Elazığ Palu

Elazığ Palu

Elazığ Palu, Elazığ arası uzaklık 77 km. dir. Palu, Kovancılar arası uzaklık: 8 km. Palu, Bingöl arası uzaklık: 100 km. Palu, Tunceli arası uzaklık: 98 km.

TARİHİ

Palu, ilk çağlardan beri, bölgenin önemli bir yerleşim yeri olmuştur. MÖ 5000 yıllarına ait bölgede yerleşim bulguları vardır. Palu kalesinin çevresindeki kalıntılara göre, yerleşim yeri, üç kere değişmiştir.

İlk yerleşim yeri, günümüzdeki ilçenin 1.5 km kadar doğusundaki kale içindedir. Daha sonra genişleyerek, kale eteklerine yayılan Palu, yangın ve heyelan nedeniyle iki kere daha yer değiştirmiştir. Palu, Cumhuriyetin ilanına kadar Diyarbakır iline bağlı bir yerdir. 1953-1954 yılları arasında ise bugünkü yerine yerleşmiştir.

Elazığ Palu

GENEL

İlçenin ortasından Murat nehri geçmektedir. Çukur bir sahada yer alır. Murat nehrinin sağ sahilinde, vadi tabanı düzlüğü ile demiryolu çevresinde kurulmuştur. İlçe merkezi yüksek tepelerle çevrilidir. Deniz seviyesinden ortalama 844 metre yüksekliktedir.

Elazığ Palu

GEZİLECEK YERLER

Elazığ Palu Şemşat Kalesi

PALU (ŞEMŞAT) KALESİ

Palu ilçesinin 1 km doğusunda yer alan Gökdere Dağı’nın güneybatı uzantısını oluşturan, kuzeydoğu-güneybatı yönünde kalkar bir kayalık üzerinde kuruludur. Toprak bir tepe üzerindedir. Keban baraj gölünün içine uzanan, iki tepelik bir uzantının üzerinde kuruludur. Dolayısıyla günümüzde kalenin üç tarafı, Kaban baraj gölünün sularıyla çevrilidir. 

Kayalığın; kuzey, kuzeybatı ve doğu kısmı sarp bir uçurumla sonlanır. 

Güney kısmı ise Murat Nehri’ne doğru kademeli şekilde azalan dik bir eğime sahiptir. Bu kısımda doğal şekilde oluştuğu anlaşılan iki teras vardır. Kale halk dilinde “Karalar Kalesi” diye isimlendirilir. 

 

ANTİK DÖNEM SEYYAHLARININ NOTLARI:

Hac yolculuğu anılarını anlatan Polonyalı Simeon, 1613 yılında Palu’ya uğrar. Palu kalesini yüksek ve sivri olarak betimler. Burada bulunan kaya mezarlarını ise Surb Masrop’a adanan mabet olarak tanımlar. 

Çivi yazılı yazıttan ise Yahudilerin kutsal sandukalarına benzeyen kitabeli taş olarak bahseder. 

Yine Anadolu coğrafyasını gezen erken dönem seyyahlarından Tozer, Palu’daki yazıtı görünüş olarak betimleyerek iki bölümlü olarak tanımlar. 

Palu I ve II mezarlarını ise benzer yana oda dizilimine sahip karanlık odalar olduğundan ve Palu III nolu mezara basamaklarla inildiğinden bahseder. 

Bu mezarların krallar için yapıldığını ileri sürülür, hem çivi yazılı yazıtı hem de kaya mezarlarını Van kalesiyle ilişkilendirir. 

1890 yılında Palu’ya uğrayan Lynch, buradaki yazıt ve kalıntıları Menua dönemine tarihler. 

1900’lü yıllarda Van’da kazılar yapan Lehmann-Haupt, bölgedeki kaleleri gezerken Palu’ya da uğrar.

Kalede yer alan kaya mezarları, basamaklı tüneller ve daha çok Urartuca yazıt ilgisini çeker. 

 

PALU SİTADELİ/KALESİ:

Palu sitadeli, kayalığın yerleşmeye müsait yaklaşık 3.80 hektarlık alanını kaplamaktadır. Urartu döneminde bu alanın tümünün iskan edilip edilmediği bilinmez. Urartu kalıntılarının sitadelin sadece kuzey bölümünde bulunmasından dolayı, Urartu döneminde kayalığın sadece 2-3 hektarlık kuzey bölümünün kullanıldığı söylenebilir. 

Kayalığın üst kısmında bulunan sitadel alanına ulaşım, kayalığın batı kısmından mümkündür. Bu kısım diğer yerlere göre nispeten daha müsaittir. Bu alan aynı zamanda kalenin ilk doğal terasını oluşturur. 

 

YAPILAŞMA SÜRECİ:

Palu kalesinde Ortaçağ’da yoğun bir yapılaşma süreci vardır. 

Kalenin Urartu kralı Manaus (MÖ 9-10’ncu yüzyıl) yapıldığı tahmin edilmektedir. İç kale Urartular tarafından, dış kale ise Selçuklular tarafından yapılıştır. Çünkü Murat nehrinin iki yakasını birleştiren köprünün korunması amaçlanmıştır.

Evet, devam edelim, bu sürece yani Ortaçağ dönemine ait harçlı sur duvarları ve kemerli yapılara ait kalıntılar sitadelin tamamına yayılmıştır. 

Yine erken dönem fotoğraflarında sitadelin batı ve güney teraslarında yapılaşmanın olduğu görülür. 

Palu’da Ortaçağ’a ait yapılaşmanın Urartu dönemi mimarisini tahrip ettiği söylenebilir. Bu nedenle, Urartu döneminden günümüze sadece kaya mezarları, ana kaya üzerinde yazıt, harçsız sur duvarları, sur temel yatakları, kaya işaretleri kalır. 

Kale dikdörtgeni andırır. Doğu ucu, su seviyesinden yaklaşık 50 m kadar yükselir. İç alanın kuzeybatı ucu, takriben 100 m yükseklikte, askeri bölge olarak düzenlenmiştir. Çünkü burası hem sur yönünden hem de yükseklik bakımından önemlidir. 

Kalenin kapısı yıkıldığı için yeri ve şekli bilinmez. Ancak girişin güney yönünde olduğu tahmin edilmektedir. 

Dış kalenin hem içinde hem de dışında bulunan ev temelleri, kireçli duvar taşlarından anlaşılır. 

SUR DUVARLARI:

Urartu dönemine tarihlenen harçsız sur duvarları, sitadelin sadece doğusunda aralıklarla görülür. 

Bu kısımda yer alan harçsız duvarlardan günümüze 3 sıra halinde 3-4 m uzunluğundaki bir kısım kalmıştır. 

Kalenin dış surlarından büyük bölümü, temel kalıntısı olarak göl sularının altında kalmıştır. 

Dış surların batı duvarı, yaklaşık 1 m yükseklikte ve varlığını sürdürmektedir. Dış surlar, düz alandaki şehri çevreler, iç kale ise tepenin üzerindedir. 

İç surların bulunduğu yerde, kalenin batı ucundaki askeri yerleşim yeri üzerinde daha yüksek bir yerde kale sarayı kalıntıları vardır. Sarayın duvarlarındaki şekilsiz taşlar, kireçle kaynatılmıştır. 

URARTUCA YAZIT:

Kalenin kuzeybatı köşesindedir. Bir oyuk içinde, iki bölümden oluşur. Palu’da Urartu varlığının en somut örneklerinden biri ana kaya üzerindeki Urartuca yazıttır. 

Yazıt için kayalığın yüzü 3.40 x 1.50 m boyutlarında tıraşlanarak 30 cm derinliğinde, dikdörtgen bir niş yapılmıştır. Kalınlık 30 cm dir. Yazıt, nişin içerisine, üst kısımda 28, alt kısımda 7 satır olmak üzere iki kısımda çivi yazısı ile yazılmıştır. 

Yazıtta:

Urartuların batı seferleri hakkında bilgiler yazılıdır. Kitabede Palu’nun ismi “Sebeteria” olarak geçer. Kral Menua yazıtta: “Asurluların elinde bulunan Alzi yurdunu ele geçirdiğini, Hatti ülkesinin sınırlarına ulaştığını ve Sebeteria’da bir tapınak yaptırdığını anlatmıştır. Ayrıca Urartu kralı, Melid kralının hayatını haraç alma koşuluyla bağışladığını belirtir. 

Şebeteria (bugünkü Palu) şehrinde Tanrı Haldi adına bir tapınak inşa ettirir. Kral Menua’nın; Tanrı Haldi adına tapınak yaptırması ve yazıt yazdırması, krallığın bölgede devlet hakimiyetini gösterme çabası olarak düşünülür. 

Evet, bu yazıtı önemli hale getiren durum, Van kalesinde bulunan Urartu yazıtlarının tahribat nedeniyle okunamaz, halbuki buradaki yazıt okunmaktadır ve önem kazanmaktadır.

 

Haldi Tapınağı:

Palu’da yazıtta bahsedilen Haldi Tapınağına ait net bir kalıntı yoktur. Çünkü daha önce bahsedildiği gibi sitadelde Ortaçağ kalıntıları yoğundur. Fakat sitadelin kuzeydoğu kısmında anakaya yapı temeli olabilecek şekilde düzleştirilmiştir. Bu alan araştırmacılar tarafından kutsal alan olarak adlandırılır.

Alanın bulunduğu konum, aynı zamanda sitadele hakim bir noktadadır. Alanın hem sitadel içerisinde konumu hem de anakaya üzerinde yer alan temel izleri, burada bir tapınak veya bazı dini yapıların olabileceği izlenimi verir. 

 

KAYA MEZARLARI:

Palu’da eyalet valilerine ait kaya mezarları, sitadelin bulunduğu kayalığın kuzeybatı kısmındadır. 

Palu I Nolu kaya mezarı:

Bir ana oda ve bu odanın güney ve batı duvarına açılan kapılarla ulaşılan üç ayrı odadan oluşur. 

Mezara ulaşım yukarıda Menua’ya ait yazıtın solundan başlayarak II nolu mezar girişine kadar uzanan dar bir patikayla sağlanır. 

Kaya mezarının giriş kısmı, üzeri kemerli silmelerle önünden geçen patikadan bir miktar geri çekilmiştir. Böylece giriş kapısının önünde yaklaşık 4 metre kare boyutunda bir platform oluşturulur. 

Mezara dikdörtgen planlı tek silmeli 0.95 x 1.50 m boyutlarında bir kapıyla girilir. Kapının üst kısmının sol sonraki dönemlerde genişletildiği görülür. 

Ana oda dikdörtgen planlıdır. Tavanı düz şekilde biçimlendirilmiş odanın tavan yüksekliği 2.45 m dir. 

Oda 2’ye ana odanın güney duvarından dikdörtgen bir kapıyla geçilir. Odanın güney duvarında, dikdörtgen planlı bir niş vardır. Benzer büyüklükteki nişlere, aynı bölgede bulunan Mazgirt/Kaleköy ve Anbar kaya mezarlarında da rastlanır. 

Üçüncü odaya, ikinci odada olduğu gibi ana odanın güney duvarından açılmış dikdörtgen bir kapıyla geçilir. Oda kare planlıdır. Diğer odalarda olduğu gibi, tavanı düz şekilde biçimlendirilmiştir. 

Evet, kaya mezarları konusunda daha fazla ayrıntıya girmeden burada bitiriyorum.

 

URARTU KAYA İŞARETLERİ:

Palu kalesi, Urartu Kaya işareti bulunan en batıdaki Urartu yerleşmesidir. 

Kalenin kuzey eteğinde yer alan bu işaretler iki ayrı kaya bloğu üzerindedir. İlk kaya bloğu üzerinde 3 ayrı işaret vardır. İlk işaret 1.35 m çapında ovaldir.

İkincisi hemen yanında 1.60 m çapında ilk işarete benzer. Bu işaretin hemen üzerinde 1.70 m uzunluğunda L biçiminde işaret vardır. İkinci kaya bloğunda ise, 3.60 m boyutunda kanal benzeri bir kaya işareti bulunur. 

 

BASAMAK TÜNEL VE BASAMAKLAR:

Palu’da Urartu dönemi kalıntılarından başka tarihlendirilmesi tartışmalı iki ayrı basamaklı tünel ve sitadelden Murat Nehri’ne ulaşan ana kayaya yapılmış basamaklar vardır. 

Tünel A:

Kalenin batısında, ilk terasta yer alır.

Tünelin girişi basamaklarla ulaşılan 3.50 m genişliğinde 22.50 m uzunluğunda ve 3 m yüksekliğinde, geniş bir galeri içindedir. 

Giriş 1.50 x 2.10 m ölçülerindedir. Tünel yaklaşık 54 m derinliğe sahiptir. Tünel girişten 65 basamağa kadar kuzey-güney doğrultusunda devam eder. Sonrasında doğuya doğru yönelir. Bu bölümde tünel 139 basamağa kadar dik bir şekilde iner. Daha sonra kuzeybatı yönünde devam eden tünel, bir çıkış olmaksızın sonlanır. 

 

Tünel B:

Kalenin güneybatısında, ikinci terastadır.

Girişten 5-6 m devam ettikten sonra kayalıkla son bulur. Tünelin bitirilmediği anlaşılır. Tünel B’nin aşağıdan başlayarak Murat Nehri’ne kadar inen basamakların tünelin devamı olduğu iddia edilir. Fakat tünelin kayalıkla son bulması bu iddiayı geçersiz kılar. 

Aslında tünelin bir şekilde yarım bırakılmasıyla tünel yerine nehre kadar inen basamaklar yapılmıştır. Basamaklı kaya tünellerinin Urartu sonrasında Geç Helenistik ve Roma dönemlerinde inşa edildiği tahmin edilmektedir. 

 

SONUÇ:

Palu kalesi konumu ve büyüklüğüyle aynı bölgede bulunan Kaleköy/Mazgirt ve Anbar aşiret merkezlerinden farklıdır. 

Krallığın batı sınırında bulunan eyalet  merkezi aynı zamanda krallığın batıya yaptığı seferler için önemli bir duraktır. 

Nitekim krallığın başkentin yaklaşık 600 km batısında yer alan Palu’da yazıt ve tapınak inşa etmesi, devletin gücünü göstermesi açısından önemlidir.

Ayrıca 3 adet çok odalı kaya mezarı, burada farklı sülaleden valiler görev yaptığını gösterebilir. 

Bölgeyle ilgili yazıtlarda geçen Titia ve Zaiani isimli valileri ise Palu’da ikamet eden yöneticiler olabileceği düşünülür. 

Tittia’nın kuzeybatıda bir başka merkezin yöneticisi olabileceği ihtimali göz ardı edilemez.

Nitekim aşiret merkezi olarak değerlendirilen Kaleköy/Mazgirt ve Anbar Kaleleri bu örneğe uygundur. 

 
Elazığ Palu Kindik Kilisesi

KİNDİK KİLİSESİ

Eski Palu’dadır. Kare planlıdır. Yapının boyutları 11.5 x 13.91 metredir. Yüksekliği 5.15 metredir. Giriş kapısının büyük bölümü yere, yani toprağa gömülü iki kemerle ayrılan çatısı ve kimi duvarları yok olmuştur. İki odası vardır. Odaların tavanının tonozlu olduğu görülür. Taşlar profil veren yerlerde düzgün kesmedir. Diğer yerlerde poligonal olup, taşlar tutturulmuş ve harçlıdır. Kilisenin sadece naos kısmı ayaktadır. Kare planlı naos kısmının üstü kubbe ile örtülüdür. Kubbe tamamen yıkılmıştır, sadece kubbe konağı kalmıştır. İçinde Meryem ve İsa’ya ait olduğu sanılan frizler bulunur. Bugün hayli yıkık durumdadır.

Elazığ Palu Alacalı Mescit

ALACALI MESCİT

Kitabesi yoktur. Selçuklu mimari özellikleri taşımaktadır. Siyah-beyaz kesme taşlardan yapıldığı için “Alacalı” ismini almıştır. Mescidin üstü sivri külahlıdır. Kuzey ve doğusu, toprak altında kalmıştır. 2017 tarihinde restore edilmiştir.

Elazığ Palu Küçük Camii

KÜÇÜK CAMİ

Eski Palu’ya girişte bulunan bu caminin kitabesi yoktur. Ancak Ulu Camiden önce yapıldığı düşünülmektedir. Günümüze sadece yan duvarları ve minarenin bir kısmı ayaktadır. Şerefesi yıkık durumda olan minarenin alt kısmında iki sıra halinde yeşil sır kalıntıları dikkat çeker.

 

ULU CAMİ

Eski Palu’da Çarşıbaşı mahallesindedir. Halk arasında “Kırklar Camisi” diye de isimlendirilir. Kitabesine göre, 1852 yılında yaptırılmıştır. Küçük Camiyi yapan ustanın kalfası tarafından yapılmıştır. Cami dikdörtgen planlı ve üzeri düz dam örtülüdür. Kubbesi yoktur. Üst kısmı yer yer yıkık durumdadır. Damı tamamen çökmüş durumdadır. Siyah Beyaz taştan örülmüş kemerleri vardır. Taştan yapılmış mihrabın bir kısmı yıkık olup yan kısımlarında rozet motifleri bulunur. Minare kaidesi kare olup üst kısmı yuvarlaktır. Minaresin şerefeden yukarı kısmı yıkıktır. Batı girişinde şadırvan vardır.

Elazığ Palu Tarihi Köprüsü

PALU TARİHİ KÖPRÜSÜ

İlçe merkezinin doğusunda Murat nehri üzerindedir.

Kitabesi yoktur. Söylenenlere göre Roma döneminde yapılmıştır. Ancak kemer şekilleri bakımından Selçuklu dönemini yansıtmaktadır. Artuklular döneminde de yapılmış olabilir. Ancak Roma döneminde yapıldığı, Selçuklu ve Artuklu döneminde ise onarıldığı tahmin edilmektedir. Zamanın güney-kuzey bağlantısını sağlayan tek geçiş yeridir. Tarihi kaynaklarda: İstanbul’u Bağdat’a bağlayan köprü olarak geçmiştir. Köprü 156.50 metre uzunluğunda ve 3.5 metre genişliğindedir. Orijinal yapıdan arta kalan iki kemer ve orta ayak burunları, yapı üslubu açısından diğer Selçuklu köprülerine benzemektedir. Köprü, 2010 yılında Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.

Elazığ Palu Karacimşit Bey Türbesi ve Külliyesi

KARACİMŞİT BEY TÜRBESİ VE KÜLLİYESİ

Palu kalesinin yaklaşık 700 metre kadar yakınındadır. Bir söylentiye göre, kaleden atılan bir okun düştüğü yere yapılmıştır. Cemşit Bey; Palu yöresinin Osmanlı topraklarına katılmasında büyük emeği vardır. Yavuz Sultan Selim’in sipahi beylerinden Palu beyidir. Külliyeyi: 1500’lü yıllarda, kendi adına yaptırmıştır. Mescit ve türbeden meydana gelir. Külliyenin çevresi taş duvarlarla çevrilidir. Bir bahçe içindedir.

Mescit

Giriş kapısı: mermer ve kemerlidir. Bu kapının yanında, yazıları ters biçimde konmuş bir kitabe bulunur. Kare planlıdır. Tek katlıdır. Üzeri kubbe ile örtülüdür. Minaresiz durumdaki mescit, büyüklü küçüklü 17 pencere ile aydınlatılıyor. Mihrabı taştan dilimli kemeri üzerinde üçgen alınlık vardır.

Türbe

Türbe: Palu’nun en dikkat çeker türbesidir. Yapısı bozulmadan günümüze gelebilmiştir. Mescide bitişiktir. Kubbeli iki kapıdan içine girilir. İçinde oldukça güzel süslenmiş 8 mezar vardır. Mezar sandukaları taştandır. Mezar taşlarındaki yazı işçiliği çok güzeldir. Mezarların üzerlerinde, Çemşit Bey’in akrabalarına ait olduğu yazılıdır. Dıştan kesme, içten moloz taşla yapılmış olan türbe, onarım görmüştür.

Elazığ Palu Hamam

HAMAM

Eski Palu, Çarşıbaşı Mahallesindedir. Küçük cami ile Ulu cami arasındadır. Kapı üzerindeki kitabesine göre: 1619 yılında yaptırılmıştır. Yapı şekli olarak Klasik Osmanlı hamamlarına benzer. Üstü tonozla örtülüdür. Bir dehlizle soyunmalık bölümüne girilir. Ilıklık kısmı kare planlıdır. Üstü kubbeyle örtülüdür. Kubbe üzerinde aydınlatma feneri bulunur. Hamam yapısı restore edilmektedir.

Elazığ ili tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Elazığ Karakoçan

Elazığ Karakoçan

Elazığ Karakoçan: Karakoçan-Kığı yolu üzerinde, 1670 metre rakımlı Gaz Tepesi geçidi bulunmaktadır. Kışın yoğun kar yağışı olduğunda, bu geçit genellikle ulaşıma kapanır. Karakoçan, Elazığ arasındaki uzaklık 105 km. dir. Karakoçan, Bingöl arasındaki uzaklık: 46 km dir. Karakoçan, Tunceli arası uzaklık: 120 km dir.

TARİHİ

1934 yılında Palu ve Kığı ilçelerine bağlı bazı nahiye ve köyler birleştirilerek, Ohi Nahiyesi Tepe köy kurulmuştur. Tepeköy ve Merkez olmak üzere 1936 yılında Karakoçan ilçesi kurulmuştur. Ohi ismi, şu anda aynı isimle anılan Ohi çayından alınmıştır. 1937 yılında Belediye kurulur.

Elazığ Karakoçan

 

GENEL

Elazığ ilinin 2’nci büyük ilçesidir. Ana yollara yakın olması nedeniyle çevredeki diğer beldelere göre daha çok gelişmiştir.

İlçe genellikle dağlık bir araziye sahiptir. Ortalama rakımı 1090 metredir. Çevredeki en büyük yükselti, Kuruca dağıdır. (2372 metre) İlçenin kuzeyinde bulunan dağlık kesimlerde meşe ormanları bulunur. İlçe halkının geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Ancak yurt dışında da yoğun şekilde çalışmak üzere gitmiş Karakoçanlı bulunmaktadır ve bunlar ilçede yaşayan aile bireyleri ile akrabalarına yardım ederler. Zaten yazları da ilçenin nüfusu 2 katına çıkar, çünkü yurt dışındaki gurbetçileri izine gelirler. Peri çayı ilçenin içlerine kadar uzanır.

Yörede karasal iklim hakimdir. Buna bağlı olarak kışlar soğuk ve kar yağışlı, yazlar ise sıcak ve kurak geçer.

Elazığ Karakoçan Meslek Yüksek Okulu

 

KARAKOÇAN MESLEK YÜKSEK OKULU

Elazığ Fırat Üniversitesine bağlı olarak 2010-2011 öğretim yılında hizmete girmiştir. Okulda Bilgisayar Teknolojileri Bölümü ve Bilgisayar Programı Programcılığı bölümleri vardır.

Elazığ Karakoçan Peri Suyu

 

PERİ SUYU

Kığı ilçesinden doğar, Nazimiye, Mazgirt ve Karakoçan ilçeleri arasında sınır teşkil ederek güneye iner ve Munzur çayına karışır. İlkbahar ve sonbahar aylarında oldukça yoğun debi ile akar ve geçit vermez, sadece üzerinde bulunan 3 beton köprü geçit için kullanılabilir. Peri Suyu, Keban Baraj gölüne akar. Peri suyu, sportif balıkçılık açısından da uygun olanaklar sunar.

GEZİLECEK YERLER

Elazığ Karakoçan Ziyaret Tepesi ve Urartu Kaya Mezarı

 

ZİYARET TEPESİ VE URARTU KAYA MEZARI

Hz Kureyş ikametgahı. Halkın ziyaretgah olarak büyük önem verdiği ve hakkında birçok efsane anlatılan kaya mezarı: yüzyıllar içerisinde, bulunduğu ana kaya kütlesinden koparak günümüzdeki yerine düşmüştür. Kalecik ve Özlüce Barajının yapımı sırasında, Elazığ Müzesi nezaretinde, 60 tonluk kaya bloku, uygun bir alana taşınmıştır. Bu alanda da Hz Kureyşin türbesi olarak ziyaret edilmektedir.

Elazığ Karakoçan Bağın Kalesi

 

BAĞIN KALESİ

İlçe merkezine 12 km uzaklıkta Peri çayı kenarındadır. Bu yerleşim yeri, Urartu Eyalet merkezi olan Palu’nun 33 km kuzeyindedir. 

Bağın kaplıcasının birkaç yüz metre kuzeyinde geniş bir çevreye hakim bir tepe üzerindedir.

Daha ayrıntılı bir konum: İlçe merkezine bağlı Kızılca köyü yakınlarındaki Dedebağ köyü yakınlarındadır.

Yapım tarihi bilinmez.

Kalenin girişi Peri çayına bakan yamaçtadır ve girişe merdivenle çıkılarak girilir.

Kalenin içinde, taşlar oyularak yapılmış büyük bir oda vardır.

Kalenin surlarından çok az bir kısmı günümüze ulaşmıştır. Kale üzerinde: çok sayıda kaya oyuğu şeklinde mahzen şeklinde depo ve tünel bulunmaktadır. Kale üzerinden, kalenin bulunduğu nehir yamacına doğru merdiven inmektedir. Bu merdivenler, büyük olasılıkla kalenin su ihtiyacını karşılamak için yapılmıştır.

Kalede bulunan stel parçasının Ortaçağ sur duvarı içerisinde olduğu görülür. Bu durum stelin buraya taşınmış olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösterir. 

Menua’nın ardılı I Argişti’nin yıllık askeri icraatlarını anlattığı Surb Shak Kilisesi adıyla bilinen yazıtta, eyalet valilerinden bahsedilir. Yazıta göre: Argişti, Diauchi ülkesine doğru sefere çıkar. Kral sefere ait icraatlarını anlatırken, aldığı ganimetlerin listesini verdikten sonra Şaşki, Ardaraki, Baltuhi ve Qabilu boylarının krallarının yerine valiler atadım ifadesini kullanır. Fakat atanan valilerin isimlerinden bahsedilmez. Yazıtta geçen vali atanan yerlerim  tam lokalizasyonunu yapılamaz. Fakat kalelerden Diauchi ülkesine yapılan seferden bahsedilmesi nedeniyle bunlar Yukarı Aras Vadisine yerleştirilebilir. 

Elazığ Karakoçan Golan Kaplıcaları

 

GOLAN KAPLICALARI

İlçe merkezine 27 km uzaklıkta Yoğunağaç köyünde Peri çayı kenarındadır.

MTA Genel Müdürlüğü ile Elazığ Valiliği arasında yapılan protokol gereğince, jeotermal kuyu sondajı yapılmış, açılan kuyunun derinliği 400 metre, çıkan suyun sıcaklığı 43 derecedir. Suyun debisi ise, saniyede 25 litredir.

Sıcak su kaynağı, mineral bakımından oldukça zengindir. İlgili kuruluşların raporlarına göre, bu kaplıcaların yararlı geldiği hastalıklar şunlardır: romatizma, nevrit, poli nevrit, kırık çıkık, kadın hastalıkları ve cilt hastalıklarıdır. Peri suyunun güney kıyısındaki küçük bir havuzda toplanır. Halk bu havuzda yıkanarak ve içme uygulamalarıyla tedavi olur.

Elazığ Karakoçan Golan Kaplıcaları

Burada, 24 odalı bir konaklama tesisi bulunuyor. Ayrıca dinlenme amaçlı kamelyalar ve gelenlerin yiyecek içecek ihtiyaçlarını karşılamaları için bir de bakkal bulunuyor.

Evet bu kaplıcalar her yıl yüzlerce ziyaretçiyi ağırlıyor. Muhteşem güzel bir tabiat içinde, oldukça şifalı bir kaplıca, hatta bu kaplıcada kalırken, Peri suyunun karşı kıyısında, nehre su içmeye gelen yabani keçi ve geyikleri bile görebilirsiniz. Bence buralara yakın gittiğinizde mutlaka zaman ayırın ve bu kaplıcaya giden.

Elazığ Karakoçan Kalecik Baraj gölü ve Mesire Alanı

 

KALECİK BARAJ GÖLÜ VE MESİRE ALANI

İlçe merkezine 6 km uzaklıktaki Kalecik köyü yakınlarındadır.  

Baraj 1970’li yıllarda eski Kalecik köyünün üstüne inşa edilmiştir. Daha sonra çevre düzenlemesi yapılarak mesire alanı haline getirilmiştir. 2013 yılında Kaymakamlık tarafından yeniden düzenleme yapılmış, burada restoran, kır düğün salonu, koşu alanı, çocuk oyun alanı yapılmıştır. Burada bir de yüzme havuzu bulunuyor. Gölde balık tutmak da mümkün.

 

PAMUKLU KOÇ MEZARLARI

İlçe merkezine bağlı Pamuklu köyünde bulunan koç ve koyun mezarları, Elazığ Arkeoloji Müzesi girişinde sergilenmektedir.

 

URARTU KAYA KİTABESİ-BAHÇECİK YAZITI

İlçe merkezine 7 km uzaklıkta bulunan Bahçecik köyündedir.

1987 yılında burada yeni bir Urartu yerleşme yeri tespit edilmiştir. Kalıntılar köyün hemen kuzeyindeki alçak bir sırt üzerinde ve eteklerindedir.

Bahçecik Urartu yerleşmesinde, sırt üzerinde kurulmuş 63 x 10 metre ebatlarında, dikdörtgen planlı bir yapı dikkati çeker. Bu yapı çeşitli mekanlara bölünmüştür. Plan olarak Urartu konaklama istasyonlarına/kervansaraylara benzer. Burası: Bingöl ve Palu üzerinden Fırat kıyılarına doğru uzanan önemli bir karayolu sisteminin üzerindeki konumuyla bir kervansaray olabilecek özelliklere sahiptir.

Yapının sadece taş temelleri günümüz ulaşmıştır. Ancak bunlar incelendiğinde yapının dikdörtgen planlı olduğu, daha önce Urartu uygarlığında bilinenlere benzemektedir. Üzerinde “V” harfine ve “?” işaretine benzeyen bazı işaretler bulunan, Urartu kültürüne özgü kaya parçaları dışında, başka bir kalıntı görülmez. Böylece, Bahçecik’in Urartular döneminde bir yerleşme yeri olarak kullanıldığı belirlenmiştir.

1990’lı yılların başlarında, Bahçecik köyünde bir Urartu yazıtının varlığı saptandı.

Palu ve Bağın kalelerindeki Urartu Kaya kitabelerine benzeyen bu taşın ön yüzü düz, arka kısmı kaya bloktan koparılmış durumdadır.

Taşın ağırlığı 450-500 kg civarındadır. Bazalt bir dikdörtgen blok üzerine, Urartu çivi yazısıyla yazılmış olan bu kitabe: modern bir köy evinin duvarı üzerinde, ikincil malzeme olarak kullanılmıştır.

Alt sağ yanı ve en alt bölümü kısmen kırıktır. Blok yüksekliği 59 cm ve genişliği 90 cm dir. Kalınlığı ise 30 cm. dir. Üzerinde 12 satır Urartu çivi yazısı vardır. Satır araları 4.5 cm dir. İlk satında bulunan yazılara göre, söz konusu bazalt bloğun, muhtemelen kule biçimli bir tapınağın cephesine ait olduğu tahmin edilmektedir.

Yine yazıttan anlaşıldığına göre: Bahçecik köyü yöresinde Urartu kralı II Sarduri (MÖ 760-730) döneminde: Sardurihinili adıyla yeni bir kale kurulduğu, baş tanrı Haldi için bir tapınak inşa edildiği ve ülkemin batı/güneybatı ucundaki bir eyalete yeni vali atandığı anlatılmaktadır.

Ancak, modern bir köy evinin duvarında bulunan bu yazıtın buraya nasıl getirildiği meçhuldür ve yazıtta yazılanlar yani bir kale veya büyük bir tapınağın burada kurulu bulunması yapılan araştırmalara göre mümkün görülmez. Burada sadece bir konaklama istasyonu yani bir kervansaray varlığından söz edilir. Kral adını taşıyan Urartu resmi yazıtları ise, daima büyük idari ve askeri merkezler çevresinde bulunmuştur. Bu yüzden, bu bazalt yazıtın, Bahçecik köyüne yakın bir başka yerden taşınmış olduğu düşünülmektedir. Ancak bugünkü bilgilere göre, bu yörede Palu kalesinden başka, büyük bir Urartu tesisi varlığı saptanmamıştır.

Yazıt: günümüzde Elazığ Müzesinde sergileniyor.

Kığı tanıtımı.

Elazığ tanıtımı.

Bingöl tanıtımı.

Tunceli tanıtımı.

Elazığ

elazığ.çayda çıra.1
Elazığ

Elazığ: Yaşamımın; en güzel dört yılının geçtiği ve daha sonraki dönemlerde  de; iki kez gittiğim bu muhteşem kenti ve buradaki anılarımı; sevgi, saygı ve hasretle anıyorum. İyi ki; Elazığ’da bulunmuşum, bu güzel kenti yaşamışım, inanın sizler de; herhangi bir fırsat bulduğunuzda; bu güzel kenti mutlaka ziyaret edin; sokaklarında, caddelerinde özgürce, korkusuzca dolaşın, güzelliklerini keşfedin. Çünkü: burada, sizleri bekleyen, binlerce yıllık bir tarihi süreç var. Özellikle: Harput’ta.

elazığ.ulaşım.kömürhan köprüüs.1
Elazığ

ULAŞIM

Kara yolu bağlantısı: Ankara-Kayseri-Malatya üzerinden Elazığ’a ulaşır ve devam ederek, Tunceli-Erzurum istikametine yönelir. Elazığ’a ilk gittiğim yıl olan: 1985 yılında: Malatya-Elazığ arasındaki yolda; baraj gölünün üzerinden geçen köprü çok eskiydi. Ayrıca: yalnızca tek bir aracın geçmesine uygundu.

Yani: köprünün bir başından bir araç köprüye girince, diğer yandaki araçlar, bu aracın köprüyü geçmesini bekliyorlardı. Ayrıca: o köprüden geçerken, şu anda yapılan köprüye baktığımızda; başımızı, alenen yukarı kaldırmak zorunda kalıyorduk. Yani: yeni yapılan yani şu an kullanılan köprü: o kadar yüksekte idi. Evet: daha sonra Elazığ’a gidişlerimizde; yeni ve modern, yani bugün kullanılan köprüyü kullandık.

Elazığ’ın bazı merkezlere kara yolu uzaklıkları şöyle: Elazığ-Malatya arası uzaklık: 101 km. Elazığ-Bingöl arası uzaklık: 144 km. Elazığ-Kayseri arası uzaklık: 455 km. Elazığ-Ankara arası uzaklık: 770 km. Elazığ-İstanbul arası uzaklık: 1221 km. Elazığ-İzmir arası uzaklık: 1320 km. Elazığ-Trabzon arası uzaklık: 507 km.  Elazığ-Diyarbakır arası uzaklık: 151 km. dir.

elazığ.havaalanı.1
Elazığ

Evet, Elazığ’a hava yolu ulaşımı da var. Mevcut meydanda, özel aydınlatma sistemi bulunduğundan: gece uçuşları da mümkün. Hava alanının şehir merkezine uzaklığı ise: 12 km. Ulaşım: otobüs ve taksilerle sağlanıyor. Hava alanında: otopark, kafeterya ve bekleme salonları bulunuyor.

Elazığ’a tren yolu ile de ulaşmak mümkün. 1998 yılından bu yana; Ankara-Elazığ arasında, mavi tren seferleri var. Yani: sonuç olarak: Elazığ’a ulaşmanın birçok yolu var. Ulaşım sorunu olmayan bir kentimiz.

elazığ.tarih.1
Elazığ

TARİHİ

Mevcut kaynaklara göre: Harput’un en eski sakinleri, MÖ.2000 yılında buraya yerleşen Hurrilerdir.

Daha sonra: Hitit hakimiyeti görülür. Sonra: Urartular. Harput kalesi: Urartu izlerini taşımaktadır.  Kalede: kaya içine oyulmuş merdivenler, tünel ve hücrelerle su yolu bulunduğu tespit edilmiştir. Yani: sonuç olarak, Harput: en az 4000 yıllık bir maziye sahiptir.

Harput isminin ilk hecesi olan “Har”: kaya anlamına gelir. Son hecesi olan “Put” ise: kale anlamına gelir. Yani: Harput: Taş kale anlamını taşımaktadır.

MS. 1’nci yüzyıldan 3.yüzyıla kadar: Harput’ta Romalılar görülür. 7. yüzyılın ortalarında: Bizans hakimiyeti görülüyor. Ancak: 7. yüzyılın ortalarına doğru: Harput ve çevresinde, Araplar görülür. Bu şekilde başlayan Arap hakimiyeti: 10. yüzyıl ortalarına kadar sürer.

Gerek Romalılar ve gerekse Araplar döneminden kalma, herhangi bir eser görülmez. 10. yüzyılda, Harput, yine Bizanslıların hakimiyetine geçer. Bizans tarihinde, Harput: “Harpote” diye geçer. Harput’taki Bizans hakimiyeti: 11. yüzyılın sonuna kadar sürer.

1076 yılındaki Malazgirt Savaşından sonra: yörede Büyük Selçuklu Devletine bağlı olarak: 1085 yılında; Çubuk Bey idaresinde “Çubukoğulları Beyliği” kurulur. Ancak: bu beyliğin ömrü uzun sürmez. 1110 yılında: Artuklular, Harput ve yöresini ele geçirerek, bölgede “Artukoğulları” dönemini başlatırlar. Artuklu hakimiyeti: 1234 yılına kadar sürer. Artuklu hükümdarlarından Fahreddin Karaaslan’ın:  Harput tarihinde unutulmaz yeri ve eserleri vardır. (özellikle: Ulu cami)

1230 yılında, Harput, Moğolların eline geçer. 1234 yılından sonra ise: bölge, Selçuklu Türklerinin egemenliğine girer. Bu devirde: Harput; bir subaşı tarafından idare edilir ve bu devirde: Arap Baba türbe ve mescidi yapılır ve günümüze kadar gelir.

1366 yılında: Dulkadirli Halil Bey, şehri ele geçirir. 1465 yılında, ise bu sefer Akkoyunlular görülür. Bu dönemden: günümüze gelen eser: Sare (Saray) Hatun camisidir.

1515 yılındaki Çaldıran savaşından sonra; Harput, Osmanlıların hakimiyetine girer. Harput’un nüfusu: tarihi süreç içinde, sürekli artar. 17. yüzyılda ise, Celali isyanları sırasında, nüfus azalmaya başlar. 19. yüzyılda nüfus yine artmaya başlar. Osmanlı hakimiyeti döneminde: Harput: Basra ve Bağdat’tan, Diyarbakır’a gelip, Malatya ve Sivas istikametlerine devam eden ticaret yolu üzerinde bulunuyordu. Bu yol: aynı zamanda, askeri amaçlar içinde kullanılıyordu.

Bu kervan yolları: Harput için, önemli gelir kaynağı idi. Harput: aynı zamanda, çevresinin sanayi merkezi konumunda idi. Özellikle: dericilik, demircilik ve bakırcılık çok gelişmişti. Ancak: yerleşmeye elverişli olmaması, tabiat şartlarının zorluğu ve iaşe teminindeki güçlükler: Harput’un  daha fazla gelişmesini önledi. 1834 yılından itibaren: şehir merkezi, Harput’tan, ovaya taşınmıştır. Bu taşınılan yerde: aynı yıl, hastane, kışla ve cephane binaları yaptırılır.

Evet: tarihi süreç içinde: 19. yüzyılın ikinci yarısında ve 20. yüzyılın başlarında: Harput’ta yerleşik Ermeniler arasında Protestanlığı yaymaya çalışan Amerikalı misyonerler: Harput’a yerleşirler ve 1876 yılında, bir de “Kolej” açarlar. Ancak: I.  Dünya Savaşı çıkınca; şehrin Ermeni nüfusu başka yerlere göç eder ve Harput’ta yerleşik Müslümanların çoğu da; ovadaki yerleşim yeri olan “Mamuretulaziz”e göç ederler. Böylece: Harput, bir harabe şehir haline gelir.

Sultan Abdulaziz’in : tahta çıkışının 5. yılında, 1867 yılında; valinin teklifiyle, buraya “Mamurat al-aziz” adını verilir. Fakat: bu ismin telaffuzu güç olduğundan, halk arasında, şehrin adı, kısaca “Elaziz” olarak söylenegelir. 1937 yılında: Ulu Önder Atatürk’ün ili ziyareti sırasında: şehir “Elazığ” ismini alır.

elazığ.genel.1
Elazığ

ELAZIĞ GEZİ PLANI

Elazığ şehrinde: gezinize, Harput’tan başlamalısınız. Şehir içinde, birçok yerden görülen Harput tepesi; şehir merkezine, yaklaşık 10-15 dakika uzaklıkta, bir rampa tırmanarak çıkılıyor, ancak yol gayet güzel. Harput’a çıktığınızda: tüm şehir hani derler ya, ayaklar altında.

Harput’ta: tarihi yerleri gezin. Yorulduğunuzda ise: çay bahçelerinde oturup, şehri ve hatta sis-pus olmayan bir havada Keban Barajını dahi görerek; çayınızı yudumlayın. Harput: ilginç bir yer. Her köşesinde yatır-türbe göreceksiniz. Derler ki: “Harput’ta 49 tane, kutsal insan türbesi/yatırı varmış. Bunların sayısı: 50 olsa, Harput, kutsal yer olarak kabul edilecekmiş.”

Evet: Harput’ta gezin. Sonra: şehir merkezine inin. Şehir merkezindeki caddelerde, sokaklarda dolaşın. Merkezdeki cadde: şehri bir baştan, bir başa geçer, yürüyerek bu caddeyi keşfedin. İzzet Paşa Camisi: gezinizin tam merkezi konumunda olacaktır.

Merkez meydanda: cadde üzerindeki mevcut pasajları, çarşıları gezin. Kesinlikle: Elazığ’da, huzurlu ve hoşunuza gidecek bir gezi yapacaksınız.

Şehir dışına da mutlaka zaman ayırın. Özellikle: Hazar gölü kıyısındaki tesislere, restoranlara gidin. Zamanınız olursa, cip barajına da gidebilirsiniz. Keban barajını anlattım, ancak: Keban barajına, baraj gölü ve set bölümlerine girmeniz mümkün değil. Çünkü: ziyarete yasak, güvenlik tedbirleri nedeniyle kapalı. Yalnızca: setin ön bölümünü görebilirsiniz. Belki de; suların tahliyesine şahit olabilirsiniz. Muhteşem ve korkunç bir görüntü.

elazığ.genel.2
Elazığ

GENEL

Şehrin, denizden yüksekliği: 1067 metredir. Coğrafi konumu itibarıyla, Doğu Anadolu bölgesini, batıya bağlayan yolların kavşak noktasında bulunuyor.

İl sınırları içinde: en önemli akarsu: Fırat ve kollarıdır. Ayrıca: 86 km. karelik büyüklüğü ile, Hazar gölü var. Gölü: aşağıda daha ayrıntılı olarak anlatacağım. İl merkezine: 30 km. uzaklıkta. Ayrıca: il sınırları içinde: Keban, Karakaya, Kralkızı ve Özlüce gibi önemli baraj gölleri bulunuyor. Geçmişte karasal iklimin hüküm sürdüğü şehirde, bu baraj gölleri nedeniyle, artık ılımın bir iklim görülmektedir.

Elazığ yöresinde, belki de en çok duyacağınız yöresel isimlerin başında: Gakkoş gelir. Hatta: futbol maçlarının yapıldığı stadyumda, binlerce kişi, Elazığ spor oyuncularını coşturmak için “Gakkoşlar” diye tempo tutarlar. Evet: Gakkoş: Elazığ yöresinde, delikanlıya bu isim verilir.

Harput: halk musikisinin beşiğidir. Harput ve çevresinde: Anadolu’nun hiç bir bölgesinde olmayan, Orta Asya’dan gelme, en eski bestelere rastlandığı gibi, ayrıca bir makam tertibi de vardır.

Bu tertip :”Peşrev”den sonra, gazel (ağır hava), arkasından ağır türküler, bu türkünün şevkiyle, arada söylenen yüksek hava ve bu yüksek havanın arkasından gelen oynak türküler, yerli deyimle “şikiltimlar” olmak üzere, bir düzene bağlıdır. Harput musikisinde, içli bir ibadetin coşkunluğu hissedilir.

Harput’ta: 19. yüzyılda varlığı bilinen: Sıbyan mektepleri, Rüşdiyeler, Amerikan, İngiliz, Fransız ve Alman kolejleri: bugün tamamen ortadan kalkmış bulunmaktadırlar.

Yıllarca: Müslüman, Ermeniler ve Süryanilerin iç içe yaşadıkları Harput’ta: kültürel etkileşim o kadar fazla olmuştur ki, bu kültürler, Harput kültürüne katkı sağladığı gibi, Harput’ta, bu milletlerin kültürlerine çok şeyler katmıştır.

Nüfusu: Osmanlının son dönemlerinde, beşyüzbinlerle ifade edilen Harput: Sultan II. Mahmut döneminde, bugünkü Elazığ’ın bulunduğu yere nakledilince, hızla önemini kaybetmeye başlamıştır. Kent; hızla nüfus kaybederken, geride kalan eserler ve evler de, bakımsızlığın etkisiyle yıkılmaya başlamıştır.

elazığ.çayda çıra heykeli.1
Elazığ Çayda Çıra Oyunu (Mumlu Dans) ve Kürsübaşı

ÇAYDA ÇIRA OYUNU (MUMLU DANS) VE KÜRSÜBAŞI

Elazığ yöresinde oynana bu oyun: “Mumlu Dans” ismiyle, dünyaca tanınmaktadır. Oyun; orijini itibarıyla, aydınlatma amacı güdülerek ortaya çıkarılmıştır. Efsaneye göre: Hazar Gölü kenarında bir köyde, birbirini seven iki genç, gizlice buluşmaktadırlar. Erkeğin: buluşma yerine gidebilmesi için, gölü yüzerek geçmesi gerekmektedir. Buluşma, gece olduğundan, kız çıra (Dındık) yakarak, gence yerini belli etmektedir. Genç ise; ışığa doğru yüzmekte ve böylece sevgililer buluşmaktadırlar.

Bu durumu sezen kızın babası: buluşmanın yapılacağı gün, erkeğin yüzerek gölün ortasına geldiği bir sırada, çırayı söndürür ve genç sevgilinin gölde boğulmasına neden olur. Bunu fark eden kız da, kendini göle atar ve o da kaybolur, ölür. Bunun üzerine: bütün köylü toplanarak, ellerinde Çıralarla, iki sevgiliyi aramaya başlarlar. Efsaneye göre: bu olay üzerine ağıtlar yakılır, türküler söylenir ve çıra ile arama olayı oyunlaştırılarak, günümüze kadar gelir. (Bilenler belki hatırlamışlardır, Van gölünde, Akdamar Adasında da, benzer bir efsane söz konusu)

Altınova’da yapılan görkemli bir düğünde: geleneksel biçimde, çay kenarında kurulan düğün meydanında çıralar yakılmış, sofralar kurulmuş ve düğün, bütün coşkusuyla devam etmektedir. Bu sırada: ay tutulunca, evlenen gencin annesi olan Pembe Han; tabaklara çıralar, mumlar diktirip, gençlerin ellerine verir ve önde kendisi olmak üzere, yürüyerek düğün meydanına, görkemli bir şekilde girerler.

Bu buluşun mükemmelliği üzerine, aşka gelen “Zurnacı başı”; ellerindeki tabaklarla ortalığı bir anda gündüze çeviren, bu kalabalığı karşılayarak, gelenlerin ayak hareketlerine uygun bir müzik çalar. Kendisine eşlik eden, 40 davul-zurna da, ortalığı inletmeye başlar ve böylece “Çayda Çıra” oyununun melodisi ortaya çıkmış olur. Bu olay: geleneksel hal alır ve çayda çıra oyunu, günümüze kadar oynana gelir. Oyunun aracı: çift tabak ve içerisindeki üç mumdan ibarettir.

Kız-erkek karma oynanan bu oyun ayrı ayrı da oynanabilir. Oyunun 200-300 yıllık bir mazisi olduğu söylenir. Oyun: Elazığ’ın her tarafında bilinir ve oynanır. Hatta, son zamanlarda, Elazığ dışına taşarak, Malatya ve Diyarbakır’da da çeşitli şekillerde oynanmaya başlamıştır.

kamp.1
Elazığ

KAMP-KARAVAN TURİZMİ

Elazığ yöresinde: gerek yakın çevrenin ve gerekse Elazığ insanının yaşadığı bir güzellik var. Gerek çadır ve gerekse karavanlar ile; tatil yapmak.

Sivrice ilçesinde, Hazar gölü kıyısında: Turizm Bakanlığından belgeli Tur-Pol isimli turistik bir tesis var. Burada: 300 araç, 200 çadır, 50 karavan kapasitesi bulunuyor. Yine: Hazar gölü kıyısında: Plajköy Gazino ve Dinlenme Tesisleri bünyesindeki alanda: 20 araç kapasiteli ve çok sayıda çadır kurmaya elverişli kamp yeri bulunuyor.

Özellikle: Hazar gölü kıyısında bulunan bu kamp yerlerinde: Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında çadır kurarak tatil yapanların sayısı çok fazla, ilginizi çekerse düşünebilirsiniz.

iğne oyası.1

İĞNE OYACILIĞI

Elazığ’da: iğne oyası yapımı son derece yaygındır. Helen hemen her Elazığlı genç kız ve kadın: iğne oyası yapar. Çeyiz sandıkları: iğne ile yapılmış, oyalı yazma ve çeşitli motiflerle bezenmiş, süs eşyaları ile doludur. İğne ile yapılan bu eserler: gerçekten son derece zarif olup, Anadolu’da hakim olan en canlı, göz alıcı renkler ve motiflerle süslenir.

El emeği, göz nuru ve onu işleyen insanlarımızın duyguları ile oluşan, birer küçük sanat abidesi durumunda bulunan eserler: günümüzde de yaygın olarak yapılmaktadır.

Elazığ’da: oyalı yazmalara verilen isimlerden bazıları şunlardır: Harput Gülü, Hercai Menekşe, Aluç Yaprağı, Çarkı Felek, Leylak Oya, İğde Çiçeği, Berber Aynası, Limon Çiçeği.

elazığ.fırat üniversiteis.1
Elazığ Fırat Üniversitesi

FIRAT ÜNİVERSİTESİ

Üniversite: Rektörlük ve Mühendislik Fakültesi kampüsleri ile birlikte, 10 üniteden oluşuyor. Yerleşim olarak: şehir merkezine çok yakın bir konumdadır. Öğrenciler: ulaşım ihtiyaçlarını, yürüyerek kolaylıkla sağlayabilmelerine rağmen, şehirle ulaşımı daha çabuk sağlayan imkanlar da, öğrencilerin hizmetine sunulmuştur.

Belediyenin toplu taşım araçları: öğrencilere ulaşım hizmeti vermektedir. Yerleşim itibarıyla: büyük bir alana yayılım sağlanmıştır. Orman Bakanlığına bağlı Zafran Mesire Yeri tarafından, yerleşim bölümü ikiye bölünmüş bir kampüs görüntüsündedir. Bu yüzden: öğrencilerin iki kampüs arasında ve yurtlarına ulaşımı için; yine, servis araçları tahsis edilmiştir.

Bunların dışında: Üniversitenin kampüs alanı içinde: 2 banka şubesi, PTT hizmet binası, kafeteryalar gibi birçok sosyal tesis bulunmaktadır. Mühendislik kampüsü bitişiğinde ve şehir içinde bulunan Yüksek öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu ile Üniversiteye bağlı yurtlar dışında, Fırat Üniversitesi öğrencilerinin kalabileceği özel yurtlar da bulunmaktadır.

Sivrice Cevizlidere’de, Üniversitenin Eğitim ve Dinlenme Tesisleri var.

elazığ.yemek.cartlak kebabı.1

NE YENİR

Elazığ mutfağı, oldukça zengin yemek çeşitlerine sahiptir. 150’ye yakın yemek çeşidi vardır. Üç öğün yemeğin dışında: kuşluk yemeği ve özellikle yatsılık denilen: pestil, ceviz, orcik gibi yiyeceklerin bulunduğu sofralarda açılır.

HARPUT EKMEK TATLISI (TAŞ EKMEĞİ)

Yumurta, süt, un, tuz, yağ ve şekerden yapılır.

HARPUT KÖFTE

Yağsız kıyma, ince bulgur, yarma, yumurta, salça, tuz, baharat, maydanoz ve reyhan katılarak yapılır. İri köfte olarak da bilinir. Muhteşem bir tat, mutlaka deneyin.

İÇLİ KÖFTE

Yine, yöreye has bir yemek türü.

elazığ.harput.yemek.1

GÖMME

Kepekli un, kıyma, ceviz, tereyağı, pul biber ve tuz ile yapılır.

KADAYIF-KÜNEFE

Elazığ’da en çok beğenilen ve yapılan tatlıların başında: kadayıf gelir. Nitekim: Elazığ’da kapalı çarşıda sıra sıra kadayıfçı dükkanları vardır. Kadayıftan yapılan künefe de, geleneksel tatlılardandır.

DİLBER DUDAĞI

Evet, belki bilenleriniz vardır. Değişik şekilli, güzel bir tatlı. Elazığ yöresine has.

orcik.1

NE SATIN ALINIR

Elazığ’dan gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için satın alabileceğiniz güzel şeyler var. Bunlar: Orcik, Orcikli şeker, Dut unu, Çedene kahvesi, Buzbağ Şarabı.

Ayrıca: Bakırcılar çarşısından, bakır süs eşyaları alabilirsiniz. Ayrıca: bu bölgeye has iğne oyaları var.

ORCİK

Elazığ yöresinde yetiştirilmekte olan üzümün yan ürünlerindendir. Doğal, lezzetli ve kış gecelerinin aranılan yiyeceğidir. Ancak: yapımı oldukça zahmetli ve sabır gerektiren bir üründür.

Özellikle: Yurtbaşı, Hoş köyü ve Harput yöresinde yetiştirilmekte olan şilfoni üzümünün sıkılması sonucu elde edilen şıranın, kaynatılarak bulamaç yapılmasıyla orcik yapımı başlar.

Özenle toplanan üzümler, temiz torbalara konularak salk adı verilen ağaçtan yapılmış teknelerde sıkılarak şırası alınır. Şıra, iyice kaynatılır ve başka bir kazana alınır. Sonuçta: iplere özenle dizilmiş ve ağaç dallarına bağlanmış cevizler, hazır olan bulamaçlara batırılır. İpe dizilmiş cevizler, bulamaca bandırılarak güneşte kurumaya bırakılır. Arzu edilen kalınlığa gelinceye kadar bu işlem birkaç kez tekrarlanır. Sonrasında orcik kurumaya bırakılır. Bu, kahverengi olarak bildiğimiz orciktir.

Genelde: Ekim ve Kasım aylarında yapılan orcik, gevrek ve lezzetli olması için güneşte kendi halinde kurutulur.

Ayrıca: orciğin, padişahı olarak bilinen köpük orcik denilen ve rengi beyaz olan orcik ise, cevizlerin batırılması aşamasına kadar ki sürecin tamamlanmasının ardından, bulamaç, çırpıcılarla iyice çırpılır. Bu çırpma neticesinde, bulamaç renk değiştirerek bembeyaz köpük haline gelir. Akabinde, cevizler bu çırpılan bulamaca arzu edilen kalınlıkta oluşuncaya kadar batırılarak, köpük orcik elde edilmiş olur.

Evet, sonuç olarak, bildiğiniz cevizli sucuğa, burada orcik deniliyor.

ORCİKLİ ŞEKER

Elazığ’a has olan orcik şekeri: bilinen toz şekerin suda kaynatılarak belli bir kaynama derecesinde, özel bir şekilde yapılan işlemler sonunda, katılaşma aşamasına gelen şekerin içerisine, ceviz içinin konulması suretiyle elde ediliyor.

ÖKÜZGÖZÜ ÜZÜMÜ VE BUZBAĞ ŞARABI

Elazığ: Doğu Anadolu Bölgesinin en fazla çeşitte ve kalitede üzüm yetiştiren şehridir. Yetiştirilen üzümler: cins ve kalite bakımından çok çeşitlilik gösterir. Yöre insanı, çok sayıdaki üzüm çeşidini değişik isimlerle adlandırırlar. Ancak: özellikle yörede yetiştirilen Elazığ bağlarının hem göze hem de damağa hitap eden “öküzgözü” ve “boğazkere” üzümlerinden yapılan “Buzbağ Şarabı” Avrupa ve iç pazarda, büyük bir beğeni topluyor.

Düzenlenen yarışmalarda hemen hemen her yıl altın ve gümüş madalyalar ile ödüllendiriliyor. İl ekonomisine önemli katkılar sağlayan Şarap Fabrikası; 1996 yılında çeşitli değişiklikler yapılarak, yeniden düzenlenmiş ve bu yeniden yapılanma, şarabın ihraç ürünleri içindeki yerini geliştirmiştir.

ÇEDENE KAHVESİ

Çedene; Elazığ ve civarında yetişen bir ağaçtan toplanır. Çedene kahvesi için önemli olan Menegiç denen ağaçtır. Çitlenbik ağacı da denir. Menengiç ağacı: Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve Akdeniz bölgesinin dağlık kırsal kesimlerinde ekimi yapılmadan yetişir. İki metreye kadar uzayabilen, sakız yapraklı bir küçük ağaçtır. Koyu yeşil, minik meyveler verir. Meyvesinin kabuğu hem iken kırmızı renkte olduğu halde, olgunlaştıkça yeşile dönüşür. Meyvesi kokulu ve yağlıdır. Bu meyve, yağsız kavrulur ve çıtır çıtır yenir.

Bazen de: özel yöntemlerle hazırlanarak, kahve yapılabilecek hale getirilir. Birçok hastalığa iyi geldiği söylenir. Kokusu da, çok çekicidir. Öksürüğü keser, balgamı söktürür, nefes açıcıdır, nefes darlığına iyi gelir. Antiseptik özelliği vardır. Göğsü yumuşatır, solunum yollarına faydası vardır. Ayak terlemelerini önler, yaraları tedavi eder, böbrek kumlarının dökülmesine yardımcı olur, ses tellerine iyi gelir, mide ağrılarını dindirir, mide ülserlerine şifa verir. Kabızlığı önler, bağırsakları çalıştırır, dalak için çok yararlıdır. Nefesin güzel kokmasını sağlar, vücudu kuvvetlendirir, dinçleştirir, güç verir.

GEZİLECEK YERLER

HARPUT

Sarayı ile birlikte; 22 mahallesi, 9 kilisesi, 8 camisi, 11 mescidi ve türbesi, 5 hamamı, 16 çeşmesi, 3000 civarında konutu, 1 bedesteni, 17 çarşısı olan: Alman, Amerikan, Fransız okulları ve hastaneleriyle ün salan, kolejlerinde: Osmanlıca, Ermenici ve İngilizce eğitim yapılan, hatta matbaası bulunan ve “The Harpoot News” adlı İngilizce gazetesiyle, adını dünyaya duyuran 20.000 kişilik kentten günümüze ne kaldı?

Bu sorunun cevabı çok basit: Evet: yalnızca 9 eski ev ile Vakıflara ait 19 eski yapı. Daha öncede söylediğim gibi: Harput, şehir merkezine 15-20  dakika uzaklıkta. Buradan; tüm Elazığ şehrini görmeniz mümkün. Hatta: bazen Keban baraj gölü bile görülebiliyor. Burada: özellikle, yazın sıcak günlerinde, serinlik yaşamak mümkün. Buram buram tarih kokan ve de özellikle: yabancı kolejlerin/okulların bulunması nedeniyle, bambaşka bir özellik arz eden Harput; mutlaka ilginizi çekecektir.

elazığ.harput.kale.1
Elazığ Harput Kalesi

HARPUT KALESİ

Harput’un güneydoğusunda, ovaya hakim bir yerde, kayalar üzerine yapılmıştır. Kalenin ön yüzü: yaklaşık 75-80 metre, güneyi: 150-200 metre, yanları ise: 400-450 metre uzunluğundadır. Yüksekliği: yer yer değişmektedir.

Kalenin asıl yapımı: MÖ. 900 yıllarına aittir. Urartular döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir.

Diğer bir ismi; Süt kalesidir. Bir rivayete göre: kalenin temelleri atılır. Kale duvarları yükselmeye başlar. Ancak, o yıl başlayan su kıtlığına çare bulunamaz. Aynı yıl, bu su kıtlığının aksine, hayvanların sütleri boldur. Zamanın hükümdarı emir verir. Harç için süt kullanılacaktır. Hayvanlar sağılır ve harç, süt ile karıştırılarak, kale tamamlanır.

Diğer bir efsaneye göre; kalenin pek çok dehlizi vardır. Bu dehlizlerden birinde, güzeller güzeli bir kız yaşarmış. Ancak, büyülü olduğundan, sürekli kendisi için yaptırılan bir altın köşkte uyurmuş. Yalnız, yılda bir kez uyanırmış. “Süt kalesi yıkıldı mı? Katırlar kuzuladı mı? Dere hamamının yerinde yeller esiyor mu? “ diye sorar, sonra yeniden uykuya dalarmış. Eğer bu sayılanlar gerçekleşirse: Harput yıkılacak, kıyamet kopacakmış. Bazı kişilerin: bu kızın sesini duyduğu kulaktan kulağa söylenmektedir.

Kale: iç ve dış kale olmak üzere, iki bölümden oluşuyor.

Günümüzde: Harput kalesinde, kazı çalışmaları sürdürülüyor. Özellikle: dünyaca ünlü Harput zindanı ve Osmanlı Darphanesi ortaya çıkarılmaya çalışılıyor. Darphane: özellikle, 16. yüzyılda para basmış. İstanbul dışında oluşan ilk Osmanlı darphanesi olması nedeniyle önem taşıyor. Ancak: bu darphanenin kullanılışı, daha da önceki tarihlere, yani Artuklulara kadar uzanıyor.

Artuklu hükümdarı İmadeddin Ebu Bekir’in, Harput’ta para bastırdığı biliniyor. 1516 baharında, Osmanlı hakimiyetine giren Harput’ta: Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman da para bastırmışlardır. Zaten yapılan kazılarda: İslam öncesi ve sonrası medeniyetlere ait, çok sayıda sikke bulunmuş.

Zindan denilince: Harput hem Orta Çağ’da, hem de Osmanlı döneminde, zindanı ile ünlü. Urartular tarafından su tesisi kurmak amacıyla oyulan kaya; tarih içinde zindana çevrilmiş. Tünel: 90 basamakla, yerin 30 metre altına doğru ilerliyor.

1220 yılında; Urfa Haçlı kontu ve Kudüs Haçlı kralı 2’nci Baldwin : Artuklu Beyi Belekgazi tarafından esir edilerek, bu zindana atılıyorlar. Bu zindan da: kalenin hemen girişinde, bir dehliz olarak bulunuyor. Zindanın tamamı bulunmamış. Ancak: büyük bir ihtimalle, halihazırda bulunan dehlizin sonunda: bir kapı ve sonrada dünyaca ünlü zindanın bulunacağı tahmin ediliyor.

Artukoğullarının yöreye hakim olmasından sonra, Artukoğlu Belek; 1115 yılında bu kaleyi ele geçirir.

Artukluları izleyen dönemlerde: kale birkaç kez onarılır ve yeni eklemeler yapılır. Kale üzerindeki kitabelerde: ilk onarımın ve yeni ilavelerin: Nizameddin İbrahim tarafından, 1205 yılında yapıldığı öğreniliyor.

İç ve Dış kaleden oluşan kalenin: bir bölümü: Nizameddin İbrahim döneminde: saray-köşk olarak kullanılır. Daha sonra: Dulkadiroğulları tarafından yapılan onarımlar görülür. Bunların yaptıkları onarımlarda: moloz taş kullanıldığından; bu bölümler, diğer bölümlerden ayrılmaktadır.

Kalenin girişi: doğuda ve Harput’a bakan yöndedir. Bunun dışında: kuzeyde Metris, batıda Dağ kapısı ismini taşıyan, iki ayrı kapı daha var.

Kale: dış ve iç kale olarak iki ayrı bölüme ayrılıyor. Kesme ve kaba yontma taşlardan yapılmış. İç kale: oldukça küçük bir alanda yapılmış olmasına rağmen, burada: cami, arasta, su sarnıçları ve ambarlar var. Ayrıca: Munzuroğlu Konağı, Köseoğlu Konağı da burada. Ancak: bu konaklardan hiçbiri günümüze ulaşmamış.

19. yüzyılda: bu kalenin içi: yerleşime açılmış ve burada toprak damlı, yöresel evlerde, insanlar yaşamış.

Onarımlarda: kalenin ön tarafına eklenen kibrit kutusu büyüklüğündeki parçalar, doğallığı bozmuş.

elazığ.harput.ulu cami.1
Elazığ Ulu Cami

ULU CAMİ

Artuklu hükümdarı Fahreddin Karaaslan (1156-1157) tarafından yaptırılmıştır. Anadolu’daki en eski ve en önemli yapıtlardan birisidir.

Cami: dikdörtgen planlı, dışa kapalı görünümlü olup, minaresinin eğri durumda oluşu ve tuğlaların süsleme ögesi olarak kullanılması bakımından ilgi çekicidir. Günümüzde: Kurşunlu camisinde bulunan minberi: Türk ahşap sanatının şahaserlerinden biridir.

Caminin iç  duvarları: kemerlerle birbirine bağlanmıştır.

Cami: günümüzde ibadete açıktır.

Ulu cami ile ilgili bir efsane var. Belki ilginizi çeker. Şöyle ki: Ulu caminin bahçesinde, bir kandil gecesi iki arkadaş otururken, birisi diğerine “caminin bahçesinde, mihrabın hemen önünde bulunan dut ağacının eğilip kalktığını, yani secde ettiğini” söyler. Diğer arkadaşı ise, hayretler içinde: “Ben de caminin minaresinin eğilip kalktığını gördüm” der.

İki arkadaş, korku içinde oradan uzaklaşırlar. Böylece: minare ve ağacın sırları ortaya çıkmış olur. O günden beri, ağaç ve minare, secde edercesine eğik dururlar. Hatta: minare, birkaç kez onarılarak düzeltilmiş, ancak tekrar eğilmiştir. Bugün, hala Ulucami’ye gittiğinizde, eğik minareyi ve ağacı görebilirsiniz.

elazığ.harput.sarahatun camisi.1
Elazığ Sarahatun (Sarayhatun) Camisi

SARAHATUN (SARAYHATUN) CAMİSİ

Cami: bir külliye halinde inşa edilmesine rağmen, günümüze yalnızca cami kalabilmiştir. Akkoyunlu devrine aittir. Akkoyunlu hükümdarı Bahadır Han (Uzun Hasan) annesi Sara Hatun tarafından, 1465 yılında yaptırılmıştır. 1843 yılında yapılan oranım ile, bu günkü şeklini almıştır.

Cami: kare planlıdır. Orta kısmının üzeri, dört kalın sütuna dayanan kubbe ile, kenarları ise tonozla örtülüdür.
Mihrap: sade bir iniş halindedir. Minberi: taş işçiliğinin güzel örneklerindendir. Minaresi: iki renk kesme taştan yapılmıştır. Zarif işçiliği dikkat çekicidir.

elazığ.harput.kurşunlu camisi.1
Elazığ Kurşunlu Camisi

KURŞUNLU CAMİSİ

Eski Hükümet konağının batısındadır. Harput’ta Osmanlı dönemi camilerinin en güzel örneklerindendir. 1738-1739 yılları arasında yapılmıştır.

Cami: kare planlıdır. Üzeri büyük bir kubbe ile örtülüdür. Kubbe kasnağında, dört penceresi vardır ve mihrabı: sade bir niş biçimindedir. Son cemaat mahalli: üç kubbelidir. Kubbelerin üzeri: kurşunla kaplıdır. Harim kapısı: yonca yaprağı şeklindedir. Ulu camiye ait olan ve burada muhafaza edilen minber: Sultan 4. Murat tarafından hediye edilmiş olup, ağaç oyma sanatının en güzel örneklerinden biridir.

elazığ.harput.arap baba türbesi.1
Elazığ Arap Baba Türbe ve Mescidi

ARAP BABA TÜRBE VE MESCİDİ

Selçuklu Sultanlarından III. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında; 678 yılında; Yusuf Bin Arap Şah Bin Şaban tarafından yapılmıştır.

Minaresi: dıştan türbe ile mescidin tak orta kısma gelen bölümüne yapılmıştır. Kapısı: mescidin içindendir.
Kaidesi: alttan beş sıra taş üstünde, alçı ve sıva içi görülen ve hemen hiçbir Selçuklu Mescidinde bulunmayan, emsalsiz sırça bordürlüdür. Mescit: kare planlıdır. Selçuk üçgenleri ile, kubbeye geçilir. Kubbe içinin kornişleri çinilidir. Korniş ve çinileri düzenleyen mihrabın üst kısım: beş dişlidir. Büyük kemeri vardır.

Türbenin alt kısmında ise: yüzyıllara rağmen bozulmamış naaşı ile, Arap Baba türbesi var. Halk arasında: “Arap Baba” diye anılıyor. Arap Babanın çürümemiş cesedinden dolayı, Türkiye’de olduğu kadar, yurt dışında da ünü yaygındır. Türbe içinde, üzeri yeşil kumaşla örtülü camdan bir sanduka içinde bulunan Arap Baba, çürümemiş cesedi ve kesik başı ile büyük ilgi toplamaktadır. Çürümemiş cesedi görmek isteyen ziyaretçilere: sandukanın örtüsü açılarak gösterilmektedir.

Hakkında çeşitli rivayetler var. Bunlardan en çok anlatılanı şöyledir: “ Harput ve yöresinde, bir yıl yağmur yağmaz. Kuraklık ve ardından kıtlık kapıya dayanır. Halk perişandır. Alacalı Mescidi yanındaki bir evde: Selvi adında, yaşlı bir kadın, rüyasında: Arap Babanın başı kesilip te, bir dereye atılırsa, yağmur yağacağını görür. Yaşlı kadın, önceleri buna pek bir anlam veremez. Ancak: aynı rüyayı, 3 gece üst üste görünce karar verir ve bir gece Arap Babanın cesedinin başını gövdesinden ayırır ve kesik başı dereye atar.

Evet, gerçekten yağmur yağmaya başlar. Ama ne yağmur. Yağmur değil, adeta tufan, dereler coşar ve her yanı sel basar ve bir türlü dinmek bilmez. Yağmuru dört gözle bekleyen insanlar, bu sefer de, bu felaket karşısında perişan olurlar. Selvi kadın: rüyasında, Arap Babanın kesilen başı yerine konursa, yağmurun duracağını görür. Kesilen başı ararlar ve bulurlar, yerine koyarlar, yağmur durur.

Harputlular, bu olay üzerine, Selvi kadının korkunç bir hastalığa yakalanarak, günlerce ızdırab çektiğini ve sonra da öldüğünü söylerler.

Arap Baba ile ilgili başka rivayetler de var. Sözüm ona: bu zat, beyaz tenli imiş, ama ceset bozulmayınca, zamanın Amerikan kolejli bilim adamları, cesede iğne batırmışlar, iğne batırılan yerden kan çıkmış ancak ceset bunun üzerine kararmış. Şaşırıyorsunuz, tahmin ediyorum, ama bunlar söylentiler. Sonuçta: orada, biraz öncede söylediğim gibi; herhangi bir kimyasal mumyalama işlemi yapılmamış, ancak yine de bozulmamış ve mumyalaşmış bir naaş var. Bilimsel olarak da bunun izahı mümkün değil.

elazığ.harput.fetih ahmet baba türbesi.1
Elazığ Fetih Ahmet Baba Türbesi

FETİH AHMET BABA TÜRBESİ

Harput’a 2 km. uzaklıkta olup, kaya üzerine inşa edilmiştir. Türbenin yanında mescit bulunmaktadır. Çevresindeki bahçeler: mesire yeri olarak kullanılır.
Türbe: altıgen planlı, üst kısmı sonradan yapılmış, yalnız cenazelik kısmı mevcuttur. İçinde: büyük bir sanduka bulunmaktadır. Burada: adak kurbanları da kesilmektedir. Her zaman ziyaretçiler tarafından büyük ilgi görmektedir.

elazığ.harput.mansur baba türbesi.1
Elazığ Mansur Baba Türbesi

MANSUR BABA TÜRBESİ

Harput’ta, kaleye giden yolun solundadır. Artukoğulları dönemine aittir. Sekizgen planlıdır. Kesme taşlardan yapılmıştır. İki katlı anıtsal bir yapı olduğu bilinen türbenin üst örtü sistemi: sonradan yapılmıştır. İçerisinde: Mansur Baba, zevcesi, oğlu ve kızına ait olduğu bilinen, dört sanduka vardır.

HARPUT MÜZESİ

Eski Belediye Binasının karşısında. Yöresel el sanatları ve Etnoğrafik malzemeler var. Ayrıca: Harput’ta bulunan çeşitli yapılara ait kimi kitabeler de, müzede koruma altına alınmıştır.

Müzede: Selçuklu, Artuklu, Dulkadiroğlu ve Osmanlı dönemine ait, Elazığ’ın ünlü bakır eserleri, çeşitli araç ve gereçler, ateşli ve kesici silahlar bulunmaktadır. Bunların yanı sıra: Harput’a ait özel Çolle denilen giysiler, Osmanlı subay kıyafetleri, taş mühürler, cam lambalar ve yazma eserler de sergilenmektedir.

elazığ.harput.belek gazi anıtı.1
Elazığ Belek Gazi Anıtı

BELEK GAZİ ANITI

1964 yılında, Elazığlı heykeltıraş Nurettin Orhan tarafından yapılmıştır. Belekgazi Parkı içinde bulunan anıt: Oğuzların Kayı boylarından ve Sultan Alparslan’ın kumandanlarından olan, Artuk Bey’in torunu Belek Gazi’ye aittir. Belek (Balak) Gazi: Artukoğulları devrinde, Harput’un yetiştirdiği en ünlü Türk Fatihidir.

Onun en önemli hizmeti: haçlı seferleri sırasında görülmüştür. Selahattin Eyyübi ile mukayese edenler bile olmuştur. Anıt boyutları itibarı ile; çok uzaklardan olmasa da, Elazığ şehrinde, Harput çıkışında görülebiliyor.

ÇUBUK BEY ANITI

Çubuk Bey: 1085 yılında, Harput’u ele geçirmiş ve Çubukoğulları Beyliğini kurmuştur. Türkler tarafından alınmasına kadar, yalnızca müstahkem bir kale hüviyetinde kalan Harput, Türklerle beraber, büyüyen bir şehir haline gelmiştir.

Çubuk Bey anıtı: Harput’ta, Ulu Cami avlusundadır. Heykeltıraş Nurettin Orhan tarafından yapılmıştır. Harput’un ilk Türk hakimi Çubuk Bey’i kompoze etmesi nedeniyle, Harput’u ziyaret edenler tarafından ilgiyle izlenmektedir.

elazığ.harput.dabakhane suyu.2
Elazığ Harput Dabakhane Suyu


HARPUT DABAKHANE SUYU

Kalenin kuzeyindeki dere içindedir. Dabakhanede, 3 kurna vardır ve bunlar birbiriyle bağlantılıdır. Kurnalar içinden akan su: sıcaklığı 50 derece olan, renksiz, kokusuz, berrak ve içilebilecek niteliktedir. Suyun içinde: sodyum, potasyum, karbonat, sülfat, klorür, iyodür, amonyak, nitrat ve nitrit bulunur. Bu suyun: bağırsak, karaciğer hastalıkları ve ruhi depresyona iyi geldiği söylenmektedir.

buzluk.1
Elazığ Buzluk Mağarası

BUZLUK MAĞARASI

Harput beldesinin kuzeydoğusunda, Elazığ’a 12 km. Uzaklıktadır. Keban Baraj Gölünün seyir tepesi konumundadır.
Mağaranın kuruluş tarihinin Urartulara kadar uzandığı tahmin ediliyor. Bölgede meydana gelen büyük bir çöküntü ile çevresinde bulunan kayaların üst üste yığılmasıyla oluştuğu sanılan mağaranın bulunduğu yer; ağaçlandırılmaya elverişlidir. Jeomorfolojik yapısı nedeniyle, burada gerçekleşen klimatolojik şartlar ve hava sirkülasyonu özelliğinden dolayı: yaz ayları, mağaranın içinde, doğal olarak tabakalar, sarkıt ve dikitler halinde, hatta bazı kısımlarda bal peteğini andıran buz tabakaları oluşuyor. Bu buzların, bazı hastalıkların tedavisinde kullanıldığı söyleniyor. Kış aylarında ise, tam tersine içerisinde sıcak hava oluşuyor.

kilise.1

SÜRYANİ KADİM MERYEM ANA KİLİSESİ

MS.179 yılında yapılmıştır. Harput kalesinin doğusundadır. Zemini ve arka duvarını, Harput kalesinin üzerine yapıldığı kaya teşkil eder. Kilise: 150 metre kare büyüklüğünde ve taştan yapılmıştır. 1999 yılında, bakım ve onarım yapılarak, zemini taşla döşenmiş, iç ve dış aydınlatması yapılarak, ziyaret ve ibadete açılmıştır.

Harput kalesinin doğu kısmında, zamanında büyük bir mahalle olan Süryani Mahallesinin üst kısmında bulunuyormuş. Fakat, günümüzde mahalleden sadece küçük bir hamam kalıntısı ve kilise kalmış. Kiliseye: Dabakhane Suyuna giderken, hemen yolun sağında yer alan mermer merdivenlerden iniliyor. Merdivenlerin üst kısmında yer alan zeytin dalı ile dostluk ve barışın simgesi olan üç güvercin motifi: ilk adımda dikkatinizi çekecektir. Buraya özellikle yerleştirilen bu motif, bir zamanlar Harput’ta yaşayan toplulukların resmi gibi duruyor.

Merdivenler oldukça geniş bir alana iniyor. Bir zamanlar manastır olan kilisenin, bugün boş olan kısmında Metropolithane, okul, misafirhane ve diğer kısımlar varmış.

Kilise: Beni Bauth olarak bilinen bir manastırmış. MS. 179 yılında inşa edilmiş olan kilise, bugün 1831 yaşında. Hala belirli dönemlerde, ibadete açık bulunuyor. Ancak: resmi görevliler yok ve gerekli izinler alınmadığında, ziyaretçi girişi mümkün değil. Elazığ Süryani Kilisesi Vakıf Başkanlığından resmi izin alırsanız, kiliseyi gezebiliyorsunuz.

Kilise son onarımını: 1999 yılında geçirmiş ve 2000 yılında büyük bir ayin yapılmış. O günden bu yana, her yıl yalnızca Ağustos ayında, ayin düzenleniyormuş.

Kiliseye giriş: ana kapıdan önce, sonra eklendiği düşünülen küçük bir kapıdan yapılıyor. Dar kapıdan eğilerek içeriye girerseniz, karşınıza çıkan bu antik yapıdan etkilenmemek elde değil. Girişin hemen karşısında: Harput kralının kızına ait bir mezar var. Gayet sade bir şekilde, zeminde bulunan mezarın çevresi; belli olması için çevrilmiş. Oldukça yüksek olan üst tavan, düz olarak yapılmış. Emin kısmının, yeni yapıldığı belli olurken, duvarlardaki tahribat izleri dikkat çekiyor.

Dikdörtgen planlı olan kilisenin, doğu yönünde yer alan apsis önü, yarım kubbe ile örülmüş. Apsisin bulunduğu giriş bölümünün hemen ön kısmında: Süryanilerce “Gogulto (cilcile)” denilen, İncil sehpası ve üzerinde İncil görülüyor.

elazığ.izzet paşa camii.1
Elazığ İzzet Paşa Camisi

ŞEHİR İÇİNDE GEZİLECEK YERLER

İZZET PAŞA CAMİSİ

Elazığ çarşısının tam merkezinde bulunmaktadır. Caminin altında: kuyumcular çarşısı var. Camiyi: aslen Erzincanlı olan Hacı İzzet Paşa yaptırır. Yapım yılı: 1866. Ancak: cami, 1972 yılında yeniden inşa edilmiş ve ibadete açılarak, çarşı merkezi olarak konumlandırılmış. Cami: şu anki hali ile, herhangi bir mimari özelliği olmayan, betonarme bir cami.

Ancak: bir anlamda, Elazığ şehrinin simgesi olmuş. Evet, caminin maddi masraflarını: 1975 yılında kurulan, İzzet Paşa Vakfı karşılıyor. Vakıf, yalnızca caminin ihtiyaçlarını değil, Elazığ’ın ihtiyaçlarını da karşılıyor. Örneğin: bir Sağlık ocağı yaptırmışlar. Harput’un tepesindeki Türk Bayrağının dikilmesine de vesile olmuşlar. Bunlar: Vakfın sosyal boyutu. Vakfın kültürel boyutu da var. “Bizim Külliye” isimli bir dergi çıkarıyorlar. Dergi yayımcılığı yanında, kitap yayımcılığı da var.

elazığ.arkeoloji müzesi.1
Elazığ Arkeoloji Müzesi

ARKEOLOJİ MÜZESİ

Fırat Üniversitesi Mühendislik Fakültesi kampusü içindedir. Bina: Kültür Bakanlığına aittir. 1981 yılında, bugünkü yerine taşınmıştır. 1982 yılında ziyarete açılmıştır. Bölge müzesi konumundadır. Müzede: yaklaşık 24 bin eser sergilenmektedir.

Arkeoloji ve Etnografya Müzesi: “Arkeolojik Eserler ve Sikke Salonu, Halı-Kilim ve Etnografya Salonu” olmak üzere, iki salondan ve çeşitli eserlerin saklandığı depo bölümlerinden oluşmaktadır.

Arkeolojik Eserler ve Sikke Salonu: Burada; Keban ve Karakaya Baraj Projeleri nedeniyle yapılan: Tülin Tepe, Tepecik ören yeri, Değirmen Tepe, Haraba Höyüğü, Norşun Tepe, Ağın Kalaycık Höyüğü, Şemsiye Tepe, Yeniköy kazıları ile, Aktaş ve Yıkılgan yüzey araştırmalarında bulunmuş eserler sergileniyor.

elazığ.arkeoloji müzesi.2
Elazığ Arkeoloji Müzesi

Halı-Kilim ve Etnografik Eserler Salonu: Bölgeye ait, özgün el ürünü halı ve kilimler ile yöreye ait kültürü tanıtıcı nitelikteki Etnografik malzemeler sergileniyor.

Müze içi bu sergilerin dışında: dışta, müze girişinde, Tunceli’den toplanmış: koç ve at şeklindeki mezar taşları ile çeşitli dönemlere ait kimi taş eserler sergileniyor.

bakır
Elazığ Bakırcılar Çarşısı

BAKIRCILAR ÇARŞISI

Elazığ’ın geleneksel el sanatları arasında bulunan bakırcılık sanatı: Bakırcılar çarşısında icra edilmekte olup, bu çarşı günümüzde de var. Ancak: günümüzde, bu çarşıda bulunan dükkanların çoğunun vitrinini: fabrikasyon ve alüminyum objeler süslüyor.

Az da olsa bakırcılığın varlığı, günümüzde de sürdürülmeye çalışılıyor. Bakır mutfak eşyaları yapıldıktan sonra, mutlaka kalaylanması gerektiğinden: her bakırcı dükkanında, bir de kalay ocağı bulmak mümkün. Bakırcı dükkanlarındaki bu ocaklarda: kömür ocağı ve onu ateşleyecek körükler var. Bir zamanlar, son derece canlı olan bu ocaklar, bakırcılığın eski canlılığını kaybetmesiyle, önemini yitirmişler.

elazığ.hazar gölü.2
Elazığ Hazar Gölü

ŞEHİR DIŞINDA GEZİLECEK YERLER

elazığ.hazar gölü.1
Elazığ Hazar Gölü

HAZAR GÖLÜ

Hazar gölü hakkında bilgi vermeden önce: göl gerçekten yıllardır, Elazığ ve yöresi için bir büyük avantaj. Şöyle ki: Elazığ’dan göle ulaşmanız: en fazla yarım saat sürüyor. Yol üzerinde: zamanı geldiğinde, tahta küçük kasaları içinde satılan çileklerden satın alabiliyorsunuz. Göl kıyısında: biraz sonra sözünü edeceğim gibi; bir çok resmi kurumun tesisleri bulunuyor.

Özellikle: Askeri bir kamp yeri var ve konum olarak çok güzel bir yerde. Diğer tesisler de, kendi personeline hizmet ediyor. İnsanlar: göl kıyısında her ne kadar büyük ve uygun kumsal bulunmasa da; göle girip yüzüyorlar. Ancak: 1990 lı yıllarda: gölde; çok miktarda su yılanı bulunuyordu.

Bu kelime: belki göle karşı sempatinizi ortadan kaldıracak, ancak: bu zararsız olan canlılar; gölde, kıyıda bir taşı oynattığınızda, altından çıkıyor, bazen sabah erken saatlerinde ve akşam güneş batarken, su üzerinde, kıvrıla kıvrıla giden su yılanlarını görebiliyorsunuz. Sonuçta: zararsız bu canlılar, yine de insanların gölde serinlemesini, yüzmesini engelleyemiyor.

Evet, Hazar gölü: il merkezine, 22 km. uzaklıktadır. Elazığ-Diyarbakır kara yolundan sapılarak gidilir. Hazarbaba ve Mastar dağları arasında sıkışmış, tektonik bir göldür.

Uzunluğu: 22 km ve genişliği 5-6 km. dir. Günün her saatinde: değişik bir görüntü kazanarak, mavinin ve yeşilin tonlarını yansıtır. Suyu: berrak, sodasız ve tuzsuzdur.

Bu gölde: kendine has plajlarında her türlü su sporları yapılır ve balık avlanabilir.

Çevresinde: 25’e yakın kamu kurum ve kuruluşunun tesisi bulunmaktadır. Ayrıca: otel, motel, lokanta ve günübirlik piknik alanları, özel kuruluşlar tarafından işletilen balık evleri bulunmaktadır. Gölün kıyısında bulunan: plajlara “Mavi Bayrak” alınması için çalışmalar sürdürülmektedir.

Ayrıca: yazlık konutlar ve tatil siteleri de bulunmaktadır. Yaz ayları boyunca: nüfus yoğunluğunun arttığı gölde; 1990 yılında yapılan araştırmalarda: gölün içinde, batık bir kentin bulunduğu tespit edilmiştir. Bu durum da: göle ayrı bir gizem vermektedir.

elazığ.cip barajı.mesire yeri.1
Elazığ Cip Barajı ve Mesire Yeri

CİP BARAJI VE MESİRE YERİ

Elazığ’a 10 km. uzaklıktadır. Ağaçlandırılması ve çevre düzenlemesi:  DSİ tarafından yapılmıştır. Baraj seti üzerinde yürüyüş yapabilir ve setin diğer yanındaki piknik alanlarında; piknik yapabilirsiniz. Yöre halkı: özellikle yaz aylarında ve genellikle hafta sonları buraya rağbet eder.

Gölün maviliği ve mesire yerinin yeşilliği insanlara eşsiz bir doğa güzelliği sunar.  Baraj gölünde: olta ile balık avcılığı yapılır. Burada: otopark, çocuk parkı, çeşmeler, tuvalet, beton piknik masaları bulunmaktadır. Ayrıca: Fırat Üniversitesi Su Ürünleri Bölümüne ait, Balık Üretme Çiftliği bulunuyor.

elazığ.keban barajı.1
Elazığ Keban Barajı

KEBAN BARAJI

Keban barajı hakkında ayrıntılı bilgiler vermeden önce, barajdaki yaşamdan söz etmek istiyorum. Keban ilçesi, Elazığ şehir merkezine bayağı uzak: 47 km. Yol: virajlı ve pek rahat bir yol değil. Sonuçta: 45 dakika civarında ulaşılıyor. Keban ilçesine vardığınızda: Baraj setinin ve setin arkasındaki göl bölümüne geçmek yasak. Güvenlik tedbirleri nedeniyle yasaklanmış. Ancak: burada, göl kıyısında, hemen setin bittiği yerde: DSİ’nin güzel bir tesisi var. Ayrıca: setin, öbür yanında, yani suyun elektrik tirübünlerinden geçip, Fırat nehrine tekrar verildiği yerde; yine DSİ’nin çok güzel tesisleri bulunuyor.

Bu tesisler: barajın yapımı sırasında, görevlilerin kalması için yapılmış. Burada: misafirhane, restoran ve tek katlı, lojman tipi evler var. Ancak: barajın su tahliye kapakları açılmamış bile olsa; elektrik tiribünlerinden geçip akan suyun yarattığı gürültü; uzaktan gelen bir gök gürültüsü misali; sese alışkın olmayan biz yabancılar için; özellikle gece, ürkütücü ve korkutucu oluyor. Yani: buradaki misafirhanede kalırsanız; gece uyurken, bu sesi duymamak mümkün değil. Bu arada: bazen, üç-beş yılda bir, Fırat’ın sularının azgın dönemlerinde: baraj kapakları zaman zaman açılıyor.

Sonuçta: ortaya çıkan görüntünün tarifi imkansız, muhteşem bir görüntü. Ama: söylediğim gibi, çok nadir, malum susuzluk ve kuraklık daha egemen.

elazığ.keban barajı.2
Elazığ Keban Barajı

Son olarak: baraj elbette yalnızca Keban ilçesinde değil. Baraj gölü o kadar büyük ve uzun ki; Elazığ’da yaşayan insanlar: baraj gölünün bir çok kıyısında: gerek piknik ve gerekse balık avcılığı yaparak, barajın nimetlerinden yararlanıyorlar. Özellikle: sazan ve aynalı sazan balığı.

İlk yapıldığında: baraj gölü kıyısında: deri atölyeleri varmış ve bu atölyelerdeki temizlik nedeniyle, baraj gölü balıklarında, temizlik sorunları çıkmıştı. Daha sonra: göl kıyısındaki atölyelerin ve sanayi tesislerinin kapatılması ile; gölden, muhteşem lezzetli balıklar yakalanmaya başlanmış.

Bir ara: eski Elazığ-Tunceli kara yolunu takip ederek ilerlediğimizde; asfalt yolun; baraj göletine doğru ilerlediğini ve bir an da, gölet içine girerek kaybolduğunu gördük. Evet; şu anda, yeni yol kullanılıyor ama, eski yol, baraj göletinin içine girerek, kayboluyor.

Yapımına: 1965 yılında başlanmıştır. 1974 yılında ilk dört tirübün ve 1981 yılında da diğer dört tirübün devreye sokulmuştur. Enerji açısından, Türkiye’nin en büyük yatırımlarındandır. Kurulduğunda: Türkiye’de üretilen elektriğin, % 20’sini tek başına karşılıyordu, günümüzde ise bu oran : % 8’dir.

Türkiye’de: Atatürk Barajı gölünden sonraki, en büyük yapay göldür. Doğal göller sıralandığında: Van gölü, Tuz gölü ve Atatürk Baraj gölünden sonra, 4. sırada gelir. Baraj gölünün: Murat vadisi boyunca uzunluğu: 125 km. dir.

Genişliği: yer yer değişmektedir. Elektrik üretiminin yanı sıra, balık üretimi ve avcılığı da yapılmaktadır. Özellikle: üzerinden 3 ilçeye feribotla geçiş veren gölün iskelelerinde ve Elazığ-Bingöl kara yolu üzerindeki sahilde, çok sayıda balık restoranları bulunmaktadır.

Barajın üzerine kurulduğu Fırat nehri: yılın, muhtelif zamanlarında, çok farklı bir akım düzenine sahiptir. Ortalama geçen su miktarı: saniyede 635 metre küptür. Nehrin bir yıl içinde geçirdiği suyun: % 70’i kar erime mevsiminde, yani Mart ve Haziran aylarında geçer.

Keban barajı: yapıldığında, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’nun ilerlemesine: sosyal ve ekonomik gelişmesinde büyük rol oynamıştır.

Barajın sol sahili tabir edilen kısmında, bir çöküntü meydana gelmiş olup, sızan sular, Keban ilçesinin doğu kısmında, bir yerden çıkmakta ve buraya, halk tarafından “Çırçır Şelalesi” denilmektedir.

Malatya tanıtımı.

Bingöl tanıtımı.

Diyarbakır tanıtımı.