Ankara Kızılay Emek İşhanı

 

Ankara Kızılay Emek İşhanı

Kızılay meydanının bir köşesinde yıllardır meydanın en büyük simgelerinden olan binanın ismi Emek İşhanı’dır.

Ancak burası Türkiye’nin ilk en yüksek binası olması nedeniyle “Gökdelen” olarak da isimlendirilir.

Kızılay’ın tam merkezinde. Eski Set Kafeteryayı hatırlayanlar olabilir. Kızılay meydanının muhteşem manzarasını, bir çay veya kahve içerek izlemenin keyfine doyum olmazdı.

Evet; binanın 1958 yılında başlanan inşaatı, 1963 yılında tamamlanmış ve Türkiye’nin ilk gökdeleni, en yüksek binası hizmete açılmış. 86 metre yüksekliğinde ve 21 katlıdır.

Ankara’nın uzun yıllar sembolü olmuş bu yapı; Emek İşhanı. Günümüzde, tam bir hayalet mekan görünümünde. 2006 yılında, Emekli Sandığı Genel Müdürlüğüne ait iken, özelleştirilerek, yaklaşık 55.5 milyon dolara, bir iş adamına satılmıştır.

Tadilat çalışmalarına başlanmış ve mal sahibinin açtığı tahliye davaları nedeniyle, binadaki tüm kiracılar kapı dışarı edilmiş. 200 kiracı bulunuyordu.

 

Evet; Ankaralıların eminim ki, burada anıları olmuştur.

Ankara Kızılay Emek İşhanı;

Burada; biraz önce söylediğim gibi; Set Kafeteryaya girmiş olabilirler, zemin kattaki büyük mü büyük Kızılay postanesine mutlaka uğramışızdır veya ne bilim, en azından, bu muhteşem binanın önünde, bir arkadaşımızla buluşmuşuzdur.

Sonuçta: anılar. Set kafeterya, daha sonra Melbo oldu. Melda ve Bora kardeşlerin isimlerinin kısaltılmışı. Meltem Doğanay, eski Türkiye güzelidir, ama bir süre önce onlar da burayı terk etmişlerdir.

Dışarıdan gelenler için; buranın önemi ne mi olabilir; burası gerçekten uzun yıllar Ankara’nın simgesi olmuş, yapıldığında ve sonraki zamanlarda yüksekliği ile gelip geçen insanların ilgisini çekmiş bir bina.

Bu gözle bakıp geçebilirsiniz. Burası bir zamanlar Ankara’nın hatta Türkiye’nin göz bebeği, mimari şahaseri gökdelenimiz.

Ankara Kızılay Güvenpark

 

Ankara Kızılay Güvenpark

Her gün binlerce Ankaralının önünden ve içinden geçtiği bir park.

Park, Kızılay’da gezinenler için küçük bir dinlenme molası için idealdir.

Evet; burada birde anıt var. 1935 yılında, Ankara taşından yapılmış. Bugün; Ankara taşı, özellikle Gölbaşı tarafındaki taş ocaklarında işlenerek, farklı yerlerde kullanılıyor.

Evet; bu anıt, Türk ulusunun, polis ve jandarmaya bir armağanı imiş. Yapıldığındaki amaç bu.

Bu nedenle: Emniyet Anıtı olarak da anılıyor.

Sanırım; her gün yanından geçtiğimiz ve binlerce kez gördüğümüz anıtın, bu yönünü bilenimiz çok azdır.

Anıt; Avusturyalı mimar, eğitimci ve ressam Clemens Holzmeister tarafından yapılmış. Avrupa’yı Hitler rejiminin baskı ve korkusunun sardığı yıllarda, Türkiye, Nazizmin zulmünden kaçan, yaklaşık 800 Avrupalı sanatçı ve bilim adamına kapılarını açar.

Holzmeister, işte bunlardan biridir.

 

Güvenpark Anıtı:

Evet; anıt, 1935 tarihinde, Holzmeister tarafından yapılır.

Anıtın Kızılay’a bakan cephesinde: biri genç diğeri yaşlı, ama her ikisi de güçlü iki bronz heykel: Türk gençliğini ve insanını temsil ediyor.

Alttaki, Atatürk’ün:” Türk; övün, çalış, güven ” sözleri, tunç harflerle yazılmış.

Anıtın Bakanlıklara bakan cephesinde ise; iki erkek kabartması var.

Bunlar; çağdaş Türk insanını ve ulusal birliği temsil ediyor.

Anıtın kaidesinde; kurtuluş savaşını, yeni cumhuriyeti betimleyen rölyefler var.

Bugün; burası, birinci derece doğal SİT alanı olarak resmileştirilmiş.

Başkentin; 80 yaşına yaklaşan simgesel parkı ve parkla özdeşen dev anıt, gerçekten görülmeye değer.

Ama; umarım sizde, benim gibi, gerek parkın ve gerekse anıtın bakımsızlığına, kirliliğine bakıp isyan etmezsiniz.

Bu tür anıtlar, dünyanın bir çok yerinde var. Ama; bunların hiçbirinde bu tür; kirlilik yok, inanın yok. Çünkü: yerel yöneticiler değer veriyor ve bakıyorlar.

Ankara Kızılay Güvenpark 

Anıtta: son günlerde (net olarak ne zaman başladığını bilmiyorum) muhteşem güzel bir uygulama var.

Hava güzel olduğunda, mutlaka anıtın bulunduğu yerde, havuz bölümüne biraz zaman ayırın.

Havuzda; yeni kurulan bir düzen sonucu: klasik batı müziği eşliğinde, havuz fiskiyelerinin dansını, muhteşem dansını, değişik şekillerdeki akışını izleyebilirsiniz. Çok güzel, inanın harika bir görüntü yaratılmış. Müzik eşliğinde, sanki suyun dansı.

Mutlaka zaman ayırın ve izleyin. Havuzun kenarındaki oturma yerlerinde biraz mola verin ve bu görsel şöleni mutlaka izleyin. Bu görsel şöleni: düşünen ve yapanlara binlerce teşekkür.

Ankara Kızılay

Ankara Kızılay

Ankara kalesi etekleri ve çevresi eski Ankara olarak anılır. Yenişehir ise, Ankara başkent olduktan sonra kurulmasına karar verilen ve Sıhhiye Meydanından başlayarak güneye doğru uzanan alandaki kentin yeridir. Buraya aynı zamanda “Yenişehir” de denir.

Tüm bölgenin ağaçlandırılıp yeşillendirilmesine çalışılıyordu. Ama 1930’ların ikinci yarısında, bahçe ve park yapımı açısından ağaçlandırma ve çiçeklendirme açısından en hızlı gelişen yer Yenişehir olmuştur.

Eski Ankara’da da yeni yapılan birçok bina vardı ama şehrin tarih olmuş evleri de yerinde duruyordu. Yenişehir ise, Ulus’tan Çankaya’ya doğru uzanan bozkırın ortasındaki bomboş arazide, gerçekten yoktan var edilmekteydi.

Yenişehir, Ankara’nın ilk devlet yapılarından biri olan “Sağlık Bakanlığından (o zamanki ismiyle Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaletinden) sonra başlardı.

Sıhhiye durağından konutlar bölgesine girilirdi. Konutlardan bir bölümü 2 katlı, en fazla 3 katlı bahçe içinde evlerdi. Bir bölümü de en fazla 4-5 katlı apartmanlardı.

Kızılay durağında inildiğinde, Kızılay bahçesi ve Emniyet Parkı (Güven park) gezilirdi. Yenişehir’i bir konutlar semtine çevirebilmek, iskana açabilmek için, 1925 yılında: bataklık ve bataklık gibi arazilerin satın alınmasına, kamulaştırılmasına dair özel bir kanun çıkarıldı.

Yenişehir bataklıktı. Ankara için bozkırdan başkent olmaz diyenlere “Biz düşman ordularını yendiğimiz gibi, tabiatla da başa çıkarız, Ankara yemyeşil olacak” diye karşılık veren Atatürk gibi, Yenişehirliler de buraya sahip çıkıyordu.

Ankara Kızılay

Soysal Pasajı

Bugünkü pasaj “Soysal Apartmanı” yıkılarak yerine yapılmıştır. Soysal Apartmanı, Yenişehir’in ilk apartmanı olarak kayıtlara geçmiştir.

Adını, yaptıran Kütahya milletvekili Ragıp Soysal’dan almış olup apartman günümüzde aynı adı “Pasaj Çarşı” olarak almıştır. Soysal Apartmanı yanında Asaf Bey Vardar Apartmanını yaptırmıştır.

Asaf Bey: 1923-1924 yılları arasında Muğla valisidir. Soysal Apartmanı, hiç kuşkusuz, yeni inşa edilmekte olan Ankara’nın en modern, en gözde apartmanıydı.

Şehrin mutena semti Kızılay’da, meydanın ortasındaki ayaklı saate bakan, dört ayrı giriş kapısı bulunan kocaman bir bloğu olduğu gibi kaplayan devasa ve modern bir bina idi.

Meşhur Süreyya Pavyonu, Ulus Sineması ve 1940’lı yılların Ankaralı küçük kızlarına bale ve ritmik dans öğreten Madam Marga Dans Okulu da binada bulunuyordu.

Soysal Apartmanı, terasında içinde kırmızı balıkların yüzdüğü havuzlu bahçesi, çamaşır kurutma alanı, o yıllarda Ankara’da ender bulunan kalorifer tesisatı, her gün verilen sıcak suyu ile gerçekten ayrıcalıklı bir apartmandı.

Atatürk Bulvarı

Çankaya’yı şehre bağlayan, toz toprak içindeki Kızılbey yoluna, her iki yakasında az sayıda da olsa bankaların yapılmış olması nedeniyle, önceleri Bankalar Caddesi, daha sonra Gazi’ye götüren yol olduğu için “Atatürk Bulvarı” ismi verilmiştir.

Yola, Taşhan meydanından girişte, sol uçta küçük bir sigara büfesinin hemen yanındaki bakkal dükkanı, ayrıca Belkalp ve Milli Eğitim Bakanlığı kitap satış mağazaları, Kavaklıdere Şarap Fabrikası satış mağazası, Wagon-Lits Bilet Satış Bürosu ve bir terzi ve berber açılmıştı.

Bu salaş dükkanların biraz aşağısında: Büyük Postane, onun hemen altında 1’nci Sanat Okulu, ondan sonra da tasarımını Mongeri’nin yaptığı ve 1928 yılında hizmete giren İnhisarlar (Tekel) Başmüdürlüğü vardı.

Onun da alt tarafında, Holzmeister’in tasarladığı ve yaptığı, 1934 yılında Emlak Eytam olarak açılıp, 1950’lerden sonra Emlak Kredi olarak çalışmalarını sürdürecek olan banka kurulmuştu.

Caddenin sol tarafı, böylece geçmişte şehre gelen düşük gelirlilerin kısa süreler için kaldıkları otellere ve hanlar bölgesi olduğu için “Hergelen Meydanı” adını taşırken, zamanla it-kopuk tayfasının kümelenmesiyle, adı “Hergele Meydanı” olmuş, sonunda ise itfaiye örgütünün yerleşmesiyle buraya “İtfaiye Meydanı” denmiştir.

Geçmişte; burada Anadolu Beylerbeyinin Sarayı varmış. Fatih Sultan Mehmet, Sinop’u ele geçirmeye giderken Ankara’ya uğradığında, bu sarayda kalmış ve sonradan uzun yıllar işlev görmüş olan sarayın hamamında yıkanmış, bu nedenle bu yapıya daha sonradan “Sultan hamamı” ismi verilmiştir. Cumhuriyetten sonra, Sarayın yerine “Gazi Lisesi” yapılmıştır.

Bu meydanın ön yüzünde, Seyfettin Arkan’ın tasarladığı ve 1937 yılında tamamlanan “İller Bankası”, onun biraz ilerisinde Ahmet Hikmet Koyuncuoğlu’nun planladığı ve 1927 yılında Hariciye Vekaleti (Dışişleri Bakanlığı) olarak açılıp, 1950’lerden kısa süre sonra Gümrük ve Tekel Bakanlığı’na dönüştürülen bina yerleştirilmiştir.

Caddenin bu yakası izlenirken, bulvarı kesen Atilla Caddesi (bugünkü Talatpaşa Bulvarı) aşıldığında, köşeye tasarımı Egli’nin olup yapımı 1940 yılında biten Türk Hava Kurumu, arka sıraya Askeri Yargıtay Binası, daha geri planda Namazgah Tepesi denen yere de Ankara Halkevleri ve Etnografya Müzesi yapılır.

Bulvarın sola doğru dirsek yaptığı yerde, 1938 yılında hizmete giren Radyo evi, daha güneye doğru Egli’nin tasarladığı ve 1930 yılında öğrenime açılmış olan “İsmetpaşa Kız Enstitüsü”, biraz daha ilerisinde de yine bu dönemde planını Taut’un yaptığı, bazı yayınlarda 1937 ve bazı yayınlarda ise 1940 yılında bitirildiği bildirilen “Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi” yerleştirilir.

Demiryolu köprüsünden sonra ise, uzun süre hizmet veren ve 1947 yılında büyük bir yangın geçiren Belediye Otobüsleri Garajı ve ardından Sıhhiye Meydanına ulaşılır.

Meydana adını veren ve Theador Post tarafından tasarımı yapılıp 1936 yılında hizmete sokulan “Sıhhiye Vekaletin” (Sağlık Bakanlığı) ndan sonra, bulvarın sol yakasına Kızılay’a kadar sadece az katlı apartmanlar yapılmıştır.

Sadece bugünkü Ziya Gökalp caddesinin köşelediği yüksekçe yere (bugünkü Emek İşhanı, Gökdelenin bulunduğu yer) sarı renkli, kuleli bir bina inşa edilir.

Mülkiyeti Cemal Uybadin’e ait olan bu bina, Kızılay’ı Bahçelievler’e, hatta Gazi Çiftliği’ne bağlayan Gazi Mustafa Kemal Bulvarı üzerindeki Afganistan ve Macar Büyükelçilikleriyle Tapı ve Kadastro Okulu Binaları görülür. Bundan sonrası yine ev ve apartmanlar olarak sıralanır.

Güney yönünde ilerlenerek bir zamanların Akay yokuşu ya da bugünkü Esat Caddesine gelindiğinde, buraya 1930’lu yılların belli kalıplarını içeren, ön yüzü Ankara taşıyla örtülmüş ve simetrik biçimde yapılmış olan 4 katlı Orman Bakanlığı inşa edilerek, 1960 yılından sonra üstüne bir kat daha ilave edilmiştir. (Günümüzde TBMM ek binası)

Kavaklıdere semtine yaklaştıkça, Holzmeister’in tasarladığı Avusturya Büyükelçiliği ve bir ara Demokrat Parti Genel Merkezi yapılan Celal Bayar Köşkü görülür. Daha yukarıda ise, yine apartmanlar ve bazı Büyükelçilikler yan yana ya da kısa aralıklarla yerleştirilerek Çankaya’ya ulaşılır.

Akay Kavşağı ve Yokuşu

Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlükte “Akay” sözcüğünün “Parıltılı ay, ışıklı ay” demek olduğu biliniyor. Kavşağı ve yokuşun adı, büyük olasılıkla, sözlük açılarak konulmuştur.