Kayseri

k.erciyes dağı.konaklama.1
Kayseri

Yurdumuzun; merkezi yerinde, tarihsel geçmişi, Erciyes dağı, mantı, pastırması ile öne çıkan, birçok kez bulunduğum bir şehir.

k.genel.4
Kayseri

ULAŞIM

Hava yolu: Erkilet hava alanı var. Şehir merkezine: 6 km. uzaklıktadır. Düzenli uçuş seferleri yapılmaktadır.

Kara yolu ise: Kayseri; konumu ile, yurdumuzun merkezi bir yerindedir. Bu nedenle: belli başlı merkezlere yakındır. Kayseri-Ankara arası uzaklık: 320 km. Kayseri-İstanbul arası uzaklık: 773 km. Kayseri-İzmir arası uzaklık: 848 km. Kayseri-Bursa arası uzaklık: 691 km. Kayseri-Konya arası uzaklık: 304 km. Kayseri-Antalya arası uzaklık: 619 km. Kayseri-Sivas arası uzaklık: 195 km.

k.tarih.1
Kayseri

TARİHİ

Kayseri çevresindeki en eski yerleşim: şehrin 20 km. kuzeydoğusunda bulunan Kaniş Höyüğüdür. Burada: MÖ.2800 yılından, Helenistik çağa kadar yerleşim bulunmuştur. Özellikle: Asur ticaret kolonileri ve Hitit çağlarına ait burada, birçok belge bulunmuştur.

Hititlerden  sonra, bölgede Frig egemenliği görülür. Daha sonraki dönemde ise, Kızılırmak havzasındaki Mazaka ön plana çıkar. MÖ.676 yılında, Anadolu’ya gelen Kimmerler: Kaniş ve Mazaka’yı tahrip ederek, Frig hakimiyetine son verirler.

Sonraki dönemde, Kaniş bir daha toparlanamaz. Bölgenin kutsal dağı olarak kabul edilen (Erciyes) Argalos’un kuzey eteğindeki Mazaka, Lidya ve Mad hakimiyetine girer ve devrin önemli bir ticaret merkezi olur.

MÖ.590 yılında, Pers kralı Kyros’un Lidya kralı Krisos’u ir ticaret merkezi olur. MÖ.590 yılında, Pers kralı Kyros’un Lidya kralı Krisos’u yenmesi sonucu ise, bütün Anadolu ile birlikte, Mazaka da Pers hakimiyetine girer.

İran’dan bölgeye göç eden halk: kendi ülkelerine benzettikleri, Argaios (Erciyes) ve çevresine yerleşirler.

MÖ. 332 yılında; Ararathes I. İlk Kappadokia kralı olarak bağımsızlığını ilan eder. MS.17 yılına kadar ,yani 349 yıl, hüküm süren bu krallığın başkenti: Mazaka iken, kral Arirathes V. Zamanında, şehrin adı: Eusebia olarak değiştirilir.

MÖ. 8 yılı içinde ise: yine bir değişiklik yapılarak şehrin adı, Roma İmparatoru Ceasar’a izafeten “Ceasarea” olur. Bu isim; MÖ. 8 yılı içinde ise: yine bir değişiklik yapılarak şehrin adı, Roma İmparatoru Ceasar’a izafeten “Ceasarea” olur. Bu isim; 2000 yıllık tarihi süreçte, değişerek, günümüze “Kayseri” olarak ulaşmıştır.

Evet tarih içinde yolculuğumuza devam ediyoruz. MS. 193-211 yılları arasında: şehirde önemli Roma şehirlerinde olduğu bir çok bir çok yapılaşma görülür. Özellikle: büyük bir stadyum yapılır ve burası birçok önemli yarışmanın merkezi haline gelir.

Şehir surları ise, Roma imparatoru Gordianus III. zamanında (MS.241) yaptırılır. Tüm bunların yanında, 4. yüzyılın başında, şehirde yaşayan halk, tamamen Hıristiyanlaşır. Hatta, Kayseri, Hıristiyanlığın bir dini merkezi haline gelir.

Roma imparatorluğunun bölünmesinden sonra, Kayseri, bir Bizans şehri olur. Ancak: Bizans zamanında, Arap ve İran ordularının İstanbul seferleri sırasında, şehir defalarca işgal edilir.

1085 yılından itibaren, Kayseri artık bir Türk ve Müslüman şehri olarak görülmektedir. Bu sırada: şehirdeki Rum ve Ermeniler, birer mahallede toplanırlar. Şehir: yapılan: cami, han, medrese, hamam ve çeşmeler ile, kısa sürede tam bir İslam kentine dönüşür.

Bir süre: Danişmendlilerin de egemen olduğu şehirde, gerek Danişmendliler ve gerekse Selçuklular zamanında; çok görkemli yapılar yapılır.

Bunlar: Cami Kebir, Güllük Cami ve hamamı, Hunat Külliyesi, Şifaiye-Gıyasiye Medresesi, Hacı Kılıç Külliyesi, Lala Muhlisiddin Camisi, Sabahiye Medresesi, Kale surları, Yoğunburç.

1243 yılında, Selçuklu ordusu; Kösedağ savaşında, Moğol ordusuna yenilince: Anadolu Moğol hakimiyetine girer. Moğollar; 150 yıl boyunca: Anadolu ve Kayseri’nin tüm kaynaklarını yağmalarlar.

Fatih Sultan Mehmet zamanında: Gedik Ahmet Paşa tarafından; Karaman, Konya ve Kayseri bölgeleri, Osmanlılara bağlanır. Kayseri: 1476 yılında Karaman, 1839 yılında Bozok Eyaletine bağlı iken, 1867 yılında bağımsız bir sancak merkezi olarak Osmanlı idari taksimatında yerini alır.

Cumhuriyet döneminde: 1924 tarihinde, Kayseri, İl yapılır ve şehirde, devletin öncülüğünde sanayileşme başlatılır. Sırasıyla: Sümerbank, Dokuma Fabrikası, Tayyare Fabrikası, Askeri Ana tamir Bakım Fabrikası, Askeri Dikim evi kurulur.

GENEL

Kayseri’nin de içinde bulunduğu bölgeye: Kapadokya adı veriliyor. Bu bölge: Kızılırmak’ın güneyinden, Tuz gölünden, Fırat nehrine kadar uzanıyor. İpek yolu da buradan geçiyor. Bu nedenle: tarih boyunca, tüm ulusların ilgisini çekmiş olan bölge, pek çok uygarlığın beşiği olmuştur.

İlin bir çok yerinde, bozkır iklimi özellikleri görülür. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlıdır. Yüksek yerlerde ise, yayla iklimi hüküm sürer.

k.erciyes dağı.2
Kayseri

İlin en önemli ve en yüksek dağı: 3916 metre ile, Erciyes Dağıdır. Erciyes dağı: birçok volkan tepeleri bulunan, sönmüş bir küme volkandır. Dağcılık sporu ve kış turizmi açısından önemli bir yeri vardır.

k.genel.kayseri lisesi.resim
Kayseri

Sakarya Savaşından önce, TBMM’nin taşınması için, Kayseri de Kayseri Lisesinde hazırlıklar yapılmıştır. Bu yönü ile de, Kayseri yurdumuzun önemli şehirlerinden biridir.

k.mimar sinan.1
Kayseri

Tüm bunların yanında, ünlü Mimar Sinan; Kayserilidir.

k.pastırma.1

NE YENİR

Kayserinin zengin bir mutfak kültürü vardır. Kayseri adıyla adeta bütünleşmiş olan: pastırma ve sucuğun ünü, yurt dışına taşmıştır. Nefis yemek çeşitleri arasında, mantının da özel bir yeri vardır.

MANTI

Araştırmalara göre, 36 çeşit mantı pişirilmektedir. Bunların arasında en yaygın olanı: etli mantıdır. Üzerine sarımsaklı yoğurt ve sumak ekilerek nefis bir yemek halini alır.

AŞMAKARNA

Evlerde en çok tüketilen yiyecek türüdür. Çorba: erişte ve makarnadan oluşur. Pişirilirken baharatla zenginleştirilen çorba çok lezzetlidir.

ARABAŞI

Hem yapılması hem de yenilmesi marifet isteyen bir yemektir. Oldukça fazla biber ve limonlu olarak hazırlanmış olan tavuk etli çorba, belirli bir kıvamda hazırlanmış ve soğutulmuş hamur ile içilir.

GÜVEÇ

Kayserinin en gözde yemekleri arasındadır. Toprak güveçte, özellikle yaz aylarında, sebzeden yapılan bir yemektir. Ana malzemesini: patlıcan, domates, biber, sarımsak ve et oluşturur. Buna patates de ilave edilebilir.

TATLI ÇEŞİTLERİ

Açma baklava, oklava baklava, güllü baklava, kamış baklava, fincan ağzı, nevzine, un helvası, telteli, dut pekmezi, aside, incir dolması.

PASTIRMA

Pastırmayı ilk yapanların, Orta Asya’da Hun Türkleri olduğu bilinmektedir. Çeşitli yazarlara göre: “Hun Türkleri yemek tanımazlar, yaban etleri ve atın sırtında: baldırları arasında ezdikleri, yarı pişmiş eti yerler”.

Ancak: bu yazılı bilgilerin tam da gerçeği yansıttığı düşünülemez. Çünkü: Macar Müzelerinde bulunan, Hunlara ait bir at eyerinin cepleri görülür ve kurutulmuş etlerin, bu ceplere sokulduğu ve atın baldırına, vücuduna değmediği anlaşılmaktadır.

Sonuçta: Orta Asya’dan batıya akınlar yapan Hun Türkleri: eyerlerinin ceplerinde getirdikleri, kuru et konservesi: Anadolu’ya gelerek yerleşen Oğuz Türklerinde, pastırmacılık bilincinin yerleşmesine neden olmuştur.

Türkler: sonbaharda kışa hazırlık olarak: tuzlu, kuru ve dumanlı et konserveleri yaparlar. Bu yiyecek kültürünün de, Orta Asya’dan geldiği bellidir.

Evliya Çelebinin Seyahatnamesinde yazdıklarına göre, 17’nci yüzyılda Kayseri de pastırma üretilmektedir. Pastırmanın Kayseri’de bu kadar güzel üretilmesinin en büyük sırrının: Kayseri’de gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkının çok fazla olmamasından kaynaklanıyormuş.

Günümüzde pastırma nasıl yapılıyor? Merak edenler olabilir; Etler, kemikten ayrılıp, basdırma olacak kısımlar çıkarılır. Bastırmalık etler, bıçakla delinip, buralara kaya tuzu yerleştirilip, leğenlere istif edilir. Ertesi gün, çıkan su dökülür, etler bir güzel yıkanır. Tuzu iyice temizlenince, üst üste dizilir ve üzerine ağırlık konularak, suyunun çıkması sağlanır.

Buna: denge koyma denir. Bu durum: “Yekte yavrum yekte, bastırmalar denkle” şeklinde, türkülere de girmiştir. Evet, 2-3 gün sonra: etler yine yıkanır ve sergilere asılıp güneşte kurutulur. Daha sonra, çemene yatırılarak hazır hale gelir.

20 tür pastırma yapıldığı söylenmektedir. Bunlar. Sırt, kuşgömü, kenar mehle, eğrice, omuz, dilme, şekerpare, kürek, kapak, döş, etek, bacak, ortabez, kavrama, meme,kelle, kanlıbez, arkabas ve tütünlük bunlardan bazılarıdır. Bu çeşit pastırmalardan:  “sırt” öncelikli sırada bulunur.

Bunu tercih edin. Ardından: kuşgömü ve sonra da kenar (dilme) gelir. Sırtın uç kısmı olan tütünlük denilen yerinden yapılanın: Beylere layık olduğu söylenir. Bir hayvandan: 1 kilo tütünlük ya çıkar ve çıkmaz. Şekil olarak gösterişsiz olan “Kuşgömü” tüm pastırmaların tadını taşır. Dil ile damak arasında yerken eriyiverir.

Etek, kavrama, meme, kellegömü türündeki pastırmaların fiyatları, nispeten daha ucuzdur. Pastırma alırken: dikkat edin, içinde sinir ve yağ görüyorsanız, bunun birinci kalite olduğu söylenemez. Fiyat aralığını ona göre belirlemek gerek.

Bu arada: bir de “Pastırma Yazı” deyimi var. Bunu da merak edenler olabilir. Pastırma: 29 Ekim ve 1 Aralık tarihleri arasında yani “pastırma yazı” olarak isimlendirilen dönemde yapıldığında: muhteşem bir tat bulurmuş. Bu döneme: bu nedenle, pastırma yazı deniliyormuş.

Biraz önce de söylediğim gibi, bu dönemde, gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı çok aza iniyormuş. Son olarak: pastırma yediğinizde, bütün vücudunuzun bir süre o çemen kokusunu taşıyor olması, maalesef dezavantaj.

NE SATIN ALINIR

Kayseri’de bulunduğunuz sürede: gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için, ilginizi çekerse, pastırma alabilirsiniz.

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ

1978 yılında, Kayseri Üniversitesi adı ile kurulmuştur. 1982 yılında ise, Erciyes Üniversitesi adını almıştır. Bugün: Kayseri merkez olmak üzere, Develi ilçesinde de faaliyet gösteren Üniversite: toplam 14 fakülte, 5 yüksek okul, 6 meslek yüksek okulu, 5 enstitü, 5 bölüm, 16 araştırma merkezi, 1350 yataklı gelişmiş bir eğitim, araştırma ve uygulama hastanesi ile hizmet vermektedir.

Üniversitede, halen 26 bin üzerinde öğrenci eğitim görmektedir. Öğretim elemanları ise: 234 profesör, 138 doçent, 297 yardımcı doçent, 179 öğretim görevlisi, 185 okutman, 51 uzman, 712 araştırma görevlisi olmak üzere, toplam 3237 personel görev yapmaktadır.

Erciyes Üniversitesinde, alt yapı ve hizmet binalarının önemli bir kısım, yörenin hayırsever iş adamları tarafından yaptırılıp, tefriş ve donanımı tamamlandıktan sonra, Üniversiteye bağışlanmıştır.

k.stadyum.1
Kayseri Kadir Has Şehir Stadyumu

KADİR HAS ŞEHİR STADYUMU

UEFA’nın dört yıldızlı stadyumlarından biridir. Yaklaşık 33.000 kişilik koltuk kapasitesi bulunmaktadır. 8 Mart 2009 tarihinde hizmete girmiştir.

Oyun alanı hariç, tamamı kapalıdır. Çelik tavanlara: toplam 384 radyan ısıtıcı yerleştirilmiş ve seyircilerin soğuk hava ortamlarından asgari derecede etkilenmesi amaçlanmıştır.

Stat: estetik yapısı ile de dikkat çeker. Alttan ısıtmalı ve otomatik olarak artı 4 dereceye sabitlenen zemini, karın erimesini sağlamakta ve soğuk havalarda sahanın donmasını engellemektedir.

Drenaj sistemi sayesinde: zeminde su birikmesin engellenmiştir. Stadın dış cephesinin önemli bir bölümü: LED ışıklandırma ile ışıklandırılmıştır. Böylece: dış cephenin istenilen renklere bürünmesi hedeflenmiştir.

Stadyumun bulunduğu: Atatürk Spor Kompleksinde: stadyum dışında, Olimpik yüzme havuzu, 1000 kişilik spor salonu, 1500 koltuk kapasiteli çim yüzeyli futbol sahası, Atletizm pisti ve 3 adet tenis kortu var.

Stadyumun çatısı: ilk kez, 600 ton ağırlığında ve 232 metre uzunluğunda, bir çelik aks monte edilerek yapılmıştır. Stadın, 4 tarafında bulunan ve yine ara akslara bağlanan sistemin üzerine, ışıklandırma araçları, ısıtıcılar ve dış kaplama malzemesi yerleştirilmiştir.

Sahanın ölçüleri: 68 x 105 metredir. Türbün saha uzaklığı: kale arkasında 9 metre, yan türbünlerde ise, 7 metredir. Stadın çevresinde: 1500 araçlık otopark bulunmaktadır.

Hemen yakınından geçen raylı sistem sayesinde; şehir merkezinden buraya çok kolayca ulaşım mümkündür.

k.fuar kültür park.2
Kayseri

GEZİLECEK YERLER

Kayseri il merkezi ve yakın çevresinde gezi planlarken: Merkez ilçeleri olan Melikgazi ve Kocasinan ilçelerine göre ayrıntılı gezi yazılarımı, yine bu sitede bulabilirsiniz.

k.kayseri kent ormanı
Kayseri Kent Ormanı

KENT ORMANI

Burası: Kayserilerin sıcak yaz günlerinde özellikle tercih edip gittikleri bir yer. Siz de gidebilirsiniz, çünkü gece ve gündüz, doyumsuz Erciyes ve şehir manzarası var. Bu manzara: ziyaretçileri büyülüyor. Burada; barbekülü kamelyalar, yürüyüş yolları, spor sahaları, sosyal tesisler, otoparklar ve restoranlar var.

k.beştepeler mehmet çalık parkı.1
Kayseri Beştepeler Mehmet Çalık Parkı

BEŞTEPELER MEHMET ÇALIK PARKI

200 bin metrekarelik bir alanı kapsıyor. Orta Anadolu’nun en büyük parkı. Şehir seviyesinden 110 metre daha yüksekte. 2001 yılında düzenlenmiş. İsim: Kayseri’nin merhum ve unutulmaz eski belediye başkanlarından birinin adı.

Burada: piknik alanları, Kayseri evi, kır kahvesi, döner restoran, Açık hava tiyatrosu, gölet, hayvanat bahçesi, kaykay pisti, gözetleme kulesi gibi bölümler var.

Geleneksel Kayseri evlerinin mimarisinde inşa edilen, 2 katlı Kayseri evi, vatandaşların ziyaretlerine açık tutuluyor. Tavan süslemeleri, merdivenleri, trabzanları, perdeleri ve yer döşemeleri gibi iç mimarisini oluşturan ögeleri ile insanı geçmişe götürüyor. Parkın girişinde, hemen sağda. Biraz dinlenmek isterseniz, kır kahvesi tam size göre.

Çam ağaçlarının altında, dinlenmek için ideal bir mekan. Nezih bir ortamda yemek yemek isterseniz, döner restoran tam size göre. Zemine yerleştirilen raylı sistemle, 45 dakikada bir tur atan restoranda, her türlü yemeği bulmanız mümkün.

Ayrıca: Erciyes Ekspresi denilen, tekerlekli bir mini tren, çocuklar için park içinde tur düzenliyor. Evet, burayı, yılda yaklaşık 1.5 milyon insan ziyaret ediyormuş. Kayserinin en gözde mekanlarından biri olarak, mutlaka gidilip görülmesi gereken bir yer.

k.fuar kültür park.1
Kayseri Fuar Kültür Park

FUAR KÜLTÜR PARK

Fuar alanında, yaklaşık 150 bin metrekare alana kurulmuştur. İçinde bulunanlar: dev şelale, barbekülü kamelyalar, otopark, çocuk oyun alanları, basketbol sahaları. Günlük ortalama 50 bin kişi tarafından ziyaret ediliyor. Parkın hemen yanında: Kadir Has Müzesi var.

Müzenin hemen üstünde, bir kule restoran var. Kültür parkı, oradan daha güzel görünüyor. Ayrıca: Parkın hemen yanında, fuar alanı var. Kayseri Fuarı, bu alanda yapılıyor. Yakın zamanda, Kayseri’nin büyüyen sanayi ve ticaretine bağlı olarak, fuarın kapalı alanı genişletilecekmiş.

ÇARŞI

Şehrin en işlek ticaret merkezi olan Çarşı içinde, 5 cadde trafiğe kapatılarak, yeniden düzenlenmiş. Düzenleme sonucu: trafik karmaşasından ve gürültü kirliliğinden uzak, sessiz ve sakin ortamda alışveriş yapma imkanı sağlayan mekanlar oluşturulmuş. Gezinti alanları, oturma gurupları, gösteri ve seyir platformları oluşturulan çarşı içi, bu özellikleriyle tercih edilen bir yer haline gelmiş.

k.bedesten çarşısı.2
Kayseri Bedesten

BEDESTEN

Bedesten ne demektir? Bedesten “çarşı, borsa, ticaret merkezi” anlamına gelir. Arapça ve Farsça’da kullanılan “bezzasistan, bezistan” (bez kumaş alınıp satılan yer) kelimesinden türemiştir. Bedestene, kale içi anlamına gelen “kayseriyye” de denilmektedir.

Kayseri Emiri Mustafa Bin Abdullah tarafından, 1497 yılında yaptırılmıştır. Cami Kebir yakınında bulunan bu tarihi yapı: uzun süre: sakatatçılar tarafından kullanılmıştır. Daha sonra ise, tahliye edilerek tamir edilmiştir. Şimdi: halı ve kilim çarşısı olarak hizmet vermektedir.

Vezir Hanı, Pamuk Hanı ve Kapalı çarşının Sipahi Pazarı bölümünün arasındadır. 9 kubbeli, dört köşe planlıdır. Kayseri Bedesteninin içinde: 1552 yılında, Kayseri Kadısı Bedrettin Mahmut tarafından, bir de kütüphane yaptırılmıştır.

Kesme taştan inşa edilen yapıya, dört yöndeki kapılardan girilir. İçten içe : 19 x 19 metre ölçülerinde, kare planlı bir yapıya sahip olan bedestenin, üzeri dokuz kubbeyle örtülmüştür. Bedestenin batı girişi, eyvan şeklinde düzenlenmiştir.

Dikdörtgen planlı çarşının üst örtüsünde, ortada pandantif geçişli kubbe, kubbenin doğu ve batı taraflarında ise, tonoz kullanılmıştır.

 

HUNAT KÜLLİYESİ

Külliyenin kurucusu Hunat Hatun:

Selçuklu Hükümdarı I. Aladdin Keykubatın karısı ve II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesidir. Hunat Hatun: güzelliğinin yanı sıra son derece narin ve kültürlü ve geniş kalpli cömert ilim irfan sahibi ve hayırsever bir kimse olarak tanınmıştır.

Bu meziyetlerinden dolayı kendisine bilgin ve büyük anlamına gelen “Hunat” ismi verilmiştir. Prenses, Sultan, hanım payesine vermek için de Hunat ismine “Hatun” eklenmiştir. Hunat Hatun: Alanya şehrinin son hükümdarı olan tekfurun kızıydı.

Alaeddin, 1220 yılında Alanya şehrini almak için aylarca uğraştığı sıra rüyasına giren güzel bir kız: … Ona ne karadan ne denizden kimse yetişemez. Ancak Allah’ın yardımıyla sana Fetih müesser olacaktır” müjdesini vermiştir.

Bu rüyadan aldığı cesaretle kuleye hücum eden Alaeddin Keykubat Alanya kalesini teslim alır. Tekfurun kızıyla da evlenir.

Düğün töreninde daha öncesinde rüyasına giren göz kamaştırıcı güzelliği sahip olan Prensesi görünce hayret ve heyecanla “Mahperi Mahperi” diye seslenmiş ve karısını böylece isimlendirmiştir.

Mahperi Hunat Hatun, kısa zamanda halkın saygı ve itimadını kazanmış, İslam dinine de kuvvetle inanmıştır. 

Mahperi Hatun (Hunad) Kümbeti:

Kümbetin bir tarih ve bani kitabesi yoktur. Üst katta yer alan Mahper: Hatunun beyaz mermerden sade sandukasının üst bölümünün bir tarafında Ayetel Kürsiden bir bölüm, diğer tarafına üç satından ibaret kabir kitabesi kabartma olarak yazılmıştır.

“Bu Kabir Keykubat oğlu, dünya ve dinin koruyucusu merhum (şehid) Sultan Gıyaseddin Keyhüsrevin annesi, namuslu, saadetli, şehide, takva sahibi, ibadet ehli, dindar, mücadeleci, korunmuş, günahsız, adalet sahibi, dünyada yüzakı, hanım (kadın) hanımefendi, Mahperi Hatundur-Allah cümlesine rahmet eylesin Amin.

Diğer bir sanduka II. Keyhüsrevin kızı Selçuki Hatuna aittir. Mart 1284 tarihini taşır. 3. mezar ise isimsizdir.

 

GÜLÜK CAMİ

1210 yılında, Yağıbasan oğlu Mahmud’un kızı Elti Hatun tarafından onartıldı. Anıtsal bir çini mihrabı var. Mihrap, firuze ve lacivert çiniler hanesi yıldız örneklerine göre sıralanmıştır. Dış kenarda çiçekli nesih ile bir ayet yazılıdır.

Mihrabın üst tarafında, yatık müstakil bir çerçeve içinde, örgülü ve çiçekli küfi ile yazılmış bir kelime-i şahadet, umumi görünüşü kuvvetle canlandırmaktadır.

Asıl giriş kapısının iki kenarın birleşim noktasında olması çok ilginçtir. Cami, kare planlıdır. 16 ayak üzerine oturtulmuştur. Girişe göre, en sağda, ışıklı bir bölmenin aydınlattığı mahfil, burasının medrese ile camiyi içeren bir yapı olduğunu akla getirir. Çünkü, bu bölümde odalar vardır, iki katlıdır ve içeriden merdivenle çıkılır.

Türkuvazın neden “ Türk Mavisi “ olduğunu anlamak için, bu cami mihrabını mutlaka görmek gerekir.

Gülük Cami, zaman içinde geçirdiği onarımlara karşın, 1996 ya kadar özgünlüğünü korumuştur. Ancak, kitabesinden 1996 tarihinde, bir hayırsever tarafından yaptırıldığı anlaşılan minaresinin, bu caminin estetik özgünlüğünü bozduğunu açıkça görülüyor.

ULU CAMİ

1.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında, 1205 yılında , Bağbanoğlu Muzafferüddin Mahmut tarafından yaptırılmıştır. Avlusu içeriye açık, mihrap önünde kubbesi olan yapı tipindedir. Caminin 1716 depreminde ağır hasar gördüğü ve 1722 yılında onarıldığı kuzey kapısı üstündeki kitabeden anlaşılıyor.

Minaresi, Osmanlı mimari tutumunu açığa vurur. Selçuklular döneminde böylesine yüksek minareler yoktu. Dolayısıyla yakın dönemde, bazı Selçuklu camilerine yüksek minareler kondurmak, özgün mimari dokuyu bozmak anlamına gelir. Osmanlı zamanında yapılan minareler de artık tarihi eser kapsamına girdiği için, bunlara söylenecek söz yok.

Ulu caminin 46 sütun üzerine oturan yapısı, şematik olarak bakıldığında, bazilikal tipte ve hatta haç planlıdır. Sütun başlıkları eski çağlardan esinlenmiştir.

Sekiz sahınlıdır ve enine 5 kemer dizisi vardır. Geleneksel olandan kopuşun başlangıcı sayılan caminin, tam ortaya rastlayan bölümünün, önceden açık olduğu ve bunun geleneksel avlunun son derece küçültülmüş, niteliğini yitirmiş bir anısı sayılması gerektiği düşünülmektedir.

k.kadir has müzesi.1
Kayseri Kadir Has Kent ve Mimar Sinan Müzesi

KADİR HAS KENT VE MİMAR SİNAN MÜZESİ

Kayseri Büyükşehir Belediyesi tarafından kurulmuştur. Fuar alanı içindedir. 6 katlı olan tesisin girişinde: Kent Müzesi, 1. katında ise: Mimar Sinan Müzesi bulunmaktadır. Üst katlarda ise: Yönetim katı, restoran ve kafe olarak kullanılmaktadır.

Kent müzesi: yaklaşık 400 metre karelik bir alana kurulmuştur. 12 ayrı bölümde: 82 ekran monitörlerle Kayseri ile ilgili video prodüksiyonlar sunuluyor.

k.erciyes dağı.1
Kayseri Erciyes Dağı

ERCİYES DAĞI

Kayseri İlinin; 25 km. güneyindedir.

Yaz tırmanışları için: en uygun zaman: Mayıs-Ekim ayları arasındadır. Sönmüş, genç bir volkan olan dağ; Orta Anadolu’nun en yüksek dağıdır. Dağın kuzeyinde: 700 metre uzunluğunda, bir dağ buzulu vardır. Dağın yüksek kısımları: yılın her mevsiminde kalıcı karlarla örtülüdür.

Doğu yönünde 2100-2900 metre yükseklikte bulunan Tekir Yaylası, kış sporları merkezi olarak öne çıkıyor.  Kayak alanları: yüzde 30 ile yüzde 10 arasında değişiklik gösteren eğime sahiptir.

Bunun dışında: Erciyes bölgesinin en büyük özelliği: bağlar. Erciyes dağının 1500 metre yüksekliğe kadar olan kesimleri, bağlarla kaplıdır. Bu bağlar: Kayseri’de yaşayanların sıcak yaz günlerinde en büyük dinlenme ve piknik mekanlarıdır.

k.erciyes dağı.telesiki.1
Kayseri Erciyes Dağı Kayak Merkezi
KAYAK MERKEZİ

Erciyes kayak merkezi; Tekir yaylası üzerinde bulunmaktadır. 3916 metre yüksekliktedir. Türkiye’nin kayak öğrenme ve yapmaya en elverişli ve düzgün pistine sahiptir. Ayrıca: kayak yapmanın zevkini en güzel veren toz kar; Erciyes’te bulunmaktadır.

Kayak mevsimi: Kasım-Mayıs ayları arasındadır. Kayak alanları: 1800-3000 metre arasında bulunan toplam 12 km. uzunluğundaki pistlerden oluşur. En uzun pist: 3.5 km. dir.

Evet, burada: 8 adet mekanik lift var. Bunlardan: 3 tanesi teleski ve 2 tanesi ise, telesiyejdir. 1. telesiyej: 1500 metre uzunluğunda olup, 2215 metre rakımdan başlayıp, 2550 metre yüksekliğe kadar gider. Her biri 4 kişiliktir. 2. telesiyej ise, daha çok profesyonel kayakçılara hitap eder.

Uzunluğu: 1600 metre olup, 3000 metre rakıma kadar gider. Her biri 2 kişiliktir. Saatte; 850 kişi taşır. Kayak için hızlı bir çıkış sağlaması nedeniyle tercih edilir.

KONAKLAMA

Erciyes kayak merkezinde: birçok resmi ve özel konaklama tesisi bulunmaktadır. Resmi konaklama tesislerinin başlıcaları: Gençlik Spor İl Müdürlüğü Kayak Evi, Erciyes Üniversitesi, Türk Silahlı Kuvvetleri Eğitim Merkezidir. Bunların dışında: özel konaklama tesisleri de bulunmaktadır.

k.kültepe höyüğü.1
Kayseri Kültepe Höyüğü

KÜLTEPE HÖYÜĞÜ

Kayseri-Sivas kara yolunun 20. kilometresinde bulunmaktadır. Karahöyük köyü yakınındadır. Anadolu’nun en büyük höyüklerinden biridir.

Burada: 4000 yıl önce, Kuzey Mezopotamya’da yaşayan Asurlu tüccarların, Anadolu’da kurdukları, yaklaşık 150 yıl süren, uluslar arası ticaret ilişkilerinin bulunduğu, burada ortaya çıkan tabletlerden öğrenilmiştir.

Burası: Kaniş krallığının merkezi ve Anadolu’daki Asur ticaret kolonileri sisteminin başkentidir.

Eski adı: Kaniş veya Neşa’dır. Erciyes in eteğinde, bereketli bir ovanın ortasında, Sivas’tan gelen doğu-batı, Malatya’dan gelen güneydoğu-batı ve güneyden kuzeye ulaşan tarihi ve doğal ana yolların birleşim noktasında kurulmuştur.

Doğanın sağladığı bu avantaj; eski dünya ticaretinde ve siyasetinde, buranın önemini arttırmıştır. MÖ.3. binin sonlarından itibaren ve özellikle 2. binin ilk çeyreğinde, Anadolu-Suriye-Mezopotamya arasında, önemli bir ticaret ve kültür merkezi olmasını sağlamıştır.

MÖ 18’nci yüzyılda, Kuşşaralı Pithana adında bir adam ve oğlu Anitta: Karadeniz’deki Zalpa dahil bir dizi beyliği egemenliği altına aldı. Sonunda bu Kuşşara hanedanı: Hatti ülkesinin güneyindeki Kaneş ya da Hitit metinlerinde geçen adı ile Neşa kentini ele geçirdi.

Neşa, yukarıda değindiğim gibi Asur ticaret ağının merkeziydi ve Kuşşara hanedanı, hazır bulduğu alt yapıyı ustaca değerlendirerek Neşa şehrini başkent yaptı. Sonradan yapılan arkeolojik araştırmalarda: Neşa kentinin kalıntıları içinde, bir tunç hançer bulunmuştur.

Üzerinde: Anitta’ya ait olduğu hakkında yazılar bulunan bu hançer nedeniyle, Anitta’nın yaşadığı kanıtlanmıştır. Hançer günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir.

24,8 cm uzunluğundaki bu tunç hançerin üzerinde, “Kral Anitta’nın Sarayı” yazar. 

Ardından Anitta Zalpuwa son kralı Huzkiya ve Hatti Kralı Piyusti’yi yendi ve gelecekte Hitit başkenti olacak Hattuşa’yı fetih etti. Daha sonra şehri yok etti, toprağı yabani otlar ekti ve bölgeye lanet koydu. 

Evet, günümüzde Kültepe, iki bölümden oluşmaktadır.

Kaniş/Tepe/Höyük

Çevresindeki ova seviyesinden 21 metre yüksekteki höyük: yaklaşık 550 x 500 metre çapındadır. Orta Anadolu höyüklerinin en büyüklerinden biridir. 1893 yılından 1925 yılına kadar, çeşitli aralıklarla yapılan sistemsiz kazılar ve köylüler tarafından höyük toprağının tarlalara gübre olarak taşınması nedeniyle, büyük ölçüde tahribata uğramıştır.

Karum/Aşağı Şehir

Asurluların: Karum-liman dediği Aşağı şehir; Tepe’yi çeviriyor. Yerleşim katlarının yüksekliği, Karum’un bazı kesimlerinde, ova seviyesinden itibaren 2 metreyi bulmaktadır.

Tüm eski yerleşim alanının Tepe ile beraber çapı da 2.5 km. ye varmaktadır. Tepe: uzun ömürlü, Karum ise kısa, en çok 300 yıl süre ile iskan edilmiş bir alandır.

CIRGALAN HANI

Kayserinin batısında 10 km. uzaklıktadır. Cırgalan köyünün kuzey ucunda bulunan han, harabe halindedir. Ayakta, yalnızca kuzey eyvanı kalmıştır. Yerleşim alanı olarak, orta büyüklüktedir.

Bu hanın en önemli özelliği: inşaatta kullanılan taşlar üzerinde, yapı ustalarının armalarını işlemiş olmalarıdır. Duvar malzemesi, çevreden çıkartılan yumuşak taşlardan oluşmaktadır. Oldukça iyi bir işçilik var.

Üzerlerinde, Uygur alfabesindeki harflere benzeyen ve bugün Anadolu kilimlerinde rastlanılan, geometrik çizgilerden oluşan işaretler bulunmaktadır.

Bu han: Kayseri’ye doğudan gelen yolcuların, şehre girmeden önce, burada konaklamaları için yapılmıştır. İnşa tarihi kesin bilinmemekle birlikte, 13. yüzyıl yapıldığı düşünülmektedir. Hanın kitabesi kaybolmuştur. Kim tarafından yaptırıldığı da bilinmemektedir.

Yanındaki Haydarbey Köşkü’nün de, han ile birlikte aynı tarihlerde yapıldığı düşünülmektedir.

k.sultan hanı.1
Kayseri Sultan Hanı

SULTAN HANI

Kayseri-Sivas kara yolu üzerindedir. Kitabesine göre: Sultan I. Alaettin Keykubat tarafından yaptırılmıştır. Yapımına: 1232 yılında başlanmış ve 1236 yılında tamamlanmıştır.

Büyüklük olarak, Aksaray Sultanhanı’ndan sonra gelir. 3900 metre karelik bir alanı kapsamaktadır.

Avluya giriş portalı dışa taşkın olup, geometrik süslemelidir. Yapıda: portaller kadar, köşk mescit ve kışlık kısım da dikkat çekicidir.

Avlunun kuzey/batı köşesinde, hamam bulunur. Kütlesel duvarları ve çeşitli takviye kuleleriyle, dış görünüştü kale manzarası hakimdir.

Kırşehir tanıtımı.

Pınarbaşı tanıtımı.

Yahyalı tanıtımı.

Tomarza tanıtımı.

Kocasinan tanıtımı.

Melikgazi tanıtımı.

 

 

Karabük Safranbolu

20180401_111816
Karabük Safranbolu

Safranbolu’ya birkaç kere gittim, en son 1 Nisan 2019 tarihinde, burayı ziyaret ettim ve gezi yorumlarım aşağıdadır.

Yaklaşık 3000 yıllık tarihi geçmişinde, pek çok uygarlığın yaşadığı ilçede, önemli kültürel zenginlikler vardır. Özellikle, Osmanlı döneminden kalma: han, hamam, cami, çeşme, köprü ve konaklar, ziyaretçilerin ilgisini çeker.

1990’lı yılların başından bu yana, küçük ve orta ölçekli turistik tesislerin oluşumu ile, turizm, ilçe ekonomisinde yerini hissettirmeye başlamıştır.

Terk edilen konaklar; otel ve lokanta gibi işlevlerle yeniden açılmış, anıtsal eserler restore edilmiş, kaybolan el sanatları, turistik amaçla yeniden canlılık kazanmaya başlamıştır.
Kente adını, safran bitkisi verir.

20180401_123050
Karabük Safranbolu Safran Çiçeği

Safran  Çiçeği

Safranbolu ilçesinin hemen girişinde, Safran çiçeğinin bir anıtı ile karşılaşacaksınız.

Safranbolu’ya ismini veren ve en kalitelisi Safranbolu’da yetiştirilen safran çiçeği: dünyanın en pahalı baharatıdır. Bu yüzden, sahteciliği en fazla yapılan baharat türüdür. Safran bitkisinin ürün olarak kullanılan kısmı: sadece ortadaki liflerdir.

Bu yüzden yetiştirilmesi ve bakımı çok emek ister. Bu yüzden, altın kadar değerlidir. 1 kilo kuru safran elde etmek için, ortalama 150 bin safran çiçeği gerekir. Kendi ağırlığının 100 bin katı kadar sıvıyı, sarıya boyar. Ayrıca: ilaç, gıda ve kozmetik sektöründe kullanılır.

Bir zamanlar, yörede 40 köyde üretilen bu bitki, zaman içinde boya teknolojisi ve ilaç sanayindeki gelişmeler nedeniyle bitmiş, günümüzde sadece devlet destekli bazı projelerle yaşatılmaya çalışılmaktadır.

ULAŞIM

Ankara-İstanbul karayolunun, Gerede kesiminden ayrılarak, 82 km. sonra Karabük’e ve 8 km. sonra ise Safranbolu’ya ulaşılır. İlçenin kuzey yönünde bulunan Bartın’a uzaklık ise, 74 km. ve doğuda bulunan Kastamonu’ya uzaklık ise, 105 km.dir. Ankara-Safranbolu arasındaki uzaklık: ortalama 2.5 saattir.

TARİHİ

İlçe, tarihi geçmişinde, en üstün ekonomik ve kültürel düzeye, Osmanlı döneminde ulaşır. Çünkü; 17’nci yüzyılda, İstanbul-Sinop kervan yolu üzerinde, önemli bir konaklama merkezi idi. Bunun sonucunda, ticaret gelişmiş ve bölge zenginleşmiş. Günümüzde ise, turizm, Safranbolu’nun en önemli ekonomik getirisi durumuna gelmiş.

Özellikle: Ankara’ya yakın olması ve hafta sonları ile tatil günlerinde, değişik bir yer görmek isteyen Ankaralıların tercih ettikleri bir bölge haline gelmiş. Elbette, burası yalnızca Ankaralılar tarafından tercih edilen bir yer olmaktan öte; buraya yöredeki diğer şehirlerden ve hatta İstanbul’dan  da ziyaretçiler gelmektedir.

Yurt dışından gelen var mı? Ben son gittiğimde, özellikle çekik gözlü turistlerin yoğun olduğunu gördüm, “Tayvanlı” olduklarını öğrendim.

Safranbolu tarihi özelliklerinde, mimari öne çıkıyor. Bu mimari özellikler, 17’nci yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun kentsel gelişimini büyük ölçüde etkilemiştir.

20180401_115921
Karabük Safranbolu Ne Satın Alınır

NE SATIN ALINIR

Safranbolu’da öncelikle safran ürünleri ve yine safrandan yapılan lokum satın alabilirsiniz. Safranlı ürünler: kolonya, sabun, çay gibi ürünlerdir.

Ama en favori olanı, bol köpüklü Türk kahvesi yanında ikram edilen “Safranbolu lokumu” dur. Bu lokumun çeşitli türleri var. Bunlar: safranlı sade, safranlı lokumlu, safranlı fıstıklı, çifte kavrulmuş, güllü gibi.

Yörenin cevizli yaprak helvası da oldukça lezzetli ve güzeldir.

Ama tabii buraya has olanı, yani safranlı lokumu satın almanızı öneririm. Bu lokumun özellikleri: diğer lokumlara göre hafif olması, yedikten sonra ağızda şeker tadı bırakmamasıdır. Ayrıca içene katılan safran, eşsiz bir tat verir. Yani buraya gelip te gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için bir hediye düşünürseniz, safranlı lokum öneriyorum.

Ancak: ilçede birçok yerde bu tür lokum satılıyor, fiyatlar her bir yerde ayrı (25 TL. den başlayıp 60 TL. ye kadar çıkıyor) ve her satıcı, kendi ürününün orijinal olduğunu öne sürüyor. Tercih sizin, bilmenizi isterim, normal şartlarda 1 kilo safranlı sade lokumun fiyatı: 37-40 TL. arasında değişir, bunun aşağısındaki fiyatlarda satın alacağınız lokumlar hakkında, yorum yapmak istemiyorum, takdir size ait. Yoksa 1 kilo lokum için: 50-60 TL vermek, bence pek mantıklı değil.

YEMEK KÜLTÜRÜ

Safranbolu’da, mutlaka kuyu kebabını tadın. Odun ateşinde, özel hazırlanmış kuyularda, kuzuların kancalarla kuyulara sallandırılması ile hazırlanan bu kebabı, beğeneceksiniz.

Ayrıca, özellikle hamur işleri yönünden zengin bir kültüre sahip ilçede, ailelerin hafta sonu keyfinin önemli bir parçası olan Safranbolu bükmesini de tadın.

Kavrulmuş kıyma, ince doğranmış soğan, ıspanak veya pazı, biraz karabiberden oluşan iç, fırınlarda pide hamuru içine konularak pişirilir.

Pişince üzerine tereyağı sürülür. Kiren şerbeti ile birlikte ikram edilir. Sonuçta tatlı deneyin lütfen. Örneğin, Safranlı zerde. Pirinç su ile yumuşayana kadar haşlanır.

İçine, isteğe göre çekirdeksiz üzüm konur. Şeker ve akşamdan ıslatılmış bir tel safran suyu ilave edilerek, muhallebi kıvamında pişirilir ve kaselere konur, soğuduktan sonra servis yapılır.

20180401_111535_001
Karabük Safranbolu

GEZİLECEK YERLER

ESKİ HÜKÜMET KONAĞI-KENT TARİHİ MÜZESİ-KAYMAKAMLAR EVİ

Safranbolu çarşısı içinde, Hıdırlık yokuşu sokağı üzerindedir. Giriş ücretlidir. Safranbolu’da kale olarak bilinir. 1904 yılında, Safranbolu Kışlası Kumandanı Hacı Mehmet Efendi tarafından yaptırılmıştır.

Hacı Mehmet Efendi’ye Yarbay karşılığı olan “Kaim-Makam” denilmesi nedeniyle, evlerinin adı, halk arasında bu isimle anılmıştır. İki katlı ve tamamen kesme taştan yapılmış bir yapıdır. Özgün bir Türk evi niteliğindedir.

800 metre kare kapalı alanı ve bir mahzeni vardır. 1976 tarihinde çıkan bir yangın sonucu bina yanmıştır. Kültür Bakanlığınca, 1979 yılında kamulaştırılmış ve restorasyonu yapılarak, Safranbolu Kaymakamlığına tahsis edilmiştir.

Bina, Müze olarak dekore edilmiş, kullanıldığı dönemlerdeki çeşitli giysi eşyaları ve diğer günlük aksesuarlar görülebilir.

Canlı mankenlerle eski zaman ev yaşamı betimlenmiştir. Zemin katta: “Hayat” denen ve zemini taşla kaplı bölüm vardır. Zemin kat duvarlarının büyük bölümü, ahşap malzemeden yapılmıştır. Yapının üst bölümleri ise, ahşap ve kerpiç dolgudur.

Avlunun içinde güzel bir bahçe bulunuyor. Evet, burası: Safranbolu ile ilgili her türlü bilgi, belge, eşya, görsel malzeme, ses ve video kayıtlarının görülebileceği bir yer olarak ilgi çekiyor.

SAAT KULESİ

Eski Hükümet Konağının arkasındaki saat kulesi, eski kalenin orta bölümündedir. Günümüzde faaldir. Kule, Sultan III. Selim’in Sadrazamlarından İzzet Mehmet Paşa tarafından 1797 yılında yaptırılmıştır.

Çatısı kiremit döşelidir. Yüksekliği 20 metredir. Saatin sesi uzaklardan duyulur. 7 günde bir kurulan saat, zembereksiz olup 60 kiloluk bir ağırlıkla çalışmaktadır.

20180401_111738
Karabük Safranbolu Hıdırlık Tepesi

20180401_111535_001
Karabük Safranbolu Hıdırlık Tepesi

HIDIRLIK TEPESİ

Giriş ücretlidir, ücret 1.5 TL. dir. İlçe merkezini gezmeden önce, buraya çıkın, buradan ilçenin panoramik görüntüsü muhteşem güzeldir. Otobüs veya araçlar, hemen yakınında park ediyor, yaklaşık 100-150 metrelik fazla dik olmayan bir yokuş çıkmak gerekiyor.

Burası: Türklerin Safranbolu’ya geldiklerinde, ilk konakladıkları yerdir. Günümüzde; yağmur duası ve Hıdırellez şenlikleri burada yapılır.

Tepe üzerinde; Köstendil Kaymakamı Hasan Paşanın türbesi (1845), iki namazgah, Hızır Paşanın mezarı ve Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Dr. Ali Ataman’ın (1955) anıt mezarları vardır. Buraya gittiğinizde mutlaka safran çayı için.

CİNCİ HANI VE HAMAMI (YENİ HAMAM) 

Her iki görkemli yapı, Sultan İbrahim’in Sadrazamlarından Cinci Hoca tarafından muhtemelen 1640-1648 yılları arasında yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Hemen ilçe merkezinde görülebilir. Kesme ve moloz taştan yapılmış han, iki bölümlüdür, iki katlı ve 62 odalıdır. Giriş kapısının kilit ve anahtarı görülmeye değerdir.

Çünkü Türk demir işçiliğinin güzel örnekleridir. Cinci han, günümüzde otel, restoran, kafe ve bar olarak hizmet vermektedir. Cinci hamamı ise, kadın ve erkeklere ayrılmış iki bölümlü olarak günümüzde de faaliyettedir.

20180401_114826
Karabük Safranbolu Eski Çarşı

ESKİ ÇARŞI

Burada buram buram tarih kokan sokaklar görülmektedir. Safranbolu’nun eski yapılarına hiç dokunulmamıştır. Yerler taş, dükkan kepenkleri tahtadır.

Her yerde, hediyelik eşya satan dükkanlar vardır, ama alışılmışın tersine, burada fiyatlar oldukça ucuzdur. Yalnız dikkat edin, burada esnaf sürekli ve yoğun olarak gelip geçenlere lokum ikram ederler ve almazsanız ters  ters bakarlar.

Özellikle eski çarşıda ara sokaklarda büyük lokum imalatçılarının lokum satılan yerler var, buradan satın almanızı öneririm. Ancak paket olanlardan ziyade, taze olduğunu kontrol ederek, açık satılan lokumlardan satın alın.

Arasta kahvesinde, kahve içmeyi unutmayın, közde yapılıyor. Tarihi fırından simit alın. Zamanınız varsa Demirciler Çarşısına gidin, orada uygun fiyatla eski eşyalar bulup satın alabilirsiniz.

Demirciler Çarşısı

İzzet Mehmet Paşa camisinin altından geçen, Akçasu deresinin iki yanında kuruludur. Çarşı, soğuk demircilik el sanatlarının üretildiği tek lonca çarşısıdır. Bakırcı ve kalaycı esnafı, bu çarşıda çalışırlar.

20180401_122040
Karabük Safranbolu Yemeniciler Arastası

YEMENİCİLER ARASTASI

Köprülü Mehmet Paşa camiinin bitişiğinde, 48 ahşap dükkandan oluşan ve yemeni denilen ayakkabının yapıldığı eski lonca çarşısıdır. Restore edilen çarşı, turistik amaçlı olarak kullanılmaktadır. Çarşıda, aynı zamanda, Ahmet Demirezen Yemenicilik Müzesi’ de ziyarete açıktır.

20180401_111816
Karabük Safranbolu evleri

SAFRANBOLU EVLERİ

Safranbolu evleri, yüzlerce yıllık bir süreçte oluşan Türk kent kültürünün, günümüzde yaşamaya devam eden, en önemli yapı taşlarındandır.

Ülkemizin tümünde bulunan, yaklaşık 50 bin kadar korunması gereken kültür ve tabiat varlığının, 1131 tanesi Safranbolu’dadır. Bu zenginlik, burayı, bir müze kent haline getirmiştir. Korumacılıktaki başarısı, kente, korumanın başkenti unvanını kazandırmıştır.

Geleneksel Türk toplum yaşamının tüm özelliklerini yaşatabilmiş ve uzun tarihi geçmişinde yarattığı kültürel mirası, çevresel doku içinde korumayı becermişlerdir. Kentin ününü oluşturan, Safranbolu evleri, 18 ve 19’ncu yüzyıllarda, Türk hayatının geçmişini, kültürünü, ekonomisini, teknolojisini ve yaşama biçimini yansıtır.

Mükemmel mimarlık bilgisi ile yapılmışlardır. İlçede, yaklaşık, 2000 geleneksel Türk evi vardır. 1975 yılında, Anıtlar Yüksek Kurulu, kenti, SİT alanı ilan etmiş ve evlerin, 800 kadarı, yasal koruma altına alınmıştır. Daha sonra ise, bu kültür varlığı, yabancıların da ilgisini çekmiş ve 1994 yılında ise, UNESCO tarafından, ” Dünya Kültür Mirası Listesine” dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Evler, Safranbolu’nun üç ayrı kesiminde toplanır.

Birincisi şehir (çarşı) diye bilinen ve kışlık olarak kullanılan kesim: burada daha çok lonca tipi esnafların ve günümüzde turistik amaçlı işletmelerin yoğun olarak bulunduğu bölümdür.

İkincisi: Kıranköy denilen, İlçenin tam ortasında bulunan ve 1923 yılındaki mübadele öncesinde, 2800 civarında Ortodoks Rum’un yaşadığı ve Ayestefanos kilisesi (günümüzdeki Ulu cami) ve hamamlar, sarnıçlar ve taş konakların bulunduğu bölümdür.

Üçüncü olarak ise; eskiden yazlık konakların bulunduğu Bağlar semtidir.

Geyik boynuzları

Safranbolu’da konak çatılarının köşelerinde genellikle geyik boynuzları sarkıtıldığını göreceksiniz. Çünkü, geyik boynuzları, haneyi kötü ruhlardan korur ve haneye şans getirdiğine inanılır.

Çevredeki ormanlarda, bir zamanlar çok fazla geyik bulunuyormuş, ancak yanlış avlanma nedeniyle, günümüzde geyik sayısı oldukça azalmış, ancak yine de günümüzde her ev veya konak olması da, her sokakta bir ev veya konak çatısında mutlaka geyik boynuzu asılı görülür.

KÖPRÜLÜ MEHMET PAŞA CAMİSİ

Çarşıda, Çeşme mahallesindedir. Çarşıda, büyük kemerli bir kapıdan, avlusuna girilir. Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa tarafından 1662 yılında yaptırılmıştır.

20180401_114550
Karabük Safranbolu İzzet Paşa Camii

20180401_114555
Karabük Safranbolu İzzet Paşa Camii

20180401_114511
Karabük Safranbolu İzzet Paşa Camii

İZZET PAŞA CAMİSİ

Çarşı içindeki bu cami, 18’nci yüzyıl Sadrazamlarından İzzet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kendisi, Padişah III. Selim zamanında 1794-1798 yılları arasında Sadrazamlık yapmış, aslen Safranboluludur. Cami: İstanbul’daki Nuruosmaniye Camisinin küçük bir modeli olarak tamamen kesme taştan yapılmıştır. Bahçedeki güneş saati ilginç, görün.

SAFRANBOLU YAKIN ÇEVRESİNDE GEZİLECEK YERLER

20180401_150410
Karabük Safranbolu Kristal Teras

20180401_150455
Karabük Safranbolu Kristal Teras

20180401_151320
Karabük Safranbolu Kristal Teras

Kristal Teras

Safranbolu’ya yolunuz düşerse, burayı mutlaka görmelisiniz. Kesinlikle burayı görmeden geçmeyin. Burası ilçe merkezine 8 km uzaklıktadır. Çok da iyi olmayan bir yolu var, bazen iki araba yan yana zor geçiyor ama yine de mutlaka gidin görün.

Kanyonun üzerinde, 80 metre yükseklikte ve 11 metre genişliktedir. 75 ton ağırlık  taşıyacak kapasiteye sahip, gözenekler vardır.

Bunlar 3 cm kalınlığında ve 3 parça camdan oluşur. Aynı anda yaklaşık 400 kişi taşıma kapasitesi vardır. Terasın büyüklüğü 100 metre karedir.

Hani buranın güvenilir olup olmadığını merak edenler için şöyle diyorlar “Roketatar mermisi gelse bu camlar kırılmaz, terasa bir şey olmaz” Yine de, yükseklik korkunuz varsa, çıkmayın çünkü hemen ayaklarınızın altında, muhteşem bir kanyon manzarası, derinlik görülüyor.

Bulak( Mencilis) Mağarası

Safranbolu ilçe merkezine 8.5 km uzaklıktadır. Türkiye’nin dördüncü en büyük mağarasıdır. Yolları virajlı, yani pek iyi değil, uzun süre yolculuk yapmak gerekiyor. Mağaraya özellikle yaz döneminde gitmenizi öneririm.

Çünkü yaz döneminde bu büyük mağaranın içi kalabalık oluyor ve boş bir mağarayı gezmek biraz ürkütücü olabiliyor. Giriş ücretlidir. Ancak mağaraya girmek için 200 basamaklı bir merdiveni tırmanmak gerekiyor. Bu merdivenleri çıkmadan bir tesis var, ama burası pek öyle iç acıcı bir yer değil, kötü ve hatta tuvaletleri iyice kötüdür.

Orman içinde saklı kalmış bir mağaradır. İçeride 350 metrelik bölüm aydınlatılmıştır ama bazı yerlerde aydınlatma yetersiz kalıyor. Mağaranın içi oldukça geniş ve derindir. Mağara içindeki yürüme alanı, yaklaşık 400 metre civarındadır. (Aslında mağaranın derinliği 6 km kadar gidiyormuş)

Demir merdivenle bazı iniş-çıkışlar bulunuyor. Mağara kalabalık ise, bu merdivenlerle sıkışma olabiliyor. Çünkü mağaranın içindeki gezi güzergahı, gidiş ve geliş aynı yerden dönüş olarak planlanmıştır.

Yorulduğunuzda oturup dinlenebileceğiniz yerler vardır. Mağaranın içlerine yürüdükçe, sarkıt ve dikitler daha da güzelleşiyor. Alanya’da Damlataş mağarasını gezenler, burası ona benziyor.

Gelelim sonuç bölümüne: mağarada yönlendirme tabelaları eksik, yani tamamen kendi başınıza geziyorsunuz denebilir. Bazı bölümler çok karanlık, bu yüzden, yukarıda sözünü ettiğim gibi yaz mevsiminde yani kalabalık sezonda buraya gidin. Yoksa büyük mağarada, loş bölümlerde kendi başınıza gezmek pek keyifli olmuyor.

20180401_150358
Karabük Safranbolu Tokatlı Kanyonu

20180401_150851
Karabük Safranbolu Tokatlı Kanyonu

Tokatlı Kanyonu

Kristal terasın altında görülmektedir. Burası Safranbolu İncekaya mevkiindedir. Giriş ücretlidir. Kanyonun bir ucunda Tokatlı köyü ve diğer ucunda ise, Eski Çarşı’nın Gümüş Mahallesi vardır. Tokatlı köyü nedeniyle, buraya “Tokatlı Kanyonu” ismi verilmiştir.

Kristal cam terasın hemen altında güzel bir yürüyüş parkuru vardır. Parkurun başlangıcından sonuna kadar, yürüyüş yaparsanız, size çeşitli ağaçlar, bitkiler ve kayalar, bazı akarsular, dereler eşlik edecektir. Kanyonun doğası güzel, inme ve çıkma pek fazla zorlamıyor.

Çünkü dinlenme yerleri vardır. Ahşap merdivenlerle aşağıya iniliyor. Aşağıda piknik alanları bulunuyor. Kanyon içinde, sağdaki iniş yolunda, bir de cafe ve tuvalet vardır. Burayı gezmeyi düşünenler, rahat ayakkabılar ve kıyafetler giymelidir.

Yozgat Sarıkaya Kral Kızı Hamamı

Yozgat Sarıkaya Kral Kızı Hamamı

Sarıkaya ilçesi, 1935 yılına kadar Boğazlıyan ilçesine bağlı Terzili Hamamı veya Hamam köyü olarak adlandırılmıştır. Ancak bu tarihte, Vali Bekir Sami Baran tarafından bucak haline getirilerek Sarıkaya adı verilmiştir ve 1957 yılından sonra ise aynı isim ile ilçe olmuştur.

Sarıkaya: Yozgat ilinin 77 km güneydoğusunda, Karadeniz’i  Akdeniz’e bağlayan yol güzergahı üzerindedir. İlçe merkezi deniz seviyesinden 1170 metre yükseklikte olup, genellikle dalgalı düzlüklerin geniş yer tuttuğu bir plato üzerine kurulmuştur.

Yozgat yönünden buraya ulaşmak isterseniz, Sorgun ilçesini geçtikten sonra Sivas yolundan ayrılıp Kayseri yoluna dönmeniz gerekir. Kayseri yönünden buraya ulaşmak isterseniz, bu defa Himmetdede-Boğazlıyan ve sonra Sarıkaya yolunu takip etmeniz gerekir.

Bölgede: birçok höyük, Tümülüs ve mimari kalıntı bulunduğu göz önüne alındığında, İlçenin tarih boyunca sürekli yerleşim alanı olduğu anlaşılmaktadır.

Kaynaklarda Aziz Petrus’un Sebasteia’dan Mazaka’ya ve Mazaka’dan da Tavium’a yaptığı yolculuklarda: Therma Basilica’dan geçtiği ifade edilmektedir.

Ayrıca: orijinali 3-4. yüzyıllara ait “Tabula Peutingeriana” isimli dünya haritasında, Tavium ile Caeserea arasında Aqua Servenae olarak gösterilen yerleşim yerinin burası olduğu ifade edilmektedir.

Bu bilgiler altında, Sarıkaya ilçe merkezindeki ilk yerleşimlerin tarihini MS.1. yüzyıla kadar götürmek mümkündür. Roma hamamı ile ilgili ilk bilgiler Von Der Osten tarafından verilmiştir.

EFSANE

Yozgat Sarıkaya Kral Kızı Hamamı: Kayseri şehrinde bulunan Roma bölge krallarından birinin kızı hastalanır. Kral, kızını birçok hekime götürür, ancak yapılan her türlü tedaviye rağmen kızı sağlığına kavuşamaz.

Zamanla: kızın dizleri kilitlenir, ayakları tutmamaya başlar. Bu günkü adıyla kızın hastalığı aslında romatizmadır.

O dönemde: Sarıkaya; sazlık ve bataklıktır. Sıcak suyun bulunduğu yerde ise, küçük bir gölet vardır. Burası: balçık halinde su bulunan bir hamamdır. Kral: kızını son çare olarak bu sıcak suyun bulunduğu yere gezmesi için götürür. Genç kız: avunmak için çamurlu gölet çevresinde dolaşır, zaman zaman da arkadaşlarıyla birlikte, bu çamurlu suya girer. Bir süre sonra kızın iyileştiği görülür.

Bunun üzerine: kral, buraya mermerden bir havuz yaptırır. Çevresini ise, kesme büyük taşlarla çevirttirir. Önceleri: bu yörede kimse yaşamıyor iken, zamanla bu havuz çevresinde insanlar yerleşmeye ve yaşamaya başlarlar.

Kral kızının adı, bu yeni yerleşim yerine verilir ve şehrin ismi “Opel” veya “Hoperi” olarak tanınır olur. Bir zamanlar burada 70 bin kişinin yaşadığı söyleniyor.

Ancak tarihi süreç içinde bu büyük şehir, büyük bir deprem sonucu yıkılarak yok olur. Ancak, sadece hamamların bulunduğu yer sağlam kalır.

ROMA HAMAMI

Yozgat Sarıkaya Kral Kızı Hamamı: Roma hamamı: Sarıkaya ilçesi kaplıcalar mahallesinde, şehir merkezinde halen işletilen modern kaplıcaların olduğu alandadır. 1970’li yıllara kadar Roma hamamı kalıntıları, üzerine yapılan eklentilerle hamam olarak kullanılmıştır.

Yeni kaplıca tesislerinin yapılması ile terk edilen Roma hamamı, sel baskınları, hafriyatlar, çöpler ve bilinçsizce yapılan beton eklemeler ile izbe bir görüntüye bürünmüştür.

Evet, Roma hamamı: kuzey-güney doğrultusunda uzanan, ana cephesi batıya dönük, yaklaşık 25 metre uzunluğunda,4.5 metre yükseklikte onar gözlü, 2 katlı, 11 ayaklı bir kemer ve bunun güney ucunda, yarım daire görünümünde bir apsisten ibarettir.

Apsisin çapı ise 6 metre olarak ölçülmüştür. Bu kemerlerin çevresi yer yer 2 metreye ulaşan yükseklikte betonarme bir  duvarla çevrilmiştir. Ayrıca kemerlerin önü, alt kat kemerlerin orta seviyesine kadar betonarme düzensiz su akarlarına dönüştürülmüştür.

Roma hamamında malzeme olarak yöresel damarlı beyaz mermer kullanılmıştır. Kemerleri oluşturan işlemeli mermer blokların tamamında, insanlar tarafından yapılan tahribat ile iklim ve çevre şartlarına bağlı oluşan tahribat dikkat çekmektedir.

Kemer ayaklarını oluşturan blokların ön yüzü Attik-İon kaideli, Korinth başlıklı yarım sütun kesitli payelerle bezenmiştir. Kemerlerin en üst kısmında iki fascialı ve üzerinde dönüşümlü olarak bukranion ve girlant kabartmaları ile süslenmiş yekpare arşitrav blokları bulunmaktadır.

Güneydeki iki kemerin üzerindeki paye başlıkları ile arşitrav blokları yerinde bulunmamaktadır. Apsisin sadece alt kemerlerin üst kısmına kadar olan bölümü mevcuttur. İki kat olan kemerlerden alt kemer açıkları her iki uçtan beşik kemer şeklinde başlayıp, bir beşik kemer bir düz kemer şeklinde devam ederek ortada iki beşik kemerle bitmektedir.

Üst kat kemerleri bunun zıttı şeklinde düzenlenmiştir. Ana cephenin 4.5 metre doğusunda yine kuzey-güney doğrultusunda beşik kemerli tek katlı ve üç gözlü ayakta kalmış bir sıra daha kemer ayağı ve devamında diğer kemer ayaklarının üst kısımları görülmektedir.

Evet 2010 yılında yapılan çalışmalar sonucunda: kemerler çevresindeki betonarme çevre duvarı büyük ölçüde kaldırılmış ve kemerlerin önündeki ve içindeki moloz dolgu kısmen temizlenmiştir. Bugün Roma hamamının bulunduğu alana “Terzili Hamamı” deniliyor.

Gelelim günümüze

Yozgat Sarıkaya Kral Kızı Hamamı: 12 Mayıs 2023 tarihinde burayı ziyaret etmek için, yolumu değiştirdim, sırf burayı görebilmek için. Neyse, Sarıkaya ilçesine vardım, tabelaları takip ederek, Roma hamamının bulunduğu yere ulaştım.

Manzara şu: çevresi tellerle çevrilmiş, yani Roma hamamı kalıntılarının resmini çekeyim deseniz, tellerin aralarından çekmeniz gerek, yani hiç hoş değil. Ziyarete kapatılmış, bunu da anlayamadım, nedendir.

Bir diğer ilginç durum, kazı alanında, sarı yelekli, sanırım resmi görevli, iki eleman, kazı yapıyordu, sonra baktım, bir tabela var, sanırım restorasyon işini, özel bir firmaya vermişler, ama öte yandan, bu alanda yani hamamın bulunduğu alanın çevresinde kocaman bir şehir olduğu söyleniyor.

Peki, burada yani kazı alanında, kimlerin kazı yapması gerek, ARKEOLOGLAR değil mi, hayır, ellerinde kürekler iki görevli, ama arkeolog değil, belli bir alanı kazıyorlar.

Sonuç: yolumu değiştirdim burayı görmek istedim ama hüsran, umarım en kısa zamanda burayı ziyarete açarlar, bu muhteşem duvar kalıntısını ve havuzu yakından veya en azından, tel örgülerin olmadığı bir alandan görme şansımız olur, yok hayır tel örgüler şart, güvenlik için derseniz, o zaman güvenlik elemanı koyun, kamera koyun denetleyin.

 

GÜNÜMÜZ VE KAPLICALAR

Günümüzde burada 2 kaplıca bulunuyor. Kaplıcalardan birisi biraz önce anlattığım gibi Roma kralının kızının da şifa bulduğu yerdedir. Romalılardan kalma, eski hamam sütunları ve abideleri, buranın yalnızca kaplıca olarak değil, tarihi turizm yönünden de ziyaret edilebileceğini gösteriyor.

Zaten, bölge Bakanlar Kurulu tarafından “Turizm Merkezi” olarak ilan edilmiş ve imar planı hazırlanarak, yatırımcıların ilgisine sunulmuştur.

Bunun sonucunda Sarıkaya ilçesi: 600 yatak kapasitesiyle Yozgat ilinin en büyük yatak kapasitesine sahip ilçesi olarak önem kazanmaktadır.

Kaplıca bölgesindeki bay ve bayan olmak üzere 2 büyük termal havuz, Türk hamamı ve sauna bulunuyor. Kaplıcanın suyu yüksek sıcaklıktadır ve soğuk su ile ılıtılmadan asla girilememektedir.

 

 

KAPLICA SUYUNUN ÖZELLİKLERİ

Kaplıca suyunun tedavi ettiği söylenen hastalıklar: romatizmal hastalıklar, eklem kireçlenmeleri, bel fıtığı, siyatik ağrıları, ağrılı kadın hastalıkları, spastik ağrılar, cilt hastalıkları, safra kesesi taşlarının düşürülmesi.

Çamur kürleri: maden sularıyla yıllarca ıslak kalarak çamur halini almış olan kaplıca toprağı, madensel tuzlara doymuş durumdadır.

Bu çamurun içine yatıldığında veya vücuda sürüldüğünde kimyasal maddeler cildin gözeneklerinden içeri sızarak dokulara nüfus ediyormuş.

Evet özellikle kronik romatizmal hastalıkları olanların burayı mutlaka ziyaret etmesi önerilir.