Diyarbakır Lice

Diyarbakır Lice


Diyarbakır-Silvan karayolu üzerinde, ana yoldan ayrılarak, yaklaşık 50 km. ilerleyince, Lice ilçesine varılıyor. Ulaşım pek de kolay değil. Çünkü, güvenlik önlemleri nedeniyle, kontrol noktaları var.

ULAŞIM

İlçenin Diyarbakır il merkezine uzaklığı: 84 km. dir. Lice-Bingöl arasındaki uzaklık: 63 km. Lice-Genç/Bingöl arasındaki uzaklık: 46 km.
Lice-Diyarbakır arasındaki yol, asfalt ve bakımlı olup, genellikle her mevsimde açık bulunmaktadır.

TARİHİ

Tarihi süreç içinde, yörede ilk yerleşimin: Asur ve Urartu kaynakların göre, Nirbi Prensliği tarafından gerçekleştirildiği görülmektedir. Ancak, genellikle, yörede Asur hükümranlığı görülür. Daha sonra ise, sırası ile, Med, Pers, Makedon ve Roma egemenlikleri görülür.

MS.622 yılına gelindiğinde ise, bu kez Bizanslılar, yörede görülürler. 1259-1302 yılları arasında, bölgede, Anadolu Selçukluları egemen olurlar. 1394 yılında, Timur işgali, 1401 yılında ise Karakoyunlular var. 1517 yılında ise, Osmanlılar bölgede hakimiyeti ele geçirirler.

Lice isminin ortaya çıkış söylentisi: “bir zamanlar, yörenin büyük aşiretlerinden biri olan “Zirki aşireti” kendi içinde sorunlar yaşar ve bu sorunlar sonucunda, 7 kardeşten biri, ailesini de yanına alarak, aşiretin bulunduğu yerden ayrılır ve günümüzdeki Lice yerleşim yerinin bulunduğu yere gelip yerleşirler.

Aradan aylar geçer ve diğer kardeşlerden biri, yanlarından ayrılan bu kardeşlerini merak eder ve oğlunu gönderip, onların durumuna bakmasını söyler. Çocuk: gider ve amcası ve ailesinin bugünkü Lice bölgesinde yerleşmiş olduklarını görür. Döndüğünde, babasına “yerlerindeler” anlamına gelen “evlicine” kelimesini kullanır ve bunun üzerine, amcanın yerleştiği günümüzdeki yere, Lice is mi verilir.

Tarihi süreç içinde, bu ilçemizin en büyük hatırası: Şeyh Sait isyanı sırasında, adı geçen kişinin, burada kalması ve isyanı buradan yönetmesidir. Bu nedenle, yöre, isyanın bastırılması sırasında, en azla can kaybı olan yerlerin başında gelmektedir.

Lice tarihindeki diğer önemli bir olay ise: 6 Eylül 1975 tarihinde olan ve 2367 kişinin hayatını kaybettiği Lice depremidir. Bu depremde, yörede bulunan 35 köyde büyük hasar meydana gelmiştir. Depremden sonra, ilçe merkezinin yeri değiştirilmiş ve yerleşim, Fis ovası doğusuna kaydırılmıştır.

GENEL

Diyarbakır il merkezinin, kuzeydoğu bölgesindedir.

İlçenin denizden yüksekliği, 1125 metredir. İlk olarak, Akdağ eteklerindeki Akı tepesinde kurulu bulunan ilçe merkezi, deprem sonrasında, aşağıda bulunan ova bölümüne yerleşmiştir.

Yörenin iklim özellikleri değerlendirildiğinde: kışların çok sert, soğuk ve yağışlı geçtiği görülür. Bölgenin en yoğun kar yağışı, burada görülür. Yaz mevsiminde ise, özellikle, Temmuz ve Ağustos ayları sıcak ve kurak geçer.

Tüm bunların dışında, bölgenin en önemli coğrafi özelliği, ülkemizin en uzun ikinci nehri olan, Dicle nehrinin, önemli iki kaynağından birinin, burada, yani Bırkleyn mağaraları bölgesinde bulunmasıdır. Bırkleyn suyu: Bırkleyn mağaraları bölgesinde doğar, bir süre güneybatı ve sonra batı yönünde akar ve çevredeki diğer dere sularını alarak güçlenir ve Gölcük civarında, nehrin diğer kolu ile birleşir.

Yöre halkı: genellikle tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadırlar. İlçe merkezinde, son yıllarda açılan birkaç fabrika, yöre insanının işsizlik sorununa çözüm olmuştur. Bunun dışında, tarım faaliyetlerinin başında: tütün, pamuk, buğday, arpa gibi hububat ekimi gelmektedir.

Bunun dışında, yörede bağcılık da önem kazanmaktadır. Özellikle: Mart-Nisan ayları arasındaki dönemde bağların bakımı yapılır ve Ekim ayında ise bağ bozumu yapılarak ürün kaldırılır. Üzüm: suyu elde edilerek, bu su ile yapılan: pestil, sucuk, beyaz sucuk ve kesme denilen ürünler şeklinde tüketime sunulur.

GEZİLECEK YERLER

Diyarbakır Lice Birkleyn Mağaraları

BİRKLEYN MAĞARALARI

Diyarbakır-Bingöl kara yolunun doğusundadır.
Dicle nehrinin, toprak üzerinden gelerek ilerleyen iki ana kaynağından bir tanesi, bu mağaranın bulunduğu yerde toprak altına iner ve mağaranın içinden geçerek, bir tünelden ilerlemeye devam eder ve bir süre sonra ise, tekrar toprak üstüne çıkar.
Bu nedenle, buradan çıkan suya “Birkleyn suyu” ismi verilir.

Birkleyn suyu: Anadolu ve Kuzey Mezopotamya arasındaki antik bir yol üzerinde, Dicle nehrinin diğer kolu ile birleşene kadar, yer altında, doğal bir tünelden akarak gider. Tünelden sonra ise, yeniden yukarı, yani toprak üstüne çıkar ve Dicle nehrinin diğer kolu ile birleşerek, büyük Dicle nehrini oluşturur.

Burada, Asurlulara ait bir kısım kalıntı bulunmuştur. Hatta, antik dönemlerde, suyun yer üstünde kaybolup yer altına indiği bu yere “Dünyanın bittiği yer” ismi verilmiştir. Daha da ileri gidilerek “ölülerin yer altı dünyasına giriş yeri” olarak betimlenmiştir. 1899 yılında, burada yapılan arkeolojik araştırmalarda, biraz önce söylediğim gibi, Asurlulara ait çeşitli steller bulunmuştur.

Bunların en önemlileri: bölgedeki 3 mağara içinde, Birkley suyunun bulunduğu mağara içinde, Asur kralı Tiglatpileser tarafından hazırlanan “kabartma çivi yazılı tablet” ve yine Asur kralı Salmanassar tarafından hazırlanan, iki çivi yazılı tabletdir. Her üç mağarada, Kuzey Mezopotamya kültürlerine özgü çeşitli seramik parçaları bulunmuştur.

Evet, bölgede 3 mağara olduğunu söylemiştim. Bunlardan bir tanesinden, Birkley suyu geçiyor.

Diğer ikinci mağara: birinci mağaranın devamı gibi uzanıyor ve 15 metre genişliğinde, 12 metre yüksekliğindedir. Uzunluğu ise, birkaç kilometreyi bulmaktadır. Bu mağaranın girişinde: antik döneme ait çeşitli yapı kalıntıları, Asur kralı III. Salmansar’a ait iki kabartma yazılı kitabe ve bir kabartma bulunmaktadır.

Kaya üstüne işlenen bu kabartmada: ismi geçen Asur kralı, uzun başlığı ve işlemeli giysisiyle dikkat çekiyor. Figürlerin hepsi, doğuya bakıyorlar. Sağ ellerinde balta, sol ellerinde ise kılıç var.

Evet, üçüncü mağara: diğer iki mağaradan daha büyüktür. Mağara içindeki sarkıt ve dikitler görülmekte olup, mağara içindeki havanın özellikle “astım” hastalığı için iyi geldiği söylenmektedir.

 

ASHAB-I KEYF-YEDİ UYURLAR MAĞARASI

İlçe merkezinin 15 km. uzağında, Duru köyü yakınlarındadır.
Mağara, 650 metre yükseklikte bir tepenin üzerindedir. Burada bulunan iki mağaradan ikincisi, ashab-ı keyf olarak bilinen ve içinde “yedi uyurların bulunduğundan” söz edilen mağara olarak isimlendirilmektedir.

DAKYANUS ANTİK KENTİ

İlçe merkezinin 19 km. batısında, Fis ovasında, yüksek bir tepe üzerindedir.
Burada, Dakyanus isimli bir tiran idaresinde, bir yerleşim yeri olduğu tahmin edilmektedir. Ancak, çevrede, resmi arkeolojik kazı çalışmaları yapılmadığından, net bilgiler edinilmemiştir.
Ancak, günümüze ulaşan kalıntılar arasında: İskender sonrası Selevkoslar ve Roma dönemine ait olabileceği düşünülen sütunlar, çevre duvarları ve bir saraya ait olabileceği değerlendirilen duvarlar, kemerler görülmektedir. Bu sütunlar arasında, özellikle 3-4 metre yükseklikte olan sütunlar ilgi çekmektedir.

Burası hakkında bilmenizi istediğim bir söylenti var: “Zalim bir puta tapan hükümdar olan Dakyanus: tek bir tanrıya inandığını öğrendiği 6 gence, inançlarını terk etmelerini ve yeniden putlara tapınmalarını, yoksa onları öldürteceğini söyler. Bunun üzerine, bunu kabul etmeyen gençler, saraydan kaçarak dağlara yönelirler ve yolda rastladıkları 1 çoban ve çobanın köpeği kıtmıri de yanlarına alarak, bir mağaraya sığınırlar. Tek tanrıya inanan 7 genç ve köpek, bu mağarada, 300 yıl boyunca uyurlar.

Uyandıklarında, içlerinden yaşı en büyük olanı, yiyecek almak üzere, şehre gönderilir. Dakyunus dönemi parasıyla yiyecek almak isteyen ihtiyar, tüccarların durumu bildirmesiyle kralın ve kahinin karşısına çıkarılır. Olup biteni anlatan ihtiyar, kralın askerleri eşliğinde, mağaraya gider, tek başına mağaraya girer ve arkadaşlarına, 300 yıl süresince uyuduklarını söyler. Daha sonra, mağaraya giren ihtiyarın dışarı çıkmaması üzerine, kralın askerleri mağaraya girerler, ancak içeride kimseyi göremezler. “

Evet, her yıl 28 Mayıs tarihinde, burada bir festival düzenlenir ve çevreden gelen ziyaretçiler, bu mağarayı ziyaret ederler.

Diyarbakır şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Diyarbakır Ergani

Diyarbakır Ergani


Diyarbakır-Elazığ karayolu üzerindedir ve bu nedenle, genellikle birçok kişi tarafından bilinen bir yerdir. Ergani’nin diğer bir özelliği de, burada bulunan sanayi tesisleridir ki, bunların başında, Çimento Fabrikası gelmektedir. Bu çimento fabrikası, ilçenin üzerinde sürekli bir bulut, daha doğrusu toz bulutu bulunmasına neden olur.

Amerika’da, betonarme yapı çok az görülür, çünkü beton ana maddesi olan çimento çok pahalıdır. Çünkü: Amerika’da çimento fabrikası bulunmaz, çimentoyu yurt dışından alırlar. Çünkü: çimento fabrikaları, bulundukları mahalde, en büyük çevre kirliliği yaratan sanayi tesisleridir.

Ayrıca, Ergani denilince “Bakır” madeni de bilinir. Murgul ve Küre ile birlikte, ülkemizde en çok “bakır” madeni çıkarılan yerdir. Ancak: bakır madenleri, Ergani ilçesine 25 km. uzaklıktaki Elazığ şehrinin Maden ilçesindedir, ama bu bakır madenlerinin ismi, gariptir ki Ergani Bakır İşletmeleridir.

Bunun yanında, ülkemiz sınırları içinde en kaliteli petrolün buradan çıktığı söyleniyor. İlçe merkezinde, 5-6 metrelik derinlikten su ve 50-60 metre derinlikten ise, kaliteli petrol çıktığı söyleniyor.
Giriş için son bir not: Ergani gerçekten büyük bir yerleşim yeridir ve 100 bin nüfuslu bu ilçenin il yapılması için, TBMM ne, kanun teklifi verilmiştir.

ULAŞIM

Ergani ilçe merkezinin Diyarbakır il merkezine olan uzaklığı, 55 km. dir. Ergani-Elazığ arasındaki uzaklık: 100 km. Ergani: Ankara arasındaki uzaklık: 885 km. Ergani-İstanbul arasındaki uzaklık: 1323 km. dir.
İlçeye ulaşım, demir yolu ile de yapılabilmektedir.
Dicle, Çermik ve Çüngüş gibi ilçelerin, çevre il ve ilçeleriyle olan bağlantıları, yalnızca Ergani üzerinden sağlanabilmektedir. Bu durum, ilçenin, çevrede stratejik önemini arttırmıştır.

TARİHİ

Burası, tarihte insanlığın yerleşik yaşama geçtiği ilk yerlerden birisidir. Özellikle, Çayönü ören yerindeki arkeolojik kazılar, uzun yıllardır sürdürülmekte ve burada, çok eski tarihlere dayanan medeniyetlerin izlerine rastlanmaktadır. Burada, insanın yerleşik düzene geçişinin izleri görülmektedir.

Neolitik çağa ait, örme yuvarlak evler, basit kulübe kalıntıları bulunmuştur. Özellikle, yine burada bulunan “Saltaşlı yapı” olarak isimlendirilen, 10 metre genişliğinde, yüzeyleri düzleştirilerek parlatılmış, iri kalker bloklarından oluşan anıtsal yapı ilgi çekmektedir.

Malazgirt savaşından sonra ise, 1240 yılında, Selçuklular, yörede egemenliği ele geçirirler. Takip eden dönemde, bir süre, Akkoyunlulara başkentlik yapan ilçe, daha sonra, 1515 yılında, Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.

İlçenin tarihi süreç içindeki: Akranya, Erkenin, Erkanikana, Yanari, Zülkarneyn, Urhana, Aşat olan isimleri, Cumhuriyet döneminden sonra “Osmani” olarak ve daha sonra ise “Ergani” olarak değiştirilmiştir.

19’ncu yüzyıl sonlarında, burada, günümüzdeki yerleşim yerinin bulunduğu yerde “Osmaniye” isimli bir yerleşim kurulmuş, ancak buranın isminin çeşitli karışıklıklara neden olması nedeniyle, Cumhuriyetin ilanından sonra, yeniden “Ergani” ismi kullanılmaya başlamıştır.

GENEL

Diyarbakır ilinin en büyük ilçesidir.
İlçe merkezi, Ergani ovası kenarında, Zültüfil dağının eteklerinde: derin bir sel yatağına bakan güneydoğu yamacında kurulmuştur. İlçe merkezinin denizden yüksekliği, 955 metredir.
Dicle ırmağı, ilçe merkezinin 10 km. kuzeyinden geçer.
İlçenin ekonomisi: tarım, hayvancılık, madencilik ve ticaret ağırlıklıdır. Özellikle: şaraplık üzüm yetiştiriciliği önem kazanmaktadır.

NE YENİR-NE İÇİLİR

Ergani denilince, benim ilk aklıma gelenler: şehir merkezindeki “Elif Lokantası” ve şehir merkezinin biraz uzağında, Elazığ yolu üzerindeki “Cuma’nın yeri” düşünülebilir. Özellikle, Cumanın yerinde, ciğer yemeniz önerilir.

GEZİLECEK YERLER

Diyarbakır Ergani Çayönü Ören Yeri
Diyarbakır Ergani Çayönü Ören Yeri

 

ÇAYÖNÜ ÖREN YERİ

İlçe merkezinin 7 km. güneyinde, Elazığ kara yolu üzerinde, Sesverenpınar köyü, Hilar kayalıkları yakınındaki Çayönü tepesindedir.

Tepe üzerinde yapılan yüzey bulgularında: buranın, bölgedeki ilk yerleşimlerden biri olduğu görülmektedir. Yani, yaklaşık 9000 yıl öncesine kadar giden bir geçmiş söz konusudur. Bir anlamda, cilalı taş devri söz konusudur. İlk yerleşim, günümüzden 9500 yıl önce, yani MÖ.7500 yıllarında kurulmuş ve aralıksız olarak, MÖ.5000 yılına kadar devam etmiştir. Daha sonraki dönemlerde ise, aralıklı olarak, iskan görülür.

Burada yapılan kazılarda: ızgara plan sistemine göre düzenlenmiş evler ve yapıların temelleri görülmektedir. Kazılar, ilk olarak, 1963 yılında, İstanbul ve Amerika-Chicago Üniversiteleri tarafından başlatılmış ve günümüzde de sürdürülmektedir.

Bölgede: MÖ.2000’li yıllarda ise, Mitani halkına, Hitit-Hurri ilişkilerine rastlanmaktadır. Özellikle: Anadolu’nun en eski halklarından oldukları kabul edilen “Hurriler” in bu yörede, Subartu denilen yerde, yani bu yörede yerleştikleri görülmektedir.

Yörenin bir diğer özelliği: yabani buğday, mercimekgiller gibi tarım bitkilerinin, koyun ve keçinin evcilleştirildiği bir yer olarak öne çıkmaktadır. Yani, burası bir anlamda: ilk insanların, göçebelikten yerleşik köy yaşantısına geçtikleri, avcı-toplayıcılıktan besin üretimine geçtikleri bir yer olarak önem kazanmaktadır. Yani, günümüzdeki kent uygarlığının bir anlamda ilk temelidir.

Yörede ölü gömme biçimleri: anne karnındaki gibi ölünün katlanıp, sağa yatırılarak, yüzleri toprağa dönük olarak gömülmeleri şeklindedir. MÖ. 6500 yılına kadar, ev içine gömme teknikleri kullanılmıştır. Daha sonra ise, ölülerin gömülmesi için yerleşim yerlerinden farklı mekanlar yapılmıştır.

Çayönü bölgesinin en bilinen yapısı “Skull Building” yani “Kafatası binası” dır. Bir zamanlar, burada yolculuk yapan Polonyalı gezgin Simcon, buradan, mucize yaratan bir mabet olarak söz eder.

Buradan çıkarılan: çakmak taşı, öğütme taşları, kemik-bakır gibi maddelerden yapılan çeşitli aletler, günümüzde Diyarbakır Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

GRİKİHACİYAN TEPESİ

Burada, MÖ.5000 yıllarının başında, gelişkin köy yerleşim evresi görülmektedir ve bu nedenle önemlidir. Buranın bir diğer özelliği ise: Kuzey Irak, Suriye ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde görülen “yuvarlak planlı ve kubbeli” evler ve zengin boya süslemeli “çanak-çömlek” tir.

Diyarbakır Ergani Zülkifil Dağı-Makamı

ZÜLKİFİL DAĞI-MAKAMI

İlçe merkezine 5 km. uzaklıktadır.
Burada, Zülkifil Peygamberin mezarının bulunduğu söylenmektedir. Bu nedenle, buraya, yöre halkı tarafından “makam” ismi de verilmektedir. Dağın en üst yamacında, yani zirvesinde, Zülkilif Peygambere ait olduğu söylenen bir türbe bulunmaktadır ve türbe, yılın büyük bölümünde, çevreden gelen insanlar tarafından ziyaret edilmektedir.

Özellikle, Cuma günleri: çocuğu olmayan kadınlar ve kısmetinin açılmasını isteyen kızlar, işleri kötüye gidenler, burayı ziyaret etmektedirler.

Buranın bir diğer özelliği ise, yalnızca burada yetişen makam çiçeğidir. Söylentiye göre: “Zülkilif Peygamberin gözyaşının düştüğü her yerde, bu çiçek açmış ve açmaktadır” Başka bir söylentiye göre: Hz. Ali’nin atının ter damlattığı yerlerde, bu çiçeklerin açtığı ve o günden sonra, buranın “Ali dağı” ve “Zülküf dağı” olarak isimlendirildiğidir.

Diyarbakır Ergani Hilar Mağaraları

HİLAR MAĞARALARI

İlçe merkezine, 7 km. uzaklıkta; güneybatıda, Sesverenpınar köyündeki, çağlarönü höyüğüne komşudur ve Anadolu bölgesindeki en eski mağara yerleşimi burada kurulmuştur.

Mağaranın bulunduğu kayalıklarda, bir kısım kalıntılar bulunmaktadır. Kayalığın çevresinde, çok sayıda mezar odası görülüyor. Mezar odalarının dış cephelerinde: Roma dönemini anımsatan kabartmalar, Sami yazıları, İran üslubunu yansıtan figürler görülüyor.

Kayalığın güneydoğu bölümünde, en yüksek tepede: Akropol var.
Günümüzdeki Hilar köyünün güneyindeki dik kayalık bölümde ise: kale var.
Kayalığın doğu bölümünde: bir kervansaray görülüyor. Kervansaray yapısının girişinde, eski bir mezar odası ve ayrıca mescit olarak kullanılan bir oda görülüyor. Kaya mezarları, dikdörtgen plana sahiptir.

Mezar odaları içinde, yarım ay formda sedirler-kanepeler bulunmaktadır. Bu sedirlerin yanı sıra, bazı mezar odalarında, tekne mezar ve bazılarında ise kemik çukurları görülmektedir. Bazı mezarlarda ise, Süryanice yazıtlar bulunmaktadır.

Evet, gelelim mağaraların özelliklerine: Bu mağaraların, hemen kuzeyinde, Neolitik dönemde, insanların: göçebe-avcılıktan, yerleşik düzene geçtikleri anlaşılmıştır. Çünkü, burada tarihteki ilk tarımsal üretim gerçekleştirilmiş ve I. Derece Arkeolojik Sit alanı” ilan edilerek koruma altına alınmıştır.

Her ne kadar ayrıntılı arkeolojik araştırmalar yapılmamış olsa da, bölgede bu güne kadar yapılan yüzey araştırmalarında: Roma, Bizans, Artuklu dönemlerine ait: sikkeler, lahitler ve insan kemikleri bulunmuştur.

HZ. MERYEM KİLİSESİ

Günümüze kadar sağlam olarak gelebilen tarihi eserlerden birisidir. Zülküf dağının zirvesinin doğusunda, Dicle ırmağına bakan büyük bir kayalık üzerindedir.
1960’lı yıllara kadar, Ermeniler, burada, baharın başlangıcında büyük şenlikler düzenlerler ve kilisede ibadet ederlermiş, hatta bir gece kilisede kalındığı da söylenir.

Diyarbakır şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Diyarbakır Çınar

Diyarbakır Çınar

Diyarbakır-Mardin karayolu üzerindedir ve bu karayolunda yolculuk yaparken, Çınar ilçesinden geçenler, ilçedeki karayolu üzerinde, gayet güzel bir cadde görürler.

ULAŞIM

İlçenin, Diyarbakır şehir merkezine uzaklığı: 35 km. dir. Çınar-Mardin arasındaki uzaklık 63 km.dir.

TARİHİ

Buranın yerleşimi, yüzyıllar öncesine kadar gitmektedir. Çünkü: günümüzdeki ilçe merkezine bağlı, Sırımkesen köyü ve bu köyün batısına düşen Beneklitaş köyüne doğru ilerleyen, Huriler deresi vadisinde, MÖ.2000’li yıllarda, bu yörede hüküm süren, Hurri-Mitani devleti tarafından büyük bir yerleşim yeri kurulmuştur. Bu yerleşim yeri, Asurlular tarafından “Toşhan-Toşhana” olarak bilinmektedir. Ancak, bu yerleşim yeri, daha sonra, Akpınar yakınlarına taşınmıştır.

Cumhuriyetin ilk dönemlerinde, büyük bir köy olarak görülen Çınar ilçesi, 1937 yılında ilçe statüsüne kavuşmuştur. Yöredeki insanlar: 1940-1950 yılları arasında, Bulgaristan ve Kudüs bölgelerinden ülkemize gelen göçmenlerden oluşmaktadırlar.

Diyarbakır Çınar

GENEL

İlçe merkezinin denizden yüksekliği, 660 metredir. Yöre topraklarının güney ve batı bölümleri dağlıktır. Batısında ise Karacadağ bulunmaktadır.
Yöre insanının ekonomik getirisi, tarıma dayanmaktadır. Başlıca tarım ürünleri: tahıl, pamuk, üzüm ve pirinçtir.

GEZİLECEK YERLER

SÜLEYMAN AĞA MAĞARALARI VE TAHTI

Aşağı konak köyü yakınlarında, Göksu çayının bulunduğu yerdedir.
Burada, büyük bir kayalık oyularak, kayalık içinde odalar açılmıştır. Ancak, bu odalar, günümüzden 2000 yıl öncesinin izlerini taşımaktadır.
Söylentilere göre, bir zamanlar, burada “Süleyman Ağa” isimli biri yaşıyormuş ve bu yüzden, bu isim kullanılmıştır.

Diyarbakır Çınar

ZERZEVAN KALESİ

Zerzevan kalesi hakkındaki ayrıntılı tanıtım ve gezi yazımı, yine bu sitede “Zerzevan Kalesi” adı altında bulabilirsiniz.

Zerzevan kalesi tanıtımı ve ayrıntılı gezi yazısına ulaşmak için. 

AKTEPE MİNARESİ

İlçe merkezine bağlı, Aktepe köyündedir.
Osmanlı dönemi yapısıdır. Yapı kesme taştan yapılmıştır, külahı bulunmamaktadır. Yanındaki cami yapısından ise, günümüze, yalnızca duvar kalıntıları ve sütunlar gelmiştir.

ŞEYH GÜZEL YAZLIK SARAYI

İlçe merkezinin 9 km. uzağında, Altınakar köyünde, yüksekçe bir tepe üzerindedir. Saray: Şeyh Kasım isimli birisi tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde, burada, anılan yazlık sarayın harabeleri görülmektedir.

AKTEPE ŞEYHLERİ TÜRBESİ

İlçe merkezine bağlı, Aktepe köyünde, Aktepelilere ait türbe ve mezarlar bulunmaktadır ki, bu mezarlar, her yıl, Mayıs ayının 7’nci günü, yöre halkı tarafından ziyaret edilmektedir.

Diyarbakır Çınar

KARACADAĞ

Karacadağ, Şanlıurfa’nın Siverek ve Viranşehir, Diyarbakır’ın Çınar ve Mardin ilinin Derik ilçelerine yayılmıştır. Volkanik yapıda olmasına rağmen, volkanlarının akışkan olması nedeniyle, yüksek bir volkan dağı oluşmamıştır. Lavların renginden dolayı, Karacadağ ismini almıştır. Ayrıca, lavlar üzerinde toprak oluşabilmiştir. En yüksek doruğu: 1957 metrelik, Kollubaba tepesidir. 20’nci yüzyılın ortalarında, buranın orman açısından zengin olduğu bilinmektedir. Ancak, kaçak kesimler nedeniyle, bu orman örtüsü yok edilmiştir.

Karacadağ yöresinde 250’den fazla bitki türü bulunduğu söylenmektedir. Ayrıca, Karacadağ’ın güney yönü, Mahal Mitanan olarak isimlendirilir. Karacadağ yöresinde, kışın kar turizmi de gelişmekte ve kayak yapılabilmektedir.
Karacadağ hakkında son bir not: “Kanuni Sultan Süleyman, Bağdat seferine giderken, Karacadağ bölgesinden getirilen “Hamravat suyu” içer ve bunun üzerine, şu ünlü sözünü söyler “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya cihanda devlet bir nefes sıhhat gibi””

Diyarbakır şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.