Japonya Tokyo Eğlence hayatı

Japonya Tokyo Eğlence hayatı

Evet: Tokyo şehrinde insanlar, çalışmayı çok sevmelerinin yanında, eğlenceye de zaman ayırırlar. Şehrin hemen hemen her yerinde: her cins kulüp ve bar bulunur. Bu mekanlarda, müziğin her türlüsünü dinlemek mümkündür. Tüm bunların yanında: Tokyo şehrinde geleneksel eğlenceleri izlemek isterseniz, aşağıda bu konuda kısa bilgiler vereceğim.

Kabuki

Önce, Kabuki hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. Kabuki, kelime anlamı olarak “saçma” ve “sıra dışı” olarak bilinir. Tarihi Edo dönemine kadar uzanır. Bir karşı duruş tiyatrosu olarak tanımlanır. Kabuki kültürü: 17’nci yüzyıl başlarında: bulunmuştur ve çoğunluğu kadınlardan oluşan gezgin dans toplulukları tarafından uygulanmıştır. Genelde: ilhamını “şehvetli” hareketlerden alır.

Tokugava yönetimi: o dönemde, bu yeni eğlence biçimini kısıtlamak istemiş, ancak aşırı talep nedeniyle başaramamıştır. Oyunlarda: tarihsel dramalar, doğaüstü hikayeler, yerel oyunlar ve trajediler sahnelenir. 1629 yılına gelindiğinde ise, kadınların, bu oyunlarda rol almaları yasaklanır. Bunun üzerine, kılık değiştiren erkekler, tahrik edici sahnelerde rol almaya başlarlar.
Kabuki’ye gitmek: Japonlar için günümüzde başlı başına bir olaydır. İnsanların bir çoğu, öğle yemeklerini de yanlarında götürerek, tüm gün orada kalırlar ve sevdikleri sanatçılar sahneye çıktığında, çılgınca alkışlarlar. Sanatçılar ise, yıllarca yapılan çıraklık dönemi sonunda, sahnede yer almaya başlarlar.

Tokyo şehir ziyaretinizde, kabuki izlemek isterseniz: en güzel mekan “Kabukiza” dır. Sezon boyunca, günde iki gösteri yapılır, gösterilerden biri sabah ve diğeri akşam üstü başlar ve saat 21.00 gibi biter.
Gösterilerden bir gün öncesinde, mutlaka rezervasyon yaptırmanız gerekir.

Noh

Bu maskeli bir tür tiyatro oyunudur. Oyunun kökleri 14’ncü yüzyıla kadar gider ve dinsel festivallerdeki gösterilere dayanır. Ancak: günümüze kadar hemen hemen hiç değişmeden gelmiştir.

Gösterideki hareketler, son derece yavaştır ve yapaydır. Gösterideki dili, Japonlar bile zor anlarlar. Oyunlar, genellikle iki oyuncu için yazılmıştır. Roller ise, oldukça semboliktir. Geleneksel maskeler ve ipek cübbeler giyilir.

Bunraku

Bu, bir tür “kukla tiyatrosu” dur. Çıkış yeri “Osaka” şehridir. 18’nci yüzyılda ortaya çıkmıştır. Tiyatronun: müzik ve öyküleri bilindik olsa da: özellikle “kuklaları” muhteşemdir. Bu kuklalar: doğal halinin yarısı büyüklüğünde ve karmakarışıktır ve ancak 3 kişi tarafından idare edilebilirler.
Ancak: kural olarak, yalnızca kafayı ve sağ kolu idare eden kuklacı, sahnede görülebilir. Diğer iki kuklacı ise, siyah kostümler ve başlıklar giyerek görünmez olurlar.

Butoh

Butoh: alışkın olmayanlar için çok değişik gelebilir. Dansçılar: paçavralar içinde veya tamamen çıplak olarak dans ederler. Hatta: kafalarını kazıtırlar ve vücutlarını beyaza boyarlar. Şiddeti ve tahrik edici erotizmi ortaya koyacak şekilde kıvranırlar. Günümüzde: Butoh gurupları, Tokyo şehrinde pek yaygın değildir, ancak ara sıra yapılan gösteriler izlenebilir.

Japonya Tokyo Tarih

Japonya Tokyo Tarih

12’nci yüzyıl öncesinde: Tokyo şehri: Sumida nehrinin ağız kısmında önemsiz ve “Edo” (kelime anlamı: nehrin ağzı ) olarak bilinen bir balıkçı köyüdür. O dönemde, Japonya ülkesinin kültürel ve siyasi başkenti “Kyoto” şehridir ve günümüzde, hanedan burada oturmaktadır.

1185 yılında İmparatorluk bitince: yerel feodal yöneticiler, günümüzde Tokyo şehrinin güneyindeki “Kamakura” da, askeri bir yönetim merkezi kurdular.

1457 yılında: yerel yönetici “Ota Dokan”: Edo bölgesinde, ilk kaleyi yaptırdı ve bölgeyi kendi hakimiyeti altına aldı. Böylece: bölgenin önemi artmaya başladı.

16’ncı yüzyıla gelindiğinde: ülkedeki eyaletler, kendi aralarında savaşa başlarlar ve daha önce kurulan feodal sistem çöker. 1590 yılında: Edo ve çevresindeki bir kısım şehir: Tokugava isimli feodal bey tarafından ele geçirilir. Bu dönemde: Takogava isimli bu feodal beyin: yalnızca tımar sistemi nedeniyle, bölgeden elde ettiği gelir, 2.5 milyon kişinin yıllık gelirine denk gelecek şekilde yüksektir. Öte yandan: Tokugava’nın başka bir tutkusu daha vardır “bütün ülkeyi ele geçirmek”.

1600 yılında: Japonya’nın güneyindeki “Sekigahara” savaşında tüm rakiplerini yenen Tokugava: kendisini hükümdar ilan eder.

1457 yılında, Ota tarafından yaptırılan kale yerine: çok daha büyük ve güçlü olan kendi kalesini yaptırır. 1603 yılına gelindiğinde ise “Edo” şehrini, resmi başkenti yapar. Ancak: Tokugava: yaşamında özellikle iki hususa önem verir ki, bunlar “ihanet” ve nefsi müdafaadır.

Nefsi müdafaa için: kuleler, hendekler ve yüksek taş duvarlar yaptırır. Ancak: bunlarla yetinmez, bütün şehrin savunmasını etkinleştirmek için: dar ve dolambaçlı sokaklar yaptırarak, şehri tam bir labirent haline getirir. Bu yüzden: günümüzde de; şehrin kale şehir olduğu o dönemlerden kalma izler görülür ve şehir merkezine bugün bile ulaşmak çok zordur.

1606 yılında öldüğünde, yönetim, oğluna geçer.

Evet: takip eden 250 yıllık süreçte: Tokugava hanedanına karşı, herhangi bir askeri tehdit görülmez. 1720 yılında, Edo şehrinin nüfusu, 1 milyonu geçer. Aynı dönemde: şehir, tüm Avrupa başkentlerinden daha büyük, daha iyi yönetilen bir şehir olarak önem kazanır.

Ancak: tüm gücüne rağmen, Tokugava bürokrasisi, Edo şehrinde bir azınlık olarak hüküm sürüyordu. Biraz önce de sözünü ettiğim gibi: şehir şaşırtıcı bir hızla gelişti. Bu savaşçı sınıfın: giyim, beslenme ve eğlence ihtiyaçları, ülkenin birçok yerindeki insanları, buraya çekiyordu. Özellikle: şehrin doğu yakasındaki dar sokaklarda: Edo kültürü yaygın olarak yaşanıyordu.

İnsanlar: akşamüstüne kadar kazanıp ceplerine koydukları paraları, buradaki havai fişek gösterirli, geyşa partilerinde ve giydikleri baskılı desenli ipek giysilerle harcayıp bitiriyorlardı. Özellikle: 17’nci yüzyılda ortaya çıkan ve 100 yıl içinde “halkın” tiyatrosu haline gelen “kabuki”; insanların paralarını harcadıkları başlıca yerlerden biriydi. Edo şehrinden başka hiçbir yerde: bu kadar harika tiyatro oyunları, coşkulu seyirci ve ilgi gören tiyatro sanatçıları bulunmuyordu.

Şogunluk dönemi: uzun süre başarılı oldu, çünkü huzuru bozacak hiçbir dış etki yoktu. 1639 yılında, 3’ncü Şoğun İemitsu: ülkenin dışa kapanma sürecini ilan etti. Böylece: yabancıların Japonya’ya girmesi ve Japonların ülke dışına çıkması yasaklandı.

1853 yılında: Tuğamiral Matthew komutasındaki bir kısım Amerikan savaş gemisi: ülke kıyılarına geldi ve limanların uluslar arası ticarete açılması için baskı yaptılar. Şogunluk: bu duruma direnç gösterecek kadar güçlü değildi. Ancak: ülkenin güneyinde bulunan aşiretler, bu dış baskıya karşı isyan ettiler ve “Kyoto” şehrinde bulunan imparatorluk sarayını ele geçirdiler. Hatta: Tokugava hanedanının istifa etmesini ve İmparatorun yeniden görev başına gelmesini talep ettiler.

Bu iç savaş: 1869 yılında: Şogunluğun yenilmesine kadar devam etti. İmparator Meici işbaşına geçti. İmparator: başkenti Kyoto şehrinden, Edo şehrine taşıdı ve şehre “doğunun başkenti” anlamındaki “Tokyo” ismini verdi.

Takip eden süreçte, şehir:

19-20’nci yüzyıllarda hızla büyüdü ve gelişti. Yeni mahalleler ve ticaret merkezleri oluştu. Tokyo körfezinde: dolgu yoluyla toprak kazanılıyordu. Ancak: tüm bu hızlı gelişme ve büyüme devam ederken, 1 Eylül 1923 tarihinde, saat: 11.58’de 8 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi ve şehir yerle bir oldu.

Depremin ardından meydana gelen korkunç yangın, fırtınanın da etkisiyle, 48 saat sürdü ve ardında 140 bin ölü-kayıp ile, mevcut yapılarda % 70’lık tahrip ortaya çıkardı. Yani: şehrin yarısından büyük kısmı, yok oldu.

Evet: ardından, Tokyo yeniden inşa edildi. Ancak: bu yeni kuşakta, II. Dünya Savaşının ardından, Amerikan savaş uçaklarından atılan bombalarla, yine moloz-kül yığını halindeki bir Tokyo şehriyle baş başa kaldı.

Bu deprem ve bombalanma felaketlerine karşın: Tokyo şehri: yine de, biçimini değiştirme, büyük bulvarlar-yollar oluşturma, geometrik sokaklar tanzim etme şansını kullanmadı. Şehir: yine, eskiden olduğu gibi, dar ve dolambaçlı sokaklarla, düzensiz olarak büyümeye devam etti. Savaşın ardından yapılan binalar: yalnızca, mümkün olduğunca çok insanın yaşayabileceği şekilde düzenlendi. Bunun dışında, imar planı gibi düşünceler, hiç akla gelmedi.

1952 yılına gelindiğinde, Tokyo şehrinin müttefikler tarafından işgaline son verildi. Ancak: takip eden 10 yıllık süreçte, şehir yine hızla büyüdü, kalkındı ve gelişti. Bu büyüme: merkezi hükümetin bürokratları tarafından planlanıp uygulandı. Siyasi gücün yakınında bulunmak isteyen: inşaat firmaları, ulusal bankalar ve birçok uluslar arası şirket, Tokyo şehrine akın ettiler.

1964 yılında “Olimpiyat” oyunları düzenlenince, şehir iyice popüler hale geldi. Bu organizasyon nedeniyle: şehirde birçok inşaat yatırımı gerçekleşti, Haneda havaalanı genişletildi, ülkenin ilk ve tek raylı taşıma sistemi şehre bağlandı, Tokyo-Osaka şehirleri arasındaki, yüksek hızlı “Tokyo Metropoliten Ekspres” sistemi saatte 270 km. ye ulaşan hızı ile faaliyete başladı.

İlk paralı otoyol açıldı ve böylece şehrin kalabalık caddelerinin yükü azaldı. Olimpiyatlar nedeniyle şehre gelen ziyaretçiler, gerçek anlamda bir mega kent gördüler.

1960’lı yıllar boyunca: Tokyo şehri, Japon ekonomik mucizesinin odak noktası oldu. Yıllık ekonomik büyüme oranı % 10 civarında ve milli gelir iki kat artmıştı. İç piyasada, otomobil üretimi, dört kart arttı.

1984-1990 yılları arasındaki dönemde: “Balon Ekonomisi” olarak isimlendirilen dönem: Tokyo şehri ve çevresini, 1960’lardakinden daha fazla etkiledi. Şehirde: bir konut furyası başladı. Japon Yeni ve hisse senedi fiyatları fırladı. Japonlar: alışveriş için, dünyanın dört bir yanına koşuşturuyorlardı.

1992 yılına gelindiğinde ise, bu balon patladı. Emlak fiyatları düşmeye başladı ve bu takip eden 10 yıllık süreçte, bütün ekonomik faaliyetler, öncekinin aksine geri geri ilerlemeye başladı. Borsa da bunu izledi ve ekonomik kesimler, büyük borç yükü altına girdiler. İflaslar ve mali borçlar nedeniyle, ekonomi çöktü, evsizlerin sayısı arttı ve bu insanlar şehrin çevresindeki karton evlerde yaşamaya başladılar.

Heisei Durgunluğu denilen bu dönem: bir süre devam etti ve 2000’lerin başlarında, yeniden olumlu hareketlenmeler başladı ve inşaat faaliyetleri arttı. Durumu iyi Japonlar: yine yarını düşünmeden para harcamaya devam ettiler. Alışveriş merkezleri tıka basa dolmaya ve yeni restoranlar açılmaya başladı ve bu hareketlilik günümüze kadar sürmektedir.

11 Mart 2011 tarihinde: Töhoku bölgesinde meydana gelen deprem ve ardından gelen tsunami: ülkenin genelini etkiledi. Bu 9 büyüklüğündeki deprem: Japonya’da o ana kadar yaşanan en büyük, dünya üzerinde ise beşinci büyük deprem olarak kayıtlara geçti.