İngiltere Londra Gezi planı

İngiltere Londra Gezi planı

İngiltere Londra Gezi planı; Şehri gezmenin en uygun yolu: gezinize turistik yerlerden başlamaktır. Bu önemli yerleri gördükten sonra: daha az gezilen sokaklara dalıp, şehrin daha ince ve gizli kalmış güzelliklerini görebilirsiniz.

Şehri görmenin en iyi yolu: yürüyerek dolaşmak ya da iki katlı otobüsün tepesinden seyretmektir. Yürürken, zaman kaybetseniz bile, ilginç şeylerle karşılaşma olasılığınız da artacaktır. Bir parkın, hiç ummadık köşesinde, güzel bir heykel görebilirsiniz. Veya, iki yüzyıldır değişmemiş bir sokağa sapabilir, yürüyüş yapabilirsiniz.

Gezi harcamalarınızı planlarken: birçok müzeye ve turistik mekana girişin ücretli olduğunu unutmamalısınız.

İngiltere Londra

WESTMINSTER VE WHITE HALL

TRAFALGAR SQUARE VE MALL

İngiltere Londra Gezi planı; Gezimize: şehrin merkezi olarak kabul edilen: Trafalgar Square’den başlıyoruz. Şehirde: uzaklıklar genellikle, meydanın yanındaki: Charing Cross’tan ölçülüyor.

Meydanı süsleyen aslan heykellerinin ve çeşmenin çevresinde: her zaman hareketlilik var. Bu hareketlilik: bazen güvercin besleyen turistlerin kalabalıklığı, bazen de şehirde yaşayan çeşitli insanların ve partilerin, çeşitli konulardaki gösterileri olabiliyor.

İngiltere Londra

TRAFALGAR SQUARE (MEYDANI)

İngiltere Londra Gezi planı; Şehrin kalbindeki bir buluşma noktasıdır. Meydan: ismini, İspanya’nın güneybatısındaki Trafalgar Burnu açıklarında, 1803 yılında yapılan ve Amiral Nelson’un Napoleon’u tarihten sildiği zaferden almıştır.

İşte: Nelson’un daha önce, 1798 yılında kazandığı Aboukir (Ebu Hur) deniz zaferi de, İngiltere’nin, dünya denizlerine hakim olduğunu perçinleyen, Avrupa ve dünya tarihinin dönüm noktalarından biri olmuştur.

Amiral Nelson: 1798 yılında, Fransızlara karşı yaptığı bir deniz savaşında, sağ kolunu kaybetmiş ve İngiltere’de bir süre tedavi görüp iyileştikten sonra, tekrar görevinin başına dönmüştür. Savaş bütün şiddetiyle devam ediyordu. Çekilen Fransız donanması, Akdeniz’de idi. Nereye gidecekleri ise meçhuldü.

Bir türlü bilgi alınamıyordu. Oysa, Fransız gemileri, Napolyon’un emriyle, rotalarını Mısır’a çevirmişlerdi.

Akdeniz’de, ateşli bir kovalamaca başlar. İngilizler, Fransızları kovalamaktadırlar. 1 Ağustos 1798 günü, İngiliz ve Fransız donanmaları, İskenderiye önlerinde karşılaşırlar. Çatışma sonunda, Napolyon’un filosu darmadağın olur, çoğu batar veya esir alınır.

Ama yine de Napolyon, iki gemisi ile bölgeden savuşur. Akka kalesine saldırır, ancak Cezzar Ahmet Paşanın kuvvetleri karşısında yenilir ve 1799 yılında, bir gemiye atlayarak, Fransa’ya geri kaçar. Ardında bıraktığı Fransız ordusu ise, İngilizlere teslim olur.

İşte, bu zaferin ardından, Osmanlı Sultanı III. Selim: Amiral Nelson’u, Osmanlıya yardımlarından dolayı tebrik eder ve “Murassa Nişanı” ile ödüllendirir. Ayrıca, bir kısım başkaca hediyeler de gönderir. III. Selim’in, bu değerli hediyeleri halen Londra civarında, İngiliz Deniz Harp Okulunun bulunduğu Greenwich şehrindeki İngiliz Deniz Müzesinde teşhir ediliyor.

Amiral Nelson, Padişahtan aldığı bu nişanı, önemli törenlerde, göğsünden hiç eksik etmemiştir. Hatta, 1805 yılında, yapılan ünlü Trafalgar savaşında, Napolyon’un ipini çektikten sonra, savaşta aldığı yaralardan dolayı, sancak gemisinin ambarlarının birinde, son nefesini verirken, üniformasındaki, üç nişandan biri, bu ay yıldızlı, zarif Osmanlı nişanı imiş.

Bunları niye anlatıyorum?

İngiltere Londra Gezi planı; Osmanlı devleti, herkesin çöktü dediği bir dönemde dahi, yabancı generallerin göğsüne bir nişan taktığı zaman, bu, dünya tarihine geçen bir olay oluyor, bu yüzden, bunları yazdım ve bilmenizi istedim. Trafalgar meydanında gezerken, bunları düşündüğünüzde, eminim ki, gurur duyacaksınız.

Evet, gelelim bugünlere. Günümüzde, geleneksel yılbaşı kutlamalarının vazgeçilmez adresidir. Meydanın tam ortasında: Amiral Lord Horatio Nelson için dikilmiş “Nelson Column” görülebilir. Bir kolon üzerinde, Amiral Nelson heykeli. Ama: 52 metre yüksekliğinde bir kolon üzerindeki bu heykeli görmek için, biraz çaba  sarf etmeniz gerekiyor.

Niye, çünkü, 52 metre yükseklikte. Peki, heykel niye bu kadar yüksekliğe dikilmiş? Söylentilere göre: Amiral, büyük kahramanlıklar yaptığından, heykelin dikilmesi icap etmiş. Ancak: zamanın valisi, Amiral “gey” olduğu için, “Nelson’un heykelini dikin ama görüp de sinirlenmeyeyim” demiş ve bunun üzerine Nelson’un heykeli, bu kadar yüksek bir sütun üzerine dikilmiş.

Sütun üzerindeki heykelin: Porsmout bölgesine baktığı söylenir. Bunun sebebi: Porsmout bölgesinin, İngiltere donanmasını merkezi olması ve Amiral gemisi olan, güvertesinde hayatını kaybettiği “Hsm Vıctory” gemisinin Porsmouth’da duruyor olması.

Meydanda: South Africa House, Uganda House ve Canada House gibi, büyük kamu binaları arasında, en görkemlisi: Britanya’daki en iyi Avrupa sanatı koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapan “National Gallery” dir.

İngiltere Londra National Gallery

NATİONAL GALLERY (MİLLİ GALERİ)

İngiltere Londra Gezi planı; Özel sergiler dışında, buraya giriş ücretsizdir. Muhteşem bir resim sergisidir. Tek kelime ile, nefes kesici bir yer. Her gün açık, ancak açık bulunduğu saatler bazen değişebiliyor, gitmeden önce mutlaka açık bulunduğu saatleri kontrol etmelisiniz.

Burada: 1230 yılından, 1900 yılına kadar, 2300’ün üstündeki resim ile, Avrupa’daki tüm resim okullarının çalışmaları sergileniyor. Birçok sanatçının başyapıt resimlerini, burada görebilirsiniz.

Galerinin koleksiyonu: 1824 yılında, ülke adına satın alınan 38 adet tablodan sonra günümüze kadar olan süreçte , 2000’i aşan eseri kapsayacak kadar genişlemiştir. Burada sergilenen, dünyanın en iyi Batı Avrupa koleksiyonu, 4 bölüme ayrılmıştır. Bunlar: Sainsbury kanadı, batı kanadı, kuzey kanadı ve doğu kanadı.

Her bölümde: eserler, resim okullarına göre ayrılarak sergileniyor.

Sainsbury kanadı:

1991 yılında eklenmiştir. Bölümde: 1260-1510 yılları arasından kalma resimler sergileniyor. Eserler arasında: Leonardo da Vinci’nin “Kayalıkların Bakiresi” ile Botticelli’nin “Venüs ve Mars” tabloları bulunuyor.

Batı kanadı:

Tiziano’nun “Bacchus ve Ariadne” ve Genç Holbein’in “Elçiler” tablolarının da aralarında bulunduğu; 1510-1600 yılları arasında yapılmış eserler sergileniyor.

Kuzey kanadı:

Bu bölüm: 17.yüzyıl resimlerine ayrılmıştır. Bu bölümde sergilenenler arasında: Rubens’in “Le Capeau de Paille” ve Jan van Eyck’in “Giovanni Arnolfini ve Karısı” tablolarını ve Rembrandt’ın Kendi portresini görebilirsiniz.

Doğu kanadı:

Ana girişin sağındadır. Burada: 1700-1920 arasında dönemdeki eserler sergileniyor. Constable ve Gainsborough gibi İngiliz ressamlar ile, Monet, Van Gogh, Cezanne ve Renoir gibi Empresyonistlerin eserleri burada sergileniyor. Vincent’in “Ay çiçekleri” tablosunu görebiliyorsunuz. Yanında da “Buğday Tarlası” resmi var.

Tüm bunların yanında: burada neler bulabilirsiniz?

Tüm yaş gurubu çocukları, burada kendi başyapıtlarını yaratabilirler. Şehrin merkezi yerindeki bu alanda: bir kahve veya bir kadeh şarap içebilirler veya brunch, çay yada akşam yemeği yiyebilirler. Özel hediyeler, uzman kitap ve resimlerin baskılarını satın alabilirler. Müzik galerisinde, canlı müzik dinletilerini yaşayabilirler. Film galerisinde ise, muhteşem filimler izleyebilirler.

Evet, burası, yılda 4-5 milyon kişi tarafından ziyaret edilmektedir.

Evet, burayı gezdiniz. Buranın hemen arkasında: National Portrait Gallery var.

NATIONAL PORTRAID GALLERY

İngiltere Londra Gezi planı; Özel sergiler dışında, buraya giriş ücretsizdir. Burası: Britanya tarihinin, önde gelenlerinin portrelerinin sergilendiği bir galeridir. 1856 yılında kurulmuştur. Koleksiyonda: 9000 portre bulunmaktadır. Bunlar arasında: kraliyet ailesinin üyelerinin portrelerinin yanı sıra, Chaucer, Pepys, Nell Gwynn gibi Britonların ve Mick Jagger ve Davit Beckham gibi modern zamanların ünlülerinin portreleri de bulunuyor.

Evet, meydandaki gezimize devam ediyoruz. Meydanın doğusunda: güzel bir kilise var.

ST. MARTİN-İN-THE-FİELDS

Giriş ücretsizdir. Burada, özellikle ücretsiz olarak düzenlenen öğle konserlerini mutlaka dinlemelisiniz. Mekan: New England’ın kuleli kiliseleri için model oluşturmuştur. Günümüzde kilisenin kriptasında bir kafe ve merkezinde ise, kitap, müzik ve hediyelik eşya mağazası var.

Admiralty Arch’ın, güney tarafında, St.Jame’s Park’a kadar uzanan: Mall Bulvarı bulunuyor.

ST. JAME’S PARK

İngiltere Londra Gezi planı; En eski ve en büyük kraliyet parkıdır. Fransa’da sürgündeyken, çok beğendiği formel bahçelerini, ülkesinde de yaratmak isteyen, II. Charles tarafından yaptırılmıştır.

Bu zarif parkın, bir zamanlar, ortasında bir cüzam bakımanesinin de bulunduğu, bir bataklık olduğunu düşünün, inanamayacaksınız. Krallar ve çevresindeki kişiler, 1532 yılında, VIII. Henry’nin, bu parkta, bir geyik parkı ve daha sonra St. James Sarayı olacak bir av evi inşa ettirmesinden beri dolaşmaktadırlar.

I. James, içinde pelikanlar, timsahlar ve günde bir galon şarap içen bir filin bulunduğu bir hayvanat bahçesi de kurdurmuştur. Ancak: biraz önce söylediğim gibi: II. Charles: Paris yakınlarındaki Versay’dan etkilenerek, parkı yeniden dizayn ettirir.

İçinde yüzebildiği bir kanal yaptırır. Bunlara ek olarak, kuş kafesi yolunu ve çakıl taşı döşeli, Mell oynadığı kapalı alanı yaptırır. Mell, bir tür Fransız oyunudur ve krikete benzer.

Daha sonra, IV. George, bahçenin keskin Fransız hatlarını, İngiliz tarzına uyacak şekilde yumuşatır.

Sonuçta, burası, 7 hektarlık, içinde çok dallı, tomurcuklu, yayvan bitkilerin, kıvrımlı patikaların bulunduğu, tüm romantiklerin favorisi olan bir park haline getirir.

Parkın:

Horse Guards’dan, Buchingham Sarayı’na uzanan yolundan yürüyün. Gölün üzerindeki köprünün tam ortasında durduğunuzda; doğudaki Whitehall’un kubbelerini ve kulelerini, batıda ise Buckhingham’ı görebilirsiniz.

Duck Island’daki kuş sığınağı: çeşitli su kuşlarıyla, pelikanlara ev sahipliği yapıyor. Kaz ve pelikanlarla dolu bir gölet. Burada: Die Another Day, Match Point ve 101 Dalmaçyalı gibi filimler çekilmiş.

Şehir insanı, buraya sık sık piknik yapmaya gidiyorlar. Buraya: yanlızca, bir sandviç yemek veya şezlonglara oturup müzik dinlemek için bile uğrayabilirsiniz. Karşınızdaki ördeklerle dolu göledin arkasında; bir saray üçlüsünü görebilirsiniz.

Bunlar: Westminster Sarayı, St. Jame’s Sarayı ve Buckhingam Sarayıdır. Bu arada: park, kuşlar için önemli bir göç hedefi ve yaşam noktası durumundadır.

İki adet, full-time çalışan, ornitologist (kuşlar üzerine çalışan bilim adamları), 45 türden, binden fazla kuşla ilgilenmektedirler. İncir ve söğüt ağaçlarının arasında, ördek adasında yaşayan pelikanlar, Rus Sefirinin, II. Charles’e, pelikan hediye etmesiyle başlamıştır.

Green Park’tan hemen önce, Mall’un kuzeyinde: St. Jame’s Place bulunuyor.

ST. JAME’S PLACE

İngiltere Londra Gezi planı; VIII. Henry tarafından bir avcı köşkü olarak 1532 yılında yaptırılmıştır. Burası: günümüzde, Galler Prensi’nin, Londra’daki evi ve ofisi olarak kullanılıyor. Buckhingam’ın, 1837 yılında, kraliyet sarayı olmasından önce, bu görevi, St. Jame’s Place üstlenmiştir.

Günümüzde: burası, hala “St. Jame’s Kraliyet Sarayı” olarak biliniyor. Saray: halka açık değil. Yine de, bu Tudor tarzı yapıyı,  dışarıdan inceleyebilirsiniz ve semti gezebilirsiniz.

Evet, sırada: Buchingham Sarayı var.

İngiltere Londra Buchingham Sarayı

BUCKİNGHAM SARAYI

Buraya giriş ücretlidir. Londra’nın en bilinen simgelerinden biridir. Zaman zaman: kraliçeye ev sahipliği yapan, sarayın bayrağı göndere çekilmişse: unutmayın, kraliçe sarayda demektir.

Saray: 1702 yılında, Buckingham Dükü için yapılmıştır. 1825 yılında ise: John Nash tarafından, yeniden tasarlanmıştır. 1837 yılından günümüze kadar, kraliyet üyelerinin Londra’da yaşadıkları yerdir.

Yapının: 1913 tarihli ön cephesi, en yeni bölümüdür. Cephenin soğuk mimari yapısı, hep eleştirilmiştir. İç mekanında da pek sıcak bir hava sunulmamaktadır. Yine de, yapı, nefes kesici özelliklerini korumaktadır.

Evet, saray: yangından zarar gören Windsor Castle’ın onarımı için para toplanması amacıyla: ilk olarak, 1993 yılında, kısmen ziyarete açılmıştır.

Muhteşem kraliyet koleksiyonundan seçmelerin sergilendiği, küçük, modern bir ek yapı olan “Queen’s Gallery” yakın bir tarihte yenilenerek, 2002 yılında ziyarete açılmıştır. Giriş ücretli.

Galeride: dünyanın en iyi sanat kolleksiyonerlerinden biri olan Kraliçe’nin aralarında: Leonardo da Vinci’nin çizimlerinin ve Holbein ile Van Dyck’in portrelerinin de olduğu 9000 eserden oluşan koleksiyon sergileniyor.

Buckingham Palace Road’dan yukarı çıktığınızda, kraliçenin atlarının bakım gördüğü “Royal Mews”e ulaşacaksınız.

Burası;

kraliyet ailesinin özel günlerde kullandıkları at arabalarının ve diğer araçların saklandığı bir yer. Buradaki atlar: eğer resmi bir görev için kullanılıyorsa, o gün bu bölüm ziyarete kapalı olabiliyor. Bunun dışında, ziyarete açık.

Ahırda: kraliyet gelinlerini taşıyan, Glass Coach ile taç giyme gibi önemli törenlerde kullanılan Gold State Coach’un da aralarında bulunduğu at arabalarını görebilirsiniz.

İngiltere Londra

Evet,

saray denilince, akla hemen burada, muhteşem bir seromoni haline dönüşen muhafızların nöbet değişimi geliyor. Tam bir tören havasında gerçekleştirilen bu töreni mutlaka izleyin, mutlaka zaman ayırın.

Evet, bu tören, İngiltere ülkesinin en önemli törenlerinin başında geliyor. Mutlaka görmelisiniz. Tören: yaz ayları boyunca, her gün, kış aylarında ise, günaşırı düzenleniyor. Ancak, hava yağmurlu ise, iptal ediliyor.

Törenin oluşumu şöyle oluyor: Saat: 11.15-11.20 gibi: St. Jame’s Palace’taki eski muhafız yerinden ayrılıp: Mall’dan yürüyerek, Buckhingam Sarayı’nın eski muhafızıyla buluşur ve 11.30’da gelecek olan yeni muhafız beklenir.

Yeni muhafız: bandosu ile birlikte, Wellington Barrack’tan gelir.

Değişim töreni:

sarayın anahtarlarının teslimi ve Buchingham ile St.Jame’s saraylarındaki muhafızların yer değiştirmelerinden oluşuyor.

Törenin bu bölümlerinde, bando, popüler melodiler çalar. Anahtarların teslimi, 12.05’de tamamlandığında, eski muhafız, Wellington Barrack’a döner. Yeni muhafız St.Jame’s kolu ise, Mall’dan yukarı çıkarak, St. Jame’s deki yerini alır.

PLACE OF WESTMİNSTER

İngiltere Londra Gezi planı; İngiltere Londra Gezi planı;  nehrinin kıyısındadır. Saray denilince, elbette İngilizler, burayı da turizme açmışlar. Avam kamarası ve Lortlar kamarası bölümleri, Parlamentonun tatil olduğu günlerde, turistlerin ziyaretlerine açıktır.

Elbette, bu ziyaretler ücretlidir. Ancak, yine, buraları görmek istiyorsanız, yoğun talep var, erken saatlerde gitmeli veya rezervasyon yaptırmalısınız.

Gelelim, tarihi sürece. Victoria döneminin Neo-Gotik yapısı; şehirdeki en etkileyici yapılardan biridir. Orijinal saray: yaklaşık 1065 yılında, Aziz Edward tarafından yaptırılmıştır. Takip eden 400 yıl boyunca da; kraliyet ailesinin evi olarak kullanılmıştır.

Sarayın:

Ortaçağdan kalan tek bölümü; 1099 yılında yapılan, Westminster Hall’dur. Tüm parlamentoların anası. Burada: I. Edward’ın modeline göre: 1295 yılında, ilk parlamentonun temeli atılır. Parlamentonun üyelerini, şehir halkı tarafından seçilmiş kişiler, lortlar ve din adamları teşkil etmekte imiş.

Daha sonra, bu sistem: Avam Kamarası (Parlamentonun seçilmiş üyeleri) ve Lortlar Kamarası (Seçim yolu ile gelmeyen, devletin ve kilisenin üst düzey kişileri) şekline dönüşür. VII. Henry’nin reformist parlamentosu (1529-1536), parlamento üzerindeki kilise hakimiyetine son verir ve Avam Kamarasını, Lortlar Kamarasından, daha güçlü hale getirir.

5 Kasım 1605 yılında, İmparatorluk ve binası parlamentoyu yok etmeyi  hedefleyen, Katolik suikasdi yaşanır.

1834 yılında; pek akıllı olmayan biri: bodrum katındaki ısıtma odasında bulunan ahşap çubuklardan kurtulmak istemiştir. Bu çubuklar üzerine eskiden: çentik atılarak, paraların, borçların veya malların kaydı tutulurmuş.

Tabii bu kurtulma hadisesi sonucu çıkan yangın, kısa sürede yayılarak, ortaçağ sarayının büyük bir bölümüne zarar vermiştir. Bazıları: bu yangının, bu hantal ve derme çatma yapıyı, yeniden yapabilmek için, iyi bir imkan olduğunu düşünmektedirler. 1860 yılında: yapı, yeniden tamamlanır.

Bu inşaat aşamasında: Sir Charles Barry öne çıkar. Barry’nin yardımcısı olan Augustus Pugin: etkileyici Gotik dekorasyonun yaratıcısıdır. Ancak, tasarımları yüzünden aklını kaybederek, yapıtının tamamlanmasını göremeden hayatını kaybetmiştir.

Nehrin arkasındaki tüm cephe: yöneticilerin heykelleriyle donatılmıştır. Lortlar sol, Avamlar sağ tarafta yer aldılar. Şayet, parlamentoda bir oturum varsa, Victoria kulesinde bir bayrak asılıdır ve oturum gece ise, Big-Ben kulesinin üstünde, bir ışık görülür.

Yapıda:

Yalnızca, “Avam Kamarası” ile “Lortlar Kamarası” halka açıktır. Fakat: Avam Kamarasına giderken, ortaçağdan kalma “Westminster Hall”un içinden geçiyorsunuz, buraya göz atabilirsiniz. Burası: çeşitli yargılamaların yapıldığı bir yer. Burada: Sir Thomas More, Guy Fawkes ve I. Charles yargılanmıştır.

Evet, yine şehrin simgelerinden olan ve çoğu kimse tarafından bilinen “Big-ben” saat kulesi de burada.

İngiltere Londra Big-ben Saat Kulesi

BİG-BEN SAAT KULESİ

İngiltere Londra Gezi planı; Londra şehrinin en ünlü turistik yerlerinden biridir. Hatta, birçok kişi için, Londra şehrinin sembolüdür.

Onun kulesini, kocaman saat kadranını ve de bütün kuleye ismini veren, her saat başı, şimşek gibi sesini duyuran çanını, herkes çok sever. Özellikle: gece, saatin ışıklı yüzleri bir başka görünür.

İçinde asılı olan çanı: 13.5 ton ağırlığındadır. Saat başlarında, güzel melodisi ile, saati haber verir. Saat kulesinin adı: çanın döküldüğü, 1859 yılında, işletme müdürü olan Sir Benjamin Hall’den geldiği sanılmaktadır.

Ama, adın kaynağının, dönemin ünlü boksörleri Benjamin Caunt olduğu da iddia ediliyor. Saat: 1 saniye hassasiyetindedir. Saatin mekanizması, 1854 yılında tamamlanmasına rağmen, kulenin, yapımı bitene kadar, yani 4 yıl boyunca çalıştırılmamış.

Evet, nehrin diğer yakası. Parliament Squadre’ın tam karşısında, dünyanın en büyük ileri teknoloji ürünü olan dönme dolap bulunuyor.

İngiltere Londra London Eye

BRİTİSH AİRWAYS LONDON EYE (OBSERVATION WHEEL)

İngiltere Londra Gezi planı; Country Hall bölgesindedir. Thames nehrinin kıyısındaki Country Hall’un dışında, Westminster Sarayının karşı tarafında bulunuyor.

Şehrin en başta gelen turistik yerlerinden biridir. Dev bir dönme dolaba benzeyen, bir gözlem tekerleğidir. Dünyanın en uzun gözetleme çarkıdır. Londra’daki, dördüncü en uzun yapıdır.

Tasarımı: mimarlar, Davit Marks Julia Barfield, Malcom Cook, Mark Sparrowhawk, Steven Chilton tarafından yapılmıştır. Yapı: 2000 yılında tamamlanarak hizmete girmiştir. 5 yıllık bir süre için inşa edilmiştir. Çünkü: yapıldığında, şehrin görüntüsünü bozduğu gerekçesiyle, yoğun protestolara hedef olmuş.

Ancak, yalnızca, geçen yıl, yani 2009 yılında, 25 milyon Sterlin kar etmiş. 2000 yılından, yani açılışından bu yana, yaklaşık 40 milyon insan tarafından kullanılmış. En fazla ilgiyi ise: İspanyol, Fransız ve İtalyanlar göstermiş. Bu yüzden, bir turistik simge olmayı başarmış. Şehrin simgesi olarak kalmasına karar verilmiş.

Yüksekliği 135 metre ve ağırlığı ise 1600 ton.

Çevre uzunluğu: 424 metredir. 32 kapsülden oluşuyor. Çalışmaya başladığı zaman, 800 yolcusunu, yarım saat süren bir gezintiye çıkarıyor. Havanın açık olduğu bir günde: tüm yönlerde “Windsor Kalesi” ne kadar, 40 km. uzaklıklar görülebiliyor.

Gezi çarkının bir turu, yaklaşık 30 dakika sürüyor. Dönüş boyunca, manzara olağanüstü ve sürekli değişiyor. Şehir ayaklarınızın altına seriliyor. Muhteşem bir güzellik, mutlaka deneyin. Burası her gün açık, ancak rezervasyon gerekiyor. Paraya kıyıp, buraya binin ve muhteşem fotoğraflar çekin.

Evet, gezimize devam ediyoruz. Nehrin kenarında: Millbank’te bulunan “Tate Gallery” ye, Parliament Square’den yürüyerek ulaşabilirsiniz.

Londra Tate Gallery

TATE GALLERY

İngiltere Londra Gezi planı;  nehri kıyısında, kullanılmayan bir trafoda bulunuyor. Özel sergiler dışında giriş ücretsiz. Muhteşem bir galeri. Gallery: 16.yüzyıldan günümüze dek uzanan, National Collection of British Historic Painting’e ev sahipliği yapıyor.

Burada bulunan koleksiyonun gözde parçaları arasında: Constable’ın ünlü “Salisbury Cathedral Manzaraları”, Joshua Reynolds’un “Portreler”i, Hogart’ın 18.yüzyılda, düşkünlerin hayatını betimlediği tabloları, Stubb’ın manzaraları ve spor sahneleri bulunuyor. Bunun dışında: özellikle: Dali, Matisse ve Picasso’nun çalışmalarını, burada görebilirsiniz.

Beş yıl içinde, 20 milyon ziyaretçi tarafından ziyaret edilmiş. Kalıcı ve geçici sergiler için toplam 7 katta, ayrı ayrı mekanlar var. Türbin Holü: Tate’in en önemli yeri konumundadır. Ekim ve Mart ayı arasında, her yıl, görevlendirilmiş bir sanatçı tarafından Türbin Holü’nün bütününde bir sergileme yapılıyor.

Ana binanın bir uzantısında: Clore Gallery bulunuyor.

CLORE GALLERY

İngiltere Londra Gezi planı; Burası: Covent Garden doğumlu, Turner’in 282 yağlıboya tablosu ile 20.000’i aşkın, diğer yapıtlardan oluşan, koleksiyonun sergilenmesi amacıyla yapılmış.

WESTMİNSTER ABBEY

İngiltere Londra Gezi planı; Burada: taç giyme törenleri düzenleniyor. Ayrıca: kraliyet mozolesine ev sahipliği yapılan ulusal bir mabet. Burada: krallar ve kraliçelerin yanı sıra, ülkenin önde gelen devlet adamları, müzisyenleri, askerleri, bilim adamları ve edebiyatçılarının cenazeleri yatıyor.

Yapının içindeki yüksek Altar: son 900 yıldan beri yapılan bütün taç giyme törenlerine ve kraliyet düğünlerine tanıklık etmiş. Ayrıca: burada, günümüzde halen ibadet yapılıyor.

Evet, kiliseyi gezebilirsiniz. Batı kapısı doğrudan 31 metre yüksekliğindeki nefe açılıyor. Yanından geçeceğiniz ilk mezar: adsız askere aittir. “Tomb of the Unknown Warrior”.

Büyük devlet adamlarının ve kraliyet üyelerinin yattığı Abbey’de: en çok ziyaret edilen mezar “bilinmeyen bir askere” aittir. Üzerinden yürünmesi yasak olan tek mezar da, budur. Kraliyet alayı bile, mezarın çevresinden  dolaşır.

On birinci ayın, on birinci günü, on birinci saatte: bütün İngiliz ulusunun, iki dakikalığına sessizliğe büründüğü Anma Gününde: Abbey’in, ön avluları, savaşta ölen insanlar ve hayvanlar için bırakılan gelincikler ile kırmızıya boyanıyor.

Bölmenin öbür tarafında:

Gladstone gibi önemli başbakanların mezarlarının bulunduğu “Statesmen’s Corner” var. Yüksek Altar’ın çevresi, kraliyet mezarlarına ayrılmıştır. Saatin ters yönünde yürüyerek ilerlediğiniz zaman:  sırasıyla: I. Edward, II. Henry, II. Edward ve II. Richard’ın mezarlarını görebilirsiniz.

Coronation Chair, Altarın tam ortasındadır. Meşeden yapılmış olan bu büyük ve eski taht, 1307 yılından bu yana, kral ve kraliçenin taç giydiği yerdir.

Kilisenin iç tarafındaki “Chapel of Henry VII “, Bath Şövalyeleri Tarikatına ait gösterişli sancak ve bayraklarla dekore edilmiştir. Şapelin duvar işçiliği ve ahşap oymaları, son derece etkileyicidir. VII. Henry burayı, gömüleceği yer olması amacıyla, 1503 yılında yaptırmıştır.

Evet, saatin ters yönünde yürümeye devam ediyorsunuz: Şapelin çevresinde sırasıyla I. Elizabeth ve I. Mary gömülüdür. İki kraliçe, kardeş olmalarına rağmen, hiç anlaşamamışlardır. Mary: idam etmek niyetiyle, Elizabeth’i “Tower of London”a hapsetmiştir. Ayrıca: VII. Henry’nin yanı sıra, Stuartlardan II. Charles’inn, III. Williams’ın ve İskoçya Kraliçesi Mary’in mezarları buradadır.

Londra Hükümet Binaları

HÜKÜMET BİNALARI

İngiltere Londra Gezi planı; , Parliament Square ve Trafalgar Square arasında uzanan, hükümet binalarının bulunduğu alandır. Adını: VIII. Henry’nin yaptırdığı “Palace of Whitehall”den alıyor. Benqueting House, sarayın, günümüzde ayakta kalan tek yapısıdır.

Byridge Street’ten dönüp, Parliament Street üzerinden yürüyün, Hazine’nin 19.yüzyıldan kalma merkez binasını göreceksiniz. Bu ihtişamlı binanın, 3 metre altında, Churchill’in savaş yıllarındaki komuta merkezi olan “Cabinet War Rooms” bulunuyor. Bu karargah, bir zamanlar büyük bir gizlilik içinde korunmuş. Ama günümüzde, buranın içine de girebilmek mümkün.

Nerden mi? Whitehall yakınlarındaki King Charles Street üzerinde bulunan, Clive Steps’ten girilebiliyor.

Hemen yakınlardaki: “No.10. Downing Street”: 1735 yılından buyana, Başbakanlık ofisi ve evi olarak kullanılıyor. Pek de gösterişli olmayan 10 numaralı bu binayı sokaktan görebiliyorsunuz. Ön kapısında bir polis memuru nöbet tutuyor. Bu polis de olmasa, parmaklıklar ardındaki bu evin, sıradan bir ev olduğunu düşünmemek mümkün değil. Tabii bir  de, bizim ülkedeki bu tür konutlar ve ihtişam, hemen gözlerinizin önünden mutlaka geçecektir.

Parliament Street’in, dünya savaşlarında ölenlerin anısına dikilen anıtta (Cenotaph) buluştuğu noktada; Whitehall başlıyor. Biraz ileride ise “Banqueting House” bulunuyor.

BANQUETİNG HOUSE (ZİYARET EVİ)

İngiltere Londra Gezi planı; Burası, gerçek anlamda, İngiltere’nin ilk Rönesans binası. Londra’daki en görkemli salondur. Ayrıca; meşhur Whitehall Sayından, geriye kalan tek kısımdır ve Londra’nın, beyaz porlant taşı ile kaplanmış ilk binasıdır.

1619-1622 yılları arasında inşa edilen bu binanın dizaynı: İnigo Jones tarafından yapılmıştır. Aslında, inşa edilen, yalnızca ziyaret salonudur. Buranın altında, kral, küçük toplantılar yapar, üstte de abartılı törenler düzenlermiş.

Yapının en çarpıcı özelliği: I. Charles’in isteğiyle, Rubens’in yaptığı  tavan resmidir. Rubens, 1634-1636 yılları arasında, Antwerp şehrinde yaşarken, bu resimleri yapmıştır. Bu dokuz adet resim: sembollerle İskoçya ve İngiltere’nin birleşmesini ve akıllıca bir yönetimin faydalarını gösterir. Bu iş karşılığında Rubens’e, 3000 Sterlin ödenmiş ve şövalye unvanı verilmiştir.

I. Charles, 1649 yılında, bu binanın önünde, boynu vurularak idam edilmiştir. I. Charles’in, St. James sarayından çıkıp, babası tarafından inşa ettirilen ve kafasını kesileceği bu muhteşem salona, sakin bir şekilde, yürüyerek gelişini düşünmek, insanın tüylerini ürpertiyor.

Bu saray:

sahiplerine, biraz da kötü şans getirmiş. Cardinal Thomas Wolsey, o denli gösterişsiz bir yaşam sürmüş ki: sonunda VIII. Henry’nin gözünden düşmüş. Henry, buraya taşınıp, burasını kendisinin ve kendisinden sonra gelecek kralların resmi ikametgahı haline getirir.

Ancak, daha önce anlattığım gibi, I. Charles’in kafası burada kesilir. III. William, burada nemli nehir havasından kaynaklanan sağlık sorunları yaşar. 1698 yılında, yine bir yangın, Tudor binası yok olur ve geriye yalnızca, bugün görülebilen, bu ziyafet salonu kalır.

Whitehall’un batısında bulunan “Atlı Muhafızlar”; geleneksel görevlerini, günümüzde de yerine getirmektedirler. Whitehall’un, 1698 yılındaki yangında yıkılmış olmasına ve St. Jame’s Palace’ın artık kraliyete ev sahipliği yapmamasına rağmen, bu nokta, hala kraliyet saraylarının resmi girişi olarak kullanılmaktadır.

Nöbet değişim töreni: Pazartesi-Cumartesi arasında: saat: 11.00’de, Pazar günleri ise: 10.00’da yapılıyor.

STRAND BOYUNCA

İngiltere Londra Gezi planı; Aziz Edward zamanında açılan bir yolun üzerinde bulunan Strand Caddesi (kıyı yolu): Westminster ile City of London arasında uzanıyor.

1293 yılında, Kastilya’lı Eleanor’un cansız bedeninin taşındığı ve yol boyunca, 12 haçın dikildiği ( bunlardan biri, günümüzde Charing Cross’tur) güzergah burasıdır.

Günümüzde ise burası: mağaza ve tiyatro binalarıyla dolu. Savoy Hotel gibi mimari harikaların bulunduğu bir cadde. Otelin önündeki yol: Britanya’da, trafiğin sağdan aktığı tek yerdir.

ST.MARY-LE-STRAND

Bİngiltere Londra Gezi planı; urası bir kilise. 1724 yılında yapılmış. Yolun sağ tarafındadır. Motorlu araçların kullanılmaya başlanmasından sonra, yolun genişletilmesiyle, bu kilise, işlek trafiğin tam ortasında, bir adacığın üzerinde kalmıştır.

COURTAULD İNSTİTUTE GALLERİES

İngiltere Londra Gezi planı;  House’tadır. Etkileyici sanat koleksiyonunda; 14., 15 ve 16.yüzyılların, dinsel konulu başyapıtlarının, 17.yüzyıl İtalyan ve 20.yüzyıl Britanya sanatının yanı sıra, Rubens, Cranach, Brueghel ve Botticelli gibi ustaların, en önemli eserleri var.

Strand’e, paralel uzanan, nehrin daha yakınındaki “Embankment”ta, da trafik yoğun oluyor. Ancak, manzarası için, buraya inmenize değer, mutlaka gidin.

EMBANKMENT

İngiltere Londra Gezi planı; Londra şehrinin en eski, açık hava anıtı burada bulunuyor. Bu anıt: 21 metre uzunluğunda, Mısır dikilitaşı. Assuan’dan getirilmiş. MÖ.1475 yılından kalma, “Cleopatra’s Needle” anıtı.

Bu anıtın bir eşi: Amerika’da, New York City’de, Central Park’tadır.

Mısır Hidvi: 1819 yılında, bu anıtı buraya hediye etmiş. Ancak: İngilizler, bu anıtı, yattığı yerden dikey pozisyona getirmek için tam 59 yıl beklemişler.

Anıtın, önce Parlamento binasının önüne dikilmesi gündeme gelmiş. Ama, buranın yeterince güvenli olmadığı ortaya çıkmış. Günümüzdeki haliyle, dikilitaşın alt kısmındaki sfenksler, yanlış tarafa bakar halde yerleştirilmişler.

Evet, gezimize devam ediyoruz. Nehrin hemen karşısında: Waterloo Bridge yakınlarında, Avrupa’nın en büyük, sanat kompleksi olan “South Bank Centre” var.

SOUTH BANK CENTRE

Burada: Hayward Gallery, Natıonal Theatre, Royal Festival Hall ve National Film Theatre bulunuyor.

CITY OF LONDON

Burası bir bölge. Eskiden halk burada yaşarmış. İşine buraya gidermiş, eğlenmeye buraya gelirmiş. Tabii, şehir büyüdükçe burası da genişlemiş. II. Dünya savaşında ise, Alman bombardımanı, buranın dokusunu yok etmiş.

Bir zamanlar: cıvıl cıvıl pazarların kurulduğu, kafelerle dolup taşan City bölgesi; günümüzde, gökdelen şeklindeki yapılar ve tek yönlü sokaklarla dolup taşmış ve eski özelliklerini kaybetmiş. Her şeye rağmen, City bölgesinde yürüyerek gezerseniz, mutlaka ilginizi çekecek güzellikleri keşfedebilirsiniz.

Günümüzde, City bölgesi: iş dünyasının merkezidir. Haftanın, beş günü: 300.000 den fazla çalışan, bu bölgeye gelip gider. Bu bölge, günümüzde “Square Mile” olarak bilinmektedir. Burada: insanoğlunun, parayla olan her türlü uğraşısı, yürütülmektedir. Bu yoğun çalışan kalabalığı; her gün, saat: 17.00-18.00 gibi evlerine döner ve geride, yalnızca 6000 kişinin yaşadığı, bir hayalet kasaba kalır.

City bölgesini, hafta sonunda ziyaret etmeyi düşünüyorsanız, gitmemenizi öneririm. Çünkü: burayı, çalışma saatleri içinde, pubların ve restoranların dolu olduğu anlarda görmelisiniz. Hafta sonlarında, burası, öylesine boştur ki, bazı kiliseler bile Pazar günleri kapanıyor.

LEGAL LONDON

Şehrin hukuk merkezidir. Şehrin tam sınırındadır. Burada: Strand üzerinde bulunan ve 19.yüzyıldan kalma bina: “Royal Courts of Justice” olarak isimlendirilir ve bir sarayı andırır.

Birkaç metre aşağıdaki Fleet Street’in tam karşısında: Temple olarak bilinen yer var.

TEMPLE

Burası, bir zamanlar: avukatların ve geleceğin avukatlarının yaşadığı yerlermiş. Temple adını: 12. ve 13.yüzyıllarda, haçlı seferlerine katılan ve burada yaşamış olan Templier Şövalyelerinden almıştır.

1185 yılında yapılmış olan Temple kilisesi, ziyarete açıktır. 16.yüzyıldan kalma “Middle Temple Hall” ise ziyarete açıktır.

Londra St Pauls Cathedral

ST. PAUL’S CATHEDRAL

St. Pauls bölgesindedir. Londra şehrinin imajını belirleyen mimari eserlerden biridir. Bu mekanın en büyük özelliği: Prens Charles ile Prenses Diana’nın düğün törenlerinin burada yapılmış olmasıdır. Avrupa’nın en geniş üçüncü katedralidir.

Gelelim, yapının yapımı hikayesine. 1663 yılında: Sir Christopher Wren’den: 500 yılı aşkın bir süredir ayakta duran Old St.Paul’s Cathedral’ı tamir etmesi istenir. Ancak: Wren; yapının baştan aşağı yenilenmesi gerektiğinde ısrar eder.

Yalnız, bu önerisi kabul edilmez. Daha sonra ise: 1666 yılındaki büyük yangın sonucu, yepyeni bir katedralin yapımı gündeme gelir. Ancak yine sorun çıkar. Çünkü: Wren’in tüm olanakları: yalnızca insan ve makara gücüdür. Bu nedenle, çalışmalar yavaş ilerler.

Parlamento buna sinirlenir. Bunun sonucunda, zaten yetersiz olan, yıllık gelir, yarıya düşürülür. Sonunda, yapı, 1711 yılında, Wren 37 yaşında iken tamamlanır. Ancak: daha önce ilk kez, MS.604 yılında kent kralı Ethelbert tarafından yapılan ve takip eden tarihi süreçte, üç kez yıkılan ve bir kez de yanan kilise: Wren tarafından, taştan yaptırılır.

Evet, bu muhteşem yapının yapımı ile ilgili, bu kısa hikayeyi anlatmayı gerekli gördüm. Çünkü: bu yapının hangi şartlarda yapıldığını bilip te izlemeniz gerek.

Bu arada: Wren, bu kilisede gömülü. Katedralde bulunan sade mezarının, mezar taşında: oğlu, şu anlamlı, Latince kitabeyi yazdırmış. “ Ey okuyucu, burada yatanın anıtını arıyorsan, çevrene bir bak”

Wren’in tasarımlarının tipik özellikleri: ölçü ve düzendir. Katedralin içi: olağanüstü güzelliktedir. Koro mahalli, dövme demirden yapılan koro bölmesi ile kapılar ve tabii ki dev kubbe, öne çıkıyor.

Yapının yüksekliği:

111 metre. Roma’da, San Pietro’dan sonra; dünyanın en büyük kubbesidir. İlk kata çıkabilirsiniz. Burada: 33 metre ileride fısıldanan bir şeyi bile, net olarak duyabiliyorsunuz. Muhteşem bir akustik yaratılmış. 627 basamaklı merdivenin tepesine çıktığınızda ise: City’nin baş döndüren manzaralarını görebiliyorsunuz.

Evet, katedral içinde geziye devam ediyoruz. Burada da: ünlü anıtlar ve mezarlar bulunuyor. Wellington Dükü ile Lort Nelson’un mezarları burada. Eski katedralin yıkıntılarından kurtulan “John Done” heykelini de görmelisiniz. Bu şahıs, katedralin başrahibi olan ünlü bir şair.

Heykel üzerinde, 1666 yılındaki büyük yangından kalma, yanık izleri var. Amiral Lort Nelson, Wellington Dükü, Sir Winston Churchill gibi şahısların cenaze törenleri de burada yapılmıştır. İçerisi; İngiltere’nin meşhur kişilerinin heykelleri ve anıtları ile dolu.

Katedralin girişindeki kasaya: oldukça yüklü bir giriş ücreti ödeniyor. Pazar günleri ise, yalnızca ayin yapılıyor.

BARBİCAN

City’nin kuzeyinde bulunuyor.

BARBİCAN ARTS AND CONFERENCE CENTRE

İngiltere Londra Gezi planı; Burası: bir sanat ve konferans merkezidir. Ancak: mimarisi beğenilmiyor. Ancak: bu merkezde: resim galerileri, tiyatro sahneleri, sinema salonu, barlar ve restoranlar var ve bunlar gerçekten kusursuz yapılar. Burada, ayrıca: Royal Shakespeare Company ile Londra Senfoni Orkestrası bulunuyor.

Buradaki diğer bir bölüm: Museum of London.

MUSEUM OF LONDON

Galeriler: Londinium döneminden, günümüze kadar, başkentin gelişimini anlatıyor. Roma döneminden, II. Dünya Savaşının hava saldırılarına ve Millenium Dome’a kadar geçen zamanın geride bıraktıklarını, burada görmek mümkün. Müzenin koleksiyonlarında: bir Roma mutfağı, Roma surlarından bir parça, vebayı haber veren çan, Newgate Hapishanesinin eski kapısı, Belediye Başkanının altın yaldızlı arabası, Victoria döneminden bir dükkan, Selfridges’den bir asansör ve hava akınlarından korunmak üzere tasarlanmış bir Anderson sığınağı bulunuyor.

FİNANCIAL CİTY

City bölgesinde, ticaret hayatının kalbi: “Bank of England” da atıyor. Binanın penceresiz duvarları, yeraltından üç kat aşağıdan başlayarak, yerden yedi kat yukarılara yükselir. Burası: ülkenin altın rezervlerinin bulunduğu yer. Banka, günümüzde halka açık olmasa da: İngiliz para biriminin ve bankanın olaylı tarihini anlatan müzeyi, ücretsiz olarak ziyaret etmek mümkün.

Bank of England’ın hemen yanındaki kule: “Stock Exchange” yani Borsa binasıdır. Caddenin hemen karşısında göreceğiniz, gösterişli bina ise, 1844 yılı yapımı; “Royal Exchange” dir. Yani: kraliyet borsasıdır.

TOWER OF LONDON’IN ÇEVRESİ

Londra Tower of London

TOWER OF LONDON (TOWER HİLL)

Şehrin, en önemli tarihi yapısıdır. Tower Hill bölgesindedir. Thames nehrinin kuzey kıyısında bulunan tarihi bir yapıdır. Tarih fanatiklerinin cenneti olarak biliniyor. Burası aslında, bir yapılan kompleksi. Ancak, esas kule denilen yer: 1078 yılında, I. William tarafından yaptırılan ve “Beyaz Kule” olarak isimlendirilen bir yer.

Kule: dörtgen biçimli yapısı ile öne çıkıyor. Kulenin yapılış amacı ise: bir kale, kraliyet sarayı ve saray suçlularının tutulacağı bir tutukevi olarak kullanılmak. Ayrıca, bu kule, bir zamanlar, idam ve işkence merkezi, cephanelik, devlet hazinesinin korunması, hayvanat bahçesi, darphane ve gözlemevi olarak kullanılmış.

Evet, 12.yüzyılda, tahta geçen, kral Aslan Yürekli Richard, kulenin çevresini, güçlü duvarlar ile kapattırır ve çevresine bir hendek kazdırarak, içini su ile doldurtur. Diğer krallar döneminde de, kule, bakım ve onarım görür. Hatta, bir süre, kule, kraliyet ailesinin ikametgahı olarak da kullanılır.

Evet, kale: yaklaşık 900 yıllık geçmişi boyunca: kraliyet sarayı, korkunç bir hapishane ve idam yeri olarak kullanılmıştır.

Evet, tahmin ettiğiniz gibi, buranın geçmişi kanlı olaylarla dolu. 19.yüzyılda: Wellington Dükü: surların dışındaki hendeği doldurarak, bahçeye çevirttirmiş.

Tower’ın surlarında:

Yeomen Warder denilen nöbetçilerden 41 kişi bulunuyor. “Beefeaters” olarak da bilinen bu eski askerler: Tudor kostümü giyiyorlar ve gün boyunca ziyaretçilere, eğlenceli ve ilgi çekici bilgiler veriyorlar. Burayı: yılda, 2 milyondan fazla kişi ziyaret ediyor. Bu nedenle: kalabalığa yakalanmamak için, buraya erken saatlerde gitmelisiniz. Şubat ayında, Crown Jewels sergisi ziyarete kapanıyor ve giriş ücretlerinde indirim yapılıyor.

Geziniz sırasında geçeceğiniz “Traitor’s Gate”: Thames nehri, geriye  taşınmadan önce, Tower’ın nehir kıyısındaki girişi imiş. Ülkeye ihanet etmekle suçlananlar bir kayıkla, buraya getirilirlermiş. Geleceğin kraliçesi, I. Elizabeth, annesi Anne Boleyn gibi kuleye hapsedilmiştir. Kapının üzerinde: 13.yüzyılın  sonlarında, krala ev sahipliği yapmış olan, I. Edward’ın Sarayı bulunuyor. Burası: İngiltere’nin, ortaçağdan kalan tek sarayıdır.

Hemen karşıda göreceğiniz “Bloody Tower (kanlı kule)” adını: Britanya tarihinin, belki de, en korkunç olaylarından almıştır. III. Richard, yeğenleri olan Edward ile Richard’ı: 1483 yılında, buraya getirmiş ve daha sonra iki kardeşten haber alınamamıştır.

İki yüzyıl sonra ise; civarda, iki çocuk iskeleti ortaya çıkarılmıştır. Burada hapsedilen bir başka ünlü ise: I. James’e suikast düzenleyeceği iddiası ile tutuklanan Sir Walter Raleigh’dir.

Tower Green:

altı kraliyet üyesinin boyunlarının vurulduğu yerdir. Bu kişiler arasında: VIII. Henry’nin 2 eşi, Anne Boleyn ile Catherine Howard ve “Dokuz günlük kraliçe” Lady Jane Grey var. Sir Thomas More gibi, halktan kişiler ise: kulenin, Tower Hill üzerindeki surların önünde, yaklaşık 200.000 kişilik bir kalabalığın önünde idam edilmiştir.

Güzel ama bir yandan da kasvetli olan “St Peter ad Vincula” şapelini ziyaret edebilirsiniz. İdam edilen ünlülerin başsız bedenleri, burada gömülüdür. Daha sonra: “Crown Jewels” sergisini gezebilirsiniz. Bu sergide: mücevher koleksiyonundaki parçaların büyük kısmı: II.Charlles döneminden kalmadır.

Burada bulunan: Aziz Edward Tacı: II. Charles’in taç giyme töreni için yapılmıştır. O tarihten günümüze dek, her törende kullanılmaktadır. 2 kilogramlık taç: ağırlığından dolayı, ilk fırsatta, İmparatorluk Tacı ile değiştirilir. Tacı süsleyen: 3259 mücevher arasında: Kara Prens yakutu ile Afrika’nın “İkinci Yıldızı” da bulunuyor.

Londra White Tower

White Tower’de:

“Royal Armouries” denilen yerde: zırh koleksiyonu bulunuyor. Burada: VIII. Henry’nin büyük zırhı ile, I. Charles’in savaş kıyafeti gibi kulenin geçmişiyle doğrudan ilgisi olan objeler sergileniyor.

VI. Henry’nin öldürüldüğü: Wakefield Tower’ı gezebilirsiniz. Mahkumların hava almaları için çıkarıldıkları “Wall Walk’ta dolaşabilirsiniz. Bu arada: Tower’ın ünlü kuzgunlarını da mutlaka görmelisiniz. Kuzgunlar: kuleyi terk ederlerse, hem kulenin hem de İngiltere’nin çökeceğine inanılır. O yüzden, bu kuzgunlara gayet iyi bakılıyormuş. Ayrıca: uçup gitmemeleri için de kanatlarının uçları kesiliyormuş.

Kulenin üzerinde: Tower Bridge uzanıyor.

Londra Tower Bridge

TOWER BRİDGE

Londra şehrinin en büyülü yerlerinden biridir. Paraya kıyıp, içine mutlaka girin ve sıradan bir köprüyü, İngilizlerin nasıl pazarladıklarına şahit olun. Köprü: Thames nehri üzerindedir. Londra kulesine yakın olduğu için, kule köprüsü olarak da isimlendirilir.

Köprü: 1894 yılında, hizmete açılmıştır. Yüksek seviyede, iki yatay yürüyüş yolu ve aşağıda bir araba yolu ile birbirine bağlanmış iki kuleden oluşmaktadır. Gotik taş işçiliğiyle, göze çarpıyor. Victoria döneminden kalma.

Bir mühendislik harikasıdır. Yapımı: 8 yıl sürmüştür. Yapıldığı dönemde: köprü kanatlarının açılması, hidrolik bir düzenle sağlanırken, günümüzde, elektrikli bir sistem kullanılıyor. Kulenin başına asansörle çıkılıyor veya 300 basamak merdivenle çıkmak mümkün.

43 metre yükseklikte, bir podyum var, buradan manzara muhteşem. Evet, köprüye çıkınca: nehrin nefes kesen manzarasını görebilirsiniz. Köprünün tarihine ilişkin sergiyi: Tower Bridge Museum’da görebilirsiniz.

WEST END

Her ne kadar, batı ucu anlamına gelse de; West End, şehrin uç kısımlarında değil, ortasındadır. Tiyatro salonları, gece kulüpleri, büyük mağazalar, şık oteller ve en iyi restoranların bir çoğu, bu semtte toplanmıştır.

Dünyaca ünlü caddeler : Oxsford Street ve Piccadilly Street: bu semtin kuzey ve güney sınırlarını oluşturuyor.

Londra Pitcadily

PİCCADİLLY

Piccadilly Circus: neon ışıklarının bir yüz yıldan uzun süredir yandığı bir yer olarak öne çıkıyor. Bu ünlü ve işlek kavşak: araç trafiğine kapandıktan sonra, turistlerin ve sokak müzisyenlerinin uğrak yerlerinin başında gelmeye başlamıştır.

Geceleri ve hafta sonlarında: son derece kalabalık ve gürültülüdür.

Ünlü “Eros Heykeli”: 1893 yılından yani dikildiği günden bu yana burada bulunmaktadır.

EROS HEYKELİ

Hayırseverliği nedeniyle: Shaftesbury Kontuna adanmış olan heykelin: Hıristiyan yardımseverliğinin meleğini temsil etmesi düşünülmüş ancak, heykel, zaman içinde, Yunan mitolojisinde, cinsel aşkı simgeleyen “Eros” olarak yorumlanmıştır.

Shaftsbury Avenue’ye dönük olması gereken heykel, o kadar hoş taşınmıştır ki: bu kadar az hasar görmesi, büyük bir mucizedir. Heykel, Victoria dönemi insanlarını rahatsız etmesine rağmen: günümüzde, Londra’nın en önemli sembollerinden biri haline gelmiştir.

Piccadilly caddesi: Piccadilly Circus’ı, Hyde Park Corner’a bağlıyor. Havayolu şirketlerinin, mağazaların ve otellerin bulunduğu, 500 metrelik caddenin ortasında, kare şeklindeki, tuğlalı kule: “St.Jame’s Church” hemen göze çarpıyor. Ünlü sanatçı Wren’in yapıtlarından olan bu kilisede: elişi ve antikaların satıldığı bir Pazar ve bir cafe bulunuyor.

Caddenin hemen karşısında: 17.yüzyıldan kalma, Burlington House bulunuyor.

BURLİNGTON HOUSE

Bu yapı: 300 yıldan beri, şehrin en seçkin sergi mekanıdır. Burada: Royal Academy of Arts var. Düzenli olarak, uluslar arası sergiler düzenleniyor. Geçici sergiler ve çağdaş sanatçıların katıldığı “Summer Exthibition”, her yıl binlerce sanatseveri buluşturuyor.

Picadilly’nin bir başka ünlü yapısı: taze meyve ve sebzelerin satıldığı “Fortnum and Mason” dur. Burada: yakın iseniz, mutlaka bir öğleden sonra çayı içmelisiniz.

Piccadily: Hyde Park Corner’da bitiyor.

HYDE PARK CORNER

Burası kraliyet parklarının en ünlüsüdür. Çünkü: yeri merkezidir ve çok büyüktür. Ayrıca: cazip köşeleri bulunmaktadır.

Parkın “Marble Arch “ köşesinde: Speakers Corner var. Burası: eskiden, halk gösterilerinin yapıldığı, kalabalık dinleyici kitlesinin hiç eksik olmadığı tarihi bir yerdir. Günümüzde ise, söyleyeceği bir şeyi olan insanlar, Pazar sabahları buraya gelirler.

Dinlenmekten sıkılırsanız: Hyde Park’ın yapay gölü olan “Serpentine” üzerinde, bir tekneye atlayın ve gezinin. Peter Pan’ın heykeli: gece-gündüz, gölün öteki tarafına bakıyor.

MYFAİR

Piccadilly’nin kuzeyinde kalmaktadır. Londra şehrinin en pahalı ve zarif mağazalarından bazıları burada bulunuyor. Ancak: Myfair ismi: geçmişte, bu şekilde anılmamıştır. Bu isim: 17. yüzyıl boyunca ve 18.yüzyıl başlarında: fuhuş, içki ve kavganın eksik olmadığı ve her türlü suçun işlendiği bir yer olarak anılırmış.

Bond Street’in, son derece pahalı mağazalarında, aklınıza gelebilecek her şeyi bulabilirsiniz. Kaşmirler, mücevherler, eski ustaların resimleri, antikalar.

Dünyanın en eski müzayede salonu: “Sotheby’s” bu cadde üzerindedir. Buranın kuzeyinde: Britanyanın en şık erkek giyim mağazalarının bulunduğu “Savile Row” var. Trafiğin çok yavaş ilerlediği “Park Lane” boyunca, lüks oteller dizili.

Park Lane’in, üst ucunda bulunan “Marble Arch”tan, Oxford Street’e çıkın. Aynı kemer, bir zamanlar “Cehennem Kapısı” olarak da anılmıştır. Bunun sebebi: 1388 yılından, 1738 yılına kadar idam yeri olarak kullanılmıştır. Tek kerede: 24 kişinin birden, asılabileceği darağacı platformu: 1571 yılında buraya yerleştirilmiş. Buraya gelip, asılanları seyretmek: Londra şehrinde yaşayanların, en büyük eğlencesi imiş.

MARBLE ARCH

Josh Nash’ın, Trafalgar ve Waterloo zaferlerinin onurlarına tasarladığı “Marble Arch” 1827 yılında: Buchingham Sarayının önüne dikilmişti. Sarayın tasarımıyla uğraşmakta olan Nash; bütçenin yetmemesi üzerine, görevinden alınmıştır. Marble Arch ise, 1851 yılında, günümüzdeki komik yerine konulmuştur.

Evet, gezimize devam ediyoruz.

Alışveriş etmeyi düşünüyorsanız; Oxford Street’ten başlayabilirsiniz. Ancak: Regent Street, daha ilginçtir. Burada: çiçek desenli kumaşların bulunduğu “Liberty”, bir oyuncak cenneti olan “Hamleys” ile “Garrard” bulunuyor.

Londra Madame Tussoud Museum

MADAME TUSSAUD’S

Marleyn Road üzerindedir. Maria Tussaud tarafından kurulan, Mademe Tussaud’s Müzesi: ünlülerin birebir balmumu kopyalarını içeren, oldukça eğlenceli bir mekandır. Balmumundan heykel ustası Marie Tussaud (1761-1850) tarafından kurulmuştur. Yani kurulduğu 1884 yılından bu yana aynı yerde bulunuyor.

Merkezi burada. Amsterdam, Hong Kong, New York City, Los Angeles, Hollywood ve Şangay’da şubeleri var.

Balmumundan yapılmış mumyalardan oluşan fantastik bir yeni çağ müzesidir. Her yıl: dünyanın çeşitli yerlerinden, 2 milyondan fazla ziyaretçiye ev sahipliği yapmaktadır. Müzede: Bill Clinton’dan, Nelson Mandela’ya; Elvis Presley’den, Alfred Hitcock’a kadar sayısız ünlülerin mumyaları bulunuyor. Ayrıca: bizim için ayrı bir önemi bulunan “Atatürk” mumyasını da burada görmeniz mümkün. Ancak, müzedeki Atatürk balmumu heykeli, yıllardır Atatürk’e benzemediği gerekçesiyle eleştirildi. Türk hükümeti, defalarca, heykeli değiştirtmek için, girişimlerde bulunmuş, ancak müze yönetimi kabul etmemişti. Bunun üzerine, devreye “Koç Topluluğu” girdi ve müze yönetimi ile görüştü. Yapılan girişimler, müze yönetimi tarafından kabul edildi ve heykel yenilendi. Sonuçta, Atatürk’ün bire bir ölçülerinde gerçekten göz alıcı bir mumya heykeli yapıldı.

Müzenin en alt katında:

korku bölümü var. Burada: Chamber of Horrors’ın ürpertici sahneleri, ünlülerin balmumu heykellerini görebilirsiniz.

Burada: 21.yüzyılın bilim ve teknik harikası olan “London Planetarıum”u, efsanevi rock yıldızlarının heykellerinin bulunduğu “Rock Circus”u ve dünyanın sayılı sanat eserlerini barındıran “Natıonal Gallery” de ziyaret edebileceğiniz yerler.

Bu müzeyi gezdikten sonra, biraz temiz hava almak isterseniz: Regent Park.

REGENT PARK

Parkı çevreleyen, alçı bezeklerle süslenmiş zarif binalar, naib prens George’un mimarı John Nash tarafından tasarlanarak: 1820 yıllarında hayata geçirilmiştir. Nash’ın: bölge için düşündüğü plan, tam anlamıyla gerçekleştirilmemiş olmasına rağmen, parkın çevresindeki peyzaj, Londra şehrindeki planlamacılığın en seçkin örneklerinden biridir.

Buradaki binalar, ziyarete açık değildir. Ancak, bazıları: muhteşem güzel cephelere sahiptir. Özellikle: Cumberland Terrace, mutlaka görmelisiniz.

Parkta bulunan “Open-Air Theatre”: yaz gecelerinde, yıldızların altında, bir Shakespeare temsili seyretmek için, kusursuz bir mekandır.

ST.JAMES’S

Piccadily’nin güneyindedir. Üst düzey görevliler ve centilmenlerin tercih ettikleri bir semttir. Özel kulüpler, burada çok sayıda bulunuyor. Burada: yüzlerce yıllık şarap tüccarları, şapka, gömlek ve ayakkabı üreticileri bulmak mümkün.

Bir başka müzayede şirketi olan “Christie’s” 1766 yılından bu yana, burada bulunmaktadır.

Bu semtteki mağazaların bir kısmı: müşterilerini zaman yolculuğuna çıkarırlar. James Lock’tan bir silindir şapka, John Lobb’dan el yapımı ayakkabılar veya Berry Bros and Rudd’dan yıllanmış şaraplar sipariş etmek mümkün. Satın almasanız bile, vitrinlere bakmaya değer.

Semt adını: Pall Mall ile Mll arasında bulunan “St.James’s Palace” den alır. Pall Mall sonunda, bir heykel var. Bu heykel: III. George’un Britanya ordusunun başkumandanı olan çulsuz oğlu onuruna dikilmiştir. Dük: 2 milyon sterlin borçla ölmüştür. Heykel için gereken bütçe, memurların ve askerlerin bir günlük maaşları kesilerek oluşturulmuştur. Bu uygulama, tepkilere yol açtığı için: dük, iyi hatırlanmaz.

SOHO (LONDRA ŞEHRİNİN SEKS MAHALLESİ )

Buranın, salaş bir kırmızı fener mahallesi imajı, gün geçtikçe değişmektedir. Fahişeler ve seks dükkanları, hala bu semtte yoğunlaşmaktadır. Yani: Londra şehrinin seks mahallesi, seks mekanı olan bir yer.

Yine de, burası, ziyaretçileri için pek tehlikeli bir yer olarak sayılmaz. Hatta, günümüzde, burada bir kısım uluslar arası restoranlara bile rastlamak mümkündür.

Semtin kozmopolit yapısı: Huguenot ve Yunan göçmenlerinin, 17.yüzyılda buraya yerleşmesiyle şekillenmeye başlamıştır. Bir süre sonra ise, Avrupa’nın çeşitli yerlerinden ve son olarak da Çin’den büyük bir nüfusun gelmesiyle, kültürlerin kaynaştığı bir nokta olmuştur.

Bu kimliğin en iyi yansıdığı yerlerden biri: Cezayir kafesi, İtalyan pastanesi ve Amerikan, Fransız, İtalyan, Malezya ve Vietnam mutfaklarını temsil eden restoranlarıyla, otantik bir havası olan “Old Campton Street” dir.

Bu sokak, aynı zamanda, Soho’daki eşcinsel kültürünün merkezidir.

Chinatown: Gerrard Street’in çevresine yayılan küçük bir mahalledir. Buradaki sokakların adları Çince de ifade edilir. Telefon kulübeleri ise, küçük pagodalar şeklindedir. Dışarıda yemek son derece keyiflidir. Soho’nun doğu ucundaki “Charing Cross Road”, antika kitaplar satan sahafların merkezidir.

COVENT GARDEN

Manastır bahçesi anlamına gelmektedir. Manastırların kapatılmasından önce, buranın Westminster Abbey keşişlerinin sorumluluğunda olduğunun bir göstergesidir. Burası: yazarların ve sanatçıların sık sık uğradıkları “pub” ve “kafeleri” ile doludur. O dönemde, komşusu “Soho” gibi, salaş ve bakımsız ve zaman zaman da tehlikeli bir yer olarak hatırlanıyor. Şehrin ilk polis kuvveti, burada, Bow Street’de kurulmuştur.

17.yüzyılda, burada, sebze ve meyvelerin satıldığı büyük bir Pazar yeri kurulurmuş. 19.yüzyılın ortalarında ise: kalıcı “Central Market Halls” ticaret hayatına başlar. Ancak, trafiğin yoğunluğu nedeniyle, Pazar yeri, 1974 yılında, şehrin güney kısmına taşınır ve Covent Garden’in yeniden gelişmesi gündeme gelir.

O tarihten bu yana: pek çok mağaza, Pazar, restoran, bar ve müze, bir bir bu semte taşınır ve haftanın her günü, geç saatlere kadar hizmet vermeye başlarlar.

Doğu taraftaki “Flower Market” büyükleri ve küçükleri cezbeden “London Transport Museum”a ev sahipliği yapıyor. Müzede: Londra trafiğine çıkan atların çektiği ilk otobüsü ve dünyadaki yer altı taşımacılığının ilk vagonlarını, trenlerini görebilirsiniz. Simulatörde, Circle hattı boyunca, metro kullanabilirsiniz.

Yan tarafta, şehrin gizli kalmış hazinelerinden biri olan “Theatre Museum” var. Burada: dekorlar, modeller, kostümler ve afişler açısından, son derece zengin bir koleksiyon sergileniyor.

Semtte: birçok tiyatro salonu da bulunuyor. Kraliyet Opera ve Balo topluluklarına ev sahipliği yapan “Royal Opera House” da bulunuyor.

BLOOMSBURY

Şehrin en entelektüel semtidir. Semtin meydanlarında: bir zamanlar, ünlü kişilerin yaşamış olduğu, mavi levhalı evler bulunuyor. Brisith Museum ile Ünivercity of London ise, bu semtin ruhu sayılır.

Londra British Museum

BRİTİSH MUSEUM

Great Russel Street’da bulunmaktadır. Giriş ücretsizdir. Müze; hekim ve doğa bilimci Sir Hans Sloane (1660-1753) tarafından biriktirilen: kitap, el yazması ve doğa tarihi nesneleri koleksiyonunun, İngiltere hükümeti  tarafından satın alınması sonucunda, 1753 yılında kurulmuştur.

Daha sonraki dönemde: koleksiyona, sikkeler ve antikalar da eklenir. 19. yüzyılda, arkeolojiye ilgi artınca; Müze: armağan, satın alma ya da çalma-kaçırma yolu ile, paha biçilmez eserler toplamaya başlar. Atina Akropolis’deki, klasik Yunan heykellerinin (Elgin mermerleri) 1816 yılında elde edilmesi, buna örnektir.

Günümüzdeki müze yapısı; 1847 yılında yapılmış. Doğal tarih koleksiyonu, 1883 yılında, Güney Kensington’a taşınarak “Doğa Tarihi Müzesi” adını alır. Brisith Museum’daki ve öbür kütüphanelerdeki el yazması ve basılı kitap koleksiyonları, bir araya getirilerek; 1973 yılında, British Library oluşturulmuş.

Bu dev kubbeli kütüphane, on yılda tamamlanmış. Burada: dünyanın en büyük kitabı sergileniyor. Bunun boyutları: 177.9 x 106.74 cm. ebatlarında.

Evet, burası, dünyadaki en ünlü müzelerden biridir. Tarih öncesi çağlardan, modern çağlara, günümüze kadar birçok sergiye ev sahipliği yapmaktadır. Burada, yaklaşık 100 tane sanat galerisi bulunuyor. Giriş ücretsiz, bu nedenle bayağı yoğun oluyor.

Müzeye girişten sonra, ilk işiniz, müzenin girişinde bulunan danışma masasından, mutlaka bir müze haritası alın. Bu harita da ücretsiz ve son derece işlevsel. Daha ayrıntılı bilgi isterseniz, birkaç Paund ücretle satılan kitaplar da var.

Londra British Museum

Müze, 3 kattan oluşuyor.

Bu üç kat içinde, beş bölüm ve 95 salon var. Müze koleksiyonları: beş ana bölümden oluşuyor. Bu bölümler: eskiçağ yapıtları bölümü, sikkeler ve madalyalar bölümü, baskılar ve çizimler bölümü, insanlık müzesi adı verilen Etnografi bölümü.

Müzenin büyüklüğüne paralel olarak: koleksiyonlarda, gün geçtikçe genişlemektedir. Son olarak, 400 yıllık, Roma dönemini belgeleyen “Weston Gallery of Roman Britain” müzeye katılmıştır.

Eskiçağ yapıtları bölümünde: Mısır, Batı Asya, Eski Yunan ve Antik Roma, Tarihöncesi İngiltere, Ortaçağ ve Doğu yapıtlarından oluşan, ayrı ayrı koleksiyonlar sergileniyor.

Sergilenen eserler arasında: Mısır hiyerogliflerinin Reşit Taşı, Asurbanibal’in sarayından gelme Asur kabartmaları, Bodrum’daki Mausoleion’dan firizler, Sutton Hoo Gemi Mezarlığı, tunç ve fil dişinden Afrika heykelcikleri sayılabilir.

The İslamic World bölümünde: Kütahya ve İznik’ten çalınan, birçok “çini”ye rastlıyorsunuz. Ayrıca: antik Türkiye kısmında da; Türkiye’den çalınan birçok eser görebilirsiniz. En çok ilgi çeken bölümlerden biri de, antik Mısır kısmındaki mumyalar. Ayrıca: Fatih Sultan Mehmet’in tablosu da var.

Müzenin zemin katının batı kısmında, Yunan, Roma İmparatorluğu ve Batı Asya ve Mısır koleksiyonları sergileniyor. Koleksiyonlar, birinci kat ile bodrumda devam ediyor.

Alt kat bölümünde: özellikle Afrika bölümünü, mutlaka gezmelisiniz. Giriş katında, Mısır mumyaları muhteşem.

Müze ile ilgili daha ayrıntılı bir gezi planı düşünürseniz, size yardımcı olabileceğim bir plan şöyle yapılabilir: ana girişten girince, Asur kalıntıları görülüyor. Bunlar: MÖ.9.yüzyılda, kraliyet saraylarını koruyan, dev boyutlu, insan başlı, kanatlı aslan heykelleri. Hemen arkalarında, çeşitli av sahnelerinin ve savaşların anlatıldığı rölyefler var, bunlar karşılıklı olarak duvarlar boyunca sürüyor.

Daha sonra:

Mısır başlıyor. Heykelleri ve mumyaları, muhteşem ilgi çekiyor. Öyle ki: mumya kediler bile bulunmuş ve sergileniyor. Bunun dışında, duvarlarda, örneğin mumyalama işleminin nasıl yapıldığı hakkında detaylı bilgilere yer verilmiş.

Sonra: klasik Yunan ve Roma tarihi bölümleri var. Acropolis’de; Parthenon duvarlarından, 19.yüzyıl başlarında sökülmüş “Elgin Marbles” bulunuyor. Halikarnas kalıntılarını mozaiklerine kadar toplamışlar.

İlgi seviyenizi bilemiyorum ama, tarihi merakınız varsa, buraya, mutlaka bir tam gün veya iki tam gün ayırmanız gerek. Çünkü: tüm bölümleri, büyük bir keyifle gezebilirsiniz. Yine de, zamanınız yetmeyecektir.

En iyisi: ilginizi çeken bölümleri seçip, bunun üzerinde odaklanmanızdır. Sıkı bir kahvaltı yapın ve erkenden müzeye gidin. Hediyelik bir şeyler düşünürseniz, müze içinde, hediyelik olarak alabileceğiniz birçok ürün barındıran dükkanlar var.

Pek çok tarihi objenin başarılı imitasyonlarını satıyorlar. Katlar arasında: asansör ya da merdivenleri kullanabilirsiniz.

Hemen her katta: ücretsiz ve temiz tuvaletler var. Ama içeride yiyecek içecek çok pahalı. Özellikle, yanınızda mutlaka dışarıdan satın alacağınız içecek bir şeyler olmalı.

DİĞER GEZİLECEK YERLER

Londra London Zoo

LONDON ZOO

Çocuklar ve hayvan dostları için; güzel bir gezi yeri. Afrika kartalından, vahşi Asya aslanlarına kadar, çeşitli hayvan türlerini bir arada görebilirsiniz. Regent Park’ın kuzey ucunda bulunuyor.

Burada: hemen hemen 750 farklı türden 8000 hayvan bulunduruluyor. Dünyanın en eski hayvanat bahçesidir. 1828 yılında açılmıştır. 1980’lerde giderleri karşılanmakta zorluk çekilmeye başlanmış, bu durum hayvanların fiziksel koşullarını etkilemeye başlamış ve 1991 yılında Londra Hayvanat Bahçesinin kapatılacağı duyurulmuştur.

Bunun üzerine, halkın verdiği destekle, ziyaretçi akışında artış yaşanarak, kurum, kapanma tehlikesini atlatmıştır. Burası: wombat ve Tazmanya canavarı gibi, pek çok tür hayvanın görülebildiği tek merkezdir. Goriller, kuşlar, Afrika kuşları, kelebekler, balıklar için özel bölümler hazırlanmıştır.

Londra hayvanat bahçesi, hem moderndir, hem de tüm dünyadaki hayvanat bahçesi tartışmalarını dikkatle takip etmektedir. Hayvan eğitimi ve muhafazasında, ayrıca bünyesinde barındırdığı Zooloji Enstitüsü ile, dünyadaki örneklerinin en önde olanları arasındadır. Bu enstitüde araştırmalar yapılır ve saha çalışmalarına maddi destek sağlanır.

Hayvanat bahçesinin, çocuklar için olan bölümünde, evcil hayvanlar bulunmaktadır. Çocuklara, onlara nasıl bakacaklarını öğreten bir merkez var.

Burada: geyikler serbestçe dolaşırken, aslanlar kükrerken ve kuşlar cıvıldarken, çeşitli konuşmalar, gösteriler yapılır. Bu şekilde, hayatı koruma ağı ile ilgili merkez, dünyanın ne kadar hassas ve kırılgan olduğunu gösterir.

Karınca ve kalorifer böceklerine hayret edeceksiniz.

Londra London Aquarium

LONDON AQUARİUM

South Bank’ta bulunmaktadır.

Çeşitli sualtı canlılarının yanı sıra, elinizi daldırıp, içerisindeki kulaklı folyolara dokunabileceğiniz bir havuzun da bulunduğu akvaryumda, her yaştan ziyaretçi hoşça vakit geçirebilmektedir.

Köpekbalığı havuzu, biraz daha büyük çocuklara yöneliktir. Burası, her gün saat; 10.00-18.00 arasında açıktır ve giriş ücretlidir.

BETHNAL GREEN MUSEUM OF CHİLDHOOD

Cambridge Heat Road bölgesindedir.

Oyuncaklara ayrılmış bir müzedir. Dünyanın en büyük bebek evi, oyun ve kukla koleksiyonuna sahip olduğu konusunda iddialıdırlar.

POLLOCK’S TOY MUSEUM

I. Scala Street üzerinde bulunmaktadır. 1760 yılından kalma, yan yana iki evden oluşmaktadır. Bu oyuncak müzesi, şehrin en büyüleyici mekanlarından biridir.

GREENWİCH

Denizcilik ve bilimle ilgilenenler için vazgeçilmez bir yerdir. Millennium Dome’un yapılışı ile, turistlerin de ilgi odağı haline gelmiştir. Dome’un kapladığı alan: Wembley Stadium’un iki katı kadardır.

İngiltere’nin en önde gelen  deniz gözlem bölgesi olan Greenwich; 1884 yılında, dünyanın başlangıç boylamının geçtiği yer olarak belirlenmiştir. Gözlemevi: duman, sis ve şehir ışıklarından uzaklaşmak amacıyla, 1930 yıllarında, Sussex’in taşra bölgesine taşınmıştır. Boşaltılan bina, günümüzde bir müzeye ev sahipliği yapmaktadır.

Natıonal Maritime Museum (Milli Denizcilik Müzesi): Dünyanın en büyük denizcilik müzesidir. Müzede: denizaltı hazineleri ve insan eliyle yapılan materyaller sergileniyor. Giriş ücretsiz. Özellikle: 18.yüzyıldan kalma kraliyet teknesi gibi gerçek boyutlardaki deniz taşıtlarının sergilendiği “Neptune Hall” ile “Barge House” mutlaka görmelisiniz.

Burada, büyük bir park var. Greenwich parkı. 5000 dönümlük bir alanı kapsıyor. Bellerbys College Londra’dan: 20 dakikalık yürüyüş mesafesinde bulunuyor. Londra’nın ve Thames Nehrinin mükemmel görüntüsü var. Burası aynı zamanda dünya mirası. Burada: geyik, tilki, kuş ve diğer hayvanlar var.

WINDSOR CASTLE

Buraya gitmeye niyetlenirseniz, gitmeden önce, mutlaka açık mı kapalı mı olup olmadığını teyit etmelisiniz.

Tower of London gibi, tarihi bir değere sahiptir. Fatih Wıllıam’ın, Londra’ya bir günlük yürüyüş mesafesinde yaptırdığı kalelerden birisidir. Kral veya Kraliçe, eğer kalede ise kraliyet sancağı göndere çekilir.

Nöbet değişim töreni, her gün saat; 11.00’de yapılmaktadır.

Evet, dünyanın en büyük kalelerinden biri sayılabilir. Thames nehrine hakim bir kayalık üzerinde bulunmaktadır. Surlarla çevrili olan: alt, orta ve üst bölgeler olarak ayrılmıştır. Merkez: 1170 tarihli “Round Tower” dır. Yüzyıllar içinde, kaleye birçok eklemeler yapılmıştır.

1992 yılında ise, büyük bir yangın çıkar ve yangının verdiği hasarı gidermek için restorasyon çalışmaları yapılmıştır.

St. George Chapel: Mimari açıdan, kaledeki en etkileyici yerdir.  Şapel: düşey Gotik tarzının bir örneğidir.

Devlet Konutları Suitleri:

Etkileyici dekorasyona sahiptir. Oymalı ve yaldızlı, Fransız ve İngiliz mobilyaları ile döşenmiş olan daireler, Gobelins duvar halılarıyla  ve güzel tavan sahneleriyle süslenmiştir. Kraliçenin resmi konutunun olduğu dönemlerde: Devlet Daireleri ziyarete kapalıdır.

Queen Mary’s Dolls House:

Burayı mutlaka görmelisiniz. Sir Edward Luylens tarafından tasarlanmış bebek evinde, hakiki Wedgewood porselenleri ve işler durumda, minik bir elektrik süpürgesi var. Ayrıca, evin su ve ışık tesisatı da çalışıyor.

Kalenin alt tarafındaki sokaklar, turistik eşya satan ucuz dükkanlardan ve gösterişsiz restoranlardan oluşuyor. Yazın buralar, çok kalabalık.

Londra Doğal Tarih Müzesi

NATURAL HİSTORSY MUSEUM (DOĞAL TARİH MÜZESİ)

Cromwell Road bölgesinde bulunuyor. Giriş ücretsizdir. Müzenin binası, çok görkemli.

Dünyanın doğal çevresine ait, seçkin parçalardan oluşan koleksiyon sergileniyor. Bunlar arasında, özellikle, harika dinozor iskeletleri var. Zaten, müzenin ana girişinde, devasa bir dinozor fosili bulunuyor. Ancak, müzeye girerseniz, mutlaka bir plan alın ve bu plana göre gezin. Yoksa, mutlaka bir şeyler kaçırıyorsunuz.

Müzenin en ilginç bölümü: dinozorlar kısmı. Bu galerileri gezerken, Jurassic Park filminin, aslında pek gerçekçi olduğu kanısına varacaksınız.

Evet, düzen mükemmel yapılmış. Odaları bölümlere ayırmışlar ve bu bölmeleri takip edince, her şeyi görmüş oluyorsunuz.

Londra Doğal Tarih Müzesi Dinozor Fosilleri

Dinozor fosilleri ve yumurtaları inanılmaz

Ayrıca, galerinin çeşitli yerlerine, hareket edip kükreyen dinozor robotları yerleştirmişler. Tepenizde, komple dev dinozor iskeletleri, tavanlara tutturulmuş, boşlukta yüzüyorlar. Bu robotların en muhteşemi: orijinal boyutlardaki T-Rex. Karşısında duruyorsunuz, size bağırıyor, kükrüyor, hareket ediyor. Panolarda, bilgisayarlarda, ekranlarda: dinozorlar ile ilgili bilgiler veriliyor. Her gün bu müzeye gelerek, bir galeri gezebilirsiniz. Diğer Londra şehir müzeleri gibi: interaktif ve öğretici bir müze.

Memeliler kısmında: tüm hayvanları, orijinal boyutlarında görebiliyorsunuz. Bunların en görkemlisi: galerinin orta yerine yerleştirilmiş, dev mavi balina. Kuşlar galerisi de göz alıcı. Böcekler kısmı ise, iğrenç derecede gerçekçi.

Müzenin en etkileyici diğer bir bölümü ise: insan biyolojisidir. Burada, ilk hücrenin oluşmasından itibaren, insanın oluşumu, büyüme, duyular, her şey ekranlarda anlatılıyor. Koridorlar boyunca sergilenen fosiller, insanı, dünyanın ilk çağlarına kadar götürmeye yetiyor. Her türlü deniz hayvanı ve kabuklular, ayrı bir galeride yer alıyor.

Ancak, müzenin en çok ilgi çeken bölümlerinden biri: yeryüzü galerisidir.

Galerinin girişindeki yeryüzü antik çağlarını temsil eden heykeller arasından geçerek, yerkürenin içine çıkan, yürüyen merdivenlerle, galeriye ulaşılıyor. Bu galeride: yeryüzünün oluşumundan, günümüze kadar olan tarihe tanıklık etmek mümkündür. Dünü, bugünü ve geleceğiyle, dünyamızın tüm hayatı, bu galeride sergileniyor.

Bu galerideki ilginç bölümlerden birisi de, Japonya’da yaşanan bir depremin canlandırıldığı, deprem odası, odada duruyor ve depremi yaşıyorsunuz. Korkunç.

Müzenin üst katına çıktığınızda, sizi, tavandan sallanan şempanzeler karşılıyor. Bu bölüm: primatlara ve evrim teorisine ayrılmış. En tepede ise, 1300 yaşında, Dev Sekoya ağacının kesiti bulunuyor. Bu ağaç: neler görmüş neler geçirmiş olmalı  diye düşünmeden edemiyorsunuz. Dünya tarihi yazılırken, o hep varmış. Sonunda, devrildiğinde ise, kesitini bu müzeye koymuşlar.

Londra Science Museum-Bilim Müzesi

SCİENCE MUSEUM (BİLİM MÜZESİ)

Buharla çalışan motorlar ve Apollo’nun Komut Modülü de dahil olmak üzere, 18. yüzyıldan, günümüze kadar süren bilimsel konuları içeren bir müze.

Bu müzeye de giriş ücretsiz. Giriş katında, öncelikle modern dünyanın yaratılması bölümü, enerji konulu galeri ile uzay gemilerinin bulunduğu, uzayı keşfetme kısımlarını gezebilirsiniz.

Modern dünyanın yaratılması bölümünde: 1700’lerden, günümüze, endüstrinin ve teknolojinin gelişimini görebiliyorsunuz. Uzay bölümünde, bir mekiğin içindeki yaşamın ne demek olduğunu ve uzay keşiflerinin ne aşamada olduğunu incelemek ve görmek mümkündür.

Enerji salonunda ise, dev motorlar görülüyor.  Ünlü F-1 yarışçısı Mika Hakkinen’in, kaza yaptığı otomobil de, bu müzede.

Birinci katta: tarım tarihçesi, iletişimin yıllar boyu gelişmesi, plastik, zamanın ölçümü, hava konularına ayrılmış galeriler bulunuyor.

İkinci katta: Hesaplama ve matematiğin tarihi, enerji, gemiler ve Spitfire uçağının incelemesi bulunuyor.

Buradaki sergi alanı karartılmış.

Siz önüne gittiğinde, obje aydınlanıyor ve ekranda, geçmiş yüzyıllarda telgrafla iletişim kurmaya çalışan bir adam görüyorsunuz. Görüntü, ağır ağır değişiyor ve yıllar boyu iletişim araçlarının gelişimine tanık oluyorsunuz, ta ki günümüze kadar.

Sergilenen objenin önünden bir adım geri gittiğinizde, ekran kararıyor.

Daha sonra, gemiler kısmı var.

Üçüncü Kat: uçuşa ve insanlığın uçuş tarihine ayrılmış. Mongolfier balonu ile başlayan uçuş tarihi, ilk uçaklar, zeplinler, iki kat kanatlı uçaklar, sonucunda ise jetlerle günümüze kadar göz önüne seriliyor.

Londra Hyde Park

HYDE PARK

Dünyada üzerinde ifadenin en çok özgürleştiği bir yerdir. Serbest Kürsüde; her Pazar, istediğiniz konuda, konuşma yapabilirsiniz. 350 dönümlük bir alanda kurulu. Şehir merkezindeki, en büyük parktır. Yaz konserleri ve çeşitli etkinlikler düzenleniyor.

Parkın güney tarafında: Kraliçe Victoria’nın: ölmüş kocası Prens Albert için yaptırdığı anıt var. Anıtın karşı tarafında: çoğunlukla yazın klasik müzik konserleri için bir buluşma yeri olan “Royal Albert Hall” bulunuyor. Parkın batısında: Prenses Diana’nın, Prens Charles’tan boşandıktan sonra yaşadığı “Kensington Sarayı” var. Diana’nın anısına yapılmış “şelale” burada bulunuyor.

Parkın kuzeydoğusunda: “Marble Arch” girişinde “Marble Arch” ve “Speakers Corner” bulunuyor. Marble Arch başlangıcında:  Buckingham Sarayına; görkemli bir kapı olarak yapılmış. Ama, daha sonraki dönemde, şimdi bulunduğu buraya taşınmış.

PİCCADİLLY CİRCUS

Dünyanın dört bir yanından gelen turistlerin buluşma adresidir. Buranın çevresindeki süpermarketlerde, çok ucuz fiyatlarla “sushi” satılıyor. Çin ve Japon mutfağı acayip ucuz, mutlaka denemenizi öneririm.

CAMDEN TOWN

Kuzeydedir. Burada yaşayan insanlar: Cannabis isimli bir tanrıya taparlar. Tuvaletlerde esrar satanlara rastlanır.

İngiltere Londra South Bank

İngiltere Londra South Bank

 

1951 yılında düzenlenen Festival of Britain’ın ardından, yeni yapılan Royal Festival Hall sayesinde South Bank Centre bir sanat merkezi olarak gelişti.

Bir zamanlar çirkin beton yığını olmasıyla eleştirilere hedef olan binada bu bulunan The Hayward, artık şehrin nehir kıyısındaki önemli bir mekan haline gelmiştir.

Bölge üzerine düşeni fazlasıyla yapmakta, öğleden sonraları ve akşamları sanatseverlerle dolmaktadır. National Theatre ve Old Vic tiyatroları, konser salonları, tiyatrolar ve galerilerin yanı sıra South Bank ve Londra’nın en etkileyici sineması olan BFI IMAX de buradadır.

Britanya Festivali geleneğini sürdüren bölge, dünya üzerindeki en yüksek gözlem dönme dolabının (London Eye) South Bank’te yapılması ve burayı 2000 yılının odağı haline getirmesiyle bugün de sürmektedir.

Evet: London Eye ile şehri gök yüzünden izledikten sonra Westminster Bridge’den Tower Bridge’ye doğru yürüyün ve neredeyse limitsiz ve ücretsiz eğlence fırsatından yararlanın. Festivallere katılın, canlı müzik dinleyin, koşu yapın, bisiklete binin, kaykayla gezin veya sadece 4.8 km. lik nehir kenarında yürüyün.

Ücretsiz Tate Modern Sanat eserleri için de gezmeye değerdir. Ücretli eğlenceler arasında Waterloo Bridge civarındaki birçok kültürel merkez, Southbank Centre’ın konser salonu, National Theatre ve British Film İnstitute vardır.

Yeniden yapılmış, ancak oyunların hala Shakesspeare zamanındaki gibi oynandığı Globe tiyatrosunda geçmişe bir yolculuk yapın.

Doğuya doğru devam ettiğinizde Sir Francis Drake’i dünyanın çevresinde dolaştıran geminin birebir örneğini göreceksiniz.

Prison yakınları kalbi zayıf olanlar için değildir. Yemek severler Borough Market’in tamamı açık havada olan tezgahlarına bayılırken, Tower Bridge’in hemen doğu yakasında bulunan Butler’s Wharf’daki restoranlarda pahalı yemekler daha resmi bir ortamda sunulur.

 

ROYAL NATİONAL THEATRE

Upper Ground.South Bank.SE1 adresinde, Thames South Bank Waterloo köprüsünün yanındadır.

Bir oyun izlemek istemeseniz bile, bu donanımlı tiyatro görülmeye değerdir. Ulusal bir tiyatronun gerekliliği ve yerine dair 200 yıl süren tartışmaların sonunda, Sir Denys Lasdun’un binası 1976 yılında açılmış ve Kraliçe tarafından hizmete sunulmuştur.

Tiyatro gurubu: 1963 yılımda, ülkenin başat 20.yüzyıl aktörlerinden Laurence Olivier (sonradan Lord) yönetiminde kuruldu ve ilk oyun “Hamlet” idi. Bu oyun ulusal tiyatroda: Peter O’Toole tarafından 700’den fazla sergilendi.

Kuruluşundan günümüze kadar, Ulusal Tiyatro, 800’ün üzerinde yapım sunmuştur. 2012-2013 sezonunda, ulusal tiyatro: 3.600.000 seyirciye ulaşmıştır.

Tiyatroda, en büyüğü onun adını taşıyan salondan başka, yöneticilerin adını taşıyan, Cottesloe ve Lyttleton salonları da bulunmaktadır. Olivier salonu: 1100 koltuklu ve bir yelpaze şeklinde oditoryumu ile büyük bir açık sahnesi bulunan salondur. Llttelton salonu: 900 koltuklu ve eskiden Cottesloe olarak bilinen salon 400 koltukludur. Ancak, son sözünü ettiğim salon tadilattadır.

Üçüncü bir performans alanı olarak tiyatronun önüne: Cottesloe salonunun kapalı kaldığı sürede kullanılmak üzere Shed isimli mekan geçici olarak yapılmıştır. Tiyatroda: bu üç salon dışında: aynı zamanda prova odaları set-yapı ve doğal boyama atölyeleri, kostüm ve dijital tasarım odaları bulunur.

5 dönümlük arazi üzerinde yaklaşık 1000 kişi çalışmaktadır.

Tiyatronun: geniş ve nehir manzaralı terasları ve yemek yeme yerleri ve barları güzeldir.
Kimi zaman fuayede konserler düzenlenmektedir. Burayı ziyaret etmek isterseniz: her gün saat:09.30-11.00 arasında açık olduğunu biliniz.

 

SOUTH BANK CENTTE

South Bank merkezinin tam kalbindedir. Her gün saat: 10.00-23.00 arasında açıktır. Royal Festival Hall ve diğer tüm binalara giriş ücretsizdir. Fuaye boşluğuna girerek bir bilet almadan atmosferi yaşayabilirsiniz.

Merkez: 1951 yılındaki “Festival of Britain” için aslında kalıcı olması düşünülerek inşa edilmiş tek yapıdır. Burada: Clore Balo Salonu, Saison Şiir Kütüphanesi, Southbank Centre Shop, Riverside Teras Cafe, Skylon Restoran bulunmaktadır.

Skylon restoran: çağdaş gıda, orijinal kokteyller ve nehir üzerinde muhteşem manzarası ile beğeni toplamaktadır. 2,4 katlarda ve açık binanın 5 katında bar bulunur. 6.katta bulunan ve muhteşem nehir manzaralı bar ise yalnızca Southbank Merkez üyelerinin girişine açıktır.

İngiltere Londra South Bank The Hayward Gallery

 

The Hayward Gallery

South Bank Centre. Belvedere Soad SE1 adresindedir. Giriş ücretlidir, yetişkinler 11 paund, çocuklar 9 paund.

Büyük sanat sergileri derdiğinde Londra’da hemen akla gelen belli başlı mekanlardan birisidir.
Gri beton, dış duvarları, kimileri için fazla modern olsa da, çoğunluk için 1960’ların “çirkin” mimarisinin simgesidir ve 1968 yılında Kraliçe tarafından açılmıştır.

Dennis Crompton, Warren Chalk ve Ron Herron gibi genç mimarlar tarafından tasarlanan bina, şehirde bu tarz kalan birkaç binadan birisidir.

Hayward Gallery’nin asansör boşluğunun üst kısmı Neon Kulesidir ve bu tanıdık kule, Londra şehrinde mimarinin dönüm noktası olmuştur. Philip Vaughan ve Roger Dainton tarafından tasarlanan bu özel yapılmış bölüm: 1970 yılında Arts Council tarafından (şehir sanat konseyi) bir model başlangıcı olarak gösterildi.

Kuleyi oluşturan: sarı, eflatun, kırmızı, yeşil ve mavi neon şeritler: rüzgarın şiddeti ve yönüne göre değişiklik göstermektedir. Kule günümüzde bir görsel çarpıcı bahçe mobilyaları oturma alanı sağlamak için yenilenmektedir.

Dan Graham tarafından 2003 yılımda tamamlanan yeni fuayede çizgi filmler ve çeşitli sanatçıların video çalışmalarından oluşan güzel bir seçki sunulmaktadır. Galerinin 1946 yılında kurulan Sanat Konseyi Koleksiyonunda ise: dünyada modern ve çağdaş İngiliz sanatının en gözde eserleri bulunmaktadır.

60’dan fazla yıla yayılan döneme ait 7500 üzerinde eser koleksiyonu oluşturmaktadır.
Hayward’daki sergiler klasik ve çağdaş sanat eserlerini kapsar, ama İngiliz çağdaş sanatçılarına ağırlık verilmiştir.

İngiltere Londra South Bank Royal Festival Hall

Royal Festival Hall

South Bank Cente adresindedir.
Bu bölüm: Sir Leslie Martin ve Sir Robert Matthew tarafından yapılmıştır. II. Dünya savaşından sonra Londra şehrinde inşa edilen ilk büyük ve halka açık yapıdır.
Asıl yapılış amacı: dünya savaşından sonra, halkın ruh halini ve işleri düzeltmek, halka moral vermektir.

Geçen zaman içinde çok iyi dayanan yapı, Londra şehrinin başlıca sanat enstitülerini bünyesinde toplamıştır.

Birinci katta: 2004 yılında “Festival Riverside” denilen bölümde yeni restoranlar ve mağazalar açılmıştır.

Burası: aynı zamanda: London Philharmonic (Londra Filarmonik) ve London Sinfonietta (Londra Senfoni) gibi dört orkestranın evidir ve daha ufak topluluklar bitişiğindeki “Queen Elizabeth Hall” ve “Purcell Room”da sahne alırlar.

Festival Hall’un ana barı ve Clore Ball-Room genellikle ücretsiz canlı müzik konserlerine ev sahipliği yapar.

Konser salonu, viyolonselist Jacpueline du Pre ve şef Georg Solti gibi ünlü müzisyenleri ağırlamıştır.
Burada bulunan org 1954 yılında getirilmiştir. Alt katlarda kafeler ve kitap tezgahları vardır.

İngiltere Londra South Bank Queen Elizabeth Hall

Queen Elizabeth Hall

Southbank Cente sitesindeki ikinci büyük mekandır. Her gün saat: 11.30-17.00 arasında açıktır, bilet almadan fuaye bölümünü gezebilirsiniz.

Birçok etkinlik burada gerçekleşmektedir. Bu etkinliklerde büyük isimlerin yanı sıra, gelişmekte olan sanatçılar da performans sergilemektedirler.

Bu etkinlikler arasında: piyano resitalleri, dans, performans ve konserler vardır. Buradaki “Purcell Room” ve “Front Room” denilen yerler: okumalar, görüşmeler ve konserler için mükemmel mekanlardır.

 

COUNTRY HALL-SEE LİFE-AQUARİUM

Westminister Bridge Road.SE1 adresindedir. York Road’ın paralelinde nehir kıyısındadır.
Mimar Ralph Knott tarafından tasarlanmış ve barok stilde porland taşı ile yapılmıştır.

İnşaat 1911 yılında başlamış ve 1922 yılında tamamlanmış ve Kral George V tarafından açılmıştır. 1936 ve 1939 yıllarında kuzey ve güney blokları eklenmiştir.

Bir zamanlar: 64 yıl boyunca, Londra’nın ilk seçilmiş hükümetinin yer aldığı görkemli binadır. Ancak: 1986 yılında Margaret Thatcher hükümeti tarafından kullanımdan çıkarılmıştır ve Londra hükümetinin çalışma yeri kimliğini kaybetmiştir.

Bugün turizme yönelik bir eğlence kompleksini barındırmaktadır. Özellikle “Londra Sea Life Aquarium” u barındırmasıyla tanınır. London Eye’de buranın hemen yanındadır ve hatta onun ziyaretçi merkezi bu binadadır.

Ayrıca: Saatchi Gallery (burada bulunan Salvador Dali eserleri buraya önem kazandırmaktadır) buranın sergiler açılan kültürel mekanıdır. “Namco Station” bilgisayar oyunlarıyla dolu bir eğlence merkezidir.

Bir de “Londra Film Müzesi” burada bulunuyor. Binanın bir parçasında ise 5 yıldızlı Marriot ve ayrıca Premier Inn Otelleri bulunur.

 

Namco Funscape

Burası: video oyun geliştiricisi ve yayımcısı bir Japon şirketi tarafından 2005 yılında kurulmuştur.

Şirketin merkezi Tokyo’dadır. Şirket: video oyunlarının altın çağında: özellikle Pac-Man oyunu ile rekortmen olmuştur. Burada: bowling, tampon-araba, video oyunları ve simülatörler de dahil olmak üzere birçok aile oyunu bulunmaktadır.

 

London Dungeon

Londra zindanı olarak bilinen bu bölüm: tamamen turistik gösteriler için düzenlenmiştir. Burada: çeşitli kanlı ve ürkütücü tarihsel olaylar kara mizah şeklinde genç kitlelere yönelik olarak yapılmaktadır. Bu gösterilerde, canlı aktörler, özel efektler kullanılmaktadır.

Aslında, burası 1974 yılında açıldığında ürkütücü tarihi bir müze olarak tasarlanmıştır ancak bir aktör burada interaktif denemeler yapmış ve beğenilince, bu tarz bir eğlence yeri düzenlenmiştir. Ancak bu eğlence merkezi, 2013 yılında Tooley Street üzerindeki kendi tesislerine taşınmıştır.

 

London Film Müzesi

Müze, 2008 yılında Jonathan Sands tarafından kurulmuş ve İngiliz Film Endüstrisine adanmıştır. Burada: uzun metrajlı filimler ve orijinal sahne kostümleri ve setleri bulunmaktadır.

 

Aquarium

Country Hall merkezinin zemin katında ve London Eye’ye yakındır. Pazartesi-Perşembe günleri arasında: saat: 10.00-18.00 arasında ve Pazar günleri saat: 10.00-19.00 arasında açıktır. Giriş ücretleri: yetişkinler için 20.70 paund, 3-15 yaş arası çocuklar için 15 paund, 3 yaş altı çocuklar ücretsiz ve 2 yetişkin ve 2 çocuktan oluşan aile giriş ücreti 64 paund.

Yalnız burada ilginizi çekebilecek bir durumdan söz etmek istiyorum, London Eye ve Aquarium için birlikte bir bilet alınsanız, giriş ücreti bir miktar düşüyor.

Hatta, birkaç yer daha bu kombinasyona eklenebiliyor, en iyisi internete bakarak gezmek istediğiniz yerlere göre kombine bilet almaktır. (Ankara’daki akvaryum en az bunun kadar güzel ve çeşitli, ama oraya giriş 15 TL. yani buranın parası ile 4 paund)

London Aquarium

1997 yılında açılmıştır ve her yıl yaklaşık 1 milyon kişi tarafından ziyaret edildiği söylenmektedir.

Burada: 14 temalı bölgede, 3 katta, tüm dünyadan 500 tür balık bulunmaktadır. 2 milyon litre su ve derin tanklar, balıkların serbestçe yüzmelerine ve yakından takip edilmelerine izin verir. Balıklar bir dizi bölgeye ayrılmışlardır.

Bu bölgelerin her biri: havuzlar, okyanuslar ve nehirler gibi farklı yerleri betimlemektedirler. Pirinhalar, timsahlar ve denizatı da izleyicilerden büyük ilgi görmesine rağmen, en popüler hayvanlar köpekbalıklarıdır.

Ziyaretçiler özel olarak tasarlanmış bir havuzda: balıklara dokunma ve buz mağarasında: Gentoo penguen kolonisini görme, interaktif besleme ve dalış görüntülerini izleyebilirler.

2012 yılında yapılan yeni “Shark Reef” bölümünde: bir cam yürüyüş yolunda ilerlerken ayaklarınızın altında 16 köpekbalığından oluşan bir sürü geziniyor.

Balık, mercan ve yeşil kaplumbağalar: bir tropikal okyanus ortamında izleyebiliyorsunuz. Yağmur ormanları: egzotik bitkiler ve tropikal bir şelale ile betimlenmiş. Yeni yapılan tarama-through tünelinde, tüm açılardan yengeçleri görmek ve dev bir mekandaki hareketlerini izlemek şansına sahip oluyorlar.

İngiltere Londra South Bank London Eye
İngiltere Londra South Bank London Eye

 

LONDON EYE

Riverside Building County Hall.Westminster Bridge.SE1 adresindedir. Ücretler şu şekildedir: Yetişkinler (16 yaş üstü) 13 paund. Çocuklar (4-15 yaş arası) 7 paund, 4 Yaş altı çocuklar ücretsiz, 60 yaşından büyükler 11.5 paund. Dört kişilik bir aile, 40 paund. Biletinizi internetten satın alırsanız, % 10 indirim oluyor.

Ancak bileti internetten hangi kredi kartı ile satın aldı iseniz, o kredi kartının son dört rakamını girişte soruyorlar yani buna dikkat etmelisiniz.

135 metre yüksekliğindeki London Eye gözlem çemberi, şehrin 2000 yıl kutlamalarının bir parçası olarak yapılmıştır ve kısa sürede Londra’nın gözde turistik yerlerinden biri haline geldi. Tasarım: David Marks, Julia Barfield, Malcom Cook ve Mark Sparrowhawk tarafından yapılmıştır.

135 metre yüksekliği ile, dünyanın en uzun dirsekli gözlem teleferiği olarak bilinir. İsim olarak ise “Millenium Jant” olarak da tanınmaktadır.

Bloklar halinde yükselen binalar arasında öne çıkan çember, büyüklüğüyle de dikkati çeker.
Çemberin kenarı: parça parça Thames’in üzerinde buraya getirilmiş ve burada birleştirilmiştir.
6 km. uzunluğundaki 80 halat: bütün yapıyı dengede tutar ve çarkı destekler.

Çember: ziyaretçilerin inip binmesini aksatmayacak bir hızda sürekli döner, sadece iniş-binişlerde yardıma ihtiyaç duyanlar için tamamen durur.

Her biri 25 kişi kapasiteli 32 kapsül, bir dönüşü 40 dakikada tamamlar. Özel kapsüllerde bulunmaktadır. Aşk Tanrısı Kapsülü, Hotel Chocolat Kapsülü, Şarap Tadım Kapsülü, Şampanya Tadım Kapsülü ve Kendi Kapsülünü oluştur gibisinden özel ücretler ödeyerek binmek mümkündür.

3 ile 25 kişilik bir özel kapsül, 30 dakikalık bir tur için, 4D sinema keyfini de yaşayabileceğiniz bir ortamda, her bir konuk için ücretsiz 360 derecelik mini klavuz eşliğinde 500 paund ücret ödemek gerekir.

Saniyede 25 cm. lik yavaş bir hız olur.

Cam kapsüller: dolabın dış çemberine sabitlenir ve 360 derecelik görüş açısına sahiptir.
Havanın açık olduğu güzel bir günde 40 km. ye kadar ulaşan görüş mesafesiyle ülkenin başkentini, şehri saran kırsal da dahil olmak üzere her yönde görme şansı sunar.

Hareketten 10 dakika sonra: Kraliçenin resmi konutu görülür. 15.dakika sonra: güç istasyonunun iki bacası görüş alanına girer. 17 dakika sonra: Westminster’in muhteşem manzarasını kaçırmayın.

Daha sonra ise: Parlamento evlerinden, güneyde North Downs tepelerine, doğuda Elizabeth II Bridge’den batıda Windsor Castle’a kadar neredeyse 40 kilometrelik bir manzara göster önüne serilir.

Son bir not: Londra şehrine gidip te buna binmemek olur mu diye bir soru daima kafanızda kalacaktır, binmeye niyetlenirseniz, öncelikle birkaç saatlik bir kuyruk beklemeniz gerekecektir, öte yandan: iyi bir biniş ücreti ödeyeceksiniz ve bindiğinizde de pek fazla bir özelliğinin olmadığını düşüneceksiniz.

Yine de, tüm bu olumsuzluklara rağmen, buna yılda 3 milyon kişinin bindiğini düşününce, binmemek elde değil, tercih sizin.

 

FLORENCE NİGHTİNGALE MUSEUM

2 Lambeth Palace Road adresinde St Thomas Hastanesinin içindedir. Her gün saat: 10.00-17.00 arasında açıktır. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 7.8 paund, 16 yaş altı çocuklar için 4.8 paund ve aileler için (2 yetişkin, 5 çocuğa kadar) 18.6 paund.

Bu azimli kadın, ülkenin hafızasında Kırım Savaşında (1853-1856) yaralanan askerlere bakan “Lambalı Kadın” olarak yer almıştır. Nightingale, aynı zamanda 1860 yılında, eski St Thomas’s Hastanesinde ülkenin ilk hemşirelik okulunu açmıştır.

Kendisi: Victoria dönemi İngiltere’sinde, Kraliçe Victoria’nın ardından en etkili kadın olarak tanınır. 1883 yılında Kraliyet Kızıl Haç ile ödüllendirildi. 1907 yılında İngiltere’de “Liyakat Nişanı” alan ilk kadın olarak tarihe geçti. 13 Ağustos 1910 tarihinde 90 yaşında öldü.

Uzak görüşlü fikirleri ve reformları ile sağlık doğasını etkilemiştir. Ama onun en büyük başarısı: kadınlar için saygın bir meslek olarak “hemşirelik” fikrini geliştirmesi ve biraz önce de söz ettiğim gibi, 1860 yılında “St Thomas Hastenesi” bünyesinde ilk hemşirelik meslek okulunu kurmuş olmasıdır.

Onun en ünlü çalışması olan “Hemşirelik Üzerine Notlar, Hemşirelik Nedir, Ne değildir” hala yaygın olarak okunmaktadır.

Burada özellikle dikkatinizi “Scutari Kışlası” olarak düzenlenen yere çekmek istiyorum. Burası: Üsküdar Selimiye Kışlasıdır ve burası hakkında bilgiler verilmektedir. Halen burada 1.Ordu Komutanlığı karargahı bulunmaktadır.

Kırım Savaşı sırasında, kilometrelerce uzaklıktaki Kırım yarımadasındaki çatışmalarda yaralanan askerler gemilerle bu kışladaki İngiliz Hastanesine taşınıyorlardı. Ancak, hastanede, büyük sayıdaki yaralılarla başa çıkmak için yeterli kapasite yoktu.

Korkunç koşullar hakkında İngiliz Askeri Hastaneleri içindeki kadın hemşirelerin önemini tanıtmak için, Florence Nightingale birçok girişimde bulundu.

1923 yılında, savaş kışlası, Türk ordusuna geri teslim edildi. Günümüzde: kışlanın kuzeybatı kulesi “Florence Nightingale” anısına düzenlenen bir müzeye ev sahipliği yapmaktadır. Orada bulunan 2 katlı müzede: ona ait hemşirelik hatıraları sergilenmektedir.

1989 yılında açılan müzede “Athena baykuş” bölümü: 1850 yılında Atina: Yunanistan’ın Parthenon denilen bölgesinde, küçük bir baykuş yuvasından düştü ve kötü çocuklar tarafından bulundu.

Minik kuş: yaramaz bir çocuk tarafından hırpalanırken, Florence Nighthingale isimli bir genç kadın tarafından fark edildi. Florence: kuşu sahiplendi, onu besledi ve eğitti ve ona Yunan Tanrıçası “Athena” nın ismini verdi. 5 yıl sonra Kırım savaşı patlak verdiğinde Florence onu aile üyelerine bırakıp İstanbul’a gitti ve baykuş bir süre sonra öldü. Florence onu tahnit ettirdi (içini doldurttu) ve bu kuş halen müzede sergilenmektedir.

St Thomas’s Hastanesinin girişine yakın bir yerde bulunan müze dikkate değerdir. Burada özgün belgeler, fotoğraflar ve kişisel eşyalarıyla Florence Nightingale’in hayatı gözler önüne serilir. Nightingale’in 90 yaşındaki ölümüne kadar (1910) sağlık alanında yaptığı çalışmalar ve yaşamından kesitler burada canlı görüntülerle ziyaretçilere yansıtılır.

 

MUSEUM OF GARDEN HİSTORY

Lambeth Palace Road adresindedir. Giriş ücretleri yetişkinler için 7.5 paund, yaşlılar için 6.5 paund, öğrenciler için 3 paund.

Müze: Pazar-Cuma arasındaki günlerde, saat: 10.30-17.00 arasında açıktır. Cumartesi günü ise 10.30-16.00 arasında açılır.

Bahçe tarihine adanmış, dünyanın ilk müzesi: restore edilmiş “St Mary of Lambeth” kilisesi içindedir. Harap durumdaki kilise 2008 yılında çağdaş galeri mekanları yapılarak restore edilmiştir.

Buradaki 3 sergi her yıl İngiliz bahçelerinin yapımının tarihçesini öğrenmek isteyenler tarafından özellikle ziyaret edilmektedir.

Ziyaretçiler: resim, araçlar ve tarihi eserler ile kalıcı bir ekranda interaktif olarak İngiliz bahçe sanatının gelişimini ve geçmişini izleyebilmektedirler. Burada, ayrıca özel sergiler, etkinlikler, konferanslar ve eğitime yönelik programlar da yürütülür. Bahçeyle ilgili her türlü ürünün bulunduğu dükkan da ilgi çekicidir.

Müzenin en önemli objeleri

 

John Tradescant Portresi

Bu 17.yüzyıldan kalma minyatür portre: gümüş üzerine yağlı boya olarak yapılmıştır. Tradescant ailesinin bir kadın üyesi tarafından kullanıldığı düşünülmektedir.

 

Sebze Kuzu

Tataristan kaynaklı, kök benzeri bir tür eğrelti otudur ve 18.yüzyıldan kalmadır. İlginç görünümü ilgi çekmektedir.

Kilisenin avlusunda: Kral Charles I ve II döneminde bahçevan olarak görev yapmış olan baba-oğul John Tradescant’ların mezarı bulunmaktadır. Tradescantlar: yeni bitki toplamaya meraklıydılar.

Müzenin bir de bahçesi bulunmaktadır ve bu bahçe 1980 yılında kurulmuştur. Bahçenin merkezinde, Salisbury Markizi tarafından 17.yüzyılda tasarlanmış özel bir bölüm bulunmaktadır. Burası, 17. yüzyılın ruhunu yansıtması nedeniyle ilgi çekmektedir.

 

LAMBETH PALACE

Saray: Thames nehri karşısında, Parlamentonun güney kısmındadır.
Burası, 13.yüzyıldan bu yana Canterburg Başpiskoposu’nun konutunu oluşturur ve bugünde Başpiskopos’un Londra’daki resmi konutudur. 1200 yılı civarında Başpiskoposluk tarafından satın alınmıştır.

İlk Westminster köprüsü yapılıncaya kadar nehirden geçişi, Lambeth ile Millbank arasında işleyen ve atlı arabaları alan bir tekne sağlıyordu. Ulaşılması zor bir yere yapılması, özellikle düşünülmüştür, çünkü saray 1381 yılındaki köylü isyanında saldırıya uğramıştır.

Buradan elde edilen gelir başpiskoposa veriliyordu. 1750 yılında köprünün açılmasıyla uğrayacağı zararı karşılaması için başpiskoposa belirli bir ücret ödenmiştir.
Bina, sonuncusu 1828 yılında Edward Blore tarafından olmak üzere sık sık restore edilmiştir.

 

Morton Kulesi

Burası sarayın girişini oluşturan, iki tane, beş katlı, kırmızı tuğla ile Tudor stilinde yapılmış kulelerdir. Bunlar: 1490 yılında Kardinal John Morton tarafından yaptırılmışlardır.

Kardinal Morton: kısa bir süre için kulede yaşamış ve kulenin ortasındaki büyük salonu kullanmıştır. Güneydeki kulenin zemin katındaki küçük bir hücrenin 16.yüzyılda hapis için kullanıldığı görülür. İki demir halka, hala duvarlarda sabit bulunmaktadır.

Günümüzde: Morton kulesi ana girişi bir bekçi ekibi tarafından her gün açılmaktadır. Bekçi yaşam yeri, kule inşa edildiği günden beri kullanılmaktadır. Kulenin geri kalan üst bölümleri ise: kütüphane personeli için depolama ve çalışma odaları olarak kullanılır. Bu depolama alanlarında 230.000 kitap, metin, el yazması depolandığı söyleniyor.

 

Atrium

Burası: Galler Prensi tarafından tasarlanmış ve Richard Griffith ve Richard Scott tarafından inşa edilmiş ve 2000 yılında açılmış, camlı çatısı olan bir avludur. 13. yüzyıl Şapeli ve Crypt bölümünü: Ana saray binasına bağlamaktadır.

Burası: resepsiyonlar ve yemekler gibi öncelikle eğlenceli bir alan olarak kullanılmaktadır. Ayrıca: haftalık olarak personel ile Başpiskopos burada bir araya gelmektedirler.

 

Chapel-Şapel

Şapelde ve yer altı kemerinde, 13.yüzyıldan kalma kısımlar bulunsa da, yapının büyük bölümü daha yakın tarihlidir. Erken İngiliz Şapeli örneği olan buranın 17.yüzyılda hapishane olarak kullanıldığı biliniyor.

Doğu duvarının alt kısmının; sitede bulunan en erken yapıdan kaldığı düşünülmektedir. Şapel günümüzde ibadet yeri olarak düzenli kullanılmaktadır.

 

Lollard Kulesi

Burası resmen “Chichele Kulesi” olarak bilinir ve şapelin batısında yer almaktadır. Birinci katta bulunan oda: 1414 ve 1443 yılları arasında, Başpiskopos Chichele için bir izleyici odası olarak hizmet vermiştir. Kulede ayrıca: 1687 yılına tarihlenen bir çan ve St Thomas heykelini içeren boş bir niş de bulunmaktadır.

Bu heykel: uzun yıllar nehirden geçen kayıkçıların şapkalarını çıkararak saygı duydukları bir obje olmuştur, ancak Kral Henry VIII emriyle kaldırılmıştır. Mayıs 1941 tarihindeki Alman bombardımanında kule büyük ölçüde hasar görmüş ve ahşap cezaevi parçaları günümüzde bir tuğla duvar ile çevrelenerek koruma altına alınmıştır.

 

Nöbetçi Odası

Buranın 14.yüzyıldan kaldığı düşünülmektedir. Ortaçağ ve Tudor dönemi özelliklerini taşıyan büyük daire: 14., 15 ve 16. yüzyıllarda: sarayın en önemli odalarından birisidir. Başlangıçta: toplantılar ve törenler burada yapılırdı. 1867 yılında 75 piskoposun katılımı ile yapılan ve bugünkü toplantı geleneğinin öncüsü olan ilk “Lambeth Konferansı” burada yapılmıştır.

Daha sonraki süreçte ise, burası silahlı askerlerin toplanma ve silah saklama yeri olarak kullanılmıştır. Odada günümüzde duvarlarda bazı resimler görülmektedir. Ama burada en ilgi çekici obje bir kaplumbağa kabuğudur.

Başpiskopos William Laud’a aittir. Laud: Oxford Üniversitesinde bir konuşma yapmasının ardından kendisine bir evli hayvan olarak 1633 yılında kaplumbağa hediye edilir ve kendisi kaplumbağayı buraya getirir. Sonuçta kaplumbağa 120 yıl yaşadıktan sonra bir yanlışlık sonucu öldürülür.

 

Pembe Drawing Room

Duvarlarının rengi nedeniyle bu isimle anılan bu oda: günlük toplantılar ve zaman zaman gelen misafirler için yemek odası  olarak kullanılmaktadır. Odanın dekorasyonu, 1982 yılında Nijerya’ya yaptığı bir ziyaret sırasında Başpiskopos Robert Runcie tarafından 2 Nijeryalıya yaptırılmıştır. Bu dekorasyon ürünleri: Nijerya Üniversitesinin bir hediyesidir. Odada özellikle: Bristol Piskoposu olmasına rağmen, 1768 yılında St Paul Dekanı seçilen Thomas Newton’un resmidir.

 

Devlet Drawing Room

Canterbury piskoposları: günlük yaşam için burayı kullanırlar. Günümüzde burası: dini ve siyasi liderler, Kraliyet ailesi üyeleri gibi ziyaretçi misafirleri ağırlamak için bir mekan olarak kullanılır. Bu odada: II. Dünya Savaşındaki bombardıman sonucu yıkılmış ve 1828 yılında yeniden tasarlanmıştır. Son olarak ise 1928 yılında restore edilmiştir.

Kristal avizeler: Waterfrond Glass hediyesidir. Karşı duvarda bir şömine bulunur. Şöminenin solunda: Kral Charles I portresi görülür. Bu resim Van Dyck yapımıdır ve muhtemelen kral tarafından Başpiskopos Laud’a verilmiştir. Şöminenin sağında ise, Kral Charles I’in abisi 18 yaşında iken ölen Galler Prensi Henry portresidir.

Odanın doğu ucunda: Canterbury Katedralinin 17.yüzyıl görüntüsünün bulunduğu bir tablo görülür.

 

Tudor Geçit Evi

Tudor geçit evi 1485 yılında inşa edilmiştir ve nehir kenarındaki konumuyla Londra’nın en hoş görüntülerinden birini sunar.

 

Kütüphane

Günümüzde burada: kütüphanede geniş bir koleksiyon bulunmaktadır. Bu kütüphane: Canterbury Başpiskoposunun resmi kütüphanesidir ve 1610 yılında Richard Bancroft tarafından kurulmuştur. Burada: piskoposların arşiv bilgileri ve çeşitli dini kayıtlar, el yazmaları gibi 9.yüzyıla kadar uzanan muhteşem bir koleksiyon bulunmaktadır. (günümüzde burada 12.000 kitap bulunduğu söyleniyor)

 

St Mary Lambeth Kilisesi-Museum Garden

Son bir not: girişin önünde, çim meydanda bulunan süslü bina da bir kilisedir ve 1377 yılından kalma kulesi bulunan ve 1834 yılında onarılan kilise: günümüzde “St Mary Lambeth” isminde, Bahçe Müzesini barındırmaktadır.

İngiltere Londra South Bank
İngiltere Londra South Bank

 

IVM-İMPERİAL WAR MUSEUM-İMPARATORLUK SAVAŞ MÜZESİ

Lambeth Road.SE1 adresindedir. (Müze şu anda kapalıdır ve 14 Temmuz 2014 tarihinde açılacaktır. Çünkü, aynı tarihte I. Dünya Savaşının 100. yıldönümü kutlanacaktır.)
1917 yılında Bakanlar Kurulu: Büyük Savaşta bir müze kurulması için ilgili malzemeleri toplamak ve görüntülemek için bir heyet kurulmasına karar verdi.

1920 yılında Parlamento Yasası ile kurulan bir mütevelli heyeti atandı ve müze: 9 Haziran 1920 tarihinde, Kral George V tarafından Crystal Palace denilen yerde açıldı. 1924-1935 yılları arasında müzenin koleksiyonu:

Eski İmparatorluk Enstitüsü’nde South Kensington’da, bitişik iki galeride muhafaza edildi. 7 Temmuz 1936 tarihinde ise: Bethlem Kraliyet Hastanesi’ne taşındı.
Burası: Bethleam Royal Hospital’ın akıl hastalıkları bölümü için 1811 yılında inşa edilmiştir. 19.yüzyılda ziyaretçiler öğleden sonraları gelerek hastaların türlü gülünçlüklerini izleyip eğlenirlermiş.

Hastane 1930 yılında Surrey’deki yeni yerine taşınınca, bu büyük bina da boş kalmıştır. Binanın yanlarında uzanan iki büyük kanat yıkılmış ve ortadaki merkezi blok 1936 yılında South Kensington’daki eski yerinden buraya getirilen müzeye ev sahipliği yapmaya başlamıştır. 1940 yılında ise müze kapatıldı ve savunmasız koleksiyonlar Londra şehri dışındaki yerlere tahliye edildiler.

31 Ocak 1941 tarihinde Alman bombardımanında müze hasara uğradı, Jutland savaşından kalma ve müzede sergilenen deniz uçağı paramparça oldu. Ardından: 1953 yılında müze genişletilerek büyütülmüş ve tekrar faaliyetlere başlamıştır.

Ana girişi belirleyen iki devasa silaha rağmen, müzenin yalnızca modern savaş makinalarını sergileyen bir yer olduğunu düşünmemek gerekir. Heybetli tanklar, toplar, bombalar ve bir uçağın da görülebileceği müzede savaşın kendisinden çok 20.yüzyıl savaşlarının toplumsal etkilerine ve savaşın sivil halkın üzerinde bıraktığı izlere yer veren sergiler ağırlıktadır.

Yiyecek karnesi, hava saldırılarına karşı alınan önlemler ve sansürle ilgili sergiler ile görülmeye değerdir.

Yüzlerce fotoğraf, Graham Sutherland ile Paul Nash’ın resimlerine, Jacob Epstein’in heykellerine ek olarak savaş zamanındaki film, radyo programları ve edebi eserlerden alınan örneklerle, sanat türlerine geniş bir yer ayrılmıştır.

Şehir sakinlerinin bombalardan korunmak için geceyi metro istasyonlarında geçirdiği 1940 yılındaki hava saldırılarında yaşananlar, Henry Moore’un karakalem çalışmalarıyla belgelenmiştir. Bu savaş sanatları bölümünde, ayrıca Paul Nash’ın da eserleri görülebilir.

En popüler sergi bölümünde: I. Dünya Savaşındaki hendekler canlandırılmış ve II. Dünya Savaşındaki manzara, sek ve kokular ile izleyicilere yansıtılmış “Blitz Experience” bölümündedir. Burada askerlerin savaşta yaşadıkları izleyicilere yansıtılır.

Gizli Savaş Galerileri bölümünde ise: ajanların çalışmalarının tarihi geçmişi, M15 ve M16 ofislerinin yaratılmasına ait objeler, bilgi ve belgeler bulunmaktadır.

Ayrıca etkileyici bir arşive sahip bir kütüphane de vardır. Tarihi belgeler ve orijinal objelerle düzenlenen Yahudi soykırımı sergisi dikkat çekicidir.

 

THE OLD VİC

The Cut Waterloo Road adresindedir.
Kraliyet Coburg Tiyatrosu: ünlü aktör William Barrymore tarafından 1818 yılında kuruldu.
Bu görkemli binanın tarihi, Royal Coburg Tiyatrosu olarak açıldığı 1816 yılına kadar uzanır. 1818 yılında açılan bina mimar Rudolp Cabanel tarafından tasarlanmıştır. Temeli ise Sakskoburgotski ve Galler Prensi Charlotte Prens Leopold tarafından atılmıştır.

1833 yılında tiyatronun adı: Princess Victoria onurura, Royal Victoria olarak değiştirilmiştir. 1858 yılında tiyatronun üst katındaki yangın sonucu 16 kişi ölmüştür. 1940-1941 yıllarında Dünya savaşı nedeniyle tiyatro kapanır. 14 Kasım 1950 tarihinde tiyatro yeniden açılır.
Burası zamanla: şarkıcılar, komedyenler ve diğer göstericilerle popüler Victoria eğlencelerinin merkezi bir “müzik salonu” haline gelmiştir.

1912 yılında tiyatronun başına geçen Lillian Baylis, 1914 yılından 1923 yılına kadar burada Shakespeare oyunları sahneledi. 1960’larda Ulusal Tiyatro kuruldu.

1997 yılında, Sally Greene, yönetmen Stephen Daldry ve diğerleri tiyatronun geleceğini güvence altına alabilmek için bir yardım vakfı kurdular. Vakıf 2003 yılında Sanat Yönetmeni Katy Spacey ile birlikte yerleşik bir topluluk oluşturdu.

Tiyatroda gençlere daha ucuz koltuk bulunur. Burada Noel’de pandomim gösterileri düzenlenir. Evet “London Old Vic Theatre” dünya üzerinde İngilizce konuşan şehirler içinde en eski ve en ünlüsüdür. Son yüzyılın birçok ünlü sanatçısı, burada gösteri düzenlediler.

 

GABRİEL’S WHARF

56 Upper Ground adresindedir.
Butikler, el sanatları mağazaları ve kafelerle dolu bu sakin köşe, bir zamanların sanayi bölgesi olan Gabriel’s Wharf’ın geleceğine yönelik uzun tartışmaların bir ürünüdür. Bunlar: Londra’nın South Bank bölgesini: yaşamak, çalışmak ve ziyaret etmek için daha iyi hale getirmeye çalışan bir sosyal girişim ve gelişim gurubudur. Ç

ünkü: 20 yıl önce bu alanda: çirkin, kasvetli birkaç dükkan ve restoran ve ölmekte olan bir yerel ekonomi vardı. South Bank: Thames Nehri kıyısında, City ve West End arasında, Londra’nın göbeğinde yüzyıllar boyunca sel eğilimli, alçak bir bataklık olarak kaldı. Daha sonra ise, Londra şehrinin nüfusu üç katına ulaşınca, insanlar, rıhtım yanında inşa edilen küçük evler ve fabrikalar arasında sıkışıp kaldılar.

II. Dünya savaşında bölge Alman bombalarından etkilendi. Ancak 1951 yılından itibaren, South Bank bölgesine birçok kültürel yatırım (Ulusal Tiyatro, Ulusal Film Tiyatrosu, ITV Londra, IPC Medya gibi) yapıldı. 1970’lerin başında, bölgedeki konut sayısı: 50 binlerden 4 binlere düştü. Okullar ve dükkanlar kapandı. Burası giderek “kasvetli” bir alan olarak anılmaya başlandı.

Yerel sakinler: sahipsiz 13 dönümlük bir araziye, 1984 yılında satın almak için büyük bir kampanya başlatırlar ve arazi satın alındıktan sonra, bu arazi üzerinde: Walkway yürüyüş yolları, Bernie İspanyol bahçelerinden oluşan yeşil alanlar, Oxo Tower Wharf ve Cebrail Wharf gibi tasarım mağazaları, galeriler, restoranlar, kafeler ve barlar yaptılar.

Coin Sokakta bulunan “Colombo Merkezi” eğlence programları ile ortamı hareketlendirdi. 1984-1988 yılları arasında, nehir kıyısındaki metruk binalar yıkıldı ve nehir kıyısındaki park ile birlikte: Thames nehri, St Paul Katedrali ve şehrin muhteşem manzarası ortaya çıktı.

Pazarın hemen yanında küçük bir bahçe ile nehir kıyısı boyunca City’nin kuzeyine uzanan harika manzaralı bir yürüyüş yolu vardır.

Doğu yönündeki 1928 tarihli OXO Tower’ın pencereleri, et suyu markası olan OXO’nun amblemini yansıtır. Bugün burada güzel bir restoran bulunur.

 

WATERLOO STATİON

York Road adresindedir.
Güneybatı İngiltere’ye giden trenlerin terminali olan Waterloo İstasyonu aslında 1848 yılında yapılmıştı, ama 20.yüzyılın başında yenilendi ve kuzeydoğu köşesine inşa edilen büyük giriş salonuyla genişledi.

İngiltere’de Network Rail tarafından işletilen 17 istasyondan birisidir. Öte yandan: 2011 yılında, 94 milyon yolcu giriş-çıkışı ile, İngiltere’nin en işlek yolcu terminallerinden birisidir. Dünya üzerinde ise en işlek 91. tren istasyonudur.

Bugün geniş yolcu salonunda mağazalar ve kafeler sıralanmıştır ve burası şehrin en kullanışlı tren garlarından birisidir.

İstasyon 20. yüzyılın sonuna doğru şehri Avrupa’ya bağlayan Manş Tüneli trenine de hizmet vermesi için yeniden genişletilmiştir. Eurostar terminali, 2007 sonbaharında Waterloo İstasyonundan St Pancras İnternational’a taşınmıştır.

Waterloo civarındaki alan daha çok yerleşime ayrılmıştır. Buradan mağazalar, yeme içme mekanları ve sokak pazarıyla dikkati çeken Lower Marsh’a güzel bir yürüyüş yapabilirsiniz.

 

CLİNK STREET

Clink Street.SE1 adresindedir. Southwark Katedrali ve Globe Tiyatrosu arasındadır. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 7.5 paund, 16 yaş altı çocuklar için 5.5 paund, öğrenciler için 5.5 paund, 4 kişilik aileler için 18 paund.

Burası, her gün saat: 10.00-21.00 arasında açıktır.
St Mary Overie’s Dock ve Anchor Pub arasında uzanan Clink Street’de: Francis Drake’in 1577-1580 yılları arasında dünyayı dolaştığı gemisi The Golden Hindle’in birebir örneğini görebilirsiniz.

Bu dar, karanlık ve Arnavut kaldırımlı sokak, adını 1150 yılında Bishop of Winchester’s Palace’da kurulan İngiltere’nin ilk hapishanesinden almıştır. Hapishane 1780 yılındaki ayaklanma sonucunda yanmıştır ve günümüzde küçük bir müze ve turistik sitenin bir kısmı olarak ziyaret edilebilmektedir.

Müze: 1144 yılından kalma, İngiltere’nin en eski ve ünlü hapishanelerinden biri olan “Clink Hapishanesi” üzerine inşa edilmiştir.

600 yıl boyunca: İngiltere’deki toplumsal ve siyasi değişimlere tanık: sapkınlar, ayyaşlar, fahişeler ve daha sonra dini rakipler de dahil olmak üzere, çok sayıda insan buraya hapsedilmiştir.

Orijinal Sarayın Great Hall bölümünün batı duvarını ve gül penceresini hala sokaktan görebilirsiniz.

The Clink Prison Museum (Clink Hapishane Müzesi) orijinal hapishane alanındadır ve suç ile ceza konularına yakından bir bakış atmanızı sağlar, eski idam bölümünü de görebilirsiniz.

 

BUTTLER’S WHARF

Butler’s Wharf.SE1 adresindedir. Butler Wharf: Thames nehrinin doğusunda, Tower Bridge denilen yerdedir.
Tower Bridge’in doğu kısmındaki Shad Thames’de yapacağınız bir tur, sizi 19.yüzyıl tuğla depolarından oluşan yenilenmiş bir kanyona ulaştırır.

Bölge ilk olarak 1871-1873 yılları arasında Londra rıhtımında gemilerden boşaltılan malların konulduğu bir depo olarak yapılmıştır. Hatta: bir söylentiye göre: buranın dünyanın en büyük çay deposu olduğu söylenir.

Ancak 20. yüzyılda bölgedeki depoların popülütesi bitti. 1975-1977 yılları arasında: Derek Jarman isimli sanatçının çağırması ile, bölge: özellikle video ve performans sanatçıları tarafından kullanılan bir alan haline geldi. 1980’leri takip eden yıllarda ise: buradaki binaların zemin katlarında restoranlar ve dükkanlar, lüks daireler oluşturulmaya başlandı.

Günümüzde, burada bulunan başlıca mekanlar şunlardır: Butler’s Wharf Chop House, Cantina del Ponte, Bengal Clipper, Kaptan Tony’s Pizza&Pasta Emporium, Pizza Expres, Tasarım Müzesi, Blue Print Cafe.

Alan yenilenirken: depodan depoya mal taşımak için kullanılan demir köprüler ve kargoların taşındığı büyük vinçlerden bazıları yerinde bırakılmıştır ve günümüzde burayı ziyaret edenler, o dönemin yaşamını ve hareketliliğini anımsayabilmektedirler.

Özellikle Londra’daki en iyi ve özel çay mağazalarına ulaşmak isterseniz, buraya gitmelisiniz. Ayrıca: Tower Bridge köprüsünün gölgesindeki gezinti yerinde, açık havada güzel bir yemek yiyebilirsiniz.

İngiltere Londra Smıthfıeld

İngiltere Londra Smıthfıeld

İngiltere Londra Smıthfıeld;

City surlarının kuzey yakası tarih boyunca City’nin resmiyetine dayanamayanlar ya da şehirde istenmeyenler için bir sığınak olmuştur. Bunları 17.yüzyıldaki Huguenotlar: sonraki yüzyıllarda Avrupa’dan, daha sonra da Bengal’den gelen göçmenler oluşturmuştur.

Bu topluluklar atölyeler ve fabrikalar kurmuş, beraberlerinde etnik restoranları ve ibadethanelerini de getirmişlerdir.

Spitalfield, adını St Mary Spital’ın Ortaçağ manastırından alır. Middlesex Street’de giysi tezgahları kurulduğu için 16. yüzyılda Petticoat Lane (Lüpon Sokağı) olarak anılırmış.

Burası hala doğuda Bengal yiyecek dükkanlarıyla dolu Brick Lane’e uzanan kalabalık bir sokak pazarıdır. Smithfield ise Londra’nın et pazarıdır. Hemen yakınlardı yerleşim bölgesi ve sanat merkezi olan Barbican bulunur.

 

GEZİLECEK YERLER

SMİTHFİELD MARKET

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Charterhouse Street.EC1 adresindedir.
Smithfield bir meydandır ve Farrington City’nin kuzeyinde bulunur. Bölgenin en büyük özelliği uzunca bir geçmişi olan “et pazarı” dır.

Bu Pazar: Londra merkezinde geçmişten günümüze kalan tek toptan Pazar yeridir. Londra şehir merkezinde, listelenerek koruma altına alınmış üç binadan biridir. Buranın 800 yıllık bir hayvan pazarı geçmişi vardır.

Bu pazarda 12. yüzyıldan bu yana canlı hayvan alım satımı yapılıyormuş, ama pazarın ilk resmi beratı 1400 yılından kalmadır.

1648 yılında ise, ilk kez sığır pazarı olarak kurulmuş ve 19.yüzyılın ortasına kadar da bu amaçlar kullanılmıştır.

Bugün, kesilmiş et ve tavuk pazarı olarak varlığını sürdüren Pazar, eskiden şehir surlarının dışında kalan Smithfield’da bulunuyordu.

Buranın kanlı bir geçmişi vardır çünkü burada birçok halka açık idam töreni yapılmıştır. Birçok siyasi mahkum, dini reformcu, muhalif ve İskoç yurtsever ve önemli tarihi şahsiyet ki bunlar arasında köylü isyanı liderlerinden William Wallace ve Wat Tyler sayılabilir, burada idam edilmişlerdir.

Pazar 1850’lerden sonra Charterhouse Street’deki yerine taşınmıştır.

Adı London Central Meat Market olarak değiştirilmiş olmasına karşın hala eski adıyla bilinir. Eski binalar Victoria dönemi mimarı Horaca Jones’un eseridir. Ama 20.yüzyılda bazı eklemeler yapılmıştır.

Özellikle 1990’ların sonlarından itibaren, burada yeni birçok pub ve kulüp açılmıştır. Özellikle: birçok işçi tarafından buradaki mekanlar gece hayatının öncüleri olarak kullanılmaktadır. Bölgedeki bazı publar sabahın erken saatlerinde kahvaltı servisi verirler. Et pazarının merkezin dışına taşınması gündemdedir.

 

ST BOTOLPH ALDERSGATE

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Aldensgate Street EC1 adresindedir.

Burada ilk kilise, 1108 yılında yapılmış, 1418 yılında genişletilmiş ve bir sonraki yüzyılda yeniden yapılmış ve 1739 yılında güvensizlik nedeniyle yıkılmıştır.

Evet, günümüzdeki mevcut bina ise, 1744 yılından kalmadır. 19.yüzyılın sonlarında ise, kilisenin içi: mimar JF Bentley tarafından yenilenmiştir.

O; oyma tavan yaptı ve dekoratif alçı ilaveler ile yan bölümler, korkuluk ve cephe güzelleşti, mevcut oturma sıralarını değiştirdi.

1941 yılında şehir Alman bombardımanı ile etkilenirken, buradaki eserler bombardımanı hasarsız atlattı. 1941 yılında bir bomba, çatıyı delerek içeriye düşmesine rağmen patlamadı.

Kilisenin 18.yüzyılın sonunda tamamlanan George dönemi dış cephesi, iç mekanında öne çıkan alçı bezekli tavan dekorasyonu, zengin oymalarıyla kahverengi ahşaptan yapılmış org mahfazası ve palmiye oyması üzerinde duran meşe vaiz kürsüsü gibi ilgi çekici detayları gözlerden gizler.

Şimşirden yapılma orijinal sıralar, kilisenin içinde değil galerilerde korunmuştur. Buradaki anıtların bir kısmı daha önce burada bulunan bir 14.yüzyıl kilisesinden kalmadır.

Son bir not: 1976 yılında lezbiyen ve gay Hıristiyanlar, diğer kiliselerden dışlanmış kişiler için: burası güvenli bir dini yer olarak önem kazandı. Temmuz 2005 tarihinde, kilisede tüp patlaması sonucu 7 kişi hayatını kaybetti.

 

CHARTER HOUSE

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Chasterhouse Square.EC1 adresindedir.

Tudor tarzı geçit evi: meydanın kuzey tarafındadır ve VIII Henry döneminde kapatılan Chartreuse manastırının bir zamanlar bulunduğu yere geçişi sağlar. Hatta: ortaçağ döneminde burada büyük bir veba çukuru bulunduğu söyleniyor.

Yapılan arkeolojik çalışmalara göre: 1348 yılındaki veba salgınında ölen 50 bin kişinin buradaki mezarlığa gömüldüğü anlaşılmıştır.

Charterhouse Sutton Hastanesinin üzerinde bulunduğu bu site: veba kurbanları için bir mezar yapılmak üzere, 14.yüzyılda satın alınmıştır. 1371 yılında: Sir Walter de Manny tarafından buraya bir manastır kurulmuştur.

1535 yılında, manastırdaki keşişler: Kral Henry VII Yasasına uymayı kabul etmediler, bazıları idam edildi ve manastır 1537 yılında dağıtıldı.

Yapı: Norfolk Dükü’ne satıldı. 1558 yılında Elizabeth, Westminster Abbey’de taç giyme töreni öncesinde, buraya uğradı.

1611 yılında ise: yapı Thomas Howard’a satıldı. Kendisi: erkek çocukları eğitmek ve yaşlı erkeklerin bakımını sağlamak için kurulan bir hayırsever vakfa sahipti ve servetini bu vakıf için kullanıyordu.

Yapı, bu dönemde genişletildi ve vakfa bağlı olarak bir erkek vaiz okulu ve beyler ve emekliler için bir imarethane kuruldu. Buranın “charterhouse” ismi, vaiz okulundan gelmektedir. Ama asıl önemli olan, bu vaiz okulunda okumuş ünlülerdir.

Bunlar arasında: John Wesley, yazar William Thackeray ve izcilerin kurucusu Robert Baden Powel sayılabilir.

Hala: paralı ve yatılı olarak hizmet veren vaiz okulu, 1872 yılında Surrey bölgesindeki Godalming’e taşınmıştır. Okulun eski yerinde ise; 1933 yılından sonra: St Batrholomew Hastanesi Tıp Koleji oldu ve şimdi Barts ve Tıp ve Diş Hekimliği Okulu olarak, Londra Queen Mary Üniversitesi tarafından işgal edildi.

Şapel ve revakların bir kısmı, bugüne kadar ayakta kalabilmiştir. Charterhouse bugün yardım kuruluşlarının desteklediği 40’ı geçkin yoksul barındırmaktadır.

 

CLOTH FAİR

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Bu sevimli ve 150 metre uzunluğundaki sokak, adını, Ortaçağ ve Elizabeth döneminde 1855 yılına kadar her yıl Smithfield’da düzenlenen giysi ve kumaş panayırı Bartholomew Fair’den almıştır.

No.41 ve No.42’deki 17.yüzyıldan kalma iki katlı evler çok hoştur. Bunların giriş katları günümüzde modernize edilmiş olmasına karşın, cumbalı pencereleri dikkate değerdir. Bu evler, günümüzde otel olarak kullanılmaktadır.

1984 yılında ölen şair John Betjeman hayatının büyük bir kısmını 43.numaralı yerde geçirmiştir. Bu ev, günümüzde onun adını taşıyan bir şarap barına dönüştürülmüştür.

 

ST BARTHOLOMEW-THE-GREAT

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Kilise, West Smithfield EC1 adresindedir.

Şehrin en eski kiliselerinden biri olan bu yapı, 1123 yılında, mezarı içeride yer alan keşiş Rahere tarafından “Augustinerinen tarikatı” için kurulmuş ve 1143 yılından bu yana sürekli kullanılır olmuştur.

1230 yılında transepts ve büyük nef eklenmiştir. (Transepts bugüne kadar ayakta gelebilmiştir ancak nefin çoğu, 16. yüzyılda kaybolmuştur)

13.yüzyıl tarihli kemer, VIII Henry’nin manastırı kapatması ve binanın nefinin yıkılmasına kadar kilisenin giriş kapısı olarak kullanılmıştır.

Bugün kemer West Smithfield’dan mezarlığa kadar uzanır. Dağılmasının ardından, burası yerel bir bucak kilisesine dönüştürülmüştür.

Kilise: 1860 yılında ve ikincisi 1886 yılında Victoria döneminde olmak üzere iki kere restore edildi.

Günümüzde: Smithfield alanı içinde: St Bartholomew Hastanesi, Smithfield Market, birçok restoran, bar ve pub bulunmaktadır.

Alanın tam merkezinde ise: bu kilise vardır. Bu tarihi kilise: 1666 Büyük Yangını ve Dünya savaşındaki bombalamalardan zarar görmeden atlatmıştır.

Bu yüzden: kilise, günümüzde harika mimarisiyle ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Öte yandan: kilise, birçok film çekiminde ve televizyon programında da kullanılıştır. (The Other Boleyn Girl, The Golden Age Elizabeth gibi)

 

BARBİCAN

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Silk Street adresindedir. Burası Avrupa’nın en büyük sanat merkezidir.

1960’ların şehir planlamasının kararlı bir örneği olan konut, ticaret ve sanat kompleksi, II. Dünya Savaşı sırasında bombalarla yıkılan bir alana 1962 yılında yapılmaya başlanmış ve 20 yıl kadar tamamlanarak 3 Mart 1982 tarihinde Queen Elizabeth II tarafından açılmıştır.

Yüksek katlı apartmanlar, bir süs havuzu ve çeşmeleri de içine alan sanat kompleksi Barbican Centre’ın çevresini sarar. Bu yüzden çok sayıda girişi vardır. Bu çok katlı apartmanlar içinde bulunan “zigurat” denilen beton yapı: Londra’nın en çirkin binası seçilmiştir.

Eski şehir duvarı burada köşe oluşturur ve duvarın kalıntıları hala görülebilir. (Özellikle Museum of Londan’dan)

Barbican sözlüğü bir kapı üzerindeki savunma yapısı anlamına gelir.

Dış dünyaya kapalı, kendine yeten bir kompleks tasarlarken, mimarlar belki de buradan yola çıkmış olabilirler.

Karanlık girişler ve yükseltilmiş yaya yolları ziyaretçileri City’nin işlek kalabalığından hemen uzaklaştırır, ancak tabelalara ve sarı çizgilerle belirtilmiş yürüyüş rotalarına karşın, komplekste yön bulmak kolay değildir.

Barbican Centre’da iki tiyatro ve bir konser salonunun yanı sıra, iki sinema, iki galeri, çocuklara yönelik ve müzik konulu bölümleri olan mükemmel bir kütüphane ve limonluk da vardır. Guildhal School of Music& Drama da buradadır.

Londra Senfoni Orkestrası ve BBC Senfoni Orkestrası, Barbican Merkez Konser salonunda gösteri düzenlemektedirler.

 

ST GİLES CRİPPLEGATE

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Fore Street adresindedir. Bu yapı: Londra şehrinde kalan birkaç ortaçağ kilisesinden biridir ve modern Barbican bölgesinin tam merkezinde bulunur.

Bu bölgede 1000 yıldır bir kilise bulunduğu tahmin edilmektedir. Peki St Giles kimdir?

Kendisi MS.7.yüzyılda Güney Fransa’da yaşamış bir keşiştir ve onun bayram günü 1 EYLÜL günüdür.

Giles’in: sakatlar, dilenciler ve demircilerin koruyucu azizi olduğu söyleniyor. Hatta: Ortaçağ döneminde, Batı Avrupa’da en saygın aziz olarak biliniyor.

Yapımı 1550 yılında tamamlanan kilise, 1666 Büyük Yangınından kurtulabilmişse de, II. Dünya Savaşı’nda atılan bir bombayla kulesi dışında yerle bir olmuştur. Taş kule 1682 yılında ilave edilmiştir.

1950’lerde Barbican sakinleri tarafından kullanılması için yenilenen kilise, keskin modernliğiyle öne çıkan Barbican ile tam bir zıtlık oluşturur. Kilise, İngiltere’deki iki orga sahip az sayıdaki kiliseden birisidir.

Oliver Cromwell, Elizabeth Bourchier ile 1620 yılında burada evlenmiş, şair John Milton 1674 yılında kiliseye gömülmüştür. Kilisenin güney tarafında Roma ve Ortaçağ dönemlerinden iyi korunmuş şehir surları görülebilir.

Kilise son olarak 1966 yılında restore edilmiştir. Burayı ziyaret ederseniz, özellikle 19.yüzyıl yapımı doğu penceresini mutlaka görmenizi öneririm.

 

WHİTBREAD’S BREWERY

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Samuel Whitbread 1736 yılında 16 yaşında Bedford’da çırak olarak başladığı bira üretimine, 1796 yılındaki ölümüne kadar devam etmiş ve 1750 yılında satın aldığı Chiswell Street’deki bira fabrikasında yıllarca bira üretmiştir.

1780 yılında burası dünyanın en büyük bira fabrikası olarak önem kazanmıştır. Firma: Samuel Whitbread’ın ölümünden sonra oğluna geçmiştir. 1961-1970 yılları arasındaki dönemde ise, şirket, İngiltere’nin en büyük üçüncü bira fabrikası olarak görülür.

1976 yılında kapanan fabrika, özel günler için kiralanan salonlara dönüştürülmüştür ve halka açık değildir. Bugün kokteyllerin verildiği Porter Tun salonu, 18 metrelik genişliğiyle, Avrupa’nın en büyük kereste destekli tavanına sahiptir.

Bu caddede yer alan 18.yüzyıl binaları, dönemlerini yansıtan iyi örneklerdir ve dış cepheleri görülmeye değerdir. Binalardan birinde bulunan plakada, birahanenin 1787 yılında III. George ve Kraliçe Charlotte tarafından ziyaret edildiği belirtilir.

Whitbread, günümüzde İngiltere’nin en başarılı 100 şirketinden birisidir.

 

BUNHİLL FİELDS

Bu alan 1665 yılındaki büyük veba salgınından sonra tuğla duvar ve kapılarla çevrili bir mezarlık şeklinde planlanmıştır.

Yirmi yıl sonra, ibadetlerinde İngiltere Kilisesinin onayladığı dua kitabına uymayanların (Nonconformistler) kilise mezarlıklarına gömülmeleri yasaklandığından, bu kişilerin son yolculuklarına uğurlanacakları yer olarak belirlendi.

Mezarlık, City’nin bitiminde kalır ve büyük çınarların gölgelediği güzel bir alandır. Defin alanı: Quaker Bahçeleri olarak bilinir.

Daniel Defoe, John Bunyan ve William Blake gibi ünlü yazarlara adanmış anıtların yanı sıra, Cromwell ailesinin üyelerine ait mezarlar da burada görülebilir. Buraya son defin işlemi: 1854 tarihinde yapılmıştır. Bu tarihe kadar yaklaşık 120.000 defin yapıldığı söyleniyor.

John Milton ünlü epik şiiri “Kayıp Cennet” i mezarlığın batısında bulunan “Bunhill Row” da yaşarken yazmıştır.

 

WESLEY’S CHAPEL-LEYSİAN MİSSİON

Metodist kilisesinin kurucusu John Wesley şapelin temel taşını 1778 yılında koymuştur. Yapı: mimar George Dance tarafından tasarlanmıştır. Yapıldığı dönemde: Chapel, Londra şehrinde bir üs olmuştur. Londra şehrinde, keşfedilmeyen bekleyen bir mimari harikadır.

Bu arada: “Methodist” likle ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum. Bu mezhep, İngiltere kilisesi içinde bir yenilenme hareketi başlattı.

Bu mezhebin başındaki John ve Charles Wesley: bir Anglikan rahibin oğulları olarak Oxford Üniversitesinde okudular ve dini hayatlarında çok gayretli faaliyetlerde bulundular.

Wesley 1791 yılındaki ölümüne kadar burada vaaz vermiş ve ölünce şapelin arkasına gömülmüştür. Şapelin hemen yanındaki evinde, Wesley’in kitapları ve mobilyaları gibi kişisel eşyalarından bazıları sergilenir.

1891 yılında Wesley’in ölümünün 100. yılı anısına Chapel restore edilmiş, yeni oturaklar ilave edilerek vitray pencereler eklenmiştir. 1972 yılında ise güvensiz olduğu gerekçesiyle chapel kapatılmış ve 1978 yılına kadar olan süreçte, onarım ve restore faaliyetleri sürdürülmüştür.

1978 tarihinde, açılışının 200.yıldönümünde, Queen Elizabeth II ve Edinburg Dükü tarafından yeniden açılmıştır.

Wesley’in katı dini prensiplerine uygun olarak yalın ve ağırbaşlı bir dekorasyona sahip olan şapelde, gemi direklerinden sütunlar dikkate değer. Bu gemi direklerinden sütunlar: George III tarafından bağışlanmıştır.

Şapelin altında Metodist kilisesinin tarihini anlatan küçük bir müze bulunmaktadır.

İlk İngiliz kadın Başbakan Barones Thatcher da (dönemi 1979-1990) bu kilisede evlenmiştir. Günümüzde: chapel her yıl geleneksel “Dünya Methodism” gününde, yerel topluluklar, hacılar ve binlerce ziyaretçi tarafından ziyaret edilmektedir.

 

JOHN WESLEY’S HOUSE

49.City Road.EC-1 adresindedir.

Abisi Charles ile birlikte Methodizm’in kurucusu olan JohnWesley bu evi ve bitişiğindeki şapeli City’nin kuzey ucuna 1779 yılında yapmıştır.

Evet: Londra şehrinde, 18. yüzyıldan kalan ve Wesley tarafından inşa edilen ve Metodist toplumlara vaaz verdiği bu ev: özellikle bu mezhebin inananları tarafından yoğun olarak ziyaret edilmektedir.

Evi ziyaret ederseniz: ona ait olan eşyalarla birlikte, çalışma ve dua odasını orijinal haliyle görebilirsiniz.

 

PETTİCOAT LANE

Middlesex Street adresindedir. Burası: erkekler, kadınlar ve çocuklar için özellikle giysi satılan bir yer olarak bilinir.

Bu sokak kraliçe Victoria döneminden beri burada kurulan pazarıyla biliniyordu. Ancak sokağın adı daha renksiz bir ifadeye sahip olan Middlesex Street olarak değiştirildi.

Günümüzde yeni adı resmen kabul edilse de, yıllardır giysi ticareti merkezi olduğu için eski adı da kullanılmaktadır.

Her Pazar sabahı Petticoat Lane ve civarındaki sokaklarda kurulan Pazar da aynı ismi taşır. Wentworth caddesi üzerindeki açık küçük Pazar: 09.00-15.00 arasında açıktır.
Pazarın kaldırılması yönünde girişimlerde bulunulduysa da, 1936 yılında çıkarılan bir kanunla para izin verilmiştir.

Burada çok çeşitli mallar satılır, ancak giysiler, özellikle deri ürünleri boldur. Neşeli ve gürültülü bir ortamda Cockney aksanıyla konuşan tezgahtarlar müşterileri çekmek için şakacı bir dil kullanırlar.

Sokaklarda 1000’den fazla tezgah bulunduğu söyleniyor. Burada alışveriş yapmak isteyenlerin pazarlık yapmayı iyi bilmeleri gerekir.

Burada çoğu etli sandviçler somon fümeli bagel’lar gibi geleneksel Yahudi yiyecekleri satan çok sayıda yer vardır.

 

WHİTECHAPEL ART GALLERY

1901 yılında kurulan sanat galerisinin güzel Art Nouveau ön cephesi, C.Harrison Townsend’in eseridir. Londra şehrinde, kamu tarafından finanse edilen ilk galeridir. Eğitim ve sosyal yardım projeleri için uzun yıllara dayanan bir geçmişi önem kazanmaktadır.

Galeri 1980’lerde ve 2007-2009 arasında genişletilmiştir. Galeri: uluslar arası merkezli bir rol oynar ve çağdaş sanat için bir mihenk taşıdır.

Bölgenin sanat pazarının ve Brick Lane’in yakınlarında bulunan galeri, Doğu Londra sakinlerini sanatla buluşturmayı amaçlar.

Bugün, burada, uluslar arası çağdaş sanatçıların eserlerini kapsayan kaliteli sergiler düzenlenir. 1950’lerde ve 60’larda Jackson Pollock, Robert Raucshenberg, Anthony Caro ve John Hoyland gibi sanatçılar eserlerini burada sergilemişlerdir.

David Hockney de ilk sergisini 1970 yılında burada açmıştır.

Galeride sanat kitaplarına yer veren kapsamlı bir kitapevi ile sağlıklı yiyecekler sunan bir kafede bulunur.

 

OLD SPİTALFİELDS MARKET

Horner Square-Spitalfields bölgesinde bulunan burası kapalı bir Pazar yeridir. Haftanın yedi günü açıktır ama özellikle hafta sonları çok canlıdır.

1638 yılında, Charles I: burada et ve kümes hayvanları satılması için izin vermiştir. Daha sonra: 1682 yılında, burası: Charles II döneminde, Londra’nın yeni banliyölerindeki insanları beslemek için büyüyerek gelişmiştir.

1885-1895 yılları arasında; Pazar bölgesi George Sherrin tarafından yeniden tasarlanmış ve inşa edilmiştir.

Günümüzde Londra şehrinin en iyi pazarı olarak bilinen burada: organik sebze-meyve, ekmekler, turşular gibi kaliteli yiyecekler satılır.

Hafta için günlerde açık olmasına karşın, Pazar günleri, özellikle giysiler, ıvır zıvır, süsler, yaratıcı tasarım modasıyla ikinci el giysilerle ilgilenen büyük kalabalıkları kendisine çeker.

 

CHRİST CHURCH SPİTALFİELDS

Spıtalfıeld.Commercıal Street adresindedir.

Gençliğinden itibaren Sir Chistopher Wren ile çalışmalar yapan Nicholas Hawksmoor’un Londra şehrindeki 6 kilisesi içinde en güzellerinden birisidir.

Christ Church 1711 yılında parlamentonun Elli Yeni Kilise Yasası ile vakfedilmiş ve 1714-1729 yılları arasında inşa edilmiştir.

Bu vakıf yasasında aslında 50 kilise yapılması düşünülmesine rağmen, yalnızca 12 tanesi yapılmış ve bunlardan 6 tanesi, biraz önce de belirttiğim gibi Hawksmoor tarafından tasarlanmış ve yapılmıştır.

Amaç, İngiltere kilisesinin yerini sağlamlaştırmak ve Huguenot bölgesinde güç gösterisinde bulunmaktı.

Protestanları, Huguenot’lar; Katolik Fransa’nın zulmünden kaçarak buraya gelmiş ve ipek dokumacılığında çalışmaya başlamışlardı.

1729 yılında tamamlanan kilisede 1850’li yıllarda birçok değişiklik yapıldı. 1960’lı yıllarda terk edilen yapı yıkımın eşiğindeydi.

1976 yılında Friends of Christ Church Spitalfields kiliseyi eski ihtişamına kavuşturmak amacıyla kuruldu ve bu amaca 2004 yılında ulaşıldı. Günümüzde bu yapı, bir konser mekanı olarak kullanılmaktadır.

Kilisede: opera, klasik müzik, yerel sanatçılar Gilbert&George katılımı ile düzenlenen kutlamalar, akşam yemekleri, pop performansları gibi birçok etkinlik düzenlenmektedir.

Christ Kilisesi: hala çevresindeki sokaklara hakimdir. Kilisenin portikosu ve kulesinin oluşturduğu boyut ve güç etkisi, iç mekandaki yüksek tavan ve salonda da kendisini gösterir. Kilisenin taş işçiliği ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.

 

FOURNİER STREET

Caddenin kuzey yakasındaki 18.yüzyıl tarihli evlerde yaşayan ve hayatlarını ipek dokumacılığı ile kazanan Fransız Protestanlarına gün ışığı sağlamak amacıyla, bu evlerde büyük pencereli tavan arası odaları yapılmıştır.

Fransız ipek dokumacıları: Fransa’nın Nantes, Lyon ve diğer şehirlerinden buraya göçmüşler ve buradaki ipek endüstrisini geliştirmişlerdir.

Onların kaldıkları evler: ince ahşap lambrileri, oyulmuş merdivenleri, şömineleri ve gayet iyi ustalar tarafından yapılmış son derece ince detaylı işçilikleriyle ilgi çekmektedirler. Evlerin üst zeminlerinde: buradaki ipek tezgahlarına ışık sağlanması için, biraz önce de belirttiğim gibi büyük pencereler yapılmıştır.

Evlerin zemin katları ise, üretilen ürünlerin satıldığı yerler olarak kullanılmıştır. Son bir not: bu Fransız göçmenler niye buraya geldiler? Çünkü: 1600’lerin başlarında Fransa’da Katolikliğe karşı Protestanlık gelişiyordu ancak zorla din değiştirme baskıları nedeniyle, 40.000 Huguenot, mülteci olarak buraya göç ettiler.

Ancak: 19.yüzyılda: Londra’da sanayi devriminin gelişmesi üzerine: Hindistan ve Çin ülkelerinden, buraya ucuz ipek gelmeye başladı ve Spitalfields ipek ticareti bunun üzerine zayıflamaya başladı ve Huguenots taşındı.

Ancak yine de günümüzde de, bu caddede oturan göçmenlerin çoğu dokumacılıkla uğraşmaktadır. Bugün kalabalık atölyelerdeki dikiş makinalarının başında çalışan Huguenotlar’ın yerini Bengalli göçmenler almıştır.

Neyse ki çalışma koşulları düzeltilmiş ve bu küçük atölyelerin büyük bir kısmı artık şehir dışında bulunan modern fabrikaların satış mağazalarına dönüştürülmüştür.

Caddenin güney tarafında, ünlü mimar Sir Thomas Hawksmoor tarafından 1729 yılında inşa edilen heybetli Christ Church görülür. (yukarıda ondan söz etmiştim)

 

LONDON JAMME MASJİD

59.Brick Lane adresindedir.

Mescit bu civarda yaşayan Müslümanların ibadet yeridir. Kelime anlamı, Bengalce’de “Büyük Cami” demektir. Doğu Londra’daki en eski yapılardan birisidir.

Mescidin tarihçesi bu bölgeye gelen göçmenlerin tarihine de ışık tutar.

Binanın çok uzun bir geçmişi vardır. İlk olarak; 1743 yılında Fransız Protestanları Huguenotlar için şapel olarak yapılmıştır. 1898 yılında Sinagoga çevrilmiş, 20. yüzyılda ise Metodist kilisesi olmuştur.

1976 yılından bu yana, burası cami olarak kullanılmaktadır. Londra’da Müslüman toplumu için bir odak noktasıdır. İbadet mekanı olmasının yanında: İslami literatür ile ilgili olarak çalışma gurupları tarafından düzenlenen konferanslara da ev sahipliği yapmaktadır.

Aynı anda 3000 kişi ibadet edebilmektedir.

Caminin çevresindeki mahallede ise: ağırlıklı olarak Bengalliler oturmaktadır. Pazar günleri, burada kurulan “Brick Lane Market” isimli pazarda: Asya baharatları, sarı ipek ve çeşitli biblolar satılmaktadır.

 

SPİTALFİELDS CENTRE MUSEUM OF IMMİGRATİON& DİVERSİTY

Huguenot ipek tüccarının 1719 tarihli evinin arkasında küçük bir Victoria dönemi sinagogu saklıdır. O dönemde şehre gelen Huguetonlar, İrlandalı topluluklar ve Polonya’dan gelen Yahudi cemaati için arka bahçede, 1869 yılında yapılmıştır.

Burası Londra şehrinin en eski üçüncü Sinagogudur. Nazi işgali altındaki Avrupa’dan kurtarılan bazı çocuklar burada barınmışlardır.

1960’lara kadar Sinagog olarak kullanılan yapının: bodrumundaki toplantı odasında, düzenli anti-faşist toplantılar düzenlendi.

Evet, burada, günümüzde: şehre gelen göçmenlerin ve Yahudilerin tarihini aydınlatan sergiler düzenlenir.

 

BRİCK LANE

Bu sokak, eskiden tuğla ocaklarının içinden geçerdi ve buraya “Whitechapel Lane” denir, tuğla ve toprak birikintileri bulunurdu.

Bölgeye ardı ardına gelen göçmen dalgaları sonucu: 17.yüzyılda, burası Huguenots’ların konut alanı haline geldi ve usta dokumacılar ve terziler burayı bir dokuma ve moda merkezi haline getirdiler.

Ardından: vasıflı ve vasıfsız işgücü için, göçmenler gelmeye devam ettiler. 19.yüzyılda buraya İrlandalılar ve Yahudiler göç ettiler ve bu göç 20.yüzyıla kadar devam etti. 20.yüzyılda ise bölgeye Bengaldeşli göçmenler büyük guruplar halinde gelmeye başladılar.

Günümüzde ise şehirdeki Bengallilerin oturduğu kalabalık bir bölgedir.

Sokaktaki 18.yüzyıl evleri ve dükkanları değişik milliyetlerden birçok göçmeni barındırır.
Göçmenler hayatlarını yiyecek, baharat, ipek ve sari satarak kazanmaktadırlar.

Bengalliler, Yahudilerin oturduğu bu bölgeye 19.yüzyılda denizci olarak gelmişlerdi. O zaman bölgede Yahudiler çoğunluktaydı. Burada hala birkaç Yahudi dükkanı vardır.

No. 159 daki bagel dükkanı 24 saat açıktır.

Pazar günleri burada ve çevrede Petticoat Lane’in devamı niteliğinde bir Pazar kurulur.
Brick Lane’in kuzey ucundaki Black Eagle Brewery, 18. ve 19. yüzyılın endüstriyel mimarisi ve sonradan eklenen aynalı cam binasıyla dikkati çeker.

 

DENNİS SEVERS HOUSE

Folgate Street No.18 deki, 1724 yılından kalma bu evde, eksantrik tasarımcı, icracı buluşlar yapan ve oyuncu Dennis Severs, ziyaretçilerini 17. ve 19.yüzyıllar arasında dolaştıracak tarihi bir iç mekan yaratmıştır. Ev: bodrum üzerine, 4 kat ve terastan oluşmaktadır.

Mutfak, yemek odası, sigara içme odası ve yatak odası üst kattadır.

Ev, ziyaretçileri, Sever ın deyimiyle “sade bir evin içine bakmaya değil, bir zaman tüneline, hayal gücüyle çıkılacak bir maceraya” da evet derler. Odalar, sanki içeride yaşayanlar biraz önce dışarı çıkmış casına bir yaşanmışlık havası taşır. Ocak ve yanan mumlar, kalıcı kokular görülmektedir.

Tabakların yanındaki ekmekler, bardaklarda şarap ve kaselerde meyveler vardır. Mum alevleri titreşir ve dışarıdaki taşlık sokaklarda yankılanan at toynaklarının sesleri duyulur.
Alışkın olduğumuz müze sergilerinden farklı olan bu teatral deneyim 12 yaşından küçük çocuklara göre değildir.

Sanatçı David Hockney gibi kişiliklerin övgülerini toplayan evin bir benzeri daha yoktur.
Hemen yakınlarda, George dönemi kırmızı tuğlalı evlerin titizlikle 1720 lerde inşa edilen eski şehir evlerinden ikisi yer alır.

 

COLUMBİA ROAD MARKET

İngiltere Londra Smıthfıeld;

Colombia pazarı: 1869 yılında Angela Burdett Coults tarafından kurulmuştur ve 400 tezgahta gıda maddeleri satılmıştır.

Ancak, bu Pazar 1886 yılında kapatıldı. Buraya: Charles Dickens tarafından, üç katlı, gotik bir kemer ve konutlar inşa edildi. 1940 yılındaki Alman bombardımanında Pazar isabet aldı ve büyük hasar gördü.

1958 yılında ise, burada Yahudi tüccarlar tarafından yine cumartesi ve Pazar günleri Pazar kurulmaya başlandı.

Ancak bu kez, gıda değil kesme çiçek ve bitki satılmaya başlandı.

Bu pazarda egzotik çiçek ve bitkiler arasında dolaşmak, şehirde bir Pazar (sadece Pazar günleri açıktır) sabahı yapabileceğiniz en keyifli şeylerden biridir. Pazar günü sokak: çiçeklerle bir vaha haline dönüşür. Havada çiçek kokusu yoğunlaşır.

Victoria döneminden kalma dükkanların bulunduğu bir sokağa kurulan Pazar, hoş kokularıyla farklı bir deneyim sunar.

Burada kurulan tezgahların yanı sıra birçok dükkanda da taze etmek, çiftlik peynirleri, antikalar ve çoğu çiçeklerle ilgili olmak üzere pek çok ürün satılır.

Ama en çok: bahçe aksesuarları, sabun, şamdan, Budist objeler ve bitkiler, çalılar, çiçek soğanları ve taze kesilmiş çiçekler satılır.

Burada, ayrıca bir İspanyol şarküterisi ile soğuk kış günlerinde kendinize bagel ve sıcak çikolata ziyafeti çekebileceğiniz güzel bir kafe bulunur.

Pazarın saat 15.00 gibi kapandığını unutmayın.

,