Ben burada Filyos denen bir cenneti gördüm. Güneşin nazlanarak battığı, balık kokusu, yosun kokusu, poyraz, lodos ve yakamozlar. Karadeniz’in en büyük antik kenti.
ULAŞIM
İl merkezi olan Zonguldak’a 52 km. uzaklıktadır. Bunun dışındaki belli başlı merkezlerin, Çaycuma’ya uzaklıkları şöyledir: Ankara: 234 km. İstanbul: 315 km. Devrek: 32 km. Bartın: 49 km.
Zonguldak Çaycuma
TARİH
İlçenin en eski yerleşim yeri “Filyos” yani “Teion”: Filyos çayının Karadeniz’e döküldüğü yerde kurulmuştur. İlk kuruluş tarihi, MÖ.3.yüzyıla kadar gitmektedir. Bu tarihte, burada, ticari amaçlar kurulmuş bir koloni vardı. Karadeniz’in kuzeyinden gelen mallar, burada gemilerden boşaltılarak, Anadolu’nun iç kesimlerine gönderiliyordu.
Tarihi süreç içinde: Roma, Bizans ve Cenevizliler, yörede hüküm sürmüşlerdir.
1944 yılında ilçe olmuştur. Çaycuma isminin kaynağına gelince: Cuma günleri, Filyos çayı kenarında bir Pazar kurulmakta ve pazara gelen halk, zamanla “Çay’a Cuma’ya gidiyorum” şeklinde konuşur ve bu konuşma, günümüze, buranın isminin “Çaycuma” olarak gelmesini sağlar.
Zonguldak Çaycuma
GENEL
Çaycuma ilçesine ilk gelenler, kötü bir koku ile karşılaşırlar. Bunun: bir anlamda “Kağıt Fabrikasından ve bir anlamda ise “Filyos çayına dökülen şehir kanalizasyonundan kaynaklandığı söyleniyor. Yine de, mutlaka dikkatinizi çekecektir, sebebi önemli değil, kötü bir koku var.
Tarıma elverişli bir bölge olan “Filyos” vadisindedir. Yani, Filyos çayının iki yanındaki yamaçlar arasında kurulmuştur. Deniz seviyesinden yüksekliği, 20 metredir. Filyos çayı, ilçe sınırları içinde, 35 km. ilerler ve Filyos beldesinde denize dökülür.
Bölgede, 1970 yılında açılan ve ülkemizin üçüncü büyük kağıt fabrikası bulunmaktadır. Ayrıca, organize sanayi bölgesinde, önemli sanayi yatırımları var.
İlçede Karadeniz iklimi hakimdir. Yazları fazla sıcak geçmez, kış ayları ise, ılık ve yağışlıdır. İlçe, vadi boyunca, kuzey rüzgarlarının etkisi altındadır.
ÇAYCUMA KAĞIT FABRİKASI
OYAK kurumu tarafından, 2003 yılında satın alınmıştır. Türkiye’nin tek entegre kraft kağıt fabrikasıdır. Burada: torba ve kağıt olmak üzere, iki tür fabrika var. Torba fabrikasında: sanayi tipi torbalar üretiliyor.
Zonguldak Çaycuma
NE YENİR.NE İÇİLİR
Burada, özellikle yoğurt (manda yoğurdu) yemelisiniz. Bunun yanında: soğan dolması da önerebilirim. Ama, yoğurt buranın en muhteşem lezzeti. Manda sütünün inek sütüyle karışımından elde ediliyor. Mutlaka tadın.
Zonguldak Çaycuma
NE SATIN ALINIR
Keten ve pamuk ipliğiyle dokunan ve pelemet adıyla anılan yerel dokuma ürünleri çok meşhur. Bu dokuma ürünüyle üretilen ürünlerden satın alabilirsiniz.
GEZİLECEK YERLERİ
ÇAYCUMA KÖPRÜSÜ
Tarihi süreç boyunca, Çaycuma’ya gelen insanların, Filyos çayını geçmeleri gerekiyordu. Bu iş, uzun süre “pot” denilen saldan biraz daha büyük kayıklarla yapılmıştır.
Ancak: Filyos nehri, adeta deniz gibiydi. Nehrin bu yapısı, ulaşımı olumsuz etkilemiştir. Bunun üzerine, 1928 yılında, ağaç bir köprü yapılır ama kısa süre sonra yıkılır.
1934 yılında, 600 metre uzunluğunda, yeni bir ağaç köprü yapılır. Ancak, ahşap köprüler kullanışlı olmaz. Bunun üzerine: 1951 yılında, betonarme bir köprü yapılır. Bu yeni köprü: 255 metre uzunluğunda ve 8.40 metre genişliğindedir.
ÇAYIR KÖYÜ SU MAĞARASI
İlçe merkezine, 12 km. uzaklıktadır. Çayır köyü sınırlarındadır. Mağaranın içinde, 15-20 metre ilerlemek mümkün. Daha ilerilere ise, küçük botlarla ilerlenebiliyor.
Mağaranın içinde, soğuk su kaynağı var. Tavan bölümünde ise: sarkıt-dikitler bulunuyor. Suyunun soğukluk derecesi ve temizliği nedeniyle, alabalık yetiştiriliyor. Hatta, bu alabalıkların, bazı hastalıklara iyi geldiğinden bile söz ediliyor. Mağaranın önünde, güzel bir piknik alanı bulunuyor.
Zonguldak Çaycuma
FİLYOS BELDESİ (TİOS ANTİK KENTİ)
Bölgede, antik dönemin en önemli yerleşim yerlerinden biridir ve bu özelliği nedeniyle “Sit” alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Beldenin eski adı Hisarönüdür. Kocaman bir hisarın eteklerinde kurulmuş bir beldedir.
Beldenin ismini aldığı Filyos çayı, Karadeniz’e dökülüyor. Ancak: özellikle son yıllarda, çevre yörelerdeki belediyelerin çöplerini ırmağa dökmeleri sonucu, ırmağın denize döküldüğü yerde büyük kirlilik var.
Günümüzdeki gelişmelerle ilgili son olarak: Filyos vadisinde bir ateş-tuğla fabrikası var. Bu fabrikanın kapatılacağı söyleniyor. Ancak, bunun kapatılması elbette hava kirliliğinin önlenmesi açısından olumlu bir gelişme.
Ama, daha da önemlisi, bu fabrikanın tesislerinin çok uygun fiyatla satın alınarak, elbette muhteşem turistik tesislerin kurulacak olması.
Bunun yanında: Filyos vadisinin kamulaştırılacağı ve burada, yani Filyos vadisinde, kamuya açık, muhteşem projelerin yapılacağı söyleniyor. Ancak: bu arada, sahil kesiminde, büyük bir liman tesisi yapılması da düşünülüyor ve hatta karar alınmış durumdadır.
Bunun sonucunda, elbette Filyos sahilleri tamamen küçülecek ve kirlenecek. 3 km. lik Filyos sahil kesimi, birkaç yüz metreye düşecektir.
Neyse, biz yine de, buranın en büyük özelliğine gelelim. Evet: buranın en büyük özelliği, Karadeniz kıyılarında, kazılan ilk ve tek, arkeolojik kenttir.
Zonguldak Çaycuma
Günümüzde, burada belirli kalıntılar görülse de, toprağın hemen altında, halen bulunan: yollar, meydan, hamam, dini yapılar, evler, depolar, dükkanlar, mezarlar bulunuyor.
Yani: yapılan radar tetkiklerinde, toprağın altında, halen büyük bir kentin bulunduğu sanılıyor, ancak, malum kazılar zaman alıyor. İleriki yıllarda, burada büyük arkeolojik çalışmaların ortaya çıkarılacağı kesin.
Antik kentin: MÖ.7.yüzyılda kurulduğu biliniyor. Ancak, tarihi süreç içinde, değişik isimlerle anılmış olup, bunlar: Tios, Tieion, Tianon, Tium. Yerleşim yerinin kurulduğu burada, ilk kuruluş yıllarında: Kaukan adında, bir yerli kabilesi yaşıyormuş.
Burada: komutan Tios ve beraberinde gelenler tarafından, yeni bir şehir kurulur ve zamanla, burası önemli bir balık ticaret merkezi olarak öne çıkar. Bol miktarda: torik ve palamut avlanıyormuş.
Takip eden dönemlerde, antik kent: MÖ.70 yıllarında: Romalılar tarafından yakılıp-yıkılır ve yağma edilir. Ancak, daha sonraki dönemde, yeniden inşa edilir. Yörede üretilen tahıl ürünleri (mısır ve üzüm) ve balık; özellikle Filyos çayı üzerinden, gemilerle çevre yerleşim yerlerine gönderiliyordu.
Zonguldak Çaycuma
MS.5. yüzyılda, Bizans döneminde, burası, önemli bir “dini” merkez haline gelir. MS.14-15.yüzyılda ise, Selçuklu ve Osmanlılar, bölgede egemenliği ele geçirirler.
Ancak, takip eden dönemde, bölge, önemini kaybeder ve küçük bir balıkçı köyü olarak varlığını sürdürür.
Günümüzde, Filyos beldesinin bulunduğu yerde, eski kentten kalma kalıntıları görebilirsiniz. Bunlar: kale, sahil surları, su kemeri, tonozlu galeri, tiyatro, savunma kulesi ve çeşitli mezar anıtlarıdır.
Filyos Kalesi
Antik dönemdeki yerleşim, kuzeyde bulunan kale tepesi üzerindedir. Burada, günümüzde, Ortaçağ kalesine ait duvarlar ve Roma döneminde yapıldığı tahmin edilen bir kule kalıntısı görebilirsiniz. Kale duvarları, 2003 yılında, Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmiştir.
Doğu Tepesi
Kalenin bulunduğu tepenin doğusundadır. Günümüzde, burada: askeriyeye ait, Radar bulunan bir tesis var. Burada: mermer sütun ve kaidesi, mermer yazılı bir levha, taş lahitler ve tuğla mezarlar bulunmuştur.
Eski Liman
Kale tepesinin batısındadır. Eski limana ait olduğu düşünülen, deniz içinde, iki mendirek kalıntısı görülüyor. Bunlar: 6 metre genişliğinde ve 100 metre uzunluğundadır.
Sahil Suru
Biraz önce sözünü ettiğim limanın başladığı yerden itibaren, yerleşim yerine doğru uzanan surlar, sahil suru olarak isimlendiriliyor.
Bunlar, çeşitli dönemlerde onarım görmüş olup, yükseklik 5 metre ve genişlik 1 metredir. Ancak, günümüzde, bu sur bölümünün, ancak 50 metrelik bölümü, ayakta kalabilmiştir.
Su Kemeri ve Tonozlu Galeri
Tuğla Fabrikasının doğusunda, 4 kemerli bir su kemeri kalıntısı görebilirsiniz. Ayrıca, tuğladan yapılmış, tonozlu bir galeri de bulunuyor ki, bunun, burada daha önce bulunan büyük bir yapının bir bölümü olduğu tahmin ediliyor.
Tuğla Fabrikası bahçesinde, bu bölgede bulunarak koruma altına alınmış, sergilenen bazı objeler var. Bunlar: pişmiş toprak küpler, mimari parçalar, mermer kilise levhaları, mermer sütun kaideleri.
Zonguldak Çaycuma
Tiyatro
Kentin güneyindeki yamaca yaslanmış olarak yapılmıştır. Roma döneminden kaldığı sanılıyor. Ancak, buranın taş oturma sıralarının büyük bölümü, daha sonraki tarihlerde yapılan yapılarda kullanılmıştır.
Karadeniz bölgemizin en önemli kentlerinden biri, daha doğrusu bir liman kentidir. Ama, sanırım sizlerin de aklına geldiği gibi, Zonguldak denilince benim aklıma hemen kömür ve kömür ocakları geliyor.
Burada, gerçekten kömür madenleri ünlü ve zaten buranın insanı da, mutlaka bir şekilde, bu kömür madenleriyle bağlantılı bir yaşam sürmüş veya halen sürdürmekte. Sisli ama şirin bir şehir, bunların yanında, kışın bol yağmurlu, havası kömürlü.
Zonguldak
ULAŞIM
İl otobüs terminali, il merkezine oldukça uzaktadır. Taksi ve dolmuşlarla, terminal ve şehir merkezi arasındaki ulaşım sağlanıyor. Karadeniz Ereğli tarafından şehre girdiğinizde, “Demirpark AVM” denen güzel bir alışveriş merkezi görülüyor.
Düzce yönünden gelirseniz, şehre girmeden hemen önce, 3 tane tünel var.
Zonguldak-Düzce arası uzaklık: 118 km. Zonguldak-Bartın arası uzaklık: 89 km. Zonguldak-İstanbul arası uzaklık: 331 km. Zonguldak-Ankara arası uzaklık: 268 km. Zonguldak-Karabük arası uzaklık: 173 km.
Zonguldak
TARİH
İl merkezinde ilk yerleşimin, MÖ. 1000 başlarında başlamaktadır. İlkçağ dönemlerinde, burada, adını Sandra çayından alan, Sandrake denilen bir köy yerleşimi vardır. Burası, günümüzdeki il merkezinin ilk yerleşim alanıdır.
MÖ.1200 yıllarında, Frigler, bölgede egemen olmuşlardır. Daha sonraki dönemlerde ise, sırasıyla: Kimmerler, Lidyalılar ve Medler, bölgede egemen olurlar.
MÖ.334 yılına kadar süren Pers egemenliği sonrasında, bölge, Kapadokya Satraplığına bağlanır.
MÖ.2.yüzyılda, Bithynia egemenliği var. MÖ.1.yüzyılda ise, Romalılar. MS.4.yüzyılda: Bizanslılar, egemenliği ele geçirirler. Takip eden dönemde, Osmanlılar var.
Ancak, 1865 yılından itibaren, kömür madeninin işletilmeye başlanmasıyla, bölgenin önemi iyice artmıştır. Özellikle: İstiklal Savaşının kazanılmasından sonra, 1 Nisan 1924 tarihinde, Cumhuriyet sonrası ilk kurulan il: Zonguldak olmuştur.
Zonguldak
GENEL
Şehrin en büyük özelliği: yer altı kaynakları açısından zengin bir yer olmasıdır. Taş kömüründen başka, Alüminyum, demir, manganez gibi maden yatakları da var. Taş kömürü, özellikle “Demir-Çelik” endüstrisinde kullanılmaktadır.
Zonguldak yöresinde, taş kömürü denilince, akla hemen: “Uzun Mehmet” gelir. 1829 yılında, yöredeki taş kömürü, Ereğli İlçesi, Kestaneci köyünden Uzun Mehmet tarafından bulunmuştur.
Şehrin, Karadeniz kıyısında, 17 km. kıyı şeridi bulunmaktadır. Yerleşim birimleri, kömür üretim bölgelerinde kurulmuştur. Taş kömürü üretimi, şehir merkezi sınırları içinde yoğun olarak yapılmaktadır.
İklim ele alındığında: bölgede, ılıman Karadeniz iklimi görülür. Her mevsim yağışlı ve ılıktır. Kurak mevsim yok. En fazla yağış: sonbahar ve kış mevsimlerinde görülür. Ancak, denizden iç kesimlere gidildikçe, iklim sertleşir.
İl topraklarının, yarıdan fazlası, ormanlarla kaplıdır. Arazi yapısı olarak ise, engebelidir.
Zonguldak
KÖMÜR VE OLUŞUMU
Kömür, Taş kömürü havzasında oluşmaktadır. Bu oluşumu: çeşitli bitkilerin, milyonlarca yıl, kumların altında kalarak yavaş yavaş taşlaşması, tabakalaşması, çürümesi ve kömürleşmesi şeklinde gelişir.
1986 yılında yapılan tetkiklere göre, bu havzada, 1.5 milyar ton, taş kömürü rezervleri bulunmaktadır. İşlenebilir kömür yatakları ise, 500 metre yerin altındadır.
Zonguldak
EL SANATLARI
MÖ. 1200 yıllarında, buraya yerleşen Frigler, Sandrakhe olarak isimlendirilen kırmızı madeni işleyerek, boya ve ilaç yapımında kullanmışlardır. Zaten, Zonguldak deresinin eski isminin “Sandrakhe” olduğu da söylenmektedir. Dere ismini, bu madenden almıştır.
ZONGULDAK KARA ELMAS ÜNİVERSİTESİ
Batı Karadeniz bölgesinde bulunan Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Zonguldak ili ve çevre ilçelerinde kurulu, 7 Fakülte, 2 Yüksek okul, 6 Meslek Yüksek okulu ve 1 Devlet Konservatuarından oluşmaktadır.
Fakülteler: Fen-Edebiyat, Tıp, Mühendislik, İktisadi ve İdari Bilimler, Ereğli Eğitim, Diş Hekimliği ve son olarak Güzel Sanatlar Fakültesi.
NE YENİR.NE İÇİLİR
Zonguldak merkezinde, genellikle, unlu yiyecekler yapılıyor. Örneğin: börek, su böreği, kabaklı börek, bazlama, gözleme, kömeç ekmeği. Tüm bunların yanında, Zonguldak yöresine yolunuz düşerse, belki de dünyanın en lezzetli kestanesi olan kuzu kestanesini mutlaka tatmalısınız.
Bu kestane, birçok şekilde yenilecek şekle getiriliyor. Örneğin: suda haşlanarak yapılan “tuzlama” veya fırında kavrularak pişirilmesiyle yapılan “kavşak” deneyebilirsiniz.
Zonguldak
NE SATIN ALINIR
Zonguldak’tan birçok şey satın alabilirsiniz. Özellikle: madenci heykelcikleri ilginizi çekebilir. Bu güzel heykelciklerin fiyatı 50-100 TL. arasında değişiyor.
Zonguldak
GEZİLECEK YERLERİ
Zonguldak
Zonguldak şehir merkezinde, sizi ilk karşılayacak olan yoğun bir araç trafiğidir. Şehir merkezindeki ana caddede yürüyerek ilerlerseniz, liman bölümüne kadar ulaşırsınız.
Zonguldak
Liman bölümünde: denize doğru uzanan bir bölümde, ilginç kapı gibi bir yer görülüyor, oldukça eski olduğu belli olmasına rağmen, hakkında hiçbir bilgi bulunmuyor. Bunun hemen ilerisinde, sol yanda, madenci şehitliği (eski) ve sağ yanda ise, deniz kıyısında, muhteşem bir çöplük yani rezillik görülüyor.
Sonra yine sağ yanda “Maden Mühendisleri sosyal tesisi” doğru yürüdüğünüzde, sol yanda ise, tepe yamacına yaslanmış birkaç sosyal tesis görülüyor.
Bunların deniz manzaraları elbette muhteşem güzel, denizin kıyısı ne kadar pis olsa da (umarım bir gün bu pislik Belediye tarafından temizlenir) denizin uzaktan görüntüsü muhteşem, dalgakıran görüntüsü muhteşemdir.
Zonguldak
Bu yoldan yürümeye devam ederseniz, ana yolun sağ ve sol yanlarında ara sokaklar var, burada ilgimi çeken, hemen Valilik binasının önündeki “İnönü Parkı” oldu. Bu parkta: Atatürk heykelleri ve bir komanda askeri heykeli (bunun arkasında Zonguldaklı şehitlerin isimlerinin yazılı bulunduğu bir bölüm var) görülüyor.
Zonguldak
Özellikle Atatürk anıtının kaidesinde İsmet İnönü’nün bir sözü çok ilgimi çekti. Evet: yoldan devam ettiğinizde, ilginç iki madenle ilgili heykel göreceksiniz, başkaca kalabalık, yoğun trafik, dükkan, mağaza, dükkan, mağaza göreceksiniz.
Zonguldak
Yani, Zonguldak merkezi pek turizme yönelik değil, yani turistik açıdan burayı ziyaret etmek isterseniz, merkezde görebileceğiniz çok şey yok.
MADENCİLİK MÜZESİ
Şehir merkezine yakındır. Bunun hemen dışında, maden şehitlerinin isimlerinin yazılı bulunduğu tabelalar görülüyor. Yani şehitler anıtı var. Müze, ilk olarak, 1880 yılında açılan bu bölüm, daha önce eğitim alanı olarak kullanılırken, daha sonra, Madencilik Müzesi olarak hizmete açılmıştır.
Burada: yaklaşık 1 km. uzunluğunda, yer altı açıklığı bulunuyor ve yer altı kuyusu haricinde, tüm madencilik üniteleri bulunmakta ve sergilenmektedir. Bunun dışında: bir salon, bir sergi salonu, kafeterya, yemek salonu, duş, hediyelik eşya reyonu ve ısı merkezleri bulunmaktadır.
Zonguldak Gökgöl Mağarası
GÖKGÖL MAĞARASI
Zonguldak-Ankara kara yolunun, Zonguldak il merkezi çıkışından 4 km. sonradır. Gökgöl mağarası, 3350 metrelik uzunluğu ile Türkiye’nin en uzun ikinci mağarasıdır. Karbonifer döneme tarihlendirilen mağara, yaklaşık 350 milyon yaşındadır. 875 metrelik yürüyüş yoluna sahip olan mağaranın içerisinde yağışlı dönemlerde debisi artan bir yeraltı deresi bulunur.
Yeraltı deresi, doğal bir sifon ile Erçek Deresine dökülür. Gökgöl mağarasının içi damlataş birikimi yönünden son derece zengindir. Mağara içerisinde her türlü damlataş oluşumları (sarkıt, dikit, sütun, bayrak damlataşı ve makarna sarkıtlar) bulunur. Mağaranın girişten büyük çöküntü salonuna kadar olan bölümleri Fosil giriş, Astım salonu, Harikalar Salonu ve Mucizeler Salonu gibi adlarla nitelendirilmiştir.
Mağaradan girildikten sonra, 250 metre ilerlemek mümkün. Mağara içinde, damlataş birikimi sonucu muhteşem bir görüntü oluşmuş.
Mağara zemininde, yer yer su birikintileri bulunuyor. Bu nedenle, mağaraya: yaz ve sonbahar aylarında girmek uygun. Çünkü, bunun dışındaki mevsimlerde, mağara derinliklerinden sel tehlikesi gelme riski varmış.
Zonguldak Gökgöl Mağarası
Mağara, turizme yönelik olarak gayet güzel hazırlanmış. İlk 875 metrelik bölüm, turizm amaçlı kullanılıyor. Girişten, Büyük çöküntü salonuna kadar uzanan bu bölümün genişliği: 2-15 metre ve yüksekliği: 1-18 metre. Hatta, 2001 yılından itibaren ziyarete açılan mağaranın hemen girişinde bulunan bölümde dinlenebilir ve satışı yapılan el sanatlarından satın alabilirsiniz.
Zonguldak Harmankaya Şelalesi
HARMANKAYA ŞELALESİ
İl merkezinin 5 km. dışındadır. Ancak, ana yoldan sonra, buraya yani şelalelere ulaşmak için, yine uzun bir yürüyüş gerekiyor. Bu mesafe, yaklaşık 12 km. civarında. Yürüyüş parkurunun bazı bölümleri çok zorlu.
Bu yüzden, burayı ziyarete gitmeyi düşünenlerin, bu zorlukları baştan kabullenmesi gerekiyor. Bu 12 kilometrelik yürüyüş yolu, en iyi şartlarda, yaklaşık 6-7 saat sürüyor. Yani, bu gizli cenneti gezmek, görmek isteyenlerin, bu zor yolculuğa en baştan hazır olması şart.
DEĞİRMENAĞZI ŞELALELERİ
Şelalelerin bulunduğu bölüme gidiş için iki yol var. Değirmenağzı koyundan, denir kenarından geçerek, yürüyüş parkurunun başlangıç noktasına ulaşabilirsiniz. Derenin içinde: yamaçlardan koparak düşmüş, büyük kaya kütleleri var.
Zaten, çoğu yerde, bu kaya-taş kütlelerinin üzerine basarak ilerliyorsunuz. Uzun ve yorucu bir yürüyüşten sonra, şelalenin bulunduğu yere ulaşıyorsunuz. Şelale, yaklaşık 6 metrelik bir yükseklikten, aşağıya düşüyor. Üstünde ve düştüğü yerde, iki tane ufak gölet var. Evet, biraz zahmetli de olsa, gittiğinizde karşınıza muhteşem bir doğa harikası çıkıyor.
Zonguldak Göldağı
GÖLDAĞI
İl merkezindedir. Burada, lokanta, oturma gurupları, otopark ve çeşme bulunuyor. Burası: antik dönemlerde, yörede kurulan bir krallığın merkezi. Zaten, Zonguldak şehrinin ismini buradan aldığı düşünülüyor. Dağın ismi: Zone Gol Dağı. Fransızca tercüme edildiğinde: Göl dağı bölgesi anlamına geliyor.
Burada yaşadığı düşünülen kralın kızı; dağdaki gölde, altın bir kayıkla dolaşırmış. Bu bir söylenti. Ama elbette bu söylenti eseri, bölgede çok sayıda define kazıcısı işbaşı yapmış ve birçok yer delik-deşik olmuş.
Zonguldak Türkali
TÜRKALİ
Burası bir köy. İl merkezine 25 km. uzaklıktadır. Çaycuma’ya 22 km. ve Filyosa 4 km. uzaklıktadır.
Denize sıfır, çevresi dağlarla çevrili, yeşil ve mavinin birleştiği bir yer. Zonguldak’ın en uzun ve güzel sahili burada. Köyde: yaz-kış açık, turistik tesisler, restoranlar ve sahilde kafeler var.
Zonguldak Kapuz Plajı
KAPUZ PLAJI
İl merkezinde, Kapuz caddesindedir. Şehirden bağımsız bir yer gibi durur. Çay bahçesi, lokantası ve duş, soyunma kabinleri, büfe gibi her türlü alt ve üst yapı mevcuttur. Özellikle, şehir yerlileri, yazın buraya yoğun şekilde gidiyorlar. Bir Pazar günü, buraya, yaklaşık 3000 kişinin geldiğine şahit olunmuş. Ancak, deniz suyunun pek temiz olmadığı söyleniyor.
Zonguldak Ilıksu Plajı
ILIKSU PLAJI
Kozlu-Ilıksu mevkiindedir. Burada da: çay bahçesi, lokanta, soyunma kabinleri, büfe gibi tesisler bulunmaktadır.
Ancak, bu plajda, öğrendiğime göre, haftanın belli günlerinde bayanlar günü düzenleniyormuş, yani gitmeden önce, bu konuda araştırma yapıp gitmenizde yarar var. Önceki yıllarda, Çarşamba günleri, bayanlar günü olarak plaj bölgesi kullanılıyordu.
Zonguldak Fener Mahallesi
FENER MAHALLESİ
İl merkezindedir. Fransızlar tarafından, şehirde yaşadıkları dönemde, yaklaşık 100 yıl önce inşa edilmiştir ve günümüzde, Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Burada, güzel şehir ve deniz manzarası eşliğinde, yemek yiyebileceğiniz güzel yerler var.
Zonguldak Devrek hakkındaki gezi yazım için Devrek
Son yıllarda, büyük kalkınma hamleleri olmuş, yeni yapılar yapılmış. Ankara’nın çok yakınında, Ankara’nın yıllarca hiçbir nimetinden yararlanamamış, günümüzde ise, bunun sıkıntıları hızla giderilmeye çalışılıyor.
Yozgat
ULAŞIM
Yozgat, Ankara-Sivas kara yolu, yani E-88 kara yolu üzerindedir. Kırıkkale, Ankara, Sivas, Kayseri, Kırşehir, Nevşehir, Çorum, Çankırı, Tokat illeri ile doğrudan kara yolu bağlantısı vardır.
Yozgat-Amasya arasındaki uzaklık: 188 km. Yozgat-Sivas arasındaki uzaklık: 225 km. Yozgat-Çorum arasındaki uzaklık: 104 km. Yozgat-Tokat arasındaki uzaklık: 207 km. Yozgat—Kırıkkale arasındaki uzaklık: 142 km. Yozgat-Kırşehir arasındaki uzaklık: 112 km. Yozgat-Kayseri arasındaki uzaklık: 197 km. Yozgat-Nevşehir arasındaki uzaklık: 202 km.
Yozgat
TARİHİ
Şehir merkezine yakın yerlerde ve ilçelerde yapılan araştırmalarda: MÖ.3000 yıllarından itibaren, bölgede yerleşim bulunduğunu ifade eden eserler ortaya çıkarılmıştır. Merkeze bağlı: Büyüknefes, Damsasan ve Gündoğdu köylerinde, bu yerleşim kalıntıları görülmektedir.
Bölgede, en büyük medeniyetin ise, Hititler tarafından kurulduğu anlaşılmıştır. MÖ.2000-1500 yılları arasında bu bölgede kurulan Hitit Medeniyeti: başkentini, Hattuşaş bölgesinde kurarak, bölgenin tarih sahnesinde yerini almasını sağlamıştır.
Takip eden dönemlerde, buralarda: sırasıyla Frigler, Kimmerler, Persler ve Makedonyalılar görülür. Daha sonra ise: Galatlar görülüyor, Anadolu’yu istila eden göçebe kabilelerden olan “Galat”lar, burayı bir “Ata yurdu” gibi kabullenmiş ve yerleşmişlerdir.
MÖ.85 yılında, Romalılar Galatların hakimiyetine son vermiş, MS.395 yılında imparatorluk ikiye bölününce, bölge Bizans egemenliğine geçmiştir.
Takip eden dönemde: 1071 Malazgirt Savaşından sonra, Türkler hızla Anadolu’da yayılmaya başlarlar. Bu dönemde, Bozok bölgesi, önemli kervan ve ticaret yollarının geçtiği bir yer olarak öne çıkar. 12.yüzyıldan itibaren, Selçuklular, bölgede görülmeye başlarlar ve 1175 yılında, Selçuklular bölgeyi tamamen ele geçirirler.
1529-1530 yıllarında, Yozgat, küçük bir köy olarak görülmektedir. Bölgede birçok oymak yaşamış ve bugün Yozgat’ın yerli halkının büyük bölümü, bu oymakların neslinden gelmektedir. Zaten, bölgede, oymak adlarını taşıyan birçok köy ve kasaba, hala bu isimleriyle anılmaktadırlar.
1408 yılında,
Osmanlılar bölgedeki hakimiyeti ele geçirirler. Yavuz Sultan Selim döneminde: Yozgat ve çevresinde “Celal” adlı bir Türkmen tarafından isyan çıkarılır, isyan bastırılır ama Yozgat ve yöresi, bu isyandan büyük zarar görür. 17.yüzyılda: devlet tarafından bölgeye yerleştirilen, Türkmen oymaklarından, Çapanoğulları, büyük güç kazanırlar.
Çapanoğullarından Ahmet Ağa, 1741 yılında, bölge mütessellimliğine getirilir. 1755 yılında, İstanbul’da çıkan et sıkıntısı üzerine, bölgeden, İstanbul’a koyun gönderince, merkezi yönetim tarafından, Bozok Sancağı, Ahmet Ağa’ya, mülk olarak verilir ve bundan sonra, Yozgat ve çevresinin tartışmasız hakimi olurlar.
Ancak, bu hakimiyet, Ahmet Ağa’nın bölge ve bölge halkı üzerindeki usulsüz uygulamalarını bitirmez ve 1765 yılında idam edilir. 1772 yılında, Çapanoğulları, bölgede yine etkin olmaya başlarlar. 1842-1846 yılları arasında, Çapanoğullarından Mehmet Celalettin Paşa: Yozgat ve Kayseri kaymakamlığına atanır. 1849 yılında ise, güçlerinin doruk noktasına ulaşırlar.
Tarihi süreç içinde, Kurtuluş Savaşı dönemine gelinir. Bu dönemde, şehir herhangi bir işgal altında kalmaz, ama bir isyan nedeniyle, mahalli kurtuluş mücadelesi veren birlikleri çok zor durumda bırakır.
Milli Mücadeleyi desteklemek üzere kurulan, Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti, Yozgat Şubesinde: Müftü Hulusu Efendi ve Çapanoğlu Edip ve Celal Beyler arasındaki husumet, Milli Mücadelenin yazgısını etkileyecek ölçüde sonuçlar doğuran Çapanoğlu İsyanının nedenlerinden biri olur.
Aslında Yozgat yöresinde başlamış olmasına rağmen, daha sonra bu isyan hareketi Çapanoğulları ailesi içine çekilmiş ve Çapanoğlu isyanı olarak anılmıştır.
Halbuki,
Bu geniş ailenin yalnızca bir kısmı isyana iştirak etmiştir. İsyan; 14 Mayıs 1920 tarihinde, Yıldızeli-Kaman köyünde toplantı yapanlar tarafından, Ankara Hükümetine karşı isyan ilan ettiklerini açıklamalarıyla başlar. Yıldızeli’ndeki olaylar, gün geçtikçe büyür. İsyanların önlenmesinde, büyük zorluklar çekilir.
Çapanoğulları: 13 Haziran günü Sorgun’u ve 14 Haziran günü Yozgat şehrini ele geçirirler. 16 Haziran’da Alaca ele geçirilir. Ancak, Çerkez Ethem tarafından isyan bastırılır ve isyana katılanlar cezalandırılır. Çerkez Ethem, isyancıların toplandığını duyunca, 25 Haziran 1920 günü Alaca ilçesini ele geçirir. Daha sonra, Arapseyfi bölgesinde toplanan tüm asiler, yine Çerkez Ethem kuvvetleri tarafından, imha edilirler.
Şehir: 25 Haziran 1927 tarihinden sonra, Yozgat adını alır. Daha önce, Bozok ismi kullanılmıştır. Niye, Bozok? Oğuzların Bozok koluna mensup Türkmenlerin, bu bölgeye akını sonucu, bölge “Bozok” olarak anılmaya başlanır.
Peki, Yozgat ismi nerden gelir? Söylenenlere göre: Yozgat bölgesi, Saray köyünden itibaren, aşağıdan-yukarıya doğru, kat kat yükselmektedir. Bu kat kat yükselişinden ve rakımının yüksekliğinden dolayı, önceleri buraya “Yüzkat” denilmiş, zamanla bu isim “Yozgat” olarak söylenegelmiştir.
GENEL
İl’in jeolojik yapısında dikkat çeken en önemli özellik: yer altı sularının fazla oluşudur. Yeryüzü şekilleri bakımından ise, sade bir yapıya sahiptir. İl topraklarının büyük bölümünü: platolar kaplar. Bunların başında ise, Bozok platosu gelmektedir.
İklim özellikleri değerlendirildiğinde: burada, yarı kurak, karasal iklimin hakim olduğu görülür. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve yağışlı geçer. Yaz ile kış, gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkları yüksektir.
Yozgat, Türkiye genelinde, nüfusunun yarısından fazlasının kırsal alanlarda yaşadığı, nadir illerden biridir.
Yozgat’ta, turizm denilince: şehir, Ankara’ya çok yakın ve Ankara yöresinden, bütün doğu istikametinde ilerleyen yolların en çok kullanılanı. Yani: bu şehirden, mutlaka bir şekilde geçiliyor. Ama: şehrin turizm yönü elbette çok yoğun değil.
Yani: Arkeoloji Müzesi bulunmayan bir şehir, turizm yönünden ne olabilir? Çamlık Milli Parkı, Saat kulesi, Etnografya Müzesi. Yerli ve yabancı turist, bir yere gidip para bırakmadan önce, oranın önemini keşfetmeye çalışıyor.
Yani: “oraya gidersem orada ne görebilirim, ilginç ne olabilir “gibi. Umarım Yozgat şehrinin bu özellikleri konusunda yetkililer tarafından çalışma yapılır ve şehrin turizm yönünü öne çıkaracak çalışmalar yapılır.
YOZGAT SÜRMELİSİ EFSANESİ
1700’lü yıllarda, Bozok yaylasında otlayan sürülerin bir kısmını, Sürmeli Bey adında bir Türkmen yörüğü otlatırmış. Bu ozan: elinde kavalı, sırtında sazı, Yozgat-Akdağmağdeni arasındaki bölgedeki ormanlarda sürülerini dolaştırırmış.
Bazen bir çam dibinde, bazen bir derenin kıyısında kavalını çalar, aşık olduğu gönlünün sevgilisini düşünürmüş. O sevgili ki: güzelliği Bozok yaylasına yayılmış bir dilbermiş. Ancak, babası bir Türkmen beyidir ve çok serttir.
Sürmeli Bey: ailesini gönderir ve kızı babasından istetir. Ama, kızın babası, kızını bir çobana vermek istemez. Araya girenlere rağmen, bu düşüncesinden vazgeçmez.
Sürmeli Bey, buna çok üzülür. Sürüsünü bırakır ve sazını eline alarak, Beşçamlar mevkiinde, kendine bir dergah kurar. Aşkını, yanık türküleriyle, dağlara-ağaçlara anlatmaya başlar. Otağına ve obasına küser, alır başını gider, Akdağlara kadar giden çamların arasında, onu bir daha gören olmaz. Ondan geriye; içli sazına söylettiği nameler ve dertli kavalının nameleri kalır. O gün, bu gündür: Sürmeli Beyin türküleri, bu yörede, dillerde yankılanır.
BOZOK ÜNİVERSİTESİ
2006 yılında kurulmuştur. Üniversiteye bağlı: Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Ziraat Fakültesi, Tıp Fakültesi ve Eğitim Fakültesi var.
2009-2010 eğitim yılı döneminde: üniversitenin öğrenci kapasitesi, 7200 kişi olmuştur. Ayrıca: 290 öğretim elemanı ve 160 idari personel görev yapmaktadır.
Yozgat Testi Kebabı
NE YENİR.NE İÇİLİR
Bu yöreye has yemeklerin başında: Testi kebabı, ayva basması, çörek, bazlama, katmer gelir. Özellikle: testi kebabı ve elbette “Arapaşı” Özellikle: arabaşı, hazırlanışı ve yenilişi ile büyük ilginçlik gösterir. Ben burada kaldığım, dört yıllık süre zarfında, arabaşını yiyemedim, daha doğrusu yutamadım. Ama, bu lezzetin, öyle bir çorbası var ki, inanamazsınız, bunun çorbasını büyük bir keyifle defalarca yemiştim.
İsterseniz, kısaca bilgi vereyim. Arabaşı yemeği: un ile bir tepsi üzerine hazırlanan bir yemek ve ayrıca: tavuk veya hindi etinden hazırlanan çorbası ile tamamlanıyor. Tepside hazırlanan hamur, parçalar halinde kaşıkla alınıyor, çorbada ıslatıldıktan sonra, yutularak tadılıyor.
Ağızda çiğnenmemesi gerekiyor, ama bu yutma işi, ya maharet ya da alışkanlık gerektiriyor. Bir kaşık büyüklüğünde hamur parçasının bir lokmada yutulması, alışkanlık gerektiren bir olay.
Testi kebabı ise, duymuşsunuzdur, bir testinin içinde, et ve çeşitli sebzelerle hazırlanan ve daha sonra testinin kapak bölümünün hamurla kapatılması, kuzinelerde pişirilmesi ve daha sonra, testinin ağız kısmının yani kapalı kısmının kırılarak, kebap bölümünün bir kaba dökülmesi ile yeniliyor.
Yozgat Arabaşı
Her ikisi de muhteşem lezzetler. Yozgat yöresine gidenler için, mutlaka tadılmasını önereceğim lezzetler. Arabaşı belki yapılışı ve yenilişi itibarıyla ilginizi çekmeyebilir ama testi kebabını mutlaka denemelisiniz.
Yozgat
GEZİLECEK YERLERİ
Yozgat Saat Kulesi
YOZGAT SAAT KULESİ
1897 yılında, Belediye Başkanı Ahmet Tevfik-i Zade tarafından, Yozgatlı Şakir Usta’ya yaptırılmıştır.
Kulenin kaidesi, kare prizma şeklindedir. En üst kısmı: şerefe gibi, bir terasla çevrilidir. En tepe kısmında ise, çan şeklinde bir külah bulunmaktadır. Saatin çanı: 250 kg. ağırlığındadır. Her yarım ve tam saatlerde, çalışmaktadır. Kuleye çıkış için, kuzeyde, yuvarlak bir kemerli kapı bulunmaktadır. Kulenin her katında ise, yuvarlak kemerli bir pencere bulunuyor.
Yozgat Çapanoğlu Camii
ÇAPANOĞLU CAMİSİ
1779 yılında, Mustafa Bey tarafından yaptırılmıştır. 1794 yılında ise, Süleyman Bey tarafından, bu yapının önüne, benzer planda, ikinci bir mekan ekletilmiştir. Daha sonra ise, en dışa küçük bir giriş revakı eklenmiş.
Arka arkaya dizilmiş yapılar, yakın zamana kadar, Osmanlı döneminin resim sanatına özgü örneklerle bezemeliymiş. Ancak, yapılan onarımlar sırasında, resimlerin çoğu yok olmuş.
Mahvilin ikinci katında, yan kubbede: yeşil mavi ve sarı renklerin kullanıldığı, çeşitli çiçek, yaprak ve meyve resimleri var.
Evet, bu cami, iki bölümden oluşuyor ve Yozgat’ın en büyük camisi, hemen önünde de bir şadırvan görülüyor.
Yozgat Çamlık Milli Parkı
ÇAMLIK MİLLİ PARKI
İl merkezinin, 2 km. güneyindedir. İl merkezine, 2 kilometrelik asfalt bir yolla bağlanır. Ülkemizin ilk milli parkıdır. 1958 yılında, Milli Park haline getirilmiştir. Deniz seviyesinden yüksekliği: 1300 metredir.
Burada yapılan araştırmaya göre: yaklaşık 300 yıl önce, bölgede bulunan “karaçam ormanları” bilinçsizlik sonucu ortadan kalkmış ve bir daha da yetişmemiştir.
Bu karaçamlardan, bir kısmı halen milli park bölgesinde bulunuyor ve dünya üzerinde yalnızca Kafkasya ve Yozgat çamlığında bulunmalarıyla önem kazanıyorlar.
Başka yerde yok. Diğer çam türleri: 100 yaşını geçtikten sonra, büyüme ve tohum verme özelliklerini kaybetmesine rağmen, Kafkas karaçamı, 300-500 yıl arasında yaşama, büyüme ve tohum verme yeteneğine sahipmiş. Çamlıkta: 3 yıldızlı bir de otel bulunuyor.
Bunların dışında, çamlık içinde: 9 tane, 400-500 yıllık anıt ağaçlar var. Ayrıca, burası bir doğal hayvanat bahçesi konumunda.
Günümüzde, burada: akbaba, küçük atmaca, şahin, tavşan, saksağan, kurt, kaplumbağa gibi bir sürü hayvan çeşidini görmek mümkün. Çamlık içinde, bir de gölet var. Bu gölette: sazan ve turna gibi balıklar yaşıyor.
Yozgat Çamlık Milli Parkı
Çamlık içinde, birçok çeşme de bulunuyor. Kaymak donduran, kum döken gibi ilginç isimleri olan çeşmeler, bu isimlerine uygun suları ile öne çıkıyorlar. Kaymak donduran çeşmesi: ismini, çevresindeki kar kuyularından almış.
Buz makinalarının, soğutucuların olmadığı dönemlerde, seyyar dondurmacılar ve pastane sahipleri, bu çeşmenin çevresinde kar kuyuları açarlar ve dondurma kaplarını, bu kuyuların çevresine koyarak, dondurmanın erimesini önlerlermiş.
Evet, Yozgat yöresinde yaşayanlar için, burası büyük bir imkan. Bende, defalarca Yozgat Çamlığına çıktım. Yolu, pek fazla sıkıntılı olmasa da, yine de, viraj ve inişli-çıkışlı. Ama, burada özellikle, yol üzerinde bulunan üç çeşmeden söz etmek istiyorum.
Bunlar: soğuk su çeşmesi, böbrek taşı döken su çeşmesi ve kekik kokulu su bulunan çeşme. Yozgatlılar, bu çeşmelerden bidon bidon su alırlar, sizde mutlaka bu sulardan tatmalısınız.
En tepeye çıktığınızda, biraz önce sözünü ettiğim otel veya belediye restoranında, mutlaka testi kebabını tatmalısınız.
BÜYÜKNEFES (TAVİUM-TAVİON) ANTİK KENTİ
Yozgat-Haydarbeyli köyü yolu üzerindedir. Galatların bir kolu olan, Trokmilerin başkenti olarak kullanılmıştır. Asur ticaret kolonileri döneminde, şehrin önemi ortaya çıkmıştır.
Erken Bizans döneminde, kent, şaşalı dönemini yaşarken, geç Bizans döneminde terk edilmiştir.
Halen burada kazı çalışmaları yapılıyor. Kentin büyük kale ve küçük kale olarak isimlendirilen bölgesinde, yaklaşık 3000 kişilik bir anfitiyatro ortaya çıkarılmış.
Son zamanlarda ortaya atılan söylentilere göre: günümüzdeki Almanların atalarının buradan göç ettikleri söyleniyor. Bu söylenti, yapılacak çalışmalar sonucu ne kadar doğrulanabilirse, buranın turizm kapasitesinin en üst düzeye çıkacağı tahmin ediliyor.
Yozgat Çeşka Yeraltı Şehri
ÇEŞKA YER ALTI ŞEHRİ
Kirazlı mevkiindedir. Yani, il merkezinin 3 km. kuzeydoğusundadır. Yüksekçe bir tepeye kurulmuştur. Yer altı şehrinin, üç girişi var. Ancak, bu giriş kapıları, günümüz öncesinde dolmuştur. Kuzeydeki tek giriş kapısından: alçak ve dar bir galeri ile, bir odaya ve odadan yine galeri ile, çevrede bulunan diğer odalara ve bir salona geçiliyor.
Salona açılan diğer galerinin toprak dolu olduğu görülüyor. Yıkıntılar arasında ve tepenin alt eteklerinde, tek renkli Roma ve Bizans dönemi seramik parçaları görebiliyorsunuz.
Yozgat Nizamoğlu Evi-Etnografya Müzesi
NİZAMOĞLU EVİ (ETNOĞRAFYA MÜZESİ)
İl merkezinde, İstanbulluoğlu mahallesinde bulunmaktadır.
1985 yılında ziyarete açılan müzede, bugün itibarıyla 990’ı teşhirde olmak üzere, toplam: 4000 civarında eser bulunmaktadır. Pazartesi hariç, diğer günlerde, saat: 08.30-17.30 arasında ziyarete açıktır.
Müzenin bulunduğu yapı ise: 1871 yılında yapılmıştır. Doğu yüzü, sokağa bakmaktadır. Taban ve duvar ahşaptır. Zemin kattaki mekanlar: depo, mutfak ve hizmet odaları olarak kullanılmaktadır.
Üst katta: bir sofa var, onun iki yanında ise simetrik yerleştirilmiş odalar var. Buralarda, yöreye özgü Etnografik eserler sergileniyor. Müzeye ait bahçe içinde, bir de idari bina bulunuyor.
Sergi salonlarında sergilenen eserler, şu şekilde gruplanmaktadır.
Yazma Eserler Salonu: Salonda bulunan en önemli eser: Çapanoğlu Büyük Camisine hediye olarak yaptırılan sancaktır. Bundan başka, yine bir sancak ve el yazması panolar ve mermer yazıtlar da sergilenmektedir.
Üst Kat Hol: Yozgat’ın eski Belediye Başkanlarından, Salim Korkmaz tarafından hibe edilen Aynalı Körük olarak isimlendirilen, yörede meşhur at arabası sergileniyor. Eyvan kısmında ise, yok olmuş, sivil mimari örneklerine ait süslemeli ahşap kapı ve yüklük kapıları ile, camilerden getirilen şamdanlar sergileniyor.
Mutfak: Konağın üst kat mutfağında, vitrinler içinde Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ait porselen, seramik, bakır ve ahşap mutfak eşyaları sergileniyor.
İslami Eserler Salonu: Burada, bir Kabe Örtüsü Parçası, tekke eşyalarının ve alem, şamdan gibi bronz eşyaların teşhir edildiği vitrinler var.
Silahlar Salonu: 18.ve 19.yüzyılda kullanılmış; çakmaklı tüfek, el yapımı Karadağ tabancalar, kılıçlar ve çeşitli harp malzemeleri sergileniyor.
Gelin Odası: Pirinç bir karyola, dikiş makinası, beşikler, ahşap sandıklar, kilim ve el işleri ile, 19.yüzyıla ait bir gelin odası, bu salonda sergileniyor.
Yozgat Arkeoloji Müzesi-Karslıoğlu Konağı
ARKEOLOJİ MÜZESİ (KARSLIOĞLU KONAĞI)
Eski Yozgat-Sungurlu yolu (günümüzdeki Hattuşaş yolu) üzerinde, C. Ali Efendi Camisinin yanındadır.
Yozgat yöresinde yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan eserler, burada sergileniyor. Konak; 1883 yılında inşa edilmiştir. Konak, 1929-1936 yılları arasında, Yozgat Belediye Başkanı Yusuf Karslıoğlu tarafından satın alınarak uzun süre kullanıldığı için “Karslıoğlu Konağı” olarak anılıyor.
Bina; 1979 yılında, Kültür Bakanlığı tarafından kamulaştırılmış ve restore edilerek 1990 yılında, Arkeoloji Müzesi deposu olarak kullanılmaktadır. Yakın bir gelecekte, arkeoloji müzesi olarak hizmete gireceğini duydum.
Dikdörtgen planlı yapı, iki katlıdır. Kesme taş duvarlar, ahşap karkas taşıyıcı sistem arasına, taş dolgu ile örülmüş ve sıva yapılmış. Kapı, yüklük ve tavanlarda: yörenin en güzel oyma işçiliğini görebilirsiniz. Binaya giriş, güneydeki sundurmadan sağlanır.
Birinci kata: beş basamaklı, taş merdivenle çıkılıyor. Oda kapıları üzerinde haç şekilleri görülüyor. Bu nedenle yapının eskiden Rumlara ait olduğu anlaşılıyor.
Atatürk, 3 Şubat 1934 tarihinde Yozgat’a geldiğinde,
Burada kalmıştır ve daha sonra, yapı uzun süre Vali Konağı olarak kullanılmıştır. Her ne kadar, yazının başlık satırında, Arkeoloji Müzesi cümlesini kullanmış olsam da, bugün burası müze olarak kullanılmıyor. Çünkü: Yozgat Müzesi Müdürlüğü tarafından, bir takım gerekçeler öne sürülerek, buranın Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmasından vazgeçilmiş.
Bu yapı da, İl Özel İdaresine tahsis edilmiş. Peki, Arkeoloji Müzesi nerede diye düşündünüz elbette, bilmiyorum. Bilgi veren de yok, müze de yok. Kesin olan tek şey, bu konağın müze olmasından tamamen vazgeçilmiş olması.
Yozgat’ta bir arkeoloji müzesi yapılması için, 2005 yılında, yaklaşık 4400 metrekare büyüklüğünde bir arsa tahsisi sağlanmışsa da, henüz bir çalışma gerçekleşmemiştir.
Bölge gerçekten tarihi kalıntılar açısından muhteşem zengin. Ama sanırım arkeoloji bilinci bölgede tam olarak yerleştirilememiş. Benim bulunduğum dönemde: Yozgat Valiliği bahçesinde bir mermer aslan heykeli vardı, ama ilginç olan heykelin tam bel bölümünde bulunan kazma izleriydi.
Bu heykeli, tarlasında tesadüf eseri bulan vatandaşımız, bunu kırıp bahçe duvarında taş olarak kullanmayı düşünmüş, ancak her türlü çabasına rağmen kıramamış. Tarih bilincimiz sanırım bu, eğer buluntu altın, gümüş ise, değerli, taş ise, değersiz.
Yozgat Karabıyık Köprüsü
KARABIYIK KÖPRÜSÜ
Yozgat-Şefaatli kara yolu üzerinde, yolun 38. kilometrededir. Köprü: Yavuz Sultan Selim tarafından, Mısır seferine giderken, 1516 yılında yaptırılmıştır.
Ayaklar üzerinde oturan, üç sivri kemer, iki alçak mahmuzlu, 60 cm. yüksekliğinde korkuluk duvarları olan, uçlarda ve ortada baba taşları olan bir köprü.
Kesme beyaz taşlardan yapılmış. Boyu: 54 metre, eni, 4.5 metredir. Köprü günümüzde iki durumdadır.