İzmir Selçuk Yedi Uyurlar

İzmir Selçuk Yedi Uyurlar

Yedi uyurlar; yüzyıllar boyunca, Anadolu’da yaşayan ve din kitaplarına girmiş, çeşitli e yazmalarına da konu olmuş bir öyküdür. Kur-an da, 110 ayetten oluşan “kehf” suresinde, 8 ve 25’nci ayetler arasında anlatılmıştır. İşte; bütün İslam ve Hıristiyan dünyasının ” Efes’in Yedi Uyurları ” (Eshab-ı Keyf) dediği, azizler işte bunlar.

Bu öyküde mucizevi bir olay anlatılır.

Şöyle ki: ” MS 250 yılları gibi, Geç Roma dönemi imparatorlarından Decius zamanında; çok tanrılı din yani putperestlerin inanışları, kentte hüküm sürmektedir. O sırada, kenti yöneten kral; zalim ve bir o kadar da; pagandı.

Yani: tek tanrıya değil, putlardan oluşan çok tanrılığa inanıyordu ve kentte yaşayanların, tüm dinsel özgürlüklerini kontrol altına almıştı.

Ancak; 6 genç adam, Hıristiyanlığa ve tek tanrıya inanmışlardı. Dinsel baskılara dayanamayan gençler; bir gün kentten çıkarlar. Yolda; bir çobana rastlarlar ve ona dertlerini anlattıklarında, çobanında aynı inançta olduğunu öğrenirler.

Çoban; ” Bende sizinle beraber gelmek istiyorum, hem bildiğim bir mağara var, beraberce, orada saklanırız.” der.

Gençler, buna çok sevinirler. Yanlarına çobanı da alarak, bugünkü Panayır Dağı’nın güney tarafındaki mağaraya gitmek üzere, yola koyulurlar. Fakat, çobanın köpeği Kıtmir, bir türlü peşlerini bırakmaz.

Bunun üzerine; köpeği de alarak, hep birlikte mağaraya girerler. Ve, tanrının emriyle, yıllar süren derin bir uykuya dalarlar.

Bir süre sonra; gençlerin kaçtığını öğrenen kral, peşlerine askerler gönderir. Askerler; onların uyuduğu mağarayı bulur ve çıkmalarını önlemek yani onları ölüme terk etmek için, mağaranın kapısını duvarlar örerler.

Hatta; mağara üzerine, yedi uyurların adlarını ve öykülerini yazarlar. Maksimianus, Malkus, Martinianus, Konstantinus, Dionisios, İoannes ve Serapion.

Bu geçen sürede, yörede yaşayan bazı hayvan sahiplerinin, mağaranın ağzındaki duvarı yıktıkları, ancak içeride uyuyan insan görmedikleri rivayet edilir.

Yedi genç; bir inanışa göre 200 yıl, başka bir inanışa göre ise, burada 300 yıl uyumuşlardır. Kuran’da Kehf Suresinde: ” Onlar, mağaralarında 309 yıl kaldı derler ” yazılıdır.

İzmir Selçuk Yedi Uyurlar: Evet; öyküyü anlattıktan sonra; tarihi süreçte, Efes’te geçen olayları kısaca inceleyelim. MS. 263 yılında, kuzeyden gelen Got’lar; Artemis Tapınağını ve kent limanını yağma ederek, yakarlar.

Bundan sonra, tapınak eski görkemine asla erişemez ve Efes Artemis’i inancı büyük darbe yer. Hıristiyanların yapamadığını Got’lar yapmıştır.

MS. 4’ncü yüzyılın başlarında ise; Efes, aynen İskenderiye ve Antakya gibi, önemli bir piskoposluk merkezi haline gelir. Bu yüzyılın sonunda ise; Hıristiyanlık tamamen şehirde egemen olur. Bu kez, inanç kavgaları başlar.

Hatta; Efes deki Hagia Maria Kilisesi’nde, MS.431 yılında, konsül toplanır. Bu toplantıya, 200 civarında piskopos katılır. Bu toplantıda yaşanan olaylardan sonra; Roma imparatorluğu, MS.395 yılında, dinsel olarak ikiye ayrılır. Doğu Roma kesiminin başkenti; İstanbul olur. Ayrıca; devlet, Hıristiyanlığı, imparatorluğun resmi dini olarak kabul eder.

Bu arada; mağarada uyuyan gençler; 200 yıla yakın uyuduktan sonra; bir sonbahar günü (22 Ekim) uyanırlar. Mağarada ne kadar uyuduklarının farkında değildiler. Birbirleriyle konuştuklarında, bir veya yarım gün uyuduklarını hatırlarlar. Fakat; hepsi, acıktıklarını hissediyorlardı.

İzmir Selçuk Yedi Uyurlar: Nihayet içlerinden; Yemliha’yı, ekmek almak üzere, fırına göndermeye karar verirler. Yemliha, kente doğru yürüyerek yaklaşırken, onu gören herkes, kendisine garip garip bakıyordu.

Çünkü; giysisi ilginçti. Kent kapısına vardığında, kapı üzerindeki haç işaretini görünce, Yemliha’da şaşırdı. Bir günde, ne kadar çok şeyin değiştiğine hayret ediyordu. İnsanlar, inanışlar ve hatta yapılar bile değişmişti.

Fazla oyalanmadan, bir fırına girdi. Ekmek aldı ve elindeki, 200 yıllık gümüş parayı uzattı. Fırıncı; kendi kendine ” bu adam benimle alay mı ediyor? ” diye düşündü.

Paranın üzerinde, imparator Decius’un resmini görünce; ” bu adam bir hazine bulmuş ” diye, ortalığı birbirine kattı. Parayı, götürüp, görevli memura teslim etti.

Memurlar; zavallı Yemliha’yı, parayı nereden bulduğu hakkında sıkıştırmaya başladılar.

Yemliha; söylediklerine kimseyi inandıramadı. Bitkin ve çaresiz kalınca, olanları, arkadaşlarını, mağarayı anlattı.

Bunun üzerine; halk, hatta kent piskoposu, anlattıklarının doğru olup olmadığını öğrenmek için, mağaraya gittiler ve her şeyi gözleriyle görüp, askerlerin bıraktıkları yazıtı da okuyunca, yedilerin önünce secde ettiler.

Böylece; insanların öldükten sonra tekrar dirileceğine olan inanç, doğrulanmış oluyordu. Yedi uyurlar, takip eden dönemde, öldükten sonra, yine aynı yere gömüldüler. Mezarlarının üstüne, bir kilise yapıldı.

Evet; öykü böyle. Tabii, inandırıcılığı tartışmalı, yani bugünün bilimsel yöntemleriyle, bu olayın bir açıklaması mümkün değil. Ama; dedik ya, öykü, efsane. 1442 yılına kadar, burası kutsal yer kabul edilerek, sürekli ziyaret edilmiş. Ancak; bu tarihte, büyük olasılıkla, bir deprem sonrası, mağara ağzı kapanmış.

Neyse; yapılan bilimsel kazılarla, mağara tekrar ortaya çıkarılmış. Günümüze gelmeden önce, yakın tarihlerde; Panayır Dağı Efsanesinden de söz etmek istiyorum. O günlerde, yılın belli zamanlarında; Ayasuluğ yöresine, birçok Ermeni geliyordu.

Gelenlerin; çantaları, sepetleri doluydu. Trenden iner inmez, eşeklerin sırtında, hemen eski adı Pion olan Panayır Dağına gidiyorlardı. Dağa varınca: çadırlar kuruyorlar, çantalar, sandıklar açılıyor, ateşler yakılıyordu.

Ayasuluğ’lular; buna “Ermeni Panayırı” diyorlardı. Zaten, bu yüzden de dağın adı ” Panayır Dağı” olmuştu.

Fakat, bu gerçekten bir panayır mıydı? Elbette, hayır. Ermenilere göre, bu dağ; kutsal bir dağdı. Burayı; İsa’nın çarmıha gerildiği yerle ilgili buluyorlardı. Fakat, bu inanışın geçmişini, kendileri de bilmiyorlardı.

Dağda toplandıkları yer ise; bugünkü Yedi Uyurlar Mağarası’nın üzerindeki, düzlük alandı. O zamanlar, burada, üzerinde haç işareti işlenmiş, büyükçe bir mermer taş vardı. Bu taşın çevresinde ayinler yapıyorlar, adak adıyorlar, tanrıya dileklerde bulunuyorlardı.

Bu haliyle: toplandıkları yer, bir açık hava tapınağından farksız oluyordu. Evet, bölgeye gittiğinizde, bu taşı aramayın, bugün bu taş yerinde yok, nerde mi? meçhul.

Evet; gerek yedi uyurlar ve gerekse buranın bulunduğu Panayır Dağı ile ilgili efsaneler, öyküler, inanışlar bunlar.

Şimdi; günümüze gelelim. Yedi Uyarlar ile ilgili; Selçuk’taki mağaranın yanı sıra, Anadolu’da: Diyarbakır’da Lice İlçesine 15 km. uzaklıktaki İnceburun Dağlarında da aynı ismi taşıyan mağara bulunmakta. Ayrıca: Afşin-Elbistan, Eskişehir ve Tarsus’ta da, yedi uyurlar mağarası olarak betimlenen yerler var.

Selçuk’taki mağara ise: Efes antik kenti dışında, Vedius Gymnasium’nun yanından, doğuya doğru sapan yolun sonunda, yürüyerek gidiyorsunuz. Bu mezarları; Avusturyalı Arkeoloji Enstitüsü Ekibi; 1927-1928 yılları arasındaki çalışmaları sonucu ortaya çıkarmış.

Ancak: burada, yedi mezardan daha fazla sayıda mezarla karşılaşılmış. Mezarların bazıları mahzen mezar, bazıları mezar odası, bazıları ise bölge şeklinde mezarlardır. Yapımlarında ise; bazılarında kayalar oyulmuş, bazılarında moloz taş ve tuğlalar kullanılmış.

Günümüzde; bazıları yıkık, bazıları harap olmuş olan bu mezarların ve şapelin duvarlarında çeşitli fireskolar bulunmakta.

Bezemelerde; Helenistik çağ süsleme sanatının unsurları ve ilaveten çiçek bezemeleri görülmekte. Büyük olasılıkla, bu resimler, MS.4 ve 5’ncü yüzyıllarda yapılmış. Görmenizde yarar var, ilginç bir yer. Özellikle; üstteki öyküleri okuduktan sonra, sanırım ilginizi çekecek bir yer.

Selçuk tanıtımı.

Efes tanıtımı.

Meryem Ana tanıtımı.

Artemis tapınağı tanıtımı.

Efes müzesi tanıtımı.

İzmir Selçuk Meryem Ana Evi

İzmir Selçuk Meryem Ana Evi

Selçuk yöresine geldiğinizde; antik kent bölgesi içinde değil de, Selçuk İlçesine 9 km. uzaklıktaki Bülbül Dağında bulunan; Meryem Ana Evini de mutlaka görmelisiniz. Burası; Hıristiyan inancına göre kutsal sayılmakta. Ancak, Meryem Ana’dan Kur-an da söz edilmektedir.

Meryem Ana Evini anlatmadan önce; önce: aradan binlerce yıl geçmesinden sonra Meryem Ananın burada yaşadığını söyleyen bir Alman rahibesinden ve sonra ise, yazılı kaynakların büyük bölümünde açıklandığı üzere; Meryem Ananın buraya nasıl geldiğinden söz etmek istiyorum. Evet, buyurun tarih yolculuğuna, sonra ise Meryem Ana Evini gezmeye.

ALMAN RAHİBESİ ANNE CATHARİNE EMMERİCH

İzmir Selçuk Meryem Ana Evi: Almanya’nın, Flamsk adlı küçük bir köyünde, 1774 yılında küçük bir kız çocuğu dünyaya gelir. Ailesi çok yoksuldur. Uslu, dürüst, doğruyu gören ve dinsel konulara büyük ilgi gösteren bir çocuktu. Geceleri, saatlerce dua ederdi. Onun bütün emeli; kendini dine adamak ve bir manastıra kapanmaktı.

Zira; içinde, gün geçtikçe büyüyen, doğaüstü duygular hissediyordu. Nihayet, 29 yaşında, arzusu yerine geldi ve rahibeler okuluna girerek, kendisini artık tümüyle Tanrı’ya adamak imkanı buldu.

Burada mutlu yaşantısını sürdürürken; 1811 yılında okul kapandı, köy rahibi ona küçük bir ev sağladı. Ancak; gün geçtikçe, içindeki garip duygular artıyor, başkalarının duymadığı sesleri duyuyor, arada bir kimsenin görmediği dinsel sahneler, gözlerinin önüne seriliyordu. Bunlar olurken de, o durmadan dua ediyor ve Hz. İsa’nın kendisini takdis etmesini diliyordu.

29 Aralık 1812 tarihinde, hasta kadının yatağı çevresine toplananlar, büyük bir mucizeye tanık oldular. Anne Catherine; küçük odasında, yatağının üzerinde, ellerini öne doğru uzatmış dua ederken, birdenbire sarsılır ve her yanını ateş basar.

Tam o anda; yukarıdan gelen parlak bir ışık, ona doğru alçalır ve dokunmasıyla, hasta kadının elleri, ayakları ve sağ yanı; kanlar içinde kalır. Kendini kaybeder. Hz. İsa; onun arzusunu yerine getirmiştir. Bununla da; onu, kendisi çarmıha gerilirken çektiği azaba ortak etmiştir.

Yani; Catherine; “Stigmatize” bir rahibe olmuştu. Hıristiyanlık tarihinde, bu tip olaylar bilinmesine rağmen, çok azdır. Tıp tarihi ise, bunu açıklayamaz.

Anne Catherine; gün geçtikçe daha çok hastalanır. Artık yatalak olmuştur. Herkes tarafından büyük saygı görmektedir. Avuçlarında, bu olaydan sonra haç işaretleri oluşmuştur.

1818 yılında, kendinden geçmiş, trans halinde iken söylediklerini; bir yazar olan C. Brentano, kaleme alır. Rahibe, gözlerini yumduğunda, gözünün önünden geçen dinsel olayları, öyle büyük bir doğrulukla söylemektedir ki, bunların tanrının isteği ve desteğiyle olduğundan, kimse şüpheye düşmez.

Azizlerin ve Meryem Ananın hayatını, bütün ayrıntılarıyla anlatır. Bu çalışma; hastanın ölümüne kadar sürer.

Böylece; bütün Hıristiyan alemi; pek yakında Meryem’in son günlerini, Efes yakınlarındaki bir evde geçirdiğini ve orada öldüğünü duymuş olur. O güne kadar ise, herkes, İsa’nın annesinin Kudüs’te öldüğünü sanıyordu. Fakat, bu iddianın da herhangi bir dayanağı yoktu.

Evet; aradan yüzyıllar geçtikten sonra; Meryem’in yaşadığı ve öldüğü; Bülbül dağındaki ev böylece tescilleniyor. Rahibenin söyledikleri kitap olarak yayınlandıktan sonra; 27 Haziran 1891 tarihinde, Henry Jung başkanlığındaki 4 kişilik bir ekip, Meryem Ananın evini aramaya başlarlar.

İki günlük bir araştırmadan sonra, 29 Haziran günü, ellerinde Catherine’nin algılarının bulunduğu kitapla birlikte, Bülbül Dağında, yıkık manastırı bulurlar ve kitaptaki algıları değerlendirerek, buranın Meryem Ananın evi olduğunu tescillerler.

Şimdi; tarihte daha gerilere, binlerce yıl öncesine gidip, Meryem’in buraya gelişi ve yaşamına ait anlatılanları kısaca görelim.

İsa’nın annesi Meryem; İsa öldükten sonra, St. Jean ile birlikte Efes’e gelir. Hayatının son yıllarını burada yaşar. Ancak Kitab-ı Mukaddes’te anlatıldığı gibi: Meryem’in mezarının, dönemin Selefko şehrinde yani bugünün Silifke’sinde olduğu rivayet edilmektedir.

Neyse, Bülbül dağı üzerinde; Hıristiyanların kutsal anası, Meryem’in evi var. Hıristiyanlarca; ” Panaya Kapulu” olarak adlandırılan kutsal yerin, MS.4’ncü yüzyılda inşa edildiği sanılmakta.

Hz. İsa yakalanıp çarmıha gerilmesinden kısa bir süre önce, annesini, arkadaşı ve havarisi olan St. Jean’a teslim etmiş. St. Jean; İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra, Meryem’in Kudüs’te kalmasını sakıncalı gördüğünden, onu da yanına alarak kaçmış ve buraya gelmişler.

Hıristiyanlık dinini yaymak gibi bir görev üstlenmiş olan St. Jean: o zamanlarda, çağın en büyük kenti durumunda bulunan Efes’i, kendisine hedef seçmiş. Efes’teki putperestlerin diyarına sokmak istemediğinden, Meryem’i ise, Bülbül Dağı eteklerinde sık ağaçlarla kaplı bir köşede yaptırdığı kulübede gizlemiş. St. Jean’ın her gün gizli gizli onu ziyarete gittiği ve yiyecek-içecek götürerek yokladığı bilinmektedir.

Meryem’in 101 yaşına kadar, Bülbül Dağındaki bu evde yaşadığı ve burada öldüğü kabul edilmektedir. St. Jean, Meryem’i, yine bu dağda, kendisinden başka hiçbir kimsenin bilmediği bir yere gömmüştür. Hıristiyanlığın yayılmasından sonra, Meryem’in bulunduğu ve yaşadığı kabul edilen yere; Hıristiyanlarca, haç şeklinde bir kilise inşa edilir.

MERYEM ANA EVİ

İzmir Selçuk Meryem Ana Evi: Evet, işte Meryem Ananın yaşadığı farz ve kabul edilen yer, burası. Yani; Selçuk’tan Bülbül dağı istikametine, tabelaları takip ederek gittiğinizde, 9 km. uzaklıkta.

Güzel bir yol, çam ağaçları arasında ilerliyorsunuz. Yükseklik; 420 m. Bahçe bölümünde, uygun otopark var. Tek sorun, Hıristiyanlarca kutsal kabul edilen (örneğin 15 Ağustos günü) günlerde, buraya gitmeyin, aşırı kalabalık.

Bülbül Dağı üzerindeki bu bölge, Hıristiyanlar tarafından ” Panaya Kapulu ” olarak adlandırılıyor. Yani; resmen ” Meryem Ana Evi ” olarak. Buranın; MS.4’ncü yüzyılda inşa edildiği sanılmakta.

Buranın; kutsal hiç yeri olarak ilan edilmesinden sonra, buradaki Meryem Ana Evinin kalıntıları üzerine, küçük bir şapel yapılmış. Eski yapı ile sonradan yapılan şapelin duvarlarının birbirinden ayrılması için ise; her ikisinin arasına, kırmızı renkte bir boya ile çizgi çekilmiş.

Evet; yapıya girince, iki tarafında tonozlu nişler bulunan bir sahanlığa geliyorsunuz. Buradaki apsiste: Hz. Meryem’in heykeli bulunmakta. Nişler içinde, mumluk dikilmiş, yakılı yüzlerce mum var. Bu heykelin; 19’ncu yüzyılda buraya konulduğu sanılmakta. Bunun önünde; gri renkli taban mermerlerinden ayrılan bölümün, ocak olduğu saptanmış.

Nitekim, burada yapılan kazılarda, MS.1’nci yüzyıla tarihlenen ev temel kalıntıları ile, kömür parçaları bulunmuş. Bu bölümün güneyindeki küçük odanın doğusunda, bir niş var. Bu odada; Müslümanlar tarafından namaz kılınabiliyor. Duvarlarında; Kur-an da da ismi geçen Meryem Ana ile ilgili sureler var.

Bazı araştırmacılar tarafından, bu odanın, Meryem Ana’ya ait yatak odası olduğu iddia ediliyor. Bu şapel; 1967 yılında Papa 6’ncı Paulus ve 1979 yılında ise Papa II. Johannes tarafından ziyaret edilmiş.

Burayı gezerken, hani belki Meryem’in burada nasıl yaşadığını, nasıl öldüğünü, nereye gömüldüğünü merak edebilirsiniz. Bu soruların yanıtlarını, yine Alman rahibe Anne Catherine’nin anlattıkları vahiylerden öğrenmek mümkün.

Onun anlattıklarına göre: ” Bu ev; pencereleri yüksek ve kare şeklindeydi. Arka tarafı, yuvarlaktı.

Kapıdan girildiğinde; hemen karşıda, ateş yakılan bir şömine vardı. Bu yüzden, duvarlar biraz kararmıştı. Meryem Ana’ya hizmet eden yardımcısı, burada otururdu. Şöminenin iki yanındaki kapılardan; evin, dip tarafındaki mihraplı ikinci bölüme geçilirdi.

İzmir Selçuk Meryem Ana Evi: Meryem Ana, boş zamanlarında, mihrabın önüne çekilen bir perdenin karşısına oturarak: okurdu. Yatak odası ise; bu bölümün sağında. Evin bazı eşyaları ile Meryem’in giysileri de, bu odanın karşısındaki, sol tarafta, küçük bölmede dururdu.

Meryem; tek başına yaşıyordu. Yanında; kendisine yardım eden ve ona yiyecek-içecek getiren genç bir kadın vardı. Yaşamı: derin bir sessizlik ve huzur içinde geçiyordu. Evde; erkek yoktu. Yalnızca; sık sık St. Jean, eve girip çıkardı.

Evet; yine aynı vahiylere devam edelim. Meryem, 64 yaşında hayata gözlerini yumdu. Çevresindeki: aziz ve azizeler ona cenaze töreni yaparlar. Özel olarak hazırlanmış tabutunu, eve 2 km. uzaklıktaki bir mağaraya yerleştirirler.

Aradan geçen bir süre sonunda: havari Thomas, azizenin sağlığına yetişemediğini, hiç değilse mezarını ziyaret etmek istediğini söyler. Bunun üzerine, gece vakti, meşaleler yakılır ve mağaraya götürülür. Mağaraya gelince, secde eder. Mağara girişinde, içeri girerek, cenazenin önünde diz çöker.

O sırada, Jean bir kısmı çukurun dışında kalan tabuta yaklaşarak, tabutun bağlarını çözer ve kapağı açar.

Hep birden tabuta yaklaştıklarında hayretle donup kalırlar. Meryem’in cesedi, kefenin içinde yoktur.

Fakat, kefen gene de bozulmamıştır. Bunu şöyle değerlendirirler. ” Tanrı, Meryem’i göğe kaldırmıştı.”

Olaydan sonra, mezarın bulunduğu mağaranın ağzı kapatılır. Ev kiliseye çevrilir. Bu mağara, günümüzde bilinmiyor, yeri meçhul.

İstanbul Esenler

İstanbul Esenler

Yöredeki ilk yerleşim, Bizans döneminde Rumlar tarafından kurulan Litros (günümüzdeki Esenler) ve Avas (günümüzdeki Atışalanı) köyleridir. Bu köylerde yaşayanlar, çeşitli tarım ürünleri yetiştiriyorlardı.

Bu köylerin etnik yapısı, Lozan Antlaşması ve arkasından gelen mübadele dönemi sonucu değişti. Burada yaşayan Rumlar, Yunanistan’a göç etti ve Doğu Makedonya’dan gelen Türkler, bu köylere yerleştirildi. 1937-1940 yılları arasında ise, bu köylerin isimleri değiştirildi ve günümüzdeki isimleri verildi. 1994 tarihinde ilçede Belediye teşkilatı kurulmuştur.

İstanbul Esenler

Esenler ilçesinde toplam 16 mahalle bulunmaktadır.

Günümüzde Esenler 2 bölgeden oluşmaktadır. Bunlar:

1-Esenler

2-Atışalanı.

 

ORUÇREİS MAHALLESİ

İstanbul Esenler Tekstil Kent

TEKSTİL KENT

Tekstilkent caddesindedir. Şehir merkezine sadece 16 km uzaklıktadır.

Burada kurulu bulunan Tekstilkent Kooperatifi: tekstil toptan ticareti ve küçük üretim birimlerinin bulunduğu Sultanhamam ve Osmanbey gibi yerlerdeki altyapı yetersizliğinin çözümü ve tekstil sektörünün modern mekanlara kavuşması için 1986 yılında kurulmuştur.

İstanbul Esenler Tekstil Kent

Tekstilkent kurulan alan ise, 1991 yılında hazineden satın alınmıştır. Alana kurulacak yapıların temelin 1993 yılında atılmış ve çeşitli büyüklükteki işyerlerinin bulunduğu 40 blok tamamlanarak hizmete girmiştir. Ayrıca 5 yıldızlı bir otel ve 5 katlı otopark blokları yapılacaktır. Plazalarla birlikte işyeri sayısı 4297 dir.

 

İstanbul Esenler Havaalanı Mahallesi

HAVAALANI MAHALLESİ

Bir zamanlar derme, çatma ve çürük binalar bulunan bölge, son dönemde kentsel dönüşüm adı altında yıkılan bu tür binaların yerine yapılan yüksek betondan kulelerle dolmuştur. Bu kulelerin her biri yüzlerce daire barındırmaktadır.  

İstanbul Esenler Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi

ESENLER KADIN DOĞUM VE ÇOCUK HASTALIKLARI HASTANESİ

Taşocağı Sokaktadır. Hastane 2011 tarihinde temeli atılmış ve 2014 tarihinde hizmete açılmıştır. 3 blok halinde ve 6 katlıdır. 120 yataklıdır. Hastanenin B bloğu, daha önce “Abbate” isimli bir tekstil fabrikası iken, kamulaştırılıp tadilat yapılarak günümüzdeki şekli verilmiştir. A ve C bloklar ise yeni inşa edilmiştir.

İstanbul Esenler Bölge Parkı

ESENLER BÖLGE PARKI

Gümrük Sokaktadır. Park alanı yaklaşık 50 dönümlük bir arazide kuruludur. Park alanında: yürüyüş yolları, fitness aletleri, voleybol, basketbol ve mini futbol sahaları, fıskiyeli havuz, piknik alanları, oyun parkları ve kafeterya bulunmaktadır. Ayrıca lunapark vardır. Burası, akşam saatlerinde yürüyüş yapılabilen bir park alanıdır. Ancak özellikle hafta sonlarında yoğun mangal dumanı bölgeyi kaplamaktadır. Bu aradan: Bölge parkı çevresinde bulunan uyumsuz binaların dış cepheleri: kaplamaları ve giydirme teknikleriyle revizyondan geçirilmiştir.

İstanbul Esenler Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlama Merkezi

ESENLER ANA ÇOCUK SAĞLIĞI VE AİLE PLANLAMA MERKEZİ

Köyiçi Caddesi Güleç Sokaktadır.

Avas Kilisesi

Kilise, 1831 yılında inşa edilmiş ve Meryem Ana’ya adanmıştır. 93 Harbi olarak adlandırılan 1877-1878 yılları arasındaki Osmanlı-Rus savaşı döneminde gümüş sıkıntısı nedeniyle, kilise cemaati “kilise parası” denen bir tür kağıt para birimi ortaya sürmüştür. Cumhuriyetin ardından, mübadele nedeniyle Avas köyde Hıristiyan nüfus kalmaz ve kilise terk edilir, kullanılmaz. 1940’lı yıllarda bir süre cephanelik olarak kullanılan kilise binası, daha sonra köyde cami olmadığından mescit olarak kullanılmıştır. 1950’lı yıllarda ise kilise tamamen yıkılmış ve geriden kalan taşları ise yine bir söylentiye göre Atışalanı camisinin duvarlarında kullanılmıştır.

Avas Rum Okulu

Eskiden Avas kilisesinin yanında, Avas Rum Okulu bulunuyormuş. Bazı kaynaklara göre, köy okulu 1820 yılında kurulmuş ve bölgenin en kaliteli eğitim veren okullarından birisi olmuştur. Çünkü bu okul sadece Avas köyündeki çocuklara değil, çevreden gelen çocuklara da eğitim veriyordu. 1873 yılında köydeki bu okulun varlığı ve görevli bir öğretmen ve 40 öğrencinin varlığından söz edilmektedir. Ancak 1884 yılından itibaren Avas köyünün itibarlı durumu bitmiştir. Çünkü yörede yaşayanlar kilise ile birlikte okulun masraflarını da ödemekte sıkıntı yaşıyorlardı. 1894 yılındaki depremde okul zarar görmüş, sonra onarılmıştır.

Gelelim günümüze, söylenenlere göre, günümüzdeki Esenler Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlama Merkezinin bulunduğu yerde, eskiden Avas kilisesi ve Avas Rum Okulu bulunuyormuş.

 

AVAS KEMERİ

Bu kemer: eski kayıtlarda “Avasköy kemeri” ve “Yılanlıkemer” diye geçmektedir. Mimar Sinan tarafından yapılan sert kalker taşları ile yapılmış bu kemer üzerindeki künklerden: Süleymaniye ve Beylik sularını taşıyan künkler bulunur. Kemerin yapısındaki zerafet ve uygulanan teknik oldukça güzeldir. Kemerde: gözlerin açıklıkları 10.30 metredir. Kemer üzerindeki künklerin çapları ise 21 cm. dir.

İstanbul Esenler Atış alanı çeşmesi

ATIŞALANI ÇEŞMESİ

Günümüzde Esenler Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Eğitim Merkezinin karşısındadır. Çeşme Osmanlı döneminde kesme taş kaplama olarak yapılmıştır. 1995 yılında tescil edilerek koruma altına alınmıştır. Günümüzde çeşmenin musluğu yoktur ve suyu akmamaktadır.

 

İstanbul Esenler Birlik Mahallesi

BİRLİK MAHALLESİ

TEM E-5 bağlantı yolu mahallenin tam ortasından geçmektedir. Esenler Belediye Başkanlığı bu mahallededir.

İstanbul Esenler Medipol Üniversitesi Hastanesi

ESENLER MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ

Bahçelievler caddesindedir. Hastane: modern mimari yapısı, merkezi konumu ve ileri tıp teknolojisi ile güçlü sağlık kadrosu, ayakta ve yataklı her türlü tıbbı hizmeti vermektedir.

İstanbul Esenler Özel Ensar Hastanesi

ÖZEL ENSAR HASTANESİ

Atışalanı Caddesindedir.

İstanbul Esenler Hacı Lütfiye Gürses Bilim Parkı

HACI LÜTFİYE GÜRSES BİLİM PARKI

Akseki caddesinde Deprem Parkının içindedir. Burada, yaklaşık 8 bin metre karelik kapalı alanda, her yıl 7 bin civarında 9-15 yaş arası öğrenciye eğitim verilmektedir. Parkın açık bölümünde: ses iletimi, büyük güneş paneli, dalga hareketleri, değişken sarkaç, Pisagor teoremi, bir arabanın çalışma prensibi ve çeşitli bitkilerden oluşan botanik parkı bulunmaktadır. Botanik bahçesinde: birçok bitkinin yetiştirilmesi için gerekli altyapı ve mekan sağlanmıştır. Böylece öğrencilerin bitkileri incelemesi ve büyüme evrelerini takip etmesi sağlanmaktadır. Park alanında ayrıca: öğrenciler satranç, tekvando, ebru gibi sportif ve sanatsal eğitimler de almaktadırlar. Çeşitli kültürel geziler düzenlenmektedir.

İstanbul Esenler Taş Camii

TAŞ CAMİ

Cami, bir hayırsever tarafından bağışlanan araziye yaptırılmıştır.

Ancak bu caminin mimarisinde çeşitli özellikler bulunuyor. Banların başında: camide kolon ve kiriş bulunmaması gelmektedir. Cami: kurşunlu, kenetli ve zıvanalı sistemle yapılmıştır. Caminin yapımında 170 ton kurşun kullanılmış bunun 50 tonu kubbe yapımında harcanmıştır. İnşaatta demir ve beton bulunmuyor. Camide kullanılan ve “İstanbul Taşı” olarak bilinen taşlar, Hadımköy’den getirilmiştir. Bu taşlar: 2000-2500 yıl kadar dayanabilmektedir. Caminin iki tane minaresi vardır. Bu minareler, kubbenin her iki yanındadır. Minarelerin çevresinde de daha küçük üç kubbe bulunmaktadır. Camide aynı anda 500 kişi ibadet edebilmektedir.

İstanbul Esenler İBB Barış Manço Halk ve Çocuk Kütüphanesi

İBB ESENLER BARIŞ MANÇO HALK VE ÇOCUK KÜTÜPHANESİ

857’nci Sokaktadır. 1999 yılında açılan kütüphanenin koleksiyonunda: 21 bin civarında kitap bulunmaktadır. Ayrıca 25 dergi aboneliği vardır. Üye olanlar, kütüphaneden ücretsiz kitap alabilmektedirler.

 

YAVUZ SELİM MAHALLESİ

İlçenin girişi konumundaki mahalle, toplu taşıma sistemi açısından uygun konumdadır. Tekerlekli toplu taşıma sistemi ve Metro’ya yakınlığı nedeniyle tercih edilmektedir.

 

MENDERES MAHALLESİ

İstanbul Esenler Adnan Büyükdeniz Dijital Kütüphanesi

ADNAN BÜYÜKDENİZ DİJİTAL KÜTÜPHANESİ

Ömer Seyfettin Caddesindedir. 2009 yılında hizmete girmiştir.

Arkeolojik kazı sonucunda bir kilise kalıntısı ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde kütüphane olarak kullanılan bu bina Litros köyünün kilisesiydi. Esenlerde, Rumlardan kalan tek kilise kalıntısı burasıdır. 19’ncu yüzyıl başında yapılan bu kilise “Aziz Georgios” a adanmıştır. Özellikle 93 Harbi olarak adlandırılan 1877-1878 yılları arasındaki Osmanlı-Rus savaşı sırasında, yörede yaşayan köylüler kilisenin giderlerini karşılamada zorluk çekmişlerdir. Meydana gelen para sıkıntısını gidermek için kilise cemaati tarafından “kilise parası” denilen bir para kullanılmaya başlanmıştır. Paranın üzerinde “Aziz Georgios Kilisesi” nin sembolleri bulunuyordu.

Zaman içinde kilise terk edilmiştir, yapı bir süre duvarları örülerek konut olarak kullanılmıştır. Daha sonra ise, eklentiler tamamen yıkılmış, orta alan boşaltılmış, kapı ve pencereler tuğla ve biriket ile örülerek bir süre sinema salonu olarak kullanılmıştır. Daha sonra yine terk edilmiş ve 2000 yılına kadar Belediye Garajı olmuştur. Aynı dönemde, sokakta yaşayan evsizler de kilise binasını mesken edinmişlerdir.

1999 yılında kilise kalıntısı, tescil edilerek koruma altına alınmıştır. 2005 yılında Esenler Belediyesi tarafından tadilat yapılmak üzere, kilise kalıntısının rölöve projesi koruma kuruluna sunulmuştur.

Tarihi bina restore edilerek, Ekim 2010 tarihinde: 2 katlı toplam 475 metre karelik kütüphane kurulmuştur. Birçok yayınevi ile anlaşan kütüphane, yeni çıkan birçok kitabı anında dijital ortamda okuyucusuyla buluşturmaktadır.

Ziyaretçiler tarafından: 1’nci katta 10 ve 2’nci katta 20 olmak üzere toplam 30 bilgisayar kullanılmaktadır. Bir kitaba, aynı anda 30 kullanıcı ulaşabilmektedir.

Bu dijital kütüphane: “Go Green Innovation Award” yani “Çevre Dostu Teknoloji Ödülü” almıştır. Ödülü veren kurum, Amerika’nın önde gelen bilgisayar yazılım firmasıdır.

Kütüphanenin koleksiyonunda günümüzde 5500 Türkçe e-kitap bulunmaktadır.

Son bir not kütüphaneye ismi verilen Adnan Büyükdeniz kimdir? Kendisi Albaraka Türk Bankası genel müdürüdür. Katılım bankacılığının Türkiye’deki gelişiminde önemli katkıları olmuştur.

 

MENDERES ÇEŞMESİ (LİTROS AYAZMASI)

1983 yılında yarısı toprak altında olan ve yıkılma tehlikesi geçiren çeşme, yapılan araştırmalar sonucunda 1984 tarihinde Taşınmaz Kültür Varlığı olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

Çeşme: günümüzde hemen yanında bulunan kütüphane (eski Aya Yorgi kilisesi) binası ile birlikte, bulundukları meydanın karakteristik özelliklerini yansıtan eserdir. Çeşme kesme taştan yapılmıştır. Tek yüzlü bir çeşmedir. Çeşmenin ön kısmında bulunan doğal taş aynası oldukça yıpranmıştır. Taş aynanın oturduğu tekne de yok olmuştur. Günümüzde çeşmenin suyu akmamaktadır ve musluğu yoktur.

 

MİMAR SİNAN MAHALLESİ

İstanbul Esenler İstanbul Alışveriş Merkezi

İSTANBUL ALIŞVERİŞ MERKEZİ

Davutpaşa Caddesindedir. 1984 yılında şahıs firması olarak “İstanbul Halı” olarak ticaret hayatına başlayan firma, değişen vizyonu ile 1987 yılında parakende mağazacılık sektörüne girmiştir. Günümüzde: yaklaşık 80 bin çeşit ürün satılmaktadır. En büyük özelliklerinden birisi de, müşterilerine nakit veya kredi kartlı satış yanında, hiç peşinatsız, kredi kartsız ve sözleşmeli ödeme seçeneği sunmasıdır.

 

NENE HATUN MAHALLESİ

 

NENE HATUN ÇEŞMESİ

Aziziye Caddesindedir. Kitabesi yoktur, bu yüzden ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmez. 1999 tarihinde tescil edilerek koruma altına alınmıştır. Çeşmenin yüksekliği 267 cm, boyu ise 412 cm. dir. Dikdörtgen şeklindedir. Tek yüzlüdür. Küfeki taşından yapılmış, yalak kısmı ise mermerdir. Günümüzde çeşmenin suyu akmamaktadır. Zaten musluğu da yoktur.

 

İstanbul Esenler Çifte Havuzlar Mahallesi

ÇİFTEHAVUZLAR MAHALLESİ

Çiftehavuzlar Mahallesi, Esenler ilçesinin en eski yerleşim alanlarındandır. Burada yoğun olarak bahçeli, tek, iki ve üç katlı konutlar yoğundur. Çünkü yoğun göç alması nedeniyle bölge çeşitli mahallelere bölünmüştür.

 İstanbul Büyükçekmece gezi yazım için Büyükçekmece