Fethiye Girme Kaplıcaları: Makedonya Kralı Büyük İskender’in sularında dinlendiği ve şifa aradığı, antik dönemlerden günümüze gelen bir kaplıca olarak öne çıkıyor. Özellikle: çocuğu olmayan kadınlar tarafından kullanılıyor.
ULAŞIM
Girmeler kaplıcasına, Fethiye ilçe merkezinden, 35 km. uzaklıkta Girmeler Köyündedir.
Muğla il merkezine ise, 160 km. uzaklıktadır.
Özel araç ile karayolundan gitmek isteyenler: Fethiye-Saklıkent yolu üzerindeki Girmeler Köyü sınırları içinde bulunan kaplıcaya ulaşabilirler. Fethiye merkezden kalkan minübüsler ise, 1 saatlik yolculuk sonrasında buraya ulaşmaktadırlar. Ancak, unutmamanız gerekir ki, kaplıcalar, sadece yaz aylarında açıktır. Fethiye merkezli jeep safariler de buraya uğramaktadırlar.
Fethiye Girme Kaplıcaları
GENEL
Evet, Girmeler köyünün diğer ismi “Gebeler” köyü. Çünkü: hamile kalamayan kadınlar, söylenenlere göre, kaplıcanın şifalı sularına girdikten sonraki ilişkilerinde hamile kalıyorlarmış. Kaplıca sularından bu şekilde şifa bulanların sayısı artınca: Girmeler kaplıcalarının adı olmuş Gebeler kaplıcaları. Deniz seviyesinden yükseklik: 120 metre.
Ama; elbette, kaplıca sularının şifalı özellikleri yalnızca bununla kalmıyor. Bunun dışında, kaplıca suları: romatizmal hastalıklar başta olmak üzere, kas sıkışmaları, bel fıtığı, cilt ve deri hastalıkları gibi birçok hastalıklara iyi geliyormuş.
Kükürt yönünden zengin olan kaplıca suları: ayrıca klorür, sülfat, sodyum, kalsiyum, hidrojen sülfür, bromür ve karbondioksit de içeriyormuş. Sıcaklıkları ise, ortalama 37 derece civarındaymış.
Evet, burada dikkatinizi çekecek en büyük özellik: ana binada, içinde termal su bulunan bir havuz yok.
Açık bir düzlükte: iki farklı karstik mağara ve mağara girişleri bulunuyor. Düzlük alan 80 x 75 metre ölçülerindedir.
Doğu yöndeki A mağarasının giriş açıklığı 16 metre, derinliği yaklaşık 40 metredir. Batı yönündeki B mağarası, yaklaşık 150 metre uzunluktadır.
Mağaranın ana giriş kapısından içeri girdiğinizde: bir mağara yolu buluyorsunuz. Kaplıca, mağaranın içinde bulunuyor. Buradan, kaynaklardan birine, 50 basamaklı merdivenle iniliyor. Bu kaynak: 15 metre derinliğinde.
Diğer iki kaynaktan, biri: 5 metre ve diğeriyse 3 metre derinliğinde. Diplerinde de doğal havuzlar var. Kaynaklardan birinden alınan su ile doldurulan kapalı havuz, diğer binada, ziyaretçilere hizmet veriyor.
Fethiye Girme Kaplıcaların bulunduğu bu bölgede; kaplıcalar dışında, birçok mağara bulunması da dikkat çekiyor. Söylenenlere göre: İsli mağaralar olarak bilinen bu mağaralarda: Büyük İskender, esirleri yaktırırmış.
Mağaralar içinde, duvarlarda ve tavanlarda oldukça garip figürler görmek mümkün. İskender: aynı zamanda, bu şifalı sularda da banyo yapmış. Ayrıca: bölgede, yine gürül gürül akan “Eşen Çayı” buraya ayrı bir güzellik katıyor.
KONAKLAMA
Fethiye Girme Kaplıcaları bölgesinde konaklamak isteyenler için, burada, 55 odalı bir tesis var.
Öncelikle, Saklıkent denilince, burayı Antalya-Saklıkent ile karıştırmamak gerekiyor. Burada: “Saklıkent Milli Park” alanı içinde “Fethiye Saklıkent Kanyonu” bulunuyor.
Fethiye Saklıkent ulaşım, iki yönden de olabilir. Antalya üzerinden gelirseniz; karadan ve kıyıdan olmak üzere iki yol var. Karadan olan yol: Antalya-Korkuteli-Kızılcadağ istikametinde ilerleyerek gidiyorsunuz.
Yaklaşık; 150 km. sonra anayoldan, Saklıkent tabelasını görünce sapıyorsunuz ve 16 km. sonra oradasınız. Zamanınız varsa, Korkuteli’nde; çok güzel ” Et Restoran” ları var. Uğramanızı özellikle öneriyorum, muhteşem damak tadı yemekleri var.
Evet, bu yol nispeten asfalt ve rahat. Muhtemelen 2 saat civarında, bu yolu alabiliyorsunuz. Ben bu yolu kullandım ve öneriyorum. Sahil yolu çok zamanınızı alacaktır.
Saklıkent-Fethiye arası karayolu uzaklığı ise; 43 km. Fethiye’nin merkezinden kalkan dolmuşlar ile, 40 dakikada ulaşmak mümkün. Yorucu olmayan rahat bir yol.
Saklıkent Kanyonu
FETHİYE SAKLIKENT KANYONUNUN OLUŞUMU
Esençay vadisi, kuzey-güney yönünde, Akdeniz’e kadar uzanan bir çöküntü alanı. Kanyonun doğusunda, Esen çayı ile aynı yönde uzanan 3024 m. yüksekliğinde Akdağ var. Bu dağın, batı etekleri, kırık hatlar (faylar) ile kesilmiş. Bu büyük kırıklar, 2000 m. üzerinde kalındığı olan Akdağ kireç taşını parçalayarak, Saklıkent kanyonunu meydana getirmiştir.
Fethiye Saklıkent
FETHİYE SAKLIKENT MİLLİ PARKI
Fethiye Saklıkent Milli Parka giriş ücretlidir.
1996 yılında Milli Park olarak ilan edilen alan: dağlardan geçen vadiyi kapsar. İçinde: nehir akıntıları, akarsular, şelaleler ve kayalıklar vardır. Ama ana kaynak, 1000-1100 metre yükseklikte ve oldukça dik vadi yamaçları bulunan “Saklıkent Kanyonu” dur.
Park alanı içinden “Eşen Çayı” geçer. Eşen çayı kaynağını Akdağlardan alır.
Milli Parkın, alt seviyelerinde kızılçam toplulukları ve yukarılarda ise karaçam ve sedir ağaçları bulunur.
Fethiye Saklıkent
FETHİYE SAKLIKENT KANYONU
Fethiye Saklıkent Milli Parkı içindedir. Kanyona giriş ücretlidir. Kanyonun içinde ve dışında yeme-içme mekanları bulunmaktadır.
Kanyon, vahşi ve dik yapısı ile görülmeye değerdir. Burayı gezmeye giderseniz, yanınızda mayo veya şort olmalıdır, ayaklarınızda ise lastik tabanlı terlik veya deniz ayakkabısı bulunmalıdır. Çünkü kanyon içinde ilerlerken bazı yerlerde buz gibi suların içinden geçmeniz gerekir. Dizlerinize veya biraz daha fazla suya batmanız gerekecektir.
Burada; kalma yeri sıkıntılıdır. Ama, insanlar buraya genellikle, günübirlik olarak geliyorlar. Bu yüzden, restoranlar ön plandadır. Yani kalmaya gelen pek yoktur. Özellikle; Fethiyeliler, yazın sıcak günlerinde, buraya piknik yapmaya geliyorlar. Ağustos ayının 40 derece sıcaklığında, burada üşünecek ölçüde serin bir hava bulmak mümkündür.
Fethiye Saklıkent
FETHİYE SAKLIKENT KANYON ÖZELLİKLERİ
Fethiye Saklıkent kanyonun uzunluğu 18 km dir.
Ortalama derinlik ise 200 metredir. Bazı yerlerde yükseklik o kadar fazladır ki, güneş ışığı görülmez.
Eşen çayının bir kolu olan “Kocaçay” kanyonun içinde akar. Kanyonun girişindeki su debisi saniyede 14-17 metre küptür yani oldukça fazladır.
Evet, kanyondaki yürüyüş alanının toplam uzunluğu 18 km dir ve bu yolu bitirmek profesyonel almayanlar için mümkün olmaz. Zaten parkurun birçok yerinde, tehlikeli geçişler bulunuyor. Bu yüzden gidebildiğiniz kadar gidip, sonra geri dönmelisiniz.
Giriş için son bir not: kanyon içinde bazı yerlerde suların içinden ilerlemek gerekiyor, bu yüzden kanyon gezisi küçük çocuklar için pek uygun olmamaktadır.
Fethiye Saklıkent
FETHİYE SAKLIKENT KANYONDA GEZİ PLANI
Antalya-Fethiye karayolundan, Fethiye Saklıkent tabelasını gördükten sonra anayoldan sapıyorsunuz. Dar bir yoldan yaklaşık 16 km. ilerledikten sonra, Fethiye Saklıkent’e varıyorsunuz.
Ücretini ödeyerek, özel aracınızı park edebileceğiniz otopark var. Sorun yok. Burada, gayet lüks tuvalet bile yapılmış. Sonra: nehrin aktığı yerin hemen kıyısından, kayaların arasına açılmış demir parmaklıklı bir kapıdan kanyon bölgesine giriyorsunuz. ( Ücret ödemeniz gerekiyor.)
Nehrin hemen solunda, kanyon duvarına tutturulmuş tahta iskeleler var. Bu tahta iskeleler, kayalara açılan deliklere bağlanmış. İlk anda, bunlar sizi ürpertebilir.
Hani güvenlik problemi olabilir mi diye?
Buranın tek tehlikesi, birkaç yıl önce, nehrin doğduğu bölümün yukarı kısmından yani kuru bölümden, gelen ani bir sel, bu kuru bölümde yürüyüş yapan insanların güvenliği açısından tehlike yaratmış.
Yoksa, bu tahta iskeleler ile ilgili herhangi bir sorun yaşanmamış.
Ama, umarım günü geldiğinde ki çünkü bunların bölgedeki nemli ortam nedeniyle belli bir kullanım süresi vardır, bu iskeleleri yenileriyle değiştirirler.
Evet, devam ediyoruz
Bu tahta isleler üzerinden, bazen tek sıra halinde, bazen iki sıra halinde yürüyorsunuz.
Fethiye Saklıkent
Fethiye Saklıkent
Yaklaşık 100 m. yürüdükten sonra, Karaçay’ın, büyük bir gürültü ile patlayarak, yeryüzüne çıktığı yere geliyorsunuz.
Bu bölüm: 50-60 m. genişliğinde. Kanyonun en geniş yeridir.
Evet; burada, yani Karaçay’ın doğduğu (sol yanda) yerin hemen önünde, su sığdır. Mevsime göre, suyun yüksekliği yaklaşık 120-140 cm olabiliyor.
Zaten yağışın bol olduğu ve sel tehlikesi olduğunda, kanyon girişini ziyarete kapatıyorlar.
Akıntı hızlı ama suyun sığ olması nedeniyle, ziyaretçiler burada, nehrin karşı kıyısına, çapraz geçerek, kuru bölüme ulaşıyorlar.
Yani; suyun içine, diz ve biraz üstü seviyeye kadar girerek, karşı tarafa geçebilirsiniz.
Yalnız; su aşırı soğuk ve ayrıca, nehrin tabanı yani suyun içi, çakıllı ve mevcut kayalar kayıyor.
Yani: ayağınızda, altı kaymayan bir terlik, tokyo bulunması şart. Eyer, bunları yanınızda getirmedi iseniz, unutmayın, kanyon bölgesine girmeden önce, terlik-tokyo kiralayan birkaç yer var. Buradan temin edebilirsiniz.
Evet, burada gerçekten su çok soğuk ve nehrin tabanı kayıyor. Tedbirli olmanız şarttır.
Karşıya geçmeden, bulunduğunuz yerden, bu doğa harikası olayı seyretmekle de yetinebilirsiniz.
Ancak; nehrin karşısına geçmenizi mutlaka öneriyorum. Yine de, küçük çocuklar için uygun değildir.
Evet, nehrin karşısına geçtiniz.
Burada, nehrin kıyısında kuru bölüm vardır. Yani, nehrin doğduğu ve aktığı bölümün, üst kısmına geçtiniz. Nehir, aşağı doğru akıyor. Ama, kanyon yukarı doğru da devam ediyor. Bu bölümde, yürüyerek ilerliyorsunuz.
Fethiye Saklıkent Çamur Banyoları
Fethiye Saklıkent Çamur Banyoları
Çamur Banyosu
Eşen çayı ve Karaçay’ın birleştiği yerde bulunan çamur havuzunda, çamur banyosu yapmak mümkündür. Akdağ zirvesinden yoğrularak gelen, zengin mineral bileşimi çamurun cilde çok faydalı olduğu söyleniyor.
Çamur havuzunda 30 dakika boyunca çamura bulanan ziyaretçiler, bir süre de birbirlerine su ve çamur atma savaşı yapıyorlar, ardından Karaçay ve Eşen çayının birleştiği yerde, buz gibi suya atlayarak yıkanıyor ve vücutlarındaki çamuru temizliyorlar.
Ancak bu su aşırı soğuktur. Son bir not: çamur havuzuna girildiğinde rehberler guruba bir şaka yapıyorlar “Çamur banyosunun aslında Fethiye’nin lağım suyu ile dolu olduğunu söylüyorlar”
Evet kanyonda ilerlemeye devam ediyoruz
Burada, ilerleyince, tabandan 2-3 m. yükseklikte, incir ağaçları ile kaplı alanlar göreceksiniz.
Düzlüğün hemen arkasında ise, yamaçlardan küçük çağlayanlar, sular akıyor. Bu bölümde, kanyon yamaçlarında, birbirinden farklı yüksekliklerde 20’ye yakın irili-ufaklı mağara var. Bu mağaralarda, sağ yamaçtaki büyük mağara 150 m. uzunluğunda imiş. Sol yamaçtaki mağaraya ise, 50 m. lik bir galeriden sonra giriliyormuş. Kanyonda, fazla ilerlemenizi önermiyorum. Zaten, bazı yerler öyle dar ki, gökyüzü görünmüyor. Bazı yerlerde ise, ilerlemek için, büyük kayaların üzerinden aşmanız gerekiyor.
KANYONDA GERİ DÖNÜŞ
Aynı yoldan geri dönüyorsunuz. Çıkışta; sizi halk pazarı karşılıyor. Hemen otopark ile nehir arasındaki bölümdedir. Burada, yöreye uygun: baharat, meyve ve hediyelik eşyalar bulmanız mümkündür.
Satışlar pazarlıklıdır. Size tavsiyem: mısır inciri denilen, buraya has bir meyve var, onu tadın. Son derece güzel bir tadı var.
Ayrıca; halk pazarını gezdikten sonra; suların üzerine kurulmuş ahşap balkonlarda; sedir ve kilimlerin üzerinde mutlaka alabalık yemelisiniz. Muhteşem bir tat. Alabalığın lezzeti başka yerlerdekilere benzemiyor.
Zaten, bölgede çok miktarda alabalık çiftliği var ve özellikle soğuk sularda yetiştirilen, üretilen alabalıkların lezzetinin muhteşem olduğu söylenir. Balık sevmezseniz, çayınızı yudumlarken, gözleme yemeyi tercih edebilirsiniz.
SAKLIKENT MİLLİ PARKI VE YAKINLARINDAKİ DİĞER YERLER
Gizlikent Şelalesi
Gizlikent Şelalesi
Fethiye Saklıkent Milli Parkında, kanyonun biraz ilerisinde 1 km uzaklıktadır. Yani Saklıkent kanyonundan araba ile 5 dakika uzaklıktadır. Araçlar için otopark parası 10 TL. dir.
Ancak arabadan indikten sonra da şelaleye ulaşmak için yürüyüş gerekiyor.
100-150 basamaklı bir merdivenden aşağıya inip, yaklaşık su içinde, 300-350 metre yürüdükten sonra şelaleye ulaşılıyor. Yürünen su soğuk değil, yani yürümesi nispeten keyifli ancak uygun ayakkabı yani terlik giymelisiniz.
Yani, uzun ve zorlu bir patikadan sonra buraya ulaşabilirsiniz.
Ancak bu zorlu yürüyüşün sonunda muhteşem güzel bir tabiat harikası göreceksiniz. Şelaleye vardığınızda, şelalenin döküldüğü yerde suya girebiliyorsunuz.
Ayrıca “zipline” yapabilirsiniz.
Yalnız unutmayın: şelaleye gitmek yani bu zorlu yolculuğu yapmak için yaş durumuna dikkat etmek gerek, yüzlerce basamak çıkıp derede yürümek oldukça yorucu oluyor, küçük çocuklarla da bu yolculuğu denemeyiniz. Bu yolculuk gidiş olduğu gibi bir de aynı yoldan dönüş yani merdiven yukarı çıkış vardır.
Şelalenin girişince çok büyük bir restoran bulunuyor. Bu restoranda yemek yerseniz, girişte ödediğiniz ücreti, yemek bedelinden düşüyorlar.
Şelale Yakapark
Şelale Yakapark
Şelale Yakapark
Gökpınar Mahallesi Yakaköy içindedir. Yakaköy’den 1 km yukarıdadır. Jeep safarilerin uğrak noktasıdır. Tlos antik kentini gezip dönüşte dinlenmek için uğranılır. Tlos antik kentine 2 km uzaklıktadır. Otoparkı vardır. Yolu sıkıntılıdır, köy yolu ve yokuştur. Oldukça fazla ağaçlık bir yerdir. Anıt ağaçlar vardır.
Şelale Yakapark
Sulara iyi yön vermişler, kademeli teraslar, havuz, su kanalları ve su sesinin yoğun olduğu ve yeşillikli bir ortamdır. Ayrıca hamaklar ve salıncaklar vardır. Restoran bölümünde taş masalar ve köşkler, yani özel bölümler bulunmaktadır.
Burası: asırlık çınar ağaçları arasına kurulmuş ve yer sofralarında doğal ortamda pişirilen saç ekmeği yiyebileceğiniz, bal, tereyağı, zeytin ve köy yumurtası tadabileceğiniz ideal kahvaltı mekanları vardır.
Şelale Yakapark
Burada, gezi gurupları, genellikle mola veriyor ve kahvaltıda, yukarıda sözünü ettiğim doğal gıdalar yeniliyor veya öğle ve akşam yemeklerinde ise “alabalık” servis ediliyor. Tamamen doğal bir ortamdır. Ortalıkta dolaşan tavuklar-horozlar vardır. Bu doğal ortamı yaşamak isteyenler, gidebilirler.
Tlos antik kenti Tiyatrosu
TLOS ANTİK KENTİ
Fethiye-Korkuteli karayolu üzerindeki Kemer bucağından 13 km uzaklıktaki Yaka köyünde, Kale Mahallesinde Akdağların yamacındadır. Fethiye merkeze toplam 35 km uzaklıktadır. Saklıkent’e ise 8 km uzaklıktadır. Giriş ücretlidir, giriş ücreti 10 TL dir.
Ören yerinin girişinde, yol kıyısında çok miktarda çay bahçesi vardır. Dönüşte burada yorgunluğunuzu özellikle köpüklü ayran içerek giderebilirsiniz.
Şehrin Hikayesi
Bölgenin en eski kentlerinden birisi olarak, ilk kuruluşunun MÖ 2000’li yıllara kadar uzandığı sanılmaktadır. Çünkü burada tesadüfen bulunan bir balta, MÖ 2000’li yıllara aittir.
Yani şehir MÖ 2000’li yıllarda “Talawa” ismiyle yazılı kaynaklarda görülmektedir.
Bu yöre hakkında, MÖ 14’ncü yüzyıldaki Hitit yazılı belgelerinde, Lukka topraklarındaki “Dlawa” kenti diye söz edilmektedir. Bölgedeki Hitit dönemi yerleşimi, arkeolojik buluntularla kanıtlanmıştır.
Öte yandan, bu bölgedeki ilk yaşam izleri, Hititlerden de önceye gitmektedir. Bu durum: Tlos Teritoryumunda bulunan kalıntılar ve arkeolojik verilerle kanıtlanmıştır.
Dlawa kelimesi zamanla “Tlawa” olarak değişmiş ve ardından Likçe bir ifade olan “Tlos” kelimesi kullanılmaya başlanmıştır.
Yunan mitolojisine göre
Kentin ismi “Tlos”, Tremilus ile Prokside’nin 4 oğlundan biri olan Tlos’dan gelir.
Şehir, MÖ 2’nci yüzyılda, Lykia Birliğine girer ve Likya uygarlığının 6 büyük kentinden birisi olur.
Ancak spor merkezi olarak öne çıkmaktadır.
Bizans döneminde de varlığını sürdürür ve 19’ncu yüzyıla kadar varlığını sürdürebilmiş nadir antik dönem şehirlerinden birisidir.
Şehir: 19’ncu yüzyılda ise terk edilir.
ANTİK KALINTILAR
Kent, aslında geniş bir alana yapılmış olmasına rağmen, kalıntılar, Akropol çevresinde yoğunlaşmıştır. Ama özellikle antik kent girişinde, Akropolün hakim görüntüsü, sizi hemen etkileyecektir.
Akropol
Ören yerinin önünde, Osmanlı yapısı bir kalenin gizlediği ve 500 metre yükseklikteki bir tepenin üzerinde kentin Akropol’u bulunmaktadır. Akropolün çevresi yer yer sur duvarlarıyla çevrilidir. Akropolün hemen kuzeydoğu yönünde ise, sur duvarları ve kaya mezarları vardır ki, bunların Likya döneminin kültürünü yansıtan önemli eserler olduğu görülür.
Akropolün eteğinde: stadyum, hamam, tiyatro ve bazilika kalıntıları vardır.
Tlos antik kenti mezarlar ve Roma hamamı
Mezarlar ve Roma Hamamı
Antik şehirde ilk dikkati çeken, kent Akropolünün kaya bloğu üzerine kurulmuş olan mezarlıktır.
Bu mezarlıkta: Likya uygarlığının en güzel ev tipi mezarlarını görebilirsiniz.
Buradaki gezinizde, Agoranın taş kemerli kapılarından girdiğinizde, karşınıza, hemen bir “Roma Hamamı” çıkar. Ama o günün koşullarında yapılmış, alttan ısıtmalı bir yapı olması ilginçtir. Hamamda: termal su kullanılıyormuş.
Hamamın giriş kısmında soyunma odası vardır. Sıcak odada terleyen, dönemin ziyaretçileri, yıkanıp kurulandıktan sonra, dinlenme odalarına geçiyorlar ve oradaki sedirlere uzanarak şarap içiyorlarmış.
Bellerophon ve Pegasus Mitolojisi
Tlos şehrinde, antik dönemde anlatılan efsanelere göre, mitolojik kahramanlardan “Bellerophon” yaşamıştır.
Bellerophon, uçan kanatlı atı “Pegasus” ile bilinmektedir. Bellerophon’un maceraları, kazara bir kişiyi öldürmesiyle başlar. Bu cinayetin ardından, şehri terk eder ve günahlarından arınmak için Kral Proitos’un yanına gider. Kral Proitos’un karısı Bellerophon’a aşık olur ve ondan bir buluşma ister.
Bellerophon bunu kabul etmez, bunun üzerine Bellerophon’un kendisini baştan çıkarmak istediğini söyleyerek kocasına şikayette bulunur.
Kral Belerophon’a bir mektup vererek onu Lykia Kralı İobates’e gönderir. Mektupta: İobates’ten bu mektubu getireni öldürmesini ister.
İobanes, mektubu okuduktan sonra Bellerophon’na canavar Khimaira’yı öldürmesini ister. İobates, Bellerophon’un tek başına canavarın üstesinden gelemeyeceğini düşünmüştür.
Ama Bellerophon bir gün Korinthos’ta Peirene pınarından su içmekteyken bulduğu kanatlı at Pegasus’a binerek havalanır ve doğruca Khimara Canavarı’nın tepesine çöküp onu bir vuruşta öldürür.
Bellerophon Kaya Mezarı
Akropolun kuzeyinde, titan kayalığının düzleştirilmiş bir terasın önünde oluşturulmuş ve 4 sütundan ibaret bir İon tapınağının cephe düzenlemesini yansıtan görkemli bir mezar bulunmaktadır.
Bunun süslemeleri arasında en dikkat çeken: “Kanatlı atı Pegasus’un üzerinde, üç başlı canavar Chimera ile savaşırken” yaşananlar resmedilmiştir.
Bu mezar yapısı: giriş bölümündeki 2 sütun ve 3 bölümlü duvar ve ortada süslerle bezenmiş kapı motifi, iki yandan mezar odasına giden kapılar ile ilgi çeker.
Yan yana iki mezar odası ve girişte bir ön odadan oluşan kaya mezarının içinde: diğer mezarlarda olduğu gibi ölü yatakları yani klineler vardır.
Tiyatro
Şehrin diğer önemli yapısı: “Tiyatro” dur.
Tiyatroda, sahne ile seyirci arasında bir duvar yoktur. Bu yüzden, buranın bir arena değil, sadece konser ve gösteri amaçlı kullanıldığını ifade etmektedir.
Geniş kapılar ilginçtir. Sanırım giriş-çıkışların çabuk yapılması için böyle düzenlenmiştir. Aynı zamanda, mükemmel bir akustik vardır.
Sahnedeki taşlar arasında, çift başlı kartal ve insan kabartmalarına dikkat edin.
Tiyatroda yapılan araştırmalar sırasında bulunan heykellerden 3 tanesi erkek ve 2 tanesi kadındır.
Her biri 2.10 metre yüksekliğinde olan erkek heykelleri, askeri zırh içindedir. Roma imparatoru Hadrianus, Marcus Aurelius ve Antonius Pius’dur. Bu heykeller günümüzde Fethiye Müzesinde sergilenmektedir.
Kemerli Kapı
Kalenin altındaki düzlükte, Likya dönemine ait duvar-sur kalıntıları görülmektedir. Bunların arasında kemerli kapı ilgi çeker. Kapı 9 metre genişlikte ve 6 kemerlidir.
Evet, Bodrum merkezinden; yarımada da bulunan, diğer güzel yerleşim yerlerine ulaşmak mümkün. Merkezden, bu yerleşimlere sürekli olarak: dolmuş tipi, toplu ulaşım araçları gitmektedir. Bu araçlar, Bodrum yarımadasında birçok yere gidiyor ama yine de elbette gitmek istediğiniz yer için, mutlaka sürücülere danışmanız şart.
Bu yerleşim yerlerini: Bodrum merkezden uzaklıkları sırasına göre; ayrı ayrı inceleyeceğim. Sizler; bu beldelere ait yazıları okuduktan sonra, tercihlerinize göre, kendinize bir gezi planı yapabilirsiniz.
Bodrum Yarımada Gümbet
GÜMBET
Bodrum’un, yalnızca 3 km. güneyinde kalıyor. Adını: sayısız, beyaz kubbeli yağmur sarnıçlarından alıyor. Yarımadanın, en uzun ve ünlü kumsalları burada. Deniz: sığ. Sahilden ilerledikçe: yavaş yavaş derinleşiyor. Uzun kumsalı ile ilgi çekmesinin yanında: deniz, güneş ve kum kombinasyonu da, buranın popüler olmasında etken.
En sıcak günlerde bile: koyun, boğazdan içeri giren, serin bir esintisi var. Burada: ufak, kiralık sandallar, su kayağı, sörf ve diğer su sporlarını da yapmak mümkün.
Gümbet’in diğer bir özelliği: gece yaşamının hareketli olması. Sokaklarda: gece, gün doğumuna kadar, barlardan ve yol kenarındaki kafelerden gelen müzik seslerini duyabilirsiniz.
Burası: yabancı turistler tarafından, özellikle tercih ediliyor. Süslü ve renkli çarşısının ve barlar sokağının; yapay bir havası var. Kendinizi: bir film setinde gibi hissedeceksiniz.
Gençler ve orta yaşın altındaki turistler için; burası, tam bir cennet. Eğlence ve gece yaşamı: muhteşem. Yabancı turistler: ülkelerindeki yaşamı, burada sürdürebiliyorlar. Türkçe bir tabelaya rastlamanız mümkün değil. Kısaca, burada: İngilizler, Türklerden daha fazla.
Yarımadanın en çok tercih edilen otelleri ve pansiyonları burada. Otellerin genellikle deniz kıyısında oluşu ve merkeze yürüme mesafesinde bulunması, özellikle çocuklu aileler için, burayı cazip kılıyor.
Bodrum Yarımada Bitez
Bodrum Yarımada Bitez
BİTEZ
Bodrum merkeze; 8 km. uzaklıkta. Vızır vızır çalışan minibüsler ile, 10 dakika içinde ulaşım mümkün. İsterseniz, yürüyerek, 1 saatte de gidebilirsiniz.
Evet, Bitez’de: geniş kumsal var. Kıyı boyunda: denize girmek ve güneşlenmek için inşa edilmiş, küçük iskeleler uzanıyor. Kumsalın arkasında ise; kurumuş nehir yataklarında ilerlediğinizde, yüzlerce dönümlük mandalina bahçelerini görebilirsiniz. Yani: burası, yarımadanın, en önemli narenciye yetiştirme alanı. Aynı zamanda: Bodrum yarımadasının en sakin koyu.
Bitez’in diğer adı: Ağaçlı. Esas yerleşim yeri olan köy: sahilden içeride kalıyor. Köyün sahil kesimine ise: “Bitez Yalısı” deniliyor. Meşhur türküden hatırlayabilirsiniz. Nasıldı? “Çökertmeden çıktım da Halilim, Aman başım selamet.
Bitez yalısına varmadan Halilim, Aman koptu kıyamet.” Bu türküye konu olan hikaye şöyle: “ Gülsüm ve Halil, birbirini çok seven iki aşık. Yasak aşk yaşıyorlar. Çökertmeden yola çıkarlar, hedefleri: Aspat’a varmak. Kaçmalarına yardım edecek olan arkadaşları, “kalleşlik” yapıyor. Yemeklerine konulan bir uyutucu bitki ve sonunda iki aşık, gözlerini: Bitez’de açıyorlar.
Arkadaş kazığı sonucu; yasak aşkları, ölümle sonuçlanıyor. “ Evet, köye gitmeyi bence ihmal etmeyin, gidin. Köy kahvehanesi çok güzel. Bir de, özellikle öğleden sonraları açılan: kadınlar kahvehanesi var. Bir sürü kadın: fasulye ayıklamaya ve örgü örmeye buraya geliyorlar. Köydeki Bitez dondurmacısının, meyveli dondurmasından tatmayı da sakın ihmal etmeyin.
Evet, Bitez kumsalı: su sporları meraklıları ve güneş aşıkları ile ünlü. Plaj çok güzel. İnsan yüzmeye doyamıyor. Göz alabildiğince: şezlong ve şemsiye var. Açılmadığınız sürece, deniz sığ. Özellikle: çocuklu aileler için çok uygun bir ortam var.
Arada: macera isterseniz, su sporları merkezi, bu ihtiyacınızı karşılıyor. Bu arada: koyun ucunda, sanki iklim değişiyor. Koyda bulunmayan rüzgar nedeniyle: sörfler ve yelkenliler, denizin üstünde adeta uçmaya başlıyorlar.
KARGI
Ortakent sahilinden geçerek, devam ettiğinizde, Kargı koyuna varacaksınız. Güneydeki, sahil yolundan geçen dolmuşlar, Kargı’ya da uğruyorlar.
Buradaki kumsal, yarımada üzerindeki birçok sahilden çok daha güzel. Hem yüzmeye daha elverişli ve hem de daha tenha. Kalabalık yok. Ayrıca, kıyıdaki birkaç taverna, standart kıyı tarifelerinden daha farklı fiyatlarla, yani uygun fiyatlı menülerle hizmet sunuyor.
Evet, Kargı denilince, insanların aklına develer geliyor. Bu develer: uzun yıllardır, müşterilerini: sahilde, bir aşağı, bir yukarı taşıyorlar ve bakım masraflarını çıkarıyorlar. Buraya: bu yüzden, “deve plajı” da deniliyor. Yabancılar: develere binmek için, inanamayacaksınız, sıra oluşturuyorlar. Bir tur: ya 10 Euro.
Bodrum Yarımada Bağla Koyu
BAĞLA KOYU
Merkeze: toplam: 22 km. Kargı’yı geçtikten sonra, deniz yolu ile gidildiğinde, ufak bir burnu geçerek varılıyor. Karadan gidildiğinde ise, parmak parmak uzanan bayırlardan birini tırmanarak, arkasındaki ufak Bağla Koyuna varabilirsiniz.
Bağla Koyunda: sahilden açıklara kadar, denizin dibinde, eski çağlardan kalan, kalıntılar görebilirsiniz. Bu çevrede: bu koy, yüzmeye en elverişli yerlerden biri. Bağla Koyu: her gün buraya uğrayan, günübirlik tekneler için önemli bir durak.
Bodrum Yarımada Yahşi
YAHŞİ
Ortakent’de, Bitez gibi kumsaldan içeride kalan bir yerleşim yeri. Ortakent’den, ileriye doğru gidilince varılıyor. Anayol üzerinde.
Ama: yarımadanın en eski yerleşim yerlerinden biri. Büyük bir mandalina üretim merkezi. Bodrum suyu: buradan sağlanıyor. Buradan küçük bir yol: otel ve restoranlarla, birkaç küçük iskelenin bulunduğu, geniş kumsala uzanıyor. Bu kumsalın kıyısında, çeşitli oteller, restoranlar var.
Özellikle: Yahşi bölgesindeki restoranlarda rahatlıkla yöresel otlardan yapılan lezzetli mezeler ve balık yiyebilirsiniz. Çünkü: Bodrum yöresinde balık yemek isterseniz, özellikle Gümüşlükten sakınmanızı ve Yahşi bölgesinde balık tatmanızı öneririm, yoksa muhteşem bir hesap ödemek zorunda kalabilirsiniz. Yahşi bölgesindeki bir restoranda: iki kişilik doyurucu bir yemek, içki dahil, muhtemelen 150 TL. civarında hesap ödemenize karşılık gelecektir.
Evet, bu kıyıdaki restoranların bir kısmı denize sıfır yani hemen deniz kıyısında konumlanmış durumdadır. Bunun haricinde, kıyıda, bazı restoranların hemen önünde, kumsal bulunuyor. Kumsalda, şezlonglar ve şemsiyeler var. Kumsal; tamamen ince kum değil ama rahatsız etmiyor. Denize gelince: deniz soğuk veya rüzgar karadan estiğinde deniz soğukmuş.
Aniden derinleşiyor yani beş altı metre gittiğinizde, deniz boy derinliğine ulaşıyor. Elbette, herhangi bir cankurtaran veya şamandıra sistemi yok, bu yüzden özellikle çocuklu ailelerin denize giren çocuklarına dikkat etmeleri şart. Deniz kıyısında, uzunca bir tahta iskele var. Bu iskele üzerinden denize atlamak yasak, ancak balık tutma meraklıları bu iskeleyi kullanıyorlar.
Güneş, hemen sağ yanda bulunan tepenin üzerinden batıyor, yani denize batma keyfini burada alamıyorsunuz. Yahşinin en büyük özelliğinin Bodrumun diğer birçok yöresine nazaran uygun fiyatlarının olduğunu öğrendim ki gerçekten öyle.
Çevredeki, 13 orijinal kuleli ev: burada. 1601 yılında inşa edilmiş olan kuleli Mustafa Paşa konağının damında ve 60 cm. kalınlığındaki duvarlarında: top ateşlerinin açtığı gedikleri görmek mümkün. Son bir not: deniz kıyısında, hemen karşıda Yunanistan’ın Kos adası bulunuyor, ada o kadar yakın ki, akşam saatlerinde ada üzerindeki ışıklar rahatlıkla görülebiliyor.
Bodrum Yarımada Akyarlar
Bodrum Yarımada Akyarlar
AKYARLAR
Bodrum merkeze: 25 km. uzaklıkta. Aspat dağı geçilerek, eski bir balıkçı köyü olan Akyarlar’a varmak mümkün. Aspat dağının : tepesinde Osmanlı ormanları ve yamaçlarında ise, tarihi bir Yunan kilisesinin kalıntıları var.
Sahildeki birkaç evden de anlaşılacağı gibi: Akyarlar, eskiden ünlü bir Rum yazlık beldesiymiş. Yakın zamana kadar, Akyarlar’ın asıl geçim kaynağı: balıkçılık imiş. Kıyıdaki küçük liman, yerli balık tekneleriyle dolarmış. Ancak: günümüzde, Rumlar: 5 km. uzaklıktaki, İstanköy adasında yaşıyorlar.
Balıkçı teknelerinin yerini ise: tur tekneleri almış durumda. Ancak: Akyarlar, halen, o kendisine has atmosferini koruyor. Bugün: koyun bir ucunda liman var. Diğer ucunda ise, kumsal var ve dönemeç yaparak gözden kayboluyor. Sahil boyunda: küçük pansiyon ve restoranlar bulunuyor.
Bodrum Yarımada Turgut Reis
Bodrum Yarımada Turgut Reis
Bodrum Yarımada Turgut Reis
Bodrum Yarımada Turgut Reis
TURGUT REİS
Bodrum merkeze: 22 km. uzaklıkta. Bodrum yarımadasında bulunan, ikinci en büyük kasabadır. Burası: konuklara yani turistlere, gerçek Türk yaşamıyla, yeterince dinlendirici ortamı bir arada sunuyor. Bodrum yarımadasında, Bodrum merkez dışında en büyük yerleşim yeri olarak dikkat çekiyor. Ayrıca: deniz kıyısındaki caminin muhteşem iki minaresi de hemen dikkati çekiyor ve silüeti etkiliyor.
Turgut Reis e geldiğinizde, gayet güzel bir yoldan buraya giriyorsunuz ve kıyıya ulaştığınızda, Marina bölgesinde aracınızı park edebiliyorsunuz. Marina: buraya yanaşan yatların ve teknelerin sahiplerinin alışveriş yapmaları için düzenlenmiş bir kısım mağazadan oluşuyor.
Ama, bir kahve markasının yeri, bölgenin en ilgi çeken yeri. Burada, deniz kıyısında küçük bir mola verip, bir kahve içebilirsiniz. Bunun dışında, diğer mağazalar, genellikle yatlarla burayı ziyaret eden zengin müşterilerini bekliyorlar.
Marina dan sonra, sağ bölüme yürüdüğünüzde: ilk karşınıza çıkan, törenlerin yapıldığı ve Atatürk heykelinin bulunduğu alan. Daha sonra, buranın en meşhur yeri olan “Amiralin kahvehanesi” karşımıza çıkıyor ki, burada gayet uygun fiyatlar var, mutlaka zaman ayırın ve bir çay için.
O anda, sizinle birlikte, burada birçok ve özellikle “emekli” müşterilerin sabah keyfi veya çay keyfi yaptığına şahit olacaksınız. Hatta, pazardan gelenler bile, burada bir süre dinlenip, sohbet, muhabbetin ardından evlerine gidiyorlarmış.
Bodrum Yarımada Turgut Reis
Daha sonra: yürümeye devam ettiğimizde, dalgakıran yani yat limanının devamı olan yeri görüyoruz. Burada, dalgakıran ucundaki “deniz kızı” heykeli de ilgi çekiyor. Dalgakıran da, “Turgut Reis” ve “Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir” in büstlerini de görebiliyorsunuz.
Kasabaya: “Turgut Reis” adı; 16’ncı yüzyılda, burada doğan, aynı isimdeki büyük Türk Amirali Turgut Reis’in anısına verilmiş. Batı dünyasında:”Dragut” adı ile anılan Turgut Reis, özellikle, Osmanlı donanmasının Malta Kuşatması ile tanınır. Kasabanın birkaç kilometre dışında, deniz kenarındaki bir anıt, onun ilk yelken açtığı yer olarak biliniyor.
Büyük Amiralin adını taşıyan kasaba; halen, yarımadanın batısındaki bir ticaret merkezi. Çevre köylerde üretilen ürünler, buradan nakliye şirketlerine veya fırın, dükkan ve diğer servis noktalarına ulaştırılıyor.
Bodrum Yarımada Turgut Reis
Daha çok dinlenmek isteyenler için, Turgutreis’deki kilometrelerce uzunluğundaki kumsal ve kıyılar var. Buralarda: Türk damak tadını sunan restoranlar ve barlara, mutlaka uğrayın. Bodrum yarımadasının en büyük yerleşim yeri, burada mutlaka güzel zaman geçirecek yerler bulacaksınız. En ilgimi çeken, tepelere büyük devasa “Türk Bayrağı” dikilmesi oldu.
Bodrum Yarımada Kadı Kalesi
KADI KALESİ
Turgutreis’in 6 km. kuzeyindedir ve Gümüşlük yolundadır.
Karadan ulaşılan, küçük bir sahil köyü. Köyün tepesindeki Rum kilisesi, yaklaşık olarak, 100 yıldan uzun bir zamandır burada ve iyi durumda korunarak günümüze ulaşmış. Kapısının arkasındaki Rum tasvirleri, hiç örselenmemiş. Bu özelliği ise, şaşırtıcı. Küçük kumsal: köyü yaz rüzgarlarından koruyor. Bazı iskele ve restoranlar, bu sakin kıyıda, dağınık olarak bulunuyorlar.
Bodrum Yarımada Gümüşlük
GÜMÜŞLÜK
Bodrum merkeze: 22 km uzaklıkta. Huzur dolu bir köy. Yarımada üzerindeki en eski yerleşim yerlerinden biri. Fakat: köy genişleyemiyor. Çünkü: burası, resmi olarak, arkeolojik SİT alanı olarak ilan edilmiş bir bölge. Doğal görünümü değiştirecek herhangi bir yapılanma ve kazı kesinlikle yasak.
Bu arada: anayoldan ayrıldıktan sonra, buraya ulaşan yolun rezalet ve berbat olduğunu söylemem gerek, özellikle mi yapılmamış anlamadın ama yapılmış olsa bile, yol üzerinde herhangi bir işaret olmadan, sık aralıklarla ani tümseklere rastlıyorsunuz ve arabanız la hoplaya zıplaya gümüşlük merkezine ulaşıyorsunuz ki, yetkililer lütfen bu tümsekleri boyayın veya işaret koyun, insanlara ve arabalarına yazık.
Bu arada, Gümüşlük yolunda, hemen tepenin üzerinde eski yel değirmenleri de ilginizi çekecektir zaten onları görmeseniz bile, köy içinde, hediyelik eşya satan yerlerde, “yel değirmeni” minyatürlerini bolca göreceksiniz.
Evet: Gümüşlük köyünün altında; antik “Mindos” sitesi var. Mindos: orijinal bir Likya kenti. MÖ.4’ncü yüzyılda, Kral Mozolus, yeni bir şehir kurmayı düşünür ve burada Mindos kentini kurar.
Günümüzden; yaklaşık yüz yıl önce, burada, görülmeye değer kalıntılar (bir tiyatro ve stadyum gibi) varmış. Ancak; bu antik yapılara ait taşlar; yavaş yavaş sökülerek, bina duvarlarında kullanılmış, artık burada, pek görülecek bir şey kalmamış. Yalnızca, hemen yakındaki ada üzerindeki antik kalıntılar uzaktan da olsa görülebiliyor.
Bodrum Yarımada Gümüşlük
Bodrum Yarımada Gümüşlük
Bodrum Yarımada Gümüşlük
Eğer: Gümüşlük’ün kuzeydoğusundaki koya doğru; 10 dakika yürürseniz, bir yamacın kenarından denizin içine doğru yönelen bir duvar görebilirsiniz. Deniz içinde daha pek çok duvar ve antik dönemden kalan dalgakıranı da görebilirsiniz. Ancak: buranın arkeolojik statüsü: denize tüple dalmayı yasaklıyor.
Yalnızca; şinolker ile dalış yapmak mümkün.
Buraya teknesi ile gelenler: sualtı kalıntılarına çarpmamak için, girişe yakın ada yakınlarına demirlemek zorunda kalıyorlar. Biraz önce sözünü ettiğim gibi, koy istikametinde yürürseniz: hemen deniz kıyısında ve denize sıfır bir kısım evleri görebilirsiniz ki, sanırım bu evlerin ücretleri, para ile ölçülmeyecek kadar yüksektir.
Bu evlerin hemen önünde ise, denize sıfır konumda: restoranlar var ki, bu restoranlarda özellikle balık ve yöreye özgü otlarla yapılan mezeler servis ediliyor. Ancak, daha önce sözünü ettiğim gibi, Gümüşlük, Bodrum yöresinin en pahalı restoranlarının bulunduğu bir yer olarak bilinip tanınıyor.
Yani, iki kişi, bir balık yemeyi düşündüğünüzde, asgari 500 TL. civarında bir hesap ödemenizin gerektiği söyleniyor. Bir de bu restoranlarda, genellikle “mavi-beyaz” renkler tercih edilmiş ki, sanırım Yunan adaları özentisi olarak böyle seçilmiş ki, bence hiç gerek yok.
Bu restoranlar hattında yürümeye devam ederseniz, sonlara doğru, denize sıfır konumda bulunan “Erkek Berberi” mutlaka dikkatinizi çekecektir ki, bence bu berber, dünyanın en güzel konumlandırılmış berberi olsa gerek, saç tıraşı olurken, cennet gibi bir yerde bulunmak hoş olsa gerek.
Bodrum Yarımada Gümüşlük
Bir de, yine sonlara doğru, deniz içinde bulunan ve sanırım sonradan yerleştirilmiş olsa gerek, bir “dilek ağacı” görülüyor, ağacın üzerindeki renkli şeritler, sanırım dilek tutanlar tarafından bağlanmış ama, bu ağaca dilek şeridi veya bir şeyler bağlamak isterseniz, dizinize kadar denize girmek gerekiyor.
Bir de, yine en son restoranın menü tahtasında yazanları unutmam mümkün değil, adını sorduğumda “Konyalı” olarak tanındığını söyleyen bir arkadaş, bu menü tahtasında yöresel lisan kullanarak ilginç şeyler yazmış ki, en ilgi çekeni “kahve iç, neden içtin diye mi soracağız, para da istemeyeceğiz” yazısı ve buna istinaden “hadi ver iki kahve” dedik, hemen Türk kahvesi servis edildi ve ısrarlarımıza rağmen, ücret almadı. Gümüşlük pahalı derken, bu tür insanların da bulunduğunu yazmam gerek.
Bodrum Yarımada Gümüşlük
Bodrum Yarımada Gümüşlük
Daha sonra
Gümüşlük ün hemen merkezinde, çamlar altında, deniz kıyısındaki bir restoranın ilgi çektiğinden söz etmem gerek. Bu restoranın hemen önünde insanlar denize girebiliyorlar, istemeyenler ise, restoranda, çamların altında gölgede oturup, bir şeyler yiyip içiyorlar.
Gümüşlük köyünün en büyük özelliklerinden birisi de, hani tarih yanında, marjinal tiplerin ve birçok ünlü sanatçı, şarkıcı, tiyatrocunun burada yazlığı bulunması, tatil için burayı tercih etmesidir. Burada gezerken, denize girerken veya bir restoranda otururken, mutlaka tanıdık bir yüz görebilirsiniz.
Hatta: saçlarını gayet marjinal yaptırmış, sakal ve bıyıkları ilgi çeken insanlara da rastlayabilirsiniz. Hatta: buraya yolunuz düşerse, hemen iç sokaktaki “hamur işleri” satan dükkana mutlaka uğramanızı ve buradan “dereotlu-peynirli poça” almanızı ve yine yöreye özgü, muhteşem lezzetli “mandalina gazozu” içmenizi öneririm.
Bodrum Yarımada Tavşan Adası
Bodrum Yarımada Tavşan Adası
Bu ada: tavşan adası. Gümüşlük’ün: açık denizden korumalı iki koyunu birbirinden ayırıyor. Eğer: kıyıda bir restorana oturarak bir süre bakarsanız, adanın üzerinde tavşanları görebilirsiniz. Dizboyu suda, deniz içinde yürüyerek, bu adaya gitmek mümkün. Ayrıca: adada; kayaların arasında güneşlenmek ve denize girmek de mümkündür.
Evet, kıyıdan iki tane yol var. Bir tanesi: sonradan antik dönemde döşenmiş kayalar üzerinden adaya gidilen yol ki, bu tercih edilmiyor, çünkü kayalar kaygan, ikinci yol ise, deniz tabanında kum/çakıl zemin üzerinden yürünerek adaya ulaşan yol ki, genellikle biraz önce sözünü ettiğim gibi dizlerinize kadar denize girmeyi göze alırsanız adaya kadar yürüyebiliyorsunuz, ama adaya giriş yasak, çünkü adanın üzerindeki arkeolojik kalıntıları zaten uzaktan da olsa görebiliyorsunuz.
Adanın hemen girişinde balık tutanları gördüm, balık tutma meraklıları varsa, adanın hemen girişinde balık tutmayı deneyebilirler. Öte yandan, adaya giriş yasak dedim ama, bu yasak yalnızca tabela koymakla kalmış, isteyenler, küçük bir çit üzerinden atlayıp, adayı ve üzerindeki tarihi kalıntıları ziyaret edebiliyorlar ki, umarım bir yetkili bu satırları okur da, kalıntıların ziyaretçiler tarafından tahrip edilmemesi için gerekli önlemleri alırlar.
Kalabalığın az olduğu Gümüşlük’de: restoranlardaki yiyeceklerin kalitesi, şaşılacak derecede güzel. Ancak, yukarıda belirttiğim gibi, sizi ısrarla restoranlarına davet eden ve taze balıkları gösteren garsonların ısrarına kapılıp bir yere girmeden önce, mutlaka fiyatları inceleyin diyorum, aksi halde kötü sürprizle karşılaşabilirsiniz.
Çünkü, gerçekten fiyatlar aşırı pahalı ve mekan sahipleri, yılın yalnızca üç/dört ayı çalıştıklarını ve kazandıklarını tüm yıl harcadıklarını söylemek gibi bir mazeretleri var. Yine de, Bodrum yöresine gelen bir çok ziyaretçi, bilmedikleri için, bu mekanlara girip, bir kez de olsa, deniz ürünleri tadıp bu aşırı yüksek ücretleri ödüyorlar ve bir daha gelmemek üzere, mekanlardan ayrılıyorlar.
Bodrum Yarımada Yalıkavak
YALIKAVAK
Bodrum merkeze:22 km. uzaklıkta. Bodrum’dan Yalıkavak’a yapılan yolculuk sırasında: yarımada üzerinde, en çok görülmesi gereken, en güzel manzarayı görebilirsiniz. Verimli vadilerden yukarı doğru tırmanıyorsunuz. Sonra: yol, dağın tepesini keserek, aşağıya doğru, yarımadanın ortasına iniyor. Yalıkavak’a varmadan önce ise, yöreyi ve güney kıyılarını: ortadan ikiye ayırıyor.
Yalıkavak: yıllarca, Ege’nin Türk kıyılarındaki en önemli balıkçılık merkezlerinden biri olmuş. Balık ve sünger avcılarının teknelerinin sığındığı bir liman olmuş. Günümüzde, yerli halkın büyük çoğunluğu, hala denizcilik yapıyor.
Yalıkavak; bir yandan, denizin ağır işçiliği olan balıkçılığı ve diğer yandan ise, çağın günümüze getirdiği: kafe, restoran ve barları barındırıyor. Getirdikleri deniz ürünlerini boşaltan balıkçı motorları ve yolcularını karaya çıkaran yatları bir arada görebilirsiniz. Bu eşsiz atmosfer: durmaksızın işliyor.
Bodrum Yarımada Gündoğan
GÜNDOĞAN
Bodrum merkeze: 22 km. uzaklıkta. Yalıkavak’tan, birkaç dakika doğuya ilerlediğinizde buraya varmak mümkün. Ama varmadan önce: harika kaya oluşumlarını ve çam ormanlarıyla örtülü yüksek tepeleri geçiyorsunuz. Bu yol, sizi Gündoğan köyüne çıkarıyor.
Köyün eski adı: Farilya. Eski bir Rum sözcüğü. Yani: güneşin doğuşu demek. Yol üzerindeki bazı yol tabelalarında: hala, bu sözcüğü görmek mümkün. Bir zamanlar, halkın çoğunluğu sahilde yaşıyormuş. Balıkçılık ve sünger avcılığı yapıyorlarmış. Birinci Dünya Savaşı sırasında, İngiliz savaş gemilerinden bir kısmı, buradaki halkı korkutmuş. Onlar da, iç kesimlere kaçarak, rıhtımı, öylece, olduğu gibi ıssız bırakmışlar.
Bugün, buranın en önemli geçim kaynağı: tarım. Özellikle: narenciye. Bunun yanında, elbette turizm var. Sahilde: birkaç, konforlu ama küçük otel mevcut. Çok özel kıyı restoranları, Gündoğan balıkçılarının gün boyu yakaladıkları balıkları ve diğer deniz ürünlerini, müşterilerine sunuyorlar.
Sahili, baştan başa geçen yol, kumsalı da kapsıyor. Kıyıdan denize uzanan küçük iskelelerin üzerinde denize giriliyor ve güneşleniliyor. Küçük limanda ise, günübirlik gezi tekneleri var.
Gündoğan’da, ayrıca bazı tarihi kalıntıları da görebilirsiniz. Koyun karşısındaki: Küçük Tavşan Adası’nın yamacında, eski bir Rum kilisesi var. Köyün, üst yanından, yamaca doğru, dikçe bir tırmanıştan sonra ise: kayalara oyulmuş, 50 taş basamak sizi karşılayacak.
Buradan da, küçük fakat harika görünümlü bir manastır girişine çıkılıyor. Bundan başka: Yalıkavak-Torba anayolunun biraz ilerisinde, köyün yukarı kısmının karşısındaki çam ormanının arasından, başı göğe doğru yükselen, eski bir Osmanlı kulesi görülüyor.
Bodrum Yarımada Türkbükü
TÜRKBÜKÜ
Evet, buradaki koyun batı yakası: tepeler arasında gömülü ve önündeki iki ada ile korunmuş. Balıkçılar, burada sahilden denize doğru çıkık, pek çok küçük tahta iskeleden hareket ediyorlar. Koyun hemen çıkışında ise, dil balıklarının yataklarının bulunduğu söyleniyor.
Bodrum Yarımada Gölköy
GÖLKÖY
Yarımadanın, kuzey kıyısı boyunca uzanan yolun ortalarında ve büyük koyda kurulu bir köy. Önünde, upuzun uzanan kumsal ile, küçük pansiyon ve restoranlar var. Gölköy’de; keyif çıkaracak pek çok şey arasında: belki de ilk akla gelen, modern yaşamın parıltısından çok uzaklarda, sessiz sedasız çalışmalarını sürdüren halkın: balıkçılık ve çiftçilik uğraşlarını ve koşuşturmalarını seyretmek.
Bodrum Yarımada Torba
TORBA
Yarımadanın en kuzeydoğu ucunda kalıyor. Korumalı bir koyu var. Sakin ve huzurlu atmosferi ve Bodrum’a kolayca ulaşılabilecek yakınlıkta oluşu; buranın popilitesini arttırıyor. Uzun kıyısı boyunca, küçük pansiyonlar, barlar ve özel güneşlenme iskeleleri var.
Koya: yatçılar sıkça uğruyorlar. Yerli halk ise, balıkçılık yapıyor. Ayrıca: her gün, feribotla, henüz bozulmamış Güllük körfezinden karşıya geçerek, Didim’e gitmek mümkün. Böylece: bir yandan muhteşem Apollo Tapınağı’nı seyrederken, diğer yandan da, hoş bir vapur seferi yapmak mümkün.
Bodrum Yarımada Güllük
Bodrum Yarımada Güllük
GÜLLÜK
Bodrum-Milas karayolu üzerinden, sağa ayrılan 8 km. uzunluğundaki yol, sizi Güllük’e ulaştırır.
Güllük’ün anlamı: gül bahçesi demektir. Güllük: Ege kıyılarında uzanan küçük bir balıkçı köyüdür. Kendine ait küçük bir limanı ve çok keyifli plajları var. Bu sevimli ve küçük tatil beldesi: özellikle yerli turistler tarafından, uzun zamandır özellikle tercih edilmekte. Bodrum’un kalabalığından hoşlanmayanlar, Güllük’ü tercih ediyorlar.
Güllük: Türkiye’nin balık cenneti olarak biliniyor. Kasaba’da: deniz levreği ve mercan gibi, spesiyal balık yemekleriyle ünlü restoranlar bulmak mümkün. Kasabanın kuzeyinde kurulu Dalyan’da ve denizde çok iyi balık çıkarılıyor.
Yılan balığı da, burada sık avlanan deniz ürünü. Adının yılan oluşu sizi itmesin, gerçekten lezzetli. Ayrıca: çevredeki koyların çoğunda, kültür balıkçılığı da yapılmakta, çipura ve levrek yetiştirilmekte.
Tüm bunların yanında: buraya has bir özellik daha var. Çevrede çıkarılan “boksit” madeni, Güllük limanından ihraç ediliyor. Zaten: yolda sıkça boksit madeni taşıyan kamyonları görmeniz mümkün. Kasabaya girerken ki yüksek yerden, limana baktığınızda ise, mutlaka bu madeni taşıyan, ağır tonajlı gemileri de görebilirsiniz.
Buranın yapısı nedeniyle: sahilden hemen sonra yükselen tepelere yerleştirilmiş oteller ve evler, hep deniz görüyor.
Diğer bir özellik ise: Güllük’de, komşusu Bodrum gibi, bölgeye has tekneler (gulet) yapılan tersaneler bulunması. Bunların görünüşü güzel ama limanda, maden taşımak üzere bulunan şileplerin görüntüleri için aynı şeyi söylemek mümkün değil.
Bodrum Yarımada Yalıçiftlik ve Çiftlikköy
YALIÇİFTLİK VE ÇİFTLİKKÖY
Bodrum’a 22 km. uzaklıkta. Dolmuşla 20 dakikada ulaşmak mümkün. Çam ormanları arasında, kıvrıla kıvrıla giden yol üzerindeki Gümbetlerin önünden geçilerek, buraya varılıyor.
Burada: çevreye serpiştirilmiş, birkaç restoran bulunmakta. Kıyının doğu yanı kumluk. Biraz daha ilerideki ıssız kayaların arasında, denize girmek ve güneşlenmek mümkün.
Yalıçiftlik’den 4 km. sonra, tarımla uğraşan insanların yaşadıkları; Çiftlikköy’e ulaşılıyor. Taştan yapılmış çiftlik evleri, tepenin eteklerine yayılmış. Belli başlı ürünler: ormandaki kovanlarda toplanan çam balı ve çevredeki bahçelerde yetiştirilen: incir.
Turizm elinin değmediği bu köy, Bodrum yarımadası üzerindeki çiftlik yaşamından örnekleri, gözler önüne sermesi bakımından ilginç.
Evet, değerli konuklar. Benim, Bodrum yarımadasında, görüp sizlere anlatabileceğim yerleşim yerleri bunlar. Bunlar dışında, benim görmediğim yerler, mutlaka vardır.
Buraların küçük özelliklerini sizlere anlatmaya çalıştım. Sizler, tercihleriniz doğrultusunda, kendinize bir rota ve plan çizebilir ve Bodrum merkezinden zamanınız kaldığında, yarımadanın bu yerleşim birimlerini de gezebilirsiniz. Çok keyif alacağınızdan eminim. Zamanınız ve imkanınız olursa, bu geziyi mutlaka deneyin.