İspanya Toledo

İspanya Toledo

Toledo, tarihi ve turistik anlamda, İspanyanın en önemli şehirlerinin başında gelmektedir.

Dünyanın en büyük ortaçağ şehirlerinden olduğu için, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Don Kişot’un yaratıcısı ünlü yazar Servantes: Toledo şehrinde doğmuştur.

Aynı zamanda, şehir, üç büyük dinin bir arada ve barışçıl bir şekilde yaşadığı bir yer. Büyük İspanyol krallığına uzun süre başkentlik yapmıştır. Ortaçağdaki hali, günümüzde olduğu gibi duruyor.

El Greco gibi muhteşem bir sanatçı, Saraydan davet alınca buraya geliyor ve beğenerek, ömrünün kalan kısmını, yani son 37 yılını burada geçiriyor.

Araplar, buraya gelirken, yanlarından birçok şey getirmişlerdir. Bunlar arasında: sulama sistemi, dut, narenciye, Şam fıstığı sayılabilir.

Aynı zamanda, burada, o dönemlerde, yani 13’ncü yüzyılda, bir tercüme okulu kurulmuştur. Bu okulda: İslam bilginlerinin eserleri tercüme edilmiştir. Çünkü: aynı dönemde, Avrupa karanlık çağda yaşamakta olmasına rağmen, Endülüs’te muhteşem bir medeniyet egemendir.

Burada: yani Toledo’daki eğitim kurumlarında öğrenci olabilmek için, Avrupa’nın birçok  bölgesinden öğrenciler akın etmektedirler. Okulda: Arapça, İbranice, İspanyolca ve Latince çeviriler yapılıyormuş.

GENEL ÖZELLİKLERİ

Toledo şehri, coğrafi olarak bir tepe üzerinde kurulmuştur. Bu tepenin çevresinde, at nalı şeklinde kıvrım yaparak dolaşan, Tako nehri akıyor.

Tako nehri: İber yarımadasının en büyük nehridir. İspanya içinden doğar, aşağı yukarı, dörtte üçü İspanya topraklarında akar. Sonra,45 km. lik İspanya-Portekiz sınırını oluşturur ve Portekiz içinde  devam ederek,  Lizbon şehrinin hemen ağzında büyük bir denize dönüşür ve şehri ikiye ayırdıktan sonra, Atlas Okyanusu’na dökülür. Günümüzde, şehir her ne kadar koruma altında olsa da, 28 bin kişinin yaşadığı bir yer.

İspanya Toledo

ULAŞIM

İspanya Toledo; Madrid-Toledo arası uzaklık:70 km. dir. Madrid şehrinin güneyindedir. Yol: otobandır. Otobüsler ile, şehre 1 saatte ulaşılmaktadır.

Eğer, Toledo’ya: tur organizasyonları dışında ( ki ben size öneririm, çünkü tur organizasyonları, tam bir koşuşturmaca ile geçiyor, verilen zamanlar çok kısıtlı, kendiniz trenle giderseniz, gerek maddi açıdan daha az ödemek durumunda kalıyorsunuz ve gerekse Toledo şehrinde daha çok zaman geçirebiliyorsunuz. Trenle gitmenin tek dezavantajı, rehber bulunmaması, hayır, buyurun size rehber, çıkarın bu yazının bir çıktısını, alın yanınıza, Toledo’da muhteşem ve detaylı bir gezi sizi bekliyor) gitmek isterseniz, tren önerebilirim. Tren: Atocha tren istasyonundan hareket ediyor.

Tren ile Toledo’ya gidip dönüş, 16 Euro. Toledo’daki tüm müzelere giriş ücreti ise, kişi başına: 8 Euro. Yani: güzel bir Toledo gezisi, bir kişi için: 24 Euro olabiliyor. Tur organizasyonları ise, 50 Euro. Rehberiniz: işte bu notlar. Tercih sizin. Toledo’ya trenle giderseniz: Tren istasyonunun, bir zamanlar kral Alfonso’nun burayı ziyareti için yapılmış güzel bir bina olduğunu görebilirsiniz. 1920’li yıllarda ise, Toledo şehrinde yaşayan bir kısım akşamcı sanatçı (Salvador Dali, Luis Bunuel gibi) burada toplanırlarmış.

Son bir not: tur organizasyonu ile yapılan gezilerde, şehirdeki birçok yeri göremiyorsunuz. Yalnızca: katedral ve Santo Tome Kilisesi. Ama, elbette şehir bunlardan ibaret değil. Ancak, sizi gezdirmek için tutulan otobüsün zamanı elbette çok değerli, tam bir koşuşturmaca.

İspanya Toledo Çelik

TOLEDO ÇELİK

İspanya Toledo, metal işleme endüstrisinin çok yoğun yapıldığı bir yer olarak öne çıkıyor. Roma döneminden bu yana, kılıç yapım endüstrisi, bir sektör haline gelmiştir ve özellikle: Vizigotlar ve Araplar döneminde, en yüksek noktasına ulaşmıştır.

Tarihi süreçte, Toledo şehri, başkentliği Madrid’e kaptırınca, bayağı fakirleşiyor ve bunun üzerine: Kral III. Carlos tarafından, 18’nci yüzyılda, burada büyük bir kılıç atölyesi kuruluyor.

Toledo şehrinde, çelik çok önemlidir. Bu çelik ürünlerinin günümüzdeki en büyük müşterisi: Amerikan Sinema Endüstrisi: Holywood. Bunlar: tarihi filmlerdeki bütün kılıç ve tarihi kıyafetleri burada yaptırıyorlar.

Tarihi süreç içinde ise: Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman gibi padişahların, kılıçlarının Toledo’da yaptırıldığı söylenir. Özellikle: şehri çevreleyen ırmağın suyunun, çeliğin kaliteli olmasında büyük etken olduğu söyleniyor.

Şehirdeki en büyük hediyelik eşya endüstrisi de, zaten çeşitli boyutlardaki çelik objeler üzerine yoğunlaşmıştır. Yani, burada gezerken, damaskino dedikleri, kılıç yapımında ve metal işlemede kullanılan zanaat türü çok önem kazanıyor.

Ama, damaskino’ya, aynı zamanda “Şam işi” diyenler de var. Yani: damaskinolar çok meşhur. Günümüzde: damaskino işi, kolyeler, küpeler, bilezikler yapılıyor ve ziyaretçilerin beğenisine sunuluyor. Aslında: bunları daha önce söz ettiğim gibi, tur organizasyonunun sonunda topluca götürdükleri kılıç atölyesinde görmek mümkün ama, siz yine de,  Toledo’nun ara sokaklarında bunlara merakınız varsa, inceleyin, bence daha ucuza alma şansınız olabilir.

Özellikle: damaskino işi, küçük ve değişik boyutlarda hediyelik eşya bulup satın alabilirsiniz, özellikle küçük kılıçlar ilginizi çekebilir.

İspanya Toledo Ne Satın Alınır
İspanya Toledo Ne Satın Alınır

NE SATIN ALINIR

İspanya Toledo; yazı da belirttiğim gibi: çelik ve çelik ürünleriyle ünlü bir yer. Elbette: ziyaretçiler için, çelik olduğu söylenen, minik ürünler revaçta, özellikle minik kılıçlar var. Bunun yanında, buzdolabı süsleri olabiliyor.

Tur organizasyonu ile giderseniz: şehir içinde alışveriş yapmamanız ve gezi sonunda, bir çelik imalathanesine götürüleceğiniz söyleniyor. Bu çelik imalathanesi: ilginç bir yer. İçeride, reyonlar var. Reyonlarda: söylenenlere göre, ustaların ve öğrencilerin yaptıkları eserler, ayrı reyonlarda sergileniyor.

Elbette, ustaların yaptığı söylenen eserler, daha pahalı. Bilmiyorum ama ben burada, satın alacak bir şeyler bulamadım veya şöyle söylemekte yarar var, sunulan objeler çok pahalı. Her ne kadar, organizasyon sorumluları, belli yüzdelerle indirim yapılacağını söylemelerine rağmen, klasik organizasyon  durumu, yani turu getir, indirim yapalım, ama önce bindirim, sonra indirim misali.

Bence: alışveriş yapmayı düşünenler, Toledo şehir içindeki ara sokaklardaki küçük dükkanları tercih etmelidirler, onlar da beğendiğiniz  bir obje konusunda, indirime hazırlar.

Evet,  Toledo şehrinden: küçük metal hediyelik eşyalar satın alabilirsiniz. Ayrıca: badem ezmesi de olabilir.

İspanya Toledo Tarihi Süreç

TARİHİ SÜREÇ

Fenikeliler: doğu Akdeniz kıyılarında günümüzdeki Lübnan ülkesi sınırları içinde kalan topraklarda yaşamaktadırlar ve denizcilikle geçinmektedirler. Buna bağlı olarak, zamanlarının büyük bölümünü, kendi topraklarından uzak, denizlerde ticaret yapmak üzere koloniler kurmakla geçirmektedirler.

Bu dönemde: İsrailoğulları, Fenikelilerin komşusudurlar. Fenikeliler, İsrailoğullarına, şöyle derler: “Biz topraklarımızda yokken, sizler, bizim topraklarımıza, mal-mülkümüze göz dikmeyin, saldırmayın ki, biz de sizi, gittiğimiz yerlere götürelim, zenginlikleri paylaşalım”.

İsrailoğulları bunu kabul eder ve muhteşem denizci bir ırk olan Fenikeliler, gittikleri bütün yerlere, yanlarında İsrailoğullarının temsilcilerini de götürürler. Yani, İspanya topraklarına ilk ayak basanlar: Fenikelilerdir. Bunların denizcilik renkleri: kırmızı-beyazdır ve İspanya topraklarının bazı yerlerinde, bu kırmızı-beyaz simgesel olarak görülmektedir. Avrupa’nın en eski kurulmuş olan şehri de: Cadiz şehridir.

Cadiz şehri,

MÖ.1100 yıllarında, Fenikeliler tarafından  kurulmuştur. 1800’lü yıllarda, Cadiz bölgesinde, ünlü şair ve büyük araştırmacı Domingo tarafından yapılan araştırmalarda: Roma dönemine ait olduğu sanılan, bir takım çanak-çömlek bulunmuştur.

Bu çanak-çömlek üzerinde: sanki yılan gibi kıvrılan kadınlar görülmektedir. Bunlar, sanki doğu sarayından gelmiş gibi kıvrıla kıvrıla raks etmektedirler. Altında ise, Cadizli kadınlar yazmaktadır. İşte: İspanyanın milli dansı olan “Flemenko” nun kökeninin buraya dayandığı tahmin edilmektedir. Yani, çok eski dönemlere  dayanmaktadır. Bu çanak-çömlek üzerinde resmedilen ve Cadizli kadınlar olarak isimlendirilen kadınlar: aslında, Roma öncesinden, Cadiz şehrini kuran, Fenikeliler döneminden kalmadırlar.

Ancak,

Fenikeliler, gittikleri yerlerde: denizden elde ettikleri ürünler bitince, başka yerlere göçmektedirler. İsrailoğulları ise, denizci bir ırk olmadıklarından, beğendikleri yerde konaklamakta, hatta yeni yerleşim yerleri kurmakta ve uzun yıllar oralarda yaşamaktadırlar.

İşte, Toledo da, İsrailoğulları yani Yahudiler tarafından kurulmuş bir yerleşim yeridir. Kelime anlamı: “Toletum” yani ibranice “jenerasyon” demektir. Yahudiler, şehri hala Toletum olarak söylerler.

Daha sonra: İspanya tarihine baktığımızda: bu kez, karşımıza Romalılar çıkıyor. MÖ.2’nci yüzyılda, İspanya, Roma imparatorluğu topraklarına katılır. Romalılar, Akdeniz’de büyük bir süper güç olduklarında, karşılarındaki en büyük rakip ise: Fenikelilerin devamı olan Kartacalılardır. Bunun sonucu olarak: MÖ.2’nci yüzyılın sonlarında, Romalılar ile Kartacalılar arasında, Pön savaşları olur. Bu savaşlar sonucunda: Romalılar, Kartacalıları yenilgiye uğratır ve böylelikle, MÖ.2’nci yüzyılda, İspanya toprakları, Romalılar tarafından ele geçirilir.

İspanya Toledo

Romalılar:

Her ne kadar, İspanya topraklarını ele geçirseler de, bu topraklar üzerinde, yoğun bir kültürel iz bırakmazlar. Halbuki: özellikle Anadolu toprakları üzerinde, büyük bir Bergama krallığı ve İyon medeniyetlerinin kültürel mirasına konmalarına ve bunları küçük ayrıntılarla pekiştirmelerine rağmen, burada böyle bir miras söz konusu değildir. Bunun sonucunda, günümüzde de, İspanya toprakları üzerinde, yoğun bir Roma kültür ve medeniyet izleri görülmez. Bu arada, Romalılar, Toledo şehrine de önem vermezler.

Toledo şehrinin önemi

Roma imparatorluğunun yıkılması ve Vizigotların burayı ele geçirmeleriyle artar. Romalıların çökmesine yakın dönemlerde, kuzeyden gelen Germenik kavimler, Roma imparatorluğunun etkisi altındaki ülkeleri ve bu arada İspanyayı yağmalamaya başlarlar. 400’lü yılların başında, önce Gotlar, daha sonra ise Ostragotlar bölgeye gelirler. 562 yılına gelindiğinde ise, bu kez Vizigotlar bölgeyi ele geçirirler. Toledo şehrini başkent ilan ederler.

Toledo şehrine, korunma amaçlı, sur sistemi yaparlar. Aslında, günümüzde,  şehirde iki sur sistemi bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi, Vizigotlar döneminde yapılan daha küçük  sur sistemi ve ikincisi ise, Araplar  döneminde yapılan ve şehir büyüdüğü için daha büyük sur sistemidir.

Vizigotlar döneminde,

Bunlar Hıristiyan olduklarından, ilk dini yapılar yani kiliseler yapılmaya başlanır. Yani: daha sonra, Araplar döneminde yapılan  tüm cami yapılarının altında, Vizigotlar döneminde yapılan bu kiliseler bulunmaktadır. Burada hassas bir nokta var. Bizler, Müslüman olarak burayı ziyaret ettiğimizde, elbette, kiliseleri ve dini yapıları görünce, bunların daha önce cami olduğunu bilmenin verdiği, siniri yaşıyoruz. Ancak, unutmamak gerekir ki, Müslümanlar burayı ele geçirdiklerinde, yaptıkları bütün camilerin altında veya camiye çevirdikleri  tüm yapıların eski Vizigotlar döneminden kalma kilise olduğunu unutmamak gerek.

Evet, Vizigotlar her ne kadar Hıristiyan da olsalar, o dönemde, Hıristiyanlar arasında, birçok mezhep bulunuyor. Vizigotlar da, Aryanizm denen bir mezhebe üyeler. Ancak: doğu ve batı Hıristiyanları arasındaki bitmek bilmeyen çekişmeler: Toledo da toplanan ilk konsül toplantısı ile giderilmeye çalışılıyor. 589 yılında: İspanya toprakları üzerinde toplanan ilk konsül sonucunda ( tarihte ilk konsül toplantısı, İznik şehrimizde yapılmıştır) Toledo başpiskoposu Rekavido, halkın önünde, Katolik mezhebini seçiyor. Elbette, Vizigot kralı da, Katolikliği kabul etmiştir. Böylece, bu tarihten sonra, İspanyada Katoliklik başı çekmiştir.

681 yılına gelindiğinde ise, İspanya topraklarında yeni bir konsül toplanır ve Toledo’daki kilisenin, yani bugünkü katedralin, İspanyol şehirlerindeki dini yapıların en kutsalı olduğu kabul edilir. Bu çok önemli. Çünkü: Toledo’nun dini önemi: Vizigotlar döneminden, yani yüzyıllar öncesinden gelmektedir.

Evet, tarihi süreç incelendiğinde, Toledo’nun, Araplar tarafından ele geçirilmesiyle ilgili anlatılan ilginç bir hikaye görülüyor. Bu: Filorinda isimli bir kızın hikayesidir. 711 yılı, Vizigotlar dönemidir. Aynı yıl: İspanya’nın kuzey Afrika’dan devşirdiği iki şehir var. Bunlar: Seuta ve Medinya şehirleridir.

Seuta şehri: tam Cebelitarık boğazına hakim, kilit bir noktadadır. Şehrin valisi, o zamanlar ki soyluluk geleneğine göre, başkent Toledo’da ki Vizigot sarayına, saray gelenek ve göreneklerini öğrensin diye kızı Filorinda’yı gönderir.

Filorinda:

Sapsarı saçları, güzel mi güzel bir kız. Bir gün: Toledo şehrini çevreleyen Tako ırmağında yıkanırken, Vizigot kralı onu görür ve kendisine sahip olamayarak, kıza oracıkta sahip olur. Durum, hemen Seuta valisi babaya iletilir. Baba çıldırır, kızını oraya nedime olarak gönderdiğini ve intikam alacağını söyler.

Bu sırada, Seuta şehrinin kapılarına, başka bir güç dayanmıştır. Bunlar: günümüzdeki Suriye-Şam evlerinden çıkmış, Emeviler’dir. Seuta valisi, intikam duygusu ile, şehrin kapılarını, Emeviler’e açar ve böylece, yanında ordusu ile birlikte İspanya  topraklarına çıkan ve geriye dönüşü engellemek için geldikleri gemileri yakan Tarım Bin Ziyad: bütün İspanyol topraklarını, İslam medeniyetine katar.

Emeviler: 732 yılına gelindiğinde; Pirene dağlarını aşıp, Fransa’daki Polte şehrine kadar ilerlerler. Ancak, burada durdurulurlar ve daha sonraki süreçte kuzeyden-güneye doğru gerilemeye başlarlar. Yani: bir anlamda: gerek Müslümanlar ve gerekse Hıristiyanlar açısından, 732 yılı büyük önem taşımaktadır. Çünkü: durdurulduktan sonra, İspanyanın kuzey, doğu ve batı kesimlerinde alınan topraklar, Hıristiyanlara geri verilmeye başlanıyor. Hıristiyanlar, bu olaya, yani Müslümanlardan toprakların geri alınmasına: Rekondista diyorlar. Bunun  kelime anlamı: Fetih.

Bu fetih hareketi: 700’lü yıllarda başlıyor ve tamamlandığı tarih ise: 2 Ocak 1492. Yani: bu  tarihte, bütün İspanya toprakları, tekrar Hıristiyanlaştırılmıştır. Zaten: Hıristiyanlar, bunu çağ atlatan bir tarih olarak kabul ederler. Ortaçağın bitişi: bizim tarihimizde “İstanbul’un fethi” olarak bilinirken, Hıristiyan tarihinde “bu fetih olayı” olarak bilinir. Yani: İstanbul’un fethini, bizden başka, çağ atlatan bir olay olarak tanıyan ülke yok. Hiristiyanlar, bu tarihi çok önem vermektedirler. Çünkü: bu tarihte Hıristiyanlaşmanın tamamlanması, yani fethin tamamlanması ile, Amerika’nın keşfi gerçekleşmiştir. Fetih tarihi uzasa idi, Amerika’nın keşfi de uzayacaktı.

Evet

2 Ocak 1492 tarihi, İspanya toprakları üzerindeki son Müslüman kalesi şehir olan Granada şehrinin düştüğü tarihtir. Böylece, İspanya toprakları üzerindeki 800 yıllık İslam medeniyeti bitmiştir.

Bu tarihin bir diğer önemli yanı: aynı dönemde Hıristiyanlık dini uygulamaları içinde, engizisyonun öne çıktığı dönem olmasıdır. Halk içinde dini açıklama törenleri, ilk olarak, 1481 yılında, Sevilla şehrinde başlamıştır. Onun öncesinde ise, özellikle fetih dönemi tamamlanana kadar: genel anlamda, Hiristiyanlar-müslümanlar ve Yahudiler, birçok yerde ve özellikle  Toledo şehrinde barış içinde yaşamaktadırlar. Özellikle, Toledo şehrinde, çok sayıda Yahudi bulunmaktadır. Çünkü, yazının başında belirttiğim gibi, Toledo şehri Yahudiler tarafından kurulmuştur. Ama, 1492 yılına gelindiğinde, yani fetih  tamamlandığında, Toledo başta olmak üzere, İspanya ülkesinde, bir tek Yahudi kalmaz ve hepsi ülke dışına sürgün edilirler. Hatta, bunların büyük kısmı, Osmanlı topraklarına yani Anadolu’ya gelerek, Osmanlı içinde: gerek tabiplik ve gerekse ticaret gibi alanlarda üstün başarı göstermişlerdir.

1085 yılına gelindiğinde, Toledo şehri: Kral VI. Alfonso ( günümüzde Toledo şehrinin hemen girişinde, büyük bir heykeli görülüyor) tarafından, ele geçirilir. Bu dönemde, şehir Hıristiyanlaşır. İslam yöneticileri, şehrin anahtarını teslim ederken, şehirdeki  dini yapılara dokunulmayacağı konusunda anlaşılır ve gerçekten dini yapılara dokunulmaz. Hıristiyanlar kiliselere, Yahudiler Sinegoglara gitmeye devam ederler.

İspanya Toledo

Toledo’nun tarihinde,

İspanya Toledo; Madrid şehrinin büyük önemi bulunmaktadır. Bu yüzden: burada, biraz Madrid şehrinden söz etmek gerekmektedir.

Maiyrit şehrinin kelime anlamı, Arapçada “pınarlar mekanı” dır. Şehir: Araplar tarafından kurulmuştur. Kurulmasındaki en büyük etken ise: Toledo şehrini, kuzeyden gelebilecek saldırılara karşı korumaktır. Yani: ilk defans noktasıdır. Çünkü: Müslümanlar İber yarımadasını ele geçirdiklerinde, yalnızca kuzeydeki birkaç şehri hükümranlıkları altına alamamışlardır.

Ancak: gel zaman, git zaman, bu görev tersine dönmüştür ve bu kez, Hıristiyanların Toledo şehrine  yürümelerinde ve Toledo’yu ele geçirmelerinde, Madrid  şehri, bir ön şehir işlevini sürdürmeye başlamıştır. Yani, Toledo şehrini ele geçirmede kullanılmıştır.

İspanya Toledo

1561 yılına gelindiğinde, dönemin, dünya üzerindeki en büyük imparatorlarından olan I. Carlos ( germenler, V. Carl ve Osmanlılar Şarlken demektedirler) un oğlu, II. Felibe döneminde: başkent Granada, bir Arap şehri olması nedeniyle değiştirilmiş ve Madrid, yeni başkent olarak seçilmiştir.

İspanya Toledo

GEZİ PLANI-ROTASI

İspanya Toledo; şehrine, tur organizasyonu ile giderseniz: herhangi bir tercih şansınız yok. Organizasyonun götürdükleri ve gösterdikleri ile yetinmek zorundasınız. Yani: yaklaşık 4-5 saat süren bir koşuşturmaca, keyif almak pek mümkün değil.

Ama kendi imkanlarınız ile giderseniz (tren öneririm) gerek maddi olarak ve gerekse Toledo da geçireceğiniz zaman açısından, çok daha keyif alacağınız kesin. Kendi başınıza gittiğinizde, tek eksik,  Toledo hakkında sizlere bilgi verebilecek bir rehberin yanınızda olmaması. Ama: işte bu  yazı, sizler için, bu eksikliği doldurmak için, inanın bu  yazıyı okuduktan sonra, hiçbir şeye ihtiyacınız kalmayacak ve Toledo şehrini, muhteşem ve eksiksiz olarak gezebileceksiniz.

Evet: gezi rotamıza gelince: Toledo şehrine girip, otobüsten indiğinizde veya trenden indikten sonra, Arap dönemi surlarındaki kapıdan girince: yürüyen merdiven ile, Alkazar’ın bulunduğu Sokodaver meydanına doğru ilerleyin. Evet, yürüyen merdiven dedim, Toledo’lular, turistler için gerçekten muhteşem bir güzellik yapmışlar ve surların bir bölümüne yürüyen merdiven yerleştirerek, ziyaretçilerin daha gezinin başlangıcında yorulmasını engellemişler.

Daha önce de söz ettiğim gibi,

Şehirde iki sıra sur var. Bunlar yani ilk gördüğünüz dış surlar, Araplar döneminde yapılmış surlardır. Bunlara dış surlar diyoruz. Bunların içinde, biraz daha şehir merkezine yakın surlar var, onlar da Vizigotlar döneminden kalma surlardır. Daha sonraki dönemlerde, Hıristiyanlar, Araplar döneminden kalma surlar üzerine: melek ve aziz heykelleri koyarak, bunları yer yer Hıristiyanlaştırmaya çalışmışlardır. Vizigot surlarının üzerinde ise: bir kapı üzerinde, bir üçgen görülüyor. Bu üçgen üzerinde, bir ay ve bir güneş tasvir edilmiştir. Yani, bu kapıya güneş kapısı deniliyor.

Bu surlar içinde bir takım kapılar var, bu kapılardan girilerek surların içine giriliyor. Biraz önce girdiğiniz kapı, bunlardan biridir.

Yürüyen merdivenli kapıdan girdiğimizde, hemen yan tarafta bir kilise yapısı görülüyor. Ancak, özellikle sağ yandaki kapısına bakmalısınız. İslami stilde yapılmış, arkada apsis bölümünde, sanki Romaneks tarz görülüyor, yani Romaneks ve İslami stil bir arada kullanılmış.

Evet, Sokodaver meydanına geliyoruz. Arkazar’ın hemen karşısındadır. Sokodaver kelimesinin anlamı “dar yol” dur.

Ama aynı zamanda, dar yolda kurulan pazar anlamına geliyor. Soko: pazar ve dover: büyükbaş hayvan anlamına geliyor. Sonuç olarak, burada eskiden büyükbaş hayvan pazarı kuruluyormuş.

Aslında, şehirde daha da dar yollar var. Hatta: yalnızca bir insanın geçebileceği darlıkta yollar olduğunu duydum.

Sağ tarafta Alkazar ve orada da uzun kuleleri olan katedral görülüyor. Önce Sododaver meydanı, sonra katedral ve sonra Santomedo kilisesi. Meydanın en büyük özelliği: gayet sakin olması ve çevresinde, birkaç dükkan, restoran ve kafeterya bulunması. Tuvalet ihtiyacı için, şehirde genel tuvalet yok. Ancak, buradaki kafelere girip, küçük bir şeyler içerek, tuvalet ihtiyacınızı karşılayabileceğiniz söylenmesine rağmen, benim önerim, dünyaca meşhur bir hamburger firmasının tesisine girin ve herhangi bir sıkıntıya düşmeden, temiz tuvaleti kullanın. Meydanda, bunu bulabilirsiniz.

İspanya Toledo

Meydanın bir diğer özelliği:

Bir zamanlar, yerel hükümete karşı yapılacak protestoların burada yapılıyor olmasıymış. Bu meydana açılan sokaklardan birinde, ünlü biri yetişmiştir. Bu kişi: bir bisikletçi. İspanyolların, 1959 yılında yapılan ulusal bisiklet yarışını ilk kazanan kişi, bu sokakta yaşayan birisidir. Bu kişi, aynı zamanda, Toledo şehrinin sütçüsüdür, bisikletiyle süt dağıtırken, Toledo şehrinin inişli-çıkışlı sokaklarında tam bir bisiklet cambazı oluyor ve bisiklet konusunda İspanyanın en büyük ödülünü, tam 5 kez kazanıyor, aynı zamanda “dağlar kralı” lakabını da kazanıyor.

Meydandan sonra: şehrin en geniş sokağından ilerleyerek katedrale doğru gidiyoruz. Bu geniş sokak: her iki tarafından alışveriş mekanları bulunan bir yer.

Katedralde gezdikten sonra, yürüyerek şehrin sokaklarını keşfedebilirsiniz. Ben her zaman olduğu gibi, şehirde gezmeniz ve görmenizi önereceğim yerleri, ayrıntıları ile aşağıda anlatacağım. Sizler, müstakil olarak gittiğinizde, bir şehir haritası edinin ve haritada, aşağıda yazdıklarımdan ilginizi çeken yerleri işaret ederek, tek tek gezin. Tur organizasyonu ile gittiğinizde, maalesef böyle bir şansınız yok.

Son olarak: San Martin köprüsü üzerinden geçmeyi ve gezdiğiniz, gördüğünüz yerleri mutlaka ve mutlaka fotoğraflamayı unutmayın.

ALCAZAR

Şehirde, çok güzel bir alcazar var.

Alcazar bölümünde bugün görülen yapı: İmparator Şarlken döneminde inşa edilmiştir. Toledo şehrinin en yüksek yerindedir. Burası, daha sonra askeri bir akademiye çevrilmiştir. Hatta: 1936-1939 yılları arasındaki, İspanyol iç savaşı sırasında: ( bu savaş bir ideoloji savaşı olduğu için, İspanyadaki bütün her hane halkında bir kişi bu savaşta ölmüştür) Alkazar, o zamanki milliyetçilerin kalesiymiş. 1936 yılında, burada, Cumhuriyetçiler  tarafından, milliyetçiler sıkıştırılır.

Hatta: cumhuriyetçiler, kale kumandanının oğlunu esir alırlar. Kale kumandanına: “kaleyi hemen teslim et, yoksa oğlunu öldüreceğiz” derler. Bunun üzerine, kale kumandanı, oğluna hitaben “oğlum,  ruhunu tanrıya öv ve aslanlar gibi, kral İsa için şehit ol” diye seslenir. Sonra: çocuk öldürülür.

Tarihi süreç içinde ,yakın zamanda Topçu Okulu olarak kullanılmış ve günümüzde ise, Silah Müzesi olarak ziyarete açıktır. Sağ tarafta, dört kulesi olan bir şato görüntüsü veriyor. Arapça da, Alcazar kelimesi anlamı: “Alkasır”dan gelmektedir. Buradaki bir takım kelimeler Arapça kökenlidir. 4000 kadar kelime, günümüz İspanyolcasına, Arapçadan girmiştir. Bunlardan biri de, kasır kelimesidir. Kale anlamına gelir.

Buradaki ilk yapılaşma:

3’ncü yüzyılda, buraya bir Vizigot sarayı yapılarak başlamıştır. Takip eden dönemde ise, 11’nci yüzyılda, Müslüman mağribi döneminde, El Cid tarafından, bir Müslüman yapısı yapılmıştır. Daha sonra ise, Kastilya döneminde, bu kez Kral V. Carlos tarafından, burada, kraliyet sarayı yapıldığı görülüyor.

Ancak: Alcazar yapısı, tarihi süreç içinde, birçok kez yangınlar geçirir ve tahrip olur. Yukarıda söz ettiğim gibi, günümüzde “Silah Müzesi” ve “Kütüphane” olarak kullanılıyor. Ancak, İspanyanın en büyük kütüphanesidir.

İspanya Toledo Katedral

KATEDRAL

ÖNEMİ

Diğer Katolik şehirlerinde olduğu gibi, bir yerin şehir olabilmesi için, katedrali bulunması gerekmektedir ki, Toledo şehrinin bu katedrali, İspanya’daki diğer bütün katedrallerden daha üstündür. Kiliseler: Papa tarafından vaftiz edildikten sonra katedral olarak adlandırılırlar. İspanya’nın Kardinali, başkent Madrid şehrinde değil, burada yaşamaktadır. Toledo katedrali, hiyerarşik olarak, ülkedeki diğer  bütün dini yapılardan üstündür.

Bir diğer öne çıkan özellik: Avrupa’da bulunan gotik mevcut yapılar içinde, büyüklük bakımından ilk sıradadır.

İspanya Toledo Katedral

DIŞ BÖLÜMÜ

Katedralin ana cephesi: düzensiz bir meydana bakıyor. Ama, bu ana cephenin görüntüsü muhteşem.

Meydanda, katedralin hemen yanındaki bina: Kardinalin sarayı, yani burada başpiskopos yaşıyor. Katedral ile saray arasında ise, bir köprü bulunuyor.

Meydanın diğer yapısı ise; 16’ncı yüzyılda, büyük sanatçı El Grekonun oğlu Horse Manuel tarafından yapılmış, Belediye Binasıdır. Buradaki kule, özellikle görülmeye değerdir.

Bu arada: meydanda, bol miktarda satıcı var. Özellikle: gerek Madrid ve gerekse Toledo şehrini ve katedrali anlatan ve “Türkçe” yazılı broşürlerin satışını yapan satıcılar ilgi çekiyor. Bu broşürlerin Türkçe basılı olması ilginç ama aynı zamanda güzel bir görüntü.

Katedrale gelince: sol tarafa baktığınızda: asimetrik bir kule görülüyor. Bu kule: gotik dönem özelliklerini yansıtmaktadır. Kulenin yüksekliği: 90 metredir ve şehrin hemen hemen her yerinden görülmektedir. Kulenin içinde: 1753 yılında dökülen ve 17 ton ağırlığında olduğu söylenen, büyük bir çan var. Bu çan “Çapmana Gorda” ismiyle biliniyor. Yapının güneyinde başka bir kule var. Ancak, bu kulenin yapımı, yarım bırakılmıştır.

İspanya Toledo Katedral
Yapının ön cephesinde:

3 kapı görülüyor. Bunlardan: ortada bulunan kapı: bağışlanma kapısıdır. Bu kapıdan giren ve bağışlanmayı dileyen insanlar: doğruca, günah çıkarma kabinlerine yönelirler. Diğer kapılardan: sol taraftaki kapı: kıyamet kapısı olarak bilinir. Sağ taraftaki kapı ise: İsa’nın son yargısı kapısı olarak bilinir. Çünkü: İsa göğe yükselirken, çarmıha geriliyor, 3 gün canlı kaldıktan sonra göğe yükseliyor.

40 gün sonra tekrar geri geliyor, son yargısını veriyor ve bu son yargıda, iyiler cennete, kötüler cehenneme gidiyorlar ve böylelikle; aynı zamanda, İsa gelmeden önce, Arafta kalmış olan iyi ruhlar da kurtarılmış oluyorlar. İşte: bu kapının üzerinde, bu olay betimleniyor.

Orta kapının, yani bağışlanma kapısının üzerinde: Meryem görülüyor. Meryem: 7’nci yüzyılda, Vizigotlar döneminde, Toledo’nun  başpiskoposu olan İldefonso’ya: tören giysisi veriyor. Bu sahne, birçok yerde görülüyor, Meryem ananın göklerden inip, Aziz İldefonso’ya tören kıyafeti vermesi, katedral içinde de tasvir edilmiştir.

İspanya Toledo  Katedral

İÇ BÖLÜMÜ GENEL BİLGİLER

Katedrale giriş ücretli. Kapıdan bilet almak gerekiyor. Daha da önemlisi: katedral içinde, asla fotoğraf ve video çekimi yapmamanızı öneririm. Çünkü, gördüklerinde, çocuk gibi azarlıyorlar. Lütfen buna dikkat edelim. İçeriye adım attıktan sonra, gerek fotoğraf makinaları ve gerekse video kameraları ve cep telefonları ile çekim yapmaya uğraşmayalım.

Önce, kısa bilgi. Katedral kelimesi anlamı: “Katedra” kelimesinden geliyor. “Başpiskoposun mekanı, oturduğu yer “ olarak anlamlandırılmaktadır. Katolik inanca göre, her şehrin, bir katedrali vardır. Ancak, bu yapı, diğer bütün dini yapılardan üstündür.

Yapının tarihi süreç içindeki yerine gelince: Vizigotlar, kan dökülmeden şehri ele geçirirler. Ancak, bu sırada şehirde yaşayan Müslümanlar, şart olarak, şehirdeki dini yapıların yıkılmamasını isterler. Burayı ele geçiren Kral 6. Alfonso, bunu kabul eder ve dini yapılara dokunulmaz.

Bir gün: Kral, şehir dışına gittiğinde, kraliçe ve başpiskopos; aynı yerde bulunan caminin içine girerler ve bir Altar koyarlar ve minaresine de çan takarlar.

Kral şehre döndüğünde, bunu görünce çok sinirlenir ve başta kraliçe olmak üzere, bunu yapanları yani başpiskoposun katledilmesini emreder.

Bu sırada: şehirdeki Müslümanların lideri, Ebu Velit: “yapmayın, bıraktık kilise olarak kullanılsın” deyince, büyük bir katliam önlenir. Kilise içine: bir “ulema taşı” konur ve o taş, buranın aynı zamanda bir Müslüman mekanı olduğunu ifade eder.

1223 yılına gelindiğinde ise,

Günümüzdeki yapının temeli atılır. Yani: o zamana kadarki yapı, cami haliyle kilise olarak kullanılmıştır.

Günümüzde görülen yapının, yani katedralin yapımına: 1223 yılında başlanır ve 1496 yılında tamamlanır. Dolayısı ile, baktığımız zaman, çok uzun bir süreç. Daha sonraki tarihlerde ise eklemeler yapılır. Ne zaman? İspanyollar ne zaman ki, Meksika, Peru, Maya, Aztek, İnka medeniyetlerine ulaşıyorlar, 1500’lü yılların ilk yarısında. Oralardan gelen altın ve gümüş miktarı, o zamana kadar Avrupa’da bulunmuş olan altın ve gümüş miktarının yüz mislidir. Bunlar yani zenginlikler ülkeye geldikçe, katedral yapısına da eklemeler yapılıyor. Çünkü: bütün zenginlikler kiliseler, dini yapılar için harcanıyor. Bu nedenle, buradaki sanat eserleri, inanılmaz değerlidir.

Evet, 16’ncı yüzyılda, çok önemli siparişler verilmiş ve bu siparişlerin parası, yeni keşfedilen kıtalardan gelen zenginliklerle ödenmiştir.

Yapıda: en son olarak: apsisin arkasında görülen transperan isimli bölüm, barok üslupla eklenmiştir. Ancak: kökeni Fransa’ya  dayanan gotik süslemelerde görülür. Bunlar, daha çok: bir sürü sivrileri ve oymaları olan süslemelerdir. Daha sonra ise, Rönesans’ın gelmesiyle, özellikle El Greko’nun oğlu tarafından yapılan Rönesans eklemeleri görülür. En son ise, biraz önce söylediğim gibi: apsisi arka bölümünde görülen aydınlık açıklık, barok üslupla yapılmıştır. Yani, yapı kendi içinde daha çok gotik üslupla yapılmış olmasına rağmen, eklemeler gotik üslupla yapılmıştır.

Gotik üslupla yapılan kiliselerin ana yapısına baktığımız zaman: bunların transepti olan kiliseler olduğu görülür. Yani: Latin haçı şeklindedir. Latin haçı şekline baktığımız zaman ise, bir kolun uzun, diğer kolun kısa olduğu görülür. Kısa olan kola: transept denir. Transepti yani kısa kolu olmayan kiliselere ise: bazilika  denir. Yani: bazilika ile kilise arasındaki fark budur. Yani, bazilikalar, daha dikdörtgen planlı kiliselerdir.

Buraya baktığımızda:

Arka tarafta bulunan “koro” bölümü: Latin haçı şeklindeki yapının tam ortasında bulunmaktadır. Koro mahallinin hemen arkasında, ana şapel, yani büyük şapel görülüyor. Şapeller: büyük dua odalarıdır. İki yanda, onlarca şapel bulunmaktadır. Bunlar: ortaçağ döneminde, özel olarak insanların gelip dua ettikleri ve kilisenin güzelleştirilmesi ve zenginleşmesi için bağış yaptıkları bölümlerdir. Daha sonraki tarihlerde ise, küçük dua odaları olarak adlandırılmışlardır.

Dolayısı ile, buradaki bütün bölümler, “Nef” olarak isimlendirilirler. Katedralde, ana Nef çok yüksektir. Taşıyıcı kolonlar var, bu kolonların sayısı 88. Bu  taşıyıcı kolonlar arasında tonozlar var. Bütün bu çapraz tonozlar ve taşıyıcı kolonlar: gotik mimarinin özellikleridir. İki yana doğru baktığınızda, ana Nefi destekleyen, daha kısa yan Nefler görülüyor.

Sonuç olarak: yapının120 metre gibi bir inanılmaz uzunluğu var.

KATEDRAL İÇİ BÖLÜMLERİN GEZİLMESİ

ŞAPEL

Katolik inancına göre, her yerleşim yerinin bir koruyucu azizi vardır.  Toledo şehrinin koruyucu azizi, İldefonsodur. İnanışa göre: Meryem ana, gökten iner, elinde çok süslü bir tören giysisi bulunmaktadır ve bu çok süslü tören giysisini, İldefonsoya giydirir.

Meryem ananın gökten yere indiğinde, ayak bastığına inanılan taş burada bulunuyor. Hıristiyan inancına göre, bu taşa el sürmek kutsal bir olay. Önemli olan niyet, siz de el sürebilirsiniz.

HAZİNE BÖLÜMÜ

Katolik inancına göre, Kortis Krispi ayinlerinde kullanılan bir kupa var. Kortis Krispi ayini nedir? İsa, son akşam yemeğinde, havarilerini çevresinde toplar ve ekmek uzatır ve şöyle der “yiyin, bu benim bedenim” ve şarap uzatır şöyle der “için, bu benim kanım”

Bütün İncillerde, bu olay tasvir edilmiştir. Daha sonra, İsa’nın göğe yükselişi, ay takvimine göre hesaplanır ve 21 Mart tarihinden itibaren, dolunayın ilk görüldüğü Perşembe başlar ve üç gün devam eder, bundan 50 günlük süre sonra: Mayıs sonu ve Haziran ayı başlarında ise “Kortis Krispi” ayini kutlanır.

Kırmızı halılar döşenir, yukarılara brandalar serilir, palmiye dalları ile her taraf süslenerek, geçiş törenleri yapılır ve bu ayin, en güzel şekilde, burada yani Toledo şehrinde kutlanır.

İşte, bu tören geçişlerinde: Hazine bölümünde görülen, yaklaşık200 kg. lık kupa: büyük bir platform üzerine konur ve insanlar, bu platformun altına çökerek, omuzları üstünde bunu taşırlar.

Bu muhteşem kupa: Hazine bölümünün en değerli eseridir. Kardinal Kisneron tarafından yaptırılmıştır. Bu kardinal: tarihi süreçte yeri olan biridir. O dönemde, Şarlken olarak bilinen krala mektup yazarak “gel İspanyanın varisi kalmadı, tahta çık” diyen önemli bir kişiliktir.

5000 parçalık değerli taşlardan oluşmaktadır. Yani, gümüş ve altının haddi hesabı yok. Bu değerli taşların, birbirine bağlanması için, 12.500 çivi kullanılmıştır. Kupanın orta yerinde: İsa’nın bedenini simgeleyen Kominyon ekmeğinin: törenlerde konulduğu bir cam bölüm var.

Kupanın altı da, muhteşem işçilik gösterir.

Altının bu süslemelerini görebilmeniz için, alt tarafa bir ayna yerleştirilmiştir. Buradan, kupanın altındaki barok tarzı yapılmış oturtmalık görülüyor.

Hazine bölümüne girdiğinizde, sağ tarafta: Fransa kralı 10.Lui’nin (aziz mertebesine ulaşmıştır) göndermiş olduğu, el yazması incil’ler görülüyor. Diğer yanda: aşağıda bir kılıç var. Kılıç: General Franko tarafından, o dönemdeki kardinale hediye olarak gönderilmiştir.

Bir de, İtalyan diktatör Mussolini tarafından, general Frankoya hediye edilen bir haç var. Sol tarafta bulunan bu haç, dönemin büyük Rönesans ustası Anjelico tarafından yapılmıştır. Tahta üzerine yağlı boya olarak dizayn edilen haçın üzerinde: bir yanda, İsa canlı olarak betimlenmiş, diğer yanda ise, ruhunu teslim etmiş ve göğe yükselmiş olarak betimlenmiştir. Haçın, süslemeli olan arka bölümünü görmek için, burada yine ayna kullanılmıştır.

KORO BÖLÜMÜ

Ana şapelin hemen altında, katedral yapısının tam ortasındadır. Koro başkanı, koroyu buradan yönetmektedir. Hemen önünde, ilahi kitabını koyduğu bölüm var. Bunun altında “kartal” görülüyor. Kartal, Aziz Yuhanna’nın kartalıdır. Aziz Yuhanna denince, kendisinin, ülkemizde, Selçuk ilçesi girişindeki Aya Sulluk Tepesinde gömülü olduğunu belirtmek isterim.

Burada bulunan demir parmaklıkların bile, sanatsal önemi var. Korodakiler, ayakta iken, bu demir parmaklıklara dayanırlar. Ama oturma yerlerinde ise, asıl önemli olan sırtlıklar ortaya çıkar. Ceviz ağacından yapılmış bu ahşap sırtlıklara baktığınızda: burada işlenen tasvirlerin, Granada şehrinin alınışını yani fethini betimlediği görülür. Özellikle, en sonunda, Granada kalesinin anahtarları, Katolik krallara teslim ediliyor ve böylelikle Hıristiyan Rekondistası ( yani İspanyanın tamamen Hıristiyanlaşması, Müslümanlardan arındırılması) tamamlanmış sayılıyor.

Korodakilerin oturma yerleri ise yine ahşaptan yapılmış ve oturulmadığında, alt bölümleri izleyenlere bakıyor. Bu alt bölümlerde de: eski ahitte önemli olan yani Hıristiyanlık için önemli olan bir takım sahneler ve tasvirler işlenmiştir.

Yine bu bölümde, yukarı kata  baktığınızda ise, akik taşından yapılmış kolonlar görülüyor. Bu akik taşından kolonlar, 52  tanedir. Bunların, eski camide kullanılmış akik taşı kolonlar olduğu söyleniyor. Zaten, ortaçağda, bu tür devşirme malzemeler, yeni yapılan yapılarda sıkça kullanılmıştır.

Yukarıda, ayrıca kaymak taşından yapılmış süslemeler var. Bunun aşağısında ise, eski ahitten peygamber ve önemli dini kişilerin tasvirleri işlenmiş, görülüyor. Tasvirler, en sağda , koro mahallinin sağ tarafından, Meryem ana ve çocuk İsa tasvirleri ile son buluyor. Bu tasvirlerin başlangıcı ise, Adem-Havva’ya kadar uzanıyor.

ANA ŞAPEL BÖLÜMÜ

Yan şapeller, ufak dua odaları olarak bilinir. Ana şapel ise, kardinalin duayı yönettiği yerdir.

Burada: bir tane Altar var. Yani, bizdeki mihraba denk geliyor. Önceleri: kardinal, Altarın önüne geçer, yüzü tanrıya, sırtı insanlara dönük olarak vaaz verirmiş. Daha sonraki dönemlerde ise, yüzü insanlara dönek olarak vaaz vermeye başlamışlar. Dolayısı ile, burada vaaz kürsüsü bulunuyor. Ama ilk dönem kiliselerinde, bu vaaz kürsüsü, apsisin daha da içinde bulunuyormuş.

Arka bölümde: fon dekor oluşturması için, bir Kekablo bulunuyor. Bu bölüm: 16’ncı yüzyılda yapılmıştır. Daha önce sözünü ettiğim gibi, ülke dışından gelen zenginlikler hep buraya ve dini yapılara akmış ve yeni eklentiler yapılmış. Yeni yerler keşfedildikçe, oralardan gelen bir takım zenginlikler bu tür yapılarda vücut bulmuş. Dolayısı ile, buradaki Altar arkalığına ve biraz önce gezdiğiniz koro mahalline baktığınızda, bunların ceviz ağacından yapıldığı yani ahşap muhteşem sanat eserleri olduğu görülür.

Bu bölümdeki süslemelerde, varak boyalar kullanılmıştır. Tabii, yine İncil’den sahneler betimlenmiştir. Bu sahnelerin hepsini anlatmaktan öte, birkaç tanesi hakkında bilgi vermek istiyorum. Çünkü, hepsini anlatmak, sayfalar alabilir.

Örneğin:

En üst sahneye bakın. Burada: İsa’nın çarmıha gerilişi gösteriliyor. Ama, bu çarmıha gerilişte, İsa’nın bir yanında Meryem öte yanında ise Vaftizci Yahya var. Biraz daha yanlarda ise, iki kişi daha görülüyor. Çünkü: İsa, 2 adi suçlu ile birlikte çarmıha gerilmiştir. Hatta, 4 kişilerdir. Dönemin Romalı valisine  derler ki “bir tanesini affet, hatta özellikle İsa’yı affet, çünkü bu adam vaaz veriyor, insanlara kötü bir şey yapmamış”

Ancak: İsa, o dönemlerde, bütün Yahudilere “Şeriat değişti, Yahudi şeriatı artık aynı şeriat değil, on emre uyulmuyor, hani çalmayacaktın, hani öldürmeyecektin, hani komşun aç iken sen tok yatmayacaktın” demektedir. Tabii bu durum, bir takım insanların çıkarlarına ters düşmekte ve İsa sevilmeyen bir konuma getirilmektedir. Özellikle “İsa’yı affetmeyeceksin” şeklinde, dönemin Roma valisi Pontus Platus’a büyük baskılar olur.

Bunun sonucunda, vali, 4 kişi arasından, azılı bir katili affeder ve İsa, yanındaki iki adi suçlu ile birlikte, çarmıha gerilir. Hatta, çok ilginç bir hikaye de söz konusudur. Diğer adi suçlulardan biri der ki “hani sen mucizeler yaratıyordun, hani tanrının oğluydun, hadi kurtarsana bizi” Tam o sırada bir karga gelir ve bunu söyleyen suçlunun gözünü oyar.

Evet, yukarıdaki ilk sahnede, çarmıha geriliş betimlenmiştir. Burada, İsa’nın bedeni griye çalmış bir renktedir.

Hemen onun altında “doğum sahnesi” görülmektedir.

Burada, Meryem ve melekler var. Meryem ve meleklerin aşağı tarafından doğum görülüyor. Doğumda da, arkada hayvan figürleri görülüyor. Yanda ise, Yusuf görülüyor. Yusuf; Meryem’in nişanlısıdır. Cebrail, Meryem’e görünür ve “temiz bir şekilde hamile kalacaksın” diye müjde verilir. Ama, Meryem’in hamileliği ortaya çıkınca, Yusuf buna kızar. Bunun üzerine: Cebrail, Yusuf’a da görünür ve “Ey Yusuf, yavuklun, temiz bir şekilde tanrının oğluna hamile kalmıştır, bırak ondan şüphe etmeyi” der. Bunun üzerine, Yusuf: gerek Meryem’in ve gerekse İsa’nın hamisi olmuştur.

Dolayısı ile, eserde, Yusuf ve Meryem görülüyor, yerde yatan ise, bebek İsa.

Hayvan betimlemelerine gelince, onunda şöyle bir hikayesi var. Bu doğum olayı: bugün Filistin topraklarında bulunan “Beytüllahim” denilen yerde olmuştur. Bu yörede: insanlar, yeraltında ve yarı mağara evlerde yaşamaktadırlar. Doğum olayı sırasında ise, Meryem, Augustus döneminde yapılan ilk nüfus sayımına gitmektedirler, yani seferidirler. Bu bölgeden yani Beytüllahim’den geçerken, misafir olurlar ve kendilerine konaklamaları için, diğer tüm misafirlere olduğu gibi, ahır verilir. Dolayısı ile, doğum sırasında arkada hayvanlar görülüyor. Bir takım inciller’de, bu hayvanların “hohlayarak” İsayı ısıttıkları söylenir.

Yine, sol tarafta: İsa’nın, Goldoda tepesine doğru, haçını sırtında taşıması betimlenmiştir. O zamanlar, Roma adına kutsal toprakları, bir vali yönetiyordu. Resimde: bir direğe bağlanmış ve kırbaçlanan İsa, betimleniyor.

Doğum sahnesinin hemen sol tarafından, sünnet sahnesi görülüyor. Bu da ilginçtir. Çoğu zaman unutulur. İsa, Yahudi doğmuştur ve Yahudilerde, doğumun 8’nci gününde, sünnet olunmaktadır.

Doğum sahnesinin diğer yanında: “masumların katli” sahnesi görülüyor. İncillerde yazdığına göre: İsa’nın doğumundan hemen sonra, doğudan, 3 müneccim kral, yöreye gelir. Bu krallar, aslında kahindirler ve o dönemdeki bölge yöneticisi Herot ( Romalı valinin bir alt konumdadır) ile konuşurlar. Derler ki “biz Yahudilerin yeni doğmuş kralının yıldızını gördük ve ona tapınmaya geldik, yerini bize söyler misiniz?”

Herot, bunun üzerine: “kral benim, kim bu yeni doğmuş kral, hemen 2 yaşın altındaki bütün çocukları öldürün” emrini verir.

Dolayısı ile, ellerinde kılıçları olan kişiler yani askerler, bu betimlemede, çocukları katletmektedirler.

GİYSİ BÖLÜMÜ

Kardinaller, ayine başlamadan önce, tören giysilerini burada giymektedirler. Ancak, burası da katedralin en değerli odalarından biridir. Çünkü: burada, inanılmaz güzel tablolar bulunmaktadır.

Aynı zamanda, odanın tavan freski de muhteşem güzelliğiyle  dikkat çekmektedir. Freskin yapılış tarihi olarak 17’nci yüzyıl söyleniyor. Luka Jordana isimli sanatçının yaptığı freskte: barok resim stili kullanılmıştır. Sanatçı: İspanyol ve Napolilidir. Freskin en büyük özelliği: ortasına baktığınızda, İbranice “Allah” yazılı olmasıdır. Buradan, tanrısal bir ışık süzülüyor, o ışık doğruca Meryem anayı aydınlatıyor.

Burada, yine daha önce benzerleri görülen bir sahne betimlenmiştir. Meryem ana ve elinde tören kıyafeti, Aziz İldefonso’ya, tören kıyafetini veriyor.

Diğer tarafta ise, Toledo manzarası ve bir köprü görülüyor. Bu köprü: günümüzde de görülen, San Martin köprüsüdür.

Odanın iki yanında ise: yukarıda sözünü ettiğim, değerli tablolar bulunuyor. Bunlar, daha çok ünlü sanatçı El Greko tarafından yapılmıştır. Hemen karşıda görülen tablo ise: İsa’nın soyulması tablosudur. Burada, İsa’nın üzerinde, kan kırmızısı bir tunik var. Çarmıha gerilmeden önce, Romalı askerler tarafından, bu  tunik çıkarılıyor ve çıplak olarak çarmıha geriliyor. Yani: çarmıha gerilmeden hemen önceki hali görülüyor. Fakat: ilginç olan şu: resimdeki konstras çok önemli. Çevresindeki insanlar, inanılmaz haşin ve vahşi bir şekilde tasvir edilirken, İsa’nın yüzünde inanılmaz asil bir ifade resmedilmiştir. Diğer ilginç bir nokta: İsa’nın eli ve parmaklarının durumudur. İsa, elini tunik dışına çıkarmış ve El Greko’nun bütün eserlerinde görülen bir işaret yapmaktadır. Bunun anlamı net olarak bilinmiyor olsa da, o zamanlarda, gerçek Hıristiyanların, birbirlerine kendilerini tanıtmak için kullandıkları bir el işareti olduğu sanılıyor.

Burada, bir de yine ünlü ressam Goya’nın bir tasviri görülüyor.

Goya: genellikle saray ressamı olarak çalışmış, portre yapmış olup, yaptığı başlıca dini içerikli resim budur.

Bir de, hemen karşıda Carravaggio’nun bir resmi var. İtalyan barok döneminin en iyi ressamlarındandır. Dünyada ışık ve gölge kontrasını en iyi veren, en realist ressamlardan biridir.

Burada, son olarak, bir takım kardinallerin kıyafetleri ve sancaklar sergileniyor. Bu sancaklar arasında, Müslüman sancakları da var. Üzerinde hilal bulunan bu sancaklar, yapılan savaşlar sonucunda ele geçirilerek, buraya konulmuşlar.

TOPLANTI ODASI

Katedral içinde, gezilecek son yer burasıdır. Burada: kardinaller ve rahipler, din adamları toplantı yapıyorlar. Bu odanın özelliği: gelmiş-geçmiş tüm kardinallerin, burada resimlerinin sergileniyor olmasıdır. Vizigot kardinallerinden başlanarak, yani 690 yılından günümüze kadar olan bütün kardinal resimleri var. En son olarak, 2009 yılında ölmüş olan kardinalin resmi görülüyor.

Bu resimlerin üstünde ise, sağ ve solda, Meryem’in hayatıyla ilgili tasvirler var. Bunlar arasında: Meryem’e müjdeden tutun da, daha sonra oğlunun yani İsa’nın çarmıha gerilişi tasvirleri görülüyor.

İGLESİA  DE SANTO TOME KİLİSESİ

Kiliseyi: Toledo şehrinde yaşayan: gerek dindarlığı ve gerekse fakirlerin, işçilerin ve çalışanların koruyucusu olan “Kont Orgaz”: 12’nci yüzyılda yaptırmıştır. Hatta: Kont, öldükten sonra, bütün servetini hayır kurumlarına bağışlamıştır.

Kilisenin süslemeleri: yine burada yerleşik “El Greko” isimli sanatçı tarafından yapılmıştır. El Greko: aslında “Girit” doğumla, yani “Yunan” kökenlidir. Fakat: 1541-1614 yılları arasında yaşayan bu sanatçı doğduğunda, Girit; Venedik Cumhuriyetinin toprağıydı. El Greko: Girit’ten çıkıyor ve şansını Venedik’de  deniyor. Ünlü ressam Tiziano’nun atölyesinde çalışıyor. Daha sonra ise; İspanya’ya geliyor ve Toledo şehrini gördükten sonra, çok beğeniyor, ömrünün son 37 yılını burada geçiriyor. Zaten, asıl adı farklı olmasına rağmen, El Greko ismi, kendisine İspanyollar tarafından verilen bir isimdir.

Kilisenin rahibi: El Greko’dan: 1312 yılında ölmüş olan Orgaz Kontunun cenaze töreninin resmedilmesini ister. Efsaneye göre: kont, tabuta konulduğunda, iki tane aziz görülür. Bu azizler: kontun naşını, kendi elleriyle mezara yerleştirirler. Tablo da, bu efsanenin resmedilmesi istenir.

Bunun üzerine: El Greko tarafından, günümüzde, hemen Orgaz Kontunun mezarının kenarında bulunan, bu muhteşem yağlıboya tablo yapılır. Eserin adı: “Kont Orgaz’ın Gömülmesi”

Bu eser: El Grekonun, artık stilinin tamamen oturmuş olduğu bir dönem eseridir.

Resme baktığınızda: Orgaz Kontunun üzerinde bir zırh var, bu zırh ve iki taraftaki azizlerin tören giysileri, inanılmaz bir kontras içindedir.

Resmin diğer bir özelliği: inanılmaz net biçimde, ikiye ayrılmış olmasıdır. Aşağı bölüme bakıldığında; soylular var. Soyluların hepsi siyah giyinmiş, bunların yüzleri, kompozisyonu, net biçimde iki bölüme ayırıyor.

Aşağıda: yaşayan insanların dünyası betimlenmiştir. Yukarı bölümde ise: ruhani ve cennetvari bir dünya betimlenmiştir. Yukarıda, ayrıca mistik bir doğum sahnesi var. Bu doğum sahnesi, bulutlar şeklindedir. Tam ortada bir melek var, bu melek elinde bir bebek tutuyor. Bu bebek: Orgaz kontunun yeniden dünyaya geliş halinin betimlenmesidir. Bunun üstündeki kompozisyonda ise: bir üçlü betimleme var. Burada: İsa, Meryem ve vaftizci Yahya görülüyor. Bu üçlü betimleme: batı kiliselerinde görülmez, daha çok doğu kiliselerinde görülür, yani Bizans sanatını yansıdır. Çünkü, resmi yapan sanatçı El Greko’nun, Giritli yani Bizans sanatının etkisinde olduğunu düşünmek gerek.

Bu tasvirde: İsa ortada görülür, bir yanında Meryem, diğer yanında ise Vaftizci Yahya görülüyor. İyi insanların ruhlarının cennete ulaşması için, şefaat dilemektedir.

Resmin aşağı bölümüne baktığınızda: görülen asillerin, tamamen İspanyanın Katolik, yani dine dayalı, kasıp kavuran tutuculuğu çok net biçimde hissedilmektedir.

Resmin bir diğer özelliği: yüzlerin, ellerin ve vücutların uzayarak tasvir edilmesidir. Çünkü: eserin yapıldığı, 1586 yıllarında, bu akım ressamlar tarafından yoğun olarak kullanılmıştır.

Resimde: bize doğru bakan tek bir kişi görülüyor.

Evet, bu sanatçı El Greko’nun kendisidir. Ayrıca, sol tarafta görülen çocuk: El Greko’nun çocuğunun resmidir. Çocuğun elinde bir mendil var, mendilin üzerinde: sanatçının imzası bulunuyor ve ayrıca: 1578 yazılıdır. Aslında resim: 1586 yılında yapılmış olmasına rağmen, sanatçı buraya, çocuğunun doğum yılı olan 1578 yazmıştır. Yani, resim yapıldığında, çocuk 8 yaşında görülmektedir.

Evet, yukarıda söylediğim gibi: resmin hemen altında, Kont Orgaz’ın mezarı var. Buraya mutlaka girmeli ve bu muhteşem resmi: görmelisiniz ve hatta: birkaç dakika zaman ayırarak, bu muhteşem eseri, ayrıntılı olarak izlemelisiniz.

SİNEGOGLAR

İspanyada yalnızca 3 Sinegog bulunuyor. Bunlardan, 2 tanesi, Toledo şehrindedir. Şehrin güneybatı yamacındaki bu 2 Sinegog: 14’ncü yüzyılda inşa edilmiştir. İsimleri: Sinigoga El Transito ve Sinegoga De Santa MariaLa Blanca.

Her iki yapı da, mimari stil açısından, güçlü magribi özellikler göstermektedir.

Sinagoga De Santa Maria La Blanca

1203 yılında inşa edilmiştir. Mimaride, İslam etkisi görülüyor. Yapı, 15’nci  yüzyılda, kiliseye dönüştürülmüş ve daha sonraki yıllarda ise, marangoz atölyesi, mağaza, kışla ve dönemin fahişelerinin sığınma evi olarak kullanılmıştır.

Sinagoga El Transito

Toledo şehrinin büyük çoğunluğu Yahudi iken: 1357 yılında inşa edilmiştir. Burada, özellikle İspanyol Yahudi sanatı, doruk noktalarına ulaşmaktadır. İbranice sıva yazıtları muhteşem. Çan kulesi: 1492 yılında, Yahudiler, İspanyadan sürülünce, Hıristiyanlar tarafından, yapıya eklenmiştir.

Yapı, dıştan bakıldığında, çok sade bir görünüm sunmaktadır. Sokağa bakan, yalnızca 7 penceresi var. Napolyon’a karşı yapılan savaşlarda, burası askeri kışla olarak da kullanılmıştır. 1977 yılında ise, ulusal bir anıt ilan edilerek, koruma altına alınmıştır.

MEZQUİTA DEL CRİSTO DE LA LUZ CAMİSİ

Puerta dela Bisagrakapısının üstündedir. İsminin kelime anlamı: “Işık ve Mesih Camisi”dir.

Burası: 10’ncu yüzyılda, cami olarak yapılmış, ancak daha sonradan kiliseye çevrilmiştir. Bu nedenle, cami yapısının hemen üstünde, haç görülüyor.

Günümüze ulaşan en eski ve tek camidir. Yani, İspanyadaki en eski Magribi eserlerinden biridir. Caminin boyutları: 8.60×7.74 metredir. Sütunlar ve at nalı kemerli, dokuz küçük bölgesi bulunmaktadır. Halen, müze olarak ziyarete açık tutulmaktadır.

Burayı ziyaret ederseniz, görebilecekleriniz: yapının cephesinde, Arapça yazılı bir kitabe var. Bu kitabede: yapının: “999 yılında, Musa Ali tarafından inşa edildiği” yazılıdır. Şehirdeki en önemli, Müslüman dönemi yapısıdır.

JUAN DE LOS REVES SAN

İspanya Toledo; Burası: kral Ferdinant ve kraliçe İsabella tarafından, bir zafer anısına, mimar Gues Juan’a yaptırılmıştır.

Aziz John adına adanmıştır. Yapının inşaatına 1476 yılında başlanılmış ve 1504 yılında, görkemli dehlizleriyle birlikte tamamlanmıştır.

1835 yılında, Napolyon işgali sırasında  zarar gören yapı, daha sonra restore edilerek, günümüze ulaşmıştır.

ROMAN SAN KİLİSESİ-MUSEO DE SANTA CRUZ

İspanya Toledo; Burası, günümüzde müze olarak kullanılan bir kilisedir. Büyüleyici yapı: 13’ncü yüzyılda yapılmıştır. Kilisenin çan kuleleri: camilerde olduğu gibi, yanının dışında durmaktadır.

Toledo şehrinin bu en ilginç kilisesinin içinde, Magribi ve Hıristiyan unsurların mimari özellikleri olan at nalı kemerler ve Rönesans üslubu kubbe görülmektedir.

Bütün iç duvarlarda ise, çeşitli ressamlar tarafından yapılan başpiskopos portreleri ve kıyamet günü tasvir edilmiş Romaneks resimler görülmektedir.

Evet, burası, günümüzde müze olarak ziyarete açıktır. Müzede sergilenen eserleri yapan sanatçılar : El Greko, Ribera, Goya. Bunun dışında çeşitli heykeller, el yazmaları, altın ve gümüş objeler de sergileniyor.

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

 

Kasım 2022 başlarında, Avrupa Komisyonu, Sevilla şehrini, Akıllı Turizmin Avrupa Başkenti olarak seçmiştir.

Şehir Endülüs bölgesinin başkentidir.

İspanya’nın 4’ncü büyük şehridir.

Aslan bir Roma şehri olarak kurulan ve günümüzde 1987 yılında seçilmiş, üç UNESCO Dünya Kültür Mirası alanına ev sahipliği yapan Sevilla, antik cazibelerle dolup taşmaktadır.

En temsili anıtlar arasında, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilenler:

1-Katedral.

2-Alcazar.

3-Archivo de Indias ve Torre del Oro.

Evet; Sevilla şehrinin merkezinde, 4 mahalle bulunmaktadır. Bunlar:

1. Santa Cruz,
2. La Macarena,
3. El Arenal
4. Parque de Maria Luisa.

Şehrin tarihi merkezine/bölümüne “Barrio” ismi verilir. Eski şehir merkezini çevreleyen duvarların dışında, daha düzenli bir planlamaya dayanan konut ve sanayi alanlarının bulunduğu bölge vardır.

Şehirde eğer fazla zamanınız yoksa: öncelikle “Santa Cruz” ve “El Arenal” bölgelerini gezmenizi öneririm.

Ancak, şehirde kalış süreniz fazla ise, bu kez, şehir merkezinin kuzeyindeki “La Macarena” mahallesini, nehrin batısında ve karşı kıyısında bulunan “Triana” ve “Isla de la Cartuja” bölümündeki eski fuar alanını ve yine aynı bölgedeki ağaçlıklı bir park olan “Parque de Maria Luisa” bölgesini görmenizi önerebilirim.

Eğer yürümeyi düşünmez iseniz, bu söylediğim yerlere giden tur otobüslerinden yararlanabilirsiniz.

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

1. SANTA CRUZ MAHALLESİ

Burası: şehrin tarihi merkezindedir ve bir Yahudi Mahallesidir. Kristof Kolomb, bu eski mahallede bir süre yaşamıştır. Şehrin en sembolik semtlerinden biridir. Dar, dolambaçlı sokaklar var.

Kastilya Kralı III Leon tarafından, 1483 yılında Yahudiler buradan sürgün edilince, mahalle terk edilmiştir. 20’nci yüzyılın başlarında, Belediye mimarı Juan Talavera tarafından mahalle yeniden modellenmiştir.

Mahallede, geçmişe dönük olarak 1575 yılı yapımı Santa Teresa de Jesus tarafından kurulan “Las Terassas Manastırı” ilgi çeker.

Evet, Santa Curuz mahallesi, aynı zamanda en hareketli ve tarihi yoğunluğu en fazla olan bölümüdür. Genel olarak: Katedralin çevresindeki bölümdür.

Mahallede “Calle Mateos Gagos” bölgesinde gezinize başlayabilirsiniz. “Plaza del Triunfo” meydanının kuzey köşesine kadar ilerlediğinizde, bu bölümdeki karmaşık sokaklar ve caddeler ilginizi çekecektir.

Buralarda, aynı zamanda, şehrin en iyi otelleri, restoranları ve barları bulunur. Bu mekanlar: tüm zamanlarda, gerek şehirliler ve gerekse ziyaretçiler/turistler tarafından doldurulur.

Eski kent merkezindeki en önemli mimari eserlerin başında gelenler: Real Alcazar ve Santa Maria Katedralidir.
Bu bölüme genel olarak “Barrio Santa Cruz” da denilmektedir.

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

REAL ALCAZAR-KRALİYET ALCAAZAR

Hemen, katedralin yanında bulunan “Real Alcazar” Magrip döneminden, şehirde, günümüze kalan en güzel eserdir. Şehrin en büyük yükseltisidir.

Avrupa’nın en eski, aktif kraliyet sarayıdır.

Daha önce, 4’ncü yüzyılda Roma döneminde: kraliyet konaklama yeri olarak kullanılan yapı: 10’ncu yüzyıla gelindiğinde Cordoba halifeliğinin kalesi olarak kullanılmıştır.

1181 yılında ise, Muvahhidler tarafından yapıda büyük değişiklikler yapılır ve kale olarak kullanılmak üzere genişletilir.

Ama: yapının tam olarak tamamlanması, 1364 yılında yani Hıristiyanlar döneminde olur. Sevilla şehrinin yeniden fethi sonrasında ise: Kral I. Petro ( kayıtlarda, Zalim Petro olarak geçmektedir) tarafından başlatılan programa bağlı olarak, yapı, iyice genişletilir ve konut olarak kullanılmaya başlanır.

Takip eden dönemde ise, Kraliçe İsabel II. Döneminde yapı yeniden genişletilir.

Bu nedenle: yapıda, gerek Magrip ve gerekse gotik mimari tarz görülebilmektedir.

Sayısız odası, abartılı mimarisi, birçok avlusu, göletleri ve keşfedilmeyi bekleyen lüks bahçeleri bulunmaktadır. Yani: bir anlamda, bu odalarda, Kristof Kolomb, Amerika yolculuğunu planlamıştır.

Duvara işlemeli “kraliyet silah panosu” nu görebilirsiniz. Yapının içi: özel yaşam için düzenlenen iki avludan oluşmaktadır. (Bakireler ve Bebekler Avluları)

Özellikle: yaz sıcaklarında, yapı, serin bir sığınak gibidir.

Günümüzde, İspanya kralları ve kraliyetin diğer üyeleri, Sevilla şehrini ziyaret ettiklerinde, geceyi burada, ayrılmış alanda geçirirler.

Giriş ücretlidir. Yetişkinler: 8.5 Euro, 25 yaş altındaki öğrenciler: 2 Euro’dur. Üst saray katını görmek isterseniz: 20 Euro ödemeniz gerekir. Çocuklar ücretsizdir.

Yapı: Her yıl, 1 Ocak, 6 Ocak, 25 Aralık tarihlerinde kapalıdır.

Evet, gelelim, Real Alcazar içinde özellikle gezmenizi ve görmenizi önereceğim bölümlere:

Palacio

Yapı bölümünün üst katları: günümüzde İspanya monarşisi yani krallık ailesi tarafından kullanılmaktadır. Kral Carlos’un halen burada, çalışma ofisleri bulunmaktadır.

Kızı da, 1996 yılında burada evlenmiştir. Üst kata çıkmak için: Roelas ve Madroza isimli sanatçıların tabloları ile dekore edilmiş bir merdiven kullanılır.

Üst kattaki odalarda: farklı mobilyalar ve halılar görülmektedir. Ancak, biraz önce söylediğim gibi, üst katı gezmek isterseniz, ilave bir ücret ödemeniz gerekiyor.

Palacionun merkezinde: Patio de las Doncellas (Bakireler Avlusu) bölgesinde: “Palacio de Petro I” bölümü bulunur.

Bu kral: zalim kral olarak anılmaktadır. Sanırım bu zalimliği “engizisyon” ile bağlantılı olsa gerek.

Bakireler Avlusu: üst katta, çeşitli dönemlerde yapılan özel salonlara açılır. Avluda: Granada bölgesinden gelen sanatkarların, elleriyle şekil vererek işledikleri ince detaylı alçı kaplamaları görebilirsiniz.

Ama, unutmamanız gerekir ki, bu mükemmel simetrinin oluşturulması için yıllarca uğraşılmıştır.

Evet, hemen yan tarafta: Patio de las Munecas (Bebeklerin Avlusu) bulunuyor. Buranın duvarları: sırlı çinilerle süslenmiştir. Kemerlerin birinde bulunan, iki küçük yüz nedeniyle, buraya “Bebeklerin Avlusu” ismi verilmiştir.

Bebeklerin avlusu: Alcazar’ın en görkemli bölümü olan “Salon de Embajadores” yani “Büyükelçiler Salonu” na açılır.

Salon de Embajadores (Büyükelçiler Salonu); 15’nci yüzyıldan kalmadır. Burada, özellikle birbirine geçen, yaldızlı ahşap parçalardan oluşan kubbeli tavan göz kamaştırıcıdır. Çinilerle süslenmiştir. Unutmamak gerekir ki, bu görüntü, betimleme sanatının kesinlikle yasak olduğu bir kültüre (İslam kültürüne) ait bir tasarı başyapıtıdır.

“Patio de la Monteria”,burası geniş ve açık bir avludur. Saray halkı: av seferlerinden önce, burada toplanırmış. Buradan “Palacio de Petro I” bölümüne giriş kapısı bulunuyor. Bu avluda: ayrıca çok katlı ve balkonlu cephedeki, ritmik desenlere dikkatinizi çekerim.

“Salones de Carlos V”

13’ncü yüzyılda yapılan orijinal saray yapısı içinde, uzun yıllar süren yeniden şekillendirme çalışmaları içinde, 16’ncı yüzyılda, bu bölüm ortaya çıkmıştır. Günümüzde: tonozlu muhteşem bir tavanın altında, burada, tarihi halılardan oluşan bir koleksiyon sergilenmektedir.

“Puerta del Leon” Alcazar’ın girişidir. Burası: orijinal Muvahhid surları arasındaki “Patio del Leon” bölgesine açılır. Burası: Kral Petro’nun hemen yanda bulunan “Sala de la Justica” da verdiği yargı kararlarını uyguladığı yer olarak bilinir.

“Sala de la Justica” nın hemen çıkışında: Muvahhid tasarımlarına sahip, 12’nci yüzyıl yapısı olan, “Patio del Yeso” isimli, kemerli bir küçük su bahçesi bulunuyor.

“Jardines del Alcazar”: Girişin ücretli olduğu bu bahçe bölümü: ilk olarak 12’nci yüzyılda yapılmıştır. Ancak, günümüzdeki görünümüne, 16’ncı yüzyılda ulaşmıştır. Sevilla şehrinin en sakin alanı olarak değerlendirilir.

Burada: büyük palmiyeler ve çam ağaçları, birbirlerine simetrik olarak yerleştirilmiş ve aralarına yine tarihi özellikleri olan çeşmeler konulmuştur.

Evet, Alcazar bahçelerinde, sabahtan akşama kadar hiçbir şey yapmadan oturabilirsiniz. Zaten bu yüzden, günümüzde, buralar ressamların merkezi konumuna dönüşmüştür.

JARDİNES DE MURİLLO – PARK

Alcazar duvarlarını çevreleyen ve Santa Cruz mahallesine giden yol üzerinde: Plaza Santa Cruz yakınlarındadır.

Buranın isminin kaynağı: ressam Bartolome Murillo’dur. 1618-1682 yılları arasında yaşayan ressam Murillo’nun eski evi: günümüzde müze olarak kullanılmaktadır ve parka yani halk bahçelerine bakmaktadır.

Park alanında: seramik çalışmaları yapılan yerler ve bol bol çiçek bulunuyor. Ayrıca: Kolomb anısına dikilmiş bir anıt da görebilirsiniz.

CALLEJON DEL AGUA

Burası, Alcazar bahçe duvarlarının hemen yanında “Barrio” bölgesinin merkezine giden dar bir sokaktır. Bu dar sokakta yürüyüş yapmanızı öneririm.

İspanya Sevilla Gezilecek yerler
İspanya Sevilla Gezilecek yerler

CATEDRAL DE SANTA MARİA DE LA SEDE

Evet, gezi meraklıları bilirler, şehrin kutsanması için, o şehirde mutlaka bir katedral bulunması ve Papa tarafından kutsanması gerekmektedir. Burası da, Sevilla şehrinin katedralidir.

Sevilla şehrinin zenginliğine güç katan katedrali mutlaka görmelisiniz.

1147 yılında, şehre ulaşan Muvahhid işgalciler: nehir kıyısında, bir cami ve minaresi olarak bir kule inşa ederler.

1428 yılında: yani aradan 281 yıl geçtikten sonra, Hıristiyanlar şehri ele geçirince: mevcut cami bir Hıristiyan kilisesine ve minare de, çan kulesine dönüştürülür. Ancak, bu dönüştürme ve yeniden yapım çalışmaları, yaklaşık 100 yıl sürer. Mimari tarz olarak: geç gotik mimari tarzı kullanılır.

Ancak, yapı tamamlandığında ortaya çıkan yeni katedral, dünya üzerinde o anda, en büyük gotik kilise olarak tarihe geçer. Ayrıca, Hıristiyan dünyasının en büyük mihrabı buradadır. Burada: küçük bir ayrıntıdan söz etmek istiyorum.

Bu yapı yapılana kadar, Hıristiyan dünyasının en büyük dini yapısı olarak İstanbul-Ayasofya geçmektedir ve Ayasofya, yaklaşık 1000 yıl sürdürdüğü en büyük dini yapı olma özelliğini, bu yapı tamamlandığında yitirir.

Günümüzde, en büyüklük sıralamasında, Sevilla Katedrali, üçüncü sırada gelmektedir. Ön sıralarda: Roma-Vatikan ve Londra Saint Paul katedralle gelmektedir.

Kapladığı alan bakımından ise, bütün gotik mimari tarzdaki kiliseler arasında, Guiness Rekorlar kitabına girmiş olarak dünyanın en Hıristiyan dini yapısıdır.

İç mekan:

Murillo, Zurbaran ve daha başka çeşitli ressamların tabloları ile süslenmiştir. Orta nef bölümü: 11.520 metre karedir. Yerden yükseklik ise: 37 metredir. Tavandaki gotik süslemelerin rahat görülebilmesi için yerlere ayna koymuşlar.

Capilla Mayor-Büyük Şapel

Biraz önce söz ettim gibi: Hıristiyan dünyasının en büyük mihrabı buradadır. Capilla Mayor isimli bu kilisede, İsa’nın yaşamından 45 sahnenin sunulduğu altar panosu bulunmaktadır ki, bu dünyanın en büyük mihrap panosu olarak önem kazanmaktadır. Panodaki güzellikler: Pierre Dancart isimli bir sanatçı tarafından yapılmıştır.

Kraliyet Şapeli

Kral San Fernando, Afonso ve Pedro I; Kastilya Leona kraliyetinin diğer üyeleriyle birlikte burada gömülüdür. Şapelde ayrıca, Sevilla şehrinin koruyucu azizi Virgen de Los Reyes’in bir görüntüsü vardır.

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

Kolomb’un Mezarı

Burada, 1890 yılında, Küba’dan getirilip yerleştirilen Kolomb’un mezarının bulunduğu küçük bir şapel görülmektedir. Şapel içinde: Kolomb’un tabutu ve üzerinde: Castilla-Leon-Aragon-Navarra kraliyet hanelerini simgeleyen 4 oyma figür görülmektedir.

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

Sacristia Mayor

Burada, ünlü ressam Murillonun resimlerinden oluşan bir koleksiyon sergileniyor. Ayrıca, bir kısım dini eser de bulunuyor.

Museo Catedralicio-Katedral Müzesi

Katedral içinde, müze olarak kullanılan yerde: altın işlemeli resimler, kutsal emanetler, mücevherler ve dini kıyafetlerin sergilendiği değerli bir koleksiyon görebilirsiniz.

Hazine Odası: Güney Amerika altınlarıyla yapılmış hazineler bulunur.

LA GİRALDA KULESİ

Muvahhidler döneminde inşa edilen caminin minaresi olarak yapılan kule, Hıristiyanların bölgeyi ele geçirmelerinin ardından kiliseye çevrilen cami yapısının çan kulesi olarak dönüştürülmüştür.

1147 yılında, camiyle birlikte yapılan kule: takip eden 400 yıllık süreçte, dörtten fazla büyük tasarım değişikliğine uğrar. İlk yapıldığında, Fas Marrekeş şehrindeki “Koutobia Camisi” nin minaresinin görüntüsünde ve benzerliğindedir. Halife Ebu Yakup Yusuf tarafından yaptırılmıştır.

Günümüzdeki görünümü ise, 1568 yılında: Rönesans mimari tarzında ortaya çıkar. Minare: dikdörtgen planlıdır. Magrip motifleriyle süslenmiş, sarı tuğlalar ve taş plakalarla kaplıdır.

1365 yılındaki depremde, kuleyi taçlandıran eski orijinal bakır küre kaybolur. Yerine, basit bir yapı yapılır. Daha sonra 16’ncı yüzyılda Rönesans çanlarının ince gövdesi eklenir. Ayrıca, inancı temsil eden heykel şeklinde bir taç yapılır. Heykel 1568 yılında yerleştirilir.

Tepesinde, üzerinde rüzgar gülü işlevi gören ve Avrupa Rönesansı’nın en büyük bronz heykeli olan “Giraldillo” nun durduğu, kavanoz adı verilen bir top vardır.

Kulenin yüksekliği: 94.69 metredir. Dikdörtgen planlıdır.

1928 yılında Katedral ve Giralda kulesi, ulusal anıt olarak ilan edilmiştir. 1987 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Son tasarım değişikliğinde, kule içten, iki atlı muhafızın, çanların bulunduğu yere kadar çıkabileceği şekilde dizayn edilmiştir.

Yani gerek atlar ve gerekse muhafızların çan kulesine çıkabilmeleri için, hafif eğim sağlamak üzere, bir dizi geniş ve hafif basamaklı, döne döne çan kulesine çıkan merdivenler yapılmıştır. (spiral düzen merdiven yoktur)

Ayrıca, kulenin tepesinde, yerküre üzerine ata biner gibi görünen “Ga Giralda” rüzgar gülü bulunur.

Günümüzde: Magribi temeller üzerinde yerleştirilen kulede: çanlar çalıyor. .

Çan kulesine çıkmanızı öneriyorum. Çünkü: buradan muhteşem bir şehir manzarası izleyebilirsiniz.

Hatta, geniş basamaklı merdivenlerle çıkarken yorulduğunuzda, pencerelerden, yine şehrin güzel manzaralarını izlemek mümkündür.

Her katta: geniş pencereler var, içerisi aydınlık ve çıkış gayet rahattır.
Giriş ücreti: yetişkinlere: 8 Euro, öğrencilere 2 Euro’dur.

Kuleden indiğinizde, portakal ağaçlarıyla dolu bir bahçe göreceksiniz.

CASA LONJA-HİNT ARŞİVLERİ BİNASI

Katedralin bitişiğinde bulunan bu yapı: 1599 yılında tamamlanmıştır. Günümüzde: Batı-Hint Adaları” arşivi olarak kullanılmaktadır.
Bu arşiv: Yeni Dünyadaki İspanya sömürge imparatorluğunun tarihi ve yönetimiyle ilgili, çok sayıda: kitap, plan, yazma ve milyonlarca belgeyi barındırmaktadır.

Amerika’nın keşfi ve yapılan tüm seferlerin kayıtlarının tutulduğu, harita örnekleri de burada sergileniyor.

Arşiv tarafından tutulan belgeler, 9 kilometreden fazla uzunluktaki raflarda saklanıyor. Ağırlık olarak, kolonilerin yönetiminden sorumlu kuruluşlardan gelen 43.175 dosya vardır. Burası, 1987 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Katedralden çıktıktan sonra: hemen yakınlardaki “gezinti at arabaları” ile çevre gezisi yapabilirsiniz. Ama, tamamen yolları ve çevreyi kokutan bu tür uygulamaları, kendi ülkemizde, birçok yerden tanıyorum. Yine de, bu at arabaları ile küçük bir gezi yapmak isterseniz: çevredeki park ve diğer ilgi çekici yerlere gidebilirsiniz.

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

ARCHİVO DE İNDİA-GENERAL ARCHİVE OF THE İNDİES

“Plaza del Triunfo” nun hemen altındadır. Giriş ücretsizdir.

Burası: İspanyol Amerika’sının bir ticaret merkezi olarak kullanılmıştır.

1785 yılından sonra ise, İspanya’nın Amerika kıtasını keşfine ait, milyonlarca belgenin depolandığı bir yer olarak kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde de aynı işlevi sürdürmektedir ve yalnızca bilim adamlarının erişebildiği 100 milyon civarında belge bulunduğu söylenmektedir. Hatta, yine burada: Kolomb’un günlüğünün bile bulunduğu söylenmektedir.

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

HOSPİTAL DE LOS VENERABLES-PLAZA DE LOS VENERABLES

Bu yapı: geçmiş dönemde: Fundacion tarafından restore edilerek: yaşlı ve hastalıklı emekli rahipler için bir huzurevi olarak kullanılmıştır. Günümüzde ise, sergiler için kullanılmaktadır.
Yapının içinde, bir de barok mimari tarzda kilise bulunuyor.

Evet: 17’nci yüzyıldan kalan ve Endülüs mimarisinin özelliklerini barındıran, bu muhteşem yapıyı görmeyi ihmal etmeyin. Özellikle, içerideki şaşalı barok şapel yapısını görmeyi unutmayın.

Buraya girmek isterseniz, ücret ödemeniz gerekir ki, yetişkin giriş ücreti: 4.75 Euro’dur.

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

PALACİO DE LA CONDESA DE LEBRİJA

Calle Cuna ile Campana arasındadır.

Lebrija kontesi Dona Regla Manjon Mergelina: arkeoloji, sanat ve tarih tutkusuyla bilinmektedir.

Tutkulu bir koleksiyoncu ve gezgin olan Kontes: 16’ncı yüzyıldan kalma, aile yadigarı evini, bu merakı nedeniyle, her türlü antika eşya ile doldurmuştur.

Arkeolojiyi seven Kontesin muhteşem koleksiyonunda: genel olarak: “Pan” ve “Zeus” gibi tanrıları gösteren anekdotlar, İtalica arkeolojik kenti kalıntıları bulunmaktadır.

Yani, bir anlamda: özel koleksiyon yani bir aile sarayıdır. Yapı: 19’ncu yüzyılda “Condesa de Lebrija” tarafından yeniden tasarlanmış ve günümüzdeki durumuna ulaşmıştır.

Evet, sonuçta ise, günümüzde, burada muhteşem bir koleksiyon sergilenmektedir. Üst katta ise: birkaç yıl öncesine kadar, yani ölümünden önce, kontesin burada yaşadığı bölümler bulunmaktadır.

Bu yani üst katta: bazı eşyalar yanında, Arap temalı odalar, kütüphane ve bir yemek odası bulunuyor. Burada, ayrıca: Van Dyck ve Murillo tarafından yapılan birkaç tablo bulunuyor. Ana veranda katta ise; en önemli eserler bulunuyor.

Evet, günümüzde, burası, Avrupa’da, en iyi döşeli ev-saray olarak kabul edilmiştir. Pratik zemin bölümünde, roman mozaikleri bulunmaktadır. Ayrıca: korkuluk, vazo, amfora, sütunlar ve heykel koleksiyonu ilgi çekmektedir.

Sergilenen eserlerin ve özellikle muhteşem mozaiklerin büyük bölümü: şehir yakınlarındaki ünlü Roma antik kenti “İtalica” harabelerinden getirilmiştir.

Diğer eserler arasında öne çıkanlar ise: Magribi eserleri, bir rahibe manastırından ele geçirilen fayanslar ve Rönesans dönemine ait bir duvar süsüdür.

Sonuç olarak son derece iyi korunmuş süs eşyaları, porselen ve cam koleksiyon eserleri, 16’ncı Louis dönemine ait mobilyalar ve paha biçilmez sanat eserleriyle dolu olan bu mekanı mutlaka ziyaret etmenizi öneririm.

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

2. LA MACARENA MAHALLESİ

Şehir merkezinin kuzeyine doğru yürürseniz, La Macarena mahallesine ulaşabilirsiniz.

BASİLİCA DE LA MACARENA

Bu kilise yapısı: şehrin Arap dönemi surlarının kalıntılarının hemen yanındadır. Kilise: Sevillalılar’ın çok saygı duyduğu “Virgin de la Macarena” heykelini barındırmaktadır.

Heykelin özellikleri şunlardır: 17’nci yüzyıldan kalan bu heykelde, Bakire Meryem: gözleri yaşlı, oğlu için gözyaşı döküyor.

Ancak: kendisinden şafaat dileyen birçok Hıristiyan, ellerinde adaklarla gelerek, kendisinden yani bu heykelden dertlerine şifa bulmasını istiyorlar.

Elbette, şehrin “Paskalya Kutlamaları” sırasında, heykel, kalabalık bir topluluk tarafından, törensel şekilde taşınarak katedrale götürülüp getirilmektedir.

3. EL ARENAL MAHALLESİ

Burası: tarihi şehir bölgesi olan “Barrio” daki en eski kısımlardan birisidir. Tam yeri: “Avenida de la Constitucion” ve “Rio Guadalquvir” arasındadır.

Buranın en büyük özelliği: uzun yıllar, Sevilla şehrinin limanı ve İspanya’nın dünyanın geri kalanı ile olan deniz ticaretinin merkezi konumunda olmasıdır.

Hatta: bu alanın denizcilikte önemi: Magribiler’in, günümüzde katedral olarak kullanılan alana yaptıkları cami ve yine günümüzde “La Giralda” olarak isimlendirilen kuleyi yaptıkları döneme; yani, 12’nci yüzyıla kadar uzanmaktadır.

Ancak, 16’ncı yüzyıla gelindiğinde, nehir alüvyonlar ile dolmaya başlamış, 17’nci yüzyılda gemiler Sevilla şehrine ulaşamamaya başlamışlardır. Bunun üzerine bölgenin önemi bitmiştir. Ancak, gerek Kolomb ve gerekse Macellan, tam buradan yeni keşiflerde bulunmak üzere denize açılmışlardır.

HOSPİTAL DE LA CARİDAD

Günümüzde, yaşlıların ve düşkünlerin bakımının üstlenildiği bu bölümün kurucusu: Manara isimli bir şahıstır.
Miguel de Manara denilen bu şahıs: öte yandan, 17’nci yüzyılda yaşamış, bir zamanların kadın avcısı efsanevi karakter, kötü şöhretli, gönül çelen “Don Juan” olarak da bilinmektedir. Ancak, Sevillalılar’ın büyük çoğunluğu, buna inanmamakta ve Manara’nın hayırsever biri olduğunu öne sürmektedirler.

Hastanenin küçük kilisesinde, ünlü sanatçılardan Murillo, Leal ve başkaca birkaç yöresel sanatçının tablolarından oluşan küçük ama heyecan verici bir koleksiyon bulunuyor.

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

MUSEO DE BELLAS ARTES-MUSEUM OF FİNA ARTS OF SEVİLLA-SEVİLLA GÜZEL SANATLAR MÜZESİ

El Arenal bölgesinin kuzey ucundadır. Yani, nispeten şehir merkezinden uzakta, “Plaza del Museo” meydanındadır.

Madrid şehrindeki “Prado” müzesinden sonra, İspanya ülkesinin en önemli ikinci güzel sanatlar müzesidir.

Müze: rahibe manastırı olarak yapılan eski manastır binasındadır.
Son durumu: 1612 yılında “Juan de Oviedo” tarafından tasarlanarak ortaya çıkan binada: üç avlu ve bunun çevresinde inşa edilmiş 15 kadar sergi odası bulunmaktadır.

Tavan ise, barok tarzıdır. Binanın dekorasyonunda: çiçekler, ağaçlar ve Sevilla çinileri kullanılmıştır.

15’nci yüzyılda ise, bir sanat ekolu olan “Sevilla Okuluna” ev sahipliği yapmıştır. Bu yüzden: Sevilla Okulu sanatçıları olan: Bartolome Esteban, Murillo, Juan de Vales Leal ve Francisco de Zurbaran çalışmaları ve İtalyan heykeltıraş Torregiani’nin eserlerinden oluşan güzel bir koleksiyon bulunmaktadır. Yani: bir anlamda, İspanyol resim ve heykel müzesi de denilebilir.

Sıcak havalarda, müze binası, serinliğiyle harika bir seçenektir. Bu müzeyi mutlaka görmenizi öneririm.

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

PLAZA DE TOROS DE LA REAL MAESTRANZA DE CABALLERİA DE SEVİLLA-CATEDRAL DEL TOREO

Nehir kıyısından, 200-300 metrelik bir yürüyüş ile ulaşılmaktadır.

Burası: Sevilla şehrinin “boğa güreşi” arenasıdır ve 1761-1881 yılları arasında inşa edilmiştir.

Ancak: bir arena olarak, dünyanın en eskisi ve ünlüsüdür.

Mimari olarak: bir daireden çok, 30 köşeli bir poligon tarzındadır. Ön cephesi: beyaz ve sarı renklidir.

Bu cephe: barok mimari tarzı yansıtır. Ana girişin hemen yanında “Petro Roldan” tarafından yapılan orijinal bir manastır bulunmaktadır. Matadorlar, mücadeleye girmeden önce, burayı ziyaret ederlermiş. Bir de revir var.

Bu revirde: Matadorların acil tedavileri yapılıyormuş. Giriş kapısı ise: 16’ncı yüzyıldan kalma, demir kapılıdır ve “Puerta del Principe” kapısı diye bilinir. Olağanüstü bir performansı sonrasında, torero (boğa güreşçisi) seyircinin omuzlarında, bu kapıdan geçer.

Seyirci kapasitesi: 12.500 kişidir. Ancak, bu boyutuna rağmen akustiği mükemmeldir. Oturduğunuz yerden, her şeyi duyabilirsiniz. Boğanın, süratle yokuş aşağıya inmesini önlemek için, arenanın zeminine hafif bir eğim verilmiştir. Bu durum, boğa güreşçisine bir avantaj vermek için düşünülmüş ve yapılmıştır.

Burada: bir boğa güreşi izleyebilirsiniz. Ancak, olay, genellikle bir boğa öldürmek ile sonlanıyor. Bunun doğal sonucu olarak: İspanya ülkesindeki genç nesil, bu etkinlikten nefret etmektedirler. Ama özellikle Sevilla yöresinde bu etkinlik olağanüstü popülerdir. Yani: burası, bir boğa ile yaşanan elektrikli atmosferi yaşamak için mükemmel bir yerdir.

Museo Taurino-Boğa Güreşi Müzesi

Arena içinde: birde müze bulunuyor. 18’nci yüzyıldan kalma müzede: boğa güreşi tarihindeki çeşitli izleri taşıyan eserler sergileniyor. Bunlar arasında: kostümler, afişler, bir boğa başı bulunuyor. Ayrıca:”Juan Belmonte” ve “Joselito El Gallo” gibi bazı ünlü Sevillalı toreros (boğa güreşçisi) ların resimleri bulunuyor. Burada, ayrıca geçici sergiler de düzenleniyor. Müzede “Picasso” tarafından boyandığı söylenen bir de “boğa burnu” var.

Evet, her ne kadar yapı büyük olmasa da, biraz önce söylediğim gibi, İspanya ülkesinin en cazip doğa arenası olarak kabul edilmektedir. Bunların yanında, küçük bir not: Bizet ünlü “Carmen” operetini burada ölümsüzleştirmiştir.

Arena ve müzesine giriş ücreti 5 Euro’dur. Gezi yaklaşık 30 dakika sürmektedir. Rehberli bu gezide: arenanın özel mülkiyet olduğundan, 14 yaşındaki matadora, yaşamasına izin verilen katil boğaya kadar pek çok bilgiyi bir çırpıda öğrenebilirsiniz.

Giriş öncesinde, elbette, buraya has kitap-kartpostal ve posterlerin satıldığı hediyelik eşya dükkanı var.

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

RİO GUADALQUİVİR-TEKNE TURLARI

Evet, şehir içindeki geziniz yanında, tekne turlarına katılarak nehirden şehri izlemenizi öneririm. Özellikle, akşam saatlerinde muhteşem güzel görüntüler ortaya çıkıyor.

Çünkü: nehirden bakınca şehrin farklı yüzünü görebilirsiniz. Her gün saat: 11.00 ile 23.00 arasında sürdürülen ve her 30 dakikada kalkan tekneler, 1 saatlik tur yapıyorlar.

Tekne turuna katılmak isterseniz: “Torro del Oro” yanındaki; “Alcalde Marques de Conradero” bölgesindeki büyük iskeleye gitmeniz gerekir.

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

TORRO DEL ORO-ALTIN KULE

Guadalquivar nehri kıyısındadır.

Real Maestranza arenasının yanında, İslam döneminde gözetleme için yapılmıştır. Guadalquivar nehrindeki nakliye kontrol ediliyormuş.

Düşman gemilerinin nehirde yelken açmasını önlemek için, devasa kuleden diğer tarafa su altından ağır bir zincir uzanıyormuş. Diğer bağlantı noktası, o zamandan beri yıkıktır veya kaybolmuştur. Muhtemelen 1755 Lizbon depremi sırasında çökmüştür.

Kule: 1220-1221 yılları arasında Sevilla şehrinin Almohad Valisi Abul Ula emriyle yapılmıştır.

15’nci yüzyılda ise, Amerika kolonilerinden getirilen hazinelerin depolanmasında kullanılmıştır.

Nehirden yansıyan altın parıltısına atfen, Arapça adı “Bury al-dahab” dır.

2005 yılındaki restorasyon çalışmasında, bu parlaklığın kireç harcı ve preslenmiş saman karışımından kaynaklandığı tespit edilmiştir.

Kulenin isminin “Altın Kule” olmasının bir başka sebebi ise, bir zamanlar kulenin üst kısmının altın kaplı olduğu söylentisidir.

Ayrıca, bir zamanlar Amerika kıtasındaki kolonilerden getirilen tonlarca altın burada muhafaza ediliyormuş. Gemiler nehir yoluyla Sevillaya girdiklerinde yüklerini yani altınları burada boşaltıyorlarmış. Orta kısmı depo olmasının yanı sıra, aynı zamanda hapishane olarak da bir dönem kullanılmıştır.

Mimari özellikleri:

Kule, tuğladan yapılmıştır. Yükseklik 36 metredir. 3 ayrı gövdeden/kısımdan oluşur. Birinci gövde: 12 metredir. Almohad Valisi Abu-l Ula emriyle, 1220-1221 yılları arasında yapılmıştır.

İkinci gövde: 14’ncü yüzyılda, Pedro I Cruel tarafından yaptırılmıştır.

Kule, 1755 Lizbon depreminde ağır hasar görmüştür ve aynı dönemde, Monte Real Markisi, atlı arabaların yolunu genişletmek ve Triana köprüsüne erişimi düzenlemek için, kulenin yıkılmasını önerir. Ancak Sevilla halkı, bu öneriye itiraz eder ve araya giren Krala başvurur ve yıkımdan vazgeçilir.

1760 yılında, kulenin alt katında onarım yapılır. Bu onarımda, kule moloz ve harç kullanılarak güçlendirilir. Duvarın çevresindeki patikadan, yeni bir giriş oluşturulur. Aynı yıl, üst silindirik gövde (üçüncü gövde) inşa edilir. Böylece kulenin görünümü değişir.

Günümüzde burada en üst katta “Denizcilik Müzesi” bulunuyor. Burada antik denizcilik aletleri, ölçekli modeller ve deniz haritaları sergileniyor.

 

ÜNİVERSİDAD DE SEVİLLA- TÜTÜN FABRİKASI

Günümüzde Üniversite olarak kullanılan burası: aynı zamanda eski bir tütün fabrikasıdır. 1728-1771 yılları arasında; Sebastian der Bocht tarafından barok ve rokoko mimari tarzlarında yaptırılmıştır. Sigara fabrikası iken, Avrupa’nın en büyük sigara fabrikası olarak önem kazanmıştır. Ama aynı zamanda, İspanya’nın en büyük endüstriyel binası olmuştur.

Fabrikanın mimarisi ve çevreleyen bahçenin tasarımı: yüksek bir zevk ürünüdür. Ana girişin üzerinde: üçgen cephe “La Fama” nın bir heykeliyle biter. Kilise ve cezaevi, ana binayı tamamlamaktadır. İç mekanda: etkileyici merdivenler, çeşmeler ve Patios bulunmaktadır.

Hatta: Proper Merima isimli yazarın hayali kahramanı olan “Carmen” in, burada tütün sardığı söylenir. Bizet: bu hikayeyi alıp, dünyanın en ünlü operasını yani “Carmen operası” nı ortaya çıkarmıştır.

Evet, burası: 1953 yılından sonra, Sevilla Üniversitesinin bir parçası olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kuruluşu 1502 yılına kadar iner Sevilla Üniversitesinde, günümüzde ise, ülkemizden de “Erasmus” programı çerçevesinde, birçok öğrenci burada eğitim görmüş veya görmektedir.

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

TRİANO BÖLGESİ

El Arenal bölgesinden, nehrin karşı tarafındaki “Barrio Triano” bölgesine geçmelisiniz. Triana bölgesi: efsanevi Flamenko’nun doğuş yeridir. Burada, ayrıca birçok çini (azujelo) atölyesi bulunmaktadır. Yani: çömlek sanayinin merkezi, burasıdır.
Bu bölgede gezilecek yerler şunlardır:

Puanta de Isabel II

Nehrin üzerindeki toplam 9 köprüden birisidir. 1852 yılında demirden yapılmıştır. Bir zamanlar, şehrin tüm ticari faaliyetlerinin sağlandığı nehir, günümüzde ticari trafikten çok, gezi tekneleri ve yatlar için önem kazanmaktadır.

Capillita del Carmen

Burası bir şapeldir. 1926 yılında yapılmıştır. Puenta de Isabel köprüsünün, Triana tarafındadır. Burada, özellikle görmenizi önereceğim yer: azulejo yani çini kaplı kapıdır. Yapının hemen karşısında ise, bir kule var. El Faro de Triana olarak isimlendirilen bu kule: sarı rengiyle dikkati çekiyor ve terasına çıkarsanız, muhteşem bir nehir manzarası görebilirsiniz.

Calle San Jorge

Burası çömlekçiler mahallesidir. Bölgedeki en ünlü çömlek atölyesi “Ceramica Santa Ana” dır. Evet, burası da şehirde önem kazanan yerlerden birisidir. Çünkü: çömlekçilik, Triana bölgesinde, yani burada: 1314 yılından bu yana devam eden bir uğraşıdır.

Romalılar, burada içini şarap ve yağ ile doldurdukları anforalar yaparlarmış. Magribiler döneminde ise, burada, mavi-beyaz ve yeşil renkli seramik karolar üretilmiş ve yapılarda kullanılmıştır.

Evet, Calle San Jorge bitiminde, sola dönerek “Calle Campos” istikametinde yürüdüğünüzde, daha çok seramik atölyesinin bulunduğu bölümleri göreceksiniz. Daha sonra ise, Triana bölgesinin en işlek caddesi olan “Calle de San Jacinto” ya ulaşabilirsiniz.

Calle Rodrigo de Triana

Burası, tipik bir Triana sokağıdır. İsminin anlamı ise: 1492 yılında, Kolomb’un ilk yolculuğunda, Yeni Dünya’yı ilk gören denizcinin ismine atfen “Rodrigo” dur.

İglesia de Santa Ana

Burası bir kilisedir ve 13’ncü yüzyılda inşa edilmiştir. Sevilla şehrindeki en önemli cemaat kilisesi olarak önem kazanmaktadır.

Calle Betis

Burası: Triana bölgesinin en güzel kısmıdır. Buradaki uzun bir şerit halindeki bar ve restoranlarda: Sevilla Flamenko müziği çalar. Bu mekanların büyük bölümü, masalarının bir kısmını nehir kenarına yerleştirirler.

Burada bir mola verirseniz, nehrin karşı kıyısındaki “Boğa Güreşi Arenası” nı ve “Torro del Oro” kulesini görebilirsiniz. Ayrıca, nehir üzerinde gidip-gelen kano ve tekneler de güzel bir görüntü oluşturuyor.

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

4. PARQUE MARİA LAİSA

Burada, bir park alanı bulunuyor. Park alanı: Montpellier Düşesi Maria Laisa Fernando de Borbon tarafından: 1893 yılında şehre bağışlanmıştır.

Şehrin en büyük parkıdır. 400 bin metre karelik bir alanı kapsamaktadır. Ağaçlıklı caddeleri ile otobana kadar uzanır.

Parkın ilk yapılışı: 1929 yılında: “Latin Amerika” diğer adıyla “İber-Amerika” fuarı dönemindedir. Daha önceki dönemde ise, burada “San Telmo Sarayı” için yapılmış romantik bir bahçe bulunmaktaymış.

Aslında, 1929 yılında dünya üzerinde büyük ekonomik kriz etkin iken, burada bu fuarın düzenlenmesi büyük başarıdır. Bu fuardan günümüze geriye kalan ise, olağanüstü mimari yapı koleksiyonudur. Evet, bu bölümdeki iki yapı: günümüzde halen “Arkeoloji Müzesi” ve “Halk Sanatları Müzesi” olarak kullanılmaktadır.

Günümüzde, burada çekici anıtlar ve müzeler bulunuyor. Caddelerinde ise çeşmeler ve heykeller var ve bunlar parkı bir açık hava müzesine dönüştürmüştür. Park alanı içindeki en önemli çeşmeler şunlardır: aslanlı çeşme, kurbağalı çeşme. En önemli havuz ise: Lotus ve Ördek havuzlarıdır.

Parka giriş ücretsizdir.

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

PLAZA DE ESPANA

Ünlü seyahat portallarından biri olan “Jetcost” tarafından tüm Avrupa’nın en cezbedici meydanlarından birisi olarak seçilmiştir.

Yarım daire biçimli bir bina ile çevrili, büyük anıtsal bir açık alandır.

İspanya’nın eski kolonileriyle kucaklaşmasını simgeler, nehre doğru bakan bölüm, Amerika’ya doğru izlenecek yolu gösterir.

Meydan, 1929 yılında İbero-Amerikan sergisi için, mimar Anibal Gonzales tarafından yapılmıştır.

Kendisi meydan bittikten birkaç gün sonra ölür.

İspanya’nın Amerika’ya olan saygısını simgeler.

Bina inşa edilirken, İber-Amerikan Fuarından sonra, Sevilla Üniversitesine ev sahipliği yapması planlanmıştır. Ancak, sonunda Endülüs’teki Hükümet Delegasyonu ve Guadalquivar Konfederasyonu gibi çeşitli resmi kurumlar arasında dağıtılır.

Meydanın çapı 170 metredir. Toplam 50 bin metre karelik bir alana sahiptir ve bu onu İspanya’nın en etkileyici meydanı yapar.

515 metre uzunluğunda, 200 metre çapında bir kanala sahiptir. Kanal, 1928 yılında tamamlanmıştır. Meydanın tüm çevresi boyunca, kanalda tekneyle gezilebiliyor.

Kanalda, 4 antik İspanyol krallığını temsilen 4 köprü bulunur.

Serginin açılış töreni, Kral XII Afonso tarafından yapılmıştır.

Kral, mimar Anibal Gonzales’in başyapıtını görünce çok şaşırmıştır. İlk gördüğünde “Beyler bunun güzel olduğunu biliyordum ama o kadar da değil” dediği söylenir.

Vicente Traver Havuzu:

Kompleksin ortasındadır. 1927 yılında mimar Anibal Gonzales’in halefi olan Vicente Traver tarafından yapılmıştır. Havuz, merkez bina ön cephesinde, Haliç’e bakan revak kemerinde, Castilla ve Leon köprülerinin arasındadır. Yerleşik bir kral ceketine benzer, kollar bir kartal tarafından desteklenmiştir. Bu çift başlı kartal, sularını bir bardağa döker.

 

Bankolar:

Plazayı çevreleyen duvarlarda farklı karo işçilikleri bulunur.

Bunlar, İspanya’nın birer bölgesini temsil eder.

48 İspanyol eyaleti, karo şeklinde temsil edilmektedir.

Bu 48 bandoda, İspanyol tarihinin ünlü karakterlerini temsil eden 48 tane de büst bulunur.

Ancak, 48 yerine 50 banko olması gerekirdi. Ama plaza yapıldığında, Kanarya adalarının sadece bir ili vardı. 1927 yılına kadar, Grand Canaria ve Tenerife olarak bölünmemişti. Öte yandan, Sevilla şehri, meydandaki dört duvar resminde temsil edilmektedir. Yani, diğer vilayetlerle birlikte temsil edilmiyor.

Navarra ili: şehirlerin alfabetik dağılımında görülmez. Çünkü 1929 İber-Amerikan sergisi bittiğinde, Navarralı IV Garcia’nın ölümü, çok şiddetli olduğu için karosu kaldırılmıştır. Kralın çocukları onun yerine almıştır.

Ciudad Real Eyaleti Bankosu:

Motif olarak “El Kişot” seçilmiştir. Bu motif, Cervantes’in herhangi bir özel sahnesini temsil etmese de, ön planda, bize iki ana karakteri “Don Kişot” ve “Sancho Panza” yı gösterir. Arkalarında, ufukta değirmenlerin olduğu net bir “La Mancha” manzarası görülür. Bu hem kitap resimlerinde hem de gravürlerde ve o dönem Sevilla seramiklerinde çok popülerdir.

 

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

ARKEOLOJİ MÜZESİ

Müzenin bulunduğu yapı: 1929 yılında, Latin Amerika Fuarın bir parçası olarak: Anibal Gonzales tarafından tasarlanmış ve Neo-Rönesans mimari tarzında inşa edilmiştir. “Plaza de America” meydanındadır.

İspanya ülkesinde kendi türünde, en iyi müzelerden biri olarak kabul edilir.

Odak: Romalılar üzerine, ama daha eski bölümlere kadar uzanmaktadır. Romalılar ile birlikte: Fenikeliler, Yunanlılar ve Kartacalılar’a ait eserler sergilenmektedir.

Müzenin ana galerileri ve üst katı: İtalica ve yakınlarındaki antik kentten kurtarılan heykel ve parçaları ile Roma dönemine ait buluntulara ayrılmıştır.

Bunlar arasında göze batanlar: heykeller ve yerel doğumlu Roma imparatorları olan Trajan ve Hadrian’ı gösteren, 3’ncü yüzyıl mozaiğidir. Takip eden bölümlerde ise: Magribi İspanya’sına ait kalıntılar sergilenmektedir. Vizigot dönemine ait eserlerin sergilendiği bölüm de görülmeye değerdir.

Ayrıca: kolonizasyon bölümünde bulunan “Tartessian” hazinesini mutlaka görmenizi öneririm. Bu hazine: 1958 yılında yapılan bir temel kazısında: işçiler tarafından bulunmuştur. Hazine içinde: 6’ncı yüzyıldan kalma: bir kolye, bilezik ve altın-mücevher ve taş orjinli, 20 parça bulunmuştur.

Buluntuların tasarımları “Orient” özellik göstermekte olduğundan, bunları kullanan insanlar, yani Endülüs sakinleri hakkında bilgi vermeleri açısından önem kazanmaktadır.

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

ŞEHİRDE GEZİLECE DİĞER YERLER

ISLA DE LA CARTUJA

Burası, şehirdeki fuar alanıdır. Cartuja adasında kurulmuştur.
1992 yılında, burada “Expo-92” fuarı kurulmuş ve yine aynı yılın Nisan-Ekim ayları arasındaki 8 aylık dönemde: fuar 36 milyon kişi tarafından ziyaret edilmiştir.

Evet, bu fuar: düzenlendiği dönemde, Sevilla şehrini modern bir şehir haline getirecek yatırımları çekmesi açısından önem kazanmaktadır.

Ancak, fuar sonrasında, fuar alanının nasıl değerlendirileceği konusunda büyük çelişkiler yaşanmış ve hatta günümüzde bile, bu fuar alanı, şehrin ziyaretçileri tarafından sık ve mutlaka ziyaret edilen bir yer değildir.

Çünkü: fuar alanı, düzenlendiği dönemi takiben kendi kaderine terk edilmiş ve günümüzde, nehrin karşısında, çoğu binanın boş ve yıkık-dökük görüldüğü, otların bürüdüğü bir yer haline gelmiştir.

Yine de, şehirde yeterli zamanınız varsa, Expo’dan kalanları görmek için burayı ziyaret edebilirsiniz. Bu alanda: görebileceğiniz diğer yerler: çeşitli alışveriş alanları, müzeler, Omnimax sinema kompleksi, Isla Magıca ve Monasterio de Santa Maria de las Cuevas’dır.

Omnimax Cinema

Burası, bir sinema kompleksidir. Sevilla şehrindeki bu alan, 2000 yılında bir film seti oldu. Plaza de Espana ve Star Wars filmleri burada çekildi. Ayrıca: Arabistanlı Lawrance, Star Wars Episode II, The Dictatör gibi filmlere de sahne olmuştur.

Isla Magıca

Burası: şehirdeki bir eğlence parkıdır. Yani bir lunapark denilebilir. Burada büyük bir “roller coaster” bulunmaktadır.

Expo-92 gölünün çevresindeki alana: Puente de la Barquere köprüsünü geçince, kısa bir yürüyüş ile ulaşılır. Burada, birçok eğlence aracı bulunuyor, özellikle çocuklar için ilgi çekecektir.

Monasterio de Santa Maia de las Cuevas

Expo-92 fuar alanında bulunan bu bina: 19’ncu yüzyılda bir manastır olarak inşa edilmiştir. Ancak, daha sonraki dönemde, bir girişimci tarafından çömlek fabrikasına dönüştürülmüştür.

1992 yılında ise: Expo Fuarı sırasında, bölgedeki en eski bina olarak ziyaretçilerin ilgisini çekmiş ve günümüzde ise bir modern sanat galerisi olarak kullanılmaktadır.

Burayı ziyaret ederseniz: Kolomb’un oğlu Hernando tarafından dikildiği söylenen “Ombu” ağacını, muhteşem güzel çini dekorasyonu ve kilisenin arkasındaki avluyu görmelisiniz.

PATİO DE NARANJOS

Burası: kiliseye dönüştürülmüş eski bir camidir. Magrip mimarlığının güzel örneklerinden birisidir. Ayrıca: yine bu kilisenin önünde, iki duvarlı, portakal ağaçlarıyla dolu avlu bulunmaktadır ki, cami olduğu dönemde insanların burada abdest aldıkları söylenir.

İGLESİA DE SAN MARCOS

14’ncü yüzyıldan kalmadır. Özellikle: La Giralda benzeri kulesi ilgi çekmektedir.
Ancak: 1936 yılında büyük bir yangında, iç dekorasyonu yanmıştır.

Kilisenin arka tarafındaki plaza, 1490 yılında kurulan “Convento de Santa İsabel” bulunmaktadır. Burası: 19’ncu yüzyılda, kadın cezaevi olarak kullanılmıştır.

Evet, bu kilise: son olarak, 1609 yılı tarihlidir. Plaza de Santa İsabel üzerine bakan barok portal üzerinde: Andres de Ocampo tarafından yapılan bir heykel kabartma görülmektedir.

İGLESİA DE SANTA CATALİNA

Bir eski cami üzerinde kurulmuştur. 14’ncü yüzyıldan kalmadır. Buranın da, La Giralda örnek alınarak yapılmış bir kulesi bulunmaktadır.

Girişinde: at nalı kemer bulunmaktadır. Sağda: “Capilla de la Exaltacion” bulunmakta olup, burası yaklaşık 1400 yıllarına tarihlenen dekoratif bir tavana sahiptir.

İGLESİA DE SAN PEDRO

14’ncü yüzyıldan kalmadır. Ancak, daha sonra çeşitli eklemeler yapılmıştır. Sağ bölümde: 1379 yılından kalma, Mudejar tavanlı güzel bir şapel bulunmaktadır.

Ayrıca, 17’nci yüzyılda Sevillalı ressam Zurbaran tarafından yapılmış birkaç resim bulunmaktadır.

İGLESİA DE SAGRARİO

Burası: 17’nci yüzyılda inşa edilmiş küçük bir kilisedir. Ama, daha önce burada bulunan bir caminin üzerine inşa edilmiş olmasıyla önem kazanmaktadır. Yapı, günümüzde kilise olarak kullanılmaya devam edilmektedir.

Kilisenin hemen yanında: simetrik olarak dikilmiş portakal ağaçları bulunan güzel bir bahçe bulunuyor. Söylenenlere göre: yapı cami olarak kullanılırken, Müslümanlar bu bahçe bölümünde abdest alıyorlarmış.

CALLE DE LAS SİERPES

Burası, Sevilla şehrinin en büyük alışveriş bölgesidir. Belediye binası önündeki meydanı geçince, buraya ulaşabilirsiniz.

CONVENTO DE SANTA PAULA

Sevilla şehrinde birçok kapalı dini kompleks bulunmaktadır. Ama, bunlardan yalnızca birkaç tanesine erişmek mümkündür. Bu kilise de, onlardan birisidir.

1475 yılında kurulmuş olan manastır: günümüzde de, 40 rahibeye ev sahipliği yapmaktadır. Manastırda: dini resimler ve eserler dolu iki galeri bulunuyor. Rahibeler ise, manastır üzerindeki pencerelerde görülebiliyorlar.

Burayı ziyaret ederseniz, rahibeler tarafından yapılan ve satılan marmelat ve reçellerin bulunduğu, çıkışa yakın odaya mutlaka uğramalısınız.

CASA DE PİLATOS

16’ncı yüzyılda, Tarifa Markizi tarafından yaptırılmış bir evdir. Yapılış amacı: Markizin, Avrupa ve kutsal topraklara yaptığı seyahatlerde topladığı sanat eserlerinin depolanmasıdır.

Sonraki dönemlerde, Markizin ardılları, bu geleneği devam ettirmişler ve günümüzde yapı: gerek mimari güzelliği ve gerekse içinde bulundurduğu sanat eserleriyle önem kazanmıştır. Şehrin en iyilerinden birisidir.

Evet, burayı ziyaret etmek isterseniz, ücret ödemeniz gerekiyor.

MUSEO DEL BAİLE FLAMENCO

Burası: 18’nci yüzyıldan kalma bir binada düzenlenmiş, Flamenko danslarının bütün türlerinin tanıtıldığı bir müzedir. Ayrıca: burada, Flamenko danslarından oluşan programlarda düzenlenmektedir.

EL CENTRO

Plaze de Toros bölgesinden kuzeye doğru yürürseniz buraya ulaşırsınız. Burada: gerçekten kaliteli eşyaları ucuza bulmanız mümkündür. Burada alışveriş için zaman ayırmanızı öneririm.

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

ŞEHİR YAKIN ÇEVRESİNDE GEZİLECEK YERLER

İspanya Sevilla Gezilecek yerler

İTALİCA

Burada, bir Roma kenti kalıntıları görebilirsiniz.
Kalıntıların bulunduğu yer olan Santiponce: şehir merkezine 10 dakika uzaklıktadır. Yani, şehir merkezinin kuzeybatısında, 8 km. uzaklıktadır.

Kent: “Scipio” tarafından kurulmuştur. Ama Roma İmparatorluğuna: Troia ve Hadrian isimli iki imparator vermiştir. Evet, bu iki imparator, bu şehirde doğmuştur.

Kalıntılar arasında: eski merkezde bulunan bir amfi tiyatro ve bunu çevreleyen modern bir park bulunuyor. Amfi tiyatro: 25 bin seyirci kapasitelidir. Roma imparatorluğunun en büyük tiyatrolarından biri olduğu söylenir.

Sevilla Arkeoloji Müzesi: İtalica’dan götürülen mozaikler, heykel ve diğer kalıntılarla doludur.

CARMONA

Burası, Sevilla şehir merkezinin alternatif konaklama alanıdır. Çünkü: Sevilla şehrinin yakınındadır ve mimari zenginliğiyle orantılı olarak, çok sayıda güzel oteli barındırmaktadır.
Burada, Sevilla şehir merkezine düzenli otobüs seferleri düzenlenmekte ve bu otobüsler ile, şehir merkezine 40 dakikada ulaşılmaktadır.

Kasabanın ortaçağdan kalma kalabalık caddelerinin merkezinde, sevimli “Plaza de San Francisco” bulunmaktadır. Aynı zamanda, çok eski bir yerleşim yeridir. Çünkü: Hıristiyanlık öncesinde, İber döneminden bu yana, burada yerleşim bulunmaktadır.

Yeniden fetih döneminden sonra ise, kalenin de mimarı olan Kral I. Petro’nun yazlık mekanı haline gelmiştir. Bunun yanında, Roma mimarisine ait izler de görülür. Kasaba müzesi ilginizi çekebilir.

MUSEO DE LA CİUDAD

Kasaba müzesi: 18’nci yüzyıldan kalma bir malikanedir. Burada: kasaba tarihinin başlıca dönemlerini yansıtan eserlerden oluşan bir koleksiyon sergilenmektedir. Bunlar: tarih öncesinde, İberliler dönemi, Roma dönemi, Magribiler dönemi ve Hıristiyanlar dönemi olarak düzenlenmiştir.

NECROPOLİS ROMANA

Burası bir Roma dönemi mezarlığıdır. 1868 yılında bulunan mezar alanı: kazılmış ve aile mezarları, kemik saklama yerleri, yerel bir hükümdarın kızına ait villa tipi bir mezar gibi kalıntılar bulunmuştur. 30 dakika uzaklıktaki bu alana da rehberli turlar düzenlenmektedir.

ECİJA

Burası, İspanya ülkesinin en sıcak kasabası olarak bilinir ve önem kazanır. Çünkü: “La Sarten” yani “kızartma tavası” olarak bilinen bölgenin tam ortasındadır. Eski kent merkezinde, çeşitli malikaneler bulunmaktadır. Ayrıca: 15 ve 16’ncı yüzyıllardan kalma kiliseler vardır. Ancak, bu kiliseler ve kuleler, günümüzde bakımsız ve harap halleriyle dikkat çekmektedirler.

OSUNA

Bu kasaba, Sevilla şehrinin doğusunda, küçük bir tepeye inşa edilmiştir. Burada, Rönesans dönemi malikaneleri ve etkileyici dini binalar bulunmaktadır. Burada, beş yıldızlı bir otel bulunuyor.

İspanya Ronda

İspanya Ronda

Malaga şehrine bağlı bir kasabadır. Malaga Ronda arasındaki uzaklık, araba ile 1.5 saattir.

Endülüs bölgesinin en çok ziyaret edilen 3’ncü şehridir.

İspanya’nın en çok ziyaret edilen, beyaz Endülüs kasabalarından biridir. Nüfusu yaklaşık 34 bin kişidir.

Yüksek kayalık bir vadi üstünde kurulmuş olan ve tarih kokan bir yerdir. Kasaba Ronda dağlarında, 723 metre yükseklikte kurulmuştur. Yıl boyunca, kıyıdan daha soğuk bir iklime sahiptir.

Guadiaro nehrinin bir kolu olan Grande nehrinin bulunduğu derin bir vadi (El Tajo de Ronda) ile bölünmüş iki tepe üzerinde yer almaktadır.

Tarihi şehir bölgesi ve farklı mimarisiyle, kesinlikle görülmesi gereken yerlerin başında gelir.

Amerikalı sanatçılar Ernest Hemingway ve Orson Welles, birçok yaz dönemini Rondo’da geçirmişlerdir. Her ikisi de Ronda’nın güzelliği ve ünlü boğa güreşi gelenekleri hakkında yazılar yazmıştır. Böylece Rondo’nın zaman içinde popülitesine katkıda bulunmuşlardır.

 

Tarihi

İspanya’nın en eski şehirlerinden birisidir.

711 yılında Moors tarafından fetih edilince, Rondo tüm bölgeyi kontrol eden bir şehir haline gelir.

Roma ve Vizigot binalarının yerini, Müslüman camileri ve binaları alır.

Arap hamamları, Mondragon Sarayı gibi birçok önemli yapı inşa edilirken, surlar, yüzyıllar boyunca geliştirilip güçlendirilir.

Daha sonra, Cordoba Halifeliğinin düşmesiyle, şehir, Ronda’nın eski mahallesindeki mevcut İslami anıtsal mirasın büyük bir kısmının yaratılacağı, bağımsız bir krallık olan Ronda’nın Taifası oldu.

Uzun bir kuşatmanın ardından, su yatakları işgal edilerek şehir susuz bırakıldı ve 22 Mayıs 1485 tarihinde Katolikler (Katolik hükümdarlar Ferdinand ve Isabella) şehri ele geçirdi ve İslami dönem bitti.

Fetihten sonra İslami yapıların üzerine, yeni unsurlar inşa edildi, camiler kiliseye dönüştürüldü.

1570 yılında bir ayaklanmadan sonra Moors, şehirden kovuldu ve Ronda tamamen Hıristiyan kasabası oldu.

18’nci yüzyılda şehrin sembolü olan, Puente Nuevo (Yeni köprü) ve arena inşa edildi.

 

GEZİLECEK YERLER

İspanya Ronda

Plaza de Toros de Ronda-Ronda Kraliyet Süvarileri Arenası

Kral II Felibe, 1573 yılında Ronda’da sürücü eğitimini geliştirdi ve böylece atların gerekli yönetimi sağlandı. Burada kurulan birim, şehirde Orta Çağdan beri, İspanya’da geleneksel olduğu gibi boğalarla beceri oyunları da dahil olmak üzere, binicilik egzersizleri için bir alan ayrıldı.

Endülüs boğa güreşleri için inşa edilen, en eski arenadır ve halen kullanımdadır. Burada yılda bir kez boğa güreşi düzenleniyor.

Yörede boğa güreşinin yükselmesi, Tagus of Ronda üzerindeki büyük yeni köprünün mimarı Martin de Aldehuela tarafından 1784 yılında arenanın açılmasıyla arttı. İnşaat altı yıl sürdü. Yapı: anıtsal bir planla kumtaşından tasarlandı. Mimari tasarımın asaleti, çift revak galerisi ve açık sıraların çıkarılması öne çıktı. Meydan dairesel şekildedir.

66 metre çapındadır. 136 Toskana sütunu bulunur. 6000 seyirci kapasitelidir. Seyircilerin göremediği, koltuk sıralarının altında bekleyen boğalar ve atlar için kafes kutular var.

Ancak, arena, açıldıktan bir süre sonra o yılki boğa güreşi etkinliği, tribünlerin kısmen çökmesine neden olmuş ve bu da yapının 1785 yılında tamamlanana kadar onarım için geçici olarak kapatılmasına neden olmuştur.

18’nci yüzyılda, yaya boğa güreşleri, boğayla oynanan oyunlarda şövalyelerin yerini aldığında, Ronda’da Romero ailesi ortaya çıktı ve üç nesil boyunca ilk kez en eşsiz boğa güreşçilerini bir araya getirdi.

Ama özellikle Pedro Romero (1754-1839) öne çıktı. Kendisi, 5000 den fazla boğayı öldürdükten sonra emekli oldu. Kişiliği, cesareti, becerisi ve estetik duygusuyla toplamsal saygı kazandı.

Dikkat burayı ziyaret ederseniz, her yere giriş ücretlidir ve boğa güreşleri arenasına gitmenizi önermiyorum. Çünkü verilen ücrete değmez. Sadece müze bölümü çok güzel. Müze bölümünde Pablo Picasso’nun bazı eserleri sergileniyor.

 

La Casa del Rey Moro

18’nci yüzyılda inşa edilmiştir.

Yapı, Ronda’nın Magribi dönemine ait gerçek ve önemli kalıntıyı bünyesinde barındırıyor. (Su madeni) 14’ncü yüzyılda Ronda sürekli olarak Granada’nın Moors’u ile Sevilla’nın Hıristiyanları arasındaki çatışmalarda, sık sık kuşatıldı ve kuşatan her ordunun ilk hedefi su kaynağıydı.

İddiaya göre, Hıristiyan esirleri köle işçi olarak kullanan Ronda’nın Mağribi kralı Abomelik, aşağıdaki Guadelevin nehrinden su getirilmesini sağlamak için, geçidin taş duvarlarına basamakların kesilmesini emretti. Bir sır olarak tasarlanmış olsa da oldukça açık olmalı, çünkü Hıristiyanlar arasında “Ronda’nın su tulumları taşırken ölürsünüz” yaygın bir bilgiydi.

Yıkılan merdivenler 1911 yılında restore edildi. Başlangıçta 365 basamak vardı. Bugün gizemli bir şekilde, 300’den az vardır. Bu dolu bir su tulumu olmadan bile, çıkılması oldukça zor bir merdivendir.

Basamaklar: en önemlisi Sala de Secretos (Sırlar Odası) olmak üzere çeşitli odadan geçer. İsim, karanlık işler ve gizli ayinler hakkında ürkütücü düşünceler çağrıştırıyor, ancak gerçek böyle değildir. Duvara yakın, ancak odanın zıt uçlarında duran iki kişi, birbiriyle mükemmel bir şekilde konuşabiliyor. Ancak sözleri ortada duran hiç kimse tarafından tamamen duyulmuyor.

Sonunda, sonsuz gibi gelen bir yürüyüşten sonra, son kapıya ulaşılır ve ziyaretçi vadinin dibinde bozulmamış bir ortamı görür. Ronda şehrinin trafiğinin sesleri biter ve duyulabilen tek şey kuşların cıvıltısı ve suyun sesidir.

60 metre derinliktedir.

206 basamaklı bir merdivenden inilince, oldukça güzel bir bahçe ve tavus kuşları görülebilir.

Magribi tarzı bahçeler, daha da yenidir.1912 yılında Fransız bahçıvan Jean Claude Forestier tarafından tasarlanmıştır.

Ancak merdivenler son derece tehlikelidir. Özellikle çıkışta aşırı zahmetlidir. Bu arada, merdiven basamaklarının düzensiz, ara sıra nemli ve birçok yerin kötü aydınlatılmış olduğunu da unutmamak gerekir.

Ernest Hemingway “Çanlar kimin için çalıyor” isimli eserinde, bu köprüden ilham almıştır. Romanda, İspanya iç savaşının başlarında, Milliyetçi sempatizanların infazı anlatılıyor. Cumhuriyetçiler, Milliyetçileri, bir Endülüs köyündeki uçurumdan atarak öldürürler. Hemingway romanda, Ronda’da El Tajo kayalıklarında meydana gelen cinayetlerden etkilenmiştir.

 

KÖPRÜLER

Tajo kanyonu üstünde, 3 köprü bulunmaktadır. Hepsi de şehrin en etkileyici özelliklerinden bazılarıdır. Bunlar:

1-Puente Romana (Roma Köprüsü): Köprünün temeli Roma dönemine dayanır. Ancak Arap döneminde yeniden inşa edilmiştir ve bu yüzden “Puente Araba” yani “Arap köprüsü” olarak bilinir.

2-Puente Viejo (Eski köprü): Puente San Miguel olarak da bilinir.

3-Kanyon boyunca uzanan Puente Nuevo (Yeni Köprü): Bu köprünü inşasına 1751 yılında başlanır ve 1793 yılında tamamlanır. Bu yüzden Nuevo yani Yeni köprü denilmiştir. Köprü, kanyon tabanından 120 metre yüksektedir. Köprülerin en uzunudur.

İspanya Ronda

Puente Viejo-Köprü

Ronda merkezindeki bu köprü, kesinlikle ziyaret edilmeye değerdir.

Guadelevin nehrini oluşturan geçit üzerindeki, üç köprüden birisidir.

Buradan, Ronda’nın eski kısımlarının duvarları boyunca güzel bir yürüyüş yapabilirsiniz.

Evet, köprü ilk olarak 17’nci yüzyılda inşa edilmiştir.

Yeni köprü ise, 18’nci yüzyıl yapımıdır.

Yapılma nedeni: eski İslam Medinası (şehrin eski bölümü) ile Katolik Ferdinand’ın Mayıs 1485 yılında, şehrin fetih edilmesinden sonra ortaya çıkan ve şimdi Padre Jesus mahallesi olarak bilinen yeni kasaba ile rahat bir şekilde iletişim kurabilmekti.

Ayrıca, basamaklı bir yokuştan geçerek, Arap hamamına ve Arap köprüsüne çıkılır.

Guadelevin nehrinin sellerinden, farklı zamanlarda hasar gören veya yıkılan köprü, farklı zamanlarda yeniden inşa veya restore edilmiştir.

Son olarak 1960 yılında yapılan restorasyon ile günümüzdeki görünümüne kavuşmuştur.

Köprü, tek kemerli olup, 31 metre yüksekliktedir.

Sonuç, mutlaka görün, ancak çok fazla güvenlik bariyeri ve korkuluk olmadığı için dikkatli olmanızı öneririm.

 

Puento Nuevo (Yeni Köprü)

Yeni köprü, Plaza de Toros de la Real Maestranza de Caballeria de Ronda ile birlikte, şehrin sembolü ve ruhunu oluşturur. Köprünün yapımı için iki proje vardı. 1735 yılında ilki, 35 metre yüksekliğinde bir kemerden oluşan ve çalışmaları sadece 8 ay süren, ancak 6 yıl sonra çökerek, yaklaşık 50 kişinin ölmesine neden olduğu için başarısız sayılan V. Felibe dönemi köprüsüdür.

Birkaç yıl sonra, 1751 yılında yeni bir çalışma başlar ve Mayıs 1793 tarihinde Ronda’daki Kraliyet Mayıs Bayramı kutlamalarına denk gelecek şekilde tamamlanır. Mimar Jose Martin de Aldehuela başkanlığındaki çalışmalarla: kesme taşlar üzerine 98 metre büyüklükteki yeni köprü yapılır. Böylece modern mahalle ve eski mahalle birleştirilir.

 

Plaza del Socorro

Yeni Ronda merkezindedir.

Ronda şehrinin en ikonik bölgelerinden biridir.

Merkezde: 1956 yılı yapımı Socorro of Ronda kilisesi ve meydanın çevresinde, ona canlı bir hava katan çeşitli barlar ve restoranlar bulunuyor.

 

Mondragon Sarayı

Marques de Villasierra Sarayı olarak da bilinir. Şehirdeki en önemli sivil anıttır.

Efsaneye göre, 14’ncü yüzyılda Fas Sultanı Abul Asan’ın oğlu, büyük kral Abbel Malik veya Abomelic’in ikametgahı olarak yaptırılmıştır.

Abomelic’in ölümünden birkaç yıl sonra, son Müslüman vali Hamet el Zengri’nin de bu sarayda ikamet ettiği bilinmektedir.

Hıristiyanlık dönemi; sarayın en önemli işlerinin yapıldığı dönemdir.

1569 yılında, Felibe II tarafından, Kaptan Don Melchor de Mohdragon’a hediye edilmiştir.

Ancak günümüzde binanın içinde Magribi dönemine ait hiçbir şey kalmamıştır.

Binanın cephesi, orijinal özellikleri ve çarpıcı detayları nedeniyle, belki de tüm Ronda’nın en ilginç ve mimari açıdan önemli yeridir.

Olağanüstü Mudejar kasetli tavanıyla, sarayın “Soylu Salonu” özel olarak anılmayı hak ediyor.

Günümüzde “Ronda Müzesi” buradadır.

 

Santa Maria La Mayor Kilisesi

Bölgede yapılan arkeolojik araştırmalara göre, bu kilise MS 5’nci yüzyıldan kalmadır. Erken dönem Hıristiyanlık bazilikası kalıntılarının çok yakınındadır. Aynı yerde, Medine yani eski Müslüman şehir yerleşiminin en büyük camisi İslami yönetim sırasında inşa edilmiştir. Bu camiden günümüze sadece mihrabın kemeri ve sunağın arkasına gizlenmiş süslemeli duvarın bir parçası gelmiştir.

Caminin yerine, Katolik hükümdarlar, şehrin fetih edilmesinden sonra, 1485 yılında yapımına başlanan ve ancak 17’nci yüzyıl sonunda bitirilen bir mabet yaptırmışlardır.

1580 depreminde bu yeni yapılan yapının bir kısmı yıkılmıştır. Ceviz ve sedir ağacından yapılmış, iki katlı zarif bir koro görülüyor.