Kütahya Gediz

Kütahya Gediz

Gediz denilince ilk akla gelenler, 1900’lü yılların başında önce yangın ve 1970 yılında deprem ile büyük hasar gören ve yok olan bir yerleşim yeri. Evet, bunların diğer anlamı ise, ölüm ve hüzün. Özellikle son depremin ardından, yerleşim yeri terk edilir ve günümüzdeki “Yeni Gediz” kurulur, ancak ev kiralarının düşük olması nedeniyle, Eski Gediz de onarılarak günümüzde yaşanılır hale getirilir.

Yani: bölgede, iki Gediz yerleşimi bulunuyor. Gediz denildiğinde diğer akla gelenler, tarhana çorbası ve yörenin yeraltı özelliklerine uygun ortaya çıkan Termal kaplıca tesisleridir ki, bunlar yüzyıllardır yörede etkinlik sürdürmektedirler.

Gediz yöresine yolunuz düşerse: Eski Gediz bölgesinde, tarihi hissederek gezin, termal kaplıca tesislerine mutlaka zaman ayırın ve gidin, bu arada, tarhana çorbasının tadına bakmayı unutmayın.

ULAŞIM

Kütahya-Uşak-İzmir kara yolu güzergahı buradan geçmektedir. Gediz, bağlı bulunduğu Kütahya il merkezine, 98 km. uzaklıktadır. Gediz-Uşak arasındaki uzaklık: 57 km.

Kütahya Gediz

TARİH

Gediz, yöredeki en eski yerleşim yerlerinden birisidir. MÖ.1800-1200 yıllarında, burada yerleşim bulunduğu anlaşılmıştır. Höyüklerde yapılan yüzey araştırmaları, bu durumu kanıtlamaktadır.
Burada: Roma dönemde “Kadohnon” yani “Kadı” isimli ve kendi adına sikke basan bir şehir bulunuyormuş.

Yöre insanı, tarihi süreç içinde, özellikle: Çavdarhisar yöresindeki “Aızanoi” antik kendi insanlarıyla, ticari ve ekonomik bağlılıklar kurmuşlardır. Atina Olimpiyat oyunlarının küçük bir benzerinin, bu bölgede yapıldığı ve bunların yörede basılan sikkeler üzerinde “Sebatsa Omobomia” oyunları olarak resmedildiği görülmektedir.

Takip eden tarihi süreçte, Murat dağının eteklerinde bulunması nedeniyle, yöreye “Dindamos” isminin verildiği görülür. Bizans döneminde piskoposluk merkezi olan yerleşim: takip eden tarihi süreçte, Selçuklu ve Osmanlıların egemenliğine girmiştir.
1911 yılında, burada büyük bir yangın görülür. 1920 yılına gelindiğinde ise, bu kez, Yunan işgali görülür.

Abide olarak bilinen “Kocahan” bölgesinde, yapılan mücadelelerde, Yunanlılar büyük yenilgiye uğratılmışlardır. Daha sonra, bu çatışmalarda şehit düşen askerlerimiz için, burada bir anıt dikilmiş ve Kocahan ismi “Abide” olarak değiştirilmiştir.

Evet, Gediz ve tarihi denildiğinde, aslında pek fazla gerilere gitmeye gerek kalmıyor, çünkü yörenin tarihi geçmişindeki en büyük sarsıntı-olay, yakın zaman önce olan depremdir. 1970 yılındaki deprem sonucu, yöredeki evlerin büyük çoğunluğu yıkılmıştır.

Ardından gelen yeniden yapılaşmada ise, bu kez, yüksek konutlar yerine, bahçeli evlerin ağırlıkla yapıldığı görülür. Deprem sonucu, devlet tarafından, ülke dışına çalışmak üzere gönderilen Gedizlilerin büyük bölümü: daha sonraki dönemlerde kazançlarını birleştirerek, Gediz ilçesinde küçük ölçekli sanayi tesisleri kurarak, yörenin gelişimine büyük katkı sağlamışlardır.

GENEL

Yörenin denizden yüksekliği: 735 metredir. Yörenin en yüksek yeri ise, Murat dağıdır. Gediz nehri ve Porsuk çayı, bu dağın eteklerinden doğarlar. Murat dağı ile özdeşen Gediz, dağın geçit verdiği yer yerde bulunması nedeniyle, yüzyıllardır stratejik önemini korumuştur.

Yörenin iklimi: Ege ve İç Anadolu bölgeleri iklimleri arasında bir geçiş noktasındadır ve her ikisinin özelliklerini taşımaktadır.

GEDİZ TARHANASI

Gediz Belediyesi, ilçenin en önemli ürünü olan “tarhana” yı ülke genelinde tanıtmak ve markalandırmak için, “Geleneksel Gediz Tarhanası Festivali” düzenlemektedir. Festival sonucu yeterli tanıtım sağlanan tarhana, günümüzde, yılda 200 ton üretilmesine rağmen, talebi karşılayamamaktadır.

Evet, bu özel festival, her yıl Ağustos ayının ilk haftasında düzenlenir. Festivalde, tarhana ve yöresel lezzet olan sırık kebabı, konuklara tanıtılır ve konserler ile çeşitli eğlenceler düzenlenir.

EVLİYA ÇELEBİ’NİN GEDİZ HAKKINDA YAZDIKLARI

Gediz Murat dağı eteğinde bir ilçedir. Suyundan içen, vücudundaki bütün zararlı maddelerden kurtulur, yüzüne renk gelir ve suyuna girilip bir süre kalındığında, hararetten eser kalmaz. Günümüzdeki kaplıcaların, yıllar öncesine dayalı şifa özelliği burada ortaya konulmaktadır. Buradan yaylaya çıkıp, alabalık zevki ettik.

GAZANFER AĞA

Gediz yöresinde, bu şahsın ismini sık duyacaksınız. Çünkü: yöreye yaptırdığı anıtlarla ünlenen hayırsever biridir. II. Selim döneminde, Sarayda, Has odaya alınarak yetiştirilen bu Macar devşirmesi: Gediz yöresinde: 1587 yılında bir hamam, 1590 yılında bir cami yaptırmıştır. Cami için, 95 dükkan yaptırarak gelirlerini camiye vakfetmiştir. Ayrıca: Şaphane dağından, ilçe merkezine su getirtmiştir.

GEDİZ KÖMÜRÜ

Gediz denilince, kömürden söz etmemek olmaz. Çünkü: 1924 yılında bulanan, Göynük köyü çevresindeki kömür madeni, 1955 yılından itibaren yoğun olarak çıkarılmaya başlanır. 1980’li yıllarda, kömür ocaklarında, yaklaşık 2500 işçinin ve 700 taşıma kamyonunun çalıştığı görülür.

Ancak, büyük kentlerdeki hava kirliliği ve doğal gaz nedeniyle, linyit kömürü kullanımının azalması sonucu, 6 milyon tonluk rezerve sahip bu kömür ocaklarındaki üretim büyük oranda düşmüştür.

Günümüzde, burada, 800 civarında işçi çalışmakta, iki özel şirket tarafından işletilen kömür ocaklarında üretilen kömür: toprak ve kireç sanayi tesislerine pazarlanmaktadır.

GEDİZ MESLEK YÜKSEKOKULU

1993 tarihinde, Kütahya Dumlupınar Üniversitesine bağlı olarak kurulmuştur. Moda-Konfeksiyon ve Hazır giyim programı uygulanmaktadır.

Sümerbank’tan alınan, 418 dönümlük kampüs alanında faaliyetlerini sürdürmektedir. Burada, yaklaşık 1700 civarında öğrenci eğitim görmekte olup, okulun imkanları gayet elverişlidir.

NE SATIN ALINIR

İlçe merkezine bağlı Saruhanlar köyünde, geçmişi çok eski dönemlere dayanan bir el sanatı yapılıyor. Bu: tahta kaşık yapımıdır. Kaşığın ham maddesi: kayıncık yani gürgen ağacıdır. Bu kaşıklar, gerek yemek yapımında ve gerekse yöresel oyunlarda kullanılıyor. Siz de, arzunuza göre, bu tahta kaşıklardan satın alabilirsiniz.

NE YENİR-NE İÇİLİR

Gediz yöresine yolunuz düşer ve yerel lezzetlerden tatmak isterseniz: Gediz güveci ve Gediz tarhanası önerebilirim. Ayrıca, sırık kebabı da denenebilir. Bu yemek türü, güveçte olduğu gibi, erkeç yada oğlak etinden yapılıyor. Keçi, sırığa birkaç çivi yardımı ile takılıyor ve gerekli işlemler yapıldıktan sonra, kor halindeki ateşte pişiriliyor.

KONAKLAMA

Gediz Öğretmenevi Saygılar Mah.215.Sokak.No.17 274-4126641

GEZİLECEK YERLER

ESKİGEDİZ BELDESİ

Burada: tarihi hamam, su kemeri ve köprü görülmektedir. 1918 yılında yanan ve 1970 yılında depremde büyük hasar gören yerleşim yeri, depremin ardından terk edilmiştir. Ancak, yine de buraya yerleşenlerin gayretleriyle, çok geçmeden yöre, yeniden yaşanır hale getirilir ve 1988 yılında belde statüsüne kavuşur. 1992 yılında ise, Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınır. 2008 yılında ise, Avrupa Tarihi Kentler Birliğine kabul edilir.

Evet, Eskigediz yöresi, günümüzde sahip olduğu arkeolojik ve doğal Sit alanlarıyla, müze kent görünümündedir.

Burada: 1970 yılındaki depremde ölen: 1086 kişinin anısına, Kaya Mahallesindeki park içinde; depremde ölenlerin isimlerinin yazılı bulunduğu bir panosu da bulunan bir anıt; 2007 yılında dikilmiştir. Bu mahalledeki evlerin şöyle bir anısı bulunmaktadır. Deprem sonrasında çıkan yangında, bu evlerle birlikte, çok sayıda depremzede, yanarak ölmüştür.

GAZANFERAĞA KÜLLİYESİ

Gazanferağa Camisi

Gazanfer ağa tarafından, 1590 yılında, mimar Süleyman Çavuş’a yaptırılmıştır. Büyük bir kubbe ile örtülü caminin yapımında, Antik Kadys bölgesinden getirilen sütunların kullanıldığı görülmektedir.

Yapı: 1970 yılındaki depremde yıkılmış ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, aslına sadık kalınarak, 1994 yılında yeniden yapılmıştır.

Gazanferağa Hamamı

Gazanferağa tarafından, 1587 yılında yaptırılmıştır. Kadınlar ve erkekler için, iki ayrı bölüm bulunmaktadır. Yapının mermerleri: Antik Kadys şehrinden ve suyu ise, Kayacık bölgesinden getirilmiştir.

Yapı: cami gibi, 1970 yılındaki depremde ağır hasar görmüş ve ardından Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilerek, yeniden hizmete açılmıştır.

SU KEMERLERİ

Gediz kayasının tam ortasındaki boğaz üzerinde görülen bu su kemerleri, kim tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Kemerlerin yapımında, moloz taş ve kesme taş kullanılmıştır. Evet, bu 3 gözlü su kemeri, Gediz ilçesinin en önemli tarihi anıtlarından birisidir.

Kütahya Gediz Murat Dağı Termal Turizm Merkezi

MURATDAĞI TERMAL TURİZM MERKEZİ

Antik dönemde: “Dindymon” yani “Ana tanrıça Kybele kutsal mekanı” anlamına gelen ismiyle anılan dağ: 1313 yılından itibaren, yöreyi ele geçiren Türkmen komutan Murat Gazinin ismiyle anılmaya başlamıştır.

Murat dağı: 2311 metre yükseklikte, Gediz, Porsuk ve Banaz çaylarının kaynaklarını barındırmaktadır. Ayrıca: 100 familyaya ait, 850 çeşit bitki yetişmekte ve bu çeşitliliği nedeniyle, bilim dünyasının ilgi merkezi olmaktadır. Özellikle: kardelen, orkide ve ağlayan gelin olarak da isimlendirilen ters lale ilgi çekmektedir.

Evet, bu doğal güzellik alanı: 1987 yılında, Termal Turizm Merkezi olarak, Bakanlar kurulu tarafından seçilmiştir. 2003 yılında ise, Türkiye Doğal Hayatı Koruma Vakfı tarafından “önemli bir bitki ve kuş alanı” olarak ilan edilmiştir.

Merkez: dağın, orman örtüsü ile kaplı, 1450 metre yükseklikteki bölümündedir. Gediz ilçe merkezine olan uzaklık: 30 km. dir.

Kaplıca bölgesinde bulunan, tarihi nitelikli 2 hamam yapısının, Germiyanoğulları Beyliği döneminde yapıldığı bilinmektedir. Bu yapılar: Kocahamam ve Hacıdana olarak isimlendirilmektedir. Ünlü gezgin Evliya Çelebi, yazıtlarında buradan övgü ile söz etmiştir.

Bunlarda kullanılan termal su kaynağı: dağın batı yamaçlarından çıkarak buraya aktarılmaktadır. Suyun sıcaklığı: 38-44 dereceler arasındadır. Yararlı geldiği düşünülen rahatsızlıklar ise şunlardır: deri hastalıkları, kadın hastalıkları, sinir ve kas rahatsızlıkları.

Burayı ziyaret etmek isterseniz: konaklama tesisleri var ve yeterli sayıdadır. Bu konaklama tesislerinin başlıcaları: 34 pansiyon (170 toplam yatak kapasiteli) ve Orman İşletme Müdürlüğü Misafirhanesi ve Kızılay Gençlik Kampıdır.

Kaplıca idaresine ulaşmak isterseniz: 274-4127496 numaralı telefonu arayabilirsiniz. Buraya gitmek isterseniz: yanınızda mutlaka kalın giysiler (geceleri serin oluyor) ve rahat ayakkabılar ile fotoğraf makinenizi almalısınız.

Kütahya Gediz Ilıcasu Termal Turizm Merkezi

ILICASU TERMAL TURİZM MERKEZİ

Burası, Bakanlar Kurulu tarafından, 1987 tarihinde, Termal Turizm Merkezi olarak ilan edilmiştir.
Kaplıca: Ilıca ırmağının aktığı vadisin güneyinde doğan sıcak su kaynakları çevresindedir. Gediz ilçe merkezine, 13 km. uzaklıkta, Simav yolu üzerindedir.

Tesislerin bulunduğu yer, denizden 750 metre yüksekliktedir. Su: 40 ile 85 derece arasında sıcaklıktadır ve suyun iyi geldiği söylenen rahatsızlıklar şunlardır: eklem ve kas hastalıkları, kadın hastalıkları, sinir hastalıkları, romatizma, deri hastalıkları, böbrek ve idrar yolu, sindirim sistemi rahatsızlıkları.

Burada konaklamak isterseniz, gerekli konaklama tesislerinin (2 yıldızlı otel var) bulunduğunu görebilirsiniz. Ayrıca: çağdaş anlayışa uygun tesisler, aquapark gibi eğlence mekanları da bulunmaktadır.

Özellikle: aquapark bölümü, açılır-kapanır özelliği nedeniyle yaz-kış aylarında da kullanılabilmektedir ve bölgenin en büyük eğlence tesisidir. Evet, bu güzellikleri yaşamak isterseniz: 274-4315200.

ABİDE KÖYÜ-ŞEHİTLER ANITI

Burada, Abide şehitliği bulunmaktadır. Çünkü: Dumlupınar bozgununa uğrayıp, İzmir tarafına kaçmaya başlayan bir Yunan askeri birliğiyle, bunları takip eden Türk süvari birliği arasında, Aksaklar köyü yakınlarında, 31 Ağustos 1922 günü meydana gelen çatışmalarda, 4 askerimiz şehit düşmüş ve bunların anısına bu anıt yapılmıştır.

Kütahya Gediz Aızonai

AIZONAİ

Ben, bölgenin en önemli ve günümüze kadar sağlam olarak ayakta gelebilmiş bu muhteşem antik şehrini: Çavdarhisar başlığı altında ayrıntılı olarak anlattım ki, siz oraya ulaşırsanız, şehir hakkında güzel bir gezi yazısı okuyabilirsiniz.

Ancak: bu muhteşem antik şehir, Gediz ilçe merkezine de sadece 30 km. uzaklıktadır. Yani, sizin yolunuz Gediz yöresine düşerse, mutlaka zaman ayırın ve bu muhteşem antik dönem şehrinin kalıntılarını görün.

Aızonai ayrıntılı tanıtımı ve gezi yazısına ulaşmak için.

Kütahya tanıtımı.

İzmir Urla

İzmir Urla

Bir zamanlar, yine burada bulunan bir kamptaki eğitim çalışmaları nedeniyle, sıkça gitmek durumunda olduğum bu şirin yörede: ilk aklıma gelenler: Tanju Okan, muhteşem ve tertemiz bir deniz ve yemyeşil ama bir o kadar da konutlarla dolu bir yöre. Ama yine de biraz öte de ki, Çeşme’den daha sakin ve daha bakir.

Bunun dışında: Urla denildiğinde, 4 yıl süresince, her yaz: burada bulunan bir kamu kampında, yaklaşık 45 gün bulundum ve bu yöreyi gezdim. Her ne kadar tamamen yazlıkçı konutları ile dolu olsa da, her ne kadar tam bir beton yığını haline gelmiş olsa da, günümüzde, Urla yine de, cazip koyları ve temiz denizi ile ve İzmir gibi büyük-metropol bir ilimize yakın olması nedeniyle ilgi çeken bir yer olarak öne çıkıyor.

İzmir Urla

ULAŞIM

Urla merkezi, bağlı bulunduğu İzmir il merkezine, 38 km. uzaklıktadır. İzmir il merkezindeki Konak meydanı ise, yalnızca 35 km. uzaklıktadır. Yani, çok yakın.

Hatta: arada, İzmir-Çeşme otobanı var. 6 şeritli bu yol ile ulaşım  daha da kolaylaştırılmıştır. Urla’dan yarımada istikametinde devam ettiğinizde: Karaburun ve Çeşme var. Güneye doğru devam ederseniz, bu kez karşınıza Seferihisar çıkıyor. Otobandan giderken, Urla çıkışından çıkmanız gerekiyor.

TARİHİ

Yörenin tarihi, çok eski dönemlere dayanır. Takip eden  tarihi süreçte: kent devletleri, Persler, İskender, Roma, Bizans ve Selçuklular egemenlik kurarlar. 1081 yılına gelindiğinde, İzmir fatihi Çaka Bey tarafından kurulan İzmir Beyliğinin yörede de egemen olduğu görülür. Daha sonra ise, 1425 yılında, Sultan II. Murat döneminde Osmanlılar görülür.

I. Dünya Savaşı yıllarına gelindiğinde ise, bu kez: Yunan işgal yılları ve 12 Eylül 1922 tarihinde, işgalin sona erdirilmesi ve kurtuluş.

İlçenin isminin kökeni: yörenin isminin Latinceden geldiği ve “bataklık-sazlık” anlamında “Vurla” kelimesinden türetildiği düşünülmektedir. Evliya Çelebinin yazıtlarında ise, şehrin: Kıdafe kralının kızı Ulice tarafından kurulduğu ve buna istinaden, şehre “Urli” adı verildiği yazılıdır. Tabii bu kelime, zamanla değişerek, günümüze Urla olarak gelmiştir.

Evet, Cumhuriyet dönemindeki mübadele öncesi, yerleşik halkının büyük kısmı: Rum imiş. Tabii bu durum şu an için çok şey ifade etmiyor. Sonuçta, mübadele ile buradan ayrılmak zorunda olan ne kadar Rum varsa, unutulmaması lazım ki, aynı şekilde, Yunanistan’daki yüzlerce yıllık yaşam yerlerini terk ederek, Anadolu’ya göçmek durumunda kalmış Türkler  de var.

Aynı zamanda: Rumlar, bu topraklarda ekonomik ve diğer anlamlarda her ne kadar olumlu  davranışlarda bulunmuş olsalar da, unutulmaması gerekir ki, 1915 yılındaki Yunan işgalinde, Yunan askeri güçlerinin yanında, yörede yaşayan Türklere her türlü vahşeti yapmışlardı. Yani, sonuçta, buradaki halkın hepsi mübadele öncesi Rum’du, tamam, kabul, ama bu çok anlam ifade etmiyor.

Hatta: Yorgo Seferis isimli ve 1963 yılı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi bir Rum’da, buralıdır yani Urla İskelesindendir. 1900 yılında burada doğmuş ve 10 yaşında, ailesiyle birlikte Atina’ya göçmüştür. Yunan edebiyatının öncüsüdür. Ama, ünlü Türk Edebiyatçısı Necati Cumalı’da Urlalıdır.

Necati Cumalının evi, ölümünden sonra müzeye dönüştürülmüştür. Necati Cumalı’yı sizlere hatırlatacak en büyük eseri “Susuz Yaz” Susuz Yaz: beyaz perdeye aktarılmış ve film, yine burada “Bademler” köyünde çekilmiştir.

GENEL

İlçe, Urla yarımadasının başlangıç noktasında kurulmuştur. İlçe yerleşimi, 7 tepe üzerinde kurulmuştur.

İlçe merkezi, denizden 65 metre yüksekliktedir. Ancak, arazinin genel yapısı dağlık ve tepeliktir. Dağlar ise, ormanlık alanlarla kaplıdır.

Yörede: Akdeniz iklimi hakimdir ve buna bağlı olarak hakim bitki örtüsü: zeytin, defne, mersin ve makilerdir. Yerleşim olarak: Karaburun ve Foça’nın karşısında kalması nedeniyle, kuzeyden gelen rüzgarlara açıktır, yani sürekli bir esinti mevcuttur. Yaz dönemi sıcak, kış dönemi ise ılık ve yağışlı geçer.

Yörenin ekonomik etkinlikleri değerlendirildiğinde, büyük sanayi tesisi bulunmadığı ve genellikle, küçük işletmeler bulunduğu görülür. Bunların yoğunluğu ise, zeytin sıkım tesisleridir. Yani, zeytinyağı elde ediliyor. Bunun dışında: çiçek ve sebze üretimi yapılan seralar  da önemli yer tutuyor.

Ancak, yine de tarım alanları, yazlıkçılara konut alanı satış nedeniyle, oldukça düşüktür. Ama, yine de mübadele öncesinde, yani Cumhuriyetin ilk yılları öncesinde, burada muhteşem üzüm bağları bulunduğu söyleniyor. Hatta, bu yörenin, şarapçılıkta kullanılan üzüm üretimi için çok uygun iklim şartlarına sahip olduğu, bu konuda, ünlü Fransız-Bordeaux bölgesiyle aynı özellikleri taşıdığı söylenir.

Tabii, yazlıkçı konutları nedeniyle, zamanla bu üzüm bağlarının büyük bölümü yok edilmiş ve günümüze az sayıda üzüm bağı kalmış ve yılın belli zamanlarında “Bağ bozumu şenlikleri”  düzenlenmektedir.

Urla yöresindeki yerleşimciler değerlendirildiğinde ise: yerli halkın, genellikle kendilerine ait, iki katlı ya da tek katlı yığma taş binalarda yaşadıkları görülür. Kıyı kesimindeki alanlar ise, yerli halk tarafından dışarıdan ve özellikle İzmir yöresinden gelenlere satılmış ve böylece kıyı kesiminde sosyal statüsü yüksek ve bölgedeki evini ikinci konut yani yazlık olarak kullanan bir kesim oluşmuştur. Yörede, bu şekilde yaklaşık 4000 konut bulunduğu belirlenmiştir.

İzmir ilinin, Teknoloji Enstitüsü, Urla’da bulunuyor.

NE YENİR-NE İÇİLİR

Urla yöresinde, yerel bir lezzet tatmak isterseniz: katmer deneyebilirsiniz. Bunun yanında, yine yerel bir lezzet, bir yemek derseniz: bu kez, buraya has bir yemek olan “bamya” önerebilirim. Ama, buranın bamya rengi yeşil değil, kırmızı, yani “kınalı bamya” olarak isimlendiriliyor. Son olarak: “kuzu döneri” diyorum.

NE SATIN ALINIR

Urla yöresine yolunuz düşerse, buraya has ve özellik taşıyan: zeytin ürünleri ve zeytinyağı satın alabilirsiniz.

KONAKLAMA

Günümüzde, Urla yöresindeki toplam yatak kapasitesi: 1200’dir.

Urla İskelesi bölgesinde, Tarih bölümünde sözünü ettiğim ünlü Yunanlı yazar Yorgo Seferis’in burada yaşadığı evi, daha sonra restore edilerek otel haline dönüştürülmüştür. Burası: konaklamak için çok uygun. İskele Mahallesi. Yalı Caddesi.No.47.

İZMİR TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ

Enstitü; 1992 yılında : araştırma, üretim, eğitim, yayın ve danışmanlık yapmak üzere kurulmuştur. Kampüsün bulunduğu bölgede: zeytin bahçeleri, üzüm bağları, şelaleler, antik bir Roma hamamı, vadiler, tepeler ve Akdeniz bitki örtüsü olan maki toplulukları var.

Kampüs alanı: antik Klazomenai bölgesinden başlıyor ve yaklaşık 10 km. sürüyor. Kampüste: Mimarlık, Mühendislik ve Fen Fakülteleri bulunuyor.

GEZİLECEK YERLER

Özellikle: yaz döneminde, Urla yöresinin deniz kıyısında bulunan 40 km. lik sahil şeridi boyunca: bir çok özel tesis ve kamu kuruluşlarına ait 6 kamp tesisinde ve ilaveten çadırlık alanlarda: turizm faaliyetleri yaratılmaktadır.

Otoyoldan çıkıp, Urla ilçe merkezine ulaşabilirsiniz. İlçe merkezi, deniz kıyısında değil. Urla’nın deniz kıyısındaki yerleşimi: Urla iskelesi olarak konumlanmıştır.

URLA

Urla ilçe merkezinde,  turistik anlamda, gezip-görebileceğiniz bir yer yok. Ancak, Urla yakınlarında, muhteşem doğal güzellikleri bulunan yerler var. Tarih derseniz, bölgede iki tane, resmi arkeolojik kazı çalışması sürdürülüyor.

Bunlardan özellikle “Limantepe” kazısı önemli, çünkü: buradaki limanın, dünya üzerindeki ilk liman olduğu  tahmin ediliyor. Ayrıca: dünya üzerinde zeytinin ilk kez büyük üretime yönelik olarak işlendiği, bir zeytinyağı imalathanesi de bu bölgede bulunmuş durumda.

İzmir Urla İskelesi

URLA İSKELESİ

Urla ilçe merkezinin, deniz kıyısındaki yerleşim birimidir. İzmir il merkezine, 30 km. uzaklıktadır. Yaz döneminde, geceleri, burada incik-boncuk satılan Pazar kuruluyor. Burada denize girmeniz mümkün. Ancak, deniz çok sığ ve dibi yosunludur.

Bunun dışında: Urla iskelesinde küçük bir yat limanı var. Bu limanın çevresinde, restoranlar yerleşmiş  durumda, özellikle açık alandaki masa düzenleri çok güzel,  burada tercihinize göre, deniz ürünlerinin tadına bakabilirsiniz.

Kıyı bölgesinde, yürüyüş yapabilirsiniz. Özellikle: Karantina adasına giden yolun hemen solundaki dalga kıran, güzel ve sakin yürüyüşler için çok idealdir.

Urla İskelesinden sonra yola devam ederseniz: TCDD ve Polis kampları bulunuyor.

İzmir Urla Limantepe

LİMANTEPE ANTİK BÖLGESİ

Urla İskelesi bölgesinde: halen, resmi bir arkeolojik kazı çalışması sürdürülüyor. Limantepe bölgesinde. Burası: Urla İskelesinden, Çeşmealtı’na giden yolun tam içinden geçtiği bir kazı alanıdır. Hemen Karantina adasının karşısındadır.

Limantepe höyük bölgesinde yapılan kazılarda: yöredeki yerleşimin MÖ.4000’lere kadar; yani Tunç çağına kadar indiği tespit edilmiştir. Klazomenai ise: antik dönemin ünlü tarihçi yazarlarından Heredot tarafından, döneminin en önemli 12 kentinden biri olarak belirtilmektedir.

Heredot yazıtlarına göre: kent, MÖ.950 yılında kurulmuştur ve Helenistik  dönemde, bölgenin merkezlerinden biri olarak öne çıkmıştır. Ancak, bu önemli şehrin büyük bölümü, halen toprak altındadır. Şehrin limanı da, halen su altındadır. Sur ve bu limana ait kalıntılar, su altında görülebiliyor.

Tarihi süreç içinde, buradaki liman önemini kaybedince: yerleşim yeri de zamanla önemini kaybetmiştir. Evet, burada arkeolojik kazı çalışmaları sürdürülüyor ve bulunan eserler İzmir Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir. Buranın en büyük özelliği: deniz altı arkeolojik kazı çalışmalarıdır.

Bu arada, burada 2007 yılında, deniz altında bir gemi bulunmuş ve geminin MÖ.7’nci yüzyıldan kaldığı tahmin edilmektedir. Ancak, geminin en büyük özelliği, tahta yani ahşaptan yapılmış çıpasının bulunmasıdır.

Kent kalıntılarının bulunduğu yerde, bugün görebilecekleriniz: saray yapısının bir bölümü, yüksekliği yer yer 6 metreye kadar yükselen şehir surunun bir kısmı.

Hatta: Urla İskelesi önündeki adalarda da, yoğun yerleşimler olmuştur. Hatta: Karantina Yarımadasında: mendirek, amfi tiyatro ve tapınak kalıntıları görülmektedir. Bunlar: aşağıda ayrıntılı olarak söz edeceğim, bu bölgede kurulan Klazomenia antik kentinin kalıntılarıdır.

İzmir Urla Karantina Adası

KARANTİNA ADASI

Hemen Urla İskelesindedir. Önceki yıllarda, İzmir şehrine gelen yabancılar, bulaşıcı hastalıklara önlem olarak, önce burada kontrol edilirler ve daha sonra şehre girmelerine izin verilirlermiş. O dönemlerde kullanılan karantina binası, günümüzde ayaktadır.

1800’lü yıllarda, veba, kolera ve cüzzam gibi hastalıkların kol gezdiği yıllarda: burada karantina hamamları kuruluymuş. Özellikle: Osmanlı döneminde, hacı kafilelerini taşıyan gemiler, burada yoğun kontrole tabii tutuluyormuş. Osmanlının bu ilk karantina bölgesi: burada, 1865 yılında kurulmuştur.

Yapanlar ise: Fransızlardır. Buradaki: bu karantina işlevleri: 1950 yıllarına kadar sürdürülmüştür. Bu karantina binası, günümüzde ayaktadır. Ancak, yine de kullanılmamanın verdiği sıkıntılar vardır. Bu nedenle, öğrendiğime göre, buranın bir “Tıp Müzesi” yapılabilmesi için uğraş veriliyormuş.

Evet, bunların yanında, günümüzde: dünyanın en güzel manzaralı on hastane binasından biri olarak öne çıkan “Urla Kemik Hastalıkları” hastanesi buradadır.

Burası her ne kadar ada olarak söz etsem de, uzun yıllar yarımada olarak kullanılmıştır. Çünkü: bir zamanlar, burada,  denizin içinde bir yol yaptırılarak, kara  ile bağlantı sağlanmıştır. Bu yolun taşları, anakara ile ada arasında hala görülebiliyor. Günümüzde kullanılan yol, bu antik yol ile paraleldir.

Hatta: bu antik yola paralel yeni yol yapılmış olması, niye antik yolun geliştirilmemiş olması, birçok insanın merakını çekmektedir.

Günümüzde, burada Sağlık Bakanlığının dinlenme tesisleri var. Yemyeşil bir ada. Zamanınız varsa, 1 km. lik ana kara ile ada arasındaki bağlantı noktasında bisiklete binebilir ve bu ada da küçük bir gezinti yapabilirsiniz.

Ancak, adaya giriş genellikle sınırlanıyor, yani gittiğinizde büyük olasılıkla “yasak” diyen bir görevliyle karşılaşabilirsiniz. Eğer adaya girebilirseniz: sizi adaya götüren yol, adaya varınca ikiye ayrılıyor.

Sağ yönde ilerleyen yol: Urla Devlet Hastanesine ve sol yönde ilerleyen yol ise: Sağlık Bakanlığı dinlenme kamp tesislerine gidiyor.

İzmir Urla Klazomenai

KLAZOMENAİ ANTİK KENTİ

Antik kentin bir kısmı: Karantina adası üzerindedir. Diğer kısmı ise: Karantina adasının hemen karşısındaki, Limantepe’nin batısındaki tepeler üzerinde kurulmuştur.

Helenistik döneme ait bir yerleşim ve kültür merkezi olarak dikkat çekmektedir. Burada yapılan resmi arkeolojik kazı çalışmalarında bulunan bir kısım heykeller: İzmir Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir. Hatta: burada, bir zeytinyağı üretim tesisinin izlerine de rastlanmıştır.

Yani: o dönemlerde, buradan deniz yolu ile zeytinyağı ihracatının yapıldığı kanıtlanmıştır. Günümüzde, Ege Üniversitesi tarafından, bu zeytinyağı atölyesinin bir benzeri kurulmuştur ve ziyaretçiler tarafından görülebilmektedir. Bu önemli, çünkü: burası dünyanın en eski ve ilk, zeytinyağı üretim atölyesi, daha doğrusu fabrikası olarak önem kazanıyor.

Yani, MÖ.6’ncı yüzyılda, burada zeytinyağı işçiliği söz konusu imiş. Bu önemli, çünkü Anadolu’da, yabani zeytin bitkisinin ne zaman ilk olarak işlendiği hakkında ayrıntılı bilgi yoktur. Buralarda, daha önce: zeytinin ezilmesi, içindeki su ve yağı: sıcak suda ayrıştırmaya yarayan toprak kaplar, zeytini ezmekte kullanılan dövme taşları ve el havanları bulunuyordu.

Ama, bu buluntular, burada: büyük miktarda yağ üretiminden çok, küçük hanelerin yağ ihtiyacının karşılandığını göstermektedir. Ancak: Klazomenia şehrinde yani burada bulunan atölyede, büyük üretim yapıldığı kanıtlanıyor. Çünkü: burada, kayalara oyulmuş, 15 çukur var. Yani: bugün kullanılan teknoloji, muhtemelen günümüzden 2600 yıl önce de kullanılmıştır.

Aslında: burada, birinci evredeki üretim, nispeten daha dar kapsamlı ve yakın çevrenin ihtiyacını karşılamaya yöneliktir. Ancak, ikinci evrede, dışarıya ihracat önem kazanmıştır.

Özellikle: buradaki kazılarda bulunan kuşak süslemeli amphoralar; zeytinyağı ve şarap üretimi,  depolanması ve ihracatının önemini ortaya koymaktadır. Tüm bunlar, bu kentin, MÖ.6’ncı yüzyılda, büyük bir ihracat hamlesi yaptığının göstergesidir.

Yerleşimin kuzeyinde: Karantina adası bulunuyor. Şehrin tanrısı: Apollo. Şehrin simgesi ise: kuğu. Zaten buralarda bulunan sikkelerde: kuğu ve Apollon resimleri görülmektedir.

İzmir Urla Çeşmealtı

ÇEŞMEALTI

Urla İskelesinden geçen yolu takip ettiğinizde, Çeşmealtı mevkiine varıyorsunuz. Yani: Urla merkeze 5 km. ve İzmir il merkezine (konak meydanı)  36 km. uzaklıktadır. Adından Çeşme’ye yakın olduğu düşünülebilir, ancak hayır. İzmir’e yakın ve bu yüzden, özellikle hafta sonlarında, İzmir’den yoğun ziyaretçi akınına uğramaktadır.

Çeşmealtı Merkezinde: büyük bir mendirek ve teknelerin demirlediği liman var. Buradaki dalgakıran, yine sessiz, sakin gezintiler, yürüyüşler yapmak isteyenler için ideal bir yer. Bu rıhtımdan: yakın çevreye ve 12 adalara, günübirlik tekne-yat turları yapabilirsiniz.

Bunun dışında: yörede, bol miktarda, yazlık konut var. Ama: son yıllarda, burada birçok beach açılmıştır. Ayrıca: kamp alanları da var. Özellikle: geceleri burada: barlar, restoranlar, kafeler ve gece kurulan alışveriş mekanları, buraya ayrı bir hareketlilik kazandırıyor. Yani: birkaç yıl öncesine kadar, burası emekli mekanı olarak değerlendirilmesine rağmen, günümüzde, küçük bir Çeşme gibi olmuş.

Ayrıca: Güvendik tepesinden, gün batımını izlemelisiniz. Tepeden, denizin görüntüsü muhteşem. Çam ağaçlarının altında, karşınızda koy manzarası var.

Peki,  deniz ve kumsal? Yaz aylarında, genellikle bölge rüzgarlı olduğu için, deniz nispeten kirleniyor ve denize ilk giriş anında, bir süre çakıl taşları üzerinde ilerliyorsunuz ve daha sonra kumluk var. Sahilde ise, kumluk plaj bölümü fazla yok. Genellikle: taşlık ya da yarı kumluk.

Çeşmealtı dışına çıkmayı düşünürseniz: Çeşmealtı burnunun hemen sonunda, “Küpalan” bölgesi var. Onu takip eden yerde ise: İçmeler plajları bulunuyor. Burada: ayrıca, kaplıcalar da var. Ayrıca: denizin içinde, 58 derece sıcaklıktaki ılıca kaynakları bulunuyor. Hatta, bunların toplamının 200-250 kadar olduğu söyleniyor. İlginç olan: ılıca ve plajın aynı yerde bulunmasıdır.

Ilıca sularının muhteviyatı: potasyum klorür, sodyum klorür, magnezyum klorür. Bunların yararlı geldiği söylenen rahatsızlıklar ise: romatizmal hastalıklar, şişmanlık, gut ve metobolizma bozukluklarıdır. Ayrıca: kadın hastalıkları, karaciğer ve idrar yolları rahatsızlıklarnı da iyi gelmektedir.

İçmeler plajlarından hemen sonra ise, Karaburun-Mordoğan yolu, plajlar ve muhteşem güzel koylarla birlikte devam ediyor.

Son bir not, Çeşmealtı bölgesine giderseniz, mutlaka “tarçınlı lokma” tatlısını denemelisiniz.

İzmir Urla Özbek

ÖZBEK

Urla merkeze, yaklaşık 7 km. uzaklıktadır. İzmir il merkezine ise, 50 km uzaklıktadır. Köyün nüfusu, kış aylarında 2000 kişi iken,  yaz aylarında 15.000 kişiye ulaşmaktadır.

Özbek yöresi: sakinliği, yeşilliği, tertemiz denizi ve balık restoranlarıyla öne çıkan bir yerdir. Ancak: Özbek köyüne gitmek isterseniz, uzun süre yeşillikler içinde ilerliyorsunuz ve bir süre sonra, uzaklardan denizi görebiliyorsunuz.

Yani, aslında köy yerleşimi deniz kıyısında değil. Ama deniz kıyısı da, yazlık konutlar var. Burada: bir de köyün iskelesi var. Bu bölümde: güzel balıkçı restoranları bulunuyor. Bu restoranlarda, mutlaka balık yemelisiniz.

Burada: sahilde yürüyüş yapabilirsiniz. Hatta, deniz kıyısında balık tutabilirsiniz. Çünkü, buradaki alan, kapalı bir yer ve bu nedenle, balık bol. Zaten, Özbek köyünün balıkları ünlüdür. Hatta: İzmir balıkçılarında, Özbek köyü balıkları ayrı bir yer tutuyor.

İskele bölgesinde: tekne kiralayarak, yakın çevre gezileri yapabilirsiniz. Karşıda, uzun tepeler bulunması nedeniyle, güneş erken kayboluyor, ama inanın batışı muhteşem görüntüler oluşturuyor.

Karaburun tanıtımı.

Çeşme tanıtımı.

Seferihisar tanıtımı.

Denizli Sarayköy

Denizli Sarayköy

 

Sarayköy denilince aklımda kalan tek özellik Kaplıcalardır. Buralara yolunuz düşerse mutlaka İn Hamamı Kaplıcalarına gidin, özellikçe çamur kürünü deneyin.

 

ULAŞIM

Sarayköy, Denizli arası uzaklık 23 kilometredir. Sarayköy, Aydın arası uzaklık 106 km. Sarayköy, İzmir arası uzaklık 204 km. Sarayköy, Afyonkarahisar arası uzaklık 241 km. Sarayköy, Manisa arası uzaklık: 186 km.

 

TARİHİ

İlçe merkezinin bulunduğu geniş ova, bataklık ve kısmen göl halinde idi ve “Sarıgöl” ismiyle biliniyordu. Zamanla, kuzeyde Buldan yolu üzerinde “Bayramyeri” denen bir adacık oluştu. Bu adacık üzerine “Sarıbey” adında bir aşiret reisi yerleşti.

Aşiret, Oğuz Türklerinden olup, geçimlerini hayvancılıkla sağlayan, sık sık yer değiştiren ve kendilerine Yörük denen bir topluluktur. Sarayköy ismini, bu yöreye ilk yerleşen “Sarıbey” isimli aşiret reisimden almıştır. Bu isim zaman içinde: Sarıgöl ve Sarayköy olarak değişmiştir.

Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde buranın ismini “Ezineyi Abat” ve “Ezineyi Lazkiye” diye yazmıştır.

1520 yıllarında, Kanuni Sultan Süleyman zamanında, Saraya mensup ve kendini seyyah olarak tanıtan bir görevli, Acısu köyünde misafir kalır. Ertesi günü yola çıktığında ilçenin eski “Pazaryeri” olarak bilinen yerinde, birkaç kadının mallarını satmak üzere toplandıklarını görür.

Bunun üzerine, Saraya mensup görevli bir ferman hazırlatarak tepe üzerine bir kazık çaktırır. Bu kazık üzerine, yazılı ferman bağlatır ve oradan ayrılır. Altın sarısı ve parlak renkli yazılı bu kağıdı görenler burada haftanın “Cumartesi” günleri Pazar kurulmasının yazılı olduğunu görürler. Bu ferman üzerine, o yıllardan bu yana her Cumartesi günü, ilçede Pazar kurulur. Bu Pazar zamanla tanınır, ünlenir ve hatta Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde bile yazılır.

Evet gelelim ilçenin tarihi geçmişine: 1763 yılına kadar burası bir köydür. Aynı tarihte Aydın iline bağlı bir bucak olur. 1867 yılında Denizli’nin kaza olmasıyla, Denizli iline bağlı bir nahiye olur. 1882 yılında ise Denizli sancak olunca, Sarayköy, Denizli Sancağına bağlı bir kaza olur.

Her yıl 24 Mayıs günü “Milli Mücadeleye Katılış” günü şenlikleri yapılır.

 

Denizli Sarayköy

GENEL

İlçe Aydın dağları ve Menteşe dağları arasında akan Büyük Menderes nehri nedeniyle, aynı ismi alan ovada yerleşmiştir. Bazı köyler ise çevredeki dağ eteklerindedir. İlçe merkezinin kuzeyinden Büyük Menderes nehri geçer. Nehrin suladığı Sarayköy ovası, sulu tarımın yapıldığı verimli bir arazidir.

Özellikle: erik, kayısı ve şeftali üretimi yoğundur. Ayrıca seracılık yoğundur. Yörede Akdeniz iklimi hakimdir. Buna bağlı olarak yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise çok soğuk ve yağışlı geçer. Yöre insanının en büyük ekonomik etkinliği, dokumacılıktır.

Eski zamanlardan bu yana Babadağ ve köylerinde yürütülen dokumacılık, son yıllarda Sarayköy’ün çevre köylerine de girmiştir. Burada genellikle fason ham bez üretimi yapılmak, desen baskılar yapılarak çarşaf ve nevresim halinde piyasaya sürülmektedir. Bölgede yurt dışına ihraç yapılan iki fabrika bulunmaktadır.

 

Denizli Sarayköy Deve güreşleri

DEVE GÜREŞLERİ

Her yıl Ocak-Şubat aylarında geleneksel deve güreşleri yapılarak kış turizminin yaygınlaştırılması amaçlanmaktadır. 

 

Denizli Sarayköy

GEZİLECEK YERLER

 

Denizli Sarayköy Ahmetli Köprüsü

AHMETLİ KÖPRÜSÜ

İlçe merkezine bağlı Ahmetli Mahallesinde, Büyük Menderes nehri üzerindedir. Bölgedeki en eski köprülerden birisidir. Roma dönemi mimari özelliklerini yansıtır. Dört kemerli olan köprünün uzunluğu 55 metre, genişliği 4.75 metredir. Kemer açıklıkları ise 5.50 metredir.

Köprü yuvarlak kemerli olup tamamen traverten malzemeden yapılmıştır. Kuzey tarafındaki iki kemer, 1’nci Dünya Savaşı sırasında Batı Anadolu’yu işgal eden Yunanlıların Denizli’ye geçişini engellemek amacıyla, Türk kuvvetleri tarafından yıkılmıştır.

Yıkılan kemerler, Cumhuriyet döneminde orijinal ayaklarının üzerinde betonarme tabliyelerle onarılmıştır. Yakın zamana kadar kullanılan köprü, hemen yanına yeni bir köprü yapılmasından dolayı kullanım dışı kalmıştır.

 

Denizli Sarayköy Tren İstasyonu

SARAYKÖY TREN İSTASYONU

İlçe merkezinde bulunan istasyon, 1896 yılında İngiliz Oriental Railway Company tarafından İzmir-Aydın ve Şubeleri Demiryolu Hattı kapsamında yapılmıştır. Alanda idari bina ile ahşap ambar binası bulunur. İdari bina, dikdörtgen planlı, tek katlı, taş örgülü ve kırma çatılıdır.

Ön ve arka cephesinin bir kısmını kaplayan ahşap sundurması batı cephesinden dolanarak U şeklini almıştır. Sundurma ahşap direkler üzerine oturtulmuştur. Yapının kapı ve pencereleri dikdörtgen formlu ve ahşaptır.

Düz sövelerle çevrelenmiş olan kapı ve pencerelerin üzerine tuğladan basık kemerler yapılmıştır. Cephelerinin köşeleri şaşırtmalı şekilde döşenmiş kesme taşlarla hareketlendirilmiştir. İstasyon günümüzde kullanılmıyor.

 

SULTAN SARI BABA TÜRBESİ

 İlçe merkezine bağlı Tekke Mahallesindedir. 18 veya 19’ncu yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. Türbe, Anadolu’nun Türkleşmesi sırasında Horasan’dan geldiği söylenen din büyüğü Sarı Baba’ya aittir. Türbe yapısı, orijinalinde birbirine bitişik iki sekizgen planlı odadan meydana gelmektedir.

Ancak bilinmeyen bir tarihte yapılan tadilatla giriş kısmı değiştirilmiştir. Duvarları karkas tekniği üzerine taş malzeme ve harçla yapılmıştır. Yapının çatısı kiremitle kaplıdır. Çatı saçağı kademeli yapısıyla dikkat çekmektedir. Türbenin giriş kısmı üç ahşap sütun üzerine oturtulmuş 2 adet Bursa kemerine benzer kemere sahiptir.

Giriş kapısı oldukça alçak bir noktada olup ahşaptır. Giriş kapısının iki yanında birer adet yekpare taş söve vardır. Kapının üzeri kilitli taşlardan yapılmış basık kemerle çevrilidir. Sanduka odasına, türbedar odasının içinde bulunan oldukça alçak bir kapıdan girilir. Sanduka odasının tavanı, ortasında iç içe yerleştirilmiş yıldız motifleri bulunan işlenmiş ahşap plakayla süslenmiştir.

Her yıl çok sayıda kişinin ziyaret ettiği Sultan Sarı Baba Türbesi, 2012 yılında aslına uygun olarak restore edilmiştir.

 

TEKKE CAMİSİ

İlçe merkezine bağlı Tekke mahallesindedir. 1900 yılında yapılan cami, Osmanlı dönemi mimari özelliklerini yansıtmaktadır. Caminin bahçesinde Sultan Sarı Baba Türbesi bulunur. Bahçenin bitişiğindeki parselde ise caminin haziresi vardır. Hazirede 1873 ile 1874 ve 1911-1912 yılları arasında mezar taşları bulunmaktadır.

Kare planlı olan caminin duvarları yığma moloz taş olarak inşa edilmiştir. Son cemaat yerinin üst örtüsü, beş adet ahşap sütun üzerine oturtulmuştur. Bu üst örtüde 4 adet Bursa kemerine benzer kemer yer almaktadır. Son cemaat yerinde, üst örtüyü yarıp geçen oldukça yaşlı bir ardıç ağacı vardır. Harime giriş son cemaat yerinin ortasında bulunan dikdörtgen formlu ahşap kapıdan sağlanmaktadır.

Harim kısmının zemini ve tavanı tamamen ahşaptır. Camini mihrabı iki kademeli bir nişten meydana gelmektedir. Mihrap duvarının her iki yanında birer ahşap pencere vardır. Mihrap duvarının sol köşesinde ahşap kürsü bulunur. Mihrap ile duvardaki sağ pencere arasında ahşap minber bulunur. Caminin batı duvarında da iki adet pencere mevcuttur.

Pencereleri dikdörtgen formlu ve ahşaptır. Doğu duvarının tam ortasında bulunan kare formlu küçük pencere açıklığı dikkat çekmektedir. Son cemaat yerinin harim duvarındaki kapının solunda bir pencere daha vardır.

2012 yılında Sultan Sarı Baba Türbesi ile birlikte aslına uygun olarak restore edilen Tekke camisi, günümüzde ziyarete ve ibadete açıktır.

Denizli Sarayköy İn hamamı kaplıcaları

İN HAMAMI ILICALARI

 

Denizli-Aydın karayolu üzerinde, Sarayköy ve Buharkent’e 10 km uzaklıkta, Kızıldere Mahallesine 5 km uzaklıktadır.

Tekke hamamı mevkiinde bulunan kaplıcalar halk arasında “Kokar Hamamı” diye de biliniyor. Termal su, yüzeye yakın bir yerden 90 derece sıcaklıkta çıkıyor ve 38-40 derecede termal tedavilerde kullanılıyor. Öte yandan açılan kuyulardan ve sondajlardan çıkarılan suyun sıcaklığı 140 dereceye kadar çıkıyor ve kaplıca haricinde bu su seraların ısıtılmasında kullanılıyor.

İzmir Bölge Hıfzısıhha Enstitüsü Müdürlüğü tarafından 2004 yılında yapılan analiz sonuçlarına göre, kaplıcada çıkan sodyum bikarbonatlı, sülfatlı kükürtlü, florürlü ve termomineralli suyun kimyasal özellikleri ortaya konulmuştur. Buna göre: Kaplıca: banyo uygulamaları şeklinde değerlendirildiğinde, romatizmal hastalıklardan romatoid, artrit, ankilozon başta olmak üzere kronik dönemlerde kronik bel ağrısı, eklem hastalıkları ve yumuşak doku rahatsızlıklarında etkilidir.

Denizli Sarayköy İn hamamı kaplıcaları

Kaplıca çamur kürleri şeklinde de kullanılır. Bu çamura: turba çamur deniliyor. Çamur organik ve inorganik bileşenlere sahip ve binlerce yılda oluşmuştur. Suda çözülebilen kremsi yapısı sayesinde deriden kolay çıkabilen turba çamur, biomineraller, vitaminler ve diğer pek çok organik madde içeriyor.

Çamur kürleri, özellikle cilt hastalıklarında oldukça yoğun kullanılıyor. Ayrıca mantar, kaşıntı, uyuz, sedef gibi hastalıklarda hızlı ve etkin sonuçlar verdiği söyleniyor. Hatta, bölgeden çıkarılan sudan: kremler, şampuanlar ve sabunlar üretiliyor.

Sonuç olarak, burada iki tane termal otel bulunuyor. Bu tesisler oldukça lükstür.

 Denizli Bekilli gezi yazısı hakkında  Bekilli