Mısır Genel

Mısır Genel

 

Evet, ayrıntılı bir Mısır tanıtımı;

Bu arada: bazı ziyaretçilerimiz, özellikle vize konusunda tedirgin olmuşlar. Bakın; Mısır’a girişte, havaalanında vize alma şansınız var, ama siz lütfen bu şansı zorlamayın ve oraya gitmeden önce, Türkiye’den Mısır vizesini alıp, cebinize koyun, ne olur ne olmaz.

Evet, gelelim Mısır’ı anlatmaya: Mısır’ın ünlü antik tarihi, modern dünyanın ilgisini çekmektedir. MÖ. 3200 yıllarından sonra, Hıristiyanlığın ortaya çıkışına kadar, bu coğrafyada gelişen imparatorluk: dünyanın gelmiş geçmiş en büyük uygarlıklarından biriydi. Napolyon: 19’ncu yüzyılın başında: subaylarını, ülkeye keşfetmeye gönderdikten sonra, bu subaylar ülkelerine, yarı gömülü heykellerin ve sütunların çizimleriyle döndüler. Bunun üzerine: dünya, bu kadarı ile yetinmek istemedi.

Howard Carter

1922 yılında Tutankhamon’un tozlu mezarını incelerken; gördüklerini “muhteşem şeyler” olarak tanımlar. Firavunların ölçülmez servetlerine tanık olur. Kazıyı destekleyen Lord Carnarvon’un; birkaç ay sonra ani ölümü, halk arasında Firavunun mumyasının laneti olarak yorumlanır. Sonuçta: günümüzde, kitapevi rafları ve belgesel kanallarının programları, piramitlerin kökenleri ve amacı hakkında, sözde birçok bilimsel teoriyle doludur. Öyle görülüyor ki; Mısır’a duyulan merak ve ilgi hiçbir zaman azalmayacak.

Evet: coğrafi olarak, Aşağı ve Yukarı şeklinde tanımlanan Mısır’da ekonomi: turizm, Nil ve alüvyonlu topraklarda yetişen, dünyanın en kaliteli ve uzun elyaflı pamuğu ile tekstil ürünleri ihracatına dayanmaktadır.

Müslüman Kardeşler Örgütü’nün çeşitli zamanlarda:

Piramitlerde ve Şarm El Şeyh’te gerçekleştirdikleri bombalı saldırılar, turizm gelirlerini olarak olumsuz etkilese de, Uzak Doğulu turistler için Mısır, her zaman bir çekim merkezi olmuştur. Özellikle: turizmin olumsuz etkilendiği bu dönemde: Mısır hükümeti, aldığı bir kısım tedbirlerle, turizmi yeniden canlandırmayı başarmış. Hatırlarsanız, terörist saldırıları takiben, Mısır’a olan ilgili yine canlı tutabilmek için, Mısır Hükümeti, Antik Mısır dönemine ait bir çok yazılı eser çıkmasını, romanlar yazılmasını sağladı. Kleopatranın aşklarını ve diğer firavunların yaşamlarını anlatan romanlar, bir anda piyasada bayağı artmıştı.

Kahire; dünyanın en büyük zincirlerinin, beş yıldızlı otellerinin yoğun konaklama imkanlarına sahiptir.

Nil boyunca:

Dünyanın en önemli üç medeniyetinden biri olarak tanımlanan: Eski Mısır tapınaklarını görebileceğiniz, Asuan’a kadar yapılan gemi turları var. Asuan Müzesinde: Yukarı Mısır medeniyetinin örneklerini ve günlük yaşamın sergilenmesini göreceksiniz.

Nil boyundaki bu gezide: ayrıca: dünyanın en büyük barajlarından biri olarak: Cemal Abdülnasır tarafından inşa ettirilen Asuan Barajının yapımı sırasında: yerinden taşınan “Büyük Tapınak” ı görebilirsiniz. Nil nehrinin iki kıyısında kurulmuş şehirlerde, geleneksel ürünlerin temin edilebileceği pazarlarda: özellikle dünyaca ünlü “Papirüs” bulabilirsiniz. Gize bölgesindeki dükkanlarda yüksek fiyatlardan; büyük indirim yapılarak satılan papirüsleri, Kahire içinde, Hanü-l-Halil gibi çarşılarda, size önerilen son fiyatın dörtte biri fiyata satın alabilirsiniz.

İşte Mısır bu.

Buraya gidenlere Mısır’ı sorarsanız: eğer tarihe merakı yok sa, size yalnızca: gürültü, toz, kalabalık, pislik, gerek yiyecek ve gerekse içecek açısından hijyen olmayan şartları anlatacaktır. Evet: bunlar yalan değil, gerçek, bunların hepsi gerçek. Ama: bunların yanında; başka bir gerçek daha var, birazcık tarihe ilginiz varsa, bu muhteşem yapıları gördüğünüzde etkilenmemeniz mümkün değil. Mutlaka gidin, mutlaka görün.

ÜLKEYE GİRİŞ

VİZE:

Mısır’da, 7 günden az kalacak herkesin, geçiş vizesi, 1 ayı geçmeyen bir süre kalacak olan herkesin de turistik vize alması gerekiyor. Yani: Mısır, Türk vatandaşlarına vize uyguluyor. Ancak, bu ülkeye girişte de, havaalanından vize almak mümkün. Uçaktan iner inmez, havaalanında, körükten çıktığınızda birçok banka şubesiyle karşılaşıyorsunuz.

Bunların burada ne işi var diye düşünürken, biraz sonra anlayacaksınız. Ülkeye giriş için vize almasıysanız, bu bankalara kişi başına 15 dolar ödeyerek, vize alabiliyorsunuz. Bu iyi bir kolaylık gibi gözükse de, bu bankaların vize için hazırlanan özel pulu sattıklarını kimse size söylemiyor. Zaten ülkede dil problemi olduğundan deneye yanıla, bunu öğreniyorsunuz.

Paranızı verip vize pulunu alıyorsunuz. Bunu kendiniz pasaportunuza yapıştırın ve pasaport bankolarının önünde sıraya girin. Sıra size gelince, görevli polisler hemen işleminizi yapıyorlar ve pasaportunuza el koyup, sizi sıra sonuna gönderiyorlar. Hatta, sıra dışına çıkın ve oturun diyorlar. Şaşırıyorsunuz.

Ne olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz.

Ama yorulmayın. Amaçları, pul alarak vize alanları bilgisayara geçirmek ve isimlerini kontrol etmek. Ama bunu size kimse söylemiyor. Sıra sonunda oturarak bir süre bekliyorsunuz. Bir süre sonra, bir polis gelip elindeki pasaportları isimleri okuyarak dağıtıyor. Şansınıza bekleme süresi kısa da olabilir, uzun da. Sabırla bekleyin. Çünkü özellikle Mısır’da aceleye hiç gerek yok. Öyle acele edip de işinizi bir an önce bitirmeye kalkmayın.

Daha çok dikkat çekiyorsunuz. O zaman da görevliler “bu adam niye acele ediyor, demek ki sakladığı bir şey var” diyerek, sizinle özel olarak ilgileniyorlar. Pasaportu kaptıktan sonra, boş kapılardan içeri girin. Valiziniz varsa onu alın. Yoksa, sağ yanda bulunan gümrük bölümüne gidin. Burada yeşil ve kırmızı hatlar var. Ama nereye giderseniz gidin, sizi mutlaka kontrol ediyorlar. Özellikle de çantanızda video kamera varsa, özel ilgi gösteriyorlar. Bunu pasaportunuza yazmak istiyorlar. Çünkü, ülkede onlarca yıldır, en tehlikeli maddelerden biri, video kamera imiş. Bir de, ülkede fiyatları çok pahalı imiş.

Bu arada gümrük kontrolü için, öyle medeni bir sıra yok. Özellikle, Mısırlılar, sıra konusundan habersiz. Bir anda önünüze yığılıyorlar. Kimse de sıraya geçme adeti yok. Kafasına göre hemen herkes istediği yerde duruyor. İşini bitirmeye bakıyor. Gümrükten çıktıktan sonra, sol ve sağ tarafta free-shoplar var. Ama fazla zaman harcamayın burada. Çünkü satılan ürünler öyle kötü tezgaha konuluyor ki, almak bile istemezsiniz. Zaten şehirde alabileceğiniz bir çok ürün yer alıyor. Hemen hemen aynı ürünleri burada satıyorlar.

Ayrıca:

ülkeye girişte doldurulması gereken bir form var. Form: Mısır’da kalış sürenizi, kalış yerinizi ve kişisel bilgilerinizi kapsıyor. Bu formu: uçaktan inmeden önce doldurmanızı öneriyorum, çünkü havaalanındaki kargaşada bu formu doldurmak tam bir ızdırap. Bu arada: yeşil pasaportlular için vize gerekmiyor. Ancak: biraz önce sözünü ettiğim form, herkes tarafından dolduruluyor.

MISIR GÜMRÜK UYGULAMALARI

Eğer pahalı bir kamera, video veya bilgisayar kullanıyorsanız ve yanınızda götürüyorsanız, ülkeye girerken bunu gümrük yetkililerine bildirmeniz şart. Detayları pasaportunuza kaydedilecektir. Ülkeden ayrılırken de, kaldığınız süre içinde satmadığınızı kanıtlamak için cihazı göstermenizi istiyorlar. Ülkeye girişte: yanınızda: ilaçlar, ateşli silahlar ve pamuk yasak.

Ayrıca: biraz önce yukarıda söylediğim gibi: video kameraya karşı: yüksek ilgi, Mısır’da çok yaygın. Daha havaalanında: herhangi bir başka şey sormadan, yanınızda video kamera olup olmadığını soruyorlar. Bir de yanınızda: profesyonel fotoğraf makinası varsa, o zaman işiniz daha da zor.

mısır.para.1
Mısır Genel Döviz sınırlaması

Video kamerayı, mutlaka pasaportunuza kaydediyorlar. Bunun için ise, havaalanında ilgili görevliyi bulana kadar, saatleriniz geçiyor. Yani: sakın yanınızda video kamera götürmeyin desem yalan olmaz, tercih sizin. Sanırım: ülke içinde bunların yerli Mısırlılara satılmasını istemiyorlar, yani bu nedenle alınmış bir önlem olsa gerek.

DÖVİZ SINIRLAMASI

a.uçak.1
Mısır Genel Havaalanı

1000 LE. den fazlası Mısır parasının ülkeye sokulmasına ve ülke dışına çıkarılmasına izin vermiyorlar. Ülkeye: istediğiniz miktarda döviz sokabilir ve çıkarabilirsiniz. Ama ülkeye girerken bildirmeniz gerekir. Gümrükte, döviz deklarasyon belgesi damgalanıyor. Aldığınız bütün döviz bozdurma makbuzlarıyla birlikte : bu döviz deklarasyon belgesini saklamanız şart, ayrılırken göstermenizi istiyorlar.

HAVAALANI

İstanbul-Kahire arası uçak yolculuğu: 2 saat 10 dakika sürüyor. Evet; Mısır’ın en büyük havaalanı: Kahire’de. Şehir merkezinin 20 km. kuzeybatısında. Havaalanının 2 terminali var. Egypt Air ve diğer Mısır havayolu şirketleri: 1 Numaralı Terminali kullanıyorlar. Amerika ve Batı Avrupa havayolları şirketleri ise: 2 Numaralı Terminali kullanıyorlar. Her iki terminalde de, banko ve vize işlemleri yapılır. Kahire havaalanında, pasaport kontrolünden önce, size verilecek kartları mutlaka doldurun. Hatta: uçaktan inmeden önce doldurun, çünkü kalem ve zaman sorunu yaşanıyor. Ülke içinde başka bir şehre uçacaksanız, 3 numaralı Terminala geçin. Burası çok yakın, beş dakikalık yürüyüş mesafesi için sakın taksiye kanıp binmeyin.

Evet, iki terminal bulunmasına rağmen; işlek zamanlarda, terminallerde uzun kuyruklar oluşur. Vizenizi Mısır’a gelmeden önce almanız ve yanınızda da biraz Mısır parası bulundurmanız iyi olur. Çünkü: bagajınızı taşıtırken, bahşiş vermeniz gerekecek.

Havaalanında:

Taksi, otobüs ve Misr Travel otobüsleri var. En kolayı, sabit ücretli limuzine veya taksiye binmektir. Sizi, gümrüklü sahadan geçer geçmez taksi şöförleri karşılıyor. Taksi isteyip istemediğinizi soruyorlar. Zaten tipinizden ne yapmak istediğinizi neredeyse anlar hale gelmişler.

Yalnızlıkla bir yeşil ışık yakarsanız, yandınız. Yanınızda bitiyorlar ve sizi araçlarına bindirene kadar her şeyi yapıyorlar. Ancak: sizin araç aradığınızı görüp te, yanınıza gelen ve resmi görevli olduğunu söyleyenlere sakın inanmayın. Bunlar: komisyoncu. Bir taksi bulduğunuzda ise, mutlaka pazarlık yapın. Mısır’da fiyatları öğrenene kadar, pazarlık aşamalarını yaşamanız gerekiyor. Kahire içinde, nereye isterseniz, uzaklık önemli değil, muhtemelen 10 LE. ye gidebilirsiniz. Bunu dikkate alarak, pazarlık yapın.

Bir de, elbette bu şehirdeki akıl almaz berbat trafik var. Bu sizi olumsuz etkilemesin. Uçağınız, saat: 08.00-10.00 arasında kalkacaksa Kahire’den havaalanına gitmek için en az 2 saat zaman ayırın, trafik berbat yoğun. İskenderiye, Assuan, Hurgada, Luksor ve Şanüş-Şeyh’de de havaalanları var. Kahire’den kalkan yurt içi uçuşların yanı sıra, Batı Avrupa’dan uluslar arası charter seferleri için de bu havaalanları kullanılıyor.

mısır.trafik.1
Mısır Genel Ulaşım-Trafik

ULAŞIM-TRAFİK

TRAFİK

Mısır Genel: Kahire’de, trafik ışıkları hiçbir anlam ifade etmiyor. Karşıdan karşıya geçerken aman dikkat, ışıklara değil, arabalara bakın. Her yerde, eli kornasında, sürekli bağırıp çağıran şöförler göreceksiniz.

Yollarda, karşıdan karşıya geçmek hayal gibi. Bunun dışında: geçmiş yıllarda, Mısırlı otobüs sürücülerinin yarattıkları ve birçok insanın öldüğü ve hatta turistlerin öldüğü trafik kazaları da yok değil. Sanırım: bir otobüse bindiğinizde, saçma sapan ve hızlı ilerleyen Mısırlı şöförü nasıl uyaracaksınız bilinmez, ama belki rehberiniz bu işi yapabilir.

mısır.trafik.3
Mısır Genel Ulaşım

ULAŞIM

TEKNE

Luksor’da ve Assuan’da Nil Nehrini geçmek için felukka’ya veya tarifeye göre işleyen, daha hızlı ve ucuz, dizel motorlu feribotlara binebilirsiniz. Haftanın dört günü, Hurgada’dan ; Şarmuş-Şeyh’e hızlı feribot kalkıyor. Yolculuk 90 dakika sürüyor.

OTOBÜS

Kahire’de otobüsler çok kalabalık. Genellikle, belli bir hızla ve çok karmaşık yollardan gidiyorlar. Kahire ile İskenderiye ve diğer Mısır kentleri arasında, klimalı otobüsler çalışıyor.

TAKSİ

Mısırda taksiler oldukça ucuz. Ama taksilerde oldukça eski. Şehir içinde, en uzak bir yere, en fazla 10 LE. ile gitmek mümkün, buna göre pazarlık yapın. Yalnız: bir yere yetişmeniz gerektiğinde, mutlaka çok önceden oraya hareket edin.Benzin ucuz olduğu için taksi ücretleri de çok ucuz. Mesela: İstanbul’daki şehir içi otobüs bileti fiyatına: Kahire’de rahatlıkla taksiye binebilirsiniz. Üstelik yolcusu olan bir taksiye, ikinci yolcu olarak da binmeniz mümkün. Ama taksi şöförlerinin ücretlerini fazla isteme gibi bir alışkanlıkları var. Buna karşı, halk iki tedbir geliştirmiş. Birincisi pazarlık yapmak, ikincisi ücreti, taksiden indikten sonra, pencereden ödemek.

FAYTON

Luksor, Assuan ve Nil Vadisindeki bazı yerlerde, fayton (kalake de denir) kiralayabilirsiniz. Kahire’de fayton var.

METRO

Kahire’nin en merkezi yeri olan Tahrir Meydanından kalkan ve kentin çeşitli yerlerine ulaşımı sağlayan Kahire metrosu çok kullanışlı. Kopt Müzesine ve Eski Kahire’ye gitmek için metroya binebilirsiniz. Mar Girgis istasyonunda inmeniz gerekir. Bunun dışındaki yerlere: mutlaka yürüyerek ulaşın, unutmayın ki yürüyerek çok daha güzel ve ilginç yerler keşfedebilirsiniz. Tek dikkate alınması gereken husus: hava karardığında, merkezi yerlerden uzaklaşmayın.

Bunun dışında: gündüz saatlerinde de, merkez dışında ara sokaklara fazla dalmamanızı öneriyorum. Çünkü: sonuçta, her ne kadar Kahireli turistten geçimini sağladığının farkında ama yine de, terörist unsurların bulunduğunu unutmamak gerek. Bu arada: metronun ilk iki bölümü bayanlara ayrılmıştır. Bayanlar ve erkekler metroya birlikte biniyorlar ama erkeklerin hanımlara ayrılmış bölümde seyahat etmeleri yasak. Belirli bir para cezası var.

MİNİBÜS

mısır.trafik.2
Mısır Genel Dolmuş

Sınırlı sayıda olan klimalı minibüsler, Kahire’de dolaşmak için idealdir.

DOLMUŞ

Mısır’da çok yaygın olan dolmuşlar, otobüs fiyatına yolcu taşır, ama daha hızlıdır. Bunlar: altı veya yedi müşteri alır ve araç dolunca kalkar.

TREN

Kahire ile İskenderiye arasında hızlı trenler var. Nil’in aşağı yakasındaki trenler güvenilir, ama her zaman askeri koruma bulunmadığı için yabancı turistlerin kullanıp kullanamayacağını sorun. Luksor ile Assuan arasında bir gece kalınan lüks tren var. Gece boyunca yolculuk yapılıyor. Önceden yer ayırtmalısınız. Pahalı.

PARA

Mısır Genel: Mısır’ın para birimi: Mısır Poundu. LE olarak kısaltılır. 1 Amerikan Doları: 6 LE. Yani: muhtemelen 6 pound= 1 Amerikan doları olduğuna göre: bizim 1 TL=4 Mısır Poundu ediyor.

Bozuk paraları: 10, 20, 25 pt. Olarak kullanılır. Banknotlar ise: 50 pt, ve bunun dışında LE olarak ise: 1, 5, 10, 20, 50, 100, 200.

Yalnızca resmi işletmelerde döviz bozdurun. Banka veya resmi döviz bürosu olabilir. Büyük otellerin çoğunun girişinde, sabahları ve akşamları açık küçük bir banka ofisi bulunur. Mısır’da döviz kuru daha yüksektir. Bu yüzden ülkeye giriş yaparken, yanınızda asgari para bulundurun. Mısır’dan ayrılırken, aldığınız eşyalara ait, çıkışta faturalarınızı kontrol etmek isteyebilirler. Bu nedenle, alışveriş faturalarınızı mutlaka saklayın.

BAHŞİŞ

Mısır Genel: Mısır’da bahşiş (Arapça: bakhşiiş) çok yaygındır. Mısır’da belki de en çok duyacağınız kelime bu. Bunalacaksınız. Cami kapısını işaret etmek, nargilenin közünü dökmek, deveyi çöktürmek.. Bahşiş anlaştığınız paranın haricinde vermek zorunda olduğunuz küçük meblağın adı aynı zamanda.

Yol sormak için birine yaklaştığınızda bile, sizden bahşiş isteyecektir. Otelde gülümsediğiniz garson, hizmetli, taksi şöförü, aklınıza kim gelirse, ilk fırsatta bahşiş istiyor. Kurtulmak zor. Birçok tapınak ve piramidi gezerken, uzun elbiseli fellahlar, bir yerleri işaret edip, sizi yanına çağıracaklar. Ya da elinizdeki fotoğraf makinenizi kapıp, sizle beraber yanınızdaki insanın fotoğrafını çekeceklerdir. Bunların hepsi, sizden bahşiş koparmak için yapılan küçük tuzaklardır. Bunu resmi ve sivil giyimli polisler bile yapıyorlar. Çocuklar ve dilenciler, sokakta bakhşiiş istemek üzere yanınıza gelecekler. Onlara para vermeniz gerekmez, ama hizmette bulunanlara vermek üzere yanınızda bolca bozuk para bulundurun.

Çünkü: aksi halde, karşınıza geçip suratını asan, kolunuzdan çekiştiren bir Mısırlı, uzun süre yanınızdan ayrılmayacaktır. Bu geleneği, Mısır halkının fakirliğine bağlayanlar haklı olabilirler. Ancak, mazisi asırlar önceye dayanan köklü bir alışkanlık olduğunu hatırlatmakta fayda var. Pazarlık yaptıktan sonra asla bahşiş verilmemeli.

Aşağıdaki hizmetleri yapanlar, sizden bahşiş isteyecekler. Vermeniz gereken miktarı kafanızda belirlemeniz için birkaç örnek veriyorum. Çünkü: bazen verdiğiniz bahşişin miktarını beğenmeyip surat asan Mısırlı da göreceksiniz.

Taşıyıcı, çanta başına 2 LE.

Garson, servis fiyatlara dahil değil ise, fatura tutarının yüzde 10

Tuvalet görevlisi, 1 LE,

Oda temizleyicisi, hafta başına, 40-50 LE.

Taksi şöförü, 1-5 LE.

Tur rehberi, yüzde 10

Tekne rehberi, müşteri başına, 50 LE

Felukka kaptanı, yolcu başına, 2 LE

mısır.çöl.2
Mısır Genel İklim

İKLİM

Mısır Genel: Ekim, Kasım, Nisan ve Mayıs ayları: Mısır’a gitmek için en uygun zamanlardır. Genellikle: 37 derece üzerindeki hava sıcaklıklarıyla geçen yaz ayları: başta Yukarı Mısır olmak üzere, bir hayli boğucu oluyor.

Ne de olsa, Ekvator enlemi buradan geçiyor. Sina ve Kızıldeniz sahilleri de genellikle sıcak oluyor. Otellerin, tur otobüslerinin ve Nil feribotlarının çoğunda klima var. Güneşin yakıcılığından kaçınmak için, gezi programlarınızı sabahları veya akşamları dışarıda olacak şekilde düzenleyin.

Gündüz sıcaklıklarının 25 derece civarında seyrettiği kış günleri, Yukarı Mısır’da genellikle sıcak geçer. Akşamları biraz serin olabilir, özellikle geceleri Sina soğuk olur. Kış günlerinde: Kahire ve kuzeyde ısı 20 derecelerin üzerinde az seyreder.

Mısır’a çok az yağmur yağar, yalnızca İskenderiye ve Akdeniz kıyıları ve ara sıra da Kahire, belli bir ölçüde yağış alır. Kızıldeniz ve Sina kıyı şeridi, denizden esen ve kışın etkili fırtınalara dönüşen rüzgarlara açıktır. Denize girmek üzere gidiyorsanız yaz aylarını, hayır gezmek için gidiyorsanız, nispeten bahar aylarını tercih etmeniz şart.

GİYİM

Mısır Genel: Müslüman bir ülkede bulunduğunuzu unutmayın. Özellikle, bayan kıyafetlerinin açık olmamasına özen göstermek gerek. Evet: Eğer Mısır’ı: Mayıs ve Eylül ayları arasındaki bir tarihte gezmek istiyorsanız: yanınıza hafif giysiler alın. Her zaman güneş gözlüğü kullanın. Özellikle: Nil kenarındaki kumtaşı anıtlar, güneş ışığı altında, inanılmayacak kadar parlıyor. Başınıza bir şapka almayı unutmayın.

Kış akşamları için, üstünüze bir şeyler daha giymeniz gerekir. Sina Dağına tırmanırken ve çöl gecelerinde, yanınızda sizi daha sıcak tutacak bir şeyleri mutlaka bulundurun.

Gezerken: düz, rahat ve engebeli yollarda, toza ve tepe tırmanışlarına uygun sağlam ayakkabılar giyin. Topuklu ayakkabıları, yalnızca akşam yemeklerinde giymenizi öneririm. 5 yıldızlı otellerde ve bazı Nil feribotlarında, akşamları takım elbise ( erkekler için ceket ve gıravat) gerekiyormuş, bilmiyorum, yaşamadım ama öyle söylediler. Gideceğiniz yere göre, önceden önlem alabilirsiniz.

Camileri gezerken, erkeklerin pantolon ve tişört giymeleri, kadınların kollarını ve bacaklarını ve başlarını örtmeleri gerekiyor. Ayakkabılar girişte mutlaka çıkarılıyor.

mısır.tarih.f1
Mısır Genel Kültürel Mozaik

KÜLTÜREL MOZAİK

Mısır Genel: Mısırlılar, Nil’e şükran duyarlar. Ama: Allah’a ibadet ederler. Ülkenin her yerinde; ezan sesi duyulur. Ortadoğu’nun en liberal Müslüman ülkelerinden biridir. Müslüman kanunları ve Şeriat yerine, Batı tarzı demokratik modellere dayanan bir anayasa ve yargılama sistemi var. Ülkede: Aziz Markos’a bağlı, sayıları az ama toplum ile uyum içinde yaşayan yerleşik bir Hıristiyan cemaat de var. Yani: Mısır’ı bu kadar ilginç kılan da, bu kültürel mozaik.

Mısır: aynı zamanda çelişkilerle dolu. Ülkenin % 90’ında yerleşim yokken, büyük şehirler, aşırı kalabalıklaşmış durumda. Başta Kahire. Evet; Afrika’nın en büyük kenti. Tozlu, gürültülü, karışık ve neon ışıklarıyla aydınlatılmış metropolde, 16 milyondan fazla insan yaşıyor. Dolayısı ile, nüfusun çoğunluğu kentli sayılıyor. Ama pek çok Mısırlı, hala çiftçilik yapmayı sürdürüyor.

Bedevi ve Berberi kabileleri; vahalarda ve çöllerde yaşıyorlar. Mısırlıların çoğu, antik bir nesilden geldiğine inanıyor. Günümüzde: din ve sosyal hayat değişmiş olmasına rağmen, bazı eski usullere hala uyuluyor. Bugün; kırsal alanda karşılaşılan görüntüler; antik mezarlarda bulunan muhteşem kabartmaları çağrıştırıyor.

Mısır;

çok uzun zamandan buyana, farklı özelliklerden etkilenmiş, bazı gelenekleri ve uygulamaları da özümlemiştir. Afrika altını, antik dönemde bölgeye zenginlik getirmiş. Kara derili Nübyeliler, Antik Mısırlılarla, önemli ticaret bağlantıları kurmuşlar. Güneyde: Assuan çevresinde yaşayan Nübyeliler, kökenlerine ve güçlü müzik geleneklerine büyük ölçüde bağlılar.

Doğudan gelen Arapların, Mısır’ı istila etmesiyle: eskinin yerini, büyük ölçüde yeni bir din, toplum ve sanat anlayışı almış. 18 ve 19’ncu yüzyıllarda ise, Avrupa sömürgeciliği, damgasını vurmuş. Mısır Hidivleri, ülkeyi yönetirken bu sömürgecilerin idari yöntemlerini kullanmışlar, günümüzde Mısırlılar halen İngilizce ve Fransızca konuşabiliyorlar.

Evet

mısır.tarih.4
Mısır Genel İslam ve Yaygın İnanışlar

Günümüzde artık Mısır’ın gözdesi: Teb şehri değil, Kahire. Kahire: İslamiyetin ilk yıllarından bu yana, önemli bir kent olmuş. Kentin: ortaçağ İslam mimarisi özelliklerini taşıyan mahallesi, o günlerden kalmış. Modern ekonominin can damarı olan Kahire, aynı zamanda Arap Konseyinin de merkezi durumunda ve Ortadoğu barışı ile ilgili diplomatik görüşmelere ev sahipliği yapan önemli bir kent.

İSLAM VE YAYGIN İNANIŞLAR

Mısır Genel: Mısırlılar çok dindardırlar. % 90’nın dini İslamdır. En eski Hıristiyan mezheplerinden biri olan; koptlar’ın bir bölümü: Batı Hıristiyanlarını bile şaşırtacak derecede dindarlar. Batıda: günlük konuşma dilinde, neredeyse tarihe karışmış olan dini ifadelerin kullanımı, giderek artıyormuş.

Es-selamün aleyküm (selam ve barış olsun) diye selam verilir ve Aleyküm es-selam ve rahmetullahi ve berakatu (barış, Allah’ın merhameti ve duası seninle olsun) diyerek selam alınıyor. Sonuçta, bizler, buna pek yabancı değiliz.

Ayrıca; özellikle yoksullar arasında olmak üzere: cinler, periler ve hayaletlere benzer batıl inançlar yaygın. Yukarı Mısır Tapınaklarında, hala, bereket törenlerinin yapıldığı söyleniyor. Sihirbazlar, büyücüler ve falcılar, ülke genelinde: büyü ve iksir ticaretinden yüksek gelir elde ediyorlarmış.

mısır.tarih.3
Mısır Genel Sit Alanları

SİT ALANLARI

Bu görülmemiş ilgi nedeniyle, Mısır’a giderken, heyecan duymamak elde değil. Buna karşılık; arkeolojik sit alanlarının: güzelliği, büyüklüğü ve görkemi karşısında, önceden bir fikir sahibi olmak gerçekten olanaksız. Etkileyici, devasa heykeller, nefes kesen mezarlık resimleri, şaşılacak büyüklükteki piramitler ve görkemli tapınaklar, kesinlikle çok büyük ilgi çekiyor.

mısır.piramit.1
Mısır Genel Mısır piramitleri

Arkeologların, tek bir sezon için gelip neden buradan hiç ayrılamadıklarını anlamak, zor değil. Kalıntılar ve sanat eserleri, Sfenks’in esrarengiz gülümsemesi gibi, cevabı bulunamayan o kadar çok soru var ki. Siz de, geziniz sonunda, bu etkileyici yapılar hakkında, gerçekten kafanızda birçok soru ile buradan ayrılacaksınız.

MISIR PİRAMİTLERİ

Mısır, piramitlerin dünyası olarak biliniyor. Yani, ülkede, firavun mezarları olarak inşa edilen, yaklaşık 106 piramit var deniliyor. Ancak, bunların büyük çoğunluğu yıllar boyunca talan edilmiş ve parçalanmış. İçinden çıkarılanlar yağma edilmiş. Bir tek “Tutankamun” dışında. Onun mezarında kazı yapan iki İngiliz arkeolog sayesinde, 2019 parça eşya çıkarılmış ve bunlar Kahire Müzesinde, özel bölümde sergileniyor. (Londra-Britich Museum’a nasıl kaçırılmamış, şahsen ben hayret ettim. Bu arada, Alman Arkeolog’un Troya’dan çaldıkları da aklıma geldi.)

Evet, bu piramitler; yalnızca firavunlar için yapılan mezarlar mıydı, yoksa zamanı ölçmeye yarayan astronomik işaretler miydi ya da doğal bir enerji kaynağı toplamak üzere mi inşa edilmişlerdi? Daha sı: piramitlerin insan eliyle yapılmadığı, dünyamızı binlerce yıl önce ziyaret etmiş uzaylıların eseri olduğunu iddia edenler bile var.

Peki piramitler neden yaptırıldı?

Firavunlar, neden eşi olmayan boyutlarda mezar yaptırdılar? Kheops’un tabutunun üzerine, bir dağ yığdırmasına, ne yol açmıştı? 2.5 milyon metre.küp kireç taşı.

Piramitlerin yapılışındaki anlamı, ancak Mısırlıların dinsel inançlarından anlayabiliriz. İnsanların yolunun, ölümden sonra da, sonsuza dek sürdüren temel dinsel tasarımdan dolayı, bu piramitleri yapıyorlardı.

Öteki dünya:

Gökle yerin karşı diyarı idi. Eğer, varlıklarını korumak için gerekli şeyleri yanlarına verilirse; ölenler, orada otururlardı. Bunun içinde: sağlam bir ev, açlığı ve susuzluğu gidermek için yiyecek ve içecekler, hizmetçiler, köleler, memurlar. Kısacası: gündelik yaşamda gerekli her şey.

Hepsinden önemlisi de, bedenin korunması ve her türlü bozucu etkiden bedenin korunması gerekliydi. Ancak; o zaman, ölümden sonra serbestçe uçup duran can, bedende tekrar yerini alırdı. İşte bunun sonucunda: ölü bedeni mumyalandı ve bunları korumak için kale gibi mezarlar yaptılar.

Binlerce yıl önce yapılan piramitlerde, günümüzde bile hala birçok sır barınıyor. O tarihlerde, piramitleri yapan insanlar, metre kavramını bilmiyorlardı. Ve bütün piramitleri, göz kararıyla yapmaları da imkansızdı. Peki nasıl yaptılar? Hangi ölçü, hangi teknik birimleri kullandılar?

Bunlar: gerçekten günümüze kadar ulaşamamış sırlar. Bugün: yalnızca, bu piramitlerin devasa boyutlarını ve muhteşem yapım şekillerini görebiliyoruz, ama dediğim gibi nasıl yapıldıkları, yapım teknikleri bilinmiyor. Yalnızca, bir kısım tahmin var. Ama, bunların inşa özelliklerini bildiğinizde, barındırdıkları sırların ölçüsü daha da öne çıkıyor.

Piramitlerin inşasında kullanılan taşların her biri: 20 ton ağırlığında. Bu taşları temin edebilecek en yakın yer ise: yüzlerce kilometre uzaklıkta. Bu taşların: bu boyutları ile, buraya nasıl getirildiği meçhul.

Piramitler:

Kimin adına yapıldıysa; onun bulunduğu odaya, bir yıl boyunca yalnızca iki kez güneş giriyor. Bu günler bile özel olarak belirlenmiş. Evet: doğduğu ve tahta çıktığı günler. Bu konuda: Siirt-Tillo kazasındaki, güneşin yansıması olayı aklıma geldi. Biliyormusunuz? Siirt’in Tillo kazasında; bu şekilde, güneşin yansıması ile yüzyıllarca önce oluşturulmuş bir yansıma düzeni var. (Ayrıntılı bilgi için: Siirt-Tillo sayfamıza bakabilirsiniz)

Evet devam edelim.

Mumyalarda: radyoaktif madde bulunduğundan, mumyaları ilk bulan bilim adamları kanserden ölmüşler. (Özellikle: 12 bilim adamının, kanserden ölümü bilimsel bir gerçek). Tabii, bunu okuyunca, piramitlere girip girmemek konusunda ziyaretçilerde olumsuz yorumlar gelişiyor. Hayır? Nasıl oluştuğu ve oluşturulduğu anlaşılamayan bu radroaktif madde; mezar açıldıktan kısa süre sonra, ortadan yok oluyor ve o anda bu maddeye maruz kalanlar, hastalanıyor. Yani, şu an için böyle bir tehlike söz konusu değil.

Ultra sound, radar, sonar gibi, elektrik ve manyetik dalga akımları ile çalışan cihazlar; Piramitlerin içinde çalışmıyor.

Kirletilmiş su, birkaç gün piramidin içinde bırakılırsa, bu sürenin sonunda, suyun arınmış olduğu görülüyor. Ayrıca: piramidin içine bırakılan su: beş hafta bekletildikten sonra, yüz losyonu olarak kullanılabiliyor.

Piramidin içinde süt, birkaç gün süreyle taze kalıyor ve sonunda bozulmadan yoğurt haline geliyor.

Bitkiler; piramitlerin içinde daha hızla büyüyorlar.

Çöp bidonu içindeki yemek artıkları: piramit içinde, hiç koku vermeden mumyalaşıyor.

Piramitlerin bazı odalarının içinde: ne olduğu hakkında bilgi yok. Araştırmacıların çoğu: piramitler içinde ya kayboldular ya da aynı bölümlerde birkaç tur attıktan sonra aynı yere ulaştılar, yani bazı piramitlerin içi günümüzde bile hala tam olarak keşfedilemedi.

Piramitlerin içi: yazın soğuk, kışın ise sıcak oluyor.

Piramit: dev bir güneş saati. Ekim ortası ile, Mart başı arasında düşürdüğü gölgeler: mevsimleri ve yılın uzunluğunu gösteriyor. Piramidi çeviren taş levhaların uzunluğu: bir günün, gölge uzunluğuna eşit. Bu gölgelerin, taş levhaların üstünde gözlenmesiyle, günün 0,2419 bölümünde, yılın uzunluğu yanlışsız olarak saptanabiliyor.

TURİSTİK YERLER

Ülke ekonomisi: turizm gelirlerine dayanıyor. Turistleri, Mısır’a çeken tek şey, ülkenin tarihine duydukları aşırı merak değil. Bu merak elbet etkili ama, bunun yanında; kurak kıyıları yalayan denizin; bozulmamış ekolojisi, dalış sporlarının başlangıcından bu yana dalgıçları kendisine çekmiş.

Mısır: gün içinde 20 derecenin altına nadiren düşen sıcaklığı ve neredeyse her zaman güneşli havasıyla; Avrupalıların kış mevsimini yaşadıkları dönemde, kaçmak için ideal bir yer. Kavurucu sıcağıyla da ılıman yazlara, iyi bir alternatif.

Yetkililer, Mısır sahillerindeki otellerin ve diğer olanakların geliştirilmesi konusunda, biraz aceleci davranmışlar. Ekolojik sisteme, özellikle Kızıldeniz’deki mercan kayalıklarına zarar vermemek için, günümüzde ciddi önlemlerin alınması sanırım şart.

mısır.tarih.2
Mısır Genel Mısır Tanrıları

MISIR TANRILARI

Antik Mısır dininde: çok sayıda tanrı vardı. Ülke, yerel tanrılar arasında bölünmüştü. Bir bölgenin tanrıları, bir başka bölgede farklı yorumlanabiliyordu ve belli başlı tanrıların farklı görevleri vardır.

En çok bilinen tanrılar şunlar:

RA veya RE: İlk yaratıcı tanrı, evrenin düzenleyicisi. Sembolleri: güneş ve dikilitaş. 5’nci sülaleden itibaren, insanoğlu: kutsal yönetme hakkını ondan almış. Amon, daha sonra Ra ile özdeşleştirildi. Genellikle: koç başlı insan biçiminde betimleniyor.

OSİRİS: Yer altı ve yeniden diriliş tanrısıdır. Sülalelik asasını taşıyan, takma sakallı, mumyalanmış bir firavun olarak betimlenir.

İSİS: Bereket ve doğum tanrıçasıdır. İnek boynuzlu, taç giyen insan biçiminde betimlenir. Osiris’in karısı ve kız kardeşi.

HORUS: Şahin başlı, güneş tanrısı ve Dünya’nın kralıdır. Yönetici firavun biçiminde insan kılığına girmiştir. Osiris’in oğludur.

HATHOR: Aşk ve güzellik tanrıçasıdır. Kadınların ve evliliğin koruyucusudur. İnek veya inek boynuzlu kadın biçiminde betimlenmiştir.

ANUBİS: Ölüm tanrısıdır. Çakal başlıklıdır. Mumyalama sürecini yönettiği için, kutsal mumyalayıcı olarak da bilinir.

NUT: Gökyüzü tanrıçasıdır. Her gün, akşam güneşi yutar ve sabahları yeniden doğurur.

KHNUM: Koç başlı, yaratıcılık tanrısıdır. Nil kaynağının koruyucusudur.

TOT: Erdem ve bilgi tanrısıdır. İbis olarak resmedilmiştir.

PTAH: Zanaatkarların koruyucusudur. Mumyalanmış bir insan olarak betimlenmiştir.

MISIR TAPINAKLARI

Hiçbir Mısır tapınağı tamamen birbirine benzememesine karşın: hepsi, aynı plana uygun olarak inşa edilmişlerdir. Anıtsal bir giriş veya pilondan, üstü açık bir avluya, ikinci bir pilondan başka bir avluya ve oradan da tavanı sütunlarla taşınan bir “hipostil” salona geçilir.

Bir galeri ile “sunak odası”na, oradan da tapınağın iç bölmelerine ve karanlık mabede ulaşılır. Yüce tanrının altın heykelinin tutulduğu bu kutsal mekana, bir zamanlar, yalnızca firavunlar ve rahipler girebiliyorlarmış.

YAŞAM NEHRİ

Turistlerin çoğu, Mısır’a, antik dünyanın gizemine duyduğu büyük merak nedeniyle geliyor. Ama arkeolojik sit alanları, coğrafi ve kültürel bir boşlukta bulunmuyor. 21’nci yüzyılın Mısır’ı; bir çelişkiler ülkesi. Ama, yine de bazı şeyler hiç değişmeden günümüze kadar kalmış. Eskiden olduğu gibi, Mısır’ın varlığı, Nil Nehri’ne bağlı olarak süregeliyor.

Dünyanın en uzun nehri. Afrika’nın kalbinden taşıdığı bereketli sularla çölde ilerleyerek, dar ve yeşil bir vadiyi besliyor. Nehir akışı sürekli. Ne her yeri kaplayan kum yatağını dolduruyor, ne de güneşin bunaltıcı sıcağı altında buharlaşıp kuruyor.

Nehrin iki yakasında: yer yer, çevresi tarlalarla çevrili, toprak damlı, gösterişsiz evlerden oluşan köyler var. Çamurda; paytak paytak yürüyen ördekler, yolun kıyısından yavaş yavaş ilerleyen, sırtlarında yük vurulmuş eşekler ve tarlaları süren öküzler göreceksiniz.

İNSANIN OLUŞUMU

Antik Mısırlılar;  insanın ka (deha), ba (ruh), akh (gölge) ve bedenden oluştuğuna inanırlar.  Ebedi hayata kavuşmak için: ölümden sonra, bu parçaların yeniden bir araya getirilmesi, mumyalama işlemleriyle bedenin bütünlüğünün korunması gerekirdi.

KLEOPATRANIN BÜYÜSÜ

Kleopatra: Ptolemaiso Prenseslerinin bir ismidir. Aralarında ünlü olan ise: VII. Cleopatra’dır. (MÖ.69-30) Cleopatra: 18 yaşında iken; küçük erkek kardeşi, XII. Ptolemaios ile tahtı paylaşıyordu. Aralarındaki rekabet nedeniyle, Cleopatra, Mısır’dan sürülür. MÖ.47 yılında, İulius Caesar, İskenderiye’ye gelir. Ve, onu yeniden tahta çıkarır.

Kısa süre sonra, Cleopatra: Caesar’ın çocuğu Kaisarion’u dünyaya getirir. Ancak; Caesar, öldürüldükten beş yıl sonra, Marcus Antonius ile karşılaşır. Efsanevi aşkları, ona üç çocuk daha verirken, Antonius’un Roma’daki yandaşlarından uzaklaşmasına sebep olur. Cleopatra, Actium Deniz Savaşındaki yenilgiden sonra, intihar eder.

İulius Caesar’ı ve Marcus Antionius’u, bu kadar etkilemiş olmasına karşın, tarihçiler, Mısır kraliçesinin o kadar da güzel olmadığını ve Romalılar tarafından pek de sevilmediğini düşünmektedirler.

MISIR TAKVİMİ

Eski Mısırda, belki de daha MÖ. IV. Binden itibaren kullanıldığı sanılan, medeni takvim: ilkel bir ay takvimiyle, Nil Nehrinin kabarmasına göre ayarlanmış bir zirai takvimin karışımından ibarettir.

Yıl; 365 güne ayrılmıştır. 30’ar gün çeken 12 ay ve 5 tamamlayıcı gün vardır. Aylar, her biri 4 ay süren, 3 mevsime ayrılmıştır. Nil’in kabarması; aşağı-yukarı, gökyüzünün en parlak yıldızı “Sothisin (Sirus)” uzun süre kaybolduktan sonra, şafakta gökyüzünde yeniden görüldüğü güne denk düşüyordu. Bu astronomik olay, yılın başlangıcı, ilk ayın birinci günü sayılırdı.

Mısırlılar, günlerini güneşin doğuşundan itibaren başlatırlar. Eski ayın, şafakta kaybolduğu anı, yeni kamer ayının başlangıcı sayarlardı. Gün, eşit olmayan 24 saate bölünür, gündüz ve gece ayrı ayrı 12 şer saate ayrılırdı.

ESKİ DİL VE YAZI

Mısır halkı, ırkının fiziksel özellikleri haricinde, diliyle de özgündü. Uzmanlar, uzun süre aralarında bu dilin Sami kökenli ya da Afrika kökenli olduğunu düşünmüşlerdi. Bugün, genelde Mısır dilinin Sudan dilinin Berberi dilinin, Sami dillerinin eski ortak bir dilden türemiş birbirinden bağımsız dil guruplarını oluşturduğu kabul edilmiştir.

Mısır dili, MÖ.3100’lerden itibaren kullanılmış olan bilinen en eski yazılardan birinin sayesinde günümüze ulaşmıştır. Bu yazının en önemli özelliği, tamamıyla yerel olmasıdır. Yazı, bize üç ayrı biçimde ulaşmıştır ki, bunlardan hiyeroglif denileni, özellikle anıtlarda kullanılmıştır.

Oldukça resimsel bir tarzda işlenmiştir. Bu yazının figürü basite indirgense bile, çok uzun sürede çizildiği tahmin edilmektedir. Çünkü, tek bir kelime, beş veya altı değişik işaretle belirtilmekteydi. Mısırın en verimli çağından itibaren kullanılmış olan, diğer bir işlek yazı biçimi vardır. Günümüze ulaşmış olan edebi, hukuki ve yönetime ait belgelerin çoğu bu yazıyla yazılmıştır.

MISIR YAZISININ OKUNUŞU-ROZETTA TAŞI

Kara perdahlı bir bazalt stel üzerine, üç dil ve üç çeşit yazı ile yazılmış bir yazıt vardı. Bu taş: Rosette’ nin, üç dilli taşı diye ün salmıştı ve Mısırın bütün gizeminin anahtarı olmuştu.

Rozetta taşını; “Rosett” denilen yerin kuzey batısında, 7.5 km. uzağında ve Nil kıyısındaki Fort de Rachid’in sağlamlaştırması işlerini yöneten, sonradan da taşın, Kahire’ye taşınması işini üzerine alan bir subay olan; “Bouchard” buluyor.

Taşın bulunuşundan kısa süre sonra: Mısırda yayınlanan “ Courrier de Egypte” gazetesinde, bu taş üzerine bir haber yayınlanır. İnsana tuhaf gelen raslantı, Mısırda çıkan bu gazete, eşsiz, dahice bir çalışma ile 20 yıl sonra, kara taştaki yazıyı okuyacak ve böylelikle hiyerogliflerin gizemini çözecek olan adamın, babasının evine ulaşır. Bu gazete: Mısır’ı; Mısırlılar aracılığı ile açıklamak olanağının, bunda saklı bulunduğunu yazmıştı.

Kahire kalesinin yıkıntılarından, hiç umulmadık bir anda çıkıveren taş, bir masa yüzü kadardı. İnce taneli, demir gibi sert, kara bazalttan.

Bir yüzü perdahlı.

Üzerinde: 3 kolon halinde, 3 yazıt var. Bunlar: bir ölçüde, hava etkisiyle bozulmuş ve 2000 yıl üzerine yığılan kum tanelerinin sürtünmesiyle aşınmış. Bu üç yazıdan; 14 satırlık ilki  hiyeroglif, 32 satırlık ikincisi demotik, 54 satırlık üçüncüsü de Yunanca idi. Yalnızca kolonların sıralanışından: bunların, her üçününde, aynı anlamda olduğu anlaşılıyordu. Yunanca yazıtın çevirisinden sonra, artık Yunanca sözcükler, kavramlar ve adlara karşılık olan hiyeroglif işaretlerini bulup çıkarmak, zor olmadı.

Evet: Yunanca okunabiliyordu. Yunanca yazı okunduğunda: bunun “ Memphis papazlarının, MÖ.196 yılında, Ptolemais V’dan görmüş oldukları lütufları öven bir sungu “ olduğu anlaşıldı.

Bu levha: İngiltere-Londra’da British Museuma kaçırıldı.

BİLİM

Mısır’da katipler ve yazmayı bilen herkes, bu bilgilerinden ötürü saygın kabul edilirdi. Bir bakıma Mısırlılar daha sonra Yunanlılarda olduğu gibi, soyut düşünce üretmemişlerdi. Onlar uygulama ve deneyime yatkın kişilerdi. Bilimsel araştırmaları : deneylere dayanarak keşfedilen, gizleri açıklayan, genel matematik kuralları geliştirmekten çok yeniden kullanmaya elverişli emin ve denenmiş çareler bulmaktan ibaretti.

İNANIŞ

Kral, bu dünyadan ayrıldığı zaman, yanlarında geldiği tanrıların arasına yükselecekti. O gökyüzüne çıkarken, piramitler onun çıkışını kolaylaştıracaktı. Ama her şeyden önce, onun kutsal bedeninin korunmasını sağlayacaklardı. Mısırlılar, ruhun öte dünyada yaşamını sürdürmesi için, bedenin korunması gerektiğine inanıyorlardı. Bu yüzden karışık bir mumyalama yöntemiyle ve bedeni sargılarla sararak, cesedin bozulmasını önlüyorlardı.

Piramit, kralın mumyası için dikiliyordu. Ceset ise, koskoca taş dağının tam ortasına, yine taştan bir mezar içine yerleştiriliyordu. Ölü odasının duvarlarına, dünya ötesi yolculuğunda krala yardımcı olacağına inanılan büyülü işaretler çiziliyordu.

Heykelciler tarafından granite oyulan kral portreleri, ruh o imgede ve imge sayesinde yaşamını sürdürsün diye, mezara kimsenin göremeyeceği bir yere koyuluyordu.

DİL

Mısır’ın resmi dili Arapçadır. Mısır Arapçası, pek çok bölgesel diyalektin bulunduğu Arap dünyasında büyük ölçüde anlaşılır. Turizm sektöründe çalışanların çoğu İngilizce bilir. Büyük otellerde ve tur acentalarında çalışanların çoğu İngilizce bilir. Ancak, büyük kentlerin dışında, İngilizce bilen bulmakta zorlanabilirsiniz.

ELEKTRİK

110 Volt, 50 Hz. Elektrik akımı olan İskenderiye, Heliopolis ve Maadi dışında, Mısır’da: 220 Volt, 50 Hz. geçerlidir. Pirizler, Avrupa’daki gibi, iki delikli ve yuvarlaktır. Mısır’ın elektrik kaynağının: kesilme ve akım değişikliklerine eğilimli olması nedeniyle: voltaj düşüklüklerine ve elektrik kesintilerine sık rastlanır. Bu ihtimale karşı, otel odalarında genellikle mum ve kibrit bulundurulur.

TUVALET

Kahire’de yanınızda mutlaka: tuvalet kağıdı, selpak mendil ve antibakteriyel dezenjektan el losyonu bulundurun. Ve hatta: sabun bulundurmakta da yarar var. Çünkü: bunları orada bulamasınız ve kullanmadığınız takdirde, kesinlikle geçici de olsa tatilinizi zehir edecek hastalıklara yakalanabilirsiniz. Bu hastalıklar: kusma ve ishal olarak sürüyor.

Tuvaletlere girdiğinizde: mutlaka yanınızda bozuk para bulundurun, çünkü ücretli. Restoran tuvaletlerini kullanmak isterseniz de, mutlaka bir şeyler sipariş etmeniz gerekiyor.

TEMİZLİK

Büyük otellerin kaliteli restoranlarında, batılı anlamda temizlik kuralları geçerli, ama sokaklar, hayır. Sokaklarda kendinizle baş başasınız. En iyisi, biraz önce de söylediğim gibi: yola çıkmadan önce, yanınıza marketlerde satılan kolonyalı mendillerden ve kağıt sabunlardan alın. Veya, hani dezenfektan losyonlar var ya, onlardan alın. Hiç değilse, ellerinizin temizliğinden emin olarak yiyeceklerinizi yiyebilirsiniz. Kendinize ve aldığınız yere güvenmiyorsanız, asla dışarıda, otel dışında yiyecek yemeyin.

FOTOĞRAF

Fotoğraf çekerken dikkatli olun. Mısırda, en büyük problemlerden biri de fotoğraf çekmek. İnsanlar, fotoğraf makinelerine karşı karşı çok hassaslar. Bu nedenle, ya izin alarak fotoğraf çekin ya da çaktırmadan. Kesinlikle fotoğraf makinanızı, göstere göstere insan veya insanlara yöneltmeyin, hem bundan hoşnut olmuyorlar, hem de çektiğinizi düşündüklerinde bahşiş istiyorlar. Kaliteli bir fotoğraf makinenız varsa, bunu çalınabileceğini unutmayın ve ona iyi sahip olun.

ÇALIŞMA SAATLERİ

İklimsel özellikler nedeniyle, çalışma saatleri: genel olarak: 08.00-15.00 arasındadır. Özel sektörde; çalışma saatleri uzundur. Kahire ve İskenderiye gibi büyük şehirlerde: dükkanlar, sabahın ilk ışıklarına kadar açıktır. Yani: hayat 24 saat sürer. Müslümanlar için hafta tatili: Cuma günleri kutlanıyor. Hıristiyan ve Yahudiler için hafta tatili ise: Cumartesi ve Pazar günleri kutlanıyor. Bankalar: Cuma ve Cumartesi günleri kapalı.

MÜZELERE GİRİŞ

Müzelere girerken, çoğu kez, ikişer kere “X-Ray” cihazından geçiyorsunuz. Bu nedenle; üzerinizde, metal eşyalar bulundururken dikkat. Bu dikkati: yanınızda bulunan fotoğraf makinası ve video kamerası gibi cihazlar için de gösterin. Zaten: turistlerin üst araması, bunların tespiti için.

Çünkü: girişte bunları yanınızda bulundurursanız, giriş ücretinin çok daha fazlasını, bunlar için ödemeniz isteniyor. Bunu göze alarak, yanınızda fotoğraf makinası ve video kamerası bulundurun.

OTELDEN TELEFON KULLANIMI

Kahire’de oteller, hizmet parası adı altında, çok yüksek paralar alıyorlar. Her hangi bir yere, otel hatlarını kullanarak telefon açtığınızda, aradığınız numara meşgul çıksa bile, 3 dakika konuşma ücreti tahsil etmeye çalışıyorlar. Hatta bu telefon sorunu, ülkenin en kaliteli otellerinde bile geçerli. O nedenle, otelden ayrılırken, estralarda telefon varsa, ayrıntılı olarak kontrol edin ve otelde asla otel santralına ait telefon kullanmayın.

HARİTALAR

Mısır Turizm İdaresi, her kentin haritasını yayınlamış. Bazı otellerde ücretsiz haritalar dağıtılıyor. Kentlerin çoğunu gezmek kolay, ama Kahire biraz karışık gelebilir. Rehber tutarsanız belli başlı yerlere gidebilir, başkentin daha az bilinen mahallelerini dolaşabilirsiniz.

SİNA YARIMADASI ULAŞIMI

Sina yarımadasında çalışan otobüsler: yolculuk sırasında ikram ettikleri çaylar ve kekler için, yolculuk sonunda inanılmaz yüksek ücret talep ediyorlar ve bunu yıllardır yapıyorlarmış. Buraya gitmeyi düşünenler için, küçük bir uyarı.

SUÇ VE GÜVENLİK

Mısır, genellikle güvenilir bir ülkedir. Yabancılara karşı çok az ciddi suç işlenmiştir. 1990’larda, Nil Vadisinde turistlere yönelik terörist saldırının siyasi bir amacı vardı, ama bu, turistlerin hedef gösterildiği anlamına gelmez. Mısır hükümeti, Yukarı Mısır’daki Nil Vadisinde ve Nil Vadisiyle Kızıldeniz arasında, turistlerin seyahatini kontrol altında bulunduruyor. Ancak, özellikle pazarlar gibi kalabalık yerlerde, küçük suçlarda bir artış olduğu söyleniyor.

Herhangi bir zorlukla karşılaşmamak için bazı önlemler almanızda yarar var. Asla eşyalarınızı başıboş bırakmayın. Çok zorunlu kalırsanız, özellikle yabancılardan yardım isteyin. Sırt çantası ile gidiyorsanız, tüm gözlerini kilitleyin ve bunun için asma kilit bulundurun. Otel odasında: kapınızın kilitli olmasına dikkat edin. Dışarı çıkarken, kendi asma kilidiniz ile kilitleyin.

Pasaportunuzun birkaç suret fotokopisini çektirin ve bu fotokopileri farklı yerlerde muhafaza edin. Çamaşırınızın altına yerleşecek şekilde, küçük bel ya da koltuk altı çantalarında; paranızı, önemli evraklarınızı ve pasaportunuzu saklayabilirsiniz.

Büyük boy fotoğraf makinası çantası; hırsızlar için cazibeli bir hedeftir. Böyle bir çantasız yolculuk planlayın, yanınızda herhangi bir çanta bulunmamasında yarar var.

Takı ve  değerli saat götürmeyin.

mısır.dalış.1
Mısır Genel Mısırda Plajlar

MISIR’DA PLAJLAR

Kızıldeniz, batı kumsalı ve Akdeniz boyunca güzel kumsallar sıralanmış. Genellikle: Kızıldeniz ve Sina, daha turistik yerler. Akdeniz’i: daha çok Mısırlılar tercih ediyor. Çok sayıda otel, restoran ve su sporu olanakları bulunan: “Şarmü’ş-Şeyh” ve “Hurgada” en büyük tatil yerleridir. Dalmak ve rüzgar sörfü yapmak için gelenlerle kalabalıklaşan, Sina’nın batı sahilindeki “Dahab” ve “Nuveyba” daha küçük. 20 derecenin altına nadiren düşen sıcaklıklar, tatilinizin güneşli geçeceğinin en büyük garantisi.

mısır.dalış.2
Mısır Genel Şınolker ve Tüple Dalış

MISIR’DA ŞINOLKER VE TÜPLE DALIŞ

Mısır:  hem şınolker ve hem de tüple dalış için harika olanaklara sahip bir yer. Sina yarımadasının güney burnu, dünyanın en önemli dalış noktalarından biridir. Ras Muhammed Ulusal Parkı (sitede, başka sayfada ayrıntılı olarak anlattım): 1000’den fazla balık türü, 150 tür mercan ve her türlü dalma etkinliği bulunan bir yer olarak öne çıkıyor. Yarımadanın güney sahili, Dahab, Nuveyba ve Şarm’üş-Şeyh’in dışında, resiflerle kaplıdır. Parkın öbür tarafındaki küçük boğazda, sualtı dünyası açısından zengin Hurgada bulunuyor.

Her düzey için eğitim veren sayısız dalış merkezi sayesinde, Mısır’da dalış eğitimi almak kolaydır. Bütün merkezler: PADI (Profesyonel Dalış Eğiticileri Birliği) gibi, bir sertifika kurumuna bağlılar. Temel eğitim: 5 günde veriliyor. Bu eğitimi alanlar: yanlarında, bir eğitmenle birlikte Mısır’ın dalış yerlerinde, 18 metre derinliğe kadar dalabiliyorlar.

Ayrıca, eğitim merkezlerinin çoğunda, dalışla ilgili tanıtım hizmetleri veriliyor. Tanıtım kapsamında, yarım gün teorik ders veriliyor, yüzme havuzunda çalışma yapılarak derse katılmadan önce temel teknikler anlatılıyor. Büyük otellerin çoğu, bu “deneme” hizmetini sunuyor. Uzun zaman önce, kurulmuş olan Emperor Divers firmasının: Hurgada, Naama Koyu ve Nuveyba’da ofisleri bulunuyor, bunlara danışabilirsiniz.

Eğer derinlere dalmak istemiyorsanız, Kızıldeniz ve Sina sahilleri boyunca, kıyıdan uzak sığ yerlerde şınolkerle dalarak büyüleyici tropikal sualtı yaşamını gözleyebilirsiniz. Tatil yerlerinde, şınolker bulmanız mümkün.

Nefes kesen, sualtı dünyasını izlemek için, altı cam teknelerle ya da “Aquascope” denizaltısına da binebilirsiniz. Denizaltı: Hurgada’daki limandan kalkıyor.

mısır.çöl.1

SAFARİLER VE ÇÖL GEZİLERİ

Mısır Genel: Mısır’ın % 90’ı çöldür. Çöl: kent hayatının stresini atmak için mükemmel bir fırsat olarak gün geçtikçe önem kazanmaktadır. Deve üstünde veya arazi araçlarıyla, 1 günden 3 güne kadar süren safarilere katılabilirsiniz. Ya da kum tepeciklerinin üstünde, öğleden sonra bisikletle dolaşabilirsiniz.

Pan Arap Tours, Khalifa Expendition ve Amr Shannon gibi firmalar aracılığı ile: daha uzun süren safarilere katılmanız mümkün, tercih sizin. Sina’daki ve Kızıldeniz’deki otellerin pek çoğunda da kısa çöl gezileri düzenleniyor.

mısır.deve binme.1

DEVE VE AT TURLARI

Mısır Genel: Luksor ve Assuan’daki piramitlerin çevresinde, Sina ve Kızıldeniz sahillerindeki her tatil yerinde: deveye binebilirsiniz. Sina, Kızıldeniz, Kahire ve Luksor’da: ata binmek de mümkün.

Mısır ülkesinin tarihi hakkındaki yazım için.

Mısır ülkesinde ne yenir, ne içilir hakkındaki yazım için.

Mısır ülkesinde alışveriş, ne satın alınır yazım için.

Mısır ülkesinde, eğlence yazım için.

Mısır ülkesi gezi planı yazım için.

Gürcistan Batum

Gürcistan Batum

Gürcüler buraya: “Batumi” diyorlar. Kahve, Manolya, Akordeon. Batum’un yamaçlarını, parklarını, kırlarını bir cennet bahçesine çeviren manolya çiçekleri: kentin sembolü. TBMM’nin ilk oluşumuna Batum temsilci göndermiş, ancak daha sonra gelişen olaylar nedeniyle, Ruslara bırakılmış bir kent.

Özellikle: sınır çizilirken, yine bir kısım art niyetli insanlar yüzünden, sınır çizgisi üzerinde kalan olumlu iklim koşullarına sahip bir kısım yaylalar, Gürcülerin tarafında bırakılmış. Halbuki: Artvin ve yöresinde, 6 ay boyunca yerden kalkmayan kar ve hayvanları beslemek için taze ot bulunamaması, bugün için bölgenin en büyük ve başlıca sorunu.

ULAŞIM

Karayolu ile Batum’a gitmek mümkün. Bunun yanında: 2007 yılında, Batum Havalimanı açılmış olup: Hopa ve yöredeki diğer Türk vatandaşları da: Batum havaalanından vizesiz olarak, Türkiye içi uçuşlara katılırlar. Yani: Türk vatandaşları, pasaport ve vize olmaksızın, Batum Havaalanına inerek, Hopa ilçesine gelebilmektedirler.

Hopa ilçesinde: transit hava alanı işlemlerinin yapıldığı bir merkez var. Burada: işlemler yapılıyor ve özel otobüsler ile, Batum Havaalanına transfer yapılıyor. Havaş otobüsleri, yolcularını aldıktan sonra otobüse bir polis biniyor ve doğrudan Batum havaalanına veya Hopa’ya gidiliyor. Yani ülkemiz sınırları içinde olmayan Batum havaalanı, ulaşım için kullanılıyor.

Bunun dışında: Trabzon-Batum arasında da, her gün düzenli otobüs seferleri düzenleniyor. Trabzon-Sarp sınır kapısı arası yolculuk, yaklaşık 3 saat.

GÜMRÜK İŞLEMLERİ

Gümrük işlemleri hakkında bilgi vermeden önce, şunu bilmenizde yarar var. Eğer Batum’a geçmeyi düşünüyorsanız, gümrük kapısında: uzun bir kuyrukta uzunca bir saat (en az 2 saat)  beklemeyi göze almanız gerekiyor. Tam bir izdiham, Türk tarafında: Türkiye’den dönen Gürcüler ayrı bir kapıdan ve Türkler ayrı bir kapıdan geçerken: genelde olduğu gibi sıralar karışıyor, sıraların arasına girmeye çalışan bir sürü insanla karşılaşıyorsunuz.

Dönüşte, yine Gürcü tarafından Türk tarafına geçerken, yine Türkiye’ye çalışmaya gelen Gürcülerin oluşturduğu büyük kalabalıklar ve izdihamla karşılaşıyorsunuz. Burada, tek çıkış var ve Gürcü-Türk karışık, tabii Gürcülerin sıraya tahammülü olmayan tutumları bir çok sıkıntıyı da beraberinde getiriyor. Yani: Batum’a geçmeyi düşünenler, sınır kapısında gerek giriş ve gerekse çıkışta sıkıntı çekmeyi, beklemeyi göze almalıdırlar.

1 Haziran 2011 tarihinden itibaren: sadece kimlik kartınızı yani nüfus cüzdanınızı göstererek, Batum yani Gürcistan’a geçebiliyorsunuz. Yani: vize karşılıklı olarak kaldırıldı. Yanınıza, nüfus cüzdanınızı alın yeter.

Ancak nüfus cüzdanınızın son 10 yıl içinde alınmış olması, yırtık ve hasarlı olmaması, özellikle ve özellikle soğuk damgasının belirgin olması gibi şartlar vardır. Aslında tabii yeni tip nüfus cüzdanı olanlar için böyle sıkıntılar bulunmuyor. Çok daha önemli bir husus ta, yanınızda çocuk bulunması durumunda, çocukların nüfus cüzdanında kesinlikle fotoğraf olmasını istiyorlar. (Bu arada önemli bir not: eğer yeni nüfus cüzdanı çıkartmak için müracaat ettiniz, yeni nüfus cüzdanınız gelmedi, bu durumda eski nüfus cüzdanı ile Batum’a geçemiyorsunuz. Batum’a gitmeyi düşünenler bu önemli ama sadece sınır kapısında yazılı hususa dikkat etsinler)

Geçişler için sadece yurt dışı çıkış harcı  ödeniyor.

Bunu, hemen sınır kapısının yanındaki vezneden almak mümkündür. Ayrıca: küçük bir kağıt form dolduruluyor. Bu formda: sadece ad-soyadı ve vatandaşlık numarası yazılıdır. Gerek Türk tarafından çıkarken ve gerekse Batum tarafına girerken, bu küçük form ilgililer tarafından damgalanıyor. Aman bu kağıdı kaybetmeyin, dönüşte yine Batum ve Türk güvenlik görevlileri, pasaport gibi bu formu damgalıyorlar, eğer bu kağıdı kaybederseniz, çıkış yapamazsınız ve Batum’daki Türk Konsolosluğundan bunun yenisini çıkarttırmak için bir hayli uğraşmanız gerekecektir. Yurt dışı çıkış harç pullarını, forma yapıştırmayın, olur da Batum’a geçemezseniz, pullar heba olmasın, polis kontrolüne gelince, form, nüfus cüzdanı ve pulu birlikte ilgili polis memuruna veriniz.

Bazen yanınızda bulunan çantalar aranıyor ama çoğu kez de aranmıyor. Özellikle: birçok uyarı “Gürcü tarafına ilaç geçirmeyin” gibisinden yapılıyor. Ancak: gümrük kapısındaki uyarı yazısı daha mantıklı ve yanınızda, her türlü ilacın makul bir seviyesi üzerinde olanların geçirilmesinin yasak olduğu belirtiliyor.

Yani: sürekli ilaç kullananlar, ilaçlarını yanlarında geçirme durumunda kalırsa, 1 veya 2 günlük doz alın, ayrıca ilacın kutusunu da yanınızda bulundurun. Daha da ötesi: Batum tarafına girişte: ciddi bir arama yapılmıyor. Geri dönüşte Türk tarafına girişte ise, pasaport kontrolünden sonra gümrüklü sahada, w-ray cihazından bavul ve çantalar geçiriliyor, ama buradaki en büyük husus, sanırım içki arıyorlar, yani fazla içki kesinlikle almayın, en fazla 3 şişe alabilirsiniz.

Bu arada: gidişte ve dönüşte Dutty Free bölümlerinden alışveriş yapabilirsiniz.

Eskisi gibi en az 3 gün kalma zorunluluğu yok. Sadece: sigara ve içki dahil, sadece 3 kalem mal alabiliyorsunuz. Yani, sadece 2 şişe içki, 1 karton sigara veya tersi gibi. Batum’a girişte bir Türk Duty Free mağazası vardır. Çıkışta ise, yani Türkiye’ye girişte ise: iki Gürcü ve bir Türk Duty Free mağazası vardır. Dikkat: Gürcü mağazaları, Türk mağazasından 4 Euro kadar ucuz, ancak onlar Euro kurunu yüksek tutuyorlar ve böylece aslında fiyatlar eşitlenmiş oluyor.

Gürcü mağazası, Euro kurunu Türk mağazalarında uygulanan kurdan daha düşük tutuyor ve böylece fiyatlar eşitleniyor, o yüzden ucuz diye Gürcü mağazasını tercih etmeyin.

Evet: Sarp Sınır Kapısından, Gürcistan ülkesine giriş yaptıktan sonraki yolculuğunuz hakkında da bilgi vermek istiyorum. Eğer kendi aracınız ile, Karadeniz turuna çıkıp ta, buraya gelmiş iseniz, özel aracınızı, sınırın hemen bizim tarafımızda, son tünelden çıkışta, soldaki otoparka bırakabilirsiniz. Ama kendi aracınız ile, Batum’a gitmek isterseniz, araç kendi üzerinize kayıtlı olması şartı ile, 50 TL. daha ödeyerek, aracınızın geçmesini sağlıyorsunuz.

Kendi aracınız ile Gürcistan’a giderseniz, deponuzu fazla doldurmayın, çünkü bu ülkede benzin çok ucuz. (Litre fiyatları, mazot için 1.5 TL. ve benzin için 1 TL.) Ancak, burada bir sıkıntı var, araç içinde sadece 1 sürücü bulunuyor, araçtaki diğer yolcular, araçtan inip kapıdaki uzun kuyrukta beklemek zorunda kalıyorlar.

BATUM’A GİRDİNİZ

Sınır kapısında, Türk ve Gürcü makamlarının kontrolünden geçtikten sonra, Batum tarafına geldiğinizde: bir meydan var. Bu meydanda: birçok minübüs bekliyor. Bunlara binerek, Batum şehrine veya şehirde ulaşmak istediğiniz veya gezmek istediğiniz yerlere gidebiliyorsunuz.

Sınır kapısından itibaren: ilk anda, pek lüks binalar ve yapılar yok. Sadece: sol yanda, Karadeniz kıyısında denize giren insanları görebiliyorsunuz. Bir de, bir zamanlar Sovyet askeri üssü olan ancak günümüzde tamamen bir yeşil alan olarak kullanılan ve ineklerin otladığı bir boşluk göreceksiniz.

Buradaki plajlara “Gonio plajları” deniliyor. Burası Doğu Karadeniz bölgesinin en büyük kumsalıdır. Çoruh nehrinin, Karadeniz’e döküldüğü noktada kurulu Gonio küçük bir sahil kasabasıdır.

Kasaba sahilinde: Apsaros Kalesi var. Kale ile ilgili ayrıntılı bilgiyi aşağıda vereceğim. Kaleden sonra, yolun devamında: Uluslar arası Batum Hava alanın yanından geçerek, şehir merkezine çıkacaksınız.

Gürcistan Batum
batum.genel.3
Gürcistan Batum

İNEKLER

Gürcüler için inek çok değerlidir. Hani birçok yerde insanlar kedi-köpek besler, burada Gürcüler inek besliyorlar. Bunu niye söylüyorum? Özel arabası ile burada gidenler, aman yollardaki bu ineklere dikkat edin ve önem verin, herhangi bir ineğe çarpma durumunda, inanın büyük paralar ödemek zorunda kalırsınız.

TARİHİ

Şehrin ilk kuruluşu, bir Yunan kolonisi olarak ve Batis veya Bathus ismi ile olduğu sanılıyor. Ortaçağ’a kadar, Gürcü krallarının ve prenslerinin yönetiminde kalmış. 13.yüzyılda ise, Moğol egemenliğine girmiş.

1564 yılında, Kanuni Sultan Süleyman, bölgeyi Osmanlı topraklarına bağlar. 314 yıl süren Osmanlı egemenliğinden sonra: 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sonunda, bölge, Rus işgaline uğrar. Daha sonra ise: Ayastefanos ve Berlin Anlaşmaları ile, Rusya’ya bırakılır. Mondros Mütarekesi ile: önce İngilizlere ve daha sonra Gürcistan’a bırakılır.

Evet: Demokratik Gürcistan sınırları içinde kalan Artvin ve Ardahan geri alınırken, Misak-ı Milli sınırları içinde kabul edilmeyen Batum: Moskova anlaşması sonucu, Gürcistan’a terk edilir.

Gürcistan’ın 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmesinden sonra, Acara Özerk Cumhuriyeti yönetiminin başına Aslan Abaşidze isimli siyasetçi gelir ve Batum’da ikamet ederek, bölgeyi bir diktatör gibi yönetir. Mayıs 2004 tarihinde ise, Abaşidze iktidarı, merkezi yönetimin desteğindeki halk hareketi ile son bulur.

Gürcistan Batum
batum.1
Gürcistan Batum

GENEL

Gürcistan’ın: Karadeniz kıyısında, Acara Özerk Cumhuriyetinin yönetim merkezi olan liman kenti. Turizm özellikleri ağır basan bir yer. Yazın: şehrin nüfusu, 400 bin kişiyi buluyor.

Mikro klima özelliği ile, Akdeniz iklimini kuzeyde yaşatan en güzel Karadeniz şehridir. Uygun iklim şartları nedeniyle: bölgede, bol miktarda meyve ve çay yetiştiriliyor. Petrol rafinericiliği ve gemi yapımcılığı da ekonomik anlamda öne çıkıyor.

150.000 nüfuslu kentte, Müslüman ve Hıristiyanlar neredeyse yarı yarıya. Sovyetler Birliği döneminde, Rusya’nın Antalya’sı olan kent: turizme yelken açmış. Şu anda, 21 tane, beş yıldızlı otel projesi yürütülüyor. Tabii tüm bunlar: turizmin, kumarhane ve seks boyutlarına da hizmet edecek şekilde devam ediyor. Çünkü: Gürcistan Devlet Başkanı, Batum’u Kafkasya’nın Las Vegası yani kumarhaneler şehri yapma düşüncesinde. Tüm bunların yanında: Batum, günümüzde dahi, fuhuş cenneti tabirini çoktan alan bir yer olarak da öne çıkıyor.

Plajlar ve deniz çok gözde.

Yöre insanları: yaz döneminde, caddelerde, kıyıda ve birçok yerde: deniz kıyafetleri, mayoları ile dolaşmaktan, bulunmaktan çekinmiyorlar. Hatta, Gürcüler yanında, Ermeniler bile; Ermenistan’dan buraya, plaja geliyorlar. Plajda sürekli seyyar satıcıların dolaşması dikkatinizi çekecektir. Coca cola, haşlanmış mısır, çerez satanlar sürekli dolanıyorlar. İnsanlar: kıyıya yakın yerlerde denize giriyorlar. Çünkü: kum yok, taşlık. Sahile inene kadar: taşlık bölgede yürümek zorunda kalıyorsunuz.

Türklerin ; Batum’da imajı pek iyi değil. Türkleri: daha çok, uyuşturucu, yalan, hırsızlık gibi olgularla yan yana düşünüyorlar. Bunun dışında Gürcülerle anlaşmak pek zor değil. Sonuçta, bavul ticaretinin büyük etkisi var. Türkçeyi tam olarak bilmeseler de, büyük çoğunluğu konuşulanları anlıyorlar. Yani: yine de, her şeye rağmen, Türklere sempatik yaklaşıyorlar. İngilizce pek kullanılmıyor, çünkü Gürcüler İngilizce bilmiyorlar.

Gürcistan Batum Ne Yenir-Ne İçilir

NE YENİR-NE İÇİLİR 

Batum şehrinde: lokantacılık sektörü Türklerin elinde. Lokanta eksiğini bizimkiler, lokanta açarak kapatmışlar. Pastane ise, hiç yok. Çünkü: yerel insanların pastaneye gitme imkanları yok. Ekonomik gelirleri çok düşük. Bu şehirde: Mc Donalts ve diğer fast-food marka restoranları da yok. Ama, şehirde bolca kahvehane var. Çünkü: aşağıda ayrıntılı belirteceğim gibi, Batum’lular kahveye aşırı düşkünler.

Şehrin en meşhur restoranı: Lazuri. Avlusu ile bahçesiyle, her bir katında, güzel sofraların kurulduğu eski bir Batum evi. Bahçede; bir votka damıtma aleti var.

Bunun yanında: yemeklerde dikkati çeken hususlar şunlar. Bizim ülkemizde de yaygın olan lavaş ekmeği yiyorlar. Ayrıca: haçapuri denilen bir kahvaltılıkları var. Peynirli pide gibi. Domuz eti bulunmaması nedeniyle, Türkiye’den giden turistlerin baş tercihi.

Burada Müslüman halkında bulunduğunu söylemiştim. Ama, buranın Müslümanları: domuz eti ve şaraba karşı dinsel yasakları kabullenmemişler ve domuz eti yiyorlar, bolca şarap içiyorlar.

Bunların yanında: limonad denen bir içecekleri bayağı bol tüketiliyor. Bu limonata değil, armut-üzüm-elma meyvelerinin aromalarından yapılan bir gazlı içecek. Tadı fena değil. Kolanın yaygınlaşmasına muhalefet için üretmişler. Geleneksel ve ucuz. Batum şehrinin ara sokaklarında tankerlerle bir tür alkollü bira olan “Kbac” satıldığını görebilirsiniz.

Gürcistan Batum Alışveriş
batum alışveriş.1
Gürcistan Batum Alışveriş

ALIŞVERİŞ-PARA-NE SATIN ALINIR

Aman dikkat, çarşı ve dükkanlarda, Türk Lirası kabul edilmiyor. Ülkenin para birimi “lari” ve “tetri”. 1 ABD doları: 1.90 lari ediyor. 100 tetri ise, 1 lari.

Bir devlet memuru maaşının, ortalama 100 lari olduğu kent, çok ucuz. Bu arada, kredi kartı kullanıcıları için, küçük bir not. Yanınızda, visa kart götürün, master kartı kabul etmiyorlar.

Kendiniz veya yakınlarınız için hediyelik olarak: çok ucuz olan içkilerden, özellikle Gürcü şaraplarından satın alabilirsiniz. Özellikle: Bagrationi marka. Ayrıca: peynir çeşitleri, küme, füme balık, iç ceviz satın alabilirsiniz. Ama biraz önce de söylediğim gibi, dünyaca ünlü olan, Gürcü şarapları var. Hediyelik eşya için: bulvardaki seyyar satıcılar veya Milli Park içindeki akvaryum girişindeki marketten, değişik objeler satın alabilirsiniz.

Bunların dışında herhangi bir alacak şey bulamasınız, çünkü her şey Türkiye’den ithal. Bu arada: Gürcüler, pazarlığa açıklar, alışveriş yaparken, pazarlık yapmayı unutmayın.

Batum’da: süper, hiper, mega cinsinden büyük marketler yok. Onun yerine: içki, sigara, Türk malı besin ürünleri, ev yapımı pasta, sebze ve meyvenin satıldığı küçük bakkallar var. Bakkalları işletenler, hep kadınlar.

GÜVENLİK VE POLİSLER

Yeni Gürcü yönetimi, 2008 yılından itibaren polis için halk üzerindeki rüşvet ve şiddet kaygılarını gidermek için, bütün mevcut polis karakollarını yıktırmış ve şeffaflığın sağlanması için dışı camla kaplı yeni polis karakolları yaptırmıştır. Şehirde ve otoyolda bolca polis görebilirsiniz.

Polis arabaları Skoda modelidir ve sık devriye gezerler. Polis kişilere kibar davranır. Umarım aksi bir durumla karşılaşmazsınız. Bu arada, yine polisle ilgili bir hususa değinmek istiyorum, buraya kendi özel aracı ile gidenler, şehir merkezinde ana caddeler üzerine araç bırakmayın, kesinlikle polis hemen aracınızı çektirir.

GÜRCÜ İNSANI

Burada sigorta kavramı olmadığından ve insanlar ucuz ücretlerle çalıştığından, özellikle Türk iş adamları, burada başta tekstil olmak üzere birçok üretim yeri açmışlardır. Gürcü erkekleri, bu üretim yerlerinde çalışırlar, kadınlar bu yüzden pazarlarda sebze-meyve satarlar. Gürcü insanı sakindir, kavgacı değildir, büyük çoğunluğu Türkleri sever.

Gürcistan Batum Konaklama

KONAKLAMA

Gürcistan yönetimi, 2008 yılından sonra ülkeyi turizme açarken, şehirde birçok yabancı menşeli otel de açılmıştır. Hilton, Sheraton, Radisson gibi oteller, gecelik yüksek fiyatlarla (400-500 TL. gibi) misafir ağırlarken, bunların rakipleri olan Türkler tarafından açılan ve genellikle butik otel tarzındaki yapılar ise, genellikle 300 TL. civarında ücret karşılığı misafirleri ağırlamaktadır. Oteller temiz ve rahattır. Ama şehir dışındaki otelleri tercih ederken, gece şehir merkezindeki eğlenceli ortama uzak kalacağınızı unutmayınız.

Gürcistan Batum Gezilecek Yerler

GEZİLECEK YERLERİ

Batum bir liman kenti olarak öne çıkıyor. Ama aynı zamanda, önemli bir tatil merkezi. Burada: botanik bahçeleri ve tropikal bitkiler açısından çok zengin parklar bulunuyor. Ayrıca: çok güzel binalar var.

Evet, Batum bir günde gezilebilecek bir yer değil. Sovyet Rusya döneminden kalma: 2-3 katlı, asırlık evleriyle, eski Batum, nostaljik bir Küba esintisine sahip. Beyaz badanalı ve mavi damlı evler: Küba sokaklarında dolaşıyorsunuz izlenimi veriyor. Aslan, ejderha ve gerçeküstü mitolojik yaratıklar figürleriyle bezenen yapılar, Kafkasların sıra dışı mimarisini temsil ediyor.

Modern yapıların sıralandığı, sahil kesimindeki evlerde hakim renk: beyaz. Batum’u tanımanın en iyi yolu: geniş bulvarları ve caddeler boyunca uzun yürüyüşler yapmak. Parklarda, sabaha kadar süren, havuzlardaki su fıskiyelerinin dansını izleyebilirsiniz. Gündüz arzu ederseniz, Olimpik Buz pistinde, buz pateni yapmayı deneyebilirsiniz.

Yazının başında belirttiğim gibi, Batum’un simgesi manolya çiçekleri. Parfümden, ilaç ve temizlik sanayine kadar pek çok alanda kullanılan manolya çiçeğinin yanı sıra: kahve kültürüyle de ünlü Batum. Hemen her köşe başında bir kahvehane, kahve ve aksesuar satan dükkan ya da atölye var. Batum halkı için: kış ayları dışında yılın üç mevsimi, kapı önlerinde, sokaklarda ve kahvehanelerde, Karadeniz rüzgarı eşliğinde uzun kahve sohbetleri yapmak, yaşamın önemli bir parçası olmuş. Aromatik olanlardan, hot black’e kadar tat, koku ve sertlik derecelerine göre onlarca çeşide ayrılan Batum kahvelerinin sihirli bir zindelik verdiğine inanılıyor.

Görülebilecek yerler, şunlar

saint andrew heykeli.1
Gürcistan Batum Saint Andrew Heykeli

SAİNT ANDREW HEYKELİ

Heykel, Sarp’tan Batum şehrine giderken, Sarp sınır kapısı yakınındaki Sarp Şelalesinin yanındadır. Heykel: Gürcistan’a ilk gelen Hıristiyan olan Georgiana ithaf edilmiştir. Heykelin yeni evli çiftlere şans getirdiğine inanılmaktadır ve yeni evli çiftler tarafından ziyaret edilir. Heykelin hemen yanında şelale bulunuyor.

ganio apsaros kalesi.1
Gürcistan Batum Gonio Apsaros Kalesi
gonio asparos kalesi.1
Gürcistan Batum Gonio Apsaros Kalesi
gonio asparos kalesi.2
Gürcistan Batum Gonio Apsaros Kalesi

GONİO APSAROS KALESİ

Gürcistan ülkesinin bu en eski kalesi, Batum şehrinin 12 km güneyinde, Çoruh nehrinin Karadeniz’e döküldüğü yerde bulunan Gonio kasabasındadır. Kalenin isminin “Apsaros” isimli “Argonotlar” hakkındaki efsaneden geldiği söylenmektedir. Efsaneye göre: Kral Aeet’in oğlu Jason tarafından öldürülen Apsyrtus burada gömülmüştür.

Kale 1’nci yüzyılda Romalılar tarafından yapılmıştır. Ancak tarih boyunca birçok kez el değiştirmiştir. 1478 yılında Osmanlılar tarafından ele geçirilen kale, 1878 yılında yapılan Ayestefanos anlaşması ile Osmanlılardan çıkıp, Rusların eline geçmiştir. 1991 yılında Gürcistan bağımsızlığını ilan edince, kale, Gürcistan Acara bölgesinde kalmıştır.

Kalenin toplum sur uzunluğu 900 metredir. Surların yüksekliği ise 5 metredir. Başlangıçta 7 metre yükseklikte 22 kule varken, günümüzde bunlardan sadece 18 tanesi kalmıştır.

Bir söylentiye göre:

Hz İsa’nın 12 havarisinden biri olan Aziz Mathias’ın mezarı buradadır. Mezarın çevresi, çevrilerek korumaya alınmıştır. Mathias, Gürcistan’da Hıristiyanlığı yayan ilk kişidir. Ayrıca, Gürcistan, dünya üzerinde Hıristiyanlığı kabul eden ilk devlet olarak bilinmektedir.

Buranın bir  diğer özelliği: MS 328 yılında, ilk sulama kanalları ve alt yapı çalışmalarının burada inşa edilmiş olmasıdır. Üstelik bu sulama kanalları çömlekten yapılmış ve yüzyıllardır sağlamlığını korumuştur. Kale içinde gezerseniz, çömlekten yapılmış sulama borularını görebilirsiniz.

Yine bir gelenek: yeni evli çiftler buraya gelerek su kuyusundan su içerler. Suyu, kuyudan damat çıkarır, ancak suyu damata gelin içirir.

Kale içinde yapılan kazılarda, birçok döneme ait paralar bulunmuştur. Bu buluntular, buranın uyun yıllar bir ticaret merkezi olarak kullanıldığını kanıtlamaktadır. Bu paralar, günümüzde müzede sergilenmektedir. Ayrıca yine kalenin girişindeki bir tanıtım levhasında: kaledeki arkeolojik kazılarda bulunmuş, Helenistik döneme ait bir altın at heykelinin, Batum Müzesinde sergilendiği yazılıdır.

Kalenin içinde: kivi, mandalina ve palmiye ağaçlarıyla süslü bir yürüyüş parkuru da var. Bunun dışında: üzüm bağından, mısır tarlasına ve lahana bahçesine kadar birkaç çeşit sebze ve meyveler, kalenin içinde sizi karşılıyor. Bunun dışında: arkeolojik çalışmalar da sürdürülüyor.

Gürcistan Batum Orta Camii
orta camii.0
Gürcistan Batum Orta Camii

ORTA CAMİSİ

Caminin yanında veya kapısında herhangi bir aydınlatıcı levha bulunmuyor. Cami, Türk egemenliğinin hüküm sürdüğü yıllarda yapılan 3 camiden günümüze ulaşan tek camidir. Diğer camilerin ortasında olduğundan Orta Cami diye isimlendirilmiştir.

Batum Valide Sultan Camii de denilmektedir. Caminin Acara Beyi Haşimoğlu Aslan Bey tarafından, 2 Laz ustaya 1866 yılında yaptırıldığı bilinmektedir. Daha fazla ayrıntılı bilgi yok. Çünkü Komünizm döneminde, burada bulunan ibadethaneler kapatılmış ve arşivleri yok edilmiştir.

Özellikle ahşap iç mekan büyüleyicidir. Ahşap işçiliği yanında, ahşabın boyanması da ilgi çeker. Gürcistan’da Acaristan Özerk Cumhuriyetinin eski lideri Aslan Abaşidze’nin Moskova’ya kaçmasının ardından 12 yıl aradan sonra hoperlörle ezan okunmuştur. Ancak, Batum Camiinde, Rusya döneminden bu yana, sadece iç ezan okunmaktadır. Batum şehrindeki Hıristiyanların şikayeti üzerine böyle bir karar alınmıştır. Cami: Acara Devlet Müzesi tarafından koruma altına alınmıştır.

Caminin çevresi tam bir Türk bölgesidir. Türk lokantaları, marketler, kasaplar, bakkallar ve oteller bulunuyor. Burada, birçok kişiyle Türkçe konuşabilirsiniz.

Gürcistan Batum Acara Devlet Müzesi

ACARA DEVLET MÜZESİ

Burada: Acara hakkında, Etnografik ve tarihi bilgiler almak mümkün. Dört katlı, geniş ve son derece iyi düzenlenmiş müzede: 150 bin obje sergileniyor ve arşivlenmiş durumda. Doğa Müzesi de, aynı çatı altında. Burada: Karadeniz’de 147 tür balık çeşidi bulunduğunu ve 200 metre derinliğin altında yaşam bulunmadığını öğreneceksiniz. Ayrıca: Çoruh nehrinin denize döküldüğü yerde yapılan ıslah çalışmaları anlatılmış.

Evet, müze geçen yıllarda, 100 yaşını kutlamış ve bunun şerefine, bahçeye: Gürcü balıkçılar tarafından avlandığı söylenen bir balina iskeleti konulmuş. Müzeye: devlet müzesi statüsüyle birlikte, 2005 yılında, tarihçi ve etnograf Khariton Akhvlediani’nin ismi verilmiş.

Gürcistan Batum Botanik Bahçesi
botanik bahçesi.1
Gürcistan Batum Botanik Bahçesi

BATUM BOTANİK BAHÇESİ

Şehir merkezinden 8-10 km uzaklıktadır. Buraya minübüsler ile gidebilirsiniz. Dünyanın ikinci büyük botanik bahçesidir. İncil sayfalarında geçen Eden’in gerçek bahçesine benzetilmektedir.

Botanik bahçesi 1912 yılında ünlü botanikçi ve coğrafyacı Andrey Krasnov tarafından kurulmuştur. Güneydoğu Asya’da kendisinin liderliğindeki iki büyük seferde getirilen fidelerle kurulmaya başlanmıştır.

Dünyanın en nadir, tuhaf ve güzel bitkilerinden örnekler toplanmıştır. 2000’den fazla ağaç türü vardır. Bunlardan sadece 104 tanesi Kafkaslarda yetişmektedir ve diğerleri dünyanın çeşitli yerlerinden getirilmiştir.

Bahçe 111 hektardır ve Doğu Asya, Kuzey Amerika, Yeni Zellanda, Güney Amerika, Himalayalar, Meksika, Avustralya ve Kafkas nemli subtropikal olmak üzere 9 fito coğrafi bölgeden filora içermektedir.

Bütün parkı gezmek yaklaşık 2 saati alıyor.

Özellikle manolya ağaçları muhteşem güzelliktedir. Bir de “küstüm çiçeği” yani “mimoza” yı görmenizi öneririm. Bu çiçek, dokunduğunuzda kapanıyor.  Ayrıca: binlerce ladin, okaliptüs, köknar, çam ve pavlonya, sakura gibi bitkiler görebilirsiniz.

Bahçe yürüyerek ya da kiralanan araçlarla gezilebiliyor. Bir de telesiyej var, ancak bu telesiyej bakımsız, gittiğinizde çalışır bulurmusunuz bilmiyorum. Ancak parkın büyüklüğü gözünüzü korkutmasın, yürüyüş yollarını gayet güzey yönlendirmişler.

Binlerce ladin, okaliptüs, köknar ve çam. Bunların dışında: Pavlonya, sakura gibi bitkiler de görebilirsiniz.

BATUM DEVLET PARKI-MİLLİ PARK 

Karadeniz kıyısında bulunuyor. Bir binalar tarlasına benzeyen kentin ortasında, yemyeşil bir ada gibi. Kentte: taçsız kral olarak nitelenen şair İlya Çavçavadze ile Gürcü yazar ve devlet adamlarının heykellerinin süslediği park: uzun yürüyüş parkurları, plajları ve sahil kahveleriyle, dev bir gezi alanı. Parkın bitişiğindeki Batum Üniversitesi ise, Çarlık Rusya’sının mirası.

Bu arada: parkın içinde: Dolpinarium (yunus gösteri merkezi) var. Ayrıca: Akvaryum (15 orta boy akvaryum ve 1 büyük havuzun içinde, birçok deniz canlısı bulunuyor), lunapark (ufak ama kesinlikle eğlenceli bir yer) ve hayvanat bahçesi bulunuyor. Akvaryum yapısı, dışarıdan hayli heybetli görünüyor. Duvarlarında kalmış belli belirsiz resimlerden ve kabartmalardan, ortadaki büyük havuzda, yunus şovlarının yapıldığını anlayabilirsiniz. Günümüzde, bu havuz kurumuş, boyalar dökülmüş, resimler sökülmüş. Yine de, balıkların sergilendiği, kapalı akvaryum kısmı gezilmeye değer. Yukarıda söylediğim gibi, kapalı kısımda, yan yana, pek çok akvaryum içinde çeşitli balıklar var. Tabii söylemeye gerek yok. Bütün akvaryumların camları pislikten kararmış, suları ise neredeyse yosundan yemyeşil olmuş. Ancak balıklar hallerinden pek şikayetçi değiller gibi. Çünkü, özellikle köpek balıkları, bütün o olumsuz şartlara rağmen, o kadar büyümüşler ki, inanamazsınız.

ESKİ POSTANE BİNASI

20. yüzyılda yapılmasına karşın, Gürcü mimari karakterini yansıtması açısından ilginçtir. Yörenin karakteristik yapılarından biri. Kentin iki merkez caddesi olan: Baratashvili ve Abashidze caddelerinin kesiştiği noktada yükseliyor.

Gürcistan Batum Virgin Mary Kilisesi

VİRGİN MARY KİLİSESİ

Bu görkemli kilise, Batum şehrinin panoramasında hemen fark edilmektedir. Bu dini yapı, oldukça trajik bir tarihe sahiptir. Çünkü Sovyet döneminde çok sıklıkla yeniden inşa edilmiştir. İlk olarak 1898-1903 yılları arasında inşa edilmiştir. Bazen yanlışlıkla bir Ortodoks kilisesi olarak kullanılmış ve neredeyse hiç kimse başlangıçta bir Katolik kilisesi olarak inşa edildiğini hatırlamamıştır. Rus İmparatorluğu tarafından buradaki Katolik kilisesi inşa edildiğinde, çoğunluğu Katolikliği savunan, farklı ulusların temsilcileri buraya akın etmiştir. 19’ncu yüzyılda, Batum şehrinde hiçbir Katolik tapınağı bulunmadığından, bu  dinin temsilcileri, burada bir kilise inşa ettirmek için yetkililere başvurmuştur.

Tapınağın yapımında zengin petrol üreticisi Stefan Zubalashvili’nin katkısı çoktur ve tapınak 1902 yılında tamamlanmış ve 1903 yılında kutsanmıştır. Gotik tarzda inşa edilen kilise, Gürcistan ülkesinin en güzel kiliselerinden birisidir. Ana girişin iki yanında da havariler görülür. Ancak günümüzde, bu heykellerin kimlere ait olduğu tartışmaları sürmektedir. Kilisenin eşsiz özelliği: Fransız Gotik mimarisinin en güzel örnekleriyle rekabet edebilecek güzellikteki, büyük vitray pencereleridir.

Gürcistan Batum Batum Limanı

BATUM LİMANI

Limanın önemi, doğal bir liman olması ve Karadeniz ticaretinde, önemli bir rol oynaması.

Kendin turistik merkezi konumunda. Burada, yıl boyu kahve tiryakileri, sokak müzisyenleri, şairler ve balıkçılar var. Rıhtımda, sokak aralarında, ya da kentin herhangi bir köşesinde, kulaklarınıza, mutlaka çalınacak bir akerdeon tınısı gelecektir.

Gürcistan Batum Altın Postlu Koç Heykeli

ALTIN POSTLU KOÇ HEYKELİ

Evet, şehrin hemen merkezinde, gökyüzüne yükselen bu heykelin bir hikayesi var. Altın postlu koç heykeli; gücü, sonsuzluğu, egemenliği ve dünya liderliğini sembolize ediyor. Kim bu altın postlu koçu yenerse: dünyayı yöneteceği söyleniyor. Antik dönemde, hatırlayanlarınız olabilir: Yunan kolonilerinden, Ege denizinden yola çıkan bir kısım Yunanlı, bu postu aramak üzere, bölgeye gelirler ve hatta buraya gelirken de, Trabzon Yoson Burnunda, bir kilise inşa ederler, bu kilise günümüzde de büyük bir ziyaretçi çekmektedir.

Evet: bu altın postlu koç efsanesi, günümüzde de büyük inanır topluluğu çekmektedir. Hatta: Amerika ve Rusya’nın altın postlu koçu yenerek, dünya egemenliğini ele geçirme düşünceleri sonucu, Gürcistan’a yardım yaptıkları düşünülebilir.

avrupa meydanı.1
Gürcistan Batum Piazza Meydanı

PİAZZA MEYDANI

Batum şehrinin en güzel yerlerinden birisidir. Ancak adında anlaşılacağı üzere, İtalyan sistemi, Gürcistan için biraz uyumsuzluk göstermektedir. Yani, İtalyan mimari stili kullanılarak yapılmıştır. Türünün tek örneği olan mozaik ve vitray sanatı ilgi çekmektedir. 2010 yılında tamamlanan meydanın baş mimarı Vazha Orbeladze’dir. Estonyalı sanatçı Dolores Hoffman, meydanın benzersiz vitray pencerelerini tasarlamış ve yaratmıştır. Meydan’daki en büyük figüratif mermer mozaik sanatının yapımcısı: Gürcü tasarımcı Natalia Amirejibi de Pita’dır.

Meydan yaklaşık 5700 metre karelik bir alanı kapsıyor ve burada bir otel, birkaç restoran, bir kafe ve bir pub bulunuyor. La Brioche denen mekanda, canlı müzik yapılıyor. Meydan, genellikle Batum şehrini ziyaret eden dünyaca ünlü müzisyenlerin konserlerine ev sahipliği yapıyor.

alfabe kulesi.1
Gürcistan Batum Alfabe Kulesi-Alphabet Tower
alfabe kulesi.2
Gürcistan Batum Alfabe Kulesi-Alphabet Tower

ALFABE KULESİ-ALPHABET TOWER

Batum şehir merkezinde, Miracle parktadır.

Gürcü alfabesi, 5’nci yüzyıl sonlarında yapılmıştır. Modern versiyon ortaya çıkmadan önce, birçok değişiklik yapılmıştır. Burada, dünyadaki 14 yazı sisteminden biri olan Gürcü alfabesi görülür.

Kule: Gürcü alfabesine adanmıştır. 2012 yılında İspanyol mimar Alberto Domingo Cabo tarafından yapılmıştır. 130 metre yüksekliktedir. Bir “DNA” şeklinde, demir konstrüksiyondur. Kulenin ilk yapılışında üstünde bir restoran ve gözlemevi yapılması planlanmışsa da daha sonra kapanmış olup, geleceği belirsizdir. Kuleye, bir asansörle çıkılmakta ve Batum ile Karadeniz’in panoramik manzarası izlenmektedir.

ali ve nino.1
Gürcistan Batum Ali ve Nino Heykeli

ALİ VE NİNO HEYKELİ

Ali ve Nino hareketli heykeli, Batum şehrinin en şaşırtıcı ve unutulmaz mekanlarından birisidir. Heykel uluslararası sonsuz sevgi ve anlayışı tasvir etmektedir. Azerbaycanlı bir yazar olan Kurban Said tarafından yazılan ünlü “Ali ve Nino” romanından esinlenilerek yapılmıştır. Kitap ilk kez 1937 yılında, Avusturya’da Almanca olarak yayınlanmış ve o tarihten sonra 32 farklı dile tercüme edilmiştir. Müslüman bir Azerbaycanlı erkek Ali Servansir ile bir Hıristiyan Gürcü kızı olan Nino Kapiani arasındaki sevginin hikayesi anlatılmaktadır. Roman, Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki Kafkaslar ortamını yansıtmaktadır.

8 metre yükseklikteki heykel, bir adamın bir kadının heykelidir. Gürcü sanatçı ve heykeltıraş Tamar Kyesitadze tarafından yapılmıştır. Heykel 2010 yılında yapılmış olup, Avrupa ve Asya arasındaki sevgi ve aşkın sembolü olmuştur. Yaklaşık yarı şeffaf olan Ali ve Nino’nun çelikten yapılmış figürleri, yavaş yavaş birbirlerine doğru ilerliyorlar ve bir an tek parça oluyorlar. Bu nefes kesen süreç, her 10 dakikada bir tekrarlanıyor.

avrupa meydanı.1
Gürcistan Batum Avrupa Meydanı-Europe Square

AVRUPA MEYDANI-EUROPE SQUARE

Batum şehrinde kaldığınız sürece,  defalarca buradan geçeceksiniz. Şehir merkezinin en güzel yerlerinden birisidir. Buranın ismi: Batum’un Avrupa Bölgeler Meclisine katılmasından geliyor. Gürcistan’ın Avrupa’ya yönelik özlemini vurguluyor.

Burada: meydanın ortasında Avrupa dünyasının eski Gürcü dünyasıyla bağlantısının sembolü olan “Medea Heykeli” bulunuyor. Meydan, gerek turistler ve gerekse yerli halk arasında popüler bir alandır. Meydanda restore edilmiş cephelerin ve modern mimarinin enfes birleşimi görülüyor. Yine bu meydanda: çeşitli konserler yapılmaktadır. (Jose Carreras, Andrea Bocelli, Bueno Vistal Social Club ve diğerleri gibi) 2011 yılında Enrique Iglesias konserinde, meydanda 50 bin kişinin bulunduğu söyleniyor. Yılbaşı kutlamaları da burada yapılıyor. Medea heykelinin hemen yanında bisiklet kiralama noktası vardır.

altınpost heykeli.1
Gürcistan Batum Medea Heykeli
medea anıtı.1
Gürcistan Batum Medea Heykeli
medea anıtı.2
Gürcistan Batum Medea Heykeli
medea anıtı.5
Gürcistan Batum Medea Heykeli

MEDEA HEYKELİ

Medea: Kafkasların mitolojik yüzüdür. Medea ve Jason, Argonauts efsanesinin figürleridir. Efsane: MÖ 3’ncü yüzyılda Rodoslu Apollonius tarafından yazılmıştır.

Prenses Medea: Yunan mitolojisinde bugünkü Batı Gürcistan’da Kolkheti (Colchis) Kralı Aeetes’in kızıdır. Çoğu hikayelerde büyücü olarak bilinir ve genellikle Tanrıça Hecatenin bir rahibesi ya da cadı olarak tasvir edilir. Kendisi Circenin yeğeni, Güneş tanrısı Heliosun torunu ve daha sonra kahraman Jasonun eşidir. Corinth kralı Creon, kızı Glaucei Jasona sununca: Jason Medea’yı terk eder ve Medea, kocasının ihanetine karşılık, intikam için çocuklarını öldürür. Mitolojik hikayede: Jason’un efsanevi “Golden Fleece” yani “Altın Post” u çalmasına yardım etmiştir. Buradan anlaşıldığına göre: Kolkitian halkı: Avrupa’da bilinmeyen dönemde, metallerin ergitilmesi ve dökülmesi konusunda uzmandır. Bu durum, yani halkın bu özelliği, altın dahil doğal kaynakları aramak için, buraya, krallığa seyahat eden Jason ve Argonotlar gibi Yunan tüccarlarının ve maceraperestlerinin ilgisini çekmiştir.

Koklhi halkı, bu altın postu oluşturmak için ilginç bir yol kullanmıştır. Bir koyun postu, ahşap bir desteğe tutturulur ve dağdan hızla akan bir akarsuya asılarak bırakılır. Akarsu içindeki altın parçacıkları, koyun postunun yünü içine toplanır. Daha sonra bu post, sarsılmadan ve taranmadan kuru bir ağaca asılır. Altın toplamak için kullanılan bu yöntem, Jason efsanesi ve altın arayışında kullanılan keçe ve benzeri tekniklerin esasını teşkil etmiştir.

Davit Khmaladze tarafından yapılan heykel, 2007 yılında açılmıştır.

boulevard parkı.2
Gürcistan Batum Batumi Boulevard-Seaside Park
boulevard parkı.1
Gürcistan Batum Batumi Boulevard-Seaside Park
boulevard parkı.4
Gürcistan Batum Batumi Boulevard-Seaside Park
boulevard parkı.3
Gürcistan Batum Batumi Boulevard-Seaside Park

BATUMİ BOULEVARD-SEASİDE PARK

Burada: alışveriş, yürüyüş ve hatta yüzme molası verebilirsiniz. Burası, sahil şeridinde, sahil boyunca yeşil alanı bol bir yerdir. Çocuk parkından, konser alanına kadar pek çok aktivite vardır. Parkın içinde: buzdolabı süsü, su, hediyelik eşya satan seyyar satıcılar bulunuyor. Türk parası alıyorlar. Şehrin en işlek plajı buradadır ve ayrıca yine park alanında pek çok şirin heykel bulunuyor.

Gelelim buranın yapılış hikayesine: Batum bölgesi valisi tarafından deniz kıyısı yanında bir park oluşturmak üzere, 1881 yılında bir Alman bahçıvan atanmıştır. Günümüzde, Batum Bulvarının uzunluğu yaklaşık 7 km kadardır. Yaklaşık olarak eski ve yeni bulvar olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Park alanında: orijinal ve modern heykeller, tezgahlar ve havuzlar bulunuyor. Yaz sezonu boyunca: sahil kafeteryalar, restoranlar, plaj barları ve kulüplerle doludur. Sezon dışında ise, sadece güzel deniz kıyısı bulunuyor. Günün herhangi bir saatinde, sabah veya sıcak bir öğle saatinde burada yürüyüş yapabilirsiniz. Ancak buraya özellikle gün batımı saatinde gelmenizi öneririm. Çünkü güneş, denizin hemen üstünde batıyor ve görüntü muhteşemdir.

astronomik saat.0
Gürcistan Batum Astronomik Saat-Astronomic Clock

ASTRONOMİK SAAT-ASTRONOMİC CLOCK

Prag ve Venedik şehirlerindekine benzer astronomik saat, Gürcistan Ulusal Bankasının eski binasının kulesine yerleştirilmiştir. Tam ve yarım saatlerde, melodik bir zil sesi duyuluyor. Günün saati dışında, burada astronomik bilgiler de gösteriliyor. Güney ve ay, ayın evreleri, meridyen ve ufuk yerleşimi bilgileri görülüyor. Ay, dünyanın döngüsünde önemli rol oynadığından, astronomik saatten elde edilen bilgiler, sadece ilginç değil aynı zamanda yararlıdır.

chacha kulesi.1
Gürcistan Batum Chacha Kulesi

CHACHA KULESİ

Çaça kulesi olarak da bilinen kule: Batum şehir merkezinde erken 20’nci yüzyıl binasının bir kopyasıdır. Ünlü Gürcü üzüm votkası “Chacha” her 10-15 dakikada bir dökülüyor. Kule 25 metre yüksekliktedir. Ana kubbe 25 metrelik bir yüksekliğe ulaşır. Diğer kubbeler 5 metre yüksekliktedir. Kulenin 18’nci metresinde bir saat vardır. İnşaat, özel olarak yerleştirilmiş, duyusal ekipman yardımı ile içeceğin aktığı 4 bölümle çevrilidir.

İspanya Madrid

İspanya Madrid

İspanya Madrid;

Benim gözümden kaçan ve beğendiğiniz, ilgi çeken yerler varsa, lütfen yorum olarak bırakın, ben buraya ekleyeyim ve bizlerden sonra bu şehre giden ziyaretçiler, buraları da gezip görsünler. Hepinize Madrid şehrinde iyi geziler.

Madrid şehrini, yürüyerek rahatlıkla gezebilirsiniz. Ancak, uzun yürüyüşler için kendinizi yeterli hissetmiyorsanız, özellikle size önerim, bir metro hattı haritası alın ve bu haritadaki renk ve istasyon kodlarını, kısa bir çalışma ile belleyin ve böylece, Madrid şehrinin  tüm bölgelerini, metro ve biraz da yürüyerek rahatlıkla gezebilirsiniz.

Bu yürüyüşler için, yanınızda uygun bir ayakkabı bulundurmayı ihmal etmemelisiniz. Bunun yanında:  Madrid şehrine ayak bastığınızdan itibaren, mutlaka bir şehir haritası (otel lobisinden) ve metro hattı haritası (metro bilet satış yerlerinden) temin etmelisiniz.

İspanya Madrid

Şehir

İspanya Madrid;

Nispeten düzenli. İnsanlar yardımsever. Trafik düzenli. Şehirde birçok meydan var. Bu meydanlar, birbirlerine geniş caddeler ve sokaklar ile bağlanmış. Güvenlik pek sıkıntılı olmasa da, özellikle göçmenlerin yaşadıkları bölgeler ve park alanları, akşam belli bir saatten sonra sıkıntılı olabiliyor.

Gezilerinizde, bunu dikkate almanız şart. Yani: akşam belli bir saatten sonra: gerek göçmenlerin yaşadıkları bölgeler, gerek pek fazla dar ve loş sokaklar ve gerekse metro istasyonlarında yalnız başınıza bulunmamanızda yarar olduğunu düşünüyorum.

Bu şehrin bence en büyük özelliği: her cadde, meydan ve birçok yerde: ahşap bankların bulunması. Bu banklarda, gezileriniz sırasında, küçük molalar verebilirsiniz. Yanınıza oturan insanlar asla sizi rahatsız edici değil.

Bu banklar, gerçekten  tertemiz ve kesinlikle, uzun yürüyüşler sonucu yorulan gezginlerin kısa molaları için ideal. Bunun dışında: şehir gezinizde, bir önerim daha olabilir. Şehirde, umumi tuvalet yok. Birçok yerde, restoran ve kafeteryaların tuvaletlerini kullanmak zorunda kalınıyor.

Elbette, bunları kullanabilmek için, o mekanda oturmak ve küçük bir şeyler ısmarlamak yani para harcamak gerekiyor.

Siz, şunu unutmayın ki, şehirde bol miktarda: ismini vermiyorum ama elbette anlayacaksınız, bol miktarda bulunan Amerikan orjinli fast-foot restoranları var.

Bu fast-foot restoranlarının gerek tuvaletlerini ve gerekse oturma yerlerini, herhangi bir ücret ödemeden, tepenize bir garson dikilmeden rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Karışan yok. Bence, bu büyük bir imkan ve gerek tuvalet ihtiyacı ve gerekse küçük molalar için, bunların yerlerini belirleyin ve kullanmaktan çekinmeyin.

Şehir gezisi planı için, daha önceki yazılarımda olduğu gibi, yine size, bu şehirde kendi gezip gördüğüm ve sizlerin de mutlaka gezip görmenizi önereceğim yerleri, aşağıda ayrıntılı olarak anlatacağım.

Sizler, bu yazılanları okuduktan sonra ilginizi çeken yerleri: şehir haritası ve metro hattı haritası üzerinde işaretleyin ve kendinize şehirde kalma sürenize göre, güzel bir gezi planı çıkarın.

Evet, şehir 3 ana bölümden oluşmaktadır. Bunlar

Eski Madrid bölümü

Burası, şehrin kalbidir. Büyük ölçüde: 16’ncı yüzyıldan kalma, eski bir mağribi yerleşimidir. Dolambaçlı ve dar sokaklarda gezinebilirsiniz.

Şehir merkezinin  doğusunda kalmaktadır. Burada: özellikle kraliyet sarayını mutlaka görmelisiniz. Ayrıca: buranın bir diğer dikkati çeken yeri de: Plaza Mayor meydanıdır.

Bourbonların Madrit’i

Burada sanat müzeleri bulunuyor. İspanyanın altın üçgeni olarak nitelendirilen 3 müzeyi gezebilirsiniz. Ayrıca: Prado müzesinin hemen arkasında bulunan, şehrin başlıca parkı, Paseo del Prado görülmeye değerdir.

Manzanares ırmağı, Alacio Real, Puerta Del Sol bölgeleri

Bu bölgede: tıka basa insan doludur. Gayet hareketli olan bu bölgede, rahatlıkla gezinebilir, yeni ve değişik güzellikteki yerleri keşfedebilirsiniz.

Lavais bölgesi

Burada, Malasana ve Salamanca semtleri var. Şehrin en cazip yerleşimleri, apartmanları ve moda evleri buradadır.

İspanya Madrid

Şimdi gelelim, şehirde mutlaka görmenizi önereceğim yerlere

  1. El Palacio Real (Kraliyet Sarayı)
  2. Museo Del Prado (Prado Müzesi)
  3. Paseo del Prado (Şehrin başlıca parkı)
  4. Puerta Del Sol (Sol Meydanı)
  5. Plaza Mayor (Tarihi bir meydan)
  6. Plaza Espana (Anıtlarıyla ilgi çeken bir meydan)
  7. Calle deLa Montera(Şehrin alışveriş caddesi)
  8. Gran Via (Şehrin hareketli caddesi)
  9. Atocha  (Burası bir tren istasyonu)
  10. El Rasrtor (Bit pazarı)
  11. Teleferik. (şehrin yüksekten manzarasını izlemek isteyenler için ideal)
  12. Ventas Arena (Burası, şehrin arenası, yanlızca dıştan görebiliyorsunuz)

 

MADRİT ŞEHİR DIŞINDA GÖRMENİZİ ÖNERECEĞİM YERLER

Madrid yakınlarında, hemen bir saatlik uzaklıkta, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmış, 3 şehir bulunuyor.

Bunlar: ilk 3 sırada olmak üzere, yakın çevrede gezilip görülebilecek yerler şunlardır:

Toledo

Bu şehir hakkında ayrıntılı bilgiyi, bu başlık altında sitede bulabilirsiniz. Mutlaka ve mutlaka gitmenizi ve görmenizi öneriyorum. Ama, tur organizasyonu ile mi, kendi başınıza trenle mi gidersiniz, buna siz karar vereceksiniz. Ama, mutlaka gitmelisiniz.

Segovio

Burası da, özellikle Roma dönemine ait birkaç eserin bulunduğu ve bu nedenle öne çıkan bir şehirdir. Ben gitmedim, çünkü ülkemizde yeteri kadar Roma dönemi eseri var ki, buradaki eserler, bizimkilerin yanında, biraz küçük kalıyor. Tercih sizin.

Avilla

Burası, özellikle Azize Teresa’nın doğum yeri olarak öne çıkıyor. Yani, daha çok dinsel bir ağırlığı ve önemi var. Merakı olanlar için gidilip görülebilir.

El Escorial

Burada, İspanya kralı II. Felibe tarafından yaptırılan: bir manastır, anıtmezar ve saray var. Turistlerin ilgisini çekiyor.

El Vale de Los Caidos

Burası şehitler vadisi olarak da isimlendiriliyor. Burada. General Franco’nun mezarı var. Binlerce kişinin gömülü bulunduğu yerde, ayrıca, muhteşem boyutlarda bir haç bulunuyor.

İspanya Madrid şehir merkezi

MADRİT ŞEHİR MERKEZİ

1.gün; GEZİLECEK YERLER

Evet, bence Madrid şehrindeki gezinize: Kraliyet sarayı ile başlamalısınız. Bulunduğunuz yerden, bir şekilde (metro olabilir) kraliyet sarayının bulunduğu yere gitmelisiniz.

İlk hedef noktası: Plaza de Oriente meydanı. Bulunduğunuz yerden, metro ile, “OPERA” durağına iniyorsunuz. Opera durağında indiğinizde, karşınıza, önce şehrin opera binası geliyor.

TEATRO REAL-OPERA BİNASI

Kraliyet sarayının hemen önündeki meydanın arkasındadır. Şehrin opera salonudur. Buranın enteresan bir geçmişi var. Burası ilk yapıldığında, Plaza de Oriente meydanında, saray çamaşırhanesinin bulunduğu yere inşa edilmiştir.

Açılışı ise: 1850 yılında, opera sever kraliçe II. İsabel’in doğum gününe denk getirilir. Açılış operası ise: Donizettinin “La Favorita” sıdır.

Bu açılış tarihinden, yaklaşık 75 yıl sonra, bir yer altı akıntısı, yapının temellerini etkiler ve çökme noktasına getirir. Daha sonra ise, iç savaş sırasında, burası barut deposu olarak kullanılır.

General Franco rejimi boyunca kapalı tutulan ve 1965 yılında yeniden hizmete açılan bina: son olarak, büyük paralar harcanarak restore edilir ve 1999 yılında yeniden hizmete açılır.

Opera binasının en büyük özelliklerinden biri de: içinde, özel bir havalandırma sistemi bulunuyor. İnsanların: içinde çalışırken veya bir şey izlerken, 21 derece sıcaklıktaki bir ortamda, beyinlerinin en verimli şekilde çalıştığı öğrenildiğinde, borular ile, bu Opera Binasının içindeki hava sıcaklığı da, sürekli 21 dereceye ayarlanmıştır.

Opera binasının arka tarafında, güzel bir restoran var. Arjantin restoranı. Buranın özellikle etlerinin çok güzel olduğu söyleniyor.

Opera binasını gördükten sonra: Plaza de Oriente meydanına doğru yürüyün ve burada kraliyet sarayını gezeceğiz.

İspanya Madrid Palacio Real de El Pardo

PALACİO REAL DE EL PARDO: KRALİYET SARAYI

Aslında, günümüzde, İspanya kralı Juan Carlos: burada yaşamıyor. Kralın yaşadığı saray, Madrid şehir merkezinden34 km. uzaklıkta, daha mütevazi bir saraydır.

Bu şehir merkezindeki saray ise, içinde 2000 oda bulunan, salonlarının bir kısmı turistik ziyaretlere açık bir yer olarak önem kazanıyor.

Bu saray: Kral Philip döneminde: yani 1406 yılında, av köşkü olarak yapılmıştır. 1547 yılında ise, Kral V. Charles tarafından saraya dönüştürülmüştür. 1604 yılında ise büyük bir yangında tahrip olmuştur. 1734 yılında aynı yerde İtalyan-Barok tarzında, günümüzde görülen yapı yapılmıştır.

Yapının mimarları: Juvara, Sabatini ve Sachetti. Yapının inşaatına: Kral V. Felibe zamanında başlanmış ve III. Charles döneminde bitirilmiştir. Böylece, sarayda ilk ikamet eden kral, III. Charles olmuştur.

Bir diğer ismi: Alcazar. Yani: hisar. İspanya tarihinde, Romalıların uzun süre, bu toprakları yönettiğini biliyoruz. Daha sonra, Hıristiyanlık bu topraklarda yayılıyor.

Ama, en etkin hale gelmesi, Roma İmparatorluğunun, 5’nci yüzyılda yıkılması yani bitmesi ve buraya yerleşen franklar ve Vizigotlar dönemindedir.

Buna, tarih olarak bakarsak, 811 yılı karşımıza çıkıyor. 811 yılı, Arap Müslümanların İber yarımadasına geldikleri tarihtir. Müslüman Araplar: 811 yılı başlarında, Tarık Bin Ziyad komutasında, Cebelitarık boğazını geçerek, İber yarımadasına geliyorlar.

Daha sonra, çeşitli komutanlar İspanya’nın kuzeyindeki birkaç şehir hariç, bütün İber yarımadasına hakim oluyorlar ve tam 400 yıl boyunca burayı yönetiyorlar. O dönemlerde, Müslüman kökenli bu devletler, aynı dönemde yaşayan Hıristiyan ve Yahudi ustalarla birlikte, bu şehirlere birçok yatırımlar yapıyorlar.

El sanatı olarak hem İslam, hem Yahudi ve hem de Hıristiyan özellikleri taşıyan, mimari stile: müdahar tarzı deniliyor.

İspanya Madrid

Evet, gelelim kraliyet sarayına.

Yapı: beyaz mermer ve  travertenden yapılmıştır. Aslında, burada daha önce bir Roma kalesi bulunuyormuş. Romalılar  burada iken, onların bir muhafız kalesi varmış. Ama, Araplar, geldiklerinde, önce Toledo şehrini ele geçirmişlerdir.

Fakat, daha sonra Toledo şehrini korumak için, Romalıların egemenliğindeki Madrid şehrini ele geçirmek istemişlerdir. Çünkü: kuzeyden gelecek saldırılara karşı, Toledo şehrini korumak için, Madrid şehrini de elde bulundurmak şarttır.

Araplar, Madrid şehrini ele geçirince, daha önce bir Roma kalesi bulunan buraya; bir hisar yani Alkazar yani bir Arap kalesi yapıyorlar. Hatta: İspanyollar, Arap Müslümanlara “Magribi” derler.

Yani: “pınar suyu” anlamına gelmektedir. Şehrin ismi, buradan dönüşerek, günümüze Madrid olarak gelmiştir.

Pınar suyu anlamı ise: sarayın hemen önünde bulunan “Manzaraz nehri” nden gelmektedir. Bu nehir medeniyle, sarayın ön tarafından muhteşem bir bahçe günümüzde de bulunmaktadır.

Yapı olarak, saray, Paris şehrindeki Versay sarayı hayal edilerek yapılmıştır. Sarayda: 870 pencere, 240 balkon, 110 kapı bulunuyor.

Sarayın tarihi süreç içindeki rolüne devam edelim.

11’nci yüzyıla gelindiğinde: kuzeyden gelen küçük devletler ve krallıklar: Arapları, İber yarımadasının güneyine doğru itiyorlar.

En son olarak Cordoba ve Granada krallıkları da, Arapların elinden alınınca: 1492 yılında, Endülüs Emevileri yani büyük İslam devleti sona eriyor.

Aynı  dönemde, Cristof Colomb: Amerika  topraklarına çıkıyor ve büyük altın çağ başlıyor. Ancak, Müslümanların hepsi İber yarımadasından silinmiyorlar. Evlenenler, askerliği bırakanlar var.

Günümüzde de, Endülüs bölgesine inildikçe, İspanyolların derilerinde değişiklik fark edilmektedir. Flamenko’nun doğduğu yer de, İber yarımadasının güneyidir.

Zaten: Flemenko, bir hayat tarzı, bir dünya görüşü, bir bakış açısıdır. Sadece, bir dans değildir. İnsanların yaşam stillerini anlatan ve içinde Yahudi, Arap, Hint müziği, çeşitli Latin müzikleriyle bezenmiş, ama içinde ağıttan, eğlenceye, mutluluktan daha birçok şeyi barındıran yaşam tarzının sahneye uygulanmış hali olarak düşünülebilir.

Araplardan sonra:

İspanyol krallığı gelince, İspanyol krallığı: özellikle Araplarla ilgili hiçbir eseri geride bırakmaz ve hepsini yok eder.

Özellikle: camiler yok edilir ve üzerlerine yeni inşaatlar yapılır. Çoğu, kiliseye çevrilir. Bazı Enstitüler ayakta bırakılır. Çünkü, onlardan  bilim adamları yetişmektedir.

Biz yine saraya gelelim. Saray, elbette ilk yapıldığı günlerde böyle değildi. Bugünkü halini, 1700’lü yıllarda almıştır.

Çünkü, yapıda birçok kez yangınlar çıkmıştır. İspanyol krallığı, Kraliçe İsabella birlikte, altın çağını yaşamaya başlayınca, onun oğlu kral I. Carlos, daha sonra kral V. Carl adını alarak, (bizde bilinen ismi ile Şarlken) kutsal Roma-Germen İmparatoru, yani bütün bu toprakları idare eden kral haline geliyor.

Saray:

Kral 13. Alfonso’ya kadar, yani bugünkü kralın dedesine kadar aktif olarak, kraliyet ailesi tarafından kullanılmıştır. Kral 13.Alfonso: 1936 yılındaki iç savaş sırasında, İspanyayı terk etmek zorunda kalır.

Tabii, 1975 yılına kadar da, İspanya, Avrupa ülkelerinden soyutlanmış bir halde kalır. Çünkü: ülkede, Franko denilen general tarafından yürütülen faşist rejim vardır.

General Franco: Madrid genel merkez olmak kaydıyla, kendi yöntemleri doğrultusunda “uyana evet, uymayana hayır” şeklinde, baskıcı bir rejim uygulamıştır.

Burada, hemen yine tarihi süreç içine girelim. Madrid ve Barselona şehirlerinin birbirlerine bu kadar zıt olmalarının temelinde, 1800’lü yıllardaki vesayet savaşları ve General Franco  dönemindeki baskıcı rejim vardır.

Hatta, o dönemde, Barselona’nın, sarı-kırmızı renklerde bir bayrağı vardır. General Franco, bayrak kullanmayı yasaklayınca, o dönemde Barselona Futbol Kulübünün bayrağı, devlet bayrağı olarak kullanılmış ve kulüp ayakta kalsın diye, bütün Barselonalılar, her türlü gayreti göstermişlerdir.

Kral 13.Alfonso:

Kraliyet bitip, sürgüne gönderiliyor. 1975 yılına kadar, saray kapalı kalıyor ve devlet konukevi olarak kullanılıyor. 1975 yılına gelindiğinde ise, bugünkü kral, İspanyaya geri dönüyor.

Burada: yani İspanya da, hem krallık var, hem de demokratik rejim hüküm sürüyor. Kral en büyük komutandır.

Ama, kral  tek başına karar alamaz. Kralın adına bir devlet bakanı atanır. Kral olmadığında, kral adına imzaları, o atar.

Devletle ilgili konular: Parlamento ve kral tarafından karar alınarak çözüme kavuşturulur. Yani, çok önemli konularda, birlikte çalışılır.

Kraliyet sarayı

turistik ziyaretlere açıktır. Sarayın içine giriş ücretli, ücret: 9 Eurodur. Pazartesi günleri hariç, ziyaret mümkündür.

Günümüzde, İspanyayı ziyaret eden yabancı  devlet adamları, burada  konaklıyorlar. Turistik ziyarete açık müze bölümünde görebilecekleriniz: uzun yıllar toplanan resimler, giysiler, antika mobilyalar ve porselenler.

Ayrıca: duvar halıları, freskler gibi sanat eserleri, Neoklasik mobilyalar da görülüyor.

Salon de los Halberdiers

çok iyi korunmuş, eski Flemenk ve İspanyol duvar halılarını görebiliyorsunuz.

Salon de Trono

burası taht salonudur. Sarayın güney cephesinin tam ortasındadır. Duvarlar: yaldızlı çerçeveler içindeki aynalar ve kırmızı kadifelerle kaplanmıştır.

Tavan ise, 17641 yılında Tiepolo tarafından boyanarak süslenmiştir. Yaldızlı bronz aslanlar, tahtı koruyorlar.

Burada, yukarıda belirttiğim gibi, III. Carlos tarafından yapıya eklenen “sohbet odası”: ünlü ressam Goya’nın dört tablosu ile süslenmiştir.

Salon de Gasparini

Olağanüstü güzellikteki bu salon, Napolili sanatçı Matias Gasparininin ismini almıştır. Tavan, taban ve duvarlarda: rokoko tarzının eşsiz örnekleri sergileniyor.

Taş ustaları, heykeltıraşlar, cam ustaları, saatçiler, gümüşçüler, mobilyacılar,  terziler: bunların hepsi, burada gerçekten muhteşem güzellikler yaratmışlar.

Sala de Porcelana

Burası, porselen odasıdır. Retiro bahçelerindeki porselen fabrikasından çıkan, 18’nci yüzyıla ait, 1000’den fazla porselen burada sergileniyor. Tam ve rakipsiz bir porselen koleksiyonu.

Camedor de Gala

Burası: törensel yemek salonudur. Son derece lüks. Burası ilk kez 1879 yılında, XII Alfonso ve eşi Maria Christina’nın evlilik töreni için hazırlanmıştır.

Bu törene: 145 kişi katılmış. Odada görebilecekleriniz şunlar: 15 avize, 10 kollu şamdan ve Brüksel duvar halılarıyla süslenmiş  duvarlar.

Ayrıca: 18’nci yüzyıl Çin yapımı porselen kaplar da ilgi çekiyor.

Sarayın bulunduğu park alanı ise

Avrupa Birliği tarafından “kuş yaşama alanı” olarak özel koruma altına alınmıştır. Bu park alanı: hemen sarayın girişinde, yemyeşil ve şekilli kesilmiş ağaçların bulunduğu “Jardines de Sabatini” yani “Sabatini’nin Bahçeleri” bölümüdür.

Burası, hemen saray binasının yan tarafındadır.

Saray yapısında diğer ziyaret edebileceğiniz ek yapıda, şunları görebilirsiniz:

BOTİCA REAL

Burası: kraliyet eczanesidir. 1594 yılında yapılmıştır. Yapının iki odası: kral IV. Carlos’un özel olarak sipariş verdiği, cam ve porselen ecza kavanozlarıyla dolu dolaplarla çevrilmiştir.

ARMERİA REAL

Burası ek yapının, diğer kısmında bulunan ve Kraliyet cephane yeri olarak geçen bir bölümdür. Burada: kılıçlı askerler, mızraklı atlılar, orijinal savaş bayrakları, ganimetler, silah ve kalkanlar sergileniyor.

Evet, kraliyet sarayının mutlaka içine girmeli ve sarayın içini gezmelisiniz.

Saray gezisi bittikten sonra: saray yapısının hemen yanında bulunan bir katedrali geziyoruz.

CATEDRAL DE LA ALMUDENA

İlginç bir yapı. Temeli atıldıktan sonra, tam 350 yıllık bir süreç sonunda bitirilmiştir. Yani: 1993 yılında tamamlanmış ve Papa II. John Paul tarafından takdis edilerek, ibadete açılmıştır.

Katedralin inşa edildiği yer: şehrin Müslüman mağribi bölgesidir. İlk yapıldığında, bir kilise iken, sonradan bir camiye dönüştürülmüş ve daha sonra yeniden katedral olmuştur.

Yapının uzunluğu:104 metre ve genişliği 76 metredir. Merkezdeki kubbenin çapı ise: 20 metredir.

Bu katedralin diğer öne çıkan bir özelliği: Kripta’da bulunan ve 16’ncı yüzyıldan kalma, şehrin koruyucu azizi Virgin Dela Almueda resmi.

Biraz önce söylediğim gibi: katedral, 1993 yılında, açılmış olmasına rağmen, şehir halkı tarafından yoğun olarak tercih edilen bir yer olamamıştır.

Yalnızca, kraliyet ailesinden Prens Felibe’nin düğünü burada yapılmıştır. Bunun dışında, kraliyet sarayına yakın olması nedeniyle, kral ve kraliçelerin ibadet yeri olarak kullanılmıştır.

Aynı zamanda, ölen kral ve kraliçelerin bir kısmı haricindekiler, buraya gömülmüşlerdir.

Plaza de Orient meydanının hemen yanında bir park var. Bu parkı da gezmelisiniz.

PLAZA DE ORİENTE

Burada: günümüze kadar görev yapmış, İspanyol kral ve kraliçelerinin heykelleri var.

Burada ilginç olan, İspanyollar, bu heykelleri Vizigot krallarından itibaren başlatmışlardır. Park içinde, toplam 44 tane heykel var.

Daha sonra, sarayın önündeki caddeden (Bailen caddesinden) kuzeye doğru gidiyoruz ve hemen sağımızda yine bir dini yapı var.

MONASTERİO DE LA ENCARNACİON

Bu manastır: 1611 yılında, Margarita ve Austira tarafından yapılmıştır. Bu manastırda görmenizi önereceğim bir heykel var. İsa’nın çarmıha gerilişini tasvir eden, korkunç, ahşap bir heykel.

Ayrıca, bu heykelinde içinde bulunduğu sanat koleksiyonu da görülmeye değerdir. Ayrıca çeşitli azizlerin kemiklerinin içinde bulunduğu yaldızlı kabinler var.

Ancak bu yapının bir başka özelliği daha var. Hatta, bir aralar, televizyonda da bazı programlarda bu konu işlenmişti. Hatırlayanlarınız olabilir.

Her yıl 26 Temmuz tarihinde, öğleden sonra: San Pantaleon’un küçük bir şişede bulunan, pıhtılaşmış kanı, esrarengiz bir şekilde sıvılaşıyormuş.

Eğer sıvılaşmaz ise, bu durum, felaket olacağının habercisi imiş. Bu olayı izlemeye binlerce insan akın ediyor.

Evet, kiliseden çıktıktan sonra: hemen yakınlarda, yine bir dini yapı görülüyor.

MONASTERİO DE LAS DESCALZAS REALES (YALINAYAK KRALİYET FRANSİSKENLERİ)

Burası bir manastırdır. 1566 yılında, kral II. Felibe tarafından yaptırılan manastır: kralın kızını evlendirmeyerek buraya saklaması ile önem kazanıyor.

Takip eden yıllarda ise, buraya, birçok değerli metaller, resimler ve hatta dinsel emanetler gibi hazineler getiriliyor. Tüm bu mallar, zamanla burada kurulan vakfın zenginleşmesini sağlar.

Evet, manastır: birçok aziz tarafından desteklenmiştir. Ancak, buraya 18’nci yüzyıl başına kadar, yalnızca en yüksek soylular sınıfına girmiş rahibeler kabul edilmiştir.

Varlıklı rahibeler, manastıra kapanırken, beraberlerinde, muhteşem sanat eserlerini de getirmişlerdir. Günümüzde, manastırda, hala Fransisken rahibeler yaşıyor.

Bunların sayısı ise, 33 dür. Niye 33? Çünkü: İsa öldüğünde 33 yaşında idi. Bu rahibeler, manastır ve çevresinde yaşamlarını sürdürüyorlar.

Ancak, ziyaret saatlerinde gözlerden uzak bulunuyorlar. Ancak, yine de yalınayak gezinen rahibeler ve bahçede sebzelerle uğraşan rahibeler görebilirsiniz.

Aslına bakarsanız, 30 yıl öncesine kadar, manastır tamamen dünyaya kapalı imiş ve ziyaret yokmuş. Ancak, 1960 yılında, Papa’nın izniyle, müze olarak hizmet vermeye başlar.

Hatta, 1985 yılında Avrupa Konseyi, burayı “Yılın Müzesi” olarak seçer. Özellikle, günümüze kadar korunan ön cephesi çok güzel. Kırmızı tuğla ve granitten yapılmıştır.

Manastıra girerseniz, ilk gözünüze çarpacak olan: yerden tavana kadar, 17’nci yüzyıl freskleriyle bezenmiş, granit merdiven. Merdiven üstünde, IV. Felibe ve ailesinin tasvirleri bulunuyor.

İkinci katta: din ya da krallarla bağlantılı sanat eserleri görülüyor. Salonlardan biri: orijinal Rubens çizimlerini örnek alan, 17’nci yüzyıla ait duvar halılarıyla kaplıdır.

Ayrıca: Tziano, Brueghel ve Zurbaran gibi sanatçıların tablolarını görmek mümkün.

Aynı cadde üzerinde yürümeye devam ettiğimizde, bu kez karşımıza: şehrin ünlü meydanlarından biri çıkıyor.

PLAZA ESPANA-İSPANYA MEYDANI

Gran Via caddesini takip ettiğimizde, İspanya meydanına ulaşıyoruz.

Burada: Servantes Anıtı var. Zaten, hemen görülüyor. Servantes: 6 yıl, Cezayir’de, bir hapishanede, Osmanlının esiri olarak bulunur.

Zaten, Don Kişot kitabının büyük bölümünü de burada yazar. Savaş sırasında eli sakatlanır ve böylelikle kitabın büyük bölümünü arkadaşına yazdırıyor.

Serbest kalıp ülkesine dönünce, yazamaz durumda kalıyor. Çok daha düşük işlerde çalışmak zorunda kalıyor.

Onun hayal kahramanı olan Don Kişot; kötülere karşı yani kötü olarak betimlenen yel değirmenlerine karşı, bitmek bilmeyen bir mücadele içindedir. Çevresindeki arkadaşları, kötülüklere karşı zafer kazanma şansının bulunmadığını, neden sürekli kötülüklerle ve kötülerle savaştığını söylerler.

Ancak, yine de, Servantes Don Kişot adlı eserinde, kahramanlarına: kötülüklerle savaşmayı ve cebelleşmeyi sürdürür.

Çünkü: o kendisine öyle bir dünya yaratmıştır ki; Don Kişot adlı eseri, dünya üzerinde herkesin başucu kitabı haline gelmiştir.

Hatta: Don Kişot adlı eseri, dünya üzerinde, İncil’den sonra: birçok lisana çevrilerek, en çok basılan eser olarak tescillenmiştir.

Evet, buradaki anıtta: üstte Servantes, oturmuş olarak betimlenmiştir. Altında ise, onun hayal kahramanları Don Kişot ve yardımcısının heykelleri görülüyor.

Hemen ön taraflarında, küçük bir havuz, arka tarafta ise yine bir havuz var. Anıtın bulunduğu yer ise, büyük ve eski ağaçların bulunduğu bir park.

Genellikle, birçok parkta, devlet adamlarının heykelleri bulunurken, bu parkta, Servantes ve hayal kahramanlarının heykelleri görülüyor ve şehrin ziyaretçileri tarafından ilgi çekiyor.

Anıtın hemen arkasında, benim bulunduğum döneme özgü olabilir, bir çadır kurulmuştu. Çadırın içinde, alışveriş tezgahları bulunuyordu.

İspanya Madrid Don Kişot

Meydanın bulunduğu parkta, gençler ve her yaştan insan, çimenlerin üzerine oturup, kitap okuyorlar veya dinleniyorlar.

Meydandaki gezimizi tamamladıktan sonra: Calle de Ferraz caddesini takip ederek, ilerliyoruz. Hedefimiz: bir Mısır tapınağı.

İspanya Madrid Templo de deboh

TEMPLO DE DEBOH-DEBOH ANITI

Anıt: çok güzel bir parkın içindedir. Ön ve arka cephesinde havuzlar bulunmakta olup, anıt bu havuzların ortasındaki bölüme kurulmuştur.

Her ne kadar şehrin yüksek bir yerinde bulunması ve şehir manzarasına hakim olması güzel olsa da, anıt benim için pek bir anlamlı gelmedi. Yani, bu anıtı görmek için büyük bir yolculuk ve emek vermeniz anlamsız olabilir.

Ben size yine de burası hakkında kısa bilgi vermek istiyorum. Evet, burası bir park. Ama en büyük özelliği: içinde bir Mısır tapınağının bulunması.

Bu tapınak: MÖ.4’ncü yüzyılda yapılmış ve Mısırda Nil Vadisinde, Assuwan şehrinin31 km. yakınlarında bulunuyormuş. Tanrı Amon ve Tanrıça İsis adına yaptırılmış.

Aradan binlerce yıl geçmiş ve bölgede, Assuwan barajı yapılmasına karar verildiğinde, bu  tapınağın baraj gölü suları altında kalması tehdidi gündeme gelmiş.

Bunun üzerine, Mısır hükümeti, Assuwan barajının yapımına katkıları nedeniyle, bu tapınağı İspanya hükümetine hediye etmiş.

İspanya Madrid Tıpanak

Tapınak

1969-1970 yılları arasında, taş-taş sökülerek gemilere yüklenmiş ve önce Valencia şehrine ve sonra da trenle Madrid şehrine getirilmiş ve burada, söküldüğü şekilde, taş-taş yeniden monte edilmiş.

Ortaya çıkan tapınak ise, 1972 yılında halkın ziyaretine açılmış. İşte, bu. Yani: öyle içine filan girilebilen bir tapınak değil. Yalnızca uzaktan izlemekle yetiniyorsunuz.

Ama, yukarıda da söz ettiğim gibi, bu tapınağın bulunduğu park, şehrin yüksek bir kesiminde. Buradan güneşin batışı ve şehrin yukarıdan izlenmesi mükemmel. Şehirde, güneşin batışının en güzel buradan izlendiği söyleniyor.

Tapınak ve park gezimiz bittikten sonra: yaklaşık 20-25 dakikalık bir yürüyüş sonunda, aynı cadde üzerinde ilerlediğimizde veya çevremizdekilere sorarak, Teleferiklerin hareket ettiği yere ulaşıyoruz.

İspanya Madrid Teleferico Casa De Campo

TELEFERİCO CASA DE CAMPO-TELEFERİK

Madrid şehrinde, merkeze pek yakın olmasa da, güzel bir teleferik var. Eğer şehri havadan izlemek isterseniz, teleferik bunun için ideal.

Ancak:  söylediğim gibi, merkeze bir hayli uzak. Hatta, metro ile gitmeye kalktığınızda bile, metro istasyonundan inince, uzunca bir süre (yarım saat kadar) yürümeniz gerekiyor.

Ancak, hemen hatırlatmakta yarar var, sakın ola: saat: 14.00-16.00 arasında, teleferik bölgesine gitmeyin, çünkü teleferik çalışanları “siesta” yapıyorlar ve saat: 16.00’ya kadar beklemek zorunda kalıyorsunuz.

Evet, 4 kişilik kabinlerdeki teleferik yolculuğu:  yaklaşık 20 dakika sürüyor ve gidiş-geliş bedeli: 6 Euro.

Günümüz burada noktalanıyor. Zaten büyük bir ihtimalle, muhteşem şekilde yoruldunuz. Ama unutmayın ki, özellikle yaz aylarında, bu şehirde, hava, saat: 22.00 de kararıyor. Yani, gezmek için bol zamanınız oluyor. Şehirde fazla zamanı olmayanlar, bu gezi  planından tercihlerine göre seçim yaparak, zamanı daha iyi değerlendirebilirler.

İspanya Madrid

MADRİT ŞEHİR MERKEZİ

2.gün; GEZİLECEK YERLER

İspanya Madrid

Bulunduğunuz yerden: Plaza de Colon, yani Kolon meydanına gitmelisiniz. Metro hattı ile, COLON istasyonunda inebilirsiniz. Bugünkü gezi planımızda, şehrin: RECOLETOS bölgesi var.

Colon meydanının kuzeyinde kalan bölge: lüks ve modern apartman bloklarının bulunması ile göze çarpıyor.

Ayrıca: birçok bankanın ve uluslararası şirketlerin merkezleri ve sanat galerileri bulunuyor. İspanyol hükümet merkezi, İçişleri ve Savunma Bakanlıkları da buradadır.

PLAZA DE COLON-KOLON MEYDANI

Buranın ismi: Cristof Colomb’dan akla geliyor. Madrid şehrinin en hareketli meydanlarından biridir. Meydanın hemen sol tarafından, köşede “Hard Rock Cafe” bulunuyor.

Bunlar: Amerikan yemek tarzı yiyeceklerin bulunduğu ve ayrıca, bir takım tekstil ürünlerinin satıldığı, meraklıları olan yerler.  Dünya üzerinde, 533 tane var.

Meydanın hemen ortasında, bir anıt var. Bu anıt: Cristof Colomba aittir. Heykel: 1885 yılında yapılmıştır. Amerika’nın keşfini betimlemektedir.

Sol  taraftaki bina ise, şehrin kütüphanesidir. Ama bu, bina aynı zamanda iki taraflı kullanılmaktadır. Bir tarafı kütüphane iken, diğer tarafı arkeoloji müzesi olarak kullanılıyor.

Kütüphanenin içinde, yaklaşık 12 binin üzerinde, eski kitap ve eser bulunuyor. Bu arada, yangın geçirilen dönemlerde, elden giden eserler de var.

Arkeoloji müzesinin önünden giden yol: Cibeles meydanına kadar gidiyor. Oradan, Sol meydanına gitmek mümkün.

Müzenin hemen yanından, Serrano istikametine giderseniz, bu kez, burada sağlı-sollu çok lüks mağazaları görebilirsiniz.

Santander bölgesi çok pahalı. Gezmek pek anlamlı  değil, çünkü alışveriş yapma imkanı yok. Müzenin önündeki yoldan Cibeles Meydanına ve oradan Sol meydanına geçmek en doğrusu.

Bu cadde üzerinde

hemen sağ tarafta: Gijon Cafe denilen bir yer var. Burası aynı zamanda tarihi özellikleri olan bir yer, Salvador Dali’den Hemingway’e kadar, bir kısım sanatçının bir  zamanlar gelip kahve içtikleri bir yer olarak önem kazanıyor. Sizde burada küçük bir kahve molası vermelisiniz.

Colon meydanını bulunduğu yerde: Serrano bölgesi yönünde ilerleyebilirsiniz. Serrano bölgesinin merkezini teşkil ettiği, SALAMANCA mahallesi, Madrid şehrinin ana mahallesidir ve şehrin en seçkin bölgelerinden biridir.

Geçmişte, uzun yıllar boyunca, zengin Madridli aileler burada yaşamışlardır. Buradaki “Calle de Serrano” caddesi: şehirdeki en ünlü markaların satıldığı mağaza ve dükkanlarla doludur.

Bu cadde üzerinde, İspanyanın en ünlü markaları yanında, Armani, Prada, Gucci gibi yabancı markaların satıldığı yerler de bulunuyor.

Ama, burada özellikle ayakkabılar ünlüdür. Yalnız, her ne kadar kaliteli olsa da, fiyatların çok yüksek olduğunu unutmamak gerekir.

200-300 metre ilerleyip yalnızca vitrinlere bakarak geri  dönmek mümkün.

Tekrar Colon meydanına döndüğünüzde: burada bir müze var.

MUSEO ARQUELOGİCO-ARKEOLOJİ MÜZESİ

Yukarıda kısaca söz ettiğim bu müzede sergilenen eserler arasında: MÖ.2’nci yüzyıl yapımı, küçük heykel ve mücevherler, mozaikler sergileniyor.

Ama, müzenin en değerli esere: 1897 yılında, Alicante bölgesinde bulunan ve 2500 yıllık olduğu tahmin edilen “İber kadını” büstüdür.

Bu büstte görülen elbise ve saç tarama yöntemi, özellikle geleneksel İspanyol elbise ve saç tarama biçimi için öncü olmuştur.

Evet, bu müzede, bunların yanında, daha çok dini sanat zenginlikleri görülüyor. Çoğu kilise ve manastırlarda bulunan kutsal eserler toplanarak, buraya getirilmiş ve sergileniyor. Güzel bir müze, girmelisiniz.

Müze gezimizde bittikten sonra: güneye doğru, Passeo de Recoletus caddesinden ilerliyoruz. Bu cadde: şehrin en işlek caddelerinden biridir. Bu ağaçlıklı caddede gezinmek keyiflidir.

Hedefimiz: Plaza de Cibeles. Ama, bu arada ilerlediğimiz yoldan biraz ayrılarak: tarihi bir yapı görebiliriz. Eğer: Cibeles kapısını görmek isterseniz, bu ana cadde üzerinden birazcık sapmanız gerekiyor.

İspanya Madrid Puerto De Alcala

PUERTO DE ALCALA-ALCALA KAPISI

Bu tarihi kapı: yapıldığında 3 gözlü imiş. Ancak, Napolyon’un başarılarından sonra, kapının sağ ve sol bölümlerine, birer kapı daha ilave edilmiştir.

CİBELES MEYDANI

Meydanın sol tarafında, eski postane, şimdiki Belediye binası var. Binanın restorasyonu yapılıyor, Belediye buraya taşınmıştır.

Evet, şehrin en hareketli ve bunun sonucunda elbette gürültülü meydanlarından biridir.

Meydanın ortasında ise, tanrıça Kibelesin heykeli bulunuyor. Kibeles, malum Eros’un annesi, bereket tanrıçasıdır.

Bu heykel: Madrid şehrinin en sevilen sembollerinden biridir. Heykelde: Bereket tanrıçası Kybele: iki aslan tarafından çekilen arabada otururken tasvir edilmiştir.

Meydanın hemen solundaki bina: İspanyanın paralarının bloke edildiği yer, yani Banco de Espana-İspanyol Merkez Bankasıdır.

Sağ tarafta görülen Yunan stilinde, sütunlu bina ise, Servantes Enstitüsüdür. Servantes, Don Kişot yazarı önemli bir yazar. Meydanda bulunan bir diğer bina: 1919 yılında yapılan, Madrid postanesidir.

Meydandaki gezimizden sonra: Calle de Alcala caddesi istikametinde yürüyoruz, hedefimiz Sol Meydanı. Karşımıza önce: bir kültür merkezi çıkıyor.

CİRCULA DE BELLAS ARTES-KÜLTÜR MERKEZİ

Cadede, meydanın hemen doğusundadır. Burası, muhteşem ve büyüleyici bir kültür merkezidir. 1927 yılında yapılmıştır.

Yapının merkezinde bir kafe var. Burada görmenizi önereceğim eser: Moses Huerta’nın; 1910 yılında yaptığı “nü” heykelidir. Bunun dışında, yapıda etkileyici avizeler, geniş pencereler göze çarpıyor.

Aynı cadde üzerinde yürümeye devam ediyoruz. Bu kez karşımıza, hemen sağda, bir müze çıkıyor.

REAL ACADEMİA DE BELLAS ARTES DE SAN FERNANDO

Burası bir müzedir. Müzede: Valazquez, Murillo ve Rubens gibi sanatçıların eserleri sergileniyor. Ayrıca: muhteşem bur Zurbaran koleksiyonu var. Ama, burada en değerli eser: Goya’nın “Sardalyanın Gömülmesi” isimli tablosu ve genç yaşında yaptığı kendi portresidir.

Evet, aynı cadde üzerinde yürümeye devam ediyoruz. Bu kez hedef: Sol meydanı.

İspanya Madrid Puerto Del Sol Meydanı

PUERTO DEL SOL MEYDANI

Meydanın isim kelime anlamı: “Doğuya yönelik kapı, yükselen güneş”. Burası ilk yapıldığında: yani 15’nci  yüzyılda, burada,  şehir surlarında bir kapı bulunuyormuş. Meydan ismini bu kapıdan almış.

Plaza Mayor meydanının sağ kenarından geçtikten sonra, Puerto del Sol meydanı karşımıza çıkıyor. İşte: Madrid şehrinin tüm etkinliklerinin yapıldığı, şehirdeki insanların buluşma noktası, yeni yıl kutlamaları mekanı bir yer.

Hatta: şehirdeki tüm direniş, protesto etkinlikleri de burada yapılmakta ve zaman zaman, yine burada sıkı polisiye tedbirleri alınmaktadır.

Evet, Madrid şehrinin kalbi burasıdır. Ayrıca, burada “Sıfır kilometre” taşı bulunmaktadır. Yani, ulusal karayolu ağının tam merkezidir. Kilometre taşı, 1768 yılında, meydanda, Fransızlar tarafından yapılmış Postane evinin hemen önünde bulunuyor. Küçük bir sütun şeklinde.

Metro ulaşımının bütün hatları bile, burada buluşmaktadır. Meydan aynı zamanda, Gran Via caddesine çok yakındır.

İspanya Madrid

Yeni yılda: herkes, burada toplanır. Çünkü: burada aynı zamanda bir saat kulesi vardır. Saat: yeni yılda, saat 00.00’a geldiğinde, bir çan aşağıya doğru iner ve 12 kez vurmaya başlar.

Bu arada, insanlar, çevrede satılan üzüm keseciklerinden satın alarak meydana gelirler. Çünkü: içinde 12 tane üzüm tanesi bulunan keseciklerdeki üzümler, çanın her vuruşunda, bir dilek tutulur ve bir üzüm tanesi yenilerek tüketilir.

Bu şekilde tutulan dileklerin, gerçekleşeceğine inanılır. Yani, bu işlem 12 kez devam eder. Ama, çanın bir sonraki vuruşuna kadar, dilek tutulmak ve üzüm yenilmek zorunda kalındığında, işlem biraz hızlı şekilde yapılmaktadır.

Meydandaki yapılara gelelim.

Sol tarafta binalar var. Bunlardan biri, El Corte İnglesias isimli, alışveriş mağazasıdır. Sağ tarafta, üzerinde saat kulesi bulunan bina, hükümet binasıdır.

Meydanın tam ortasında: Kral III. Charles’e ait: kare kaide üzerinde bir heykeli görülüyor. Meydanın ortasında ise, fıskiyeli bir havuz var.

Meydanın solunda yani kuzey tarafında : küçük bronz bir ayıcık heykeli var. Küçük bir ayı: Mandrose ağacından çilek yemeye çalışıyor.

Bu  Madrid şehrinin simgesidir. Çünkü: Madrid şehrinde: kraliyet sarayı sınırlarının dışındaki bütün yerler, hep avlanmaya müsait yeşil yerler olarak biliniyor. Ayı: aynı zamanda gücü temsil ediyor. Yani: kilisenin gücü ifade ediliyor.

İspanya Madrid

Sol meydanı: yalnız bunlarla değil, özellikle hafta sonunda yani tatil günlerinde, İspanyol müziği yapan müzik guruplarının sesli ve görüntülü şovlarıyla da ünlü.

Hafta sonu buraya gittiğinizde, mutlaka yerel kıyafetler giymiş, bu müzik guruplarıyla karşılaşabilirsiniz.

Ayrıca: meydanda, çok miktarda, değişik profiller çizen, değişik kıyafetler giymiş, canlı heykellerle de karşılaşmak mümkün.

Evet, günü burada, yani Sol Meydanında noktalıyoruz.

MADRİT ŞEHİR MERKEZİ

3.gün; GEZİLECEK YERLER

Bugünkü gezimize, Avrupa’nın en büyük 3’ncü müzesi ile başlıyoruz. Bulunduğunuz yerden, metro ile BANCO DE ESPANA istasyonuna gelin.

Burada metrodan indikten sonra, Peseo de Prado caddesinde, güneye doğru ilerlemeye başlayın. Bu büyük bulvar: toplam 5 km. uzunluğunda, güneye doğru uzanıyor.

Burada, iki yana sıralanmış ağaçlar ve binalar, güzel bir görüntü oluşturuyor. Ayrıca, yine burada, dünyanın en etkileyici sanat müzelerinden, üç tanesi bulunuyor.

Sanat dünyasının bu üçlüsünü, ziyaret etmenizi ve özellikle Prado müzesini mutlaka görmenizi öneriyorum.

İlk olarak, sağ yanda Banco Espana binası ve hemen karşısında, bir müze var. Museo Naal çıkıyor. Ben bu müzeye girmedim, çünkü herhangi bir güzellik ve önemli eser sergilendiği hakkında duyum almadım. Evet yürümeye devam ediyoruz.

Bu kez karşımıza bir meydan çıkıyor.

NEPTÜN MEYDANI

Burası,  denizler tanrısı Neptün için yapılmıştır. Meydanın ortasında bir havuz var ve havuzun içinde, Neptün heykeli bulunuyor.

Zaman zaman havuzda fıskiyeler ve gece ışıklandırma gösterileri yapılmaktadır. Meydanın hemen sol yanında bir müze var. Altın üçgen müzelerinin ikincisi.

MUSEO TYSSEN-BORNEMİSZA

Burası bir şahsa, yani Baron Tyssen denilen bir şahsa ait koleksiyonun sergilendiği bir müze. Müze yapısı: Villahemosa Sarayı olarak, 18’nci yüzyılda inşa edilmiştir.

Daha sonra ise, İspanyol mimar Rafael Moneo tarafından tadil edilerek, müzeye dönüştürülmüştür.

1992 yılında ziyarete açılan müzedeki koleksiyon: dünya üzerinde, kişisel koleksiyon olarak: İngiltere kraliçesi Elizabeth’in şahsi koleksiyonundan sonraki en zengin koleksiyon olma özelliğini taşıyor.

Baron Heinrich Tyyssen Bonemisza

1920 yılından itibaren toplamaya başladığı muhteşem koleksiyonunu, 1993 yılında, İspanyol hükümetine satıyor.

Müze binasında sergilenen eserler: 19 ve 20’nci yüzyıllar arasında üretilen eserlerdir. Bunların toplamı, yaklaşık: 800 civarındadır. Bunlardan başka, 1600 civarında: heykel, oyma, goblen ve diğer objelerde sergileniyor.

Müzede eserleri sergilenen ressamlardan öne çıkanlar: Rambrant, Tiziano, Rubens, Monet, Renoir, Van Gogh.

Bu müzenin içinde: bir restoran ve hediyelik eşya satış mağazası bulunuyor.

Tyssen müzesinden çıktıktan sonra, güneye doğru yürümeye devam ediyoruz ve bu kez karşımıza, altın üçgen müzelerinin birincisi, Avrupa’nın en büyük üçüncü müzesi çıkıyor.

İspanya Madrid Prado Müzesi

PRADO MÜZESİ

İspanya ve bu güzel ülkenin başkenti Madrid denildiğinde: elbette bir çok güzellik akla gelmektedir. Ancak: bu şehrin en öne çıkan özelliği: altın üçgen de denilen, üç muhteşem sanat müzesine ev sahipliği yapmasıdır. Prado Müzesi, bu altın üçgen olarak nitelenen müzelerin birincisidir.

İspanyolca “Prado” kelimesinin anlamı “çayır” demektir. Çünkü: müzenin bulunduğu alan, yemyeşil çayırlar tarafından kuşatılmıştır.

Müze binası: 1785 yılında, Kral III. Charles döneminde, Madrid Belediye Başkanı Carlos tarafından “Doğa Tarihi Müzesi” olarak yaptırılmıştır. Mimar: Juen de Villanueva.

Müzede: yaklaşık 7000 eser bulunuyor ve günümüzde, 120 odada, bunların 2000 kadarı sergileniyor. Ayrıca: 5000 çizim, 2000 baskı, 1000 sikke ve madalyon, 2000 dekoratif obje ve 700 heykel var.

Yani, bu rakamlar düşünüldüğünde, buranın dünyanın en büyük sanat depolarından birisi olduğunu söylemek mümkündür.

Çok sayıda eserin ortaya çıkardığı bu  dev koleksiyon: 12’nci yüzyıldan başlanılarak 19’ncu yüzyıla kadar olan süreçte, Habsburg ve Bourbon krallıkları, şehrin hamileri ve yurt içindeki çeşitli manastırlar tarafından toplanmıştır.

Gerçekten muhteşem bir sanat koleksiyonu ve yüzlerce eseri görebilmek bayağı  zaman alıyor. Bu nedenle, müzeye ayıracağınız zamanı iyi belirlemek gerekiyor. Zaten, içeride bir koşuşturmacadır gidiyor.

Bence, müzeyi ziyaret etmeyi düşündüğünüzde, yanlızca göze batan eserlere yoğunlaşmalısınız. Yazının son bölümlerinde, müzede mutlaka görmenizi önereceğim, müzenin öne çıkan eserlerinin listesini vereceğim.

Yine  de, siz, müzeyi gezebilmek için, en az 3 saat zaman ayırmalısınız.

Müze tarihinde ilginç bir olay

Napolyon’un şehri işgali sırasında, bina, İspanyol askerleri tarafından sığınak olarak kullanılmış ve büyük hasara uğramıştır.

Daha sonra ise, 1819 yılında, bu kez, sanat eserlerinin sergilenmesi için kullanılmasına karar verilmiştir. 1868 yılında ise “El Museo del Prado” ismini alarak, Kraliyet Koleksiyonu Resim Sergisi olarak ziyarete açılmıştır.

Müze: Pazartesi hariç, haftanın diğer günlerinde, saat: 09.00-20.00 arasında açıktır. Müze içinde bulunan: restoran, kafeterya ve hediyelik eşyaların satıldığı bölümler ise, yine aynı günlerde, saat: 09.00-19.30 arasında açık bulunduruluyor.

Müze binasına ulaştığımızda, binanın sol yanından arkasına dolaşarak, bilet satılan gişelere ulaşmak mümkün.

Bu sırada: bahçede bulunan “Goya” heykeli, yeşillikler ve oturma yerleri görülüyor.

Giriş biletinizi aldıktan sonra, binaya giriyorsunuz ve dedektörlerden kontrolden geçirilerek binaya alınıyorsunuz.

Bina: giriş yani zemin katı ve bunun üzerindeki bir kattan oluşmaktadır. Zemin katın altındaki bodrum bölümünde ise: özellikle sikke ve madalyonların sergilendiği bölüm var ki, çoğu ziyaretçi bu bölüme inmeyi unutuyor, ihmal ediyor veya bilmiyor.

Mutlaka inilmeli ve müzenin hazine bölümü olarak isimlendirilen bölümü gezmelisiniz.

Binaya girdiğinizde

hemen soldaki danışmadan müze planı alın. Bu plan-broşürde: müzede sergilenen eserlerin başlıcaları ve eserlerin sergilenme durumu gösteriliyor. Ancak, elbette yabancı dil bilginiz dahilinde bunu anlamak mümkün.

Yazılanları tam olarak anlamadığınız takdirde ise, tam bir karmaşa sizi bekliyor. Bu karmaşayı çözene kadar zaman geçiyor. Halbuki, ben isterdim ki, İspanyol yetkililer, müzenin gezi planını bu şekilde broşürler ile değil de, herkesin anlayabileceği şekilde (örneğin diğer bir kısım müzede olduğu gibi, yerlere çeşitli renklerde ok işaretleri çizerek) sağlamış olsalardı.

Müzede sergilenen eserler: oda-oda ve bazı yerlerde büyük salonlarda sergileniyor ve bunların birbirleriyle bağlantıları biraz karışık.

Siz zemin kattaki bölümden gezinize başlamalısınız. Biraz önce sözünü ettiğim gibi, bir yerleşim  planı alın ve hemen zemin katta, giriş bölümünden sağa dönerek gezinize başlayın.

Broşürde de görüleceği gibi, sergilemede izlenen yol: eserleri sergilenen ressamların hangi ülkeden oldukları (aynı ülke ressamlarının eserleri, bir arada sergileniyor) ve eserlerini hangi yıllarda verdikleri (aynı yıl aralıklarındaki eserler, aynı yerde sergileniyor) esas alınmıştır.

Örneğin: sağa dönüp ilerlediğinizde, 49’nolu salon ve sonra, 55B’nolu oda, 55’nolu oda, 55A’nolu oda, 56A’nolu oda, 57A’no lu oda, 58A’nolu oda ve bu odadan 58’nolu odaya, 57’nolu odaya, 56’nolu odaya geçiyorsunuz.

İlginç ayrıntı, buradan devam edebilmek için, biraz önce girdiğiniz 55’nolu odaya yeniden girmek, oradan 55B’nolu odaya yeniden girmek ve oradan daha önce girmediğiniz 56 B’nolu odaya girerek gezinize devam etmeniz gerekiyor.

Yani: daha önce girdiğiniz odaları yeniden görmek, hiçte hoş  değil, çünkü müze çok büyük, sergilenen eserler çok fazla, zaman kaybetmemek gerekiyor.

Üst kata çıkabilmek için

gerek merdivenleri ve gerekse asansörleri kullanabilirsiniz. Üst katında sergilenme planı aynı.

Bu arada: zemin katta: gezinizi bitirdikten sonra: restoran bölümünde bir şeyler yiyebilir, kafeterya bölümünde bir şeyler içebilirsiniz.

Ayrıca: müze ile ilgili hediyelik eşyaların satıldığı bir bölüm de var. Burayı da ziyaret edebilirsiniz.

Elbette, bu müzede yalnızca resimler sergilenmiyor. Bir miktar heykel de sergileniyor. Sergilenen heykellerin toplamı: 700 dür.

Ben burada son bir not olarak: müzede sergilenen binlerce eser arasından mutlaka görmenizi önereceğim eserlerden ve yerlerinden söz etmek istiyorum.

Bunları not ederseniz, kaçırmazsınız. Yoksa, müzeden çıktığınızda, müzenin en değerli eserlerini göremeden ayrılmak da mümkün.

ZEMİN KATTA

49’nolu odada:

Raphael’in The Cardinal ve Madonna of the fish:

55B’nolu odada:

Dürer’in Self Portrait ve Adam and Eve:

56’nolu odada:

Mor’un Queen Mary Tudor:

56A’nolu odada:

Bosch’un Table of the Seven Deadly Sins: Patınır’ın Crossing the Styx (Hieronymus Bosch: 1450-1516 yılları arasında yaşamıştır.

Sanatçının, en önemli eseri (Dünya Zevkleri Bahçesi) budur. Resimde, birbirine karışan, cüretkar erotik fantaziler ve kıyamet günü kabusları, Ortaçağ köylü zihniyetinin korkuları ve batıl inançlar betimlenmiştir.)

56B’nolu odada:

Fra Angelico’nun The Annuciation: Mantegna’nın The Death of the Virgin: Antonello Da Messina’nın The Dead Christ Supported by an Angel:

58’nolu odada:

Van Der Weyden’in Descent from the Cross;

64’nolu odada:

Goya’nın 3 Mayıs İnfazı (Bu resim, İspanyol vatanseverlerinin, 1808 yılındaki işgal yıllarında, Fransızlar tarafından kurşuna dizilmelerini resmediyor.

Sanatçı, bu trafik olayı yaşadığı yerden görür ve ardından, ay ışığı altında, kurbanların resimlerini yapmak için, olayın yaşandığı yere gider. )

67’nolu odada:

Goya’nın Saturn devouring his Child (Sanatçı, bu resmi yaptığında, bunalımda ve sağırdır. Korkunç bir resim, özellikle gözler muhteşem )

1.KATTA

8B’nolu odada:

El Greco’nun The Holy Trinity-Knight with his hand on his Chest (El Greko, 1541-1614 yılları arasında yaşamıştır. Girit’te doğmuş, uzun yıllar İtalya’da yaşamış olmasına rağmen, kusursuz bir İspanyol olarak bilinir.

Toledo şehrinde, 37 yıl boyunca büyük ve güçlü dini tuvaller üzerinde çalışmıştır.

Evet, bir kısım eleştirmenler, sanatçının eşsiz figürleri yaratmasındaki en büyük etkenin, gözlerinin astigmat olmasına bağlıyorlar.)

9’nolu odada:

Ribera’nın Jacobs Dream:

9A’nolu odada:

Velazguez’in The Surrender of Breda (Diego Velazguez: 1599-1660 yılları arasında yaşamış ve Kral IV. Felibe tarafından çalıştırılarak, saray ressamı ve altın çağın en büyük İspanyol sanatçısı olmuştur.

Bu eser, 1625 yılında, İspanyolların Hollandalılara karşı kazandıkları zafer anısına yapılmıştır.

Eserde: generalin kahramanlığı, kaybedenin tükenmişliği, tertipli biçimde yukarıya kaldırılmış mızraklar ve ateşler içindeki savaş alanı resmedilmiş)

10’nolu odada:

Velazguez’in The Drinkers

10A’nolu odada:

Zurbaran’ın Still Life with Four Vessel (Francisco de Zurbanan: 1598-1664 yılları arasında yaşamıştır. Işık ustası olarak bilinir. En büyük eserlerinde: mitolojik, dinsel ve tarihsel temaları işlemiştir. Bu eserinde: bir kadeh, iki vazo, siyah arka planda ise bir çömlek görülüyor)

12’nolu odada:

Velazguez’in Las Meninas (yukarıda ressam hakkında bilgi vermiştim. Altın çağın en ünlü İspanyol ressamının bu eseri muhteşem, mutlaka görün.

Bu eserde, başyapıtın solunda durarak kendini gerçek hayatta olduğu gibi, ailenin bir parçası gibi resmetmiştir. Özellikle, bu tablodaki ışık efektleri muhteşem)

16’nolu odada:

Murillo’nun The Patricians Dream:

16B’nolu odada:

Rembrant’ın Artemisa:

25’nolu odada:

Rubens’in The Three Graces (Peter Paul Rebers, 1577-1640 yılları arasında yaşamıştır. Muhteşem bir dinsel fantezi olan çıplak kadınların portresi budur)

26’nolu odada:

Rubens’in The Adoration of the Magi (Yukarıda sözünü ettiğim Rubens’in bir diğer önemli eseri: muhteşem bir dinsel fantezi olan Müneccim kralların tapınmasıdır.)

32’nolu odada:

Goya’nın The Family of Charles IV ( Fransisco de Goya: 1746-1828 yılları arasında yaşamıştır. 1763 yılında, Madrid’ten Zaragoza şehrine gider ve burada kralın baş ressamlığına kadar yükselir.

Bu eserde, sanatçı: kral IV. Carlos ve ailesini resmetmiş. Resmin özelliği: kişileri olduğundan güzel göstermemeye çalışması, dürüst biçimde aktarmasıdır. Resimde, yalnızca çocuklar çekici görünüyor)

36’nolu odada:

Goya’nın The Naked Maja ( Goya hakkında yukarıda bilgi vermiştim. Sanatçı bu eserinde: Alba düşesini resmetmiştir. Eser, İspanyanın ilk nü eserlerindendir.

Bu resim ilk yapıldığında: Goya ve Alba Düşesi arasında skandal bir ilişkiden söz edilmiş, dedikodular odak noktasına çıkmıştır.

Bunun üzerine, Goya, Düşesin aynı biçimde, giyinik yani elbiseli resmini yapmıştır. Evet, her iki resim yan yana duruyor)

Prado müzesini gezdikten sonra: hemen müzenin yanında, Attocha tren istasyonuna doğru olan bölümdeki bir parka uğramalısınız.

REAL JARDİN BOTANİCA

Burası, Kraliyet Botanik Bahçesi olarak biliniyor. Burada: dünyanın her yerinden gelen, yaklaşık 30.000 kadar ağaç ve bitki bunuluyor.

Bahçeler: Totany Üniversitesi için, kral Charles III. tarafından kurulmuştur. Parkın içinde, farklı bölümlerdeki ağaç ve bitkiler; Latince adları verilerek etiketlenmiştir.

Prado Müzesini ve Real Jardin Botanika parkını gezdikten sonra: aynı cadde üzerinde yürümeye devam ediyoruz. Bu kez hedef yine bir müze.

CENTRO DE ARTE REİNA SOFİA-REİNA SOFİA MÜZESİ

Madrid şehrinde, Reina Sofia Müzesi, yalnızca Salı günleri kapalı kalıyor, yani dünya müzelerinin kapalı bulunduğu Pazartesi günü, bu müze açık tutuluyor.

Giriş ise, 8 Euro. Burası, altın üçgen olarak nitelenen müzelerden üçüncüsüdür.

Müze: Hospital de San Carlos isimli yapıda bulunuyor. Yapı: 18’nci yüzyılda, İtalyan Francesco Sabatini ve İspanyol Jose de Hermosilla isimli mimarlar tarafından tasarlanmıştır.

Daha sonra ise, 1992 yılında, Kraliçe Sofia tarafından müze olarak hizmete açılmıştır. 2005 yılında ise, genişletilerek günümüzdeki görünümüne kavuşmuştur.

Müzede: 20’nci yüzyılın başlarından, günümüze kadar olan döneme ait bir kısım sanatçının eserleri sergileniyor. Bu eserler: 3500 ses kaydı, 1000 klip, 10 binden fazla kitap şeklindedir.

Ama müzenin en önemli eseri: Picasso’nun “Guernica” adlı tablosudur.

Picasso sevenler: müzede ünlü “Guernika” resmini mutlaka görmelidirler. 1937 yılında, Paris Dünya Fuarında sergilenmek üzere, Picasso’ya bir resim sipariş edilmiştir.

Bu sırada: İspanyada iç savaş sürmektedir. General Franco ile birlikte hareket eden Alman uçakları, İspanyanın Bask bölgesinde: Guernica kasabasında, sivilleri hedef alan bir katliam yapar.

Bunun üzerine,  Picasso: bu esrarengiz eseri yapar. Eser aynı zamanda: II. Dünya savaşı sonrasında, savaş karşıtı düşüncelerin de merkezi olur.

Bu arada, İspanya ülkesinde, Bask ayrılıkçı hareketinin de simgesi olur.

Sanırım bu eserin, bu tür siyasi düşüncelerin merkezinde bulunması nedeniyle, eseri, camlı bir bölmede muhafaza ediyorlar. Yani, çok sıkı güvenlik önlemleri alınmış.

1937 yılında, Paris Dünya Fuarında sergilendiğinde: sergiyi gezen Alman generallerden biri, Picasso’ya hitaben “Üstadım, müthiş bir şey, siz mi yaptınız?” diye sorar.

Bunun üzerine, Picasso “hayır ben yapmadım, siz yaptınız” der.  Evet, bu müzedeki en önemli eser bu. Resmin inanılmaz boyutları var. Dehşet büyük bir tablo, ebatları çok büyük.

Bu müzeden çıkınca: bu kez: bir meydana “Plaza Emperetor Carlos V” ulaşıyoruz. Bu meydanda: 2004 yılında, Attocha tren istasyonuna yapılan bombalı saldırıda ölenlerin anısına yapılan, büyük ve silindir şeklinde bir anıt hemen göze çarpıyor.

Bu anıtı gördükten sonraki hedefimiz tren istasyonu.

İspanya Madrid Atocha Tren İstasyonu

ATOCHA TREN İSTASYONU

11 Mart 2004 tarihinde, burada patlamalar olur ve 191 kişi ölür ve 1800 kişi ise yaralanır. Patlamaların hemen sonrasında, İspanya hükümetinde başta bulunan merkez sağ parti, herhangi bir araştırma yapılmamış olmasına rağmen,  patlamaların sorumluluğunu ETA örgütüne atar. Çünkü, 14 Mart tarihinde, ülkede genel seçimler yapılacaktır.

Ancak: ETA örgütü, 1970’li yıllarda, Barselona şehrinde, bir süpermarkete bomba yerleştirdiğinde, birçok insanın ölmesi üzerine, taktik değiştirmiştir.

Bu olaydan sonra, örgüt, bomba koyduğu yeri, polise ihbar etmekte ve bomba koyulan yerin boşaltılmasını ve dolayısı ile insanların ölmemesini sağlamaktadır.

Amaç, yalnızca eylem seviyesinde kalmaktadır. 2004 yılındaki bu patlamaların ardından, suç örgüte atılınca, ETA hemen bir açıklama yapar ve patlamaların, kesinlikle kendi tarzları olmadığını söylerler.

Daha sonra, kısa bir araştırma yapıldığında, patlamaların EL KAİDE isimli örgüt tarafından yapıldığı anlaşılır. Hatta: bu arada, tren istasyonunun bir sloganı bulunmaktadır.

Bu slogan gereği, hızlı trenleri kasten “Madrid’den gökyüzüne” olarak belirlenen bu slogan, hemen kaldırılır. İspanya ülkesi,1500 km. lik hızlı tren ağı ile donatılmıştır.

Hatta: 2020 yılına kadar, bu hızlı tren ağının,7000 km. ye ulaştırılması hedeflenmektedir.

Evet, İspanyollar, patlamaları takiben, 14 Mart tarihinde sandık başına gittiklerinde: patlamaların ardından ,herhangi bir araştırma yapılmadan acele açıklama ve suçlama yapan dönemin sağcı iktidar partisini, iktidardan düşürürler.

Bugünkü, Zapetero hükümeti, yani sol parti işbaşına gelir. Sonuçta, patlamalar, seçim sonuçlarını da etkilemiş olur.

Hiçbir araştırma yapmadan, olayın ETA örgütünün üzerine atılması: dönemin iktidar partisi ve başbakanının siyasi arenada güç kaybetmesine neden olmuştur.

İstasyonda:

içinde nilüfer çiçekleri yüzen, küçük bir havuz ve kafesler var. Buraya, daha doğru bir tanımla, tropik bahçe de denilebilir.

Bu botanik bahçede: güneş ışınlarını almadan, ağaçların, çiçeklerin nasıl bu kadar güzel bir görünüm aldığını anlamak mümkün değil.

Bahçenin ortasındaki havuzda ise, birçok irili-ufaklı kaplumbağa bulunuyor. İstasyonun bahçesinde, patlamalarda ölen 191 kişinin anısına, birer tane zeytin ağacı  dikili görülüyor.

Bu arada, biraz da, yapıdan söz etmekte sanırım yarar var. İstasyon: bir demir ve cam işçiliğinin başarılı örneğinin sergilendiği bir yerdir.

Şehrin güneyi ve Barselona ve Toledo gibi şehirlere sefer yapan trenler, buradan hareket ediyorlar. Yüksek hızlı trenlerin çıkış noktası da burasıdır.

Yapı; 1851 tarihinde, Paris şehrinde bulunan Eyfel kulesini yapan, Gustav Eyfel tarafından tasarlanmış ve yapılarak hizmete açılmıştır.

Ancak, daha sonraki tarihi süreçte büyük bir yangın geçirir ve restorasyon çalışmaları sonucu yenilenerek, 1892 yılında yeniden hizmete açılmıştır. Trenlerin bulunduğu bölümün üstündeki örtü platformunun uzunluğu 157 metre ve yüksekliği 27 metredir.

Evet, günümüz burada bitiyor.

İspanya Madrid

MADRİT ŞEHİR MERKEZİ

4.gün; GEZİLECEK YERLER

Bugünkü gezimize: Sol meydanından başlıyoruz. Bulunduğunuz yerden metro ile,  SANTO DOMİNGO metro istasyonuna gidin ve burada  metrodan inin.

İstasyondan çıkınca, istikametimiz Plaza Callao. Bu meydandan sonra, doğruca Gran Via caddesine giriyoruz ve bu keyifli cadde boyunca ilerliyoruz.

İspanya Madrid Gran Via Caddesi

GRAN VİA CADDESİ

Şehrin en  popüler caddelerinden olan Gran Via caddesine giriyorsunuz. Buranın bir diğer ismi de “büyük yol” olarak biliniyor.

Burası: sonradan: 3 bölüm halinde dizayn edilmiştir. Çünkü: İspanyol krallığından kopup ayrılan kolonilerden, zaman içinde, buraya dönüp gelenler var. Zaten, şehirde çok miktarda, bir kısmının gözleri çekik, göçmen görmeniz mümkün. İnsanlar buraya göçüp geldikçe, şehir büyümüş ve yeni yerleşim yerleri gerekmiş.

Dolayısıyla, şehrin çok daha zengin kesimi: gelip buraya yerleşmeye başlamışlar. Yani: 1910 yılında yapımına başlanan cadde, 1940 yılında tamamlanmıştır.

Caddeye baktığımızda:

bunun üzerinde: İspanyol Telekominikasyon binası, şık oteller, alışverişle ilgili pek çok mağaza, bunun dışında restoranlar, kafeler, sinemalar, tiyatrolar, müzikaller gibi bir takım faaliyetlerin yapıldığı bina ve tesisleri görmek mümkündür.

Yani: burası özel ve güzel bir caddedir ve şehrin bir çok bölgesine çok yakındır. Bir anlamda, şehrin merkezi gibidir. İspanyol Telekominikasyon binası: 1929 yılında, ilk inşa edildiğinde, 80 metre yüksekliğiyle, şehrin en yüksek binası imiş.

Zaten, bu noktadan sonra: caddenin ikinci bölümü başlıyor. Bu ikinci bölüm: Callao meydanına kadar uzanıyor. Burası da: şehrin gece hayatının merkezi. Burada: sinemalar, kitap ve müzik albümlerinin satıldığı büyük mağazalar var.

Özellikle: FNAC (Fransız kökenli mağazalar zinciri) mağazasına mutlaka uğramanızı öneririm. Çünkü: elektronik eşya, müzik ürünleri, kitap gibi birçok şeyi bulup satın alabilirsiniz.

Callo meydanından sonra, Espana meydanına kadar olan bölüm ise, üçüncü bölüm olarak biniliyor. Burada da, modern sinemalar ve oteller bulunuyor.

Cadde üzerindeki binaların mimari tarzı: 17-18-19’ncu yüzyıl mimari stillerini gösterirler. Madrid, zaten ağırlığı olan bir şehirdir.

Her şeyden evvel, kraliyet şehridir. Bunun dışında: siyaset, politika ve turizmin de kalbinin attığı şehir olarak öne çıkmaktadır.

Tabii politik ve siyasi bir çehre içinde olmanın ve kraliyetin burada olmasının, Madrid şehrini, Barselona şehrine göre, biraz daha ağırlığını ortaya koyuyor ve zaten siz bu ağırlığı hissediyorsunuz.

Cadde üzerinde,

köşede “Pizza Marzano” isimli restoran var. Pizza Marzano, İspanyanın her yerinde şubesi olan bir restoran zinciridir. İçinde, pizza dışında yemekler de bulunuyor.

Bunun yanında, yine bu cadde üzerinde, Santo Domingo metro istasyonunun hemen yanında, muhteşem bir dondurmacı var. Buraya yolunuz düşerse, mutlaka bu dondurmadan tatmalısınız.

İspanya Madrid

Bu cadde ile ilgili son bir not: Gran Via caddesinden, Purta del Sol meydanına iner sokaklardan bir tanesi olan: Celle dela Monterasokağı: günümüzde şehrin hayat kadınlarının ve seks marketlerinin bulunduğu bir yer olarak öne çıkıyor.

Buradan gündüz dahi geçseniz: yaşlarının bir hayli küçük olduğunu ama fizik olarak mükemmel olduklarını göreceğiniz hayat kadınlarını görmeniz mümkün.

Ayrıca: seks marketleri de bulunuyor. Bu sokağın hemen Gran Via ile birleştiği köşe başında ise, ünlü bir fast-foot zincirinin restoranı bulunuyor.

Bu arada: sakın bu hayat kadınlarının resimlerini çekmeye kalkmayın, çünkü aşırı tepki veriyorlar.

İspanya Madrid Gran Via Caddesi
Gran Via caddesinde yürürken,

Circula de Bellas Artes meydanına geldikten sonra: bu kez Calle de Alcala caddesine dönün ve istikamet Sol Meydanı. Sol meydanından sonra, yine aynı caddenin uzantısını takip ederek, şehrin yine ün ünlü yerlerinden birine ulaşıyoruz.

İspanya Madrid Alcala Caddesi

ALCALA CADDESİ

Bu cadde: çok uzun bir caddedir. Şehir içinde, yaklaşık 9-10 km. ilerlemektedir. Yani, Madrid şehrini bir baştan bir başa kesmektedir.

Birçok semt, bu Alcala caddesi üzerinde veya çevresinde sıralanır. Özellikle: 18’nci yüzyıldan kalma apartmanlar ilgi çekiyor.

Şehrin lüks semtlerinden biri olması nedeniyle, bu cadde üzerindeki kiralar da yüksek.

Ayrıca, yine bu cadde üzerinde, 100 civarında bankanın merkez binası ve şubeleri bulunuyor. Bunun dışında: sigorta şirketleri, Maliye Bakanlığı ve Borsa Binası var.

İspanya Madrid Palaza Mayor

PLAZA MAYOR

Burası ile ilgili sözlerime başlamadan önce, bilmelisiniz ki, Madrid şehrinde mutlaka görmeniz gereken bir yer.

Burası:  tam şehir merkezinde, dört tarafı kapalı,  tam bir kibrit kutusu gibi bir meydandır. 17’nci yüzyılda: mimar Juan de Herrera tarafından planlanmış olup, sivri kuleler, simetri ve çatılar  dikkati çekiyor.

Birkaç giriş kapısı bulunuyor. Bu kapıların üstleri kemerli. Alanın uzunluğu200 metre ve genişliği 100 metredir.

Zemin: Arnavut kaldırımı taşlarla döşenmiştir. Alanın çevresinde ise tarihi yapılar var ve bunların alt katlarında: hediyelik eşya satan dükkanlar ve  restoranlar bulunuyor.

Eski Yunan mitolojisinde: Agoralara benzeyen ya da o mantıkla yapılan bir yer. Agoralar: daha çok halkın toplandığı, çeşitli faaliyetlerin yapıldığı, yöneticilerin insanlara seslendiği yer olarak biliniyor.

Burada: tarihi süreç içinde, birçok etkinlikler düzenlenmiştir. Zaman zaman kraliçeler partiler, davetler vermiş, eğlenceler ve şenlikler yapılmıştır.

Ayrıca, zaman zaman,  siyasi direnişler olmuş, ama ortaçağ dönemine bakıldığında ise, daha kötü faaliyetler yani engizisyon mahkemeleri sonucu giyotin veya yakılarak öldürülme şeklinde idamlar yapılmıştır.

Yani, meydanın ünlü ve hareketli bir geçmişi bulunuyor.

Meydanın çevresindeki binalarda:400’e yakın daire bulunduğu söyleniyor. Bunların bir kısmı konut, bir kısmı ise ofis olarak kullanılıyor.

Bir zamanlar, bu konutların balkonlarından, alandaki etkinlikler seyrediliyor ve hatta konut sahipleri bu etkinliklerin izlenmesi için bilet satıyorlarmış.

Gerek gündüz ve gerekse gece, meydan bayağı hareketlidir.

Özellikle: geceleri buraya gittiğinizde, mevcut restoranlarda yer bulunmadığını ve insanların, uzun kuyruklar oluşturduğunu görebilirsiniz.

Pazar günleri ise, burada: ikinci el pazarı, yani bit pazarı kuruluyor. İnsanlar, evlerinde kullanmadıkları eşyalarını, antika ve pul, para gibi koleksiyon objelerini, bu meydanda kurulan derma-çatma tezgahlarda satışa sunuyorlar.

Ancak, meraklısına  dikkat, bu tezgahlar, sabah kurulup, saat 14.00’de kaldırılıyor. Özellikle: antika para ve pul kolleksiyonerlerinin mutlaka gitmesini öneririm.

Meydanda, ayrıca öğrencilerin kaldıkları hosteller var. Meydanın tam ortasında ise: meydanın yapılmasını emreden, kral III. Felibenin bir heykeli görülüyor.

Evet, günümüzü burada, geceleri de çok hareketli olan bu meydanda ve çevresindeki ara sokaklardaki gezilerimizle bitiriyoruz.

İspanya Madrid

MADRİT ŞEHİR MERKEZİ

GEZİLECEK DİĞER YERLER

İspanya Madrid Santiago Bernabeu

SANTİAGO BERNABEU-STADYUM

Madrid şehrinin en kuzey bölgesinde bulunuyor. Buraya ulaşmak için, metro hattında SANTIAGO BERNABEU istasyonunu hedeflemeniz yeterli.

Burası, şehrin batı yakasında, bir stadyumdur. 14 Aralık 1947 tarihinde açılmıştır. 82 bin seyirci kapasitelidir. Yer yüzeyinden 4 metre aşağıdadır.

Normalde, Latin ülkelerinin stadyumları böyle değildir.

Daha yayvan ve geniştir. Bu daha çok kuzey ülkelerinin stadyum sitilinde yapılmıştır. Daha  dik. Yani: köşelerden ve gerilerden maçı izlemek için, dürbün gerekiyor.

İspanya Madrid

Stadın ismi: Madrid Futbol Kulübünün: El Bernabeu isimli, eski başkanlarının onuruna, stadyuma verilmiştir.

Dünyanın en ünlü ve prestijli futbol yerlerindendir. Ancak, burayı ziyaret ettiğinizde, resim çekmekte zorlanabilirsiniz.

Çünkü: yakınına gittiğinizde, devasa bir yapı görüyorsunuz ve belli yerlerinin resmini çekmek mümkün oluyor.

İspanya da, gerek Madrit ve gerekse Barselona da, futbol çok konuşuluyor.

Bu stadyum, onlar için bir mabettir. İki büyük takımları var. Real Madrid ve Atletico Madrid. Real Madrid, en başarılı takımlarıdır.

Evet: Barnebeu Stadyumu: çok güzel yapılmış bir statıdır. İçinde: özel locaları, restoranları, barı, pabı, saunası, özel oturma ve toplantı salonları ile pek çok fonksiyonel bölge barındırmaktadır.

Ayrıca, bir diğer öne çıkan özelliği: stadın, 15-20 dakikalık bir süre içinde, tamamen boşaltılabilmesidir.

O kadar düzenli bir sistem yapılmış ki, inanılmaz. Metro sistemi, stadın içine kadar giriyor.

Genellikle, maçlara kimse arabaları ile gelmiyormuş. Metro veya yürüyerek gelmeyi tercih ediyorlarmış.

Evet, burayı ziyaret etmeyi düşünenler mutlaka olacaktır. Ancak, burada görebileceğiniz çok fazla bir şey yok. Yalnızca, böyle muhteşem bir stadyumun yanında bulunmaktan keyif alabilirsiniz. Tercih sizin.

İspanya Madrid Toros De Las Ventas

TOROS DE LAS VENTAS-ARENA 

Burası, şehir merkezine yakın değil. Ancak, elbette, buraya metro hatları ile ulaşım mümkün. Bulunduğunuz yerden, metroya binip “VENTAS” istasyonunu hedeflediğinizde, buraya rahatlıkla ulaşabilirsiniz.

Peki, burada ne görebiliyorsunuz. Öncelikle arenanın mimari yapısı güzel, ayrıca dışında hediyelik eşya satılan yerler ve bir matador anıtı var. Bunun dışında, bir şey yok.

Burası: şehrin doğusunda, bir arenadır. 17 Haziran 1931 tarihinde açılmış olup, 25 bin seyirci kapasitelidir.

Arenanın ortasındaki bölüm: yaklaşık 65 metrelik çapı ile,  dünyanın en geniş halkalarından biridir.

Ventas arenası: çok önemli bir arenadır. Çünkü, buradaki bir boğa, çıkıp şovunu yapıyor ve bir matador ile karşılaşıyor ise, o en üst  düzeyde boğadır.

Matador da, Ventas arenada şova çıkıyorsa, onun da en üst düzey bir matador olduğu düşünülür.

Yapı stili olarak bakıldığında ise, buranın: Hıristiyan, Yahudi ve Müslüman ustaların stillerinin karışımı ile yapılmış olduğu görülür ki buna “müdahar tarzı” deniliyor.

Madrid şehrinin birçok yerinde bu tarzı görmek mümkündür. Özellikle, pencere şeklinde olan kısımlar, daha çok Arap sitilindedir.

Madridliler, boğa güreşlerinin yapıldığı arenaları seviyorlar. Ama, Barselona’da, yani Katalan bölgesinde, boğa güreşleri yaygın değil. Onlar, bunun artık bir spor olmadığını, bir eğlenceden ziyade, bir vahşete dönüştüğünü kabul ediyorlar.

Ama Madridliler, normal bir futbol maçına gider gibi, hafta sonları boğa güreşlerine gidiyorlar. Hatta, bir çoğu, boğa güreşlerini seyredebilmek için, kombine şeklinde biletler alıyorlar.

İspanya Madrid

Arenanın 5 farklı kapısı var. Bir kollezyuma benziyor. Başarılı matadorlar, büyük kapıdan içeri giriyorlar. Buraya: yani büyük kapıya “Madrid kapı”  deniliyor.

İspanya Madrid El Rastro

EL RASTRO

Pazar günleri, Calle de Toledo caddesinde ve çevresindeki sokaklarda: El Rastro denilen, bit pazarı kuruluyor.

Bu pazarda: antika eşyadan, kitap, giysi, evcil hayvan hayvan gibi pek çok şey bulup satın almak mümkündür. Yani, hayal edebileceğiniz her şeyi bulmak mümkündür.

Plaza del Coscorro meydanından başlayan Pazar yeri, Celle de Toledo caddesini ve ara sokakları da içine alarak, yaklaşık2 km. karelik bir alana yayılıyor.

Ama, buraya sabah saatlerinde, örneğin: saat: 09.30 gibi gitmelisiniz.

Çünkü, gerek kalabalığa yakalanmamak ve gerekse İspanyolların siesta saatine yakalanmamak gerekiyor. Ancak, yine burada özellikle yankesicilere dikkat etmenizi şiddetle öneriyorum.

PARAQUE DEL BUEN RETİRO

Burası: Prado Müzesinin iki sokak arkasında, Madrid şehrinin en büyük ve en güzel parkıdır.

Aynı zamanda, şehrin en popüler mekanıdır. Bir asfalt denizinin ortasında, yeşilliklerle kaplı, 130 hektarlık bir ormanlık alan. Bu ormanlık alanda;: 15.000’den fazla ağaç bulunuyor.

Buraya: metro ile ulaşım gayet kolay. Herhangi bir metro hattına binip, RETİRO metro istasyonuna kadar, çeşitli aktarmalar yaparak ulaşabilirsiniz, istasyonun  hemen yanında ise park bulunuyor.

Park: 17’nci yüzyılda, kral IV. Felibe tarafından yaptırılmıştır. İlk yapıldığında: İspanyol hükümdarları ve misafirleri için, bir oyun ve av sahası olarak kullanılmıştır.

Hatta: 1632 yılında, burada bir kraliyet sarayı da varmış. Ancak, Fransız işgalinde, Napolyon’un askerleri tarafından yıkılarak yok edilmiştir.

Park içinde: bir kısım anıtlar da görülüyor. Ormanlık alanda, 11 Mart 2004 tarihinde, tren istasyonundaki bombalı saldırıda ölen 191 kişinin anısına yapılan bir anıt var.

Parkın ortasında ise, kuzey girişine yakın yerde, bir büyük ve yapay göl bulunuyor. Bu gölde, zaman zaman deniz savaşlarının canlandırıldığı mini eğlenceler düzenleniyor. Gölde, ayrıca sandallı geziler yapmakta mümkün.

Ayrıca, gölün hemen yanında: Kral Alfonsonun, at üzerinde betimlenen bir heykeli var. Heykel: 1922 yılında yaptırılmıştır.

Burada, yine bir heykel var. Bu heykel: “El Angel Caido” yani “Düşmüş Melek” heykelidir. Heykel: Departed tarafından yapılmış ve kamu alanında, şeytanın simgelendiği ilk ve tek heykel olarak öne çıkmaktadır.

Parkın içinde, 2 bina var. Bunlar: güney uçta bulunan ve Londra şehrindeki kristal saraydan etkilenilerek yapılan “Palacio de Cristal” ve “Palacio de Velazques” binalarıdır.

Palacio de Cristal yapısı: 1887 yılında, Ricardo Valezquez tarafından tasarlanmış bir köşk. Bu yapılarda, zaman zaman çeşitli sergiler düzenleniyor.

Park içinde gezinmeye devam ederseniz, Rosaleda denilen gül bahçesini de görmeyi ihmal etmeyin. Bu gül bahçesiyle birlikte görülen botanik bahçesi, 18’nci yüzyılda kurulmuş ve burada, 104 civarında ağaç ve 3000’den fazla bitki türü bulunuyor.

Evet, Madrid şehrinde zamanınız varsa, bu bahçeye mutlaka zaman ayırın.

CASA DE CAMPO

Burası da bir park. Manzaneras nehrinin sağ kıyısındadır. 4000 dönümlük bir alanda kurulmuştur. Buraya ulaşmak için: metro hattını kullanabilirsiniz. Metro hattında CASA DE CAMPO istasyonunda inmeniz gerekiyor. Parka ulaşmanın bir diğer yolu  da, teleferik. Teleferik ile gidebilirsiniz.

Parkın yapılış tarihi: 1559 ve yapıldığı tarihte, kraliyet ailesi için av sahası olarak yapılmış. Çok büyük bir ormanlık alan içindeki apartmanlar, doğal ve yeşil görüntüyü bozmuyorlar.

Park içinde: gölet var. Bu gölette, sandal gezintisi yapmak mümkün.

Ayrıca: park içinde, muhteşem güzel bir lunapark ve şehrin hayvanat bahçesi bulunuyor.

Lunapark, aynen Amerika’daki benzerleri gibi, muhteşem güzel ve heyecan dolu araçlarla dolu. İlginizi çekebilir, gitmenizi öneririm.

Yalnız, bu park, özellikle hava karardıktan sonra, yani belli bir saatten sonra güvenli değil.

Bunu İspanyollar kendileri söylüyorlar, park sahası içinde geç saatlerde ve kuytu yerlerde bulunmamanız önerilir.