Erzurum Karayazı

Erzurum Karayazı

Erzurum Karayazı, Erzurum arası uzaklık: 121 km. Karayazı, Tutak arası uzaklık: 68 km. Karayazı, Köprüköy arası uzaklık: 63 km. Karayazı, Hınıs arası uzaklık: 74 km. Karayazı, Ağrı arası uzaklık: 102 km.

TARİHİ

Malazgirt savaşından sonra Selçuklu Hükümdarı Alparslan’ın öncülerinden Bayraktar Han tarafından kurulmuştur. Yerleşim ilk olarak “Bayraktar” köyü civarında görülür ve uzun süre Bayraktar ismiyle anılır. Osmanlı döneminde Bayraktar nahiyesi, Hınıs’a bağlıdır. Cumhuriyetin ilanından sonra 1937 yılında ilçe olmuştur.

İsminin yani Karayazı kelimesinin anlamı “karla kaplı düzlük yer” demektir. Ancak, ilçeye Karayazı isminin verilmesiyle ilgili bir rivayet vardır. Şöyle ki “Bir kış günü, Tekman ilçesinden Bayraktar’a gelen düğün alayı, dönüşlerinde kar fırtınasına tutulur, 40-50 kişilik düğün alayı fırtınada ölürler.

Sadece gelin kurtulur. Bu acı olay üzerine gelin “Karayazım, Karayazım budur benim yazım, ben feleğe neyleyim kış oldu güzel yazım” diyerek duygularını dile getirmiştir.” İlçenin isminin buradan da geldiği düşünülür.

Erzurum Karayazı

GENEL

İlçe Doğu Anadolu bölgesinin Yukarı Murat bölümünde bulunur. En Büyük özelliği, oldukça yüksek bir yerde konumlanmış olmasıdır, rakımı 2295 metredir. Aynı zamanda ülkemizin en soğuk yeridir. Yörede karasal iklim, bütün sertliğiyle hissedilir. Kar yağışı yoğundur. Bu yüzden, çok verimli meralar bulunur.

Erzurum Karayazı Ters Lale

KARAYAZI TERS LALE

Dünyanın en güzel ve en narin çiçekleri arasındadır. Bu yörede yetişen ters lale çeşidi: ağlayan gelin, kral tacı, yayla çanı, yere bakan lale olarak isimlendirilir ve endemik bir türdür. Her yıl Mart-Mayıs ayları arasında bir kere çiçek açar. Çiçeklerin ömürleri oldukça kısadır. Çiçekler dallarından kesilirse kısa süre sonra solar.

Erzurum Karayazı

GEZİLECEK YERLER

KULUHAN CAMİİ

İlçe merkezine bağlı Yukarı Söylemez Köyündedir. 2014 yılında tescil edilerek koruma altına alınmıştır. Caminin kuzeydoğu köşesinde bulunan giriş kapısının yan tarafında kitabe vardır. Kitabeye göre: cami 1892 yılında Kuluhan Bey tarafından yaptırılmıştır.

Cami beden duvarları moloz taş malzemeden yığma şeklinde yapılmış, köşelerde ise kesme taş malzeme kullanılmıştır. Cami dikdörtgen planlıdır. Caminin kuzeybatı köşesinde orijinal minaresi vardır. Minare kare kaideli ve silindirik gövdelidir. Caminin minaresine yıldızı düşmesi sonucu külah kısmında bir tahribat olmuştur. Caminin kuzey cephesinde olan orijinal giriş kapısının yerine pencere yapılarak, giriş kapısı kuzeydoğu cepheden açılmıştır. Caminin taş mihrabı ve ahşap minberi sonradan boyanmıştır.

CUNNİ (CİNLİ) MAĞARASI

İlçe merkezinin güneybatısında 2500 metre yükseklikteki Kazlıbel Dağında bulunan Karateş Tepe yaylasının güneydoğusunda bulunan Salyamaç köyüne 4 km uzaklıktadır.

Burası son derece önemlidir. Çünkü Anadolu’ya ilk gelen Türk aşiretlerine ait damgalar ve işaretler bulunmaktadır. Bu işaretler: birbiri ile bağlantılı ve iki katlı bir oyuk biçimindeki mağarada, kayalar üzerine işlenmiştir. Altı katta apsisli bir şapelin varlığı, bölgenin Hıristiyan döneminde de yerleşim alanı olduğuna işaret eder.

Mağaranın ovaya bakan ve taş duvarla örülü olan yüzünde kayalar üzerinde Oğuz, Uygur ve Orhun harfleriyle ve süvari tasvirleriyle birlikte 50 kadar damga işareti ve resmi vardır. Bunlar arasında 24 Oğuz boyundan 12’sinin damgaları tespit edilmiştir. Bu işaretlerin benzerlerine Sivas’ın Karataş Mevkiinde rastlanmıştır.

 

ÇELİKLİ KALESİ:

İlçe merkezine bağlı Çelikli köyünün yaklaşık 1 km kuzeybatısında kuzey-güney uzantılı kayalık bir alan üzerindedir. 

Kalenin üzerinde bulunduğu kayalığın kuzey ve doğusunu sarp kayalık alan sınırlar.

Kayalığın güney ve batısı ise kademeli şekilde vadiye doğru inmektedir. 

Çelikli’nin çevresinde tarıma müsait alan yok denecek kadar azdır. Düzlük alanlar ise sadece 350 m güneyinden geçen Elmalı çayı vadisiyle sınırlıdır. Bulunduğu yerin denizden yüksekliği 1840 m dir. Bölgenin yüksek rakımı ve topraklarının verimsiz olması nedeniyle günümüzde tarımsal üretim yapılamamaktadır. 

Evet, günümüzde Çelikli kalesi hakkında yeterli bilgi yoktur. Sadece Çelikli kaya mezarları hakkında bilgiler mevcuttur. 

Kalenin üzerinde bulunduğu kayalığın doğal nedenlerle şiddetli şekilde tahrip olduğu anlaşılmaktadır. Kayalıklardan kopan büyük kaya blokları güneyden geçen yola doğru yıkılmıştır. Doğal tahribatın yanı sıra kalenin insan erişimine kolay izin veren bir yerde olmasının tahribatı daha da arttırdığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle kaleden günümüze sadece çok adalı kaya mezarı ve kaya üzerinde bazı temel izleri ve duvar olarak yorumlanabilecek bazı kalıntılar kalmıştır. 

Kalenin kuzey kısmında dikdörtgen bir mekana ait olabilecek temel izleri görülür. Ana kayaya üzerindeki izlerden mekanın güney duvarının yaklaşık 3 m olduğu anlaşılır. 

Çelikli kaya mezarı, kalenin güney kısmındadır. Dört odalı mezar, dikdörtgen bir ana oda ve bu odanın uzun duvarından oluşan 3 ayrı yan odadan oluşmaktadır. Mezar girişinin önü doğal kaya bloklarıyla çevrilidir. Ortada kabaca dikdörtgen bir alan bulunur. Doğu kısmındaki kaya bloğunun dış yüzü tıraşlanmış ve mezar girişi açılmıştır. 

Mezarın giriş kapısı zeminden 1.5 m yüksektedir. Mezarın içine ulaşım 1.20 m genişliğinde, 1.60 m derinliğinde iki kademeli bir geçitle mümkündür. Geçit girişten 96 cm sonra her iki yana bir silmeyle yaklaşık 20 cm genişlemektedir. Ana kapıya mezarın içerisinden bakıldığında, kapının üzerinde, kapıyla ilişkili dikdörtgen bir yer açıldığı görülmektedir. Muhtemelen bu kısım kapıyı kapatmak için kullanılan taşın yukarıya sürülerek kapatılması için yapılmıştır. 

Mezarın ana odası dikdörtgen planlıdır. Kuzeybatı duvarında yan yana dizilmiş ortadaki büyük olmak üzere 3 niş bulunur. Ortadaki nişin üstü kemerlidir. Yan nişler dikdörtgen bir plana sahiptir. Odanın kuzeydoğu duvarında ise dikdörtgen planlı büyük bir niş daha vardır. Nişin iç kısmında doğu duvarında ikinci bir niş yer almaktadır. Nişin çevresi yaklaşık 10 cm genişliğinde bir silmeye çevrilidir. 

Ana odanın tavan yüksekliği yaklaşık 2 m dir. Odanın zemininde büyük nişin önü hariç, diğer kısımlarda seki vardır. 

Kaya mezarlarının yan odaları, ana salonun kuzey duvarı boyunca sıralanır. Bu odalara 3 ayrı kapıyla ulaşılır. Kapıların çevresi ana salondaki nişlerde olduğu gibi tek silmeyle çevrilidir. 

Çelikli kaya mezarı, kaya kilisesi olarak da değerlendirilir. Çünkü mezarın kaya kiliselerine olan benzerliğinin yanında mezarın bulunduğu yerde, kale olmadığı düşünülür. Ancak kale üzerinde, bazı temel izleri ve duvar kalıntıları görülmektedir. 

Evet, Urartu aşiret merkezlerindeki kalelerden günümüze kalan en belirgin iz, çok odalı kaya mezarlarıdır. Çelikli kaya mezarı, hem plan açısından çok odalı olması ve odalarında bulunan niş ve seki gibi donanımları hem de konum olarak kale içerisinde bulunmasından dolayı tipik bir Urartu dönemi kaya mezarıdır. 

 

 

 

Erzurum ili tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Tunceli Mazgirt

Tunceli Mazgirt

Mazgirt, Tunceli arasındaki uzaklık: 67 km.

TARİHİ

Yörede yaşayanlar tarafından ilçenin ismi “Mezingirt” olarak kullanılır. MÖ 9’ncu yüzyılda bölgede Urartular hakimiyet kurarlar. Urartu dilinde “Gert” kelimesi “Şehir” demektir. “Mezingirt” kelimesinin anlamı ise “Büyük Şehir” demektir.

1473 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından, yöre Osmanlı topraklarına katılır. 1520 yılında Mazgirt, Sancak olur. Kanuni Sultan Süleyman’ın fermanı ile, Muhammed Bey, Mazgirt Sancak beyliğine atanır. Bir yıl bölgeyi yönettikten sonra vefat eder.

GENEL

Yerleşim yeri, Munzur dağlarının uzantısı olan Kert dağları üzerinde, Mazgirt kalesi eteklerinde kurulmuştur. Yörenin toprakları: güneyden kuzeye doğru yükselir. Rakımı ortalama 1400 metredir. İlçenin güneyindeki topraklar ise, baraj gölü kıyısında olması nedeniyle tarıma elverişlidir.

GEZİLECEK YERLER

Tunceli Mazgirt Kalesi

MAZGİRT KALESİ

İlçe merkezinin kuzeyinde, hakim bir tepe üstündedir. Tepe üzerindeki kale, kireçtaşı bloğundan oluşan bir düzlüktedir. Kale, bu düzlüğün ortasında, bir kaya bloğuna dayanan ve 5/ metre kadar yüksekliği sahip üst kale ile biter.

Kale duvarlarında bulunan yazıta göre: MÖ 8’nci yüzyılda Urartu kralı II Rusas tarafından yaptırılmıştır. Kaleye girmek için, bir mağara yolu kullanılır. Mağaranın önünde 40 basamaklı bir merdiven bulunur.

Bu mağara günümüzde “Dilek Mağarası” olarak kullanılır. Bu mağara, dilek amacıyla ziyaretçiler tarafından içine atılan taşlarla doludur. Halk arasındaki inanışa göre, bir taş mağara atılmadan önce dilek tutulur ve taş mağarada kalırsa dileğin gerçekleşeceğine inanılır.

Günümüzde kale surlarının büyük kısmı yıkılmış olmasına rağmen, bir kısmı hala ayaktadır. Kalede: oyma taşlardan yapılmış evler, sulama kanalları, havuz, tüneller ve yel değirmenleri kalıntıları bulunmaktadır. Kalenin üst kısmında ise, Urartular dönemine ait bazı yapılar, orijinal olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Surlarla çevrili kalenin üst kısmında: köşk şeklinde bir yapı ve yel değirmeni görülür.

BAĞIN KAPLICALARI

Saklı cennet olarak lanse edilen burası, İlçe merkezine bağlı 65 km uzaklıktaki Dedebağ köyünde Peri suyu kenarındadır. Burada Peri suyu önemli çünkü, seyir terasında oturduğunuzda Peri suyuna inen ceylanları görebilirsiniz. Ayrıca yine Peri suyunda sazan balığı tutulabiliyor.

Tek kaynaktan çıkan kaplıca suyunun sıcaklığı 35 derecedir. Su: kalsiyum sülfatlı, sodyum sülfatlı ve klorür bikarbonatlıdır. Banyo uygulamaları şeklinde yararlanılır. Kaplıcada 4 tane yüzme havuzu bulunuyor. İki tane havuz bay ve bayan olmak üzere kapalıdır.

Peri suyu kenarında yetişkin ve çocuk havuzları bulunuyor. Bu havuzlarda, şifalı doğal kükürtlü sular vardır. Suların iyi geldiği söylenen hastalıklar şunlardır: romatizmal hastalıklar, kırık ve çıkık sekelleri, kadın hastalıklarıdır.

Kaplıca bölgesinde oldukça güzel tek katlı bir konaklama tesisi bulunuyor. Tesis 30 yatak kapasitelidir. Ayrıca bir lokanta ve çay bahçesi vardır.

Son bir not, Bağın kaplıcaları her ne kadar Tunceli Mazgirt ilçesine bağlı olsa da Elazığ Karakoçan ilçesinden buraya ulaşım mümkündür.

BAĞIN KALESİ

İlçe merkezine bağlı Dedebağ köyünün yakınlarında Peri suyunun kenarında bulunan bu kalenin, Urartu döneminde Kral Menuas tarafından yaptırıldığı düşünülmektedir. Yüksekçe bir tepede bulunan kale, aşağıdan yukarıya bakıldığında küçük bir duvar izlenimi vermektedir.

Kale, Mazgirt ilçesinden 20 ve Elazığ Karakoçan ilçesinden ise 12 km uzaklıktadır. Kaleye uzunca bir tırmanıştan sonra çıkılmaktadır. Kaleye ait kitabe, günümüzde Elazığ Harput Müzesinde sergilenmektedir.

Kalenin giriş kapısı, Peri suyuna bakan yamaçtadır. Kaleye merdivenle çıkılıyor. Kalenin içinde kayalara oyularak yapılmış büyük bir oda vardır. Ancak bu oda ve diğer birçok yer günümüzde toprak dolmuş durumdadır. Ayrıca yine kale içinde çok sayıda kaya oyuğu şeklinde gıda mahzeni ve tünel merdiven vardır.

Bu merdivenler, yer yer yok olduğundan, işlevleri tam olarak anlaşılmamıştır. Ancak kale üzerinden, kalenin yamacında bulunduğu nehre kadar indiği tahmin edilmektedir. Günümüzde kalenin surları büyük ölçüde tahrip olmuştur.

Çünkü kalenin surlarının taşları, köylüler tarafından alınarak kale dibinde yapılan evlerin yapımında kullanılmıştır. Define avcıları kalenin birçok noktasını kazarak tahrip etmişlerdir.

 

KALEKÖY-KARAKALE

İlçenin 5 km batısında bulunan kale, adını aldığı köyün 500 m kuzeydoğusunda, kabaca oval planlı, 45-50 m yüksekliğinde kayalık üzerine kuruludur. 

Kalenin giriş kapısı üzerindeki kitabesi vardır. Kitabesine göre, Kale MÖ 9’ncu yüzyılda yapılmıştır. 

Kalenin üzerinde bulunduğu kayalığın kuzey ve batı kısmı dik bir uçurumla sonlanır. Kayalığın güney kısmı ise önünde yer alan vadiye doğru kademeli şekilde alçalır. 

Kalenin kayalığın güney kısmında yaklaşık 0.75 hektarlık bir alanı kapladığı anlaşılır. 

Deniz seviyesinden 1645 m yükseklikte bulunan Kaleköy’ün çevresinde daha çok fiziki olarak engebeli, kayalık ve verimsiz bir arazi bulunur. 

Erken dönem çalışmalarında kalede bulunan çivi yazılı yazıt ve çok odalı kaya mezarı tanımlanır. 

1888 yılında yayınlanan bir eserde, kalede bulunan yazıt, kaya mezarı ve basamaklı tünelden söz edilir. Sonrasında Alman araştırmacı Lehmann kaleye uğrar ve burada bulunan yazıtın bir fotoğrafını çeker. Kaleköy kaya mezarının planını yayınlar ve mezar hakkında detaylı bilgi verir. 

Kaleköy’ün daha çok insan faktörüyle tahrip edildiği anlaşılmaktadır. Çünkü toprak altında kaldığı anlaşılan kısa bir sur kalıntısı haricinde kaleye ait mimari birimlere veya savunma sistemine ait olabilecek kalıntılar görülmez.

Kaleden günümüze ulaşanlar:

Kaya işçiliğinin ürünü mimari kalıntılar ve ana kaya üzerinde bulunan bazı temel izleridir. 

Bunlar sur temel yatakları, mekanlara ait olduğu anlaşılan ana kaya üzerindeki temel izleri, kaya mezarı, yazıt, basamaklı tünel, harçsız duvarlar, açık hava tapınağı, sarnıç ve kaya nişleridir. 

 

Kaya mezarı:

Kaleköy’de Urartu dönemine tarihlenen iki odalı kaya mezarı kalenin güney kısmında bulunur. 

Kaya mezarının girişine 3 basamaklı bir merdivenle ulaşılır. Günümüzde merdivenin bazı kısımlarının tahrip olduğu görülür. 

Mezar girişinin bulunduğu kaya bloğunun ön kısmı tıraşlanarak düz bir ön yüzey elde edilmiştir. Bu kısımda ana kapı geriye doğru çekilerek, üstü tonozlu kısmen kapalı bir giriş alanı yapılmıştır.

Kaya mezarının giriş kısmında, ana kapının bulunduğu kuzey duvarından batı duvarına kadar uzayan, II Rusa dönemine tarihlenen Urartuca yazıt bulunmaktadır. 

Yazıtın önemli bir kısmı tahrip olduğundan okunamaz durumdadır. Ama yazıtın içeriği hakkında genel kanı, II Rusa dönemine ait bir kült yazıtı olduğudur. Tam olarak okunamasa da yazıtta bazı aşiret guruplarından bahsedildiği anlaşılır. 

Kaya mezarının ana kapısı dikdörtgen planlı olup 1.20 x 1.50 ş 0.82 m ölçülerindedir. 

Ana kapının eşik kısmının giriş ve çıkışında birer basamak vardır.

Mezarın ilk odası 3.64 x 5.87 m ölçülerinde kabaca dikdörtgen plana sahiptir. Yaklaşık 2.50 m yüksekliğindeki odanın kuzey duvarında büyük bir niş bulunmaktadır. Nişin tabanı dibe doğru derinleştirilmiştir. 

Odanın tavanı düz şekilde biçimlendirilmiştir. Tavanın giriş kısmından başlayarak 3.20 m ye kadar olan kısmı 20 cm daha yüksektir. Bu alanın çevresinde tek sıra halinde fisto bezemeli korniş bulunur. 

Mezarın ikinci odasına, ilk odanın doğu duvarına açılmış dikdörtgen bir kapıyla geçilir. Kapının kenarlarında tek sıra halinde bir silme bulunur. Silmenin üç tarafı tavandaki kornişin benzeri fisto tipi bezemeyle süslenmiştir. 

Kabaca kare planlı olan oda 3.40 x 3.66 m ölçülerindedir. Odanın yüksekliği birinci odadan 15 cm daha alçaktır. Odanın kuzey duvarında ilk odadaki nişe benzeyen dikdörtgen bir niş bulunur. Ayrıca odanın güney duvarıyla batı duvarının kesiştiği yerde küçük bir niş vardır. Daha sade yapıldığı anlaşılan odanın duvarlarında ilk odada görülen korniş gibi bezemeler bulunmaz.

Literatürde tek odalı kaya mezarı olarak adlandırılan yer, kayalığın güney kısmındadır. Girişine günümüzde bir kısmının tahrip olduğu görülen 7 basamakla ulaşılır. Mekanın önünde bulunan alanın zemini tıraşlanarak düzeltilmiştir. Böylece bir nevi düz bir platform oluşturulmuştur. Üst kısmı kemerli şekilde biçimlendirilen mekanın kapısı 1.45 x 0.90 m ölçülerindedir. Kapının açıldığı oda 2.70 x 3.30 m ölçülerindedir. Mekanın tam ortasında en az 3.20 m derinliğinde bir çukur bulunur. Bu mekanın işlevi tam olarak anlaşılamaz. İlk bakışta tek odalı bir mezar gibi görünmesine rağmen çukurun mekanın tam ortasında bulunması bu iddiayı şüpheli kılmaktadır. 

Basamaklı Tünel:

Kaya mekanının yaklaşık 5 m alt kısmında basamaklı tünel bulunur. Tünel yaklaşık 20 m devam ettikten sonra içi toprak dolu olduğundan takip edilemez. Tünel girişinden yaklaşık 1 m sonra yukarı doğru açılmış bir açıklık dikkat çeker. Benzer şekildeki açıklıklar Harput Kalesi tünellerinde de görülür. Muhtemelen açıklık sayesinde üst kısımda toplanan sular, tünelin içine akıtılmıştır. 

 

Açık hava tapınağı:

Kalenin üzerinde bulunduğu kayalığın batısında açık hava tapınağı olarak adlandırılan alan bulunur. Burada ana kaya üzerinde 7 x 6.30 m ölçülerinde bir alan, yaklaşık 4 m derinliğinde olacak şekilde düzenlenmiştir. Duvar şeklinde kalan kısmı ise 2 adet üçgen biçimli niş yapılmıştır. 

 

SONUÇ:

Kaleköy’de bulunan iki odalı kaya mezarı, harçsız şekilde inşa edilmiş duvarlar, sur temel izleri ve kaya nişleri Urartu dönemine tarihlenir.

Basamaklı kaya tüneli ve ortasında kuyu bulunan kaya mekanı ise, Urartu sonrasında kalede yerleşim olduğuna işaret eder.

Kaleköy, Van kalesi dışında kaya mezarı üzerinde yazıt bulunan tek yerdir. 

Kaya mezarı üzerinde II Rusa dönemine tarihlenen yazıt bulunması, kaya mezarı yapma geleneğinin Urartu’nun kuruluşundan en az II Rusa dönemine kadar sürdüğünün bir kanıtıdır. 

Kale, 2001 yılında birinci derece Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. 

 

GÖKTEPE HÖYÜĞÜ

Tunceli-Elazığ kara yolu üzerinde Gökçetepe Köyünün yaklaşık 500 metre güneyindedir.

Nehrin yol açtığı tahribatla birlikte, muhtemelen 300 x 250 met boyutlarında, 15 metre yüksekliktedir. Yani, büyükçe bir höyüktür. Höyükte, kaçak kazıların yarattığı yoğun tahribat nedeniyle mevcut kesitlerden anlaşıldığına göre, höyük zamanında yoğun bir iskana sahiptir.

Yüzeyden toplanan boyalı seramik parçaları, iyi pişirilmiş ince cidarlı amorf seramikler, meyvelik olarak tanımlanan iç bükey seramik parçaları ve obsidyenler, Tunç çağına, kaba yapılı, dışa taştın dudaklı, az pişmiş, yoğun katkılı olan seramik parçaları ise Demir çağı ve sonrasına aittir. Höyüğe toprak bir yolla ulaşılmaktadır. Höyükte, günümüze kadar herhangi bir araştırma yapılmadığından, ayrıntılı bilgi yoktur.

ELTİ HATUN CAMİİ

İlçe merkezindedir.

Caminin kitabesi, taç kapısı üzerindedir. Ancak bu kitabe günümüzde okunamayacak şekilde tahrip olmuştur. Ancak kitabede okunduğu kadarı ile, cami 1252 yılında, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın kız kardeşi Elti Hatun adına yaptırılmıştır.

Caminin kuzey cephesine bitişik derin bir niş içindeki çeşme üzerinde de bir kitabe bulunmaktadır. Camide, son cemaat yerinin kuzey duvarında bulunan çeşmenin üstündeki yazıda “Elti Hatun adına, 1252 yılında yaptırıldığı” yazılıdır.  

Evet caminin tümü, kesme taştan yapılmıştır. Girişi doğu cephesindendir. Caminin yanında, taş kaide üstünde yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli minare bulunmaktadır. Caminin içinde ise: Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın annesi ve küçük kardeşi Elti Hatun’un türbesi vardır.

ELTİ HATUN TÜRBESİ

İlçe merkezinde caminin içinde bulunan ve 14’ncü yüzyıla ait bu türbe, Ermeni bir mimar tarafından yapılmıştır. Türbenin içinde 3 tane mezar vardır. Bunlardan ikisi büyük, bir tanesi küçüktür. Mezarlardan bir tanesi Elti Hatuna, diğeri Uzun Hasan’ın annesine ve küçük olanı ise Uzun Hasan’ın yeğenine aittir.

Evet türbe ile ilgili yörede anlatılan bir efsane var. Efsane şöyledir.” Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın kız kardeşi Elti Hatun, hastalanır. Artık öleceği düşünülen kadın, kardeşi Uzun Hasan’a “Ben yılandan çok korkarım.

Eğer ölürsem tabutumu yere gömme. Bana bir kümbet yapıp taburumu orada astır.” Der. Hükümdar Uzun Hasan, kız kardeşi öldükten sonra isteğini yerine getirip Elti Hatun Türbesini yaptırır ve içerisine uzunca bir zincir asarak kardeşinin tabutunu havada kalacak şekilde bu zincire asar.

Evet efsane böyle, ancak devamı da var. “Ertesi günü kız kardeşinin mezarını ziyaret eden Uzun Hasan, kapıyı açar açmaz tabuta sarılı büyük bir yılan görür ve irkilerek geri kaçar. “Mukadderata boyun eğmek lazımdır.” Diyerek havada asılı duran tabutu zincirden indirtir ve toprağa defnettirir.” Evet efsane bu kadar.

Türbe günümüzde yöre halkı tarafından ziyaret ediliyor, burada mumlar yakılıyor, dilekler dileniyor. Bu arada, efsanede geçen zincir, hala kümbetin tavanında, aşağı ucunda dört halkası ile asılı sarkık durmaktadır. Mezar da zincirin tam altında, kümbetin ortasındadır. Türbe, sekizgen şeklinde yapılmıştır.  

Tunceli Pülümür hakkındaki gezi yazım için  Pülümür

Tatvan

Bitlis Tatvan

Van gölünün hemen kıyısında, bir İlçeden öte, bölgedeki çoğu şehirden daha modern görünüm veren bir yer. Ayrıca: yöredeki birçok yerleşim yerine nazaran, resmi yapıların da yoğunlaştığı bir yer. Örneğin: 4 tane hastane var. Bunun yanında: doğu-batı arasındaki yolların bağlantı noktası olması, Van gölünün yarattığı güzellik burayı öne çıkarıyor.

Evet, Tatvan’a birçok kez gittim. Gayet güzel bir yer, ancak tek sıkıntısı kış, kar, buz. Burayı ziyaret edeceklere önerim, kesinlikle kışın gitmemeleri. Çünkü: kışın burası gerçekten sıkıntılı. Ulaşımı bırakın, yollarda, cadde ve sokaklarda kar ve buz yüzünden yürümek bile zor.

Bitlis Tatvan

ULAŞIM

Tatvan, il merkezi olan Bitlis’e: 25 km. uzaklıktadır. Tatvan-Ağrı arasındaki uzaklık: 217 km. Tatvan-Batman arasındaki uzaklık: 164 km. Tatvan-Muş arasındaki uzaklık: 85 km. Tatvan-Siirt arasındaki uzaklık: 123 km. Tatvan-Van arasındaki uzaklık: 142 km. Tatvan-Adilcevaz arasındaki uzaklık: 52 km. Tatvan-Ahlat arasındaki uzaklık: 35 km. Tatvan-Hizan arasındaki uzaklık: 46 km.

İlçede: kara yolu, demir yolu ve Van gölü üzerinden deniz yolu ulaşımı mevcuttur.

TARİHİ

Tatvan: ilk çağlardan itibaren, çeşitli medeniyetlerin hakimiyetine girmiştir. Bunlar: Persler, Makedonyalılar, Selçuklular, Osmanlılar. Osmanlılar, İran seferine çıktıklarında: Tatvan’da mola verirler, ordugahlarını burada kurarlarmış. Hatta: Kanuni Sultan Süleyman tarafından, burada bir zamanlar, bir tersane yaptırıldığı söyleniyor.

Hz. Ömer döneminde ise, yöre, İslam Devletinin toprakları arasına katılır. 1071 yılındaki Malazgirt zaferinden sonra ise, Selçuklular yörede görülürler. Bu durum: 1200 yıllarına kadar sürer. Bu tarihte ise, yörede: Harzemşahlar, İlhanlılar ve Akkoyunlular, egemenlik kurarlar.

1514 yılında, Çaldıran Savaşında, İranlıları bozguna uğratan Osmanlılar, yörede, egemenliği ele geçirirler. Bundan sonra, yaklaşık 400 yıl süresince, yörede Osmanlı hakimiyeti görülür.

1877-1878 yılları arasındaki Osmanlı-Rus harbinde ise, Rusların buraları işgal etmeleri nedeniyle, halk, Anadolu’nun iç kesimlerine göçmüş ve yerleşim yerleri, etkinliğini kaybetmiştir.

1936 yılında, Tatvan, ilçe olur. Hızla gelişerek, 1946 yılında, idare binalarının Tuğ mahallesine taşınmasıyla, ilçenin önemi artar. Ulaşım ve konaklama imkanlarının çok elverişli olması ve burada, büyük askeri birliklerin kurulması ve Van-İran bölgelerine ulaşımın sağlandığı bir liman haline gelmesi, yörenin etkinliğini yükseltir.

Bitlis Tatvan

GENEL

Tatvan: Van gölünün güney kıyılarında, Nemrut dağının doğu eteğindeki düzlükte kurulmuştur. Doğal bir liman görünümündedir.

İlçe, il olarak Bitlis’e bağlı olmasına rağmen, nüfus ve sosyal gelişmişlik düzeyi olarak, daha ileridedir.

İlçe merkezinin, denizden yüksekliği: 1700 metredir. İlçe topraklarının büyük bölümünü, dağlar oluşturmaktadır. İlçenin kuzeybatısında bulunan Rahva ovası: 1850 metre rakımlıdır ve buraya çok kar düşmektedir.

İklim: yörede karasal iklim hüküm sürüyor. Burada: hava 104 gün yağışlı, 112 gün açık ve 149 gün bulutludur. Yağışlar: ilkbahar ve sonbahar aylarında yoğunlaşır. Yılın yaklaşık 111 günü karlı geçer. Kar en fazla: Aralık, Ocak, Şubat ve Mart aylarında yağar ve uzun süre yerde kalır.

TATVAN DOĞU ANADOLU FUARI

Bu fuar: 1968 yılından bu yana: her yıl, 30 Haziran-2 Temmuz tarihleri arasında kurulmaktadır. İlçede: göl kıyısında, yaklaşık 90 bin metre karelik alanda kuruluyor. Bu tarihler arasında düzenlenen fuar: gerek yöre insanı ve gerekse yakın çevrede yaşayanlar tarafından büyük ilgi görmektedir. Fuar etkinlikleri bünyesinde, Van gölünde de, birçok değişik spor yarışmaları düzenleniyor.

YENİLECEK YEMEKLER. İÇİLECEKLER

İlçe merkezinde, lezzetli kebaplar yiyebileceğiniz restoranlar var. Buralarda, özellikle “Tatvan kebabı” yemelisiniz. Mutlaka tadına bakın.

NE SATIN ALINIR

Tatvan’da hediyelik olarak satın almanızı önereceğim bir şey bulamadım. Ancak, Ahlat yöresine gitmeyecekseniz, burada, mutlaka “Ahlat bastonu” satın almalısınız.

GEZİLECEK YERLER

SORGUN

Sorgun ismini gördüğünüzde, karşınıza değişik alternatifler çıkacaktır. Çünkü: ülkemizde 3 tane Sorgun var. Bunlar: Manavgat-Sorgun, Yozgat-Sorgun ve son olarak, Tatvan-Sorgun. Bunlar içinde, en büyüğü: Yozgat-Sorgun. Ama elbette en güzeli, Manavgat-Sorgun. Peki: Tatvan-Sorgun?

Burası, küçük bir yerleşim yeri. Tatvan-Ahlat kara yolu üzerinde bulunan, burada, yoğunlukla askeri birlikler var. Yani: burası genellikle askerlik hizmetini yapan veya yapacak olanlar açısından önem taşıyor. Bunun dışında, benim burayı ziyaretimde en çok ilgimi çeken şu oldu.

Buradan: Van gölünün karşı kıyılarına baktığınızda, ufukta, Atatürk’ün sırt üstü yatarken, izdüşümünü görebilirsiniz. Muhteşem bir görüntü. Buralardan geçerseniz, mutlaka bu görüntüyü kaçırmayın.

TATVAN KALESİ

İlçede, feribot iskelesinin kuzeybatı bitişiğindedir. Van gölünün Tatvan ilçesine doğru girinti yaptığı koyun kuzey ucundadır. Kalenin üzerinde bulunduğu kuzey-güney uzantılı kayalık göl seviyesinden 20-30 m yüksektedir. Bir nevi yarımada niteliğindeki kaleye ulaşım sadece kuzeybatı yönünden mümkündür. Bu sayede Van gölünün kaleye bir şekilde doğal savunma sağladığı anlaşılmaktadır. 

Araştırmacılar, kaleyi Urartu kalesi olarak tanımlamıştır. Araştırmacı Burney’in ziyaretinden yaklaşık 10 yıl sonra kalenin üzerinde bulunduğu kayalıktan Tatvan feribot iskelesinin yapımında ihtiyaç duyulan dolgu malzemesi için toprak alınır. Bu nedenle kayalığın kuzeybatı kısmında olması muhtemel bir çok kalıntının yok edildiği söylenebilir. 1997 yılında kalede yüzey araştırması yapılır, burada bulunan kaya mezarı ve kaya işaretleri hakkında bilgi verilir. 

Kalenin kayalığın ne kadarlık bir kısmını kapladığı tam olarak bilinmez. Dolayısıyla net ölçüleri verilemeyen kayalığın tahrip edilmeyen kuzey ve kuzeybatı kısımlarında yerleşim olduğuna dair herhangi bir iz yoktur. Buna karşılık Urartu dönemine tarihlenen kaya mezarı ve kaya işaretlerinin kayalığın güney ve doğu kısmında bulunduğu görülür. 

Bu döneme ait izlerden yola çıkılarak yapılan ölçümlere göre kalenin yaklaşık 0.5 h alanı kapladığı söylenebilir.

Kaleden günümüze ulaşanlar: 

Kalenin üzerinde Urartu dönemine tarihlenen bazı temel izleri, kaya işaretleri ve çok odalı kaya mezarı kalmıştır. 

 

Kaya mezarı:

Kalenin güney kısmındadır. 

Mezar ana kapıyla geçilen bir oda ve bu odanın batı ve kuzey duvarından ulaşılan iki ayrı odadan oluşmaktadır. 

Mezarın ana kapısının önünde 1.20 x 1.10 m boyutlarında, yaklaşık 1 m derinliğinde dromos benzeri üzeri açık giriş bulunmaktadır. 

Mezarın ana kapısı, yan kısımdan mezarın üstüne doğru uzanan, doğal şekilde olduğu anlaşılan çatlak nedeniyle tahrip olmuştur. 

Tam olarak ölçülemese de kaya üzerindeki izlerden ana kapının 1.20 x 0.70 m ölçülerinde olduğu anlaşılmaktadır. 

Ana kapının açıldığı birinci oda 4 x 3.20 m ölçülerindedir.

Birinci odanın batı duvarından açılan 1.05 x 0.80 m ölçülerinde, 0.65 m derinliğindeki dikdörtgen kapıyla nişli odaya geçilmektedir. 

Burası dikdörtgen planlı olup 5.50 x 3.25 m ölçülerindedir. 

Odanın kuzey duvarında 4, güney ve batı duvarlarında ikişer adat kemerli niş vardır. Odanın yan duvarları boyunca uzanan 35-45 x 50 cm ölçülerinde seki yer almaktadır. 

Kaya mezarının birinci odasının kuzey duvarında bir kapıyla küçük odaya geçilir. Odanın planı kabaca dikdörtgendir. Odanın zemininin toprak dolu olması nedeniyle oda tabanında çukur olup olmadığı görülmez.

 

Kaya işaretleri:

Tatvan kalesinde kaya mezarından sonra Urartu dönemine tarihlenen en belirgin mimari kalıntı kaya işaretleridir. İşaretler kayalığın doğu yamaçlarındadır. 

Günümüzde 3 adet kaya işareti görünür durumdadır. Orak şeklindeki işaret yaklaşık 1.5 m boyutlarındadır. Bu işaretin 4-5 m yanında yay şeklinde ikinci işaret yer alır. Son işaret 3 m boyunda kanal şeklindedir.

 

Sonuç:

Tatvan kalesinin bulunduğu Van gölü havzası krallığın merkezi bölgesidir. 

Bu bölge aynı zamanda krallığın en yoğun imar ve iskan faaliyetlerinde bulunduğu yerdir.

Başkent Van kalesi dahil olmak üzere 12 krali kentten 7’si bu havzada bulunur.

Havzada bulanan tek aşiret merkezi ise Tatvan’dır.

Tatvan kalesi, Van gölü havzasında bulunmasına rağmen, havzanın en batısında ve konum bakımından krali kentlerin uzağında, izole bir bölgede olduğu anlaşılmaktadır. 

 

KALEKIRAN KALESİ

Çekmece köyünün üst kısmında, Nemrut dağı kraterindeki büyük göl yanında, bütün Tatvan ve çevresine hakim konumdadır. Ancak, günümüzde sadece bir tepe görünümünde kalmış.

Kalenin: Perslere ait olduğu söyleniyor. Bölgede hüküm süren: Şahmiran adına inşa edilmiş. Yapılan incelemelerde: çok sayıda duvar, bölmeler ve seramik parçalarına rastlanılmış. Ancak, defineciler, bölgede çok sayıda çukur kazmışlar. Çok büyük bir alanı kapsadığı düşünülen kale yapısı: tamamen toprakla kaplı, biraz önce de söylediğim gibi, bir tepe görünümünde. Ancak: toprakla kaplı olmasaymış, büyük olasılıkla, kaçakçılar tarafından talan edilirdi diye düşünmemek elde değil.

Bitlis Tatvan Nemrut Dağı ve Krater gölü

NEMRUT DAĞI VE KRATER GÖLÜ

Tatvan ilçe merkezine, 12 km. uzaklıktadır. Bu yoldaki ulaşım, yaklaşık 1 saat sürüyor.

Ancak, sisli-puslu havalarda buraya çıkmak sorunlu. Bu yüzden, hava durumunu takip ederek çıkmanızı öneririm. Dağın zirvesine doğru uzanan yolda, döne döne tırmanıyorsunuz ve zirveye doğru, çevrede siyah taşların parlamaya başladığını görüyorsunuz. Bunlar, yaklaşık 600 yıl önce, çevreye dağılan lavlar. Bu yaşlı taşlara dokunun. 

Bitlis Tatvan Van gölü

Ancak, Nemrut  dağı hakkında bilgi vermeden önce, hemen buraya yani bu dağa neden “Nemrut” isminin verildiğinden söz etmek istiyorum. Çünkü, bu önemli. Biliyorsunuzdur belki, bir de: Adıyaman yöresinde Nemrut dağı var ve orası muhteşem tarihi kalıntıları ile öne çıkan bir yer.

Buranın da Nemrut ismini almasının nedeni şu: MÖ. 2100 yıllarında, Babil hükümdarı Narmuk yaşamaktadır. Bu hükümdarın ismi, Farsçada “sönmüş dağ” anlamına gelen “Nemrut” olarak değiştirilir ve günümüze kadar gelir.

Bitlis Tatvan Nemrut dağı ve krater gölü

Burası bir volkanik dağ. En son olarak: 1440 yılında faaliyet gösterdiği biliniyor. Çünkü: 15. yüzyılda, yörede yaşayan Wardan adında bir yazar, eserinde bu patlamalardan söz etmiştir. Yazar: Nemrut dağının, gök gürültüsüne benzer bir sesle gürlediğini ve insanların dehşete düştüğünü söyler.

Ayrıca: dağdaki buzların yarıldığını, bu yarıklardan duman ve alev fışkırdığını, alevlerin içinde eriyen taşlar ve kayaların, şiddetli gürültü ile havaya uçtuğunu belirtir. Dağdan çıkan pis kokular, insanları hasta etmiş, çevre yerleşim yerlerinde yaşayan insanlar, yöreden kaçmışlardır.

Bitlis Tatvan nemrut dağı ve krater gölü

Evet, patlamalar sonucu oluşan krater ağzı genişliği: 48 km. Krater ağzının deniz seviyesinden yüksekliği: 2247 metre. Bu bölgede, yani en üst bölgede, irili-ufaklı 5  tane göl bulunuyor. Bu arada, patlamalardan önce, dağın yüksekliği: 4100  metre civarında imiş, patlamalardan sonra ise, dağın yüksekliği, sivri tepe yöresinde: 2935 metre civarına inmiş. Nemrut kraterinin bu değerleri: Türkiye’de birinci, Avrupa’da dördüncü ve dünyada ise, 16’ncı sırada bulunmasını sağlamaktadır.

Bu göllerden: Soğuk göl, Türkiye’nin en büyük krater gölü olarak öne çıkıyor. Bu göl: nemrut kraterinin yaklaşık 1/3 nü kapsıyor ve yüz ölçümü: 13 km. karedir. Bir hilal şeklinde olan bu gölde: her türlü su sporu yapılabiliyor. Hatta, göl üzerinde, sıkça sörf yapılıyor.

Gölün,  denizden yüksekliği: 2247 metre, Van gölünden yüksekliği ise: 600 metredir. Çapı: 6 km. olan göl: dünyanın, ikinci büyük krater gölüdür. Ortalama derinliği: 100 metredir. En derin yeri ise, 155 metreyi bulmaktadır. Gölde, sonradan konulan ve hızla üreyen sazan balıkları var. Çünkü: suyu: berrak, renksiz, kokusuz, tatlı, soğuk ve içme suyu tadındadır.

Kraterde: Ilı göl denen göl, ikinci büyüklüktedir. Yüz ölçümü: 1.2 km. karedir. Bu gölün kıyılarında: sıcak su kaynakları var. Göl sularının sıcaklığı: kış mevsiminde 40 derece ve yaz mevsiminde ise 60 dereceye kadar çıkıyor. Bu nedenle, bu gölün suyu, canlılar için uygun değil.

Ancak: göl sularının, romatizmal hastalıkların tedavisinde uygun olduğu söyleniyor. Yakın çevreden gelenler: 3-4 gün kadar, çadır ve kendi imkanlarıyla burada barınıyorlar ve 2-3 kez, gölde banyo yaparak tedavi olmaya çalışıyorlar. Yani: konaklama tesisi yok. Ilıgöl çevresinde birçok su kaynağı bulunmasına rağmen, yaklaşık 160 km. doğudaki kayalık bir alanda, sıcaklık yanında buhar çıkışı da olmaktadır. Bu buhar: özellikle astım ve bronşit gibi hastalıklara iyi geliyormuş. Yani, yörede büyük bir jeotermal enerji potansiyeli bulunuyor.

Aslında: Ilı göl ve büyük göl, bir zamanlar birleşikmiş, sonradan oluşan tümseklerle birbirlerinden ayrılmışlar. Hani biraz önce, krater bölgesinde toplam 5 göl olduğunu söylemiştim ya, bu iki göl haricinde diğer göller, özellikle yaz mevsiminde kuruyorlar, yani yoğun bir su potansiyelleri yok.

Ama: Ilı göl, diğer adı yeşil göl yanında: yer yer sıcak buhar fışkıran krater bacaları bulunması nedeniyle, muhteşem bir görüntü oluşturuyor. Belki de, bu görüntüyü: çeşitli sanatsal ve turistik özellik taşıyan resimlerde, fotoğraflarda görmüşsünüzdür.

Sonuç olarak: yılın 4-5 ayı, karlarla örtülü bulunan Nemrut dağı: özellikle kış sporlarının yapılması açısından uygun ve bu yüzden: dağın, Tatvan’a bakan güney yamaçlarında, Nemrut Kayak Merkezi Tesisleri var. Bu tesislerde: iki adet telesiyej tesisi var.

Bir tanesi biniş istasyonu ve diğeri iniş istasyonu olarak kullanılıyor. Her iki istasyon arasındaki kod yani yükseklik farkı: 560 metre. Kayak pisti halen tam hazır değil. Tamamlandığında: Türkiye’nin en uzun kayak pisti olacağı söyleniyor. Ayrıca: burada, her yıl 5-6-7 Şubat tarihlerinde, Bitlis Valiliği tarafından “Bitlis Nemrut Kar Festivali” düzenleniyor. Ulusal mahiyetteki bu festivalin gelecek yıllarda, buradaki tesislerin tamamlanmasıyla, Uluslar arası düzeye getirileceği söyleniyor.

EL-AMAN KERVANSARAYI

Tatvan-Bitlis kara yolu üzerinde, Rahva düzlüğünde, devlet kara yolunun hemen yanındadır. Çok büyük bir alanı kaplamaktadır. Van Beylerbeyi Hüsrev Paşa tarafından, 16.yüzyılda yaptırılmıştır.

Bulunduğu yer: yapıldığı dönemlerde, doğu-batı doğrultusundaki birçok yolun kesiştiği ve iklim şartlarının en ağır olduğu bir bölgedir. Ben: 1998 yılında, bu bölgede ilerlerken(Elazığ-Tatvan arasında yolculuk yapıyordum) yoğun bir kar yağışı vardı, tam bu yol ayırımına geldiğimizde, mevcut kara yolları tabelaları da, kar yığınlarının altında kaldığından, arabamız ile tahmini bir yöne döndük, bir süre ilerledikten sonra bir yerleşim yerine vardık, nereye vardığımızı orada gördüğümüz insanlara sorduğumuzda, “Bitlis” olduğunu öğrendik ve tekrar geri dönerek, Tatvan’a ilerledik.

Düşünün lütfen, burada yani özellikle Kervansarayın bulunduğu Rahva düzlüğünde, muhteşem kar yağışı ve kar fırtınaları görülüyor ve bunların sonucu, kara yolları yol tabelaları dahi, karlar altında kalabiliyor.

Evet, biz tarihi Kervansarayı tanıtmaya devam edelim. Dediğim gibi, hemen kara yolunun kıyısında bulunması, ulaşım açısından büyük rahatlık. Biraz mola verip, bu kervansarayı gezmelisiniz.

En önemli özelliği: Anadolu’nun en büyük kervansarayı olması. Yapı: avlu ile birlikte, 5 bölümden oluşuyor. Bunlar: 1 cami, 1 hamam, 1 havuz ve 160 oda. Tarihi külliyenin: Han bölümü: 60 metre uzunluğunda ve 70 metre genişliğindedir.

Ana girişin güneyinde, bir kapı ile girilen, kare hücre, mescit olarak kullanılıyor. Girişin kuzeyindeki hücreler, diğer bölümlerden, tamamen ayrılmıştır ve 2 katlıdır. Bunların, Kervansaraya gelen hatırlı yolculara ayrıldığı sanılmaktadır. Avludaki bir merdiven, kervansarayın gözetleme kulesine çıkılış sağlıyor.

Kervansarayın dördüncü bölümü: avlunun hemen güneyinde bulunan hamam ve ona bitişik hücrelerden oluşuyor. Asıl yapıdan daha küçük ve daha alçak olan bu kısmın: avluya çıkışı sağlayan bir koridor ile ona dikey 4 hücreden oluşuyor. Koridorun batısında: girişin yanına rastlayan kısımdaki beşik tonozlu iki hücre daha var. Bunlar: büyük olasılıkla tuvalet olarak kullanılıyormuş.

Kervansaray yapısının üst bölümü: tamamen tonozlarla örtülü. Bu tonozlar, taş ve tuğla kullanılarak yapılmış. Bunların arasında, bir insanın geçebileceği delikler var, ama bunların ne amaçla yapıldığı bilinmiyor.

ABDULCELİL BEHTANİ TÜRBESİ

Reşadiye bucağındadır.

Hz. Ömer döneminde, yörede İslam dinini yaymak amacıyla gelen ve burada eğitim amaçlı bir medrese kuran bir kişidir. Bir süre sonra burada vefat ettiğinden, medresenin yanına defnedilmiştir. Türbesinin üzerinde bir kümbet ve yanında ise, bir cami var. Türbe ve zaviye bakımsızlıktan harabe halinde.

ST.GEORGE MANASTIRI

Tatvan-Van kara yolunun, 35.km. de kahveler mevkiindedir. Manastır: kalın ve yüksek bir duvarla çevrilidir. Güney duvarının uçlarında bulunan iki kule yıkılmış ve günümüze ulaşmamıştır. Güney duvarı üzerinde bulunan kitabesinde, manastır yapısının, 1760 yılında onarıldığı yazılıdır. Ancak, kilisenin ilk yapılışının: 900’lü yıllarda olduğu sanılmaktadır.

Bir zamanlar, Karçıkan Piskoposluk merkezi, bu kilisede bulunuyormuş.

TUĞ KİLİSESİ

İlçe merkezinde, Çağlayan mahallesindedir. Yer yer tahrip olmasına rağmen, kısmen görüntü olarak görülebilir özelliktedir. Kilisenin hangi  dönemde ve kimler tarafından yapıldığı bilinmiyor.

Bitlis şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Van şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Adilcevaz tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Muş şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.