patara şehrinde doğmuştur. Apollon, bir Anadolu tanrısıdır. 

Homeros, İlyada Destanında; ondan, Işıklı anlamına gelen “Pholbos” ve “Ün salmış okçu, Lykia’lı Apollon” diye söz eder. Bu nedenle: Anadolu’lu Tanrı, kardeşi Artemis ile birlikte, bir Anadolu kenti olan Troya’ya daima yardım etmişlerdir.

Lykia; antik çağlarda, ışık ülkesi anlamında kullanılmış ve onun baş tanrısı Apollon da, ışık soylu olarak algılanmıştır. Bu nedenle: şehirde, günümüze kadar henüz bulunamayan, Büyük Apollon Tapınağı’nın ve kehanet merkezinin, Patara’da bulunduğuna inanılıyor.

Buradaki şehri: Su perisi “Lykia” ile tanrı Apollon’un oğlu “Patarus” un kurduğuna inanılıyor. Ne zaman? MÖ.8’nci yüzyıldadır. Bu tarihe ait, değişik belgeler bulunmuştur. En önemli belge ise: Hitit belgeleridir. 

Hitit kaynaklarında, kente: “Patar” ismi verilerek, bilgiler aktarılmıştır. Şehrin ismi Likya dilinde ise “Pttara” olarak geçer. Arap kaynaklarında ise Patara “Batara” olarak isimlendirilir.

Evet, Patara Likya uygarlığının başkenti ve aynı zamanda en önemli şehirlerindendir. Özellikle Likya yöresinde oy hakkına sahip olan 6 şehirden biri olması nedeniyle önemlidir. Likya birliği toplantıları, burada bulunan Meclis Binasında yapılıyordu.

Patara’da günümüzde ayakta kalarak gelen kalıntıların birçoğu Roma dönemine aittir. Büyük İskender ve Roma İmparatorları Hadrian ve karısı, şehre çok önem verirler.

Son yıllarda yapılan kazılarda: Ören yerinde “Likya Birliği Meclis Binası” ve “Dünyanın en eski Deniz Feneri” ortaya çıkarılmıştır. Meclis Binası: dünya üzerinde bilinen ilk Parlamento olması nedeniyle şehrin önemini arttırmaktadır.

Erken Hıristiyanlık döneminde, şehir Piskoposluk merkezidir.

Patara Limanı

Patara, aslında bir liman kentiymiş. Patara Limanı: Hububat deposu ve sevki açısından oldukça önemliydi. Doğu Akdeniz’de bulunan üç önemli Hububat Depolarından biri olan “Granarium” burada bulunuyordu.

Liman: 400 metre genişlikte ve 1600 metre uzunluktaydı. Ancak: Patara Limanı, zaman içinde Xanthos (günümüzdeki ismiyle Eşen) çayı tarafından getirilen alüvyonlarla dolunca, günümüzdeki görüntüsü almıştır.

Öte yandan, sadece alüvyonlar değil, rüzgarlar da kumsalı taşımış ve liman dolmuş, kent de kumların altında kalmıştır. Limanın dolmaya başlaması ve teknelerin yanaşmakta güçlük çekince, ticaret zayıflar, bataklık oluşur, sivrisinekler artar, sıtma çoğalır ve bölgedeki diğer tüm antik kentlerin kaderi, burada da gündeme gelir. 

Patara giderek önemini kaybetmeye başlar.

Öte yandan, bu kumlar, aynı zamanda şehirdeki birçok yapının sağlam olarak günümüze ulaşmasını sağlamıştır. Çünkü kumlar altındaki yapılar yüzyıllar boyunca sağlam kalmış ve arkeolojik çalışmalarla bu kumlar temizlenerek, şehrin kalıntıları ortaya çıkarılmış ve çıkarılmaya devam edilmektedir.

Son bir not: Patara Limanını hakkında önemli bir husus: Hz İsa’nın havarilerinden Aziz Paulos, Luke ile birlikte Roma’ya doğru yola çıkmak için Patara Limanından gemiye binerler. Patara’da kaldıktan sonra yolun devam etmesi, Patara’ya “İncil” de adı geçen kentlerden biri olma özelliğini kazandırmıştır.

Bu bölümde: Havari Paulos’un arkadaşı Luke ile 3’ncü seyahatleri sonunda, Miletos’tan Kudüs’e dönerken Patara’da kaldıkları ve buradan muhtemelen daha büyük bir gemiye binerek seyahatlerine devam ettikleri anlatılmaktadır.

KONAKLAMA

Konaklama için birçok seçenek bulunuyor. Tesislerin büyük çoğunluğu: pansiyon ve apartlardan oluşmuştur.

Yani: konaklama için herhangi bir sıkıntı yoktur. Yalnızca: konaklama tesisleri, plaj alanının dışında. Tesis seçerken: plaja mümkün olduğunca yakın olanı seçmeniz, konaklama tesisini seçiminizde etken olabilir.

Patara Kaplumbağalar

KAPLUMBAĞALAR

Bir zamanlar çakalların yemek listesinde olan caretta carettaların nesli tehlikeye girince, Dünya Doğayı Koruma Birliğinin yayınladığı listede yer almaya başlamış Patara. Akdeniz sahilinde, Dalyan’dan sonra, caretta carettaların ikinci önemli üreme alanı olan Patara sahilleri, nesli tükenmekte olan yeşil kaplumbağaların da, ender görüldüğü yerlerden biri.

Bu nedenle: kaplumbağaların ürküp kaçmamaları için, akşam saatlerinden sabah saatlerine kadar, plaj bölgesine ve denize girmek yasaktır.

Patara Gezilecek Yerler

GEZİLECEK YERLER

Günümüzde Patara kentinde görülebilecek antik kalıntıların büyük çoğunluğu, hala kumların altındadır.

Ancak son yıllarda yapılan arkeolojik çalışmalarda, kent, üzerini örten kumlardan arındırılmaya başlanmıştır. Eski liman, günümüzde sulak alan durumunda yani ortada yoktur.

Kent, gerçekten büyük bir alana kurulmuştur. Merkezi oluşturan geniş alan, sık bitki örtüsü, bataklık ve kum altındadır. Bu doğal doku, kentsel dokuyu gizliyor. Ama yine de görünen kalıntılar ile, kent, tam bir Romalı görünüm sergilemektedir.

Aracınızı otoparkta bıraktıktan sonra, biraz yürümek gerekiyor. Özellikle yaz sezonunda burayı ziyaret ederseniz, gezinize mutlaka şapka ve yanınızda su ile çıkmalısınız. Aşırı bir sıcak olduğunu unutmayınız.

Evet, kaldırım taşlı yürüme yolunda hediyelik eşya satan yerler vardır. Ayrıca bu yolun sonunda kafe tarzı yiyecek ve içecek yerleri, tuvalet, duş alma yerleri bulunuyor. Şezlong ve şemsiye kiralayabiliyorsunuz. Ama yanınızda portatif sandalye ve şemsiye varsa onları kullanmakta serbesttir.

Ören yerine giden yolun, limana bakan yamaçlarında anıt mezarlar bulunuyor.

Bu mezarlar, Likya tipi Roma dönemi mezar anıtlarıdır.

Yoldan geldiğinizde, ilk olarak kemerli ve bütün olarak korunmuş bir giriş kapısı sizi karşılar. Bu: Roma dönemi Zafer Takıdır.

Patara üç gözlü zafer takı

ROMA ÜÇ GÖZLÜ ZAFER TAKI (METİUS MODESTUS)

Kentteki, Roma kalıntılarının en görkemlisidir. MS.1’nci yüzyılda yapılmıştır. Kente girişin simgesidir. Üç gözlü. Roma tarzında yapılmıştır. Kapının her iki yanında ve kemerlerin arasında yazıtlar var. Ayrıca: burada, üstlerinde, geçmişte büstler bulunan, altı konsol görülüyor.

Büstler: Lykia’nın MS. 100 yılında valisi olan Mettius Modestus ve onun aile üyelerine aittir. Yapı da, bu bilgilere göre tarihleniyor.

Kuzey cephesindeki bir yazıtta, Zafer Takının: “Lykia’ nın metropolü Patara halkı tarafından “ inşa ettirildiği yazıyor. Bu tak, aynı zamanda, Patara’ya su getiren kanallar içinde kullanılmış.

Patara üç gözlü zafer takı

Evet: bu kapının, batı kısmına doğru ilerliyorsunuz. Bir alçak tepe göreceksiniz. Bu tepede: klasik döneme ait, yüksek kaliteli attika seramikleri bulunmuş.

Patara Seramik Fırınları

SERAMİK FIRINLARI

Tapınak ile kaya mezarları arasından, sahile kadar inen asfalt yolun hemen doğu kenarında. Burada: beş adet fırın bulunmuş. Bunların kapsadığı alan: 21 x 12 metre ebatlarındadır. Kazı çalışmaları sonucu: bu alanın, MS.3 ile 6’ncı yüzyıllar arasında, faal olduğu sanılıyor.

Ocak ve fırın ağızlarının tabanı: tuğla plakalar ile döşenmiştir. Kentte; bu büyük ölçüde bir seramik üretim kompleksinin çıkarılmış olması: hem Patara ve hem de Lykia bölgesi için önemlidir.

Çünkü: Lykia bölgesinde devam eden kazı çalışmalarında, henüz, seramik üretimine dair herhangi bir tesis bulunamamıştır.

Bu alanda: yani: Zafer Takı’nın üzerinde bulunduğu tepede: aynı zamanda, uzun zamandır kayıp olan: Apollon Tapınağının bulunduğu sanılıyor.

Çünkü: burada yapılan kazılarda, büyük bir Apollon başı ele geçirilmiş. Ama daha önce de söylediğim gibi; henüz bu alanda da tam olarak kazı çalışmaları yapılmış değil.

Tepenin güney eteklerinde: bir yapı var. Kemerli bir çatının birbirine bağladığı, iki odadan oluşuyor. Bu yapı: arkeologlar tarafından, değişik şekillerde yorumlanmış. Hamam veya tersane olabileceği değerlendirilmiş, ancak kesin bir kanıt yok. Çünkü: oldukça kötü bir durumda.

Tepeye doğru ilerlediğinizde: muhteşem bir yapı olan Bizans Bazilikası ve kutsal alanları göreceksiniz. Batı’daki tapınak yapısı: daha da etkileyici. Ancak; yabani bitki örtüsü sarmış durumda.

KORİNT TAPINAĞI

Antik kentte, bugüne dek bulunabilmiş tek tapınak olması açısından ilginçtir. Muhteşem taşlardan yapılmıştır. MS.2’nci yüzyıla tarihleniyor. Kapısı: 6.10 metre yüksekliğinde, tek bir odası var. Duvar sıvaları üzerinde: çok zengin mimari süslemeler var.

Temizlendiğinde; ortaya daha güzel bir görüntünün çıkacağı kesin. 13 x 11 metre ebatlarındaki bu tapınağın, kime ait olduğu hakkında bilgi yok.

Evet; Bazilikanın güneyinde (Tepecik’in güney topuğunda) , daha iyi korunmuş olan: hamam yapısı var. ( Hamam yapısı: Zafer Takının hemen yanındaki Roma Lahdinin batısında kalıyor. )

Patara Liman Hurmalık Hamamı

LİMAN-HURMALIK HAMAMI

Diğer hamamlara nazaran, Limana en yakın hamam olması nedeniyle, Liman Hamamı olarak isimlendirilmiştir. Önünde yüzlerce yıllık hurma ağaçları bulunması nedeniyle “Hurmalık Hamamı” olarak da isimlendirilir. Limana yapılması sebebi, Romalılar şehirlerin hemen girişine, şehre gelenlerin yıkanıp temizlenmesi için hamamlar yapmışlardır.

Hamamda bulunan yazıtta yazılı olduğuna göre: “Hamam, yüzme havuzları ve ek dekorasyonları ile birlikte, İmparator Vespasianus (MS.69-79) tarafından, bu amaç için ayrılmış kaynak ve Lykia Birliği tarafından bağışlanmış para kullanılarak inşa ettirilmiş”. Bizans döneminde de kullanılmıştır.

Etkileyici mimarisi var. Kentin en alımlı yapılarından biridir. Yan yana dizili, dikdörtgen, 5 mekandan oluşuyor.

Bu mekanlar: birbirlerine kapılar ile birleşiyor. Doğu uçtaki iki küçük odada: fırın bulunuyormuş. Tabanı iri taşlar ve mozaiklerle süslüdür.

Duvarlardaki çok sayıda delik; mermer ve bronz kaplamaları tutturmakta kullanılmıştır.

İçinde bir yüzme havuzu da bulunan, doğudaki eklenti, çökmüş durumdadır. Hamamın güneyinde: tuğla örgülü ve tonoz örtülü dükkanlar var. Hamam yapısı: yanındaki devasa bitkiler nedeniyle: Hurmalık Hamamı olarak da isimlendiriliyor.

YOL KLAVUZU-PATARA YOL ANITI-STADİASMUS PATARENSİS

Hamamın 100 metre ilerisindedir. Son yıllardaki kazılarda ortaya çıkarılan, ilginç bir buluntu daha var. Bu bir yol kılavuzudur. 

Roma Lykia’sının en önemli yazıtlarından biridir. Yüzyılın en önemli buluntuları arasında sayılan bu ünit anıt, 10 blok taş katından oluşan ve kaidesi ile birlikte 6.04 metreyi bulan, 2.35 x 1.60 metre ölçülerinde dikdörtgen bir gövdeye ve en üstte muhtemelen altı imparator Claudius yontusuna sahiptir. Claudius’un askeri operasyonlar amacıyla Lykia’ya gönderdiği Vali Veranius tarafından MS 46 yılında inşa ettirilmiştir. 

Anıt ve yazıtları işlevsel olarak üç amaca hizmet etmektedir. Ön yüzdeki ithaf yazıtı dikkate alındığında, bu monumental heykel kaidesinin İmparator Claudius onuruna dikilmiş bir anıt olarak kabul etmek gerekir. Yazıtta: kendilerini Roma dostu ve İmparator sever müteffikler olarak tanımlayan Lykia’nın yeni sahipleri, kurtarıcı olarak gördükleri imparator karşısında tam bir teslimiyetçi üslup kullanmaktadırlar. Bu ifade tarzı, hiç kuşku yok ki bir zamanlar kaidenin üzerinde süvari olarak betimlenmiş olan heybetli imparator heykeliyle iletişim içindeydi. Anıtın önünde duran bir kimse, gözle gördüğü ve yazıtla algıladığı ön yüzdeki bu kompozisyonu sadece ve sadece emperyal bir iradenin hakimiyet talebi olarak anlamak zorundaydı. 

Sol yan düzdeki 1-8 satırlar dikkate alındığında:  anıtı Claudius’un talimatıyla askeri vali Quintus Veranius tarafından eyalet çapında gerçekleştirilen bir yol inşaat yazıtı olarak değerlendirmek mümkündür. 

Hemen bunun altında başlayan ve sağ yan yüzdeki devam eden liste ise eyaletin tamamını kapsayan resmi bir itinerar (yollar) envanteridir. Yani, bir ititeraria (seyahat rehberi) ya da bazı çevrelerce kullanıldığı gibi bir “Yol Klavuz Anıtı” kesinlikle değildir. Genel bir değerlendirme yapılacak olursa: Stadiasmus Anıtı emperyal bir iradenin sonucunda askeri işgal amacıyla ülke çapında yapılan yolların resmi envanteri olup, pratik amaca hizmet etmeyen, emperyal bir eylemin demonstasyonu ve yerli ahaliye bu yolla verilen tehditkar bir mesajdır. 

Yani, hem imparatoru onurlandıran bir yol inşaatları anıtı hem de güzergahları ve üzerindeki yerleşimleri sırasıyla vererek ve aralarındaki mesafe bilgilerini sunarak dönemin yolcularına rehberlik te yapmaktaydı. 

Anıtta: Patara’dan 3 yöne (Batı, Kuzey ve Doğu) ilerleyen ve bu ana güzergahlara bağlanan tali yollardan oluşan Lykia yol ağı, kent sırasıyla anlatılmaktadır. Üç yazılı yüzün iki uzun yanında, 65 güzergah yer alan 53 antik kent sırasıyla ve aralarındaki mesafeler stadia bazında Eski Yunanca ile yazılmıştır. Örneğin: Limyra’dan Korydalla’ya 56 stadia ya da Balboura’dan Kibyra’ya 126 stadiadır. 

Yazıtlarda yol sırasıyla anılan “Trmmili” ise, Lykialıların kendilerine “Trmmili”  derken nereden bahsettiklerini anlamayı sağlar. Trmmili: günümüze adı değişmeden gelen Dirmil. Bu anıt-belge sayesinde bugüne dek adı bilinmeyen ya da yanlış bilinen kentlerin isimleri bulunmuş/doğrulanmıştır. 

Lykia yol ağı çoğunlukla öğrenilmiştir. Kaunos’tan Attaleia’ya kadar, Teke yarımadasını içine alan en kuzeyden Kibryra ile sonlanan bir alandaki, şimdiki 53 yerleşim, bağlantısındaki güzergahları ile tüm Lykia eyaletini kapsamaktadır. 

 

Evet, Hamamın güney duvarını takip ederek ilerleyen bir cadde göreceksiniz.

Patara Sütunlu Cadde

SÜTUNLU CADDE (HADRİAN GRANARİUMU) 

Bu cadde: kentin omurgasını oluşturuyor.

Kuzeybatıdaki Limanı, güneydeki Devlet Agorasına bağlıyor.

Ancak, günümüzde, bataklık suyu içinde kalmış olması nedeniyle, yalnızca 100 metrelik bölümü açılabilmiştir.

Genişliği: 12.60 metredir.

Anadolu’nun en geniş ve iyi korunmuş caddelerindendir.

Doğu kenarına: 1.50 metre genişliğinde, bir yaya kaldırımı döşenmiştir.

Caddede: araba tekerlek izleri yoktur.

Altından ise, kanalizasyon geçiyor. Cadde üzerinde, bu kanalizasyon sistemi ile bağlantı için: atık su ağızları yapılmıştır.

Her iyi yanı: sütunlarla sınırlandırılmıştır.

Bunların oluşturduğu, üzeri örtülü bölümün arkasında dükkanlar bulunuyor. (Hamamın güneyindeki dükkanlar)

Burada: hamama yakın yerde: dikkatinizi çekebilecek bir çukur var.

Ortaya yakın yerde, döşemeler sökülerek açılmıştır.

Çapı: 3.50 metre derinliği ise 1.50 metredir.

Bu çukurun: hamamı süsleyen heykelleri ve iç duvarları kaplayan mermer levhaları; Hıristiyanlık döneminde kirece dönüştürmek için yapıldığı söyleniyor.

Onca muhteşem sanat eseri, bu çukurda yakılarak kirece dönüştürülmüş.

Tepenin yamacında: kuzeydoğu eteğinde: Tiyatro var.

Patara Tiyatro

TİYATRO

Kent merkezinin güney ucundaki Kurşunlutepe’nin rüzgara karşı korunaklı kuzey yamacındadır. Oldukça görkemli bir görüntüsü vardır. Kent merkezine gelenler, uzaktan görkemli tiyatroyu görebiliyorlardı.

Anadolu’nun en büyük tiyatroları arasında sayılmaktadır, üzerindeki kumlar nedeniyle gayet iyi bir şekilde korunarak günümüze ulaşan tiyatro, kumların temizlenmesiyle ortaya çıkarılmıştır.

Tiyatro büyük olasılıkla MÖ 2’nci yüzyılda veya en geç MÖ 1’nci yüzyılda yapılmıştır.

Polyparkhen yazıtından anlaşıldığı üzere: İmparator Tiberius döneminde onarım görmüştür.

Villus Titlanus ile eşzamanlı olarak Cladius Plavianus Eudenus isimli Patara vatandaşı da tiyatronun Caveasına üst bölümü ekletmiş, köşe destek kuleleri ile tapınak taptırmıştır.

Erken Doğu Roma döneminde, oturma sıraları ve orkestra arasına ikinci kez kullanılmış devşirme malzemeden bir duvar örülmüştür. Böylece ortadaki alanda gladyatör ve vahşi hayvan döğüşleri yapılmıştır.

Patara Tiyatro

Mimarisi

Tiyatronun özünü oluşturan ve yarım daireyi biraz aşan 80 metre  çapındaki kollon (oturma yuvarlağı), her iki ucunda da kulo gibi görünen güçlü duvarlarla desteklenmiştir.

Cavea Bölümü

Tiyatro yaklaşık 6000 kişinin oturabileceği Caeva, bir diazoma (açık koridor) ile ikiye ayrılmıştır.

Bi diazoma’da sıralanan koltuklarda, kentin ileri gelenleri oturuyorlardı.

Tiyatro, üst bölümde 14, alt bölümde 23 ve bir tanesi de tasarlanmış olarak 38 oturma sırası vardır.

Cavea, altta 9 merdivenle, 8 dilime ayrılmıştır. Bu dilimler, üstte kendi içlerinde bir kez daha bölünürler. Üst bölümde, ayrıca doğu ve batı yanlarda merdivenle ulaşılan, tonoz örtülü koridorlar vardır.

Seyircilerin güneşten korunması için bezden gölgelikler kullanılmıştır.

Oturma sıralarının en üstünde, orta aks bölümünde bir tapınak vardır. Bir tanrıya veya İmparator kültüne adanan bu tapınak, Patara Tiyatrosundaki önemli mimari uygulamalardan biridir.

Sahne Binası

Sahne binasının uzunluğu 41.50 metre ve genişliği 6.50 metredir. Bağımsız ve alttan bir hyposksion olmak üzere 2 katlı tasarlanmıştır. Sahne binasının, oturma yerlerinden bağımsız olarak düzenlenmesi ilgi çeker.

Alt katta. sahneye açılan 5 kapı ve pencereler bulunur. Üst katta, yine kemerli pencereler vardır.

Sahne binasının dış doğu dar cephesi duvarı üzerinde bulunan anıtsal yazıtta: “Patara vatandaşlarından biri olan Villi Procula’nın, babasının inşa ettirdiği Proskene Binası, heykelleri ve mermer kaplamaları ile kendi inşa ettirdiği sahne binasını, MS 147 yılında, Patara şehrine, İmparator Antonius’a ve şehrin tanrılarına adamıştır” yazar.

Yani: Sahne binası yapımına, Villus Titlanus başlamış, ancak MS 126 yılında ölünce, kızı Villa Procula devam ettirmiş ve MS 147 yılında tamamlatmıştır.

İç duvarın cephesini bezeyen görkemli mimari yapılanmanın önünde, oyunların sergilendiği bir sahne vardır.

Sahne binası ile oturma yeri arasında kalan yuvarlak alana giriş: hem yanlardan hem de sahne binasının  dış yüzü ortasından açılmış özel bir kapıdan sağlanır. Girişlerde tonoz örtü yoktur.

Doğu girişinde, duvara kazınan bir yazıtta “İmparator Tiberius döneminde (MS 14-37) Tiyatroda, Tanrı Apollon’un rahibi olan Polyperkhon tarafından yaptırılan bir onarımdan söz edilmektedir. Yani bu durumda, tiyatronun ilk yapım tarihinin daha da eskilere dayandığından söz etmek mümkündür.

Kuzeye dönük ve cephe, hareketli mimarisi ve başta sütunlar olmak üzere diğer süsleyici unsurları ile tiyatro mimarisinde çok az görülen bir uygulamadır.

Tiyatro: 1884 yılında büyük bir depreme maruz kalır.

SU SARNICI

Bu yapı: çapı ve derinliği : 9 metre olan, dairesel formlu bir kuyudur.

Kuyunun tam ortasında: taştan yapılmış bir ayak yükseliyor. Bu ayak: zeminden itibaren 1.8 metre yükseklikte. Özenle kesilmiş, kare taş bloklardan oluşuyor. Her bir sırada: 3 blok var. En alttaki 9 sıra, çok iyi korunarak günümüze kadar ulaşmış.

Kayadan kesilerek yapılmış, dik merdivenler ile aşağıya iniliyor.

Evet, bu kuyunun işleviyle ilgili olarak değişik görüşler ortaya atılmış. En mantıklı görüş: kuyunun bir sarnıç olduğu yönünde. Ayağın amacı: yaz sıcağına karşı, çatı örtüsünü taşıyıcı bir eleman olması.

Bu tür bir sarnıç: erken dönemde, Patara için çok büyük önem taşıyordu. Çünkü: şehir, neredeyse tamamen, akan sudan yoksundu. Ancak, çok sonraları, şehir, su kemerleriyle beslenebilmişti. Çok sonraları ise, bu sistem eskiyince, sarnıca ekler yapılarak bir kez daha hizmete sokulmuştur.

Evet, Tepeden iniyoruz. Tiyatronun kuzey karşısında; yine muhteşem bir yapı var.

Patara Meclis Binası

 

Patara Meclis Binası

MECLİS (BLOULEUTERION) BİNASI

Anadolu’da bilinen en eski yönetim binasıdır. Likya birliği: yapısı ve Anayasası ile, batı yönetimlerine örnek gösterilmektedir. Bu özelliği ile, dünyada tektir. Birlik Anayasası: antik dünyanın en mükemmelidir.

Kazı çalışmaları sonucu: yapının, dikdörtgen bir temel üzerinde yükseldiği ve batı yönünden, bir doğal kaya ile sınırlandırıldığı anlaşılmıştır. Kapasite: 1400 kişiliktir. Ana girişler: kuzey ve güney yönlerindedir.

Üst oturma guruplarına rahatlıkla ulaşılması için: ana girişlerin hemen yanında, merdiven çıkışları bulunmaktadır. Yapının tam merkezinde: mermer döşeli, küçük bir orkestra ve onun hemen önünde sahne binası konumlandırılmıştır.
Bu binanın: Lykia Meclis binası olarak; MS.4’ncü yüzyıla kadar hizmet verdiği tespit edilmiştir.

1988 yılında başlayan kazılarda ortaya çıkarılan bu görkemli yapının; meclis binası olabileceği düşünülmüştür. 1996 yılındaki kazılarda ise; ortaya çıkarılan yapı ve önündeki stoada ele geçirilen çok sayıdaki yazılı kaide; bu görüşü doğrulamıştır.

Meclis Binasının iç kısmı; 2001-2006 yılları arasındaki kazılarda, tamamen temizlenmiştir.

Evet: Tepedeki gezimiz bitti. Liman ağzına iniyoruz. Liman ağzının batı tarafında: ilginç bir yapı göreceksiniz.

Patara Deniz Feneri

 

Patara Deniz Feneri

DENİZ FENERİ

Binlerce kamyon dolusu kumun altından gün ışığına çıkarılan deniz feneri, deprem sonucu yıkıldığı şekilde ele geçmiştir.

Dünyanın en eski deniz feneridir. “Pharos” olarak da isimlendirilmektedir. Dünyanın en eski deniz feneri, Mısır’daki İskenderiye Feneridir, ancak bu fenerden günümüze tek bir yapı taşı bile kalmamıştır.

Akdeniz’de ayakta kalarak günümüze ulaşan tek deniz feneri ise, İspanya Lacarunya kentindedir. Ancak bu fener de 19’ncu yüzyılda yeniden inşa edilmiştir, yani günümüzdeki şekli orijinal değildir.

Patara deniz feneri ise, yapı taşlarının tamamı günümüze ulaşmıştır.

Evet fener günümüzde kıyıdan ortalama 500 metre uzaklıktadır. Dış yuvarlağın limana dönük yüzüne, altın kaplama büyük bronz harflerle İmparator Neron’un bu feneri “Denizcilerin Selameti için MS 64/65 yıllarında yaptırdığının” yazıldığı onur yazıtı yerleştirilmiştir.

Ancak yazıtından çok az blok ele geçmiştir. Şöyle ki, ele geçen blokların her biri sadece birkaç harf taşımaktadır.

Fakat korunmuş tek sözcük “İnşa edildi” kısmıdır. Harflerin oyuklarında bulunan delikler, bunların bronz çubuklarla doldurulduğunun göstergesidir.

İmparator Neron, yaklaşık 2000 yıl önce, Patara şehrine iki deniz feneri yaptırmıştır. Ancak bu fenerler, bir Tsunami sonucu yıkılmıştır. Günümüzde burada görülen tek fener kalıntıları onarılmayı beklemektedir.

Fener ilk yapıldığında yani 1834 yılındaki depremde yıkılmadan önce, dikdörtgen şeklinde ve basamaklı bir kaide görüntüsündeymiş. Ancak bu gün basamaklar üzerinde yükselen dairesel bir yapısı vardır.

Bu fener binası, muhtemelen limanın girişinde, uzun zaman önce kumlar altında kalmış olan bir mendirek üzerinde bulunmakta idi.

Liman bölgesindeki gezimize devam ediyoruz. Kuzeye gidiyoruz ve burada bir yapı var.

HADRİANUS (GRANARİUM) AMBARI

Cephesi üzerindeki yazıttan:”Hadrianus Ambarı” olduğu öğreniliyor. Anadolu’nun buğdayının özellikle Roma’ya sevk edilmesinde kullanılmış. Doğu Akdeniz’de, bu amaçla yapılmış, 3 ambardan biri.

Çatısı dışındaki bölüm, günümüze kadar gelebilmiş. Burada da, yabani otlar, büyük engel oluşturuyor. Yapı: 60 metre uzunluğunda ve 19 metre genişliğinde. Eşit büyüklükte, 8 oda var. Bu odalar: orijinalde, kemerli ve kapılar aracılığı ile, birbirlerine bağlanıyorlar.

Binanın cephesinde: her bir odaya açılan: 8 kapı bulunuyor. Her kapının üzerinde ve üst kata denk gelecek şekilde bir pencere bulunuyor. Ön cepheden görünüş iki katlı gibi ise de, aslında iç kısım yalnızca bir tek kat halindedir.

Evet, ambarın yanında, bir zamanlar gayet gösterişli olduğu belli olan, bir mezar kalıntısı var. İri ve gösterişli taşlarla yapılmış. Tapınak formunda, Liman tarafındaki basamaklardan çıkılıyor. Ön cephesinde: 4 sütun var.

Duvarlarından biri, günümüze kadar ayakta kalabilmiş. Dış yüzey: yarım sütunlarla süslü. Ayrıca: işlemeli, panellere sahip. Kemerli çatının bir kısmı ayakta kalabilmiş. Kapılardan ise, yalnızca biri, yarısına kadar ayakta kalarak, günümüze ulaşmış.

Bu civarda başka mezar yapıları da var. Bunların bazıları, kavisli kapağı olan lahitler. Köye kadar olan yolda; çeşitli büyüklükteki birçok mezar anıtlarını görmek mümkün.

Patara Plajı

PATARA PLAJI

Antik kalıntıların hemen güneyinden başlar.

Forbes Dergisinin “Dünyanın en iyi 25 Plajı” listesi içinde; evet, Patara da var. İngiliz Sunday Times Gazetesi, Tatil Ekinde, 100 den fazla tur operatörlerine “Gezegendeki en iyi plaj hangisi” sorusu yöneltildiğinde, oyların yarısından fazlasını alan, yine Patara Plajı olmuş. Evet: Patara, açık ara fark ile birinci olmuş.

Kalıntıların hemen güneyinde bulunan kumsal: 16 km uzunluktadır. Dünyanın en uzun 11’nci sahilidir. Kumsalın; bu boyutlarda büyük olması; günümüzde, naturist ve nudistlerin, rahatlıkla, çıplak olarak “yüzüp güneşlenebildikleri “ bir sahil olarak, burayı seçmelerine neden oluyor.

Patara Plajı

En dar yeri 280 metre ve en geniş yeri ise 1500 metredir.

Bu ölçülere göre, Türkiye’nin en uzun kumsalıdır.

Kumsal: Caretta Caretta kaplumbağalarının yumurtlama alanıdır. Bu yüzden Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Akşam saatlerinde plaja girmek yasaktır.

Plaja girmek ücretlidir.

Patara antik kentinin içinden geçip plaja ulaşılmaktadır. Sahilde şezlong ve şemsiye isterseniz ilave ücret ödemeniz gerekir. Plaj her gün saat: 08.00-20.00 arasında insanlar ve saat 20.00-08.00 arasında ise deniz kaplumbağaları tarafından kullanılmaktadır.

Patara Plajı

Deniz özellikleri

Deniz sığdır. Ancak deniz oldukça fazla dalgalıdır, sığ olduğundan dalgalar kıyıyı oldukça fazla etkimemektedir. Dalgalar kum kaldırıyor. Bu yüzden deniz çok kumludur. Dalgaların boyu çoğu zaman 1 metreyi buluyor.

Dalgalar denize girenlere soluk aldırmıyor, metrelerce, insan boyunu geçmeyen deniz, yine de insanı aşan dalgalar yaratıyor olması, deniz severleri her yıl Patara sahillerine taşıyor.

Evet; deniz sığ. Deniz içinde, metrelerce ilerleyin, derinliğin dizlerinizi geçmediğini göreceksiniz. Deniz içi de kum. Ancak: söylediğim gibi, sürekli olarak denizden esen bir rüzgar var. Ayrıca: sürekli bir dalga var.

Yani: denizin içine oturup, bu dalgalarla oynaşmak, gerçekten büyük keyif veriyor. Küçük çocuklu aileler için, denizin sığ olması avantaj ama söyledim ya, deniz dalgalı. Bu dalgalar, bazen rahatsız edici olabiliyor.

Denizde hiç durmayan rüzgar nedeniyle, bölge özellikle rüzgar sörfü için de çok tercih edilmektedir.

Patara Plajı

Kumsalın özellikleri

Kumsal oldukça geniştir ve ince kumludur. Aynı zamanda: Caretta Caretta deniz kaplumbağalarının Türkiye’deki önemli üreme alanlarından birisidir. Bu yüzden, burada kuma şemsiye saplanmaz.

PATARA CAMEL CAMPİNG

Gelemiş Köyündedir.

İşletme önce bar olarak kurulmuş, daha sonra barın karşısındaki alan düzenlenerek kamp alanı haline getirilmiştir. Çam ağaçlarının içinde kuruludur. Kamp alanında: bungalov evler, barberü ve ahşap sedirler bulunur.

Ayrıca: ortak kullanıma yönelik tuvaletler ve duşlar vardır. Karavanlar için de uygundur. Kamp alanında konaklarken elektrik ihtiyacınızı sadece Camel Bar denen yerden karşılayabilirsiniz. Kamp alanında, mutfak da yoktur.

SONUÇ

Evet; Patara’da sizleri neler bekliyor? Patara’da neler görebilirsiniz? Güzel bir kumsal, güzel bir deniz arıyorum. Sığ, hemen derinleşmeyen bir deniz arıyorum. Rüzgar sörfü yapılabilecek bir deniz arıyorum. Sessiz, sakin ve kalabalık olmayan bir kumsal ve deniz?

Patara’da muhteşem bir plaj, kumsal ve deniz var. Özellikle: denizin tadına doymak mümkün değil. Muhteşem büyük kumsal: insan kalabalığı yaratmaması nedeniyle, sakin ve sessiz. Bunun dışında: tarihe ve antik kalıntılara merakınız varsa, burası tam size göre. Antik çağlarda, burada, çok büyük bir medeniyet kurulmuş.

Tarihin derinliklerinde gezmek ve o büyük medeniyetin izlerine ulaşmak, o insanlarla aynı toprağa basmak, aynı havayı solumak, aynı mekanları, günümüze kadar gelebilmiş hali ile yaşamak istiyorsanız, işte size tam uygun bir yer Patara.

Mutlaka gidin.

Ama, burada eğlence hayatı yok. Ayrıca: tarihi mekanları gezmek için, Temmuz ve Ağustos gibi aşırı sıcak ayları tercih ederseniz, terlememek elde değil.

Özellikle: gezinizde, yanınızda mutlaka su bulundurun. Çünkü: antik dönemde, binlerce yıl susuzluk sıkıntısı yaşanan bu bölgede, halen tek damla su bulmak mümkün değil.

Uçsuz-bucaksız kumsallardan, sığ denize girip, dalgaların keyfini yaşayabilirsiniz. Tarihi mekanlar arasında dolaşıp, yüzyıllar öncesi yaratılan muhteşem uygarlığın izlerini sürebilirsiniz.

Patara güzel bir yer, şimdiden iyi tatiller.

Kalkan gezi yazıları.

Kekova gezi yazıları.

Kaş gezi yazıları.

Demre gezi yazıları.

 

Antalya Korkuteli

Antalya Korkuteli

Antalya şehir çıkışında, varyanttan hemen çıktığınızda veya varyanta girmeden önce, sağa ayrılan yol. Bu yol üzerinden: Denizli-İzmir yöresine ve Fethiye civarına gidebiliyorsunuz.

Korkuteli’ne birçok kez uğradım. Geniş bir alana yapılmış ilçe. Özellikle: buradaki et restoranlarını öneririm. Yolculuğunuz sırasında mutlaka kısa bir mola verip, et restoranlarında, muhteşem lezzetli bir şeyler yemelisiniz.

Antalya Korkuteli

ULAŞIM

Korkuteli-Antalya arası uzaklık: 70 km. Bu yol, yaklaşık 45 dakikada alınır. Özellikle: kış aylarında, karlı ve yoğun sisli yollar, her an karşınıza çıkabilir.

Antalya Korkuteli

TARİH

Evliya Çelebinin yazılarına göre: burada, antik dönemde “İstanoz” isimli bir şehir varmış. Bu şehir: “Pisidyalılar” tarafından kurulmuş. Günümüzde, Korkuteli ilçe merkezinde, Alaattin Kışla Mahallesinde, İsidya şehrinin kalıntılarına rastlanılmaktadır.

Pisidyalılar: Hititlilere bağlı, ama kendi içişlerinde bağımsız bir devlet kurmuşlar. Bu  dönemde: İsidya şehri adına, sikke bastırılmış. Hatta: Büyük İskender’in, doğu seferi sırasında, Pisidyalılar, onun ordusunun saldırılarına karşı, kahramanca karşı koymuşlar.

Özellikle: Termesuslular, boyun eğmemiş ve tüm bunlar, bölgede yaşayan insanların cesaretlerinin en büyük göstergesi olarak tarih sayfalarına işlenmiş. Uzun uğraşılar sonucu, Termesus şehrini alamayan Büyük İskender, söylenenlere göre, şöyle der ve bölgeden ayrılır: “ Bir kartal yuvası ile uğraşamam”. Ancak, İskender’in kuşatmayı kaldırarak bölgeden ayrılması sırasında, bütün zeytinlikleri ateşe verdirdiği de biliniyor.

Günümüzde: Kozağacı ve Büyükköy yaylalarındaki tarihi kalıntılar, İsidya uygarlığından günümüze ulaşan kalıntılardır. Ayrıca: Termessos antik kenti kalıntıları da, o döneme ait izler taşır.

Takip eden tarihi süreçte, bölgede Romalılar egemen olurlar.

1207 yılında ise, yörede Selçuklular görülür. İlçedeki Alaaddin mahallesinin isminin, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’tan alındığı bilinmektedir.

Korkuteli yöresinin tarihi çok eskilere gitmiyor. Şöyle ki: Korkuteli ilçesinin, Hamitoğulları ve Teke Beylikleri dönemlerinde bulunduğu biliniyor. 1321 yılında, Korkuteli, Hamitoğulları Beyliği tarafından fethedilir.

1423 yılında ise: Osmanlı Sultanı II. Murat tarafından, yöre, Osmanlıların hakimiyeti altına girer. 1402-1423 yılları arasında ise, yörede kurulan Teke Beyliğinin başkenti olmuştur.

Antalya Korkuteli

GENEL

İlçe merkezinin deniz seviyesinden yüksekliği: 1020 metredir Yani, muhteşem bir yükseltide bulunuyor. Bunun doğal sonucu olarak: hemen çok yakınında bulunan Antalya’nın sıcak ve nemli havası, burada yok.

İklim olarak düşünülürse, zaten ilçe topraklarının küçük bir kısmında, Akdeniz iklimi ve büyük bir kısmında ise, göller bölgesinin kara ikliminin hüküm sürdüğü görülür. Soğuk hava göller bölgesinden, sıcak hava ise Akdeniz bölgesinden gelir.

Doğal yapı olarak: Bey dağlarının eteklerinde kurulmuştur. Buralarda: genellikle çamlık, fundalık ve ormanlarla kaplıdır. Düz alanlar ise, tarım arazisi olarak kullanılır.

Evet, Korkuteli, Türkiye’de, kameralı  takip sisteminin ilk kez denendiği ve suç oranının en düşük olduğu yerleşim yerlerinden biridir.

NE YENİR

Mevsim uygunsa, keçi sütünden yapılmış dondurma yemelisiniz. Bunun dışında: ilçede, tahinli piyaz yemelisiniz. Bir de, şiş. Yani: et ürünleri.

Antalya Korkuteli

GEZİLECEK YERLER

KEŞİŞ EVİ

Romalılardan kalmadır. Taş oymadan yapılmış olup, Alaaddin  semtinde, cirim boğazı civarındadır.

ESKİ ROMA MABEDİ

Günümüzdeki yerinde: Hamitoğullarından kalma, taş medrese bulunuyor. Ama, bu medresenin giriş kapısının sağ tarafındaki taş duvarında: Roma yazısı ile yazılmış bir kitabede “Olimpiyat yarışmalarına” ait hatıralar var. Burada yazıldığına göre: çekişmeli geçen bir yarışma, berabere kalmış”

SULTAN ALAADDİN CAMİSİ

İlçe merkezinde, Alaaddin Kışla semtindedir. Bölgenin en erken Türk-İslam mimarisini temsil eden önemli bir örnektir. İlk yapımıyla ilgili herhangi bir belge bulunmamakla birlikte Selçuklular sonrası ortaya çıkan yeni arayışın gotik örneklerinden biri olarak, 14’ncü yüzyılın 3’ncü çeyreğine tarihlenmektedir. Muhtemelen Karamanoğlu I. Alaaddin Ali Bey tarafından yaptırılmıştır. Minaresi: Murat Paşa tarafından 1571 yılında eklenmiştir. 20’nci yüzyılın başında kalan kısımları kullanılarak yeniden inşa edilmiştir. Orijinalde ahşap sütunlarla taşınan düz damlı bir mimariye sahiptir. Planlama ve taç kapısı özellikle Selçuklu karakterindedir.

SU TÜNELİ

Alaaddin Kışla semtinin sulanmasında büyük yarar sağlamış tünel; kışla semtinin batısında bir yer altı tüneli iken, günümüzde Korkuteli Barajı altında kalmıştır.

GÜLLÜK DAĞI MİLLİ PARKI

Burası: bitki örtüsü ile bölgenin botanik özelliklerin en yoğun olduğu yerdir. Ayrıca: pek çok hayvanı barındırmaktadır. Bu durumu ile, tam bir doğal ve açık hayvanat bahçesi görünümündedir.

Antalya Korkuteli

TERMESSOS, GÜLLÜK  DAĞI MİLLİ PARKI

Korkuteli-Antalya kara yolu üzerindedir. Kara yolundan saptıktan sonra, antik kente ulaşmak için 9 km. daha gitmek gerekiyor.

Türkiye’nin en iyi korunmuş antik şehirlerindendir. Ayrıca, Antalya yöresindeki en ilginç antik şehir olarak da gündeme gelir.

Burası: Toros dağlarından, Güllük dağı yamaçlarındadır. Anadolu’nun yerli ırkı olan: Luvilerin soyundan gelen: Solimler tarafından kurulmuştur.

Antalya Korkuteli

Çünkü: Homeros’un “İlyada” isimli eserinde: Solimlerden, Termessos halkı diye söz edilmektedir.

Şehir: aşağı şehir, şehir merkezi ve mezarlık olarak, 3 bölümden oluşmaktadır.

Termessos ile ilgili, ilk yazılı kayıtlar: Büyük İskender döneminde başlar. Eski tarihçilerden Arrianos: şehrin, bulunduğu konum itibarıyla, kuşatanlar tarafından ele geçirilmesinin imkansız olduğu düşünülerek, küçük bir birlik tarafından bile savunulabileceğini yazar.

Hatta: Büyük İskender: Pamphylia bölgesinden, Frigya bölgesine geçerken (bu yol Termessos kentinin bulunduğu yerden geçmektedir): çok daha kısa ve kolay geçitler veren, bu bölgeyi kullanmayıp: büyük çaba ve zaman harcamak zorunda kalmıştır.

Çünkü: Termessos şehrini kuşattığında, burayı teslim alamayacağını anlamış ve bunun üzerine, kuzeye doğru yürümüş ve öfkesini: Sagalassos şehrinden çıkarmıştır.

MS.319 yılında, İskender öldükten sonra: General Antigonos; kendini, Küçük Asyanın hükümdarı ilan eder. Rakibi Alcetas ile savaşmak için hazırlanır. Ancak, general Antigonos’un üstün ordusuna karşı savaşamayan Alcetas ve arkadaşları, Termessos şehrine sığınırlar. Termesoslular, onlara yardım sözü verirler.

Bu sırada: General Antigonos’un ordusu, Termessos şehrinin önüne gelir ve şehirlilerden, Alcetas’ın kendilerine teslim edilmesini ister. Termessos şehrinin yaşlıları, bir kişi yüzünden şehrin yok edilmesini engellemek adına, Alcetas’ın teslimini isterler. Ancak, şehrin gençleri, Alcetas’a söz verildiğini ve bu yüzden kendisinin teslim edilmeyeceğini söylerler.

Ancak: Termesoslu gençler şehri terk ederler ve bunun üzerine, teslim edileceğini anlayan Alcetas, kendisini öldürür. Alcetas’ın ölüsü, Termessos yaşlıları tarafından, general Antigonos’a  teslim edilir ve generalin ordusu Termessos şehrinin önünden ayrılır. Termessos şehrinin gençleri, Alcetas’ın cesedini alırlar, törenle gömerler ve onuruna bir anıt dikerler.

Antalya Korkuteli

Termessos: bir liman şehri değildi, ancak toprakları Antalya körfezi boyunca uzanıyordu. Şehir, denize olan bu bağlantısından dolayı, Ptolemyler tarafından ele geçirilmiştir. Ama, diğer yandan, daha 40 yıl öncesine kadar, İskender’in en güçlü olduğu dönemlerde, ona direnen şehrin, Mısır egemenliğini kabul etmesi, ilginç ve şaşırtıcıdır.

Likia bölgesinin Araxa şehrinde bulunan bir yazıtta: Termessos hakkında önemli bilgiler bulunmaktadır. Bu yazıta göre: MÖ.200 yıllarında: Termessos şehri, bilinmeyen bir nedenle, Likya şehirler birliğiyle savaşa girer. MÖ.199 yılında ise, komşusu İsinda şehri ile de savaşmaya başlar.

Bu dönemlerde Termesoslular, eski düşmanları Selgelilerle daha iyi mücadele edibilmek için, Pergamun kralı II.Attalos ile dostluk ilişkileri kurarlar. Pergamon kralı II. Attalos’da, bu dostluğun anısına, Termessos şehrine, 2 katlı bir stao inşa ettirir

Antalya Korkuteli

Roma imparatorluğu döneminde: şehrin, bağımsızlığını koruduğu anlaşılmaktadır. Çünkü: şehir, Romanın müttefikidir. Bu nedenle, MÖ.71 yılında, Roma Senatosu tarafından, şehrin bağımsızlığı kabul edilir.

Bu durum: yörede bulunan sikkelerde görülür. Bu sikkelere yani madeni paralara “Autonomous” yani “Özerk” adı verilmektedir.

Termessos halkının katkılarıyla: MÖ.2’nci yüzyılda yapılan “Kral Caddesi”: yükselen şehir duvarlarının yanından geçer ve düz bir yol şeklinde, şehir merkezine kadar uzanır. Şehir kapısının doğusundaki duvarlarda ise: zarlar ile, kehanet içeren oldukça ilginç yazıtlar bulunur.

Çünkü: Roma imparatorluğunda, tarih boyunca: bu tür büyüler, sihirler ve batıl inançlar yaygındır. Büyük olasılıkla, Termesoslularda, geleceği tahmin etmeye oldukça meraklıydılar.

Bu tür yazıtlar: genellikle, 4-5 satır uzunluğundadır ve zarlarla belirlenen sayılar içerir, kehanet için, tanrının adı istenir ve kehanetin içeriği,  tanrının öğütleri içinde verilir.

Resmi binaların bulunduğu Termessos şehri: iç duvarların biraz ilerisindeki düz arazide bulunur. Bu yapılardan en dikkati çekeni: özel mimari özelliklere sahip olan: Agoradır. Açık hava Pazar yeri olan bu yapı: zemini taş bloklar üzerinde yükselir ve kuzeybatısında, 5 büyük sarnıç bulunur.

Ayrıca: stoalarla çevrilmiştir. İki katlı stoada bulunan bir yazıta göre: “Stoa, Pergamun kralı II. Attalos tarafından, dostluklarının kanıtı olarak hediye edilmiştir” yazar. Pergamon kralı II. Attalos: MÖ.150-138 yılları arasında yaşadığına göre, bu Stoa yapısı da aynı dönemlerde yapılmış olsa gerek.

Kuzeydoğudaki Stoa yapısı ise: muhtemelen kral Attalos’un Stoası taklit edilerek, Osbaras isimli bir zengin kentli tarafından yaptırılmıştır. İki katlı stoanın içerisi: tonozlu odalarla çevrilmiş avludan oluşuyor. Stoanın dışı ise, nişlerle ve Dor nizamında süslemelerle dekore edilmiştir.

Agoranın kuzeydoğusundaki kalıntıların ise: Gymnasyum olduğu düşünülüyor. Ancak: burada bulunan sık ağaçlıklardan, bunu tam olarak belirlemek mümkün olmamış.

Agoranın doğusunda, tiyatro bulunuyor. Tiyatro: Pamphylia ovası üzerinde, manzaraya hakim bir noktadadır. Bu konumu nedeniyle de, Termessos ovasının en göz alıcı yapısı olarak öne çıkmaktadır. Tiyatronun planı Helenistik dönemi yansıtır. Yarım daire oturma alanı: diazoma ile ikiye ayrılır.

Diazomanın üzerinde 8 ve aşağısında 16 oturma sırası var. Yaklaşık: 4000-5000 seyirci kapasitesine sahiptir. Tiyatronun geniş kemerli giriş yolu: cavea ile Agorayı bağlamaktadır.

Sahne binası: MS.2’nci yüzyıl özelliklerini yansıtıyor. Bunun arkasında: uzun ve dar bir oda bulunuyor. Burası: muhteşem süslenmiş 5 kapı ile, oyunun sahnelendiği podyuma bağlanıyor. Sahnenin hemen altında ise: vahşi hayvanların, dövüşe çıkarılmadan önce tutuldukları, 5 küçük oda var.

Tiyatronun, yaklaşık 100 metre ötesinde, Odeon var. Küçük bir tiyatroyu andıran bu yapı; MÖ.1’nci yüzyılda yapılmış. Odeon yapısının: çatı seviyesine kadar olan duvarları gayet iyi korunmuş. Duvarlarında: en iyi kalite, yontma taş duvarcılığı sergileniyor.

Alt kat sade olmasına rağmen, üst kat: Dor düzeninde süslenmiş ve kare şeklinde kesilmiş, taş bloklardan yapılmış. Gün ışığının doğu ve batı duvarlarındaki 11 pencereden giriyor olması, yapıldığında, yapının üstünde çatısının bulunduğunu ortaya koyuyor. 25 metre uzunluğundaki bu çatının, binanın üzerinde nasıl durduğunu anlamak mümkün değil.

Ayrıca: bu yapının içi, günümüzde toprak ve moloz dolu ve bu nedenle, oturma düzeni ve oturma kapasitesi hakkında bilgi edinmek mümkün değil. Ancak, muhtemelen 600-700 kişi oturma kapasitesinin bulunduğu tahmin ediliyor. Molozların arasından çıkarılan renkli mermer parçaları: iç duvarların mozaiklerle süslü olabileceğinin kanıtıdır.

Termessos şehrinde, değişik büyüklükte ve çeşitlilikte, 6 tapınak var. Bunlardan 4 tanesi, Odeon yapısının yanında, kutsal olduğu tahmin edilen alandadır.

Bu tapınaklardan ilki: Odeon’un hemen arkasındadır. Bu tapınağın: şehrin asıl tanrısı Zeus Solymeus’a ait olduğu sanılmaktadır. Görkemli bir duvar işçiliği görülüyor. Ancak: günümüze, tapınağın 5 metre yüksekliğindeki duvarından başka bir şey kalmamıştır.

İkinci tapınak: Odeon yapısının güneybatı köşesindedir. MS.2’nci yüzyıl sonlarında yapıldığı tahmin ediliyor. Bu tapınağın cellasının duvarlarının boyutları: 5.50 x 5.50 metredir.

Tapınağın günümüze ulaşan girişinde bulunan bir yazıta göre: bu tapınak “Artemis” e ithaf edilmiştir. Tapınak içinde bulunan kült heykel, Aurelia Armasta isimli bir kadın ve kocası tarafından, kendi gelirleriyle yaptırılmıştır. Girişin hemen yanında yazılı bir zemin üzerinde, bu kadının amcasının heykeli var.

Bu tapınağın, yani Artemis tapınağının doğusunda: Dor tarzı bir tapınak kalıntıları var. Bu tapınak: boyutlarına göre değerlendirilirse, Termessos şehrinin en büyük tapınağıdır. Rölyeflerden ve yazıtlardan, bu tapınağında, Artemis’e ithaf edildiği anlaşılıyor.

Biraz daha ileride, doğu yönünde: kesilmiş taşlardan yapılmış bir teras üzerinde, küçük bir tapınak izleri daha var. Tapınak, yüksek bir podyum üzerinde yükseliyor. Ancak, herhangi bir tanrıya ithaf edildiğine dair bir bilgi yok. Girişi: sağdan olan tapınağın, bir yarı tanrı veya kahramana ithaf edildiği düşünülüyor. Yapım tarihi olarak ise, MS.3’ncü yüzyıl düşünülüyor.

Evet, bu geniş merkezi alanda bulunan tüm resmi ve kült yapılar arasında: en ilginç olanı, Roma dönemi ev formundadır. Bunun, 6 metre yüksekliğe ulaşan Dor düzenindeki kapı aralığının üzerinde bir yazıt var. Bu yazıtın üzerinde: evin sahibinden, şehrin kurucusu olarak övgüyle söz ediliyor.

Ancak, bu evin, Termessos şehrini kuran bir kişiye ait olduğu düşünülmüyor. Büyük olasılıkla, bu tür evler, şehirde yaşayan soylu kişilere veya zenginlere ait olurdu. Ev: ana giriş, ikinci bir kapıya kadar giden salon, bu ikinci kapı da, merkezi bir avluya açılıyor.

Yağmur sularını tutmak için, avlunun ortasında, havuz var. Atrium: bu tür evlerin, günlük faaliyetlerinde önemli yer tutmaktadır. Aynı zamanda, konuk kabul odası olarak da kullanılırdı. Bu yüzden, gösterişli bir şekilde süslenirdi. Evin diğer odaları ise: düzenli bir şekilde, bu Atrium bölümünün çevresinde bulunur.

Evet, bu evden çıkıyoruz. Geniş dükkanların sıralandığı bir cadde, şehir boyunca, kuzey-güney istikametinde uzanıyor. Sütunlar arasındaki boşluklarda: genellikle, çoğu güreşçilere ait olan başarılı sporcuların heykelleri doldurulmuştur. Bu heykellerin yazılı kaideleri, hala ayaktadır. Bu yazıları okuyarak, caddenin eski ihtişamını göz önüne getirebilirsiniz.

Şehrin: güneyi, batısı ve kuzeyinde, kayaya oyulmuş ve mezar taşları bulunan geniş mezarlar var. Bunlardan bir tanesinin: daha önce, yukarıda sözünü ettiğim gibi, Alcetas’a ait olduğu düşünülüyor.

Ancak, maalesef hazine avcıları tarafından, bu mezar soyulmuş ve bu yüzden net bir şey söylemek mümkün değil.  Bu mezarın içinde, arka bölümde, sütunların arasında, bir çeşit kafes oyulmuş ve bunun yukarısında muhtemelen süslenmiş bir friz var.

Mezarın kalan kısmı: muhtemelen MÖ.4’ncü yüzyılda yapıldığı düşünülen bir friz ile (ata binen savaşçı) süslenmiş. Genç Termesosluların, General Alcetas’ın ölümünden ne kadar etkilendikleri ve onun için görkemli bir mezar yaptıkları biliniyor. Tarihçi Diodoros: General Alcetas’ın, Antigonos ile at üzerinde savaştığını yazar. Bu nedenle: ata binen savaşçı frizi, buranın Alcetas’a ait olduğu tezini güçlendiriyor.

Evet, yüzyıllardır, şehrin güneybatısında, sık ağaçların altında saklanan lahitler: insanı, tarihin derinliklerine götürür. Ölüler: kıyafetleri, mücevherleri ve diğer aksesuarları ile birlikte, bu lahitlere konurmuş. Yoksulların bedenleri ise: lahitlerde yakılırmış.

Yapım tarihi, MS.2’nci yüzyıla kadar uzanan bu lahitler: yüksek kaideler üzerinde duruyor. Ayrıca: lahitlerin açılmasını engellemek ve mezar soyguncularını korkutmak için, lahitler üzerine, tanrının öfkesini çağıran yazıtlar konurmuş.

Bu yazıtlar, aynı zamanda, kurallara uymayanların çarptırılacakları para cezalarını da belirtirmiş. 300 ile 100.000 denari arasında değişen bu para cezaları, genellikle Zeus Solymeus adına, şehir hazinesine ödenirmiş.

Evet, gelelim sonuca. Günümüze değin, Termessos antik kentinde, herhangi bir resmi kazı çalışması yapılmamıştır.

Antalya Korkuteli

Günümüzde burada görebileceğiniz kalıntılar şunlar: şehir surları, kuleler, kral yolu, Hadrian kapısı, gymnasium, agora, tiyatro, odeon, zengin süslemeli mezarlar, şehrin suyunu sağlayan sarnıçlar ve drenaj sistemi. Bu kalıntılar, çok iyi korunarak günümüze kadar ulaşabilmiştir.

Ancak: kalıntılar sık makilik ve ormanlık alanda dağılmış durumda bulunuyor. Bu nedenle, neyin nerde olduğunu anlamak güç. Park alanında, yani girişte, şehrin genel planı var. Bu planı iyice incelemenizi ve ona göre antik kalıntılarda gezmenizi öneririm.

Zaten aşağıdan baktığınızda, ilk dikkati çeken yapı: Hadrian Tapınağı. Romalı gezgin imparator olarak lakap takılan ve bilinen bu imparator: buraya da uğramış. Kalıntıların bulunduğu alandaki patikada gezerken, kral yolu ve su sarnıcının yanından geçeceksiniz.

Bu patika yolu izlerseniz: tepedeki Agora bölgesine çıkıyorsunuz. Hemen doğuda, Gymnasion var.  Agoranın batı yanından yürümeye devam ettiğinizde ise, Attalos Stoası var. Bu yapı: Bergama kralı II. Attalos tarafından yatırılmış. Agoranın doğu kıyısında ise: Osbaras isimli bir kentli yurttaşın hediye ettiği bir stoa var.

Agoranın güney kıyısında ise, duvarları 10 metre civarında yükseklikte olan, boulevterion bulunuyor. Bu yapı: pencereler ile aydınlanıyor. Toplamda 25 metreye varan genişliği, büyük olasılıkla o dönemde, ahşap bir çatı ile kapatılıyor olsa gerek.

Bu yanının güneyinde ve uçuruma bakan bölümde: Antoninler döneminde, Dor düzeninde yapılmış bir yapı var. Bu yapının bir tapınak olduğu ve kentin baş tanrıçası Artemis’e adandığı biliniyor. Çünkü: bu konuda bir yazıt var. Artemis tapınağının hemen yanındaki küçük tapınak ise, Roma döneminde inşa edilmiş. Boulevterion yapısının, batısındaki yapı ise: Zeus tapınağı.

Tepedeki kalıntıların sonuncusu: uçurumun hemen yanında inşa edilmiş olan tiyatro. Tiyatronun seyirci kapasitesinin: 4200 kişi olduğu tahmin ediliyor. Yarım daire şeklindeki oturma yerleri ve uçurum manzarası ile, yeryüzünde bilinen en ilginç arka planı olan tiyatro olarak öne çıkıyor.

Termessos şehri: çok sayıda tapınak ve çok geniş mezarlık alanlarına sahiptir. Mezarların çeşitliliği ve bezemeleri oldukça zengindir. Bunlardan, özellikle yukarıda hikayesini anlattığım Alcetas’ın mezarı (MÖ.319 yılına ait) ve diğer bazıları, şehrin tarihine ışık tutmaları açısından önem kazanmaktadır.

Anıtsal mezarların yanında: çok sayıda, savaşçılıklarını betimleyen, kalkan motifli lahit, mezarlık alanda oldukça geniş yer kaplıyor. Antalya Müzesini gezenler, belki hatırlayabilir veya gezmeyenler Müzeye gittiklerinde özellikle dikkat ederlerse: Müzenin lahitler salonundaki en ilginç lahit: “Köpek lahidi” dir. Termessos kentinde yaşayan Stefanos adlı köpeğe, sahibesi tarafından yazılmış şiirsel kitabe: benzersiz olmasıyla önem kazanmaktadır.

Antalya Korkuteli

KARAİN MAĞARASI

Karain Mağarası, Milli Park girişinin hemen karşısındaki sapaktan devam ettiğinizde, yaklaşık 11 km. sonra karşınıza çıkıyor. Yağca köyü sınırları içindedir.

Aracınızı, köy evini andıran “Karain Müzesi” gişesinin önüne park edip, küçük Müzeyi gezin ve daha sonra tepeye tırmanmaya başlayabilirsiniz. Ancak, dar ve dik merdivenler, sıcak ile birlikte çekilmez hale gelebiliyor.

Her ne kadar bütün gücünüzü bu tarih öncesi oluşumu görmeye konsantre etmiş olsanız da, bu tırmanma esnasında, bazen merdiven filan da kalmadığını ve tamamen taşlık ve daracık bir rampadan ilerlemek zorunda kaldığınızı göreceksiniz. Tepeye tırmandığınızda ise, geriye baktığınızda, yemyeşil tarlalar ve uzaktaki kenti görmek mümkün.

Tepeye tırmanmayı başardığınızda, tellerle çevrili bir alanı aşıyorsunuz ve ağaçların altından geçerken göreceğiniz kara kara kayalar: mağaranın girişini belirtiyor. Girişte, devasa büyüklükte, iskeleler kurulu. Çünkü, günümüzde, burada resmi kazı çalışmaları sürdürülüyor.

Antalya Korkuteli

Katran dağının doğuya doğru alçalan yamaçları üzerinde bulunan çok sayıda mağaralardan en önemlisidir.

Burada; 1946 yılından bu yana araştırmalar yapılmakta olup, Türkiye’nin içinde insan yaşamış en büyük mağarası olarak öne çıkmaktadır. Mağara: denizden 430 metre ve önündeki ovadan ise, 130 metre yüksekliktedir.

Mağara: bir ilkçağ yerleşmesidir. Katran dağının, Akdeniz’e bakan yamacındadır. Girişi dar ve geçitlerle birbirine bağlanan üç boşluktan oluşmaktadır. Girişteki boşluk: yaşam, ikinci boşluk: mezar alanı ve üçüncü boşluk ise: geçişinin dar olması nedeniyle sığınak ve mezarlık olarak kullanılmıştır.

İkinci ve üçüncü boşluklarda: sarkıt ve dikitler görülmektedir. Mağara içinde, derinliklere doğru ilerlemek mümkün. Değişik aydınlatma araçlarıyla aydınlatılan mağara içindeki yolculuğunuzda, biraz de serin hava nedeniyle, ürkmemek elde değil.

Evet: Karain mağarasının: 1 milyon yıl yaşında olduğu tahmin ediliyor. Paleolitik ve demir çağında kullanılan mağara, takip eden tarihi süreçte, Helen ve Roma dönemlerinde ise, dinsel bir merkez olarak kullanılmıştır. Çünkü: mağaranın alnı ve dış duvarları üzerinde, Grekçe kitabe ve nişler bulunmaktadır.

Bu kadar uzun bir zaman dilimi, burada insanların yaşamış olmasının en büyük nedeni: mağaranın konumu, iç yapısı ve özellikle çevre koşullarının çok elverişli olmasıdır. Çünkü: bölgede, zengin su kaynakları, yenilebilir yabani sebze, meyve, tahıl, kök gibi bitki örtüsü, çeşitli av hayvanlarını içeren zengin bir fauna bulunmaktadır.

Antalya Korkuteli

Mağarada yapılan araştırmalarda bulunanların bir kısmı: hemen mağaranı yakınlarındaki küçük bir müzede sergilenmektedir.

Antalya Korkuteli

ARİASSOS

Antalya’nın kuzeybatısında bulunan: Taurus dağındaki, dar ve taşlık bir vadide kurulmuştur. Yani: Çubuk belinin batısında, Akkoç köyüne 1 km. uzaklıktadır. Buranın, Antalya il merkezine uzaklığı: 45 km. dir.

Antik şehrin: MÖ.3000’lerde, kuzeyden gelen İskitler içindeki Etrüsk boyları tarafından kurulduğu sanılıyor. Konumu itibarıyla, Antalya ovasını, Anadolu platosuna bağlayan bir yol üzerinde bulunması nedeniyle: geçiş ücreti ve haraç alarak yaşadığı tahmin edilmektedir. Bunun dışında: kentte, antik dönemde: bağcılık, şarapçılık ve zeytin yağı üretimi yapılmıştır.

Antalya Korkuteli

Ariassos şehrinde bulunan bir madeni para: MÖ.1.yüzyılda basılmıştır. Bu paranın bir yüzünde: Zeus başı ve diğer yüzünde ise, kambur bir boğa görülür.

Ünlü coğrafya yazarı Strabon: bazı kaynaklarda: Areassos ve Ariassos olarak isimlendirilen bu kentin, asıl adının: Aarossas olduğundan söz eder.

Kent: geç Roma döneminde, bir deprem sonucu yıkılmış ve terk edilmiştir.

Antik şehre giderseniz görebilecekleriniz şunlar: Helenistik döneme ait, birkaç yıkık duvar ve bunun dışında, Roma ve Bizans dönemlerine ait yoğun kalıntılar. Kalıntıların çoğunun yıkık olması, biraz önce söylediğim deprem olasılığını güçlendirmektedir.

En iyi korunmuş yapı: şehir kapısıdır. Bu kapı: ortada bulunmakta olup, kemeri daha yüksek ve geniştir. 3 kemerli, zafer takı şeklindedir. Kemerler: taş kaideler üzerinde yükseliyor. Şehre: bu kapıdan giriliyor ve sütunlu caddeden geçiliyor.

Bu caddeye: Bizans döneminde, ne için yapıldığı bilinmeyen birçok yapı dikilmiş ve caddenin dokusu tamamen bozulmuş. Bu yapılar: günümüzde sadece birer taş yığını gibi duruyor. Bu yüzden, diğer ana binaların özellikleri belirlenememiştir.

Antalya şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için. 

Kalkan

Kalkan
 

Kalkan, Kaş’a bağlı bir mahalledir.

Kaş ilçe merkezinin 25 km batısındadır. Fethiye yolu üzerindedir.

Kalkan’ın günümüzden 150-200 yıl önce yakındaki Meis isimli Yunan adasından buraya gelen tüccarlar tarafından kurulduğuna inanılmaktadır.

1920’li yıllarda “Kalamaki” adıyla anılan eski bir Rum balıkçı köyü olarak göze çarpmaktadır.

1922 yılında mübadelede, Kalkan’da yaşamakta olan Rumların bir kısmı Yunanistan’a ve bir kısmı da Avustralya’ya gitmiştir. Yunanistan’a gidenler, Atina yakınlarında kurdukları köye “Kalamaki” ismini vermişlerdir.

Bunların çocukları, vatan hasretini gidermek için zaman zaman Kalkan’a gelip ziyarette bulunurlar.

O günlerden geriye ise, sadece, bugün cami olarak kullanılan köyün kilisesi kalmıştır.

Eski Rum evleri ve küçük yat limanıyla son yıllarda en ilgi çeken tatil merkezlerinden birisidir. Çünkü otantik mimari dokusu bozulmadan günümüze ulaşmıştır. Beyaz renkli evleri, kepenkleri, çiçek fışkıran balkonları ile alabildiğine huzurlu bir yerdir.

Bir koyun kıyısında denize inen bir yamacın üzerinde kurulmuştur.

Günümüzde: burada oteller, pansiyonlar, lokantalar ve hediyelik eşya dükkanları doludur.

Denize eğimli sokaklardan, aşağıya denize doğru yürürken, oldukça güzel manzaralarla karşılaşırsınız.

Teraslar üzerinde restoranlar kuruludur. Bu yüzden yemek yerken muhteşem deniz manzaraları ve gün batımı izleyebilirsiniz.

Burada, sahil boyunca uzanan caddede gezebilirsiniz. Caddenin sonunda denize bakan mekanlarda dinlenebilirsiniz.

Hediyelik eşya dükkanlarının sıralandığı dar sokaklar, Marina da biter.

Evet Kalkan uzun yıllar, ulaşım zorluğu nedeniyle çevre ilçeler gibi turizmde canlılık kazanamamıştır. Ama son yıllarda, özellikle İngilizlerin başı çektiği yoğun bir yabancı nüfus, buraları tercih etmektedirler.

 

YAT LİMANI

Lodosa açık küçük kıyısında bir yat limanı vardır. Uğrayan her türlü teknenin ihtiyacı karşılanmaktadır.

 

ÇATA ADASI

Kalkan koyu açıklarındadır ve üzerinde yerleşim yoktur.

 

GÜVERCİNLİK DENİZ MAĞARASI

Kalkan merkeze 2 km uzaklıktadır. Tekneyle gidilebilir. Çok sayıda güvercin barındırması nedeniyle bu isim verilmiştir.

Kalkan Halk Plajı
 

KALKAN HALK PLAJI

Kalkan merkeze uzaklığı 100 metredir.

Plajın uzunluğu 240 metre, genişliği 8 metredir.

Denize sıfır plajda tesis bulunmaktadır. Kayalık yoktur, ahşap iskele ve beton platform yoktur.

Mavi bayraklı plajda, yılın 9 ayı denize girilebilir.

Berrak ve serin bir denizi var, ama yılın 9 ayı denize girmek mümkündür. Plaj küçük çakıl taşlarından oluştuğu için denizden çıktığınızda ayağınız kumlanmıyor.

Temiz ve bakımlı plaj, yörenin gözde turistik beldesinin hemen içinde yer alması da ayrı bir avantajdır.

İster plajda şezlong kiralayıp günümüzü geçirebilirsiniz, ister arada Kalkan’ın şirin çarşısında küçük turlar atıp yeniden serin denizinize dönebilirsiniz. Adı gibi Halk Plajı, halk ve beldeyle iç içedir.

Kalkan Kaputaş Plajı
 

KAPUTAŞ PLAJI

Kalkan bölgesindedir. Kaş ilçe merkezine 18 km uzaklıktadır. Kalkan’a ise 7 km uzaklıktadır. Kaş-Kalkan karayolu üzerindedir.

Buradaki yol inşaatında, yıllarca önce 5 yol işçisi hayatını kaybetmiştir, günümüzde bu işçilerin isimleri bulunan bir tabela kayalıklarda görülmektedir. Giriş ücretli değildir.

Buraya ilçe merkezinden kalkan dolmuşlar veya özel aracınız ile gidebilirsiniz. Ancak şunu unutmayınız, plaj otoyol kenarındadır, özellikle sezonda yani yaz aylarında otopark bulmak büyük sorundur, bu yüzden bence buraya Kaş merkezden kalkan dolmuşlarla gidin.

Öte yandan, rastlamadım ama yol kenarına park edilen araçlarda sürekli hırsızlık olduğunu duydum, yani otopark oldukça küçük, birçok araba yol kenarına park ediliyor.

Bu yüzden arabalarınızda değerli eşya bulundurmamanızı öneririm.

Ancak, kayalıklarla çevrili bir koyda bulunan plaja inebilmek için 187 basamaklı bir merdiven kullanılıyor. Yani iniş iyi de, yüzüp yorulduktan sonra bu merdivenleri çıkmak oldukça zorluyor.

Kalkan Kaputaş Plajı
 
Mavi Bayraklıdır.

Kanyon ağzı plajıdır. Kumsalın çevresinde dev kayalar bulunmaktadır.

Kaputaş Plajı: 2015 yılında Antalya Tabiat Varlıklarını Korumu Bölge Komisyonu tarafından tescil edilmiş ve 25 yıllığına Kaş Belediyesine kiralanmıştır.

Plajda, Kaş Belediyesi tarafından işletilen bir tesis bulunmaktadır. Plaj yanında küçük bir kafe bulunuyor. Tesis oldukça uygun ve temiz bir işletmedir.

Soyunma kabinleri, duş ve tuvaletler bulunuyor. Yeme içme alanı self servis ve güzel bir manzarada, uygun fiyatlarla bir şeyler yiyip içebilirsiniz.

Plaj şemsiyesi ve şezlong kiralamak mümkündür. Ancak kendi sandalyeniz ve şemsiyenizi de götürebilirsiniz.

Ancak konaklama tesisi yoktur, çünkü burası bir yol üstü plajıdır ve en yakın konaklama tesisi 7 km uzaklıktaki Kalkan’dadır.

Deniz

Berrak ve temizdir. Sığdır. Dalgalar çok değildir. Ancak bazen muhteşem dalgalar oluyormuş. Bunu da dikkate almak gerekir. Ayrıca birden derinleşiyor. Denize girmek için deniz ayakkabısı olmanızı öneririm.

Ancak Antalya bölgesinde suyu sıcak olmayan ender plajlardan birisidir.

Peki deniz sonu duş derseniz, evet soğuk doğal kaynak suyu ile duş yapma imkanı bulunmaktadır ama buz gibi bir sudur.

Aynı zamanda: Caretta Caretta deniz kaplumbağalarının Türkiye’deki önemli üreme alanlarından birisidir.

Kalkan Mavi Mağara
 

MAVİ MAĞARA

Kaş ilçe merkezine 18 km uzaklıktadır. Kaputaş plajına ise 200 metre uzaklıktadır.

1972 yılında Temuçin Aygen tarafından bulunmuştur.

Karadan ulaşım olmayan mağara, 40 metre uzunluktadır ve mağaraya tekneler veya Kaputaş plajından kiralanan kanolarla girilmektedir.

İsmini dehlizlerinden içeri yansıyan mavi ışıklardan almıştır. Güneş ışıkları denizin dibinden yansıyarak mağaraya giriyor ve muhteşem bir atmosfer oluşuyor.

Mağara: iç ve dış galerilerle bölünmüştür.

Mağarada dalış sporu yapılır.

Ancak amatörler mağaranın ön kısmında, profesyoneller ise mağaranın iç kısmında dalış yapmaktadır.

Eskiden mağarada foklar yaşıyormuş.

Kalkan İslamlar Köyü
 

İSLAMLAR KÖYÜ-YEŞİL BODAMYA

İslamlar köyü: Kalkan merkeze 7 km dir. Kalkan’da sıcak yaz günlerinde en yakın serinlik bölge burasıdır.

Burada: gerek şehrin gürültüsünden uzakta bir dinlenme ve gerekse tarih kokan Likya yollarında gezinti imkanı bulabilirsiniz.

Köyün ilk yerleşimcisi İslam Bey adında Arap asıllı bir çobandır.

Daha sonra bir gurup Arap köye yerleşince köy nüfusu artmıştır.

Köyün Akbel Mevkiinde birçok Arap mezarlığı bulunmaktadır.

Köyün Yunanca ismi “Bodamya” dır. Kelime anlamı “nehirler” demektir.

Burada uzun yıllar Türkler ve Rumlar birlikte yaşamıştır. 1934 yılında köy ikiye ayrılmıştır. (Kaş ve Elmalı İslamlar olarak)

Köy halkı: yazın Elmalı İslamlar köyüne çıkar, çünkü burası yayladır. Kış döneminde ise Kaş İslamlar köyüne gelirler, çünkü deniz kıyısındadır. Yani hayatlarını göçebe olarak sürdürürler.

Köy deniz seviyesinden 600 metre yüksektedir. Yılın en sıcak zamanlarında, aşağıdan 5-6 derece daha serindir.

Köyün bulunduğu dağın yamacında, birçok kaya mezarı bulunmaktadır.

Dağınık şekilde Lahitler de görülür.

Buraya yolunuz düşerse, mevcut lokantalarda mutlaka alabalık yemelisiniz. Çünkü Üzümlü’den İslamlar köyüne doğru çıkılan yolun sağında ve solunda birçok balık çiftliği bulunmaktadır.

 

Su değirmeni:

Köyün Bodamya Mevkii denen Yeşilköy’ün Pavruka denen çayın geçtiği yerlerde, Rum halkı birçok su değirmeni kurmuştur.

Bu su değirmenlerinden bir tanesi günümüzde görülebilir ve bu su değirmeninin yaklaşık 300 yıllık olduğu tahmin edilmektedir. Boruları ise antik dönemden kalmadır. Günümüze kalan iki değirmenden biri, köy kahvesinin yanında ve hala kullanılmaktadır.

Kalkan Bezirgan Pirha
 

BEZİRGAN-PİRHA

Bezirgan köyü, önemli bir yayla köyüdür. Kaş merkeze 42 km ve Kalkan merkeze 12 km uzaklıktadır.

İngiliz “The Times” gazetesi tarafından, Türkiye’de gidilmesi gereken gizli kalmış 6 yerden biri olarak gösterilmiştir.

Bezirgan köyü: Toroslarla çevrili bir ovanın ortasındadır.

Pirha kalıntıları: köyden 20 dakika yürüyüş uzaklığındadır. Antik şehir, denizden 850 metre yükseklikte kurulmuştur. Likya’nın en önemli şehirlerinden birisidir. Kent alanı içinde, yönleri denize doğru olan birçok lahit mezar bulunmaktadır.

Ayrıca, dağınık şekilde lahitler görülür. Birçok heykel ve rölyef bulunmuş ve bunlar günümüzde Antalya Müzesinde sergilenmektedir.

Kekova gezi yazıları.

Kaş gezi yazıları.

Patara gezi yazıları.

Demre gezi yazıları.