Erzincan Tercan

Erzincan Tercan: Saltukoğulları Beyliğine hükümdarlık yapmış, Mamahatun külliyesiyle öne çıkan bir yerleşim yerimizdir.

ULAŞIM

Tercan, il merkezi olan Erzincan’a 88 km. uzaklıktadır. Tercan-Erzurum arasındaki uzaklık: 168 km. Tercan-Bayburt arasındaki uzaklık: 108 km. Tercan-Aşkale arasındaki uzaklık: 39 km.

TARİHİ

Tercan yöresinde, ilk yerleşimcilerin: Hititler ve Ururtular ve Asurlular olduğu düşünülüyor. Takip eden tarihi süreçte ise, bölgede egemenlik kuranlar: Medler, Persler, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslılardır.

Malazgirt Savaşından sonra, bölgede Mengücek Beyliği ve Eretna Beyliği hakimiyet kurarlar. Daha sonra ise, Akkoyunlular, bölgede uzun süre egemenliği elde bulundururlar.

Otlukbeli savaşından sonra, bölge Osmanlıların eline geçer.

GENEL

İlçenin ekonomisi: tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Başlıca tarım ürünleri: hububat ve şeker pancarıdır. Sanayi kuruluşu olarak ise: Sümer Holding bünyesindeki ayakkabı fabrikası bulunmaktadır.

İlçeye has bir taş var. Tercan taşı olarak isimlendirilen bu taş; dış dekorasyon malzemesi olarak, inşaat sektöründe tercih edilmektedir.

KONAKLAMA

Öğretmenevi               19 yataklıdır.              Kervansaray caddesi              446-4413084

GEZİLECEK YERLER

ABRENK KİLİSESİ

İlçe merkezine bağlı, Üçpınar köyünde: Vank dağının güneydoğusundadır.

Kilisenin kapısı üzerinde, yapılış yılı olarak: 1855 yılı yazılıdır.

Kilisenin hemen yanında: bir şapel ve iki tane de dikili taş görülüyor. Bu taşlar: Selçuklu prensi Nasurettin dönemine ait kitabeler taşıyorlar.

Erzincan Tercan Mamahatun Kervansarayı

MAMAHATUN KERVANSARAYI

Saltukoğulları hükümdarı II. İzzettin’in kızı Mama hatun adına yaptırılmıştır. Çünkü: Mama Hatun: 1191 yılında, Saltukoğulları Beyliğinin hükümdarı olmuştur. Hatta: Eyyübiler, Ahlat’ı kuşattıklarında: ordusuyla birlikte Ahlat’a yardıma gittiği bilinmektedir.

Hükümdarlığı yaklaşık on yıl sürmüş ve bu sürede, sürekli olarak ve özellikle yeğenleriyle iktidar mücadelesi sürdürmüştür. On yıllık iktidar süresi sonunda ise, siyasi yaşamdan ayrılmış olup, daha  sonraki dönemde nasıl, nerede ve kaç yaşına kadar yaşadığı bilinmemektedir. Ancak: hayatının son yıllarını Tercan yöresinde geçirmiş ve buradaki türbesine defnedilmiştir. Hatta, Tercan yöresi, bir süre onun ismiyle de anılmıştır.

Ortaçağ Türk mimarisinin en önemli özelliklerini yansıtması açısından önem kazanmaktadır. Külliye içinde: kervansaray, hamam, mescit ve türbe bulunmaktadır. Türbe: 1192 yılında yaptırılmıştır. Mimarı: Ahlatlı Ebul-nemadır. Dairesel planlı türbe: bu mimari özelliğiyle, Anadolu türbe mimarisinde özgün bir eser olarak dikkati çekmektedir. Yapı: sarım renkli, kesme taştan yapılmıştır. 2 bölümlüdür. Ortada yükselen kümbet ise, 2 katlıdır. Kümbetin altında, mezar odası bulunuyor. Üst kattaki mescide: 7 basamaklı merdivenle çıkılıyor.

Külliye içinde bulunan Kervansaraya gelince: türbenin yaklaşık 30 metre doğusunda olduğu görülen bu yapının da kitabesi yok. Ancak 13’ncü yüzyılda yapıldığı sanılıyor. Ancak, onarımlar nedeniyle, özgün yapısını yitirmiştir. Hatta, yakın bir geçmişte tekrar restorasyonu yapılmıştır. Genel olarak: Osmanlı hanlarına benzemektedir. Türbe gibi, sarı renkli, kesme taşlardan yapılmıştır. Girişin sağ ve solunda: dikdörtgen planlı mekanlar bulunmakta olup, ortada ise, üstü açık bir avlu ve güneyinde yük hayvanları için uzun ahırlar görülüyor.

 

PEKERİÇ

Pekeriç kalesi, Tercan ilçesinin 15 km kuzeybatısında bulunan Çadırkaya (Pekeriç) köyünün kuzey bitişiğindedir. 

Karasu çayının 6 km doğusunda bulunan kale, kabaca oval plan gösteren bir kayalık alan üzerine kuruludur. 

Kalenin güneyi boyunca Pekeriç ovası uzanır. Bu durum Pekeriç’i diğer Urartu merkezlerinden farklı kılmaktadır. 

Pekeriç hakkındaki erken dönem bilgileri, İngiltere’nin Diyarbakır başkonsolosluğunu yapan J. G. Taylor’un bölgeye yapmış olduğu geziler sırasında aldığı notlardan anlaşılır. Taylor, 1866 yılı gezisinde Pekeriç’e uğrar ve kalede bulunan basamaklı tünel ve kaya işçiliğini Ermeni Krallığı ile ilişkilendirir. 

Kaleden gönümüze kalanlar:

Kaleden günümüze sur temel izleri, basamaklı tünel, çok odalı ve tek odalı kaya mezarları, sarnıç ve kaya işaretleri kalmıştır. Kayalığın üzerinde olması muhtemel sur duvarları günümüze ulaşmadığından, kalenin planı anlaşılmaz. Fakat doğu ve güney yamaçlarda surlara ait olabilecek bazı temel izleri, anakaya üzerinde mevcuttur. Bu izler göz önünde bulundurulduğunda, kaleyi çevreleyen sur duvarlarının kayalık alanın topoğrafyasına uygun bir şekilde kayalığın etrafı boyunca dolandığı anlaşılır. Dolayısıyla temel izlerinden yola çıkılarak yapılan hesaplamalarda, kalenin yaklaşık 2 hektar boyutunda olduğu söylenebilir. 

Basamaklı tünel:

Kayalığın güney kesiminde bulunur. Doğu ve batı yönünde açılmış olan tünel, zemine doğru dik bir şekilde iner. 25-30 m sonra tünelin sonu kayalık zeminde sonlanır. Basamaklı tünelin girişinin hemen solunda kayaya oyulmuş kanala benzer bir oyuk bulunur. Benzer şekilde tünelin 7-8 m kuzey üst tarafında tünel girişine doğru uzanan anakayaya oyulmuş kanallar görülür. Muhtemelen bu kanallar sayesinde kayalık üzerinde biriken sular tünelin içine akıtılmaktaydı. 

Sarnıç:

Kalenin üzerinde bulunduğu kayalığın güneydoğusunda sarnıç bulunmaktadır. Şişe formunda olan sarnıcın giriş çapı yaklaşık 120 cm dir. Mevcut derinliği 2.50 m olan sarnıcın zemini moloz doludur. Batı duvarları düz şekilde tıraşlanmıştır. İçerisinde dikdörtgen bir  kapıyla geçilen 1-1.5 m boyutunda oda benzeri açıklık bulunmaktadır. Odanın tavanı oval şekilde biçimlendirilmiştir. Sarnıç içinde bulunan açıklığın benzeri değerlendirilen kalelerin hiçbirinde yoktur. Pekeriç’te bulunan basamaklı tünel ve sarnıç, kalede Urartu sonrasında yerleşim olduğunu göstermektedir. 

Kaya Mezarları:

Pekeriç’te 3 ayrı kaya mezarı bulunmaktadır. Bu mezarlardan biri iki odalı diğer ikisi tek odalıdır. Her 3 mezarda, kalenin doğu kısmındadır. 

Pekeriç-I:

Bu kaya mezarı 2 odalıdır. Mezarın girişinde kabaca dikdörtgen biçimde kayaya oyulmuş, üzeri açık bir platform bulunmaktadır. 2 x 2.3 m ölçülerindeki zemini moloz dolu olan bu platformun üzerinin kapatılıp kapatılmadığı belli değildir. Muhtemelen alanın üzeri açık olmamalıdır. Aksi durumda kayaya oyulan bu kısımda biriken suların mezarın ana kapısından mezarın içine basma ihtimali vardır. Benzer şekilde mezar girişlerine Yoğunhasan ve Tatvan kaya mezarlarında rastlanmaktadır. 

Kaya mezarlarının ana kapısı 1.10 x1.30 m boyutlarında olup üzeri kemerli şekilde biçimlendirilmiştir. Ana oda 3.40 x 3.60 m ölçülerindedir. Kabaca dikdörtgen bir plana sahiptir. Tavanı düzdür. Odanın yüksekliği yaklaşık 1.90 m dir. İkinci oda ana odanın kuzeyindedir. 60 cm genişliğinde, 90 cm yüksekliğinde, 30 cm kalınlığında kemerli bir kapıyla odaya ulaşılır. Kapının sağ tarafı tahrip olmuştur. Odanın zemini ana odadan yaklaşık 50 cm daha yüksektir. Boyutları 2.30 x 2.30 m dir. Yüksekliği 2.10 cm olan odanın duvar köşeleri oval şekilde biçimlendirilmiştir. 

Pekeriç-II:

Kayaya oyulmuş, dikdörtgen planlı üzeri açık bir alan ve bu alandan dikdörtgen bir kapı ile geçilen mezar odasından oluşur. Odanın duvar köşeleri oval şekilde birleştirilmiştir.

Pekeriç-III:

Pekeriç-II kaya mezarı ile şekil açısından benzerlik gösterir. Kayaya oyulmuş, üstü açık bir giriş ve girişin hemen kuzeyine açılmış, dikdörtgen bir odadan oluşmaktadır.

Kaya işaretleri:

Pekeriç’te iki odalı kaya mezarından sonra krallığın etkisini gösteren en belirgin maddi kültür kalıntısı kaya işaretleridir. Bu işaretler kayalığın doğu ve güney yamaçlarında bulunur. Kaynaklarda toplam 11 adet kaya işaretinden bahsedilir. Günümüzde 10 kaya işareti yerinde görülür durumdadır. Güney yamaçtaki oval şekildeki kaya işaretin çapı 120 cm dir. Diğer 9 kaya işareti bir gurup halinde kayalığın doğu yamacındadır. 

Sonuç:

Kalede bulunan çok odalı kaya mezarı, kaya işaretleri ve sur temel izleri Urartu dönemine aittir. Basamaklı tünel ve sarnıç ise Urartu dönemi sonrasında yapılmış olmalıdır. 

Pekeriç’e yakın merkez yaklaşık 36.5 km uzaklıkta olan Şirinlikale’dir. Pekeriç’in eyalet merkezi olan Altıntepe’ye uzaklığı ise yaklaşık 52 km dir. Başkent Van kalesine uzaklığı ise Erzurum-Pasinler-Horasan-Ağrı-Patnos-Erciş üzerinden 490 km dir. 

Pekeriç konumu nedeniyle aynı bölgede bulunan Taşbulak ve Şirinkale’den farklıdır. Diğer merkezlerin çevresinde tarım yapmaya müsait düzlük alanlar bulunmaz iken, Pekeriç güneyi boyunca uzanan bir ovanın kenarında kuruludur. Fakat kale içerisinde tapınak, saray ve büyük depo yapılarının olmaması, buranın sadece küçük bir merkez olarak değerlendirilmesine neden olur. 

 

ŞİRİNKALE:

Tercan ilçesinin 19 km güneybatısında Esenevler Köyünün 3 km batısındadır. 

Kale, Toros dağlarının yükseltilerini oluşturan kuzey-güney doğrultusunda uzanan kayalık alan üzerindedir. Dört tarafı sarp kayalıklarla çevrili kalenin doğu ve güneyini Şıhköy deresi sınırlar. Kuzey kısmında ise 1600 m yüksekliği sahip otlaklar uzanmaktadır. 

Şirinkale, ilk olarak 1987 yılında bulunur. 

Günümüze ulaşan kalıntılar:

Şirinkale’de sur temel yatakları, harçlı duvarlar, sarnıç/depolama alanları, tek ve çok odalı kaya mezarları ve basamaklı tüneller bulunur. 

 

Sur temel yatakları:

Kalenin doğu ve güney kesiminde anakaya üzerinde görülür. Bu kesim, aynı zamanda kayalığın diğer yerlerine göre daha sarp kısmını oluşturur. Ortaçağ’a tarihlenen harçlı sur duvarları, kayalığın kuzey ve doğu kısımlarında yer yer ayaktadır. Günümüzde kuzey kısmında yıkılan harçlı sur duvarlarının bloklar halinde yamaçlara dağıldığı görülür. Kalenin doğusunda dereye bakan kısımda, kaya mezarlarına paralel olarak uzanan yarı bir duvar kalıntısı vardır. Harçlı biçimde inşa edilen duvarın aşağıda sözünü edeceğim basamaklı kaya tünelleriyle ilişkisi olduğu anlaşılır. 

 

Basamaklı kaya tünelleri:

Şirinkale’de 2 tane basamaklı kaya tüneli vardır. 

Tünel-I:

Kayalığın Şıhköy deresine bakan doğu kısmındadır. Tünel girişi kemerli şekildedir. Sarmal şekilde devam eden tünelin sonu kapalıdır. 

Tünel-II:

Diğer tünel gibi kayalığın doğu  yüzündedir. Tünel kuzey-güney doğrultusunda, dik bir şekilde 30 m kadar indikten sonra tünelin sonu kayalık bir zeminle son bulur. Bu  tünelin en yakın benzeri Pekeriç’te bulunmaktadır. 

 

Sarnıç:

Kayalığın kuzey üst bölümündedir. 0.70 x 0.80 m ölçülerinde oval girişi vardır. Girişin çevresinde muhtemelen kapağın oturması için yapıldığı anlaşılan silme bulunur. Sarnıcın içi moloz doludur. Fakat şişe biçiminde yapıldığı anlaşılır. Sarnıcın batısında sarnıç ile aynı doğrultuda, ana kayaya oyulmuş dibek vardır. Dibeğin çevresinde kayaya oyulmuş bir kanal bulunur. Muhtemelen bu kanal, dibeğin içerisine, muhtemel su sızıntısını engellemek için yapılmıştır. 

 

Kaya Mezarı:

Urartu dönemine tarihlenen kaya mezarı, kayalığın doğu kesimindedir. Mezar bir oda ve bu odanın batısına açılmış yan odadan oluşur. Doğu-batı doğrultusunda açılan mezara kuzey kısmından bir patikayla ulaşılır. Kaya mezarının önünde 3.10 x 3 m ölçülerinde bir platform vardır. 

Mezarın ana kapısı dikdörtgendir. Yüksekliği 1.23 m dir. Kapı içeriden ve dışarıdan kalın bir silmeyle çevrelenir. Birinci oda dikdörtgen planlıdır. Duvarların köşeleri dik şekilde kesilmiştir. Tavanı düz şekilde biçimlendirilen odanın yüksekliği 2.10 m dir. Odanın güney duvarında 6 oyuk bulunur. 

İki odalı kaya mezarının 10-15 k güneyinde ikinci bir mezar daha bulunmaktadır. Tek odalı olduğu anlaşılan mezar doğu-batı doğrultusunda açılmıştır. Ana kapının sağ tarafı tahrip olmuştur. Ana kayaya oyulmuş iki basamak ile mezar odasına girilir. Odanın tavan yüksekliği 2.15 m dir. Odanın batı duvarında tek basamakla ulaşılan geniş bir niş bulunur. Nişin önünde bulunan basamağın sağ tarafında bir oyuk ve nişin arka duvarında sıralı şekilde 14 adet oyuk bulunur. 

Sonuç:

Şirinkale’de çok odalı kaya mezarı ve kaya işçiliği Urartu dönemine tarihlenir. Harçlı duvarlar, bu duvarlarla ilişkili tüneller, tek odalı kaya mezarı ve sarnıç, Urartu sonrasına aittir. Kalenin kuzeybatı kısmındaki düzlük alanda çok sayıda defineci çukuru bulunmaktadır. Bu çukurlar içerisinde görünen değirmen taşı Şirinkale’de Urartu sonrasına ait yerleşim olduğu net şekilde görülür. 

Şirinkale’ye en yakın merkez Pekeriç’tir. İki merkezin birbirine uzaklığı yaklaşık 36.5 km dir. Altıntepe’ye olan uzaklık ise yaklaşık 76 km dir. 

Evet Şirinkale, konum olarak kalenin ana yolların uzağında izole bir yerde olduğu anlaşılmaktadır. Öyle ki bulunduğu yer ana yol güzergahına yaklaşık 25 km uzaklıktadır. Çevresinde en az 1600 m yüksekliğe sahip plato özelliği gösteren çok geniş olmayan düzlük alanlar bulunur. Fakat günümüz koşullarında bile bu alanlarda tarım yapmak oldukça güçtür. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Aşkale tanıtımı.

Erzincan tanıtımı.

Erzurum tanıtımı.

 

Erzincan Üzümlü

Erzincan Üzümlü

 

Erzincan Üzümlü: Eski adı “Cimin” dir. Cimin ismi nereden gelir? Cimin adı, eski tarihlerde yaşadığı sanılan ve efsanelere konu olan Cimcime Sultan’dan kaynaklanır. Erzurum’da Cimcime Hatun adına yaptırılmış tarihi eser vardır. Bu eser, Cimcime Sultan’ın varlığını kanıtlar.  

Üzümlü ilçesi, il merkezine 23 km uzaklıktadır.

Erzincan Üzümlü; İlçe kendine has hoş kokulu siyah üzümü ile ünlüdür. Dünyada ilk ve tek patentli üzüm “Cimin üzümü” dür.

 

Ancak ilçenin bir diğer özelliği: deprem riski çok yüksek yörelerden biri olmasıdır. Türkiye’nin kuzeyini doğu-batı yönünde geçen Kuzey Anadolu Fay Hattı, Üzümlü’nün güneyindeki tepelik sahaya ulaşır ve böylece Üzümlü, birinci derece deprem bölgesi olur. Zaten geçmişte burada birçok deprem yaşanmıştır. Özellikle 1939 ve 1992 yılındaki depremler büyük hasar vermiştir.

 

GEZİLECEK YERLER

 

ÜZÜMLÜ KALESİ

İlçe merkezinin yaklaşık 500 metre doğusunda yüksek bir tepe üzerindedir. Kaleye, tepenin batı yamacında bulunan ve aynı zamanda kaya mezarına da götüren bir antik yoldan ulaşılır.

Kalıntılar arasında bir sunak dikkat çeker ve kalenin tarihlendirilmesinde yardımcı bir unsur olarak değerlendirilir. Günümüzde kalenin ana unsuru olan sur duvarı belirgin değildir. Bu da kalenin çok eski dönemlerde terk edildiğini kanıtlar.

 

ALTINTEPE KALESİ

Üzümlü ilçesinin 5 km güneybatısında, ova seviyesinden 60 m yükseklikte, kabaca yuvarlak planlı bir tepe ve bu tepenin yamaçlarında kuruludur. Erzincan-Erzurum kara yolunun 100 m kuzeyindedir. 

Sitadelin üzerinde bulunduğu yükselti, Erzincan Ovasına ve 3 km güneyinden geçen Karasu Nehri’ne hakimdir. 

Günümüze kadar ulaşmış, en sağlam Urartu şehirlerinden biridir. Burası Urartu döneminde, batı sınır bölgesinde, devletin krala bağlı bir beyliği veya valiliğiydi. Çünkü doğudan batıya doğru uzanan yol nedeniyle, Urartuların Altıntepe’deki varlığı, hem askeri hem de siyasi açıdan büyük önem  taşıyordu. 

 

URARTU ÖNCESİ 

Altıntepe’de Urartu dönemi öncesinde yerleşim olduğuna dair kanıtlar belirgin değildir. 

Altıntepe’de Urartu yapı katının Erken Tunç Çağı yapı katının üzerine kurulduğu belirtilir. Fakat kazılarda Urartu öncesine tarihlenen herhangi bir mimari yapıya rastlanmaz. Sadece sondajlarda yangın tabakası içinde Tunç Çağı’na tarihlenen Karaz türü ve yivli seramik parçaları bulunmuştur. Bu durum Urartu öncesinde Altıntepe’de bir yerleşim olduğunu gösterebilir. Urartu öncesi yerleşimin Urartu dönemi yapıları kurulurken, tepenin tıraşlanmasıyla yok edildiği ileri sürülür. 

 

ALTINTEPE NE ZAMAN İNŞA EDİLMİŞTİR?

Altıntepe’nin ne zaman inşa edildiği ve krallığın burayı nasıl adlandırdığına dair net bir şey söylenemez.

Mezarlardan çıkarılan eşyalar üzerinde “Rusa oğlu Argişti” ismi bulunur. Bu yüzden Altıntepe’nin kuruluşu II Argişti dönemine tarihlenir.

Altıntepe’nin Geç-Hitit krallıklarına karşı siyasi bir hamlenin sonucu olarak inşa edildiği söylenir. Mevcut bilgilerle Altıntepe’nin II Argişti döneminde mi kurulduğu yoksa daha önce var olup olmadığı kesin olarak bilinmemektedir. 

 

SUR DUVARLARI

Altıntepe sitadel alanını çevreleyen farklı inşa dönemlerine tarihlenen iki ayrı sur duvarı bulunur. 

İlk surlar sitadelin üzerinde bulunduğu yükseltinin yamaçlarından geçer. Erken döneme tarihlenen bu surlar, yamaçlarda bulunan açık hava tapınağı ve mezarları içine alacak şekilde yaklaşık 4 hektarlık bir alanı çevreler. 

Sonraki dönemde sitadelin muhtemel bir yıkım sonrası daraltıldığı anlaşılır. Bu dönemde surlar, sitadelin kuzeydoğu üst kısmında bulunan depo odalarının bir kısmını tahrip edecek şekilde sitadeli çevreler ve tapınak kompleksi, saray, konak gibi idari ve dini yapıları içine alan 0.70 hektar alanı kapsamaktadır. 

Yeni surların inşasıyla hem savunulan alan daraltılmış hem de surlar savunulması daha kolay dik yamaca taşınmış olmalıdır. 

Sitadel surlarının daraltılmasına neyin sebep olduğu bilinmemektedir. Fakat geç dönem sitadel surlarının eski Urartu yapılarından alınan taşlarla acele bir şekilde yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu durum Altıntepe’yi tehdit eden bir tehlikenin varlığını gösterebilir. 

 

TAPINAK:

Tapınağın bulunduğu alan sitadelin merkezi bölgesindedir. 

Bu alanda tapınak üç birimden oluşan bir kompleks olarak planlanmıştır. Kompleks: merkezde kule tipi tapınak, tapınağı çevreleyen revaklı avlu ve tapınağın batı duvarı boyunca sıralanmış 3 odalı bir mekandan oluşur. 

Kule tapınaktan günümüze, 13.80 x 13.80 m ölçülerinde üzerinde kerpiç duvarların yükseldiği üç sıra halinde kesme taştan yapılmış iyi işçilikli temel duvarları kalmıştır. 

Tapınak; plan, işçilik ve malzeme bakımından krali kentlerde görülen tapınakların benzeridir. Tapınağın çevresi 30 x 27 m ölçülerinde revaklı bir avlu tarafından kuşatılır. Revaklı avlunun dış duvarları tapınak kompleksinin dış duvarlarını oluştururken, iç bölüm açık bırakılmış böylece yarı kapalı bir avlu oluşturulmuştur. İç kısımda, üst örtüyü taşımak amacıyla 20 adet ahşap direk bulunur. 

Kazılarda direklerin bazalt taştan yapılmış kaideleri ve bazı kalıntılarına rastlanmıştır. 

Avlunun tabanı ise sıkıştırılmış toprak veya kumla kaplıdır. 

Tapınak kompleksinin son birimini, avlunun batı duvarı boyunca uzanan dikdörtgen planlı 3 odalı mekan oluşturur. 

Mekana avludan ortadaki odaya, açılan bir kapıyla geçilir. Diğer odalara geçiş bu odadan sağlanır. Odalarda yapılan kazılarda herhangi bir eşya bulunmamıştır. Bu nedenle odaların kesin işlevi bilinmemektedir. 

Odaların duvarlarındaki süslemeler ve avluya açılan kapı nedeniyle kült törenleri için kullanıldığı ileri sürülür. 

Bir diğer görüş ise, bu odaların tapınak işlevleri için kullanıldığını ve mekanın bir odasının ise depo olarak kullanıldığıdır. 

 

SARAY ALANI:

Altıntepe Saray Alanı, tapınak alanıyla aynı yer olarak değerlendirilir. 

Fakat Urartu sitadellerinde, tapınak alanlarının saray kısımlarından farklı bir yerde, depo ve çeşitli mekanlara sahip ayrı bir kompleks olarak inşa edildiği anlaşılır. Bu nedenle, yöneticilerin ikametgahı olan saray farklı bir yerde aranmalıdır. 

Bir görüşe göre, saray yapısının sitadelin batısında tapınak ve sur duvarları arasında kalan 3 odalı yapı ile eşitlenir. 

Bir diğer görüşe göre: aynı yapının saray hizmetlilerine ayrıldığı belirtilir. 

Son dönemde yapılan bir çalışmada, bu yapı, odaların fresklerle süslü olması ve dere taşlarıyla döşeli avlusu bulunması nedeniyle, konak olarak değerlendirilmiştir. 

Bu alanda yapılan kazılarda, 2 odalı, içerisinde tandır, ocak ve pitosların bulunduğu mutfak kısmına rastlanır. 

Ayrıca apadananın güneyinde mutfak yapılarıyla ilişkili farklı mekanların da olduğu anlaşılır. Bu durum mutfak yapısının, ortaya çıkarılan sarayın geç dönem apadanasının altına doğru devam ettiğini gösterebilir. 

DEPO ODALARI:

Sitadelin depo odaları kalenin kuzeydoğusunda, sitadeli çevreleyen geç dönem surlarının hemen dışındadır. 

İki odalı mekanın büyük odası  dikdörtgen planlıdır. Odanın üst örtüsü 4 adet ahşap direkle taşınır. Direklerin üzerine oturtulduğu kaidelerin 3 tanesi bulunmuştur.

Diğer odaya 1 m genişliğinde bir kapıdan geçilir. Odanın duvarları geç dönem Urartu sitadel surları tarafından tahrip edildiğinden ölçüleri bilinmez. Burada yapılan kazılarda herhangi bir eşyaya rastlanmamıştır.

Ayrıca bu odalara açılan bir kapı açıklığı bulunmamaktadır. Bu durum, küçük odaların depo mekanına bitişik inşa edilmiş başka bir mekanın odaları olabileceğini gösterir. 

Depo odalarında bulunan pitoslar üzerinde hacim bildiren  hiyeroglif işaretler bulunur. Pitosların üzerinde görülen hiyeroglifler diğerlerinden farklıdır. Diğer Urartu yerleşimlerinde pitoslar üzerinde hiyeroglif Urartuca kullanılırken, Altıntepe’de hiyeroglif Hititçesi bulunur. 

Bu nedenle Altıntepe de yazıcı memurun Hititli olduğu ve bu yazıcı memurun Urartu başkentine kıyasla çok daha yakın bir Hitit merkezinden gelmiş olabileceği düşünülür.

 

MEZAR SİTELLERİ;

Altıntepe’nin yöneticileri ve ailelerine ait mezarlar, sitadelin güneydoğu eteklerindedir. 

Burada yer alan 3 ayrı mezar, kesme taş bloklar kullanılarak örme duvar tekniğiyle yapılmıştır. Mezarlar plan ve anlayış bakımından diğer eyalet merkezleri ve başkent Van kalesinde görülen kaya mezarlarının benzeridir. 

Mezar I,

Açık hava tapınağının hemen yanındadır. 

Mezar yeri için oluşturulan teras üzerinde, bir alan kazılmış ve üç odalı mezar inşa edilmiştir. 

Odalar dikdörtgen planlıdır. Zeminleri sıkıştırılmış topraktır. Üst örtüleri kesme taş bloklarla kemerli şekilde yapılmıştır. 

Mezara giriş, ortadaki odanın güneybatı duvarında bulunan dikdörtgen bir kapıdan sağlanır. Kapı iki blok taşla kapatılmıştır. Kapının sağ ve sol tarafındaki duvarların üst kısımlarında kemerli birer niş bulunur. 

Ortadaki odanın sağında ve solunda birer oda vardır. Soldaki odaya 0.70 m genişliğinde bir kapıdan geçilir. Bu odada 3 adet niş bulunur. Burada yapılan kazılarda, çocuğa ait olduğu anlaşılan iskelet kalıntılarına rastlanmıştır. 

Girişin solundaki odaya ise 0.80 m genişliğinde bir kapıdan geçilir. Bu odanın dar duvarlarında ikişer, uzun duvarlarında ise birer niş bulunur.

 

Mezar II. 

Mezar I’in 2 m güneybatısındadır. 

Diğer mezar gibi, soyguncular tarafından talan edilmiştir. Tek odalı bir mezardır. Kalın taş duvarların çevrelediği mezar odası içeriden düzgün kesme taş bloklarla kaplıdır. Kazılar sırasında mezar odasının güneybatı kısmında iskelet kalıntılarına rastlanır. Mezar hediyelerinden bu iskeletin bir kadına ait olabileceği düşünülür. 

 

Mezar III.

Mezar II’nin yaklaşık 16 m güneybatısındadır. 

Mezar, diğer iki mezar gibi içeriden düzgün kesme taş bloklarla kaplanmıştır. Duvarlarında niş bulunmaz. Odada bulunan ölü hediyeleri arasında odanın orta noktasında bulunan tunç kazan dikkat çeker. Kazan içerisinde kemer, birinin üzerinde tanrı kabartması bulunan iki adet kurs, at koşum takımları ve heykelcikler bulunur. 

Yine aynı odadan iki adet gümüş kaplı sandalye, masa ve koşum takımları ele geçirilmiştir. 

Mezar III’ün ilk odasının kuzeybatı duvarından yer alan bir kapıyla ikinci odaya geçilir. Burası mezarın en büyük odasıdır. Oda içinde iki adet tekne biçiminde 2.33 m uzunluğunda ve 99 cm uzunluğunda 85 cm genişliğinde taş lahit vardır. Lahitlerin kapakları, beşik şeklinde yapılmıştır. Üzerlerinde yazı ve betimleme yoktur. Lahitler içerisinde bulunan iskeletler üzerinde yapılan antropolojik çalışmalarda bu lahitlerden birinin 50-55 yaşlarında bir erkek, diğerinin ise 45-50 yaşlarında bir kadına ait olduğu anlaşılmıştır. 

İskeletlerin erkeğe ait olanında altın, gümüş düğmeler, ok uçları ve lahit dışında bir kalkan bulunur. 

Kadına ait olan lahitte ise altın düğme, gerdanlık gibi süs eşyaları vardır. 

Ayrıca odada iki masa, çeşitli mobilyalara ait parçalar ve fildişi levhalara rastlanır. 

Mezarın 3’ncü odasında, odanın giriş duvarı hariç diğer üç duvarında birer niş vardır. Bu odada dikkat çeken hediyeler arasında ağaç masa ve sedir, uçları aslan başla gümüş çubuklar bulunmuştur.

 

Sonuç;

Altıntepe’deki mezarlar, mezar malzeme bakımından kaya mezarlarından farklı olmasına rağmen, plan anlayışı bakımından benzerdir. 

Öncelikle bu mezarlar kaya mezarlarında olduğu gibi korunaklı bir yer olan sitadel içerisinde inşa edilmiştir. 

Ayrıca mezar odalarındaki nişler, kaya mezarlarında görülen nişlerin benzeridir. 

Muhtemelen sitadelin üzerinde bulunduğu alanın kaya mezarı inşası için müsait olmayan yapısı, mezar sahiplerini bu tür mezar inşa etmeye zorlamıştır. 

İlk bakışta yer altına inşa edilen ve toprakla örtülü mezarlar dışarıdan bakıldığında gizlenmiş izlenimi verir. 

Fakat mezarların üzerine inşa edildiği anlaşılan kuleler ve mezarlarla aynı terasta bulunan açık hava tapınağı, mezarların bulunduğu alanın dışarıdan bakıldığında anıtsal bir görünüme sahip olduğunu gösterir.

 

AÇIK HAVA TAPINAĞI:

Açık hava tapınağı olarak değerlendirilen alan, sitadelin güneydoğu yamacında, mezarlarla aynı teras üzerindedir. 

Çevresi taş temel üzerine kerpiç duvarla çevrelenmiştir. Alanın zemini sıkıştırılmış topraktır. Burada yapılan kazılarda alanın kuzeybatı duvarına 1 m yakınlıkta duvara paralel bir şekilde sıralanmış 4 adet stel ve kaidesi ortaya çıkmıştır. Steller 2.30 m yükseklikte ve 0.50 m genişlikte, 0.32 m derinliktedir. Üstleri kemerli şekilde biçimlendirilen stellerin üzerlerinde yazı bulunmaz.Alanda dikkat çeken diğer buluntu 50 cm çapında yuvarlak bir sunaktır. 

 

GENEL DEĞERLENDİRME:

Altıntepe’de benzerleri krali kentlerde görülen tapınak, saray ve büyük depo yapıları gibi mimari birimlerin bulunması, kentin inşa sürecinde krallığın etkisinin olduğunu gösterir.

Bu nedenle, Altıntepe’yi bir eyalet merkezi olarak tanımlamak mümkündür. 

Kent, beyliğin merkezi olarak nitelendirilebilir. 

Burada bulunan üç ayrı mezar, Altıntepe’nin krallık hanedanından olmayan, fakat başkentten atanan valiler tarafından idare edildiğini gösterebilir. 

Ayrıca bu mezarlarda bulunan bir kısmı ithal üst sınıfa ait lüks eşyalar, burada bir yönetici sınıfın olduğunu desteklemektedir. 

Kazılarda burada bulunan boğa başlı kazan, altın düğmeler, küpeler, mobilya aksamı ve seramikler, günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir. 

 

AKKOYUNLU CAMİSİ-AKKOYUN SULTAN CAMİSİ

İlçe merkezinde bulunan caminin 3 satırlık kitabesine göre: 1301 yılında İncili oğlu Emir Say tarafından yaptırılmıştır. Caminin ismi nedeniyle Akkoyunlular döneminde yapıldığı düşünülmektedir. Ancak kitabede, Akkoyunlularla açık bir bağlantı yoktur.

Akkoyunlular yazılı bu tarihten (1301) yaklaşık 170 yıl sonra burada hüküm sürmüşlerdir. Anılan tarihte burada İlhanlılar vardı. Büyük ihtimalle, İlhanlılar zamanında yapılan mescit, Akkoyunlular zamanında elden geçirilmiş ve adı değiştirilmiştir.

Mescit, büyük Erzincan depreminde yıkılmıştır.

1965 yılında restore edilmiştir. Her türlü süs ve değerden yoksun bir binadır. 1997 yılında düzgün kesme taş malzemeyle yapılmış minaresinin şerefesinde baklava dilimi, gül bezek ve karanfil gibi motiflerle süsleme yapılmıştır. Günümüzde de cami olarak faaliyetini sürdürmektedir.

ŞEYH KARPUZ MAĞARASI

Merkez kale tepesi denen yerdedir. Üzümlü kalesinin yamacındadır.

Burası hakkındaki efsaneye göre: mağarada kış mevsiminde, çevrenin karlı olduğu zamanlarda, yemyeşil dallar arasında bir karpuzun çıktığı görülür. Kış ortasında büyük bir karpuzun yetiştiğine hayret eden halk, buranın ulu bir şahsın türbesi olduğuna inanır. Bundan dolayı, burası halk arasında “Şeyh Karpuz Mağarası” olarak anılır.

Bir başka efsaneye göre ise, Rus işgali sırasında, tepeye doğru Rus askerlerinin çıktığı görülür. Bu sırada mağaradan bir el silah sesi duyulur, bundan kaçan Rus askerleri halk tarafından kovulur ve şehir kurtulur. Ancak gerçekte burası, kaleye gidilen, taşlarla düzenlenmiş patika yolla ulaşılan, doğal kayaya oyulmuş bir kaya mezarıdır.

Yaklaşık 30 metre kare büyüklüğündedir. 58 x 128 cm ölçülerindeki dikdörtgen şekilli kapı açıklığının sağ tarafında, 40 x 65 cm ölçülerinde bir niş vardır. Küçük bir giriş bölümünden sonra, 190 x 225 cm ölçülerinde ve yaklaşık 3 metre yükseklikte bir odadan ibaret olan kaya mezarının duvarlarında da iki niş bulunur.

Bunlardan küçük olanı 30 x 40 cm ve büyük olanı ise 54 x 60 cm ebatlarındadır. Mezarın içinde çokça kaçak kazı yapılmış ve bolca ortaçağ seramiği ve iskelet parçaları bulunmuştur. Muhtemelen buranın Urartu (MÖ 900-550) yıllarından kalma bir kaya mezarı olduğu düşünülmektedir.

Mağaranın içinde taş duvarlarda, çizgiler ve mum koymak için yapılmış oyuklar vardır. Ayrıca mağara içinde bir taştan, ince bir toprak akmaktadır.

Burayı halk ziyaret yeri olarak kabullenmiştir.

HIDIRELLEZ GÖLÜ

Çadırtepe köyünün kuzeyindedir. Bol kaynak suları bulunmaktadır.

BAYIRBAĞ BELDESİNDEKİ KALINTILAR

Manastır Kalıntısı

Beldenin 4 km kuzeybatısında bir manastır kalıntısı vardır. Manastırdan, günümüze yüksek duvarlarla çevrili bir avlu çevresine yerleştirilmiş ve yenilenmiş iki ev ve bir ahır ulaşmıştır. Avlu girişinin solunda, duvara monte edilmiş küçük bir bazalt taş üzerinde, Ermenice bir kitabe yazılıdır. Kilise, küçük boyutlu bir köy mabedi olarak inşa edilmiştir.

Yerdeki yuvarlak profilli taşlardan, kemerli bir giriş kapısına sahip olduğu anlaşılır. Yapının cephesinde, üzerine haç işlenmiş taşlar dikkat çeker. Güney bölümde kiliseyle bitişik durumda yarım yuvarlak apsisli bir ek şapel vardır.

Apsisin yanında yerden 1.5 metre yükseklikte birer niş bulunur. Güney duvarı ortasında bir mazgal pencere açıklığı vardır. Ancak pencere çerçevesinde taşlar tahrip olmuştur. Kilisenin güneydoğusunda, şapelin yanında bulunan yuvarlık kemerli bir açıklıktan ulaşılan ve doğuya doğru uzanan bir gizli geçit bulunur.

Günümüze kalan manastır evleri iki parçadan oluşur. Alt tarafları moloz taştan, üst bölümleri kerpiçten örülmüş duvarlara sahiptir. Evler iki katlıdır. Kilise, ona bağlı şapel ve gizli geçit Ortaçağ’dan, evlerin ise daha yakın tarihten kalmış olacağı değerlendirilmektedir.

Hüseyin Beyzade Ahmet Bey Çeşmesi

Belde camisine bitişiktir. Çeşme gri renkli, düzgün kesme taş malzemeden yapılmıştır. Alınlık kısmındaki beyaz renkli taşa işlenen kitabe, Arap ve Latin harfleriyle yazılmıştır. Osmanlıca olarak yazılmış kitabe, 5 satırdan oluşur. Kitabede yapılış tarihi olarak 1951 ve yaptıran olarak ise Hüseyin Bey Zade Ahmet Bey ismi yazılıdır. Mihrap nişi şeklinde bir nişe sahip olan çeşme günümüzde de kullanılmaktadır. Üst kısımlarını asma dalları ve yaprakları sarmıştır.

Konak Çeşmesi

Beldedeki konağın önündedir. Kitabesinde 1801 yılında yapıldığı yazılıdır. Düzgün kesme taş malzemeyle inşa edilmiş olan çeşmenin iki yandan kademeli başlıklı, birer plasterle sınırlandırılmıştır.

Altta dikdörtgen şekilli bir yalak vardır. Daha üstte daha faal durumda bir musluk ile kase koymak için kemerli iki küçük niş bulunur. Kademeli profillerden meydana gelen kornişin üzerinde, içerisinde ay-yıldız motifinin bulunduğu üçgen alınlık görülür. Oldukça sağlam durumdaki çeşmede başkaca süsleme yoktur.

 

 

Bayırbağ Değirmenönü Mesire Alanı

Bayırbağ beldesindedir. Pahnik çayı çevresinde bol ağaçlıklı ve yeşilliği ile zengin bir doğal örtüye sahiptir. Mesire alanının altyapı çalışmalarının büyük kısmı tamamlanmıştır.

KARAKAYA BELDESİNDEKİ KALINTILAR

Karakaya Kalesi ve Kaya Basamakları

Kale, Karakaya beldesine 3 km uzaklıkta, ovadan 400 metre yüksekte, sarp bir kayalık üzerine kurulmuştur. Kalenin doğusunda dar bir vadi bulunmaktadır. Kuzey tarafından gelen çay, kalenin doğusundan geçerek ovaya doğru akar. Kalenin bu kısmı sert ve dik, yalçın doğal kayalardan oluşmuştur. Kalenin batısında 5-7 m uzunluğunda moloz-yontu taşla örülmüş sur duvarı kalıntısı vardır.

Ancak bağlantıları tahrip olduğundan, sınırları tam olarak bilinmemektedir. Kalenin kuzeydoğusunda, sarp yamaçtan aşağıdaki suya inen kaya basamakları son derece önemlidir. Basamakların üst bölümünde gerçekleştirilen kaçak kazılarda ortaya çıkarılan toprak, merdivenlerden aşağıya atıldığından, basamaklar günümüzde kullanılmayacak durumdadır.

Eskiden beri üzeri örtülü bir gizli su yolu olduğu anlaşılan bu merdivenlerin, kale halkının aşağıdaki çay ve son derece soğuk kaynak suyuna ulaşmasını sağlayan gizli bir ulaşıma hizmet ettiği düşünülmektedir.

Hemen bunun güneyinde, ana kaya yontularak başka bir patika yol oluşturulmuştur. Gizli yoldaki basamakların sayısı 45’dir. Son üç basamak, toprak altında kalmıştır. Basamakların yüksekliği 30 cm, genişliği 110-190 cm, kalınlığı ise 25-50 cm arasında değişir.

Karakaya kalesinin konumu savunmaya son derece elverişlidir. Ancak kaleyi ve basamakları kimlerin ve hangi tarihte yaptıkları bilinmemektedir. Kalenin biraz aşağısındaki Urartu Göletleri, Altıntepe’ye yakınlığı, savunmaya elverişli konumu, ana kayaya yapılan taş işçiliği ile kalenin ve merdivenlerin Urartu döneminde yapıldığı düşünülmektedir.

Kilise Kalıntısı

Karakaya Beldesinin kurulduğu yamaçta, üst mahallede, bahçeler içindedir. Dıştan dışa 3 x 6.40 metre ölçülerinde, dikdörtgen planlı, küçük bir şapeldir. Şapelin sadece apsis bölümü ile kuzey duvarı günümüze kadar sağlam gelmiştir. Diğer bölümlerinin duvarlarının üst kısımları yıkılmıştır. Burası geçmişte “Keleriç” olarak nitelendirilen yerde oturan azınlıkların ibadeti için kullanılmıştır.

Hacı Nutullah Camisi

Karakaya beldesindedir. Yaklaşık 200 yıllık camidir. Cami, Hacı Nutullah Efendi tarafından yaptırılmıştır. Ancak 1992 yılındaki depremde hasar gören cami, tamamen yenilenmiştir ve bu yüzden orijinalliğini kaybetmiştir.

Halk arasında, caminin önceden, değerli ahşap süslemelere sahip olduğu söylenmektedir. Eski caminin, ahşap destekli ve çatılı olduğu: caminin çevresinde bugünde bulunan üç parçaya bölünmüş ahşap direk ve başlıklardan anlaşılmaktadır.

Caminin önünde küçük bir mezarlık vardır. Buraya halk arasında “Şeyh Mezarlığı” denir. Ancak burada özellikle mezar ve mezar taşına rastlanmamıştır. Mezarlıkta, yörenin yetiştirdiği alimlerden Abdurrahman Efendi’nin mezarı bulunur.

Mezarlığın kuzeybatı köşesinde ise, Karakaya’nın yetiştirdiği alimlerden Pir-i Sami Hazretlerinin ders okuttuğu bir oda vardır. Ocak başlarındaki dolap süslemelerinin orijinal özelliklerini muhafaza eden bu oda, günümüzde yenilenmiş durumdadır. Günümüzde de cami kullanılmaya devam ediliyor.  

Karakaya Çermik Mesire Alanı

Karakaya beldesindedir. Soğuk suları, yeşilliği ve yerden kaynayan kaynarca adı verilen şifalı suları ile doğal güzelliğe sahiptir. Çermikte alabalık yetiştirme göletleri de vardır. Her yıl 20 Mayıs tarihinde, Kaynarca şenlikleri düzenlenmektedir.

Erzincan tanıtımı.

Kemah tanıtımı.

Kemaliye tanıtımı.

 

Erzincan Kemah

Erzincan Kemah

Uzak bir ilçe, tarihte bir dönem, Mengüçoğulları zamanında, Beyliğin merkezi olarak öne çıkmıştır. Beyliğin kurucusunun burada yaptırdığı külliye ilgi çekiyor.

ULAŞIM

Kemah ilçesi, il merkezi olan Erzincan’a 52 km. uzaklıktadır. Erzincan-Kemah arasındaki yolun, Kemah’tan sonra devamı yok. Bu yüzden: Kemah ilçesinin en yakın ve başlıca ulaşımı: Erzincan il merkezinedir. Bunun dışında: Kemah-İliç arasındaki uzaklık: 66 km.

Kemah-Refahiye arasındaki uzaklık: 68 km. Kemah-Kemaliye arasındaki uzaklık: 109 km. Kemah-İstanbul arasındaki uzaklık: 1087 km. Kemah-Ankara arasındaki uzaklık; 737 km. Kemah-İzmir arasındaki uzaklık: 1317 km. Kemah-Kars arasındaki uzaklık; 438 km.

TARİHİ

Kemah ilçesinin adına: tarih sahnesinde, çok ilginçtir ki, ilk kez Hitit imparatorluğu döneminde, Hitit kralı I. Şuppiluliuma döneminde yazılan bir çivi yazılı tablette rastlanmaktadır.

Bu tablette: Hitit kralı I. Şuppiluliuma ve Hayaşa kralı Kranis’in: Ku-maha (yani Kemah) yöresinde savaştıklarından söz edilmektedir. Hitit kaynaklarında, bölgeye “Hayaşa” adı da verilmektedir. Hatta: Ani ismi de kullanılmıştır.

Malazgirt savaşından sonra, Mengücekoğulları Beyliğinin merkezi burada kurulmuştur. Daha sonra ise: Selçuklular, İlhanlılar ve Celayirliler, bölgede egemenliği ele geçirirler. 1515 yılında ise, Osmanlılar tarafından fethedilir.

Evet, yukarıda sözünü ettiğim gibi: Kemah’ın eski ismi “Kamus ül-Alam” dir.

Kemah ismi: Göktürk devletinde, Kıpçak Türklerinin bir kolu olan “kimak” Türklerinden gelmedir.

Erzincan Kemah

GENEL

İlçe: Karasu vadisinin solunda, Munzur dağlarından gelen Tanasur deresinin ağzında kurulmuştur. Eskiden yerleşim Tanasur deresi çevresinde iken, yörenin alışveriş yerleri ise kale mevkiindeymiş. Şimdi ise, kamu binaları ve dükkanlar, merkez Çarşı mahallesindedir. İlçenin ortasından Karasu nehri geçer.

Deniz seviyesinden yüksekliği: 1038 metredir.

Yöre: verimli toprakları ve buna bağlı olarak tarımı ile önem kazanmaktadır. İlçede: kömür çıkarılmaktadır.

NE YENİR-NE İÇİLİR

Kemah yöresinde yerel lezzetlerden tatmak isterseniz: birincilikle önereceğim “Ağuz”. Yani: bir çeşit sütten yapılan bir tür yiyecektir. Ayrıca: koyun etinden yapılan “Biran” ve bir tür hamur yemeği olan “Borani” düşünebilirsiniz.

NE SATIN ALINIR

Yörede: el sanatı olarak: seccade, çorap, eldiven ve kilim dokunmaktadır. Bunlardan beğenip satın alabilirsiniz.

KONAKLAMA

Kemah Öğretmenevi              Çarşı Mahallesi. Özel İdare İşhanı                   446-5112613

GEZİLECEK YERLER

Erzincan Kemah Sultan Melik Türbesi

SULTAN MELİK TÜRBESİ

İlçe merkezinin batısında, kayalık bir yerdedir. 1071-1228 yılları arasında, Mengücek Beyliği döneminde yaptırılmıştır. Mengücek Beyliğinin kurucusu Ahmet Gazi adına yapılmıştır.

Yapı: tuğla duvarlı ve sekiz köşelidir. En altta: giriş kapısının altındaki bir kapıdan girilen mezar odası var. Türbe içinde: Sultan Melik’in “mumyası” ve 5 mezar bulunmaktadır. Kuzey yönünde, küçük bir oyuktan, içeriye ışık sızıyor. Mumyalığın üstünde bir farsça yazı var.

Şöyle yazıyor: “Dünya durdukça o Mengücek Sultan tarafından aydınlatılacaktır”. Mumyalığın üzeri basıktır. Ayrıca, Melik Gazi’nin mumyası, zaman zaman açıldığından bozulmuştur. Zemin kat girişindeki kapıdan türbeye girildiğinde ise, burada Melik Gazi’nin sembolik bir sandukası görülüyor.

TAŞBULAK KALESİ:

Kemah ilçe merkezinin 9 km kuzeybatısında, Taşbulak yönünün 500 m güneyindedir. 

Kale: kuzey-güney ekseninde uzanan doğal bir tepenin güney uç noktasında kuruludur. Kalenin üzerinde bulunduğu kayalığın, zeminden yüksekliği yaklaşık 30 m dir. Kayalığın güneyi, doğu-batı doğrultusunda sarp bir uçurumla son bulurken, doğu ve batı kısımları ise zemine doğru eğimli bir şekilde azalır. 

KALENİN SAYISAL BİLGİLERİ:

Kale, kayalığın üzerinde yaklaşık 70 x 50 m ölçülerinde bir alanı kalmaktadır.

Kaleye ulaşım kuzey yönünden sağlanır. Bu kısımda, kayalığın batı yamacından güney ucuna doğru uzanan bir doğal yol, kalenin girişine kadar ulaşır. Kaleden günümüze aşiret ve eyalet merkezlerinde görülen çok odalı kaya mezarı, duvarlara ait temeller ve kısmen kaya işçiliği kalmıştır. 

 

SUR DUVARLARI:

Kayalığın doğu ve güney yamaçlarında kalınlığı 1.50 m bulan sur duvarlarına ait olduğu anlaşılan harçsız şekilde yapılmış taş sıraları görülür. 

Ayrıca kayalığın batı yamacında tepenin yaklaşık 50 m kadar aşağısında teras duvarı izlenimi veren taş sıraları, dağınık olarak izlenebilir. 

 

KAYA MEZARI:

Taşbulak kaya mezarı kayalığın güneydoğu uç noktasında bulunur. 

Mezara ulaşım kuzeydoğu yönünden kayalığın doğusuna geçilerek günümüze birkaç basamak halinde kalmış kaya basamaklarıyla sağlanır. Mezarın güneye açılan giriş kapısının önünde bulunan platform, yakın zamanda kırıldığı için günümüze ulaşmamıştır. 

Kaya mezarı ana kapısının açıldığı küçük bir ön oda ve arkasına yapılmış ana odadan oluşur. 

Mezarın giriş kapısı 1.45 m yüksekliğinde, 1 m genişliğinde 60 cm derinliğinde dikdörtgen şeklindedir. Giriş kapısının eşiğinde olası sızıntılardan kaynaklanan suları dışarı atmak için yapıldığı anlaşılan bir kanal vardır. 

Mezarın ön odası kabaca dikdörtgen planlıdır. Duvarların birleştiği köşeler oval formdadır. Tavanı düz şekilde biçimlendirilen odanın yüksekliği yaklaşık 1.80 m dir. 

Mezarın ana odası, ön odanın kuzeyine açılmıştır. Odaya 1.40 m yüksekliğinde, 90 cm genişliğinde, 60 cm kalınlığında dikdörtgen bir kapıyla girilmektedir. Odanın girişinin zemin kısmında 15 cm genişliğinde bir kapı eşiği bulunmaktadır. Mezar odası dikdörtgen planlıdır. 

Girişin sağ duvarında 4, sol duvarında 3 adet 50 x 50 cm ölçülerinde niş bulunur. Nişlerin içerisinde küçük oyuklar vardır.

Odaya girişin sağ köşesinde, oda tabanının en alçak noktasında 50 x 70 cm ölçülerinde bir çukur bulunmaktadır. Burası sunu çukuru olarak değerlendirilmektedir.

 

SONUÇ:

Taşbulak, Urartu Krallığının günümüze kadar tespit edilen en batıdaki aşiret merkezidir. 

Altıntepe’nin yaklaşık 61 km batısındadır.

Taşbulak’ın başkent Van Kalesine uzaklığı ise, Erzincan-Erzurum-Pasinler-Horasan-Ağrı-Patnos-Erciş üzerinden yaklaşık 625 km dir. 

Taşbulak yaklaşık 0.35 hektar boyutuyla aynı bölgede bulunan Şirinlikale benzeridir. 

Kalede kaya mezarı ve harçsız sur duvarları haricinde Urartu kültürünü gösteren net kalıntı görülmez. Yani; saray kompleksi, büyük depo yapıları gibi mimari yapılar bulunmaz.

Taşbulak konum olarak deniz seviyesinden 1580m yükseltide, yaylalar ile otlakların  sınırında, sarp bir vadide bulunur. 

Taşbulak’ın çevresinde tarım yapılabilecek düzlük alan yoktur.

Ayrıca kale ana yolların uzağında, bölgenin izole kısmında yer alır.

Dolayısıyla kışın kar yağdığı dönemde, uzun süre ulaşılması zordur.

Taşbulak’ın çevresinde düzlük arazi bulunmaması ve yolların uzağında izole bir yerde bulunması, sahiplerinin hayvancılıkla uğraşan yarı göçebe aşiretler olduğunu gösterir.

 

 

KEMAH KALESİ

Anadolu’nun en eski kalelerinden birisidir. Karasu’ya hakim, yalçın kayalar üzerinde kurulmuştur.

İlk yerleşimcileri: Hitit-Urartular olarak düşünülüyor. Ancak, yapılış tarihi ve yaptıranlar kesin olarak bilinmemektedir.

Kalenin çevresi: surlarla çevrilidir. Yapıldığı dönemde kaleye “alınamaz” gözüyle bakılmıştır. Burç ve bedenleri, büyük kesme blok taşlardan yapılmıştır. Burçlarla güçlendirilmiştir. Yavuz Sultan Selim, kaleyi ele geçirdikten sonra, burç eklettiği söyleniyor. Günümüzde, kalede görebileceğiniz kalıntılar: Ortaçağ döneminden kalmadır. Ancak, en ilginç yönü: güneye bakan taraftaki, 3 katlı ve demirden yapılmış kapıdır.

Bunun yanında: kesme taştan yapılmış, kral kızı kulesi de, görülmeye değerdir. Kalenin doğusunda ise, Fırat ırmağına inen tüneller var. Ancak, bunlar günümüzde kapanmış durumdadır. Osmanlı döneminde ise, kalenin içinde bir mahalle yerleşimi olduğu biliniyor. Günümüzde, bu evlerin sadece kalıntıları görülüyor. Bir de, o dönemden kalan mescidin 3 metre yüksekliğindeki minaresi var.

Erzincan Kemah Gülabi Bey Camisi

GÜLABİ BEY CAMİSİ

İlçe merkezindedir.

Kitabesine göre: 1450 yılında, Emir Gülabi tarafından yaptırıldığı düşünülmektedir. Ayrıca: 18’nci yüzyılda onarım görmüştür.

Yapı: kare planlıdır. Üstünde, eğimli bir çatı ile örtülüdür.

Erzincan Kemah Taşdibi Kilisesi

TAŞDİBİ KİLİSESİ

İlçe merkezinin kuzeyinde, Karasu kıyısında kayalara yapılmıştır. Buranın önemi: Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde, Tarsuslu St Paulus’un müritlerinden Azize Aya Thekla tarafından yaptırılmış olmasıdır. Kilise yapısı içinde: siyah zemin üstünde: kırmızı renkte, melek-meryem ve İsa üçlüsü çizilidir. Zamanla yıkılmış olan bu kilise, Ermeniler tarafından onarılarak kullanılmıştır. Günümüzde ise, yine harap vaziyettedir.

GÖZETLEME KULESİ

İlçe merkezinde, Fırat nehrinin yanında dik bir kayalık üzerindedir. Gözetleme kulesi olarak yapılmıştır ama aynı zamanda, kulenin yanındaki yoldan geçenlerden geçiş ücreti de alınmıştır. Kulenin kim ve hangi tarihte yapıldığı belli değil. Ancak, mimari tarzından, Selçuklular döneminde yapıldığı sanılıyor.

İliç tanıtımı.

Refahiye tanıtımı.

Kemaliye tanıtımı.

Erzincan tanıtımı.