İspanya Barselona

İspanya Barselona

İspanya Barselona/Barcelona; evet yeni gezimizin durağı, İspanya’nın Katalonya bölgesinin bu güzel şehri. Barselona’da; nereye gidelim, nereyi gezelim, nereyi görelim, hepsi bu yazı dizimizde.

Özellikle: paskalya tatili arifesinde, ülkemizdeki seyahat severlerin büyük bölümü, dini vecibelerini yerine getirmek üzere İspanya’dan geleceklerin uçakları ile, çok uygun ekonomik şartlarda; bu ülkeye ve özellikle Barselona şehrine gitme fırsatı yakalanıyor.

Evet: Barselona; İspanya’da, MadriD’Den sonra, ikinci önemli şehir.

Özerk; Katalonya bölgesinin başkenti. Katalonyanın simgesi var mı? Evet, Madrid’in simgesi boğa olduğu gibi, Katalonya’nın da simgesi var: eşek. Evet.

1980’lerin sonundan bu yana; şehir, büyük değişim göstermiş. Havaalanı, demiryolu ve metro sistemi yenilenmiş. 1992 yılında ise; Olimpiyat oyunları düzenlenmiş ve şehir baştan başa güzelleştirilmiş.

Avrupa’nın en hareketli yerlerinden biri. Dinamik, yoğun nüfuslu ve modern bir metropol. Yani; buradaki yaşamda, yalnızca tarih düşünmeyin. Çok hareketli ve her aradığınızı bulabileceğiniz bir şehir.

Tarih, alışveriş, deniz, güneş, sanat hepsi birada. Madrid şehrine göre, daha küçük. Nüfus daha az. Bunlar, yani Katalanlar,  daha Akdenizli, sıcak kanlılar, hareketliler, eğlenmeyi seviyorlar, müziğe-dansı seviyorlar.

Şehirde: 1.6 milyon insan yaşıyor. Turizm potansiyeli çok yüksek. Yürüyerek dolaşmak için ideal bir yer. Sadece Montjuac tepesine yürüyerek çıkamazsınız.

Bunun dışında: bu şehirde uzun yürüyüşler yapabilir ve yorulduğunuzda, şehrin birçok yerinde bulunan ahşap banklarda, dinlenebilirsiniz.

Denizle ve üç yandan tepelerle çevrili şehir, kolay bir yer.

Hafif bir eğimle, sahile uzanabiliyorsunuz. Şehirdeki yüksek binaların sayısı çok az. Ağaçlıklı ve geniş caddeler, kafelerle dolu meydanlara açılıyor.

Her türlü konforu sağlamış olmalarına rağmen, bazı mecburi ihtiyaçlar unutulmuş gibi.

Örneğin; şehir suyunu asla içmeyi denemeyin, tadı berbat. Ayrıca: pek fazla genel tuvalet yok. Genel tuvaletler, sahilde, hemen plajın gerisinde; sert plastikten yapılmış, telefon kulübesi gibi bir düzene yerleştirilmişler.

Kullanımları ücretsiz, hani genel tuvalet deniliyor, ama inanın öyle aşırı kirli değiller, nasıl temiz tutuluyor, nasıl temizleniyor inanılır gibi değil.

Evet, genel tuvalet az, özellikle şehir merkezinde, restoran, kafe ve barların tuvaletlerini kullanmak zorunda kalıyorsunuz.

Tabii, tuvaletini kullandığınız yerde, biraz oturmak ve bir şeyler ısmarlamak şart. Ama, size bir ipucu: dünyaca meşhur, Amerikalı fast-food zincirlerinin restoranlarının tuvaletlerini rahatlıkla kullanabilir, masalarında kısa molalar verebilirsiniz.

Kimse, gelip tepenize dikilip, menü uzatmıyor, tuvaletlerin kapılarında ise, bazılarında olduğu gibi, kilit veya şifreli anahtar sistemi yok.

İspanya Barselona: tipik bir Akdeniz kenti. Aslında; İstanbul ile aynı enlemde. Havası, suyu, iklimi; tıpkı İstanbul gibi. Ama, en büyük fark: bu kentin, Akdeniz’de kıyısı bulunması. Aslında; İstanbul’da deniz kıyısı kenti.

Ama; Barselonalılar, Akdeniz’i o kadar yaşamlarına sokmuşlar ki, inanamazsınız.

İstanbul’a da çok inanıyorlar. Örneğin: burada “balığı, en iyi Barselonalılar ve İstanbullular yer “şeklinde bir deyiş var.

ULAŞIM:

İstanbul-İspanya Barselona arası havayolu ulaşımı, yaklaşık 3 saat, 20 dakika sürüyor. Yani: İstanbul-Madrid arasındaki uçuş süresinden, 1 saat daha kısa uçuş yapılıyor. İspanya seyahatinizin dönüşünü, Barselona üzerinden yapacaksanız, 1 saat daha az uçmanız gerekecek.

Elbette, bu sürenin hepsi havada geçmiyor, ama bilmelisiniz ki, uçağa bindiğiniz andan itibaren, yaklaşık 3 saat 20 dakika sonra, Barselona havaalanına iniyorsunuz. Uçak yolculuğunuz sırasında, yolculara bir form dağıtılıyor.

İnce-uzun ve iki parçalı olan bu formu doldurmanız gerekiyor Formdaki doldurulması gereken sorular: adınız, soyadınız, pasaport numaranız, Barselona şehrinde kalacağınız otel adı, uçuş numaranız, uçuş tarihiniz gibi hususları kapsıyor.

Unutmayın ki, bu formu Barselona havaalanına indiğinizde, pasaport kontrolünde, yani ülkeye giriş yaparken, görevliye teslim etmek zorundasınız, görevli formun ikinci suretini size geri veriyor.

Bu ikinci sureti, ülkeyi terk ederken, geri vermek zorundasınız, kaybetmeyin.

Evet, bu formu tekrar hatırlatıyorum, uçakta doldurun, havaalanına indiğinizde pasaport, bavul, bagajlar derken, bu formla uğraşmayın.

İspanya Barselona da havaalanı; “El Prat de Llobregat”, şehre 12 km. uzaklıkta. Uçuşlar, üç farklı terminalden yapılıyor. Özellikle; dönüşünüzde, uçağınızın hangi terminalden kalkacağını, mutlaka iyi kontrol edin ve ona göre hareket edin.

Havaalanından, kendi imkanlarınız ile, şehre ulaşmanız gerekirse, tren kullanabilirsiniz. Tren, 20 dakikada şehre ulaşıyor, 3 Euro. Ayrıca; otobüste var. Terminalin dışında bekleyen taksiler ise, şehre, yaklaşık 20 Euro ya gidiyorlar. Binmeden önce, pazarlık yapın.

TARİHİ SÜREÇ:

Romalılar, 2000 yıl önce, İber yarımadasını fetih etmek için yola çıkarlar. Akdeniz kıyısında bir yerleşim kurarlar. Buranın çevresini; surlarla çevirip, “Barcino” adını verirler.

MÖ.197 yılında, Kartaca’lıları yenerek, 600 yıl boyunca, tüm İspanya’ya hakim olurlar ve bölgeye; hukuk sistemlerini, dil ve kültürlerini yerleştirirler.
476 yılında; Vizigotlar tarafından bölge işgal edilir ve Barcino şehri, Vizigotlar tarafından başkent yapılır.

713 yılındaki, Magribi işgaliyle, Katalonya, kısa bir süre, Kuzey Afrika’dan gelen, bu halk tarafından yönetilmeye başlanır.

801 yılında; Franklar tarafından yenilgiye uğratılan Magribi’ler, güneye çekilirler ve bir daha Katalonya’ya dönmezler. Bu dönemde; Pelos adındaki bir derebeyi, Barselona kontu olur ve 878 yılında: yaklaşık 500 yıl sürecek, bir hanedanlık kurar.

Bu hanedanlık, Katalon ulusunun temelini teşkil eder. Bunlar: bayrak olarak; altın renkli zemin üzerine, dört yatay kırmızı çizgiden oluşan bayrağı kullanırlar.

Çünkü; Frank kralı, bu çizgileri, kendisi adına savaşırken yaralanan Guifren’in kanına sürdüğü parmaklarıyla, onun kalkanının önüne çizmiş. Bu arada; farklılığı bayraklarda da yaşıyorlar, çünkü İspanyol bayrağının üzerinde, yanlızca iki kırmızı bölüm var.

Evet, İspanya kralı V.Louis; devam eden;Magribi akınlarına karşı yardım göndermeyi kabul etmez.

Bunun üzerine, İspanya Barselona kontları, 988 yılında, bağımsızlıklarını ilan ederler. Bu tarih; Katalon ulus devletinin, doğuşu olarak kabul edilir.

Katalon toprakları; askeri başarılar ve evlilikler yolu ile, kısa zamanda genişler.

Şehir’de; 13 ncü yüzyıl sonundan, 15 nci yüzyıl başına kadar; büyük imar çalışmaları görülür. Katedral, gotik saraylar ve anıtların çoğu, bu dönemde inşa edilir. Aynı zamanda, bilim ve sanatta filizlenmeye başlar.

Bunların en büyük destekcileriyse, aralarında Yahudilerinde bulunduğu, bankerler ve tüccarlardır.

HALK VE YAŞAM :

İspanya’da: 17 özerk yönetim var. Bunların başlıcaları: Bask, Katalonya ve Galisya. En milliyetçileri ise, Katalunya özerk yönetimi. İspanyol devleti ile arasından olan özerklik statüsünde değişiklikler yaptı ve hakları arttırıldı.

Yani; aynen bir devlete, bir millete verilen haklar gibi. Örneğin: Katalonya millet olarak tanınacak, daha fazla vergi geliri elde edecek, ekonomik kaynakların kullanılması konusunda, daha fazla yetki sahibi olacak gibi.

Bunları niye yazıyorum? Çünkü: tüm bunlara rağmen, yani siyasi otorite karışıklıklarına rağmen, Barselona’daki yaşamda, bunları hissetmiyorsunuz. Turizme gereken önemi ve değeri veriyorlar. Tam bir turizm cenneti. Evet devam ediyoruz.

Ülke nüfusunun; yüzde 15’i katalon.

Bunların: 1.6 milyonu ise, İspanya Barselona’da yaşıyor. Şaşırtıcı derecede: muhafazakar ve yaratıcılar. Barselona’nın yalnızca bir şehir değil, ülke olduğuna inanıyorlar. Kentte; “Katalonya, İspanya değildir” yazılı tişörtlere rastlamanız mümkün.

Özellikle: Diktatör Franco döneminde, kendi dillerini konuşmaları yasaklanmış, o kadar milliyetçi olmuşlar ki, asla “biz ispanyol’uz” demiyorlar.

Tabii,ben bunları söyleyince, mutlaka ” peki bu ayrılıkçı yani İspanyalı ve İspanyol olduğunu kabul etmeyen halkın yaşadığı bir şehirde; terör eylemi olmuyor mu?” diye düşünmüşsünüzdür.

Hayır. Olmuyor, çünkü, burası özerk bir bölge. Yani; içişlerinde kendi kendini yöneten bir yer. Zaten: şehirde gezerken, sık polis görüyorsunuz. Özellikle: akşam ve gece saatlerinde, bu polis sayısında belirgin bir artış var.

Yani, ben kaldığım sürece, herhangi bir güvenlik sıkıntısı hissetmedim. Tek sıkıntı, sıkça yaşanan hırsızlık. Bunun için de, siz tedbir almak zorundasınız. Yani, akşam saatlerinde, şehrin dar ve karanlık sokaklarına ve parklara girmemeli, yalnız başınıza dolaşmamalısınız.

Şöyle bir örnek verebilirim.

Katalonya bölgesinde ve doğal olarak İspanya Barselona da, Katalonca dili konuşuluyor. Bunun sonucunda; yeni yetişen nesil, İspanyolca değil Katalonca öğreniyor. İspanya merkezi hükümeti; karar alıyor ve Katalonyada, ilköğretimde, haftada en az 3 saat İspanyolca dil dersi verilmesini istiyor, hayır, Katalonya hükümeti bunu kabul etmiyor.

Artık, gerisini siz düşünün. Ama; bu zıtlık, hiçbir zaman terör olaylarını tetiklemiyor, bölge gayet sakin. Terör; özellikle Bask bölgesinde, yani daha kuzeydeki bölgelerde; terör örgütü ETA tarafından yürütülüyor.

Ancak, bu örgütünde, günümüzdeki  terör eylemleri, her ne kadar terör dense de, insan ölümleri veya yaralanmaları üzerine kurulu değil. Bunlar, söylenenlere göre, bir yere bomba koyduklarında, bomba patlamadan önce: emniyet birimlerine telefon ederek, bombanın yerini ve patlayacağı saati bildirerek, oranın boşaltılmasını ve dolayısı ile, insan canına zarar gelmesini önlüyorlarmış.

Eylemlerde, bu şekilde hareket etmelerinin amacı: insan canına zarar vererek, insanların antipatisini kazanmak değil, sadece örgüt olarak varlıklarını ortaya koymakmış.

Katalonca dili konusu, aslında turistleri etkilemiyor değil.

İspanya Barselona da her ortamda; Katalonca konuşulduğunu duyacaksınız. Hoş, İspanyolca bileniniz belki az; ama istiyorsunuz ki, İngilizce konuşulsun. Unutmayın, özellikle restoranlarda, İngilizce menü getirmelerini isteyin, getiriyorlar.

Yoksa, kendilerinden başkasının Katalonca bilmesinin mümkün olmadığı kesin. Birçoğu da İngilizce bilmiyor. Onlar belki bir anlamda haklılar, bugün dünya üzerinde 27 ülke İspanyolca konuşuyor.

Bu arada, Katalanlar, yalnızca Katalanca konuşur dedim ama birçoğu İspanyolca da biliyor, yalnız konuşmak istemiyorlar, sadece karşısındaki İspanyolca konuşursa o zaman İspanyolca konuşmayı tercih ediyorlar.

Barselona halkı: özellikle, kentin mimarisi ve tasarımı ile övünür.

İspanya Barselona, kentte; muhteşem mimari tasarımlar göreceksiniz. Özellikle; kentteki eserlerin birçoğunun mimarı; Antoni Gaudi. Gaudi’nin eserlerinin etkileyiciliği, hala sürmekte.

Hatta: Gaudi’nin tarzı, günümüz mimarisinde de, “Gaudi tarzı” olarak kullanılmaktadır. Temel yaklaşımı:  doğadaki her türlü nesnenin kullanılması, dik ve keskin olmayan, yuvarlak hatlar.

Barselona’da hayat sabahın geç saatlerinde başlıyor. Öğlen; saat 14.00 olunca, hayat birden yavaşlıyor, hatta birçok insan için duruyor.

Dükkanlar; öğlen saat 13.30 ile 16.00 arasında kapanıyor, insanlar, sokaklardan çekiliyor. Bu arada, şehirdeki alışveriş isteyenler: yalnızca çok katlı-büyük alışveriş merkezlerinin açık olduğunu görebilirler.

Evet, siesta saatlerinde; evlerine gitmeyenler, lokantaları dolduruyor.

Mütevazi, ama; 14.30-15.00 saatleri arasında, mutlaka çok uzun öğle yemekleri yeniliyor. Eve gidenler ise, yemek ile dinlenmeyi birleştiriyorlar. Katalanlar, buna “siesta” diyorlar. Turist olarak, bu durum elbette sizleri etkiliyor.

Çünkü; dükkanlar kapanıyor. Evet, kapalı dükkanlar, saat 17.00 de açılıyor ve gece saat 20.00 kadar açık kalıyor. Saat 20.00 de, dükkanlar kapatılıyor ve tüm şehir halkı sokaklara dökülüyor. Saat 21.00 de ise, akşam yemeği başlıyor.

Şehir geceleri de hareketli. Yerli halk; akşam iş çıkışı, geceye: tapas yiyerek ve birkaç kadeh içki içerek başlıyor.

Asıl akşam yemeğini ise; yaygın olarak, saat 22.00 gibi yiyorlar. Bu saatler dışında restoranlara giderseniz, kesinlikle yalnız başınıza veya birkaç turist ile birlikte yemek yersiniz.

Çünkü: restoranlar boştur. Pek çok restoranda; öğle yemeğinde, sabit fiyatlı günlük yemek menüleri var.

Bu menü içinde; üç çeşit yemek, ekmek ve su dahil. Bu çeşit menünün fiyatı da çok uygun, zaten pek çok Barselonalı, bu menüyü tercih etmekte imiş.

Bu konuya yemek başlığı altında daha ayrıntılı değineceğim.

Evet; Canlı müzik yapılan yerler ve diskolar, saat: 02.00 den sonra hareketleniyor.

Özellikle: Flemenko gösterilerinin yapıldığı yerler, turistlerin ilgisini çekiyor. Ancak: Flemenko gösterisi izlemek isteyenler için önerim: tur organizasyonu ile 50 Euro vermekten se, La Rambra caddesindeki Flemenko gösterileri yapılan yerlere gitmeleri ve pazarlık yaparak: 25-35 Euro arasında, muhteşem bir ortama, güzel Flemenko gösterileri izleyebilecekleridir.

Evet, bu şehirde, genel olarak, dükkanlar; pazar günleri kapalı.

Küçük dükkanların geneli ise, cumartesi öğleden sonra kapanıyor. Pazar günleri, çok katlı alışveriş merkezleri de kapalı.

Pazar günleri, yalnızca şehir merkezinde ve özellikle La Rambra caddesindeki hediyelik eşya dükkanlarını açık bulabilirsiniz.

Bunlar  da, genellikle “Hintliler” tarafından işletiliyor ve pazarlık yapmadan sakın alışveriş yapmayın.

Barselona denince, akla mutlaka futbol da geliyor. Öyle ki, Barselona futbol takımının formasını kutsal kabul edip, reklam almıyorlarmış. Formalarında: UNİCES yazısı bulunuyor. Nou Camp Stadyumu, taraftarlar için tam bir mabet imiş.

100 bin seyirci kapasiteli. Söylenenlere göre: General Franco’nun baskıcı rejimi sırasında: diğer yerlerde olduğu gibi, burada da bayrak ve yerel dil kullanımı yasaklanır, okullar kapatılır.

Bunun üzerine: Barselona Futbol Takımı tarafından kullanılan, takım bayrağı; ulusal bayrak olarak kabullenilir ve tüm Katalanlar, Barselona futbol takımının ayakta kalabilmesi, başarılı olabilmesi ve bayraklarının dalgalanması için, tüm var güçleriyle çaba sarf ederler, maddi olarak kulübü  desteklerler ve tüm maçlar, tam bir festival havası içinde geçer.

Madrid ve Barselona Futbol Takımları arasındaki bu çekişmenin günümüzde de sürdürdüğünü görebiliyorsunuz.

YEME-İÇME KÜLTÜRÜ:

Evet, İspanya Barselona ya gelince, buraya has, buraya özgü ne yenir, ne içilir. Önce, genel bir kural olarak: şunu söylemeliyim.

Barselona şehrinde: restoran ve kafeteryalarda, mekanın içinde oturursanız ayrı, mekanın dışında yani bahçesinde oturursanız ayrı, yani biraz daha yüksek hesap ödemek zorundasınız.

Böyle bir uygulama var. Diğer bir genel kural ise: oturduğunuzda, mutlaka “İngilizce” menü isteyin. Hatta: birçok yerde, yemek resimleri ve fiyatları bulunan, menüler-afişler var.

Bunları da inceleyebilirsiniz ki, bence inceleyin. Özellikle: tapaslar o kadar çok çeşitli ki, mutlaka görerek sipariş vermek durumundasınız.

Özellikle, akşam yemeğinde; en çok yenen şey.

“Tapas” adını verdikleri bir yiyecek türü. Porsiyonları küçük, genellikle tadımlık. Barselona’da ne yenir sorusunun en güzel yanıtı, burada karşımıza çıkıyor.

Evet, tapasın mutlaka tadına bakın. Yöresel bir yiyecek türü.

Aslında; çoğu kez,  tabakta servis yapılırken, bazı yerlerde küçük ekmek dilimleri üzerine sürülerek servis yapılıyor. Bizim mezelere benziyor.

Küçük sandviç, bunlar. Fiyatları da çok uygun. Yaklaşık; 3 Euor civarında. Mutlaka tadın. Yemekle birlikte ise; tercih ederseniz, yörenin meşhur şaraplarını (Özellikle; Sagrilla önerebilirim) tadabilirsiniz.

Birkaç çeşit: “Tapas” markalı şarapları var. Bira severler ise, yine buraya özgü bir tür Katalan birası (üzerinde, kırmızı zemin üzerinde sarı yıldız olan bir kutusu-şişesi var) var.

Tapasların ve içkilerin fiyatları makul, pek pahalı değil. Evet; akşam yemeği, bu şekilde, gece yarılarına kadar uzuyor.

Genelde, Katalan mutfağı, bol zeytinyağlı yemeklerden oluşuyor.

Birçok yerde ve özellikle liman bölgesinde, balık restoranları var. Ancak; deniz manzaralı bir restoranda yemek isterseniz, fiyatlar yüksek, dikkat.

Limanın karşısındaki ara sokaklardaki küçük ve sevimli balık restoranlarını tercih edin.

Buraya özgü bir başka yemek: Paella. Tavuk, pirinç, safran, kalamar, midye gibi birçok deniz ürününün çeşitli karışımlarından elde edilen bir yemek cinsi.

Bu şehri ziyaretinizde, mutlaka ve mutlaka paella yemenizi öneriyorum. Muhteşem bir lezzet. Ama, bu lezzeti, bizzat kendi tattığım ve iki gün üst üste gittiğim bir restoranda tatmanızı öneririm. Mqus De L Argentera, 13 adresinde bulunan “TASCA I VINS” isimli bu restoranda, gerek uygun fiyatlar ve gerekse gerçek yerel lezzetleri tadabilirsiniz.

Ama, burada öncelikle, Barselona mutfak kültürünün başta gelen yemeklerinden biri olan “Paella” yemenizi öneriyorum.

Paella: gerek deniz ürünleri ve gerekse tavuk etli olarak veya karışık olarak hazırlanarak, arzunuza göre, size sunuluyor. Ben, deniz ürünleri olanını tercih ettim, çünkü burası malum deniz kıyısı ülkesi.

İçinde: midye, kalamar ve ıstakoz gibi deniz ürünleri bulunan, safran ile hazırlanmış bu pirinç pilavı, gerçekten muhteşem bir lezzet.

Yemeği ısmarladığınızda, yemek öncesi müessese, konuklarına “martini” ikram ediyor.

Yemeğin masanıza sunulması ise, yaklaşık 30-40 dakika alıyor. Bu arada, ekmek isterseniz, büyük ekmek dilimleri getiriyorlar, yanında gelen salçalı-sarımsaklı-zeytin yağlı sosu, ekmeğin üzerine sürerek yiyebiliyorsunuz.

Sonuçta bu muhteşem lezzetin fiyatı: 8.50 Euro. Yanında, bir kutu kola isterseniz, bunun içinde 1.39 Euro ödeminiz gerekiyor.

Hepsi bu, fiyatları bilmelisiniz ki, farklı fiyatlarla karşılaştığınızda, yorumlayın.

Ayrıca: patatesli omlet de deneyin.

Güzel yapılıyor, değişik bir lezzet. Özellikle: patatesli omleti, sabah kahvaltısında alıyorlar ve bence lezzeti güzel, yani bizim damak tadımıza uygun, deneyebilirsiniz.

Zaten otellerdeki kahvaltılarda da, açık büfede bunu bulmak mümkün. Barselonalıların kahvaltı kültürü yok.

Onlar için, kahvaltı yalnızca kahve ile geçiştirilen bir olay. Ama, otellerde, turistler için açık büfe kahvaltı sunuluyor.

Bu açık büfe kahvaltıda: beyaz peynir, kaşar peyniri, haşlanmış katı yumurta, meyveli yoğurt, çeşitli meyveler, meyve salatası, domates, kek çeşitleri, bildiğiniz normal ekmek, baget ekmeği bulunuyor. Yani, otellerin kahvaltıları bizim damak tadımıza nispeten uygun, doyurucu.

Bunların yanında: meyve suyu, kahve, çay, süt bulunuyor. Elbette, domuz ürünleri bulunan bol miktarda salam da var, ama; bunları sorarak ayırt etmeniz mümkün.

ALIŞVERİŞ:

İspanya Barselona da ki alışveriş yerlerini, bölgeleri, semt ve caddeleri anlatırken belirteceğim. Alışverişin bolca yapılabileceği bir yer.

Geçerli para birimi: Euro. Sanırım; hesaplamaları yani çevrimleri yaparken, pek sıkıntı ile karşılaşmayacaksınız. Ama özellikle unutmayın ki, yüksek değerli alışverişlerinizde, satıcıdan mutlaka gümrük belgesi alın.

Bu belgeyi, fatura/fiş ile birlikte, havaalanında, ülkeyi terk ederken, gümrük bürosuna verdiğinizde, ödediğiniz vergi, nakit olarak iade ediliyor.

Yalnız burada hassas bir durum var. Her türlü alışveriş fişini saklayıp, böyle bir olayın olmasını isteyemiyorsunuz. Vergi iadesi alabilmeniz için, aynı gün içinde, aynı yerden, aynı fiş içinde, en az 90 Euro’luk alışveriş yapmanız gerekiyor.

Yani, 90 Euro  ve üzerindeki tutarlı fiş-faturalarınıza pasaport numarasınız yazdırın, bunları ülkeden ayrılırken, havaalanında, gümrük görevlisine onaylatıyorsunuz ( bu sırada, gümrük görevlisi, büyük ihtimalle, faturada  yazılı malı görmek istiyor, bu yüzden bavulunuza koymayın, yanınızda bulundurun), onaydan sonra yine havaalanında bulunan bir merkezden, bu malın satın alırken ödediğiniz % 16’lık bedeli, geri alabiliyorsunuz.

Yalnız, bu işlemler, havaalanında zaman alıyor, yani uçak kalkış saatinden önce, havaalanında bu işlemler için zaman ayırmanız gerektiğini unutmayın.

Barselona’da; birçok alışveriş ve hediyelik eşya cinsi bulacaksınız. Özellikle; çok değişik cins ve çeşitteki yelpazeleri, hediyelik olarak alabilirsiniz.

ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI:

Daha öncede söylediğim gibi, bu şehri gezmenin en iyi yolu: yürümek. Ama; bir kısım yerlere ve özellikle, Mantjuic Tepesine yürümeniz elbette mümkün değil. Ama, mümkün olduğunca yürüyün. Otelinizin resepsiyonundan veya bir turizm bürosundan, mutlaka bir şehir haritası edinin ve öncelikle kaldığınız yeri işaretleyin, sonra ise, sizlere belirttiğim yerler içinden ilginizi çeken, gezmeyi düşündüğünüz yerleri işaretleyerek, kendinize güzel bir gezi planı yapabilirsiniz. Bu arada, metro istasyonlarında bilet gişelerinden bir de metro hat haritası edinin.

İnanın, metronun kullanımı basit ve çoğu yere ulaşmak için, metro yeterli oluyor. Önemli olan: siz bir metro haritası edinin ve bunun üzerinde, hatların renkleri, nereye gittikleri, istasyonlar konusunda, en fazla 15 dakika çalışmanız, haritayı öğrenmeniz ve etkin kullanmanız için yeterli oluyor.

Bu arada unutmayın ki, renkli hatlar arasında, bazı yerlere giderken aktarma yapmanız gerekiyor, aktarmalar da sorun değil, çünkü istasyonlardaki koridorların yanlarında, oradan geçen hattın renkleriyle boyanmış şeritler var.

Örneğin: mavi hatlı metroya gitmek isterseniz, yapmanız gereken şey: mavi boyalı şerit bulunan koridoru takip etmek, buradaki tek sorun ise: mavi hattın, hangi istikametine gideceksiniz?

Malum: her hattın, iki tane son istasyonu var, yani gitmek istediğiniz istasyon, hattın hangi ucuna giden yolda?  Bunu iyi bellemeniz gerekiyor. Bellemenin  tek yolu da, metro hat haritasını iyi kontrol etmek.

Evet; şehirde, çok sayıda bisiklet ve motosiklet var.

Yerel halk, bisiklet ve motosiklet kullanmayı seviyor. Bazı yerlerde, bunlardan kiralayabiliyorsunuz, özellikle: kiralık bisiklet çok yaygın.

Taksiler: sarı-siyah renkli. Fiyatları, pek pahalı sayılmaz. Rahatlıkla taksi bulabiliyorsunuz. Gün içinde, trafiğin yoğun olduğu saatlerde, taksi tercih ederseniz, perişan olmanız içten bile değil. Zamanınızı harcarsınız.

Daha önce söylediğim gibi; özellikle taksi şöförlerine otel adresi anlatmanız zor olacağından (Katalanca dili), otelinizden mutlaka, birkaç otel adres kartı almayı sakın unutmayın.

Evet, devam ediyoruz. Yoldan taksi çevirebilir veya taksilerin beklediği kuyruktan, taksilerden birine binebilirsiniz. Yeşil ışık, taksinin boş olduğunu gösterir. Ancak: taksiye bindiğinizde, mutlaka sürücünün taksimetreyi açmasını isteyin, bozuk-arızalı der ise, taksiye binmeyin.

Evet; şehirde, toplu ulaşımda yeterli ve güzel.

Otobüsler, birçok farklı güzergahlarda çalışıyorlar. Metro istasyonlarından; otobüs ve metro istasyonlarında çoklu kart veya bileti alabilirsiniz. Bir binişlik bilet, 1 Euro. Toplu taşım araçları ile seyahat etmek; gerek çok yer görmek ve gerekse ucuz olması açısından, tercih edilmeli.

Metro; modern, temiz ve kusursuzdur. Beş hattı var. Anonslar, üç farklı dilde yapılıyor. Diğer toplu taşım araçları için alacağınız çoklu kartlar, metroda da geçiyor. Kartları makinalardan alabiliyorsunuz.

Yalnız: dikkat edin, metro hatları biraz karışık gibi. Harita edinmenizde yarar var.

Yoksa: bineceğiniz metro hattını karıştırabilir, ineceğiniz metro istasyonunu kaçırabilirsiniz. Metro hatlarına ait harita sizi yönlendirir, edinin. Son bir uyarı: akşam saatlerinde, sakin yerlerde metro istasyonlarında dikkatli olmanızda yarar var, çünkü çok miktarda hırsızlık-gasp olayı olduğu söyleniyor.

SARDANA DANSI:

Cumartesi akşamları ve pazar sabahları: Katedralin önünde, Pazar akşamları da; Placa Sant Jaume Meydanında, geleneksel olarak yapılan bir dans göreceksiniz.

Bu; adeta kutsal bir olay gibidir. Bir gurup erkek, kadın ve çocuk; el ele tutuşup çember oluştururlar. Görünüşte basit olan, ama aslında disiplin isteyen bu dansı yaparlar.

Telli, nefesli çalgılar ve davuldan oluşan müzik gurubu; ritmik ezgiler çalar ve dansa katılanların sayısı hızla artar. Böylece; yeni çemberler oluşuyor ve bütün alan, dans edenlerle doluyor.

İspanya Barselona Ayrıntılı Gezi Planı

İspanya Barselona Ayrıntılı Gezi Planı

İspanya Barselona Ayrıntılı Gezi Planı; Barselona şehrinde, son gidişimde, 5 gün kaldım. Sizin, burayı ziyaretinizde, kalış sürenizi bilmediğim için, ben her zaman olduğu gibi, aşağıda şehrin özellik arz eden bölgeleriyle ilgili ayrıntılı bilgiler veriyorum.

Sizler bu bilgileri okuduğunuzda, sizin için orijinal veya gezmeyi-görmeyi düşündüğünüz yerleri işaretleyin ve buna göre, kendinize güzel bir gezi planı-rotası yapabilirsiniz.

Şehir: Madrid şehrine nazaran büyük değil. Daha derli toplu ve küçük. Yani: yine, bu şehirde de yürüyerek birçok yere ulaşmak mümkün. Çok yararlı bir de metro hattı var.

Yani: şehre ilk vardığınızda, bence otel lobisinden bir şehir haritası ve metro tren gişesinden, bir metro hattı haritası alın. Benim size önerdiğim yerleri, o haritalar üzerinde işaretleyin ve şehirde kalış sürenize göre, şehri rahatça gezin.

BARSELONA ŞEHRİNDE MUTLAKA GÖRMENİZİ ÖNERECEĞİM YERLER

BARSELONA ŞEHRİNDE MUTLAKA GÖRMENİZİ ÖNERECEĞİM YERLER

  1. La SagradaFamilia(Burası, bir katedral ama şehrin en çok ilgi çeken yapısıdır.)
  2. La RamblaCaddesi(Şehrin en kalabalık, canlı ve hareketli caddesidir. Adeta şehrin kalbidir.)
  3. Casa Milla (Gaudin tarafından yapılan, her yönüyle değişik, UNESCO Listesindeki bir yapı)
  4. Parc del Gunardo (Gaudinin muhteşem sanat eserlerini görmek isterseniz, UNESCO Listesindeki bu parkı görmelisiniz.)
  5. Port Olimpic (Şehrin deniz kıyısındaki bu bölümü, mutlaka gezip-görmeniz gereken  bir yer)
  6. Sue katedrali (1298 yılında yapılıp, günümüze ulaşan ve süslemeleri 150 yıl süren bir sanat şaheseri yapı)
  7. Palau dela Musica(UNESCO tarafından, Dünyanın en değerli mirasi listesine dahil edilerek, koruma altına alınmış, muhteşem bir yapı)
  8. Montjuic Tepesi.Museum Natıonal de Art de Catalunya (Katalonya Ulusal Sanat Müzesi, ilginizi çekebilir.)
  9. Montjuic Tepesi.Fundacıo Joan Miro (Ünlü sanatçı Mironun eserleri sergileniyor)
BARSELONA ŞEHRİ:

BARSELONA ŞEHRİ:

1.GÜN GEZİ PLANI:

İspanya Barselona Ayrıntılı Gezi Planı; Bulunduğunuz yerden, metro hattına biniyorsunuz ve SAGRADA FAMİLİA istasyonunda iniyorsunuz. İlk durak, şehrin en çok ilgi çeken yapısı olan bir katedral.

LA SAGRADA FAMİLİA:

LA SAGRADA FAMİLİA:

Yapı: Barselonalı mimar Gaudinin, şehirdeki eserlerinin en ünlüsü ve muhteşemidir. Kelime anlamı: “kutsal aile”.

Barselona şehrinin simgesi olan yapıdır. Gökyüzünü delercesine uzanan kuleler, çok uzaklardan bile görülebiliyor. Ancak, bu yüksek 8 kule: henüz bitirilmemiş bir kiliseye aittir.

Zaten, kulelerin hemen yanında, aynı yükseklikte ve hatta daha da yüksekteki vinçleri göreceksiniz. Bunlar, elbette burada hala devam eden bir faaliyetin işaretçileridir.

Ama Barselonalılar, söylenenlere göre bu durumdan  pek rahatsız değiller ve burayı bitirmeye niyetleri yok, çünkü bu haliyle muhteşem paralar kazanıyorlar.

Evet: 1890 yılında, buradaki kilisenin yapımına kadar verilir ve bir mimara teslim edilir.

Ancak, net olarak bilinmeyen bir nedenle, bir yıl sonra, burası mimar Gaudi teslim edilir. Gaudi: küçüklüğünde, babasının demir atölyesinde çalışmıştır. 12 yaşına geldiğinde ise, din eğitimi almıştır.

Bu yüzden, eserlerinde dini temalar ağırlıktadır, ayrıca: doğada ne varsa kullanmaya çalışır, bazı eserlerinde kırık mozaik ve çini parçalarını gayet yoğun olarak kullanmıştır. Hatta: çiçek, böcek, yaprak gibi öğeleri de eserlerinde sıkça kullanır.

Gaudi: 1891 yılında, kilisenin inşaatını devralır. Yaşamının geri kalan kısmını, burada geçirmeye başlar ve 1926 yılına gelindiğinde, hemen kilisenin yanından geçen bir tramvayın altında kalarak, ölür.

Bugün mezarı, kilisenin içinde bulunmaktadır. Evet, Gaudi aniden ölünce, geriye bırakılmış bir proje olmadığından, kilisenin inşaatı uzun süre öylece kalır.

Ancak: bu arada, Gaudi, kilisenin ön cephesinde: büyük bir bölümü bitirmiştir. Bu sırada: mimaride, belki de hayatındaki tüm yaşadıklarını dışa vurmayı yeğleyen stil kullanmıştır. İnanılmaz çelişkilerle dolu bir yapı.

Duvarları, renkleri, kuleleri ile, ilk bakışta,  tam bir karmaşa gibi görülüyor veya öyle hissediliyor. Her yüzünde, cephesindeki mimari farklıdır. Cennet kapısı: doğadan ve iyimser çizgiler taşıyor. Cehennem kapısı: keskin ve karamsar bir havaya bürünmüştür. Hiçbir alan, boş bırakılmamıştır.

Taştan: 3 giriş var.

Bunların anlamı ise: sadakat, umut ve merhamet kapılarıdır. Ayrıca: birçok heykel görülüyor. Bunlar: melekler korusunu, müzisyenlerini, İsa’nın doğumunu, Mısıra kaçışı, Masumların katlini, Çarmıh ağacını betimliyor.

Girişlerde, dörder tane olmak üzere, toplamda 12 kule var. Bunların, dördü: havarileri, daha yüksek olan dört: İncil yazarlarını, apsis üzerindeki kule: Meryem’i, merkezdeki kule yani en yüksek olan ise: İsa’yı simgeliyor.

Gaudi’nin ölümünden  sonra: kilisenin inşaatı bir süre, onun bıraktığı gibi kalmıştır. Ancak: 1950 yılından sonra çalışmalar yeniden başlatılmıştır. Ancak, mimar Gaudi: arkasında çok az plan bıraktığından, çalışmalar yürümemiştir.

Zaten, Barselonalıların çoğu da, burayı bir katedral olarak görmüyor. Yani, kilisenin, büyük usta Gaudi’nin anısına,  tamamlanmadan böylece bırakılmasından yanalar. Yine de, Gaudi’nin yardımcılarından birinin oğlu olan mimar Armengol: kilisenin tamamlanması yönünde çalışmalar yürütüyor.

Japon-Katalan ortaklığındaki bir firma tarafından yürütülen çalışmalar sonucu, özellikle ön cephede, bir takım mimari güzellikler yaratılmıştır. Ancak, bunlar, baktığınızda hemen göreceğiniz gibi, Gaudi’nin stilinden tamamen farklıdır. En basitinden, keskin kenarlar kullanılmıştır.

Yani: Japon-Katalan firmasının bu çalışmaları, gerek Barselonalılar ve gerekse ziyaretçiler tarafından hoş karşılanmamaktadır.

Yine de, düşünülene göre: Gaudi’nin ölümünün 100 yılı olan 2026 yılında, kilisenin tamamlanmasına çalışılıyormuş. Arka cephede ise, payandalar görülüyor. Payandalar: genellikle ortaçağ döneminde ön yüzlerde veya arka taraflarda kullanılırdı.

Ama, normalde, Gaudi’nin projesinde payanda kullanımı yoktur. Japon-Katalan firmasının yapı çalışmalarında payanda kullanılmıştır. Bunlar tamamen destek amaçlı kullanılan  payandalardır.

Ön cephede görülen heykellerle betimlenenler: İsa’nın çarmıha gerildiği yer gösteriliyor. Çevrede: ağlaşan insanlar, yani İsa’ya inananlar ağlaşıyorlar. Altta da, Barselona kontluğu döneminde, kontluğun yaptığı savaşlar, başarılar ve o dönemle ilgili bazı askeri heykeller görülüyor.

Evet, burayı şehirde ilk görmeniz gereken yer olarak öneriyorum.

Ancak: buraya has bir diğer özellik, burada bol miktarda hırsızlık olmasıdır. İnsanlar, burayı gördüklerinde güzellik karşısında şaşıp kalıyor veya rehberi dinlerken, soyuluyorlar. Çantalarından bir şeylerin alındığını fark etmiyorlar. Lütfen, burayı ziyaretinizde, hırsızlık olayına denk gelmemek için özellikle  tedbir alın.

Yapının çevresinde dolaşın ve bütün cephelerinin güzelliklerini görün. Hatta: yapının içine girmek için, yüzlerce metre uzayan kuyruk sizi bıktırmaz ise, ki bence şehirdeki zamanınız uygun ise, bu kuyruğa girin ve yapının içini de görün. Hatta: asansör ile çıkılan kulelerden birine çıkın ve buradan şehrin manzarasını da izleyin.

Oradan ayrılıyoruz.

İspanya Barselona Ayrıntılı Gezi Planı; Yine metroya biniyoruz ve metro hat haritasından bulduğumuz DIAGONAL metro istasyonuna gidiyoruz ve burada metrodan iniyoruz. Paseing de Gracia caddesinden, güneye, yani denize doğru ilerliyoruz.

Bu cadde üzerinde: birçok alışveriş mağazası, restoran ve kafeler bulunuyor. Gayet keyifli bir cadde ama benim size bu cadde üzerinde görmenizi önereceğim iki yer var. Bunlar yine Gaudi’nin eserleri olan yapılardır.

CASA MİLLA:

CASA MİLLA:

Hemen cadde başında, sağ kolda bulunuyor. Gaudi tarafından Milla ailesi için yapılmış bir apartmandır.

Burası, Gaudi’nin başyapıtlarından birisidir. La Pedrara olarak da biliniyor. Çünkü: bu isim: binanın kireç taşından yapılmış ön yüzüne bir göndermedir. Muhteşem bir apartman. 1905-1910 yılları arasında inşa edilmiştir. UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek, koruma altına alınmıştır.

Ön kısmını süsleyen harika ferforje balkonları, iki cepheyi de görmektedir.

Apartmanın iç kısmı büyük hasara uğramış ve Gaudi’nin muhteşem tavan arası mühürlenmiş iken, 1990’ların ortasında yenilenerek orijinal görünümüne kavuşturulmuştur.

Tavan arası katı, şimdi Gaudi’nin eserlerinin sergilendiği, şık bir ileri teknoloji müzesi haline getirilmiştir. Tuhaf biçimler, el yapımı kapı  tokmakları ve özgün detaylarla dolu dairelerden biridir. Çoğu, Gaudi’nin tasarımı olan, o döneme özgü mobilyalarla dekore edilmiştir.

Burası, aynı zamanda, o dönemlerin ilk otoparkını da barındırıyor.

Otopark alanı, günümüzde, kültürel konferanslara ev sahipliği yapan, bir amfi tiyatroya  dönüştürülmüştür. Binanın ikinci katı ise, görkemli bir sergi salonu yapılmıştır. Yalnız, binanın en ilgi çeken bölümü, cadı korkutan olarak bilinen, bacalarıyla öne çıkan çatısıdır.

Bu bacaların da bir hikayesi var. Bu bacalar: ülkemizdeki Peri Bacalarına benzemektedir. Genelde, Katalanlar bu bacaları sevmiyorlarmış. Barselonalıların söylediklerine göre: ya Gaudi, bu  peri bacalarını gidip görmüş ya da bunların resmini görmüş ve çok etkilenerek, bacaları, peri bacası gibi yapmıştır.

Buradan, Barselona şehrinin muhteşem manzarasını izlemek mümkün. Elbette: bilet alarak ,içeriye giriliyor. Üst katı ziyaret etmek mümkündür. Değişik yüzlü bir bina göreceksiniz.

CASA BATTİO:

CASA BATTİO:

İspanya Barselona Ayrıntılı Gezi Planı; 1904-1906 yılları arasında yapılmıştır. İlk kattaki odalarıyla, büyük ilgi görmektedir. Yapıdaki dini ve ulusal sembollerin yanı sıra, kıvrımlı dış hatlar, farklı doku ve malzeme kombinasyonları, parlak renkler ve sınırsız detaylar, Gaudi’nin özgün üslubunun ipuçlarıdır.

Evet, bu yapı: Katalonya’nın koruyucu azizi, St. George anısına yapılmıştır. Ancak, yapı incelendiğinde, Gaudi’nin niyetinin ne olduğu hakkında, en ufak bir belirti hissedilmiyor. Dalgalı mavi seramikten yapılmış çatı, bir ejderin pullu derisini ve balkonlar ise onun kurbanlarının kafatası ve kemiklerine benzetiliyor.

Bazıları da, bunların Venedik karnaval maskelerine benzediklerini söylüyorlar. Sant Jordi Haçı ve mızrak sapı: ejderin sırtına saplanmış bir mızrağı çağrıştırıyor.

Binanın cephesi: kırılmış seramik ve plaka parçalarıyla süslenmiştir. Bu, Gaudi’nin, çok kullandığı süsleme tekniğidir. Gaudi, tüm binayı inşa etmemiştir. 1906 yılında, dış ve iç kısımları yeniden tasarlanmıştır.

Bilet alarak, binanın birinci katını gezebiliyorsunuz.

CASA AMATİLER:

İspanya Barselona Ayrıntılı Gezi Planı; Hemen, cadde üstünde, solda, Casa Battio binasının yanındadır.

Burası, bir çikolata üreticisi için inşa edilmiştir. Sırlanmış seramik kaplı, basamaklı çatıyı tasarlarken, flander bölgesinden esinlenmiştir.

Yürümeye devam ediyoruz. Katalunya meydanı karşımıza çıkıyor.

KATALUNYA MEYDANI:

İspanya Barselona Ayrıntılı Gezi Planı; Bu meydan da çok hareketlidir. Otobüslerin, metronun ve şehirler ve bölgeler arası trenlerin hareket noktasıdır. Meydanın kuzeyini: El Corte İngles mağazası kaplamıştır. Buraya girdim, ülkemizdeki çok katlı, büyük alışveriş merkezlerine benziyor.

Ne ararsanız var, ama fiyatlar yüksek, malum etiket fiyatlarını 2.5 ile çarpmanız gerekiyor ve sonuçta, ortaya yüksek rakamlar çıkıyor. Yine de girip kısa bir gezinti yapabilirsiniz.

Meydanı geçtikten sonra ise, şehrin en büyük, önemli ve ünlü caddesi karşınıza çıkıyor.

LA RAMBLA CADDESİ:

LA RAMBLA CADDESİ:

İspanya Barselona Ayrıntılı Gezi Planı; Burası, bir ucu Catalunya Meydanı ve diğer ucu, sahil yani iskele yani  deniz olan bir caddedir. Bu caddeyi bugün geziyorsunuz ama inanıyorum ki, şehirde kalış sürenizce, bu caddeden birçok kez geçeceksiniz. Çünkü, gerçekten hareketli, canlı ve yaşayan bir cadde.

Caddenin: her iki yanında, restoranlar, kafeteryalar ve butikler, dükkanlar ve mağazalarla doludur. Bunların hemen önünde,  yalnızca bir araç geçecek şekilde trafik var. Bunların hemen ortasında ise: yaklaşık 4-5 metre genişliğinde: bir yaya bölgesi oluşturulmuş. Yani, muhteşem bir şehir  planı.

İnsanlar: bu ortadaki bölümde: restoran ve kafeteryaların oturma guruplarında oturabiliyorlar.

Banklarda oturup kısa molalar verebiliyorlar, sokak sanatçıları-canlı mankenlerin şovlarını izliyorlar, hatta karakalem resim çizen sanatçıları görüyorlar, büfelerde her türlü şeyi (çiçek, kuş, balık, hediyelik eşya gibi) bulup satın almak mümkün.

Özellikle: akşam saatlerinde, burada insanlar omuz omuza yürüyorlar. Hatta, gecenin ilerleyen saatlerinde, ellerinde içki kutu-şişeleri olan insanları görmek te mümkün. Ama, asla şehrini  diğer tüm yörelerinde olduğu gibi, burada da güvenlik sıkıntısı yok. Barselona polisini, sık sık görmeniz mümkün.

LA RAMBLA CADDESİ:

Evet, gelelim caddeyi daha teknik detaylarıyla anlatmaya. Söze şöyle başlamakta da yarar var. Victor Hugo, buraya “Dünyanın en güzel caddesi”  demiş. Bilmiyorum ne kadar doğru, ama gerçekten benim şahsen hoşuma gitti. Barselona şehrinin en önemli bulvarı.

Burası, sanki Barselona şehrinin kalbi. Caddenin isminin Arapça kelime anlamı: kumlu, kurumuş akarsu yatağıdır. Çünkü: bir zamanlar, burada bir akarsu varmış ve zamanla kurumuş ve üstü kapatılmış.

Cadde özellikle pastaneleriyle ünlüdür.

Cadde: yaklaşık2 km. uzunluğundadır. Ancak, bu kadar uzun cadde, beş bölüme ayrılmıştır.

Rambla de Canalates:
Rambla de Canalates:

İspanya Barselona Ayrıntılı Gezi Planı; meydanından sonra, caddeye girince ilk karşımıza çıkan yerdir. Burada: bir çeşme var. Font de Canalates çeşmesi. Burası: şehrin sembolüdür. Metro ve tren istasyonları da buradadır. Özellikle: Barselona Futbol takımının fanatikleri, burada yoğunlaşırlar.

Maç kazanılmış ise, burada kutlamalar yapılır. Maç kaybedildiğinde ise, muhteşem bir hüzün ortamı kaplar. Bu fanatiklere dikkat etmek lazım, bunlar bulunduğunda, uzaktan izlemeyi tercih etmenizi öneririm. Bunun dışında, İspanyanın yayıncılık merkezi buradadır. Yabancı kitap, gazete, dergi satan tezgahlar var. Ayrıca: hediyelik eşya satan büfeler bulunuyor.

Rambla de Estudis:

Bu bölümde, birçok kuş türü satılıyor. Satıcılar, gündüz saatlerinde kuş kafeslerini büfelerin dışına diziyorlar. Kafesler kaldırıldığında bile, büfelerin içinden kuş seslerini duymak mümkün.

Rambla de Sant Joseph:

Burası, çiçek satıcılarının bulunduğu bölümdür. Özellikle, buradaki “Escriba” isimli pastaneye girmenizi öneririm. Caddenin sağında: pasta ve çikolataları çok ünlü ve güzel. Ayrıca: bu bölümde, bir de saray var. Palau de Virreina sarayı. Burası: 1778 yılında yapılmıştır. Sarayda, günümüzde çeşitli koleksiyonlar sergileniyor.

La Buqueria:

İspanya Barselona Ayrıntılı Gezi Planı; Caddenin sahile inerken, solunda kalıyor. Caddenin en ilgi çeken yerlerinden biridir. 19’ncu yüzyılda yapılmış, kapalı bir pazar yeridir. Demirlerle tutturulmuş, yüksek bir tavanı var. Pazar yeri: her gün, sabahın erken saatlerinde açılıyor ve akşam saatlerinde kapanıyor.

Tam yemek düşkünlerine göre. Taze balık, et, sosis, meyve, sebze, her türlü baharat, kurutulmuş domates, biber, reçeller, şekerlemeler bulmak mümkün. Ancak, size bir öneri: ben şahsen daha önce görmediğim bir şekerlemeden, satın almadan önce tatmak istedim.

İspanyol satıcıya “deneye bilir miyim” dediğimde, adam, asla dedi ve hatta dalga geçti. Denemek ne demek gibisinden. Düşünün ülkemizi, bizim ülkemizde, bu tür bir olay olsa: bizim satıcı insanımız, o turiste, malın yarısını yedirir.

Pla de Boqueria:

Burası, yine cadde üzerinde Liceu metro istasyonunun yakınındadır. Avrupa’nın en büyük opera sahnelerinden biri olan: Gran Teatre del Liceu buradadır. 1861 yılında açılan yapı: Katalan Rönesansı’nın abidelerinden biridir.

Katalan sosyetesinin buluşma yeridir. Bina: 1994 yılında çıkan yangında, büyük hasar görür. Fakat, tarihsel ayrıntılar korunarak ve teknolojik eklemeler yapılarak restore edilmiştir. İç mekanın genişliği, iki katına çıkarılmıştır. 1999 yılında yeniden açılmıştır.

Yürümeye devam ediyoruz. Hemen sol yanda: yine bir bina var.

Hotel Oriente:

Burası, ünlü yazar Hemingway’in, Barselona şehrinde, kalmaktan en çok hoşlandığı otel imiş.

Palau Gauel:

Otelin hemen arkasında, 1885 yılında, Gaudi tarafından yapılmış: Palau Guell malikanesi var. Muhteşem bir yapı. İçine girmelisiniz. Merkezinde, büyük bir salon var. Salonun mozaikler ile bezeli konu biçimindeki çatısı ve tuhaf biçimli bacaları, alışılmadık bir görüntü ortaya koyuyor.

Palau Gauel’in hemen karşısında, sahile inerken, sizin sağınızda, yine buraların ilginç bir mekanı var.

Place Reıal:

İspanya Barselona Ayrıntılı Gezi Planı; Burası, geniş ve şık bir meydandır. Palmiye ağaçları ve ferforje sokak lambaları görülüyor. Bir manastırın yıkılmasıyla ortaya çıkmış bir meydan. Ama burada da dikkatli olmak gerekiyor.

Küçük çaplı  hırsızlıklar çok yaygın. Sokak serserileri var. Daha önce sözünü ettiğim gibi, özellikle göçmenler var. Ama yine de, burayı gündüz saatlerinde görmelisiniz. Barları, kafeleri, restoranları ve Flemenko türü eğlence tarzı olan gece kulüpleri var.

Yine ana caddeye dönüp, denize doğru yürümeye devam ediyoruz. Bu kez karşımıza, caddenin son noktası olan bir meydan çıkıyor.

MİRADOR DE COLOM-KOLOMB MEYDANI-ANITI:

MİRADOR DE COLOM-KOLOMB MEYDANI-ANITI:

Burada,60 metre yüksekliğinde bir anıt var. Kolomb: Amerika’yı keşfettikten sonra,  dönüşünde ilk kez burada karaya ayak basmıştır.

Kolomb’un bu anıtında, parmağı ile işaret ettiği yer, Amerika’dır. Anıtın içinde küçük bir asansör var. Bunula tepeye çıkılabildiği söyleniyor. Anıtın: hemen altında, çevresinde 8 tane aslan anıtı var.

Bunlar: C. Colomb’un Amerika keşfinden döndüğünde, yanında getirdiği, kraliçe İsabel’in huzuruna çıkarılan ve daha sonra Katolik yapılan, 8 Amerikalı yerliyi temsil ediyor. Anıtın hemen karşısında, yeşil park alanları var. İnsanlar burada: çimlere yatıyor, dinleniyor, kitap okuyorlar.

Meydanın diğer yanı: liman. Limanın hemen ötesinde: Dünya Ticaret Merkezi binası görülüyor ve sanki deniz üzerinde yüzüyor gibi bir görünüm kazandırılmıştır.

RAMBLA DE MAR:

RAMBLA DE MAR:

İspanya Barselona Ayrıntılı Gezi Planı; Burası: önce tahta bir iskele ile ilerliyor ve biraz sonra, açılır-kapanır bir köprü haline geliyor. Bu tahta bölümdeki banklarda mola verebilir ve denizi ve limana yanaşmış muhteşem büyük yolcu gemilerini izleyebilirsiniz. Birçok gün, bu limana, 10 civarında yolcu gemisi yanaştığı söyleniyor.

Ufuktaki görüntüde ise, yelken şeklinde denizin içine yapılmış gibi bir izlenim veren, ünlü “W” oteli görülüyor. Yelken şeklindeki görüntüsü muhteşem.

Limanda: şehrin iki önemli tesisi daha var. Bunlar:

  1. L’Aquarium.
  2. Cine Imax.

Akvaryum: Avrupa’nın en büyük üç akvaryumundan biridir. Deniz yatağına kurulmuş cam tünel özellikle çocukların büyük ilgisini çekiyor. Ancak: giriş ücreti yüksek. Giriş: 17 Euro. Saat 21.00’e kadar açıktır.

Cine Imax sineması ise, üç boyutlu sinema filmlerinin gösterildiği bir yer. Ben buralara girmedim.

RAMBLA DE MAR:

Evet, bugünkü gezimiz, burada bitiyor. Cadde üzerindeki Drassanes metro istasyonundan metroya binerek, kaldığınız yere geri dönmeniz mümkündür.

La Ramblas caddesiyle ilgili son notlar: cadde çok uzun ama yürüyerek rahatlıkla gezebilirsiniz. Cadde üzerinde: umumi tuvalet yok. Tuvalet ihtiyacı için, restoran ve kafeleri kullanırsanız, bir şeyler yemenizi ve içmenizi istiyorlar.

Siz: cadde üzerinde bulunan ünlü Amerikan fast-foot mağazalar zincirlerinin tuvaletlerini ücretsiz kullanabilirsiniz.

Ayrıca: tapas veya değişik bir şeyler yemek istemezseniz: yine damak tadı bizim ülkemizdekilere uygun, bu fast-foot restoranlarını  deneyebilirsiniz, gerek lezzet ve gerekse maddi bakımdan uygunlar.

Bunun dışında: caddede banklar var.

Yorulduğunuzda, bu banklar üzerinde kısa molalar verebilirsiniz. Cadde üzerinde: ayrıca, ülkemizde de bulunan büyük bir süpermarketin şubesi var. Buradan,  her türlü ve de özellikle gıda ve içecek alışverişinizi uygun fiyatla yapabilirsiniz.

Ayrıca: eğer “FLAMENKO DANS GÖSTERİSİ” izlemek isterseniz, tur organizasyonlarına, 50 euro vermekten se, yine bu cadde üzerinde bulunan opera binasında, 25 Euro vererek, güzel bir Flemenko dans gösterisi izleyebilirsiniz. (Dikkat, başlangıçta, 35-30-25 Euro gibi fiyat verseler de, gösteri saatine yakın, fiyatlar düşüyor, pazarlık yapın)

Cadde daha önce de söylediğim gibi, çok hareketli ve canlı.

Hintli satıcıların, havaya fırlattıkları, renkli-ışıklı oyuncakları, Afrika kökenli zencilerin bezler üzerinde sattıkları markalı ama sahte çantaları, canlı heykellerin yarattıkları çeşitli şovları, birkaç dakika içinde resminizi çizen ressamları görebilirsiniz.

Alışveriş mi, cadde üzerindeki mağazalar pahalı. Özellikle: Hintli, yani ten rengi nispeten biraz koyu satıcı gördüğünüzde, bunların fiyatları önce yükselttiğini ve sonra indirdiğini unutmayın ve mutlaka pazarlık yapın.

BARSELONA ŞEHRİ:

BARSELONA ŞEHRİ:

2.GÜN GEZİ PLANI:

İspanya Barselona Ayrıntılı Gezi Planı; Bugünkü gezi bölgemiz: şehrin sahili. Denize girmeyi düşünenler için (denize rahatlıkla girebilirsiniz) yanınıza mayo ve havlu almayı unutmamalısınız.

Dün gezimizi sonlandırdığımız Colomb meydanından başlıyoruz. Kaldığımız yerden, bir şekilde Colomb meydanına geliyoruz. Colomb meydanında, hemen solda, bir müze var.

Museu Maritim olarak isimlendirilen, Denizcilik Müzesi: Ağustos 2011  tarihinde kapalı idi, duyduğuma göre, bu müzeyi başka bir yere taşıyorlarmış. Bu yüzden: bu müze hakkında bir şeyler söylemeye gerek olmadığını düşünüyorum.

Colomb meydanından sonra: Passeig de Colom caddesinden ilerliyoruz ve d’Antonio Lopez meydanından, denize doğru yöneliyoruz. Escola Nautica ve buradan sonra, karşımıza bir müze çıkıyor.

MUSEO HİSTORİA DE CATALUNYA-KATALONYA TARİH MÜZESİ:

Burası: bilgilendirici ve eğlenceli bir müzedir. Eğlence nasıl oluyor derseniz? Özellikle, müzenin ortaçağ bölümünde, şövalyelerin giydiği kıyafetleri ve kılıçları, sizde, yani ziyaretçiler de giyip deneyebiliyorlar.

Gerçek boyutlarında hazırlanmış şövalye atlarına binebiliyorsunuz. Şövalyelerin kullandıkları zırh, kılıç ve diğer kıyafetlerin özellikle muhteşem ağırlıkları, üzerinize giydiğinizde veya elinize aldığınızda daha güzel hissediliyor.

Müzeden çıktıktan sonra: veya girmez iseniz Barbo Conte de Barscelona caddesinde ilerliyoruz. Buralar, nispeten sakin yerler yani pek eğlenceli değil. Ama, güzel yerlere ulaşmak için, burayı geçiyoruz ve hemen karşımıza: Torre de St.Sebatsia denilen, teleferiğe binilen bir kule çıkıyor.

Bu kuleden hareket eden teleferiğe binmeyi düşünürseniz, şehrin öte yanındaki Montjuic Tepesine ulaşabilirsiniz. Yalnız teleferik ücreti biraz fazla. Teleferik ücreti: 20 Euro. Tercih sizin, aslında şehrin yüksekten manzarasını izlemek güzel olabilir ama ücreti yüksek, dediğim gibi tercih sizin. Teleferik yolculuğu, yaklaşık 20 dakika sürüyor.

Evet, şu anda, şehrin Barcelonette denilen bölgesindeyiz.

BARCELONETTE:

Burası, şehrin eski semtlerinden biridir. Buradaki ilk yerleşim, 18’nci yüzyılda başlamıştır. Ciuatadelle kalesinin yapımı sırasında evlerinden olan ailelerin yerleştirilmesi için oluşturulmuştur.

Uzun yıllar, burada işçi sınıfı yaşamıştır. Ancak, 1992 yılı öncesinde gelindiğinde, olimpiyat hazırlıkları nedeniyle, sahil şeridinde oluşturulan eğlence ve ticaret mekanlarıyla, buranın görünümü de değiştirilmiştir. Burada: güzel balık restoranları var. Özellikle deniz gören restoranlarda, fiyatlar yüksek.

Son olarak: teleferik kulesini gördükten sonra, Plaja de Sant Miquel istikametine yöneliyoruz. Yani, hedefimiz deniz kıyısı, sahil, plajlar.

BARSELONA ŞEHRİ:

Burada: hemen uçta, denizin yanında, şehirde yeni yapılan ve yarım yelken görüntüsüyle, değişik bir fon oluşturan “W” oteli görülüyor. Otelin hemen önünden, plajlar başlıyor. Plajların hemen arkasında ise, beton-asfalt bir bölüm, bunun arkasında ise, bazı yerlerde spor tesisleri ve bazı yerlerde ise, yeşil alanlar bulunuyor.

Plaj bölümünde: denize giren insanlar, kumsalda güneşlenen insanlar var.

Kumsalın hemen gerisinde ise: soyunma kabinleri, duşlar ve tuvaletler bulunuyor. Özellikle, tuvaletleri gördüğünüzde, kesinlikle şaşıracaksınız. Plastikten yapılmış, kabin şeklindeki tuvaletler, seyyar. Kapısında sıraya giriyorsunuz ve sıranız geldiğinde, tertemiz kullanılan bu tuvaletleri kullanma imkanı oluyor.

Erkekler için daha da ilginç bir tuvalet sistemi kurulmuş, yine aynı şekilde, büyük bir sert plastikten yapılmış tesisatın, yanlarında, dört yönde, açıkta, pisuvarlar var, erkekler, açık havada, herkesin ortasında, burada küçük tuvaletlerini yapıyorlar.

BARSELONA ŞEHRİ:

Evet, plaj bölümünde, kumsalın gerisindeki beton alanda: sık ahşap banklar var ve burada oturup, denizi ve çevrenizi seyrederek, kısa molalar verebilirsiniz. Ayrıca: kaykay binenler, köpeğini gezdirenler ve özellikle: müzik yapanlar, (üç-beş kişi bir araya gelmiştir.

Harika müzikler yapıyorlar) mutlaka ilginizi çekecektir. Zaten, müzik yapan çeşitli gurupların önünde, Barselonalı genç-yaşlı insanlar toplanıyor, hepsinin ellerinde, buraya özgü kırmızı teneke kutular içinde satılan kırmızı yıldızlı biralar, hareketli müziğe eşlik ediyorlar. Evet, bu insanlar, eğlenmeyi gerçekten seviyorlar.

BARSELONA ŞEHRİ:

Bu arada: kumsal derseniz, yine buraya özgü ve çok ilginç bir durumla karşılaşıyoruz. Kumsalda gezerken, küçük bir metal tabela, tabii üzerinde Katalunca yazdığı için anlamak mümkün değil, birdenbire karşınıza, kumsalda, muhtemelen 100 metre uzunluğunda bir alanda, yani normal güneşlenen ve denize girenlerin tamamen içinde “Çıplaklar bölümü” görülüyor.

Yani: bu bölümdeki kadın-erkek,  hepsi çırılçıplak. İlginç olanı, bu durum için ayrı bir bölüm tahsis edilmemesi. Yani, plajda yürürken, birdenbire karşınıza, bu görüntüler çıkıyor ve elbette şaşırıyorsunuz, hadi üstsüz neyse de, tamamen kadın-erkek çırılçıplak.

Evet, bence bu plaj-kumsal bölümünde, denize girmeyi  deneyebilirsiniz. Deniz: fazla derin değil, kumsal ince kumlu, deniz içi de, ince kumlu. Isısı ise, her ne kadar Akdeniz olsa da, bizim Antalya veya güney bölgeleri denizinden biraz daha serin, yani Bodrum denizi ısısında denilebilir.

Evet, yine aynı cadde üzerinde yürümeye devam ediyoruz ve bu kez: burada, iki gökdelen gibi yükselen binaların arasındaki: Placa dels Voluntains meydanına ulaşıyoruz.

PORT OLİMPİK:

Buralar, şehrin “Port Olimpik” olarak isimlendirilen yerleridir. 1992 Olimpiyatları, şehre çok şey katmıştır. Şehrin çehresi değiştirilmiş, yeni binalar yapılmıştır. Burada: biraz önce söylediğim gibi, birbirine paralel iki çok katlı bina var.

Bunlardan biri “Art otel” ( ülkemizden gelen, devlet erkanının, şehrin en pahalı bu otelinde kaldığı söyleniyor) ve diğer bina “sigorta” binasıdır.

Yani, bu bölümde, deniz kıyısındaki bütün binalar, 1992 Olimpiyatları öncesinde yapılmıştır. Sahilin ön tarafı: plaj, arka tarafında ise gece kulüpleri ve güzel restoranlar bulunuyor. Bu bölgede: bir de, bakırdan yapılmış, büyük bir balık heykeli görülüyor.

Hemen arka tarafta bulunan: “Villa Olimpica” bölgesi ise: Olimpiyatlar öncesinde yapılmış ve olimpiyatlarda görevli, hakem-gözlemci-görevli gibilerin kalması için tasarlanmıştır. Sonuçta, bunlar, 1.5-2 ay burada kalıyorlar. Olimpiyatlar bittikten sonra ise, bu küçük daireler birleştirilmiş, büyütülmüş ve Belediye tarafından, Barselonalılara satılmıştır.

Bu arada, Barselona şehrine gelip te, CASİNO hayatını yaşamak isteyenler olursa:

hemen burada şehrin CASİNO’su var. Kişisel oyunlara katılmak için pasaport istiyorlar. Ancak, makinalı oyunlar için pasaporta gerek yok. Bir  de lastik ayakkabı ile sokmuyorlar. İlgilenenlere duyurulur.

Evet, burayı da gezdikten sonra: geri dönüşe başlıyoruz. Yorulanlar için: hemen yakınlardaki “Citudella Villi Olimpica” metro istasyonundan, metroya binerek, kaldıkları yere ulaşmayı önerebilirim. Yorulmayanlar için ise, Colomb meydanına kadar olan, sahilin iç kesimindeki: kalabalık, yoğun ve canlı caddeyi yürüyerek geçmelerini önerebilirim.

Ronda del caddesi üzerinden ilerlediğinizde, d’Antoni Cardone meydanından sonra, Passeig de Colon caddesinde ilerleyerek, Colomb meydanına ulaşabilirsiniz. Bu cadde: çok hareketli ve keyiflidir.

Restoranlar, çeşitli hediyelik eşyaların satıldığı dükkanlar ve mağazalar var. Özellikle, ülkemiz yemeklerini düşleyenler için, burada İstanbul Restoranı da bulmak mümkündür. Evet: bu cadde üzerinde keyifli bir yürüyüş yapabilir, yorulduğunuzda banklarda kısa molalar verebilirsiniz.

Bu geri dönüş yolculuğu sırasında: Passeig de Colomb caddesi üzerinde, şehrin simgesi bir kilise var. Görmek isterseniz, caddenin hemen bir arka sokağında bulunuyor.

LA MERCE KİLİSESİ:

İhtişamlı kilisenin kubbesinin üstündeki “Meryem Ana” heykeli, çok uzaklardan bile görülebilmektedir ve bu nedenle, bölgenin en önemli kilisesi ve yörenin simgesidir.

Günümüzü, Colomb meydanında noktalıyoruz. Buradan, metro ile kaldığınız yere ulaşabilirsiniz.

BARSELONA ŞEHRİ:

BARSELONA ŞEHRİ:

3.GÜN GEZİ PLANI:

Bugünkü gezimizde: La Rambla caddenin arka bölümleri ve rıhtımın gerisini; BARRİGOTIC” bölgesini gezeceğiz. İlk olarak, bulunduğunuz yerden, metro ile “Ciutadella Villi Olimpica” metro istasyonuna gidiyorsunuz ve burada inerek, şehrin en güzel parklarından birine giriyorsunuz.

PARC DE LA CİUTADELLA:

PARC DE LA CİUTADELLA:

Şehrin, en büyük parkıdır. Parkın içinde: Parc Zoologic (Hayvanat Bahçesi) bulunuyor. Ancak: giriş ücreti bir hayli yüksek. Büyükler: 16.5 Euro, küçükler ise: 9.5 Eurodur. Ben hayvanat bahçesine girmedim. Ancak, parkın içinde, muhteşem güzel kuş sesleri duyuluyor. Bunlar, bir ara uçarken gördüm, serbestçe uçan, cennet papağanlarıdır.

Parkın kurulduğu alanda, daha önce , 1714 yılında, Ciutadella kalesi varmış ve yine bu alanda, 1888 yılında, Dünya Fuarı kurulmuş.

Dünya Fuarı için tasarlanan binalarda, günümüzde, zooloji ve jeoloji müzeleri ve Katalan Meclis binası bulunuyor. Ciutadella kalesi yıkılmış ve burada yaşayan halk: Barselonetta bölgesinde yeni yapılan evlere yerleştirilmişler.

PARC DE LA CİUTADELLA:

Parkta, bir de yapay göl var. Burada: sandal gezintisi yapmak mümkün. Yüksek ağaçların gölgesinde, kuş sesleri eşliğinde banklara oturup dinlenebilirsiniz. Hatta: çimenlerin üzerine oturmak, yatmak bile mümkün.

Park içinde, ayrıca: çeşitli heykeller görülüyor. Josep Fontere tarafından yapılmış, büyük barok la Cascada çeşmesi görülüyor. Büyük camekanları andıran, iki büyük bitki evi var. Bunlardan birinde, zaman zaman müzik konserleri düzenleniyormuş.

Parkı gezdikten sonra, parkın “Estatua A Pirim” kapısından çıkıyoruz. Burada, hemen sağ kenarda: Estacio Terme o de França tren istasyonu var. Tren istasyonunun hemen çapraz köşesinde: bizim yemek lezzetlerinin benzeri yemeklerin sunulduğu bir Yunan restoranı var.

Bunu geçip devam ettiğinizde ise, Argentera caddesi üzerinde, yemekler bölümünde sözünü ettiğim, muhteşem beğendiğim restoran bulunuyor. Eğer, İspanyol mutfağına özgü bir yemek yemek isterseniz, mutlaka ama mutlaka bu restorana uğrayın. (Ayrıntılı bilgi, yemekler bölümündedir)

Buradan sonra Barrigotıc bölgesine, yani deniz kıyısının tam tersi istikametinde, şehir merkezine giriyoruz. Burada ilk durağımız: bir kilise.

SANTA MARİA DEL MAR KİLİSESİ:

SANTA MARİA DEL MAR KİLİSESİ:

Kilise: 1329 yılında yapılmıştır.  Dış duvarlarında süsleme yok. Ön cephesinin yanlarında yükselen üç katlı, sekizgen çan kuleleri görülüyor. Girişin üzerinde ise, güzel bir pencere var. Katolik gotik tarzının en güzel örnek yapılarından biridir. Kilisenin iç mekanının boyutları ve sadeliği muhteşem.

1936 yılında, İspanya iç savaşı sırasında, burası, çok zarar görmüş. Çıkan yangınlarda, şapellerin, koro yerlerinin ve sunakların süslemeleri yanmış. Kilisenin, üç nefi,13 metre aralıklarla dikilmiş olan, sekizgen sütunlarla desteklenmiş. İç mekanda: kusursuz bir simetri hakim. Kilisenin akustiği ise, muhteşem.

Bu nedenle, kilisede, yıl boyunca, klasik müzik konserleri düzenleniyor ve yöresel düğünlerin yapılmasında, evlenen çiftler tarafından özellikle tercih ediliyor. Zaten bu yüzden, gittiğinizde, büyük olasılıkla, bir düğün töreniyle karşılaşacak olmanızdır. Ama, en kötü yanı, böyle bir tören sırasında, kilisenin ziyarete kapatılıyor olmasıdır.

MERCAT  DEL BORN:

Kilisenin hemen arka kapısından geçilen bir yerdir. Burada, ortaçağda, şövalyelerin at üzerinde mızrak dövüşü yaptıkları, dikdörtgen bir alan görülüyor. Günümüzde, burada sanat galerileri, barlar ve kulüpler var. Özellikle, gençlerin ilgisini çeken ve toplandıkları bir yer olarak öne çıkıyor.

Evet, hemen yakınlarda bir müze var.

MUSEU PİCASSO:

Picasso: 20’nci yüzyılın en önemli sanatçılarından biridir. 1881 yılında, Malaga kentinde doğmuştur. Sanat eğitimine, Barselona’da başlamış ve yenilikçi gurup üyesi olarak, 1904 yılında Paris’e yerleşmiştir ve bir daha Barselona’ya hiç geri dönmemiştir. Çünkü: İspanyadaki baskıcı Franco rejimi, dönmesine izin vermemiştir.

Yine de, çalışmalarında daima İspanyanın derin etkilerini görmek mümkündür. Picasso’nun ölümünden sonra, bugün Paris’te sergilenen kişisel koleksiyonunun büyük bölümü, yapılan bir anlaşma ile, Fransa hükümetine teslim edilmiştir.

Evet, şimdi müzeyi gezmeye başlayabiliriz. Müze, dar bir sokakta, büyük bir binanın içindedir. Müze: 1963 yılında açılmış ve Picasso’nun yaşamı boyunca yanında olan arkadaşı ve sekreteri, Jauma Sabartes tarafından bağışlanan, yağlıboya ve kara kalem çalışmaları ile seramiklerin sergilenmesinden oluşmaktadır. Yani, burada sanatçının ünlü yağlıboya tabloları yok.

Ama, müzede, Picasso’nun 3000’den fazla eserini bir arada görmek mümkün. Sergilenen eserler: Picasso’nun, çocukluk, mavi dönem, pembe  dönem, kübizm, seramikler, Valausquez uyarlamaları gibi bölümlere ayrılarak sergileniyor. Sanatçının, sergilenen en eski çalışması, 9 yaşında iken yaptığı bir kara kalem resim.

Bu müzedeki eserler; Paris’te sergilenenlerden sonra, en büyük Picasso koleksiyonudur. Ancak, biraz önce söylediğim gibi, sanatçının önemli yağlıboya tablolarını bulmayı ummayın. Sadece, mavi döneme ait: 1917 tarihli “Soytarı” ve “Nedimeler” serisi eserleri görülüyor.

PLACA SANT JUAME MEYDANI:

Bu kez, yolumuz üzerindeki bu meydanda: iki bina görüyoruz. Bunlardan birincisi: Ajuntament binasıdır. 1372 yılında yapılan bu bina, Barselona Belediye Binası olarak kullanılıyor. Diğer bina: Generalitat binasıdır. 1359 yılında yapılan bina: günümüzde, Meclis Binası olarak kullanılıyor.

Her iki yapıda, günümüzde dediğim gibi aktif olarak kullanılmaktadır. Ama, içlerine girip görmek mümkün değil. Ajuntament binasının hemen arkasında: Sants Justi Pastor isimli bir kilise var. Bu kilise: şehrin en eski kiliselerinden biridir.

Söylentiye göre, 10’ncu yüzyıldan kalan bir gelenek olarak; bu kilisenin sunağının önünde vasiyet edilen her şey: Barselona mahkemelerinde geçerli sayılırmış.

SUE KATEDRALİ:

Günümüzdeki görüntüsüne, 1298 yılında ulaşmıştır. Eski bir Vizigot kilisesinin yerine yapılmıştır. Ancak, süslemeleri ve detaylarının inşaatı, yaklaşık 150 yıl kadar sürmüştür. Şehirde, gotik mimarisinin, en güzel örneklerinden biridir.

Basit sekizgen kulelerle çelişen bir görünüm yansıtıyor. Çünkü: daha önce de söylediğim gibi, yapımı çok uzun sürmüş ve değişik mimari tarzlardan etkilenmiştir. Nefin ortasında, süslemeli kuleler var. Koro sıralarının arkasındaki frizde ise, Avrupalı kral ve prenslerin, hanedan armaları görülüyor. Katedralde, ilk ve tek toplantı, 1519 yılında yapılmıştır.

Sunağın altındaki merdivenler, şehrin iki koruyucu azizlerinden biri olan ve 4’ncü yüzyılda şehit edilen: Santa Eulalianın mezarına iniyor. Sunağın arkasındaki şapellerde bulunan, Katalan gotik altar  panolarını, mutlaka görmelisiniz.

İsa’nın göğe yükselişini simgeleyen, dokuz parçalı bir pano, 15’nci yüzyılda, Sant Salvador şapeli için, Bernat Martorell tarafından yapılmıştır.

Evet, gezimize devam ediyoruz. Adım attığınız yerlere dikkat etmelisiniz. Katedrale maddi yardımda bulunmuş olan: ayakkabıcılar, terziler ve diğer esnaf loncalarının amblemlerini görebilirsiniz.

Buradan: Cpalle de Santa Lluciye gelin. Şapelin arka duvarlarında asılı, zırhlı bir haçlı şövalyesi anıtı var. Şapelin ön kısmına çıkın, sola dönün ve fenerler, tabelalar, balkonlardan sarkan bitkileri göreceksiniz. Katedralin ve Belediye Binasının bulunduğu yüksek alanda: devasa duvarlarla çevrili, Roma kalesi kalıntılarını görebilirsiniz.

PLACA DEL REİ MEYDANI-MUSEUM HİSTORİA DE LA CİUTAT:

Katedralin yakınlarındadır. Bu meydanın bulunduğu yerde: Museum Historia de La Ciutat(Şehir Tarih Müzesi) görebilirsiniz. Müze binası: gotik tarzda yapılmış bir malikanedir.

Daha önce bulunduğu yerde yapılan kazılarda, binanın temelinde Roma duvarlarının çevrelediği dükkanları da içine alan bir Roma şehir kalıntısı ortaya çıkarılmıştır. Bunun üzerine, her taşı tek tek taşınarak, bugün bulunduğu yere getirilmiştir. Bu kalıntılar içinde, ayrıca: tekstil sanayiinde kullanılan boya fıçıları ve şarap yapımına işaret eden bulgulara da rastlanmıştır.

MUSEU FREDERIC MARES:

Hemen katedralin yan tarafındadır. Bahçesi çok güzeldir. Şehirdeki heykellerin yaratıcılarından olan Frederic Mares: özgün sanat eserlerinden oluşan koleksiyonunu, Barselona’ya miras bırakmıştır. Müzenin alt katları: İber adak heykelcikleri, limoges mineleri ve dini heykellerle doludur. Burada, ayrıca, Portekizlilerden kalma, öküz boyundurukları, demir anahtarlar, eski dikiş makinaları, bastonlar, kurmalı oyuncaklar görebiliyorsunuz.

SANTA MARİA DEL Pİ KİLİSESİ:

Placa del Pi meydanındadır. Kilise: uzun sekizgen çan kulesi ve 15’nci yüzyıldan kalma, büyük bir pencerenin süslediği ön cephesiyle, çok zarif bir yapıdır. “Pi” çam ağacı anlamına geliyor. Eskiden, belki hatırlayanlarınız olabilir; ülkemizde de beğeniyle kullanılan bir parfüm vardı, ismi “Pi” ve tamamen çam kokusunu andırıyordu.

Evet, gezimize devam ediyoruz. Pi, çam ağacı anlamına geliyor demiştim. Burada, eskiden yetişen çam türünün anısına, bugün yalnızca ön cephede, küçük bir çam ağacı yaşatılıyormuş. Kilisede, sık sık düğün törenlerinin yapıldığı söyleniyor. Kilisenin bulunduğu meydandaki binalar, 1700’lü yıllardan kalmadır.

Bu binalar, özellikle, ön cephelerindeki, renkli alçıyla desen kazıma tekniği kullanılarak bezenmiştir. Heykelle bezeme pahalı olduğundan, bir dönem, bu tür bezeme, yaygın olarak, binaların süslemelerinde tercih edilmiş ve kullanılmıştır.

Şimdi, bölgenin kuzeyine doğru yöneliyoruz. Burada, yine güzel bir mekan var ve mutlaka görmelisiniz.

PALAU DE LA MUSİCA:

1905 yılında, Katalan Orfeo korosunun konserler vermesi için planlanmış ve mimar Oscar Tuspuet tarafından yapılmıştır. 1997 yılında ise, UNESCO tarafından, Dünyanın en değerli mirasları listesine dahil edilerek, koruma altına alınmıştır.

Yapı: modernista mimarisinin şehirdeki en önemli örneklerinden birisidir. Mozaik, çini, vitray, mine, heykel ve oymalarıyla, renklerin ve formların cesurca bir birleşimidir. Çiçekli çinilerle bezeli, Magribi kemer ve sütunlarıyla süslenmiş dış kısmı, muhteşem iç kısmının yanında mütevazi kalıyor.

Burası tasarlanırken, iç kısmın, mümkün olduğunca, gün ışığı alması düşünülmüştür. Nitekim, salon aydınlık ve ferah. Yapı iskeletinin demirden olması, binanın duvarlarının camdan yapılmasına imkan vermiştir.

Öğleden sonra yapılan konserlerde, içeri sızan güneş ışığı, muhteşem bir atmosfer yaratıyormuş. Sanki, salon yanıyormuş gibi bir görüntü oluştuğu söyleniyor. Sahnenin iki tarafında, müzisyenlerin dev heykelleri bulunuyor.

Heykellerin arasında, gümişi borular var. Kavisli duvarda, müzik aletleri çalan sanat perilerinin mozaiklerini görebilirsiniz. Tavanda ise, renkli cam küre, muhteşem.

BARSELONA

BARSELONA ŞEHRİNDE GEZİLECEK DİĞER YERLER:

Montjuic Tepesi:

 

Montjuic Tepesi:

Buraya: yürüyerek ulaşım mümkün değil. Bence: Placa Espanya metro istasyonuna kadar metro ile gidin, burayı gezin ve taksi ile MNAC müzesine gidin. Ama, önce bu tepe hakkında, sizlere kısa bilgi vermek istiyorum.

Çünkü: tur organizasyonlarında: panoramik şehir gezilerinde, bu tepede, bir teras bölümüne çıkarılıyorsunuz ve başkaca bir yeri görmeden ve hatta bilgi sahibi olmadan buradan ayrılıyorsunuz.

Montjuic Tepesi:210 metre yüksekliğinde bir tepedir. Buradan: Barselona şehrinin dar sokaklarını ve sivri kulelerini görebilirsiniz. Barselona, tamamen ayaklar altında görülüyor. Tepe: müzeler ve sportif etkinliklere ayrılmıştır. Burada: bir de kale bulunuyor. Kale çok aşağıda kalıyor. Kalenin ismi: Castell de Montjuic kalesidir.

Kale: Barselona şehri için kötü anılarla doludur. 18 ve 19’ncu yüzyıllarda çıkan ayaklanmaları bastırmak için, şehir, bu kaleden top atışına tutulmuştur. Uzun süre siyasi suçluların idamları burada yapılmıştır. Kale hakkında, sizlere söyleyeceğim son sözler: günümüzde burada yalnızca toplar bulunduruluyor.

Bu topları, burada bulundurma nedenleri ise, söylenenlere göre: Katalanlar, bir gün özerklik yani devlet statüsü kazanırlarsa, 21 pare top atışlarını, bu kaleden yapacaklarmış. Bu bir söylenti.

Evet, burada, ilk göreceğimiz yer: Poble Espanlol.

POBLE ESPANYOL-İSPANYOL KÖYÜ:

Tepenin kuzeydoğusundadır. Ailelerin gezintisi için, çok uygun ve güzel bir yerdir. İlk yapıldığında, Dünya Fuarı için inşa edilmiştir. Cadde, sokak, köy meydanı, ev, kilise kulesi, çeşme, meydan, saray kopyalarını görebilirsiniz.

Ayrıca, Barselona şehrinin farklı bölgelerini temsil eden, mimari üslupları barındırıyor. Dokumacılık, çömlekçilik ve üflemecilik gibi, bölgesel el işleri sergilerini görebilirsiniz. Ayrıca, kaliteli hediyelik eşyalar satın alabilirsiniz.

Buradan sonraki gezinti güzergahımızda, bir müze var. Güneye doğru yürüyoruz.

MUSEUM NATİONAL DE ART DE CATALUNYA-KATALONYA ULUSAL SANAT MÜZESİ:

Burada, çok güzel, ortaçağ sanat koleksiyonları sergileniyor. Heykel sanatının ve Katalan ekolunun, bazı tablolarının eşsiz örneklerini burada görebilirsiniz. 20’nci yüzyılın başlarında, şehirdeki birçok kilise, manastır ve eski yapıdaki eserler toplanarak, buraya getirilmiş ve sergileniyorlar.

Müzenin tüm salonlarında: bu eserleri görmek mümkündür. Müzeyi gezmeniz bayağı zamanınızı alabilir, çünkü çok geniş bir eser koleksiyonu var. Roma döneminden kalma freskler ve ayrıca geniş bir para koleksiyonu görülüyor.

Müzeden sonra, yine bir müze gezebiliriz.

MUSEU ARQUELOGIC-KATALUNYA ARKEOLOJİ MÜZESİ:

Katalunya bölgesinde kurulmuş olan: İber, Yunan ve Roma uygarlıklarına ait buluntu eserlerin sergilendiği bir müzedir.

Müzeden sonra: bir spor salonu göreceğiz.

PALAU ESPORTS SANT JORDİ-SPOR SALONU:

Japon mimar Arata İsazaki tarafından tasarlanan, ileri teknoloji ürünü bir salon.45 metre yüksekliğinde, 17 bin seyirci kapasitelidir. Üzerinde,188 metre yüksekliğinde, bir iletişim kulesi bulunuyor. Yapıldığında, yerel halk tarafından bu kule çok yadırganmış. Ancak, günümüzde, mevcut manzara ile bütünleşmiş görünüyor, yani pek sırıtmıyor.

Bunun hemen yanında, bir stadyum var.

ANELLE OLİMPİCA-OLİMPİYAT KÖYÜ:

1992 Olimpiyatları öncesinde, buradaki eski stadyum genişletilmiştir. Ama, bu genişletme, yeni trübünler eklenerek değil, çevrenin doğal dokusunu bozmadan, stadyumun zemini kazılıp derinleştirilerek yapılmıştır. Ayrıca, çevreye yeni spor kompleksi inşa edilmiştir. Pist yarışlarının çoğu, açılış ve kapanış törenleri burada yapılmıştır.

Tepede, görmenizi önereceğim son yer, yine bir müze.

FUNDACIO JOAN MİRO-MİRO MÜZESİ:

Bu eşsiz müzede: 1983 yılında, 90 yaşında ölen, Katalan sanatçı Miro’nun yağlıboya ve kara kalem çalışmaları, duvar halıları ve heykelleri sergileniyor. 1975 yılında açılmıştır. Sergilenen eserler: Miro’nun, 1914 yılından sonraki gelişimini de ifade edecek şekilde düzenlenmiş ve en iyi biçimde görülmeleri için, doğal ışıkla aydınlatılmıştır. Bahçede ise, sanatçının pek çok heykelini görmek mümkündür.

Evet, Montjuic Tepesindeki gezimiz burada bitiyor.

Park de Guinardo:

Park de Guinardo:

Burası: Temple de La Sagrada Familla kilisesi’nin hemen kuzeyinde bir yer. Buradan, yürüyerek ulaşabilirsiniz. Veya, başka bir gün, şehir gezinizde, metro hattı ile buraya ulaşmanız mümkün. Metro hattında Guinardi istasyonunda inerseniz, biraz yürüyerek, buraya ulaşmanız mümkün.

Ünlü mimar Gaudi’nin hamisi olan kont Eusebi Guell: 1900 yılında, Barselona’da, kel tepe olarak isimlendirilen, şehre ve denize bakan bu bölgede, 6  hektarlık bir arazi satın alır. İçine, 60 tane çok özel villa yapılmasını ister.

Doğa ile iç içe bir yerleşim yeri olarak tasarlanan bu mekanda, takip eden 14 yıl boyunca, Gaudi, tüm hayal gücü ile işe koyulur. Park ve iki villa tamamlanabilir. Ancak, I. Dünya Savaşı çıkar ve proje yarım kalır.

Bölgeye giriş: iki gösterişli bina arasından yapılıyor. Soldaki: bir dükkan ve sağdaki ise, sergi salonu. Bunların önünde ise: ağaç gövdelerinin desteklediği, kertenkele biçiminde, seramikten yapılmış bir çeşme var. Parka girdiğinizde, renkli seramik parçalarıyla dekore edilmiş banklar göreceksiniz.

Bankların bulunduğu alanın aşağısında ise; Salo les Colunmes (100 sütun geçidi) var. Buranın bitiminde, Dor mimari tarzında inşa edilmiş, 86 sütun olan ve villa kompleksinin kapalı pazar yeri bulunuyor. Oyuncak bebek kafaları, şişeler, camlar ve plakalar, taban mozaikleri arasına yerleştirilmiş.

Tamamlanan iki villadan, Gaudi’nin uzun yıllar yaşadığı villa, bugün usta mimarın mobilyalarının ve hatıra eşyalarının sergilendiği bir müze konumundadır. Özellikle: parkın giriş bölümündeki, Gaudi’n heykelleri, parkın terası ve sütunlu bölüm, gerçekten görülmeye değer güzelliktedir.

Parkın içinde, ayrıca 3 km. lik bir yürüyüş parkuru var. Temiz havada, yeşillikler içinde bulunan çok güzel bir park. İçerisinde bulunan her şey suni olarak yapılmış. Ama doğal parklardan hiçbir farkı yok. UNESCO tarafından, Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.