Galler Cardiff

Galler Cardiff

 

Cardiff şehrinde gezilecek ve görülmesi gereken yerler olarak önereceğim bölümler aşağıdadır. Şehirde kalış zamanınız ve ilginizi çeken yerlerin durumuna göre, bir şehir haritası edinmenizi ve ilginizi çeken yerleri harita üzerinde işaretleyerek gezmenizi öneririm.

 

SENEDD-YENİ GALLER ULUSAL MECLİSİ

Cardiff Bay bölgesindedir. Cardiff Castle’a 3 km. uzaklıktadır.

Galler Britanya’nın bir parçası olmasına rağmen: 13. yüzyıldan itibaren kendi yasalarını yapma hakkına sahiptir. 1997 referandumundan sonra: yeni Galler Ulusal Meclisi için bir yapı gerekti.

Bu yüzden hükümet: Pritzker ödüllü mimar Richard Rogers’a bu görevi verdi. Senedd binası: 2006 yılında açılmış olup, Cardiff Bay kıyısında, birinci sınıf bir konumda yer almaktadır. Burada: Galler ulusal meclisi ve komite odaları bulunur.

Burası günümüzde yalnızca Senedd üyeleri için sadece bir bina değil, aynı zamanda: temel kamu binası ve Galler demokrasisi ve yetki devri için bir ana merkezdir. Burayı ziyaret etmek mümkündür.

Yani, kamuya açık bir yapıdır. Çünkü: devamlı faaliyetlerden olarak, burada sanatçılar, şarkıcılar, sergiler yürütülür.

Burayı ziyaret ederseniz, özellikle Tören Topuzunu görmenizi öneririm. 1.3 metre uzunluğundaki bu tören topuzu: 2002 yılında Melbourne Kuyumculuk tarafından, altın-gümüş ve pirinçten imal edilmiştir.

 

CARDİFF MARKET

St Mary Street adresindedir. Her gün saat: 08.00-17.30 arasında açıktır. Pazar günleri ise kapalıdır.

Burası şehrin merkezinde: eşsiz bir alışveriş deneyimi sunan etkileyici Victoria dönemi yapısıdır. Bir büyük cam çatı altında: tencere, tavalar, ekmek ve tereyağı gibi değişen ürün zenginliğini bulmak mümkündür.

Evet, Cardiff Pazarı: 1700’lerden beri aynı yerde hizmet vermeye devam etmektedir. Başlangıçta hayvancılık ve tarım ürünleri için bir çiftçi pazarı olarak açılmıştır.

Ancak: yüzyıllar boyunca hem daha uzak tüccarların ve tüketicilerin değişen ihtiyaçlarını karşılamak için gelişerek günümüze ulaşmıştır. Artık hayvancılık bulunmamasına rağmen, eski bazı özelliklerini bugüne kadar muhafaza etmiştir.

Galler Cardiff MİLLENNİUM STADİUM

MİLLENNİUM STADİUM

Westgate Street.CF10-1NS adresindedir.
Muhteşem stadyum, modern Galler’in en etkileyici simgelerinden birisidir. 74500 seyirci kapasitelidir. 3 katlı yapıda 1131 kapı ve 12 yürüyen merdiven bulunur. İngiltere’nin üçüncü büyük stadyumudur.

Burayı rehberli turlarla gezmek mümkündür. Bu turlarda: basın toplantısı suiti, soyunma odaları, tünel ve sahanın içi görülmektedir ve 60-75 dakika sürmektedir. Tur ücreti, yetişkinler için 9.5 paund ve çocuklar için 6 paund.

Haziran 1999 tarihinden açılışından bu yana tesis yılda ortalama 1.3 milyon kişi tarafından ziyaret ediliyormuş. Stadyumun çatısı: İngiltere’nin ilk tam geri çekilebilir çatısıdır.

Çatı: 20 dakikada açılabilmekte ve dört adet 90 metrelik direkler tarafından tutulmaktadır.
Bu yüzden: mekan çok amaçlı ve çok yönlü etkinliklerde kullanılmaktadır.

 

ST JOHN BAPTİST CHURCH

Church Street.CF10-3ED adresindedir. Giriş ücretsizdir.

Şehir merkezindeki bu eski kilise: Cardiff Castle bölümünde, sürekli kullanımda olan, şehrin en eski yapılarından birisidir.

Evet: bu kilise: şehir merkezindeki kapalı çarşı yanında: 12. yüzyıldan kalma Cardiff Castle bölgesindedir. 1180 yılında inşa edilen St Mary Kilisesi tarafından kurulan “Benedictine” rahiplerine bir şapel olarak yapılmıştır.

Günümüzde görülen kilise ise: 1404 yılında inşa edilmiştir. St Mary kilisesinin temelleri 1607 yılında bir sel sırasında tahrip olunca, kilise, 1620 yılında buraya taşınmıştır.

Geç Victoria dönemi mimari özelliklerini taşır. Burada: ibadet yanında: konserler, sanat sergileri ve konferanslar da düzenlenmektedir.

 

ST FAGANS ULUSAL TARİH MÜZESİ

St Fagans: Avrupa’nın önde gelen açık hava müzelerinden birisidir ve Galler ülkesinin popüler miraslarından birisidir. Bu muhteşem St Fagans kalesi: Plymouth Earl tarafından Galler halkına bağışlanmış ve 16.yüzyıldan kalma bir malikanede durmaktadır.

Müze 1 Kasım 1948 yılından bu yana, St Fagans Kalesi ve bahçelerinde durmaktadır. 100 dönümlük park alanı içinde: farklı tarihsel dönemlere ait özgün binalar, evler, bir çiftlik, bir okul, bir şapel ve bir görkemli işçi enstitüsü yeniden inşa edilmiştir.

Geleneksel el sanatları ve faaliyetler: ustalar tarafından atölyelerde gösterilmektedir. Üretilen el sanatları eserleri, aynı zamanda satışa sunulmaktadır.

Evet bu müze, genel anlamda: Galler’de insanların nasıl yaşadığını ve yaşamın tüm yönlerini araştırma ve izleyenlere sunmak üzerine hazırlanmıştır. Ziyaretçiler burayı ziyaret ettiklerinde: Galce gelenekleri ve yaşam tarzlarını görebilirler.

Galler Cardiff Tarihi Binalar

 

Tarihi Binalar

Başlangıçta: 1520 yılı yapımı “Aziz Teilo Kilisesi” taş taş buraya taşınmış ve yeniden kurulmuştur. Bu kilisenin duvar resimleri ve oymaları ilgi çeker. Eğer geleneksel yapı tekniklerini görmek, din ve sosyal tarihle ilgili bilgi edinmek istiyorsanız “St Teilo” mutlaka görmelisiniz.

“Kennixton”: Güney Galler bölgesinin tipik bir çiftlik evidir. Burada: göz alıcı kan kırmızı duvarlar, kötü ruhlara karşı korunmak için yapılan ön kapı içi oyma figürler ilgi çekmektedir.
İşçi Enstitüsü ise: siyasi dersler, kümes hayvanları için yerler, dans yerleri ile ilgi çeker. Burası: çok endüstriyel alanlarda: sosyal, eğitsel ve kültürel faaliyetlerin odak noktası olarak kullanılmıştır.

 

Yaşayan Müze

Geleneksel el sanatları ve faaliyetler burada canlandırılmaktadır. Esnaf kendi atölyelerinde geleneksel becerilerini göstermek ve onları üretmek ve satışa sunmakla meşguldür. Demirci atölyesinde: geleneksel araçlar ve ekipmanlar kullanılarak dekoratif forgework parçaları yapılır.

“Yünlü Mill” bölümünde: geleneksel omuz şalı ve battaniye üretiliyor. 1760 yılında inşa edilen kumaş ve yapağı boyama bölümü: burada oluşturulmuştur. “Melin Bompren Corn Mill” denilen yer: mısır öğütmek için kurulmuş, su odaklı bir değirmendir.

“Derwen Bake Evi” lezzetli etmek ve günlük kek yapımını sağlamaktadır. Aslen 1880 yılında inşa edilen ve en iyi Galce gıdaların satıldığı “Gwalia Mağazaları” da mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yerdir. Mağazanın önünde, 1920 tarzı bir çayevi bulunmaktadır.

Burada aynı zamanda: yerli ırk hayvancılığı ve tarım görevleri, günlük faaliyetler gösterilir.

 

Kalesi ve Bahçeleri

St Fagan Castle: Galler ülkesindeki en iyi Elizabeth dönemi köşklerinden birisidir. Aslen 1580 yılında inşa edilen ev 19.yüzyılda yeniden restore edilerek modellenmiştir.

Evi içi: 400 yıllık geçmişe ait mobilyalar ve diğer parçalarla döşenmiştir. Odalar: yüzyılın sonunda burada yaşayan ailelerin hayatını yansıtacak şekilde döşenmiştir. Lord Robert-Windsor; 1946 yılında 18 dönümlük arazi ile birlikte, yapıyı: Galler Ulusal Müzesi arazisi olarak bağışlamıştır.

Kaleyi çevreleyen bahçeler: 2003 yılında, 1902 yılı görünümü sağlanarak yeniden dizayn edilmiştir. Balık havuzları, çeşmeler, dut korusu, üzüm serası görülür.

 

NATIONAL MUSEUM CARDİFF

Cathays Park adresindedir. Salı-Pazar günleri arasında, saat: 10.00-16.30 arasında açıktır. Giriş ücretsizdir.

İlk zamanlardan itibaren Galler hikayesi sanat ve bilim görüntüleri yelpazesi: burada görülmektedir.

Müzenin bulunduğu bina: resmen 1927 yılında açılmıştır.

 

Sanat Koleksiyonu

Müzenin sanat koleksiyonu: Avrupa’nın en iyilerinden biridir. Muhteşem tablolar, çizimler, heykel, gümüş ve izlenimci sanatın Avrupa’daki en iyi koleksiyonlarından biri burada görülebilir. Bu koleksiyon içinde: 500 muhteşem tablo, çizimler, emresyonist eserler bulunur.
Ayrıca: koleksiyon içinde Galler’e gelen dünya çapında seramik koleksiyonu da, yaklaşık 500 yıllık geçmişiyle ilgi çekmektedir.

 

Galler Evrimi Bölümü

Bu bölümde: film, ses, ışık ve muhteşem örneklerle birlikte, kökeni milyarlarca yıl eskiye giden gezegenin yüzünde seyahat edebilirsiniz. Burada: meteorlar, ay taşı ve dinozorlar ve yünlü mamutların fosilleri bulunaktadır. Böylece: yaklaşık 4600 milyon yıllık bir geçmişe gidebilirsiniz.

Yine bu bölümde: Güney Galler bölgesinde bulunan 200 milyon yıl önce yaşadığı düşünülen antik yaratıkların ve dinozorların monte edilmiş çarpıcı iskeletleri ve ayak izleri görülür.
Bir tanıtım filminde: dünyanın su, rüzgar, buz, yerçekimi ve ısı ile nasıl şekillendiği gösterilmektedir.

Sergideki son galeri: doğal dünyanın çeşitliliğini gösteren hayvanlar, bitkiler, fosiller ve minerallerle birlikte muhteşem bir koleksiyonu barındırmaktadır. Buradaki sergiler, sürekli olarak değişmektedir.

 

Natural History Bölümü

Burada: sahilden itibaren ormanlık alan ve ötesinde, Galler ülkesinin doğal tarihini keşfetmek mümkündür. Tepede: büyük camgöz balığı asılıdır. Galler kıyılarında, en fazla 7.5 metre uzunluğunda ve 4 ton ağırlığında görülmüştür.

Galler ülkesinde heybetli deniz kayalıklarında, kuş kolonileri bulunur. Galerideki “Skomer Island” denilen bölüm: Kuzeybatı Avrupa’nın en önemli kuş kolonilerinden birine dayanmaktadır. Burada çeşitli kuş türlerini kendi doğal ortamlarında görebilirsiniz.

Ayrıca: ülkenin çamurlu, kumlu ve kayalık kıyılarındaki sahil şeridinde: denizyıldızı, salyangoz, kabuklular ve diğer deniz canlıları da, bu bölümdedir. Öte yandan: kambur balinanın çarpıcı manzarası da ilgi çeker.

İnsan ve Çevre Galerisinde: genç bir kambur balina iskeleti görülür ki, 9 metre uzunluğundaki bu iskelet: Ekim 1982 tarihinde Barry yakınlarında karaya vurmuş olarak bulunmuştur. Onun: ailesi ile güneye giderken Atlantik Okyanusunda bir fırtına sırasında büyük bir kereste parçası tarafından öldürüldüğü sanılmaktadır.

Yine buruda görülen “Leatherback Kampulbağa” vardır: yaklaşık 100 yaşından büyük olduğu sanılıyor. Ağırlığı 916 kg olan bu kaplumbağa: 3 metre uzunluğundadır ve ölçüleri nedeniyle dünyanın en büyüğü olarak Guines Rekorlar Kitabında yer almıştır.

 

Clore Keşif Merkezi

Burası: müze içinde özel bir vakıf tarafından finanse edilen ve çocukların böcekler, fosiller ve tunç çağı silahlarını ve nesnelerini elle araştırmalarını sağlayan bir yerdir. Burada: 7.5 milyon öğe bulunduğu söyleniyor. Evet, burası çocuklara yöneliktir.

 

CARDİFF STORY MUSEUM

Trinity Street.CF10-1BH adresindedir. Şehir merkezinde, güzel ve tarihi “Eski Kütüphane” binasının içindedir. Giriş ücretsizdir. Pazar günleri kapalıdır. Diğer günler saat: 10.00-16.00 arasında gezebilirsiniz.

Burası: şehrin hikayesini görebileceğiniz ilk müzedir.

Müzede: Cardiff şehrinin 1900’lerde dünyanın en büyük limanı, 1300’lerde küçük Pazar kasabası ve ardından kozmopolit başkent oluşu hikayesi görsel olarak anlatılmaktadır.
Müzenin yanı sıra: birinci kattaki galerilerde sanat ve tarih sergileri düzenleniyor.

 

Bağlam Galeri

Burada: insanların Cardiff’e ilk yerleşimleri ve kendi topluluklarını nasıl geliştirdikleri, limanın neden önemli olduğu açıklanıyor. Cardiff şehrinin geçmiş hikayesi: Tunç çağı, Roma, Norman ve ortaçağ dönemlerinden başlayıp günümüze kadar uzanıyor. Burayı ziyaret ettiğinizde: ekranda: nesneler, fotoğraflar, hikayeler ve interaktif aktiviteler görebilirsiniz.

Şehir Vitrini Bölümü

Burada geçici sergiler düzenlenmektedir.

 

ST DAVİD HALL

Hayes.CF10-1AH adresindedir. Giriş ücretsizdir.
St David Hall: Galler’in en büyük gösteri sanatları mekanıdır. Buraya, yapılan çeşitli sanatsal etkinlikler ve çarpıcı Noel sezonu kutlamaları için, yalnızca 2 haftada, 15 binden fazla ziyaretçi gelmektedir.

Burayı gezmek isterseniz, içeride: City Cente alışveriş merkezi, yemek yeri, sanat galerisi, kafe bulunmaktadır.

 

CASTLE

Castle Street.CF10-3RB adresindedir. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 11 paund ve çocuklar (5-16 yaş arası) 85. paund, diğer öğrenciler 9.5 paund ücret demek gerekir.
Kale hergün saat: 09.00-18.00 arasında açıktır.

Cardiff kalesi: 2000 yılı aşkın bir süreye yayılan geçmişiyle başkentin ortasında “Parklands” içinde dikkate değer bir site olarak durmaktadır.

Aynı zamanda: Galler ülkesinin önde gelen miras konumlarından biridir ve uluslar arası öneme sahiptir. Kalenin duvarları ve kuleleri, kalenin 2000 yıllık masalsı tarihini gizlemektedir.

Burada ilk olarak kale: denize kolay erişimi sağladığı için Roma döneminde, MS.50 yılında kurulmuştur. 1970’lerde yapılan arkeolojik çalışmalarda: burada sadece mevcut siteyi işgal edecek şekilde, her biri farklı boyutta, dört kalenin kurulduğu anlaşılmıştır. Roma duvar kalıntıları, bugün görülebilir.

Norman fethinden sonra, Roma kalesi yeniden inşa edilmiştir. Site: büyük bir sur duvarı ile ayrılmış, iç ve dış bölünmüştür. Erken savunma duvarları, ahşap olarak inşa edilmiştir.

1766 yılına gelindiğinde: Bute ailesi tarafından kullanılan kale: başka soylu ailelerin eline geçer. Bute: dünyanın en büyük kömür ihraç limanı olan, Cardif limanının sorumlusu olarak bilinirdi. Kale ve Bute’nin serveti: oğlu John’a geçer ve 1860 yılında, dünyanın en zengin adamı olur.

1866 yılında, 3. Marki: Kaleyi yeniden restorasyon için mimar William Burges’i görevlendirir. Mimar Burges: bu çalışmada: gotik kuleler içinde, o lüks ve zengin iç duvar resimlerini, cam, mermer ve altın yaldızlı ve özenli ahşap oymaları yarattı.

Nefes kesen her oda: Akdeniz bahçeleri, İtalyan ve Arap dekorasyon stilleri kullanılarak özel temalar oluşturuldu.

1900 yılında, 3. Marki öldü. Yerine geçen 4. Marki: Roma duvarının yeniden inşası dahil, babasının restorasyon projelerini tamamlattırdı. Bute ailesi: 1920-1930 yılları arasında kalede kalmaya devam etti. 4.Marki’nin ölümünün ardından: ailesi ve 5.Marki: Bute parkı olarak bilinen park ve kaleyi: 1947 yılında Cardiff şehrine vermeyi kararlaştırdı.

Zaten, kale büyük ölçüde, II.Dünya savaşın sırasında yıkıldı. Takip eden dönemde, 25 yıl boyunca, kale: müzik ve drama ulusal kolejli olarak kullanıldı ve 1974 yılından bu yana Galler’in en popüler ziyaretçi konumlarından biri haline geldi.

Evet, günümüzdeki kale 1867-1875 yılları arasında yapılmıştır. Kalenin finansmanı ise: sanayi devriminde kömür nedeniyle olağanüstü zengin olan mimar William Burges’dir.

Dış bölümdeki abartılı tasarım: 150 feet yükseklikteki saat kulesi ile tamamlanır. İç bölüm ise, Victoria döneminin güven ve zaferlerini yansıtan, oldukça şatafatlı ve görkemlidir.

Evet, burayı ziyaret ederseniz: Romalı askerler, asil şövalyeler, Bute ailesi: Victoria döneminde burada olağanüstü zenginlik içinde yaşadıkları ortamları görebilirsiniz.

 

CARDİFF BAY

Cardiff tarihi koyun kalbindeki, eski Cardiff Dok bölgesi: yelken ve su sporları için büyük bir tatlı su gölü olarak son on yılda yeniden oluşturulmuştur.

Aslında Cardiff Dok: sürekli olarak şehrin gelişiminde önemli rol oynamıştır.
19.yüzyıl sonlarında vadilerde kömür bulununca, kömür bu rıhtımdan dünyanın birçok yerine sevk edilmiştir.

Ancak II. Dünya Savaşından sonra kömür endüstrisi önemini kaybetmiş ve Dockland kullanılmaz hale gelmiştir. 1999 yılında 200 hektarlık alanda Cardiff Bay Barajından açılan kanal ile, burada tatlı su gölü oluşturulmuş ve bölgeye yeni bir çehre verilmiştir.

Evet: burası şehir merkezinden yalnızca 1 km. uzaklıkta: 5 kilometrelik bir sahil şeridine yayılmıştır. Yani, burayı rahatlıkla ziyaret edebilirsiniz. Burada: 2 km lik eğlence koşusu dahil olmak üzere, her yaş ve yetenek için düz, hızlı ve kolay koşu parkuru bulunmaktadır.

Yaz aylarında: burada: Uluslar arası Gıda ve İçecek Festivali ve Cardiff Limanı Festivali düzenlenmektedir.

Burada: özellikle beş yıldızlı St David Hotel ve Mermaid Quay ilgi çekmektedir.

Ayrıca: yine burada bir “Türk” restoranı popülerdir.

Bunların dışında, bölgede bulunanlar hakkındaki bilgiler de aşağıdadır.

 

St David Hotel

Havannah Street.CF10-5SD adresindedir.
Cardiff körfezi kıyısında yer alan otel: dinamik tarzı, doğal ışık, konfor ve spa eğlence tesisleriyle dikkati çekmektedir.

 

Mermaid Quay

Cardiff Bay.CF10-5BZ adresindedir.

Burası: Cardiff şehrinin: şık, heyecan verici, canlı ve büyüleyici sahilinin tam merkezidir. Burada: Cardiff körfezine bakan restoranlar, kafeler, barlar bulunur. Ayrıca: çeşitli gıdalar, hediyelik eşyalar satan dükkanlar ve şık ve sıra dışı butikler de bulmak mümkündür.

 

Wales Millenium Centre

Bute.CF10-5AL adresindedir. Şov olmadığı zamanlar açık bulunma saatleri: saat: 10.00-18.00 arasındadır.

Böyle bir yerin açılışı fikri, ilk olarak 20 yıl önce, 1984 yılında Kraliçe Elizabeth II tarafından ortaya atılmış ve ikonik bina yapıldığında 2004 yılında yine Kraliçe II Elizabeth tarafından açılmıştır.

2004 yılında açılan bu merkez: dünyanın bir ikonik sanat ve kültürel yeri olarak önem kazanmıştır. Burada: sahne sanatları için uluslar arası önemli kültürel etkinlikler yani canlı sahne sanatları düzenlenmektedir. Bunların başında: tiyatro gelmektedir.

Evet: tiyatro, opera, bale, çağdaş dans, hip-hop dansı, komedi, sanat sergisi, atölye çalışmaları, eğitim faaliyetleri, her gün ücretsiz fuaye gösterileri, bar ve restoranların bulunduğu bu büyük merkezi: rehberli turlarla gezebilirsiniz.

Yaklaşık 1 saat süren bu turların ücreti, 6 paund.

 

National Assembly for Wales

Pierhead binası ve Wales Millenium Centre’ye bitişik, Cardiff Bay rıhtımı üzerinde bulunmaktadır.

2006 yılında açılan yapı: Cardiff Bay kıyısında, birinci sınıf bir konumda bulunmaktadır. Burada: Siambr Ulusal Meclisi yani münazara odası ve komite odaları bulunur. 3 katlı bina: güney batıya bakar ve muhteşem bir panoramik manzaraya sahiptir.

National Assamly binasının içinde yürüyebilir, rehberli turda genel kurul toplantıları ve komite toplantılarının yapıldığı salonları görebilir ve Oriel içinde bir fincan kahve içebilirsiniz.

 

Pierhead

Bunun hemen yanındaki “Pierhead” binası ise: Galler insanları için etkinlik ve konferans merkezi görevini yürütür. Bu tarihi bina: Galler ticaretinin odak noktası olmuştur. Burada: Cardiff Bay tarihinin 113 yıllık geçmişi görülür. Burayı ziyaret etmek isterseniz: her gün saat: 10.30-16.30 arasında açıktır.

 

Norveç Kilisesi Sanat Merkezi

Harbour Drive.CF10-4PA adresindedir.
Norveçli denizciler için yapılan bu kilise binası: Cardiff körfezi sahilinde ünlü kültürel mekanlardan biri haline dönüştürülmüştür.

Burada: canlı müzik atölyeleri bulunur ve çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapılmaktadır. Teras dışında: sahile bakan şık bir kafe bulunur. Burada, gün boyu yemek servisi de yapılmaktadır. Yapı: düğünler, toplantılar ve özel kiralamalar için kullanılır.

 

Doctor Who Experience

Discovery Quay.Heol Porth Teigr.Cardiff Bay.CF10-4GA adresindedir.
Doktor Who efsanesini bilenler, burayı mutlaka ziyaret etmektedirler. Burada: ziyaretçilere: özel ve görsel setler, ikonik televizyon efektleri ile interaktif bir yolculuk yaptırılıyor.

Bu macera ve aksiyon dolu yolculuk sırasında birçok şey keşfedebiliyorsunuz. Sahne ve eserler: orijinal Doctor koleksiyonuna aittir. Burada: 1963 yılından günümüze kadar olan sürece ait ikonik kostümler koleksiyonu bulunmaktadır.

Evet, bu maceralı yolculuğa katılmak isterseniz, yetişkinler için 15 paund, çocuklar için 13 paund ödemeniz gerekiyor.

 

Red Dragon Centre

Hemingway Road.Leisure Village.Atlantic Wharf.Cardiff Bay.CF10-4JY adresindedir.
Red Dragon Centre: Cardiff Bay bölgesindeki bir eğlence mekanıdır. Merkez: haftanın yedi günü, gece-gündüz, gerek yemek-içmek ve gerekse eğlenmek için bir çatı altında birçok etkinlik sunmaktadır.

Bu eğlence mekanları arasında bulunanlar: bowling salonu, casino, dijital IMAX ekranı bulunan ODEON sineması. Ayrıca, biraz önce de söylediğim gibi restoranlar, barlar ve kafeler bulunuyor.

 

Tekne Dünya

Doctor Who Experinece yanı. Discovery Quay.Porth Teigr.CF10-4GA adresindedir.
Burası: her gün saat: 10.30 da açılıyor, giriş ücretlidir, yetişkinler 4.99 paund ve çocuklar 3 paund ücret ödemek durumundadırlar.

Burada: dünyanın dört bir yanından gelen eşsiz bir tekne koleksiyonu bulunmaktadır. Burası ziyaret edildiğinde, ziyaretçilere: evrim, navigasyon kullanımı ve tekne restorasyonu tarihi anlatılıyor.

Hi-tech görüntüler ve eski moda el sanatları kullanılarak: tekne yapımı ve yapılan tekneleri ayakta tutmak için gerekenler gösteriliyor. İnteraktif alanlarda: büyüleyici görüntüler eşliğinde: “Sea, Discover ve Tekne World now” gösterileri düzenleniyor.

Ayrıca: ekranda 40 tarihi tekne gösteriliyor ki, bunlar ilkel kamış tekneler ve ardından daha tanıdık teknelerden oluşmaktadır. Teknelerin çoğu: dünyanın her yerinde, kendi türünün hayatta kalan son örnekleridir.

Buranın “Tekne Lab” denilen bölümünde ise: tekne tasarımı ve nasıl çalıştıkları hakkında bilgiler veriliyor. Ayrıca: güncel restorasyon çalışmaları da gösteriliyor. Tekne Lab denilen yerde: halen 70 metrelik “Tall Ship” denilen bir tekne görülüyor.

 

Techniquest

Stuart Street.CF10-5BW adresindedir.
Buraya giriş ücretlidir, yetişkinler için 7 paund ve çocuklar için 5 paund ücret ödemek gerekir.
Burası: etkileşimli bir bilim merkezidir.

Tek bir çatı altında: bir roketin nasıl fırlatıldığını, dev bir silahın nasıl ateşlendiğini görebilirsiniz. Planetarium bölümünde, gece gökyüzü izlenebiliyor.
Sitede: bir kafe ve bir dükkan da bulunuyor.

 

Holm İsland

Kraliçe Alexandra House.Kargo Yolu.CF10-4LY adresindedir. Cardiff merkezine 5 km. uzaklıktadır.

Adaya, kıyıdan yalnızca 50 dakikalık bir tekne yolculuğu ile ulaşılmaktadır.

Adada, çok sayıda martı bulunmaktadır. Ayrıca: yine ada üzerinde Danimarkalı işgalciler tarafından inşa edilen pavyon tarzı hastane ve askeri tahkimat ve ilk kablosuz radyo iletişimi ve kolera mağdurları için izolasyon bölgesi bulunmaktadır.

Yaz aylarında, buraya günlük turlar düzenlenmektedir. Burayı ziyaret ederseniz: yaban hayatı ve manzara fotoğrafları çekebilirsiniz. Ada turu 3 saat sürmektedir. Adada: içecek ve hediyelik eşya dükkanı bulunmaktadır. Ancak: ada ziyaretçilerin yanlarında öğle yemeği getirmeleri önerilir.

Ayrıca: uygun giysi ve kapalı ayakkabı giymelisiniz. Son bir not: adaya giderken, teknede ıslanma riskini göze almanız gerekiyor. Ada turları ücretli olup, yetişkinler için 20 paund, çocuklar için 10 paund.

 

Water buss

Bu tur: Cardiff körfezinde sarı tekneyle 2000 yılından bu yana yapılır. Tur: Cardiff körfezi ile Penarth Barajı arasında düzenli seferler yapmaktadır. Tek yönlü yolculuk 15 dakika sürmektedir. Yiyecek ve içecek satılmayan tur için: yanınızda yiyecek ve içecek götürebilirsiniz.

Uluslar arası Su merkezi-Cardiff İnternational White Water

Burası: Cardiff uluslar arası spor köyünün tam merkezindedir. Burada: sörf ve rafting eğitimleri verilmektedir.
800 metrelik su yarış pisti boyunca mükemmel bir su raftingi yapabilirsiniz.

Meksika Guanajuato

Meksika Guanajuato

 

Burası yerli dilinde “Kurbağalar Yatağı” anlamına gelmektedir. Yerliler bölgeye ilk geldiklerinde, bataklığa benzeyen zemini beğenmeyip “burada ancak kurbağalar yaşar” demişlerdir. Şehir başkent Mexico City şehrine otobüsle 5 saat uzaklıktadır.

1552 yılında İspanyol komutan Juan de Jaso; Guanajuato bölgesinde gümüş yataklarına rastlamıştır. 16. ve 17. yüzyıllarda İspanyollar bu kasabaya akın edince nüfus hızla artmıştır. Katolik kilisesinin gönderdiği papazlar, kasabalarda aralarında San Cayetano gibi görkemli yapıların bulunduğu 15’e yakın kilise ve manastır inşa etmişlerdir.

18. yüzyılda bölgedeki Valenciana madeni tek başına dünyanın gümüş üretiminin üçte ikisini sağlamıştır.

Daha sonra kasaba çevresinde altın, bakır, kurşun ve civa yatakları da bulununca, yerel halk bu gelişmelerden öyle memnun olmuş ki, mevcut refahları bozulmasın diye ülkelerinin bağımsızlık savaşına bile destek vermemiştir.

Meksika Guanajuato

 

Guanajuato bu bölgenin en güzel yerleşim yeridir. Kasaba, sinema yapımcılarının da dikkatini çekmiştir. 2003 yılında gösterime giren: Antonio Banderas ve Salma Hayek’li “Bir zamanlar Meksika’da” filmi burada çekilmiştir.

Birçok sokak trafiğe kapalıdır. Şehrin, biri gidiş biri geliş olmak üzere sadece iki ana caddesi vardır.

Guanajuato nehrini takip eden bu caddelerden biri yeraltındadır. Sokaklar küçük geçitlerle birbirine bağlanmıştır.

Bunların en ünlüsü yalnızca 68 cm genişliğindeki Öpücük geçididir. Zamanında iki aşık, geçidin iki yanındaki evlerinin balkonuna çıkar ve burada öpüşürlermiş.

Efsaneye göre: burada öpüşen çiftler 7 yıl mutlu olmayı garantiliyorlarmış. Guanajuato’nun rengarenk çiçeklerle dolu küçük, şirin meydanında gezinmek çok keyiflidir.

Şehir yıllık Cervantino Festivaline ev sahipliği yapmaktadır.

Şehir 1988 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Meksika Guanajuato

 

GEZİLECEK YERLER

Meksika Guanajuato San Cavetano Kilisesi

 

San Cayetano Kilisesi-Iglesia de San Cayetano

Bu dini yapı “La Valenciana” gümüş madeni girişine yakın “La Valenciana” köyündeki (bir zamanlar bu köyde 20.000 kişi yaşıyormuş) en etkileyici yapılardan birisidir.

Yapı 18. yüzyıla tarihlenmektedir. Şehir manzaralı bir tepenin üzerinde durmaktadır. Sömürge döneminde La Valenciana gümüş madeninin büyük zenginliğinin bir anıtı olarak durmaktadır.

Kilise: La Valenciana gümüş madeninin orijinal sahibi tarafından inşa ettirilmiştir. İnşaatına 1765 yılında başlanmış ve gümüş madenlerinden gelen kar ile finanse edilmiş ve 1788 yılında tamamlanmıştır.

Yapıda “cantera rosa” olarak bilinen yerel bir pembe taş kullanılmıştır. Cephe Meksika barok tarzında oyulmuş ve yan taraflar neo medejar tarzı kemerlerle süslenmiştir.

Kilise bitmiş denilse de, sağ tarafındaki ikinci çan kulesi ve saati eksiktir. Ama özellikle kilisenin içinde 18. ve 19. yüzyıla ait muhteşem güzellikler görmek mümkündür.

Günümüzde burası Guanajuato Üniversitesi Sanat Okuluna ev sahipliği yapmaktadır ve burada müzik odaklı farklı etkinlikler düzenlenmektedir.

Meksika Guanajuato Kıss Allev

 

Kıss Alley-Callejon del Beso

Eğer eşiniz veya sevgilinizle romantik bir zaman geçirmek istiyorsanız “Kiss Alley” denilen “Callejon del Beso” sokağına gitmelisiniz. Bu sokak: Alley Plaza de los Angeles yakınındadır. Burası iki genç sevgilinin dramatik bir hikayesine tanıklık etmesiyle tanınır.

Buradaki dar bir sokakta iki balkon bulunmaktadır. Bu balkonlardan birine çıkıp öpüştüğünüzde, yörenin yerlileri küçük bir ücret karşılığında fotoğrafınızı çekerler. Öte yandan bu geleneği yaparsanız, 7 yıl boyunca kötü şansın sizden uzak kalacağı söyleniyor.

Evet burası hakkında anlatılan efsaneyi de bilmelisiniz: Dona Carmen: inatçı ve öfkeli bir babanın tek kızıdır. Dona Carmen: evlerine yakın bir kilisede Don Luis ile tanışır ve birbirlerine aşık olurlar.

Ancak babası, azalan serveti nedeniyle Dona Carmen’i zengin ve soylu bir İspanyol ile evlendirmek ister. Evlenmediği takdirde kendisini kilitli bir manastırda tecrite göndermekle tehdit eder.

Dona Carmen ve arkadaşı Dona Brigida ağlarlar ve birlikte dua ederler. Daha sonra Dona Brigida: Don Luis ile arasında mesaj alıp götürmeye başlar. Dona Carmen: evindeki bir pencereden dışarı eğildiğinde karşı taraftaki duvara dokunabilmektedir.

Yani ev mümkün olduğu kadar dar bir sokaktadır. Bunun üzerine, sokağın diğer tarafındaki ev: genç sevgili fakir madenci Don Louis tarafından alınır. Böylece iki genç sevgilinin konuşmaları mümkün olacaktır.

Don Luis: o evin sahibi öğrenir ve evi satın alır. Evin balkonuna çıkıp, Dona Carmen hayalleriyle yaşamaya başlar. Dona Carmen de buna çok sevinir çünkü hayallerindeki adam çok yakındadır.

Bu iki aşığın konuşmaya başlamasının üstünden birkaç dakika geçmiştir ki, odanın arkasından Dona Carmen babasının bağırmalarını duyar. Arkadaşı Dona Brigida, babasının odaya girmesini engellemeye çalışsa da başaramaz ve babası Dona Brigida’yı iterek odaya girer ve hançeriyle tek bir darbede Dona Carmen’i öldürür.

Don Luis: sessizlik içinde şok olur. Dona Carmen’in tuttuğu eli yavaş yavaş soğur ve Don Luis: bu pürüzsüz, soluk ve cansız sevgilisine bir öpücük bırakır. Evet tam bu nokta: günümüzde “Kiss Alley” olarak bilinmektedir.

İki evin iki balkonu arasındaki mesafe, yalnızca 69 cm. dir. Don Luis: bu ayrılık sonrasında “La Valenciana” madeninde intihar etti.

Meksika Guanajuato Don Kişot Müzesi

 

Don Kişot Müzesi-Museo Iconografico del Quijote

Burası Allende Plazada Don Kişot ve onun yaratıcısı Sancho Panza’ya adanmış bir müzedir. 1987 yılının sonlarında açılan müzede 17 oda ve avlularda: Salvador Dali, Jose Guadalupe Posada gibi sanatçıların resim, baskı, heykeller ve el sanatlarını kapsayan 800 parça eser sergilenmektedir.

Öte yandan bu eşsiz koleksiyonda Don Kişot figürleri ilgi çekmektedir. Ayrıca: Honore Daumier, Pablo Picasso ve Miguel de Cervantes Savedra gibi sanatçıların eserlerine isimlerini veren kahramanların figürleri de bulunmaktadır.

Meksika Guanajuato Yer altı Sokağı

Yer altı Sokağı

Burası da şehirde kaçırılmaması gereken bir yerdir. Calle Miguel Hidalgo olarak bilinen, şehrin içinde çalışan eski bir nehir alanıdır. Günümüzde ise şehir trafiğini hafifletmek için kanal yol olarak inşa edilmiştir.

Meksika Guanajuato Plaza Mayor

Plaza Mayor-La Paz

Burası şehrin merkezinde, şehrin en güzel binalarıyla çevrili, yarı üçgen kare bir meydandır. Meydanda bulunan bronz anıt, mermer ocağı bazlı ve kurtuluş savaşının sonunu anmak için yapılmıştır. Anıt Başkan Porfirio Diaz tarafından 27 Ekim 1903 tarihinde açılmıştır.

Meksika Guanajuato Teatro Juarez

Teatro Juarez

Bu yapı 1872-1903 yılları arasında inşa edilmiş ve Meksika’nın en güzel tiyatrolarından birisidir. Tiyatro Başkan Diaz tarafından 27 Ekim 1903 tarihinde açılmıştır. Özellikle: 8 tane Roma Dor sütunları ilgi çekmektedir. Konumları arasında bir art nouveau fuaye bulunmaktadır.

Meksika Guanajuato Hidalgo Pazar

Hidalgo Pazar

Burası da Başkan Diaz tarafından 1910 yılında açılmıştır. Onun cephesi yöreye özgü pembe taştır. İnce demir kulesinin tepesinde dört yüzlü bir saat bulunur. Metal kubbede 30 pencere bulunur ve 35 metre genişliğinde ve 70 metre uzunluğundadır. Burada özellikle yöresel tatlılar ve el sanatları satın alabilirsiniz.

 

Mumya Müzesi-Museo de los Momias

Şehre gelen turistlerin ilk uğrak yerlerden birisidir.
19. yüzyılda şehirde uygulanan bir mezarlık vergisi varmış. Her mezar için yıllık vergi ödeniyormuş. Eğer ölünün yakınları bu vergiyi ödemezse, mezar yeri hakkını kaybeder ve merhumun naşı mezarından çıkarılırmış.

Sonunda, kimse bu vergiyi ödemeye yanaşmayınca gömülenlerin % 90’ının mezarları Belediye tarafından boşaltılmıştır. Bu arada 1833 yılında Guanajuato’da kolera salgını baş göstermiştir. Ölüler, salgın yayılmasın diye aceleyle gömülmüştür. Salgında ölenlerin yakınları mezarlık vergisini ödemeyince mezarlar açılmış ve bazı ölülerin bedenlerinin bozulmadan kaldığı fark edilmiştir.

Bölgenin kuru havası ve topraktaki mineraller bir nevi doğal mumyalama işlevi görmüştür. 1865 yılında Santa Paula mezarlığında yatan ilk mumyalanmış vücut ayıklanır ve yüzden fazla beden mezarlıktan alınıp sergilenmeye başlamış ve böylece 1865 yılında Mumya Müzesi resmen açılmıştır.

Ölülerin açıkça sergileniyor oluşu ürkütücülüğü bir yana, mumyaların yüzünde de korkunç ifadeler vardır. Mezarlar boşaltıldığında, mumyaların yüz ifadelerinden salgının yayılmasını engellemek isterlerken merhumların bazılarının diri diri gömüldüğü anlaşılmıştır.

Alman yönetmen Werner Herzog, bu mumya görüntülerini “Vampir Nosferatu” filminde kullanmıştır.

Ölülerin bedenlerinin bu şekilde sergilenmesinin etik olup olmadığı sorusu, yıllık bir milyona yakın ziyaretçi sayısı göz önüne alınınca boşlukta kalmıyor olabilir. Müzenin, kasabanın turizm bütçesine katkısı yadsınamaz.

Mumyalar bu müzede camlar arkasında, vitrin benzeri yerlerde sergileniyor. Kimisinin üzerinde halen yırtık pırtık elbiseleri duruyor, kimisinde ise sadece çorapları vardır.

Meksika Guanajuato Hidalgo Pazar

Müze turunun sonunda, asıl etkileyici sahneye tanık oluyorsunuz. “Dünyanın en küçük mumyası” etiketiyle sergilenen altı aylık cenin.

Sezaryan sırasında annesiyle birlikte ölmüş, bedeni şu an neon ışıklar altında sergileniyor. Yapılan araştırmalara göre kadının ölüm yaşının 40 olduğu yani 19. yüzyılda anne olmak için çok fazla yaşlı olduğu düşünülüyor.

Böyle ileri bir yaşta gebelikte gerekli besinleri alamadığı ve o nedenle kötü beslenme yüzünden öldüğü veya aynı dönemde bir kötü kadın (fahişe) olduğu düşünülüyor. Bu dünyanın en küçük mumyası, başlangıçta annesinin kollarında sergilendi, şimdi ise ayrı sergileniyor. 5 yada 6 aylık bir gebelik sürecinde olduğu düşünülüyor. Muhtemelen ölü doğmuş ya da doğum sırasında ölmüş olabilir.

Müzeye gelen bazı anne-babaların yanlarında çocuklarını da getirmeleri bence bu görüntüler nedeniyle hiç hoş olmuyor.

Meksika Guanajuato Ölüler Günü

Dia de los Muertos-Ölüler Günü

Nobel ödüllü Meksikalı yazar Octavio Paz: yurttaşlarının ölüme yaklaşımlarını şöyle değerlendirir “Meksikalılar için ölüm bilindik bir şeydir.

Ölümün şakasını yapar, onu kucaklar ve hatta onu kutlarlar. Doğrudur, onlar da herkes gibi ölümü ancak en azından ölümle yüzleşince bilirler. Ölümü bazen küçümserler”

Octavia Paz “Meksikalılar ölümü kutlar” derken aslında mecazi anlamda söylemiyor.
Meksikada 28 Ekim tarihinde “Ölüler Günü” kutlamaları, resmi tatil ilan edilen 2 Kasım’a kadar sürüyor. 2 Kasım’da: ölülerin ruhlarının ilahi izinle dünyaya indiğine inanılıyor.

Böylece merhum, arkadaş ve akrabalarını ziyaret etme, dünya zevklerini yılda bir kez de olsa tatma olanağı buluyorlar. Angelito denen küçük meleklerin, yani bebeklerin ve çocukların ruhlarıysa büyüklerden bir gün önce, 31 Ekim gecesi iniyor ve ertesi günü ailesiyle birlikte geçiriyor.

Ölüler günü öncesinde mezarlıklar çiçeklerle süsleniyor. O sabah aileler, yitirdikleri yakınlarının mezarlarını ellerinde mumlar, kadife çiçekleri, içecek ve yiyeceklerle ziyaret ediyorlar. Çocuk mezarlarına oyuncaklar, büyüklerinkine ise tekila şişeleriyle gidiliyor. Ruh mezarını bulabilsin diye ağır kokulu tütsüler yakılıyor.

Ardından mezarın yanına piknik örtüleri seriliyor ve merhumun sevdiği yiyecekleri hep birlikte yiyorlar. Ölüm yakın zamanda gerçekleşmiş ise, aileler bazen mezarlığa arkalarında müzisyenlerle birlikte geliyorlar ve yakınlarının sevdiği parçaları çaldırıyorlar.

Ruh önce mezarlığa sonra da eve geliyor. Azteklerin ölülerini hatırlamak için yetiştirdikleri sarı/turuncu renkli kadife çiçekleri, ruhun evi bulmasına yardımcı oluyor. Evde “ofrendas” denen sunaklar, yani üzeri delikli, renkli kağıt örtülerle kaplı küçük masalar ruhun gelmesini bekliyor.

Sunakların üzerinde merhumun resimleri, mumlar, tütsüler ve bu güne özel yapılan tatlımsı “pan de muertos” (ölü ekmeği) bulunuyor.

Bunların yanında, yine merhumun sevdiği yiyecekler ve şekerden yapılan, alnına merhumun isminin yazıldığı bir kurukafa var. Ruh eve gelince bu yiyeceklerin özünü ve aromasını alıyor. Ruh evi terk edince bu yiyecekler ve şekerden kurukafa, akrabalar, arkadaşlar ve komşular arasında paylaşılarak yeniliyor.

Kurukafa geleneği ise, Azteklerden geliyor. Aztekler ve diğer Mezoamerika toplumları, esirlerin kafataslarını zaferlerinin sembolü olarak saklar, törenlerinde sergilerlermiş. İnanışlara göre kurukafa ölümü ve yeniden doğuşu simgeliyor.

Yaşamın sadece bir rüya olduğuna, ancak öldükten sonra bu rüyadan uyanıldığına inanan Aztekler ölümü bir son gibi görmezlermiş.

İspanyol işgalciler bu törenleri Katolik inanışına saygısızlık diye nitelendirerek barbar dedikleri yerlileri bu geleneklerinden vazgeçirmek için çok çabalamışlardır.

Çabaları sonuçsuz kalınca da bu törenleri biraz olsun Hıristiyan dinine uygun formata sokabilmek amacıyla “Ölüler günü” tarihini kendi Azizler Günüyle çakışacak şekilde değiştirmişlerdir.

Daha önceleri Azteklerin güneş takvimine göre, Ölüler Günü Ağustos başında kutlanıyormuş.

Ölüler günü gecesinde aileler yakınlarının ruhlarıyla yine mezarlıkta buluşuyor.Ruhları dansa davet etmek için mezarlığın girişindeki çanlar çalınıyor. Azteklerin güneşe hürmet danslarının bir benzeri olan The Danza de los Viejitos’ta (Yaşlı adamın dansı) hep beraber dans ediliyor.

Daha sonra kadınlar ve çocuklar karanlıkta ellerinde mumlarla yakınlarının mezarlarını buluyorlar. Dua ve ilahiler söylemeye ölen yakınlarının sonsuz huzura kavuşması için Tanrıya yakarmaya başlıyorlar. Erkeklerse sessizce olup biteni izliyorlar.

Sosyologlar, Meksikalıların bu geleneklerine halen sıkı sıkıya bağlı kalmalarını ve ölülerine yas tutmaktansa insanoğlunun varoluşunun devamını kutlamayı yeğlemelerini Meksika’nın fırtınalı geçmişiyle açıklıyorlar.

İspanyol işgalcilerin yerli katliamları ve kanlı Meksika Devriminin yanı sıra son dönemdeki kartellerin yarattığı şiddet, ister istemez “doğal olmayan ölümlerle yüzleşmeyi gerektiriyor.

Meksikalı entelektüellerin devrim sonrasında ölüm kavramını sürekli işlemeleri, bu konunun insanların zihninde iyice yer etmesine yol açmış. Diego Rivere bir konuşmasında bu konuyla ilgili olarak şöyle söyler “Bir bakın atölyeme. Her yerde ölümü göreceksiniz. Her boyutta ve her renkte ölümü”

Meksika Guanajuato Diego Rivera

Diego Rivera-Museo Casa Diego Rivera

Mumya müzesini gezdikten sonra Diego Rivera’nın müzeye dönüştürülen evine gitmelisiniz.
Diego ve ikiz kardeşi 1886 yılında bu evde doğmuştur. Anneleri doğum sırasında komaya girince öldü sanılmış.

Neyse ki, bir hizmetli nefes aldığını fark etmiş de kadıncağız canlı canlı tabuta konmaktan kurtulmuştur. Bir sene sonra Diego ikiz kardeşini kaybetmiş ve tek çocuk olarak büyümüştür.

Daha küçük bir çocukken ilk sergisini açan Diego aldığı bursla Madrid’e gitmiş, Avrupa’nın çeşitli ülkelerini dolaştıktan sonra, 1911 yılında Paris’e yerleşmiştir. Burada Cezanne’dan çok etkilenmiş kübizme yönelmiştir.

Meksika’ya döndükten sonra duvar resimleri yapmaya başlayan Diego 1929 yılında, Frida Kahlo ile evlendiği yıl, Meksika komünist partisiyle ters düşerek partiden atılmıştır.

Komünist parti, Diego’nun devletin hizmetinde çalışmasını kabul edilemez bulmuş. Diego devletten aldığı maaşla yetinemeyince Frida’yı da alarak Amerika’ya taşınmıştır. Detroit şehrinde çalışırken Rockefeller’in daveti üzerine New York şehrine gitmiş ve yeni RCA binasında devasa bir duvar resmi yapmaya başlamıştır.

İlk yaptığı işlerden biri Moskova’daki 1 Mayıs kutlamalarını resmetmek olunca, Rockefeller bu konuda rahatsız olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine bir de Lenin’in portresini eklemesi, Diego’nun çok geçmeden işten kovulmasına neden olmuştur. Frida ile birlikte 1934 yılında Meksika’ya dönmek zorunda kalmıştır.

Yaptığı fresklere siyasi görüşlerini yansıtan Diego halk arasında politik bir lider gibi saygınlık kazanmıştır. Meksika tarih ve geleneklerini, toprak, çiftçi ve işçileri resmettiği canlı renklere sahip eserleri, Diego’yu sadece Meksika’nın değil, dünyanın 20. yüzyıldaki en büyük sanatçılarından biri yapmıştır.

Bugün birçok Meksikalı Diego’nun Frida’dan daha büyük bir sanatçı olduğunu düşünüyor ve onun haksız bir biçimde Frida’nın gölgesinde kaldığını iddia ediyorlar.

1954 yılında Frida’yı kaybettiğinde Diego yıkılmış “Artık söylemek için çok geç ama anladım ki hayatımdaki en harika şey Frida’ya olan aşkımdı”.

Frida’nın ölümünden bir yıl sonra: kendisine kanser teşhisi konmuştur. Diego’nun 1957 yılında kalp rahatsızlığından ölmeden önce, küllerinin Frida’nınkilerle karıştırılması vasiyetinde bulunmuş, bu vasiyeti devlet tarafından yerine getirilmemiş ve başkentteki Panteon Civil de Dolores mezarlığına gömülmüştür.

Bugün bu müzede, Diego’nun kişisel eşyalarının yanı sıra kübizm dönemi eserleri ve erken dönem çalışmaları görülebilir.

Meksika Mayalar ve Aztekler

Meksika Mayalar ve Aztekler

Meksika gezimize başlamadan önce: burada antik dönemde büyük uygarlık kuran ve bazı sırları hala keşfedilmemiş, İspanyol sömürgeciler tarafından yok edilmiş Maya ve Aztek kültürleri hakkında bazı bilgiler vermek istiyorum.

Zaten gezi süresince genellikle Meksika’da Maya ve Aztek kültürlerinin yoğun olduğu yerleri tercih ettim ve sizlere de buralar hakkında ayrıntılı bilgiler vereceğim, malüm benim sürekli okurlarım, özellikle tarihe ve tarihi yerlere meraklı olduğumu bilirler.

Meksika Mayalar ve Aztekler
Meksika Mayalar ve Aztekler

 

MAYA DÜNYASI

Mayalar, bugünkü Guatemala, Honduras, Belize ve Meksika’da yaklaşık 3000 yıl önce ortaya çıkmışlardır. Ancak özellikle Yucatan yarımadasında olmak üzere Meksika’nın güneydoğu bölgesinde, antik çağda, kayıtlı tarihin en gelişmiş kültürlerinden birini kurmuşlardır.

Mayalar: ayı, güneşi ve Venüs gezegenin hareketlerini gözlemleyerek bu göksel gözlemlerinde kendi matematik bilgilerini kullandılar, anıtlar oluşturdular.

Onlar: yıldızları ve dünyanın döngülerini, ayrıntılı mimari çizimler ve titiz matematik hesapları ile birleştirmişler ve yetenekli sanatçılar bunları yapılara dökmüşlerdir.

Antik çağda: Mayalar uzun boylu tapınaklar inşa ettiler ve tanrılarının yüzlerini heykellerde betimlediler. Onlarda yağmur suyunun korunması için sistemler vardı ve hatta suların taşmasını önlemek için uyumlu şehirler inşa ettiler.

Günlük yaşamlarını yönetmek için son derece hassas takvimler yaptılar. Tarım ve fennin sırlarını deşifre ettiler.

Öte yandan Mayalar çok yetenekli çiftçilerdi ve aynı zamanda birçok sofistike yazılı dil yaratmışlardır. Hatta bu dilin, Amerika’daki ilk yazılı dil olabileceği düşünülmektedir.

Mayalar aynı zamanda gelişmiş sosyal sınıf sistemini yarattılar ve kurdukları şehirler ağı üzerinde ticaret yaptılar. Matematikçiler, onların sayı sistemi konusunda uzman olduklarını ve sıfır kavramını onların yarattıklarını ileri sürmektedirler.

Güneydeki bu imparatorluk MÖ.900 yılında çöktü. Ancak niye çöktüğü sırdır. Bilginler: büyük olasılıkla hastalık, politik kargaşa, aşırı nüfus veya kuraklık etkenlerini bu çöküş için düşünmektedirler. Ancak güneydeki imparatorluk, özellikle Yucatan kuzeyinde, 16. yüzyılda İspanyol fatihler bölgeye gelene kadar gelişti.

Meksika Mayalar ve Aztekler

AZTEKLER

Aztekler 14. yüzyıldan 16. yüzyıla kadar Meksika’nın kuzeyini kontrol altında tutmuşlardır. Asıl saltanatları ise 1427 yılında Tepaneklere karşı kazandıkları savaştan sonra başlamıştır. Mezoamerika’nın Meksika’dan Honduras’a kadar olan bölümüne yaklaşık 100 yıl hükmetmişlerdir. Farklı kültürlerden öğrendikleri tekniklerle “Tenochtitlan”ı, yani şu anki başkenti kurmuşlardır.

Şehrin içinde gerektiğinde caddeler yerine kanallar inşa edip kanoyla ulaşım yapılabilmesini sağlamışlardır. Öyle ki İspanyollar buraya ilk geldiklerinde, şehre Yeni Dünya’nın Venedik’i ismini vermişlerdir. Tenochtitlan: en kalabalık zamanında 200.000 nüfusa ulaşmış. O zamanlar Avrupa’da bile bu kadar büyük şehir yoktur.

Savaşmak Aztekler için günlük yaşamın bir parçası sayılır ve her erkek çocuğu okula gidip silah kullanmasını ve savaş tekniklerini öğrenir. Askerler öğrencileri savaşa götürüp onlara düşmanın nasıl esir alınacağını gösterir ve öğrenci ilk esirini aldığında erkekliğe adım atmış sayılırdı. Azteklerin sürekli savaşmalarının bir diğer nedeni de; düşman esir almak olduğu söyleniyor.

Azteklerin, en önemlisi güneş tanrısı olmak üzere bine yakın tanrısı vardır. Kendilerine verilen nimetler için bu tanrılara kurbanlar sunuyorlarmış ki bunlar da savaş esiri olurmuş. Eğer tanrılara kurban vermezlerse, o gün güneşin doğmayıp kıyametin kopacağını düşünürlermiş.

Dolayısıyla Aztekler yaşama nedenlerinin kopacak bu kıyameti geciktirmek olduğuna inanıyorlarmış.

Aztek din adamları: dillerini, el ve ayaklarını, hatta cinsel organlarını kanatarak tanrıları memnun ettiklerini düşünürlermiş. Aztekler’e göre, tanrıların en çok hoşuna gidecek şeyse, canlı insan kalbidir.

Dini törenlerde, uyuşturucu verilen kurban ellerinden kancalara asılıp tören platformuna çıkarılırmış. Burada kurban henüz canlı iken kalbi sökülür ve önce kalbi, sonra da tüm bedeni ateşe verilirmiş.

Aztek savaşçılar daha fazla esir alabilmek için, savaşta düşmanlarını mümkün olduğunca öldürmemeye, onları sadece dizlerinden yaralamaya çalışırlarmış. Kıtlık zamanlarında, tanrıların kendilerine çok kızdığını düşünüp 10.000 esiri birden öldürdükleri olurmuş.

Aztekler için yaşama biçimlerinden çok nasıl öldükleri önemlidir. Bir erkek savaştayken ya da bir kadın hamileyken ölürse, doğrudan güneş tanrısının yanına gidiyormuş.

Ölüm normal yollardan gerçekleşirse, bu çok kötü. İşte o zaman, yer altı dünyasında 9 hayat yaşadıktan sonra ölüler diyarına ulaşabiliyorlarmış.