Tatvan

Bitlis Tatvan

Van gölünün hemen kıyısında, bir İlçeden öte, bölgedeki çoğu şehirden daha modern görünüm veren bir yer. Ayrıca: yöredeki birçok yerleşim yerine nazaran, resmi yapıların da yoğunlaştığı bir yer. Örneğin: 4 tane hastane var. Bunun yanında: doğu-batı arasındaki yolların bağlantı noktası olması, Van gölünün yarattığı güzellik burayı öne çıkarıyor.

Evet, Tatvan’a birçok kez gittim. Gayet güzel bir yer, ancak tek sıkıntısı kış, kar, buz. Burayı ziyaret edeceklere önerim, kesinlikle kışın gitmemeleri. Çünkü: kışın burası gerçekten sıkıntılı. Ulaşımı bırakın, yollarda, cadde ve sokaklarda kar ve buz yüzünden yürümek bile zor.

Bitlis Tatvan

ULAŞIM

Tatvan, il merkezi olan Bitlis’e: 25 km. uzaklıktadır. Tatvan-Ağrı arasındaki uzaklık: 217 km. Tatvan-Batman arasındaki uzaklık: 164 km. Tatvan-Muş arasındaki uzaklık: 85 km. Tatvan-Siirt arasındaki uzaklık: 123 km. Tatvan-Van arasındaki uzaklık: 142 km. Tatvan-Adilcevaz arasındaki uzaklık: 52 km. Tatvan-Ahlat arasındaki uzaklık: 35 km. Tatvan-Hizan arasındaki uzaklık: 46 km.

İlçede: kara yolu, demir yolu ve Van gölü üzerinden deniz yolu ulaşımı mevcuttur.

TARİHİ

Tatvan: ilk çağlardan itibaren, çeşitli medeniyetlerin hakimiyetine girmiştir. Bunlar: Persler, Makedonyalılar, Selçuklular, Osmanlılar. Osmanlılar, İran seferine çıktıklarında: Tatvan’da mola verirler, ordugahlarını burada kurarlarmış. Hatta: Kanuni Sultan Süleyman tarafından, burada bir zamanlar, bir tersane yaptırıldığı söyleniyor.

Hz. Ömer döneminde ise, yöre, İslam Devletinin toprakları arasına katılır. 1071 yılındaki Malazgirt zaferinden sonra ise, Selçuklular yörede görülürler. Bu durum: 1200 yıllarına kadar sürer. Bu tarihte ise, yörede: Harzemşahlar, İlhanlılar ve Akkoyunlular, egemenlik kurarlar.

1514 yılında, Çaldıran Savaşında, İranlıları bozguna uğratan Osmanlılar, yörede, egemenliği ele geçirirler. Bundan sonra, yaklaşık 400 yıl süresince, yörede Osmanlı hakimiyeti görülür.

1877-1878 yılları arasındaki Osmanlı-Rus harbinde ise, Rusların buraları işgal etmeleri nedeniyle, halk, Anadolu’nun iç kesimlerine göçmüş ve yerleşim yerleri, etkinliğini kaybetmiştir.

1936 yılında, Tatvan, ilçe olur. Hızla gelişerek, 1946 yılında, idare binalarının Tuğ mahallesine taşınmasıyla, ilçenin önemi artar. Ulaşım ve konaklama imkanlarının çok elverişli olması ve burada, büyük askeri birliklerin kurulması ve Van-İran bölgelerine ulaşımın sağlandığı bir liman haline gelmesi, yörenin etkinliğini yükseltir.

Bitlis Tatvan

GENEL

Tatvan: Van gölünün güney kıyılarında, Nemrut dağının doğu eteğindeki düzlükte kurulmuştur. Doğal bir liman görünümündedir.

İlçe, il olarak Bitlis’e bağlı olmasına rağmen, nüfus ve sosyal gelişmişlik düzeyi olarak, daha ileridedir.

İlçe merkezinin, denizden yüksekliği: 1700 metredir. İlçe topraklarının büyük bölümünü, dağlar oluşturmaktadır. İlçenin kuzeybatısında bulunan Rahva ovası: 1850 metre rakımlıdır ve buraya çok kar düşmektedir.

İklim: yörede karasal iklim hüküm sürüyor. Burada: hava 104 gün yağışlı, 112 gün açık ve 149 gün bulutludur. Yağışlar: ilkbahar ve sonbahar aylarında yoğunlaşır. Yılın yaklaşık 111 günü karlı geçer. Kar en fazla: Aralık, Ocak, Şubat ve Mart aylarında yağar ve uzun süre yerde kalır.

TATVAN DOĞU ANADOLU FUARI

Bu fuar: 1968 yılından bu yana: her yıl, 30 Haziran-2 Temmuz tarihleri arasında kurulmaktadır. İlçede: göl kıyısında, yaklaşık 90 bin metre karelik alanda kuruluyor. Bu tarihler arasında düzenlenen fuar: gerek yöre insanı ve gerekse yakın çevrede yaşayanlar tarafından büyük ilgi görmektedir. Fuar etkinlikleri bünyesinde, Van gölünde de, birçok değişik spor yarışmaları düzenleniyor.

YENİLECEK YEMEKLER. İÇİLECEKLER

İlçe merkezinde, lezzetli kebaplar yiyebileceğiniz restoranlar var. Buralarda, özellikle “Tatvan kebabı” yemelisiniz. Mutlaka tadına bakın.

NE SATIN ALINIR

Tatvan’da hediyelik olarak satın almanızı önereceğim bir şey bulamadım. Ancak, Ahlat yöresine gitmeyecekseniz, burada, mutlaka “Ahlat bastonu” satın almalısınız.

GEZİLECEK YERLER

SORGUN

Sorgun ismini gördüğünüzde, karşınıza değişik alternatifler çıkacaktır. Çünkü: ülkemizde 3 tane Sorgun var. Bunlar: Manavgat-Sorgun, Yozgat-Sorgun ve son olarak, Tatvan-Sorgun. Bunlar içinde, en büyüğü: Yozgat-Sorgun. Ama elbette en güzeli, Manavgat-Sorgun. Peki: Tatvan-Sorgun?

Burası, küçük bir yerleşim yeri. Tatvan-Ahlat kara yolu üzerinde bulunan, burada, yoğunlukla askeri birlikler var. Yani: burası genellikle askerlik hizmetini yapan veya yapacak olanlar açısından önem taşıyor. Bunun dışında, benim burayı ziyaretimde en çok ilgimi çeken şu oldu.

Buradan: Van gölünün karşı kıyılarına baktığınızda, ufukta, Atatürk’ün sırt üstü yatarken, izdüşümünü görebilirsiniz. Muhteşem bir görüntü. Buralardan geçerseniz, mutlaka bu görüntüyü kaçırmayın.

TATVAN KALESİ

İlçede, feribot iskelesinin kuzeybatı bitişiğindedir. Van gölünün Tatvan ilçesine doğru girinti yaptığı koyun kuzey ucundadır. Kalenin üzerinde bulunduğu kuzey-güney uzantılı kayalık göl seviyesinden 20-30 m yüksektedir. Bir nevi yarımada niteliğindeki kaleye ulaşım sadece kuzeybatı yönünden mümkündür. Bu sayede Van gölünün kaleye bir şekilde doğal savunma sağladığı anlaşılmaktadır. 

Araştırmacılar, kaleyi Urartu kalesi olarak tanımlamıştır. Araştırmacı Burney’in ziyaretinden yaklaşık 10 yıl sonra kalenin üzerinde bulunduğu kayalıktan Tatvan feribot iskelesinin yapımında ihtiyaç duyulan dolgu malzemesi için toprak alınır. Bu nedenle kayalığın kuzeybatı kısmında olması muhtemel bir çok kalıntının yok edildiği söylenebilir. 1997 yılında kalede yüzey araştırması yapılır, burada bulunan kaya mezarı ve kaya işaretleri hakkında bilgi verilir. 

Kalenin kayalığın ne kadarlık bir kısmını kapladığı tam olarak bilinmez. Dolayısıyla net ölçüleri verilemeyen kayalığın tahrip edilmeyen kuzey ve kuzeybatı kısımlarında yerleşim olduğuna dair herhangi bir iz yoktur. Buna karşılık Urartu dönemine tarihlenen kaya mezarı ve kaya işaretlerinin kayalığın güney ve doğu kısmında bulunduğu görülür. 

Bu döneme ait izlerden yola çıkılarak yapılan ölçümlere göre kalenin yaklaşık 0.5 h alanı kapladığı söylenebilir.

Kaleden günümüze ulaşanlar: 

Kalenin üzerinde Urartu dönemine tarihlenen bazı temel izleri, kaya işaretleri ve çok odalı kaya mezarı kalmıştır. 

 

Kaya mezarı:

Kalenin güney kısmındadır. 

Mezar ana kapıyla geçilen bir oda ve bu odanın batı ve kuzey duvarından ulaşılan iki ayrı odadan oluşmaktadır. 

Mezarın ana kapısının önünde 1.20 x 1.10 m boyutlarında, yaklaşık 1 m derinliğinde dromos benzeri üzeri açık giriş bulunmaktadır. 

Mezarın ana kapısı, yan kısımdan mezarın üstüne doğru uzanan, doğal şekilde olduğu anlaşılan çatlak nedeniyle tahrip olmuştur. 

Tam olarak ölçülemese de kaya üzerindeki izlerden ana kapının 1.20 x 0.70 m ölçülerinde olduğu anlaşılmaktadır. 

Ana kapının açıldığı birinci oda 4 x 3.20 m ölçülerindedir.

Birinci odanın batı duvarından açılan 1.05 x 0.80 m ölçülerinde, 0.65 m derinliğindeki dikdörtgen kapıyla nişli odaya geçilmektedir. 

Burası dikdörtgen planlı olup 5.50 x 3.25 m ölçülerindedir. 

Odanın kuzey duvarında 4, güney ve batı duvarlarında ikişer adat kemerli niş vardır. Odanın yan duvarları boyunca uzanan 35-45 x 50 cm ölçülerinde seki yer almaktadır. 

Kaya mezarının birinci odasının kuzey duvarında bir kapıyla küçük odaya geçilir. Odanın planı kabaca dikdörtgendir. Odanın zemininin toprak dolu olması nedeniyle oda tabanında çukur olup olmadığı görülmez.

 

Kaya işaretleri:

Tatvan kalesinde kaya mezarından sonra Urartu dönemine tarihlenen en belirgin mimari kalıntı kaya işaretleridir. İşaretler kayalığın doğu yamaçlarındadır. 

Günümüzde 3 adet kaya işareti görünür durumdadır. Orak şeklindeki işaret yaklaşık 1.5 m boyutlarındadır. Bu işaretin 4-5 m yanında yay şeklinde ikinci işaret yer alır. Son işaret 3 m boyunda kanal şeklindedir.

 

Sonuç:

Tatvan kalesinin bulunduğu Van gölü havzası krallığın merkezi bölgesidir. 

Bu bölge aynı zamanda krallığın en yoğun imar ve iskan faaliyetlerinde bulunduğu yerdir.

Başkent Van kalesi dahil olmak üzere 12 krali kentten 7’si bu havzada bulunur.

Havzada bulanan tek aşiret merkezi ise Tatvan’dır.

Tatvan kalesi, Van gölü havzasında bulunmasına rağmen, havzanın en batısında ve konum bakımından krali kentlerin uzağında, izole bir bölgede olduğu anlaşılmaktadır. 

 

KALEKIRAN KALESİ

Çekmece köyünün üst kısmında, Nemrut dağı kraterindeki büyük göl yanında, bütün Tatvan ve çevresine hakim konumdadır. Ancak, günümüzde sadece bir tepe görünümünde kalmış.

Kalenin: Perslere ait olduğu söyleniyor. Bölgede hüküm süren: Şahmiran adına inşa edilmiş. Yapılan incelemelerde: çok sayıda duvar, bölmeler ve seramik parçalarına rastlanılmış. Ancak, defineciler, bölgede çok sayıda çukur kazmışlar. Çok büyük bir alanı kapsadığı düşünülen kale yapısı: tamamen toprakla kaplı, biraz önce de söylediğim gibi, bir tepe görünümünde. Ancak: toprakla kaplı olmasaymış, büyük olasılıkla, kaçakçılar tarafından talan edilirdi diye düşünmemek elde değil.

Bitlis Tatvan Nemrut Dağı ve Krater gölü

NEMRUT DAĞI VE KRATER GÖLÜ

Tatvan ilçe merkezine, 12 km. uzaklıktadır. Bu yoldaki ulaşım, yaklaşık 1 saat sürüyor.

Ancak, sisli-puslu havalarda buraya çıkmak sorunlu. Bu yüzden, hava durumunu takip ederek çıkmanızı öneririm. Dağın zirvesine doğru uzanan yolda, döne döne tırmanıyorsunuz ve zirveye doğru, çevrede siyah taşların parlamaya başladığını görüyorsunuz. Bunlar, yaklaşık 600 yıl önce, çevreye dağılan lavlar. Bu yaşlı taşlara dokunun. 

Bitlis Tatvan Van gölü

Ancak, Nemrut  dağı hakkında bilgi vermeden önce, hemen buraya yani bu dağa neden “Nemrut” isminin verildiğinden söz etmek istiyorum. Çünkü, bu önemli. Biliyorsunuzdur belki, bir de: Adıyaman yöresinde Nemrut dağı var ve orası muhteşem tarihi kalıntıları ile öne çıkan bir yer.

Buranın da Nemrut ismini almasının nedeni şu: MÖ. 2100 yıllarında, Babil hükümdarı Narmuk yaşamaktadır. Bu hükümdarın ismi, Farsçada “sönmüş dağ” anlamına gelen “Nemrut” olarak değiştirilir ve günümüze kadar gelir.

Bitlis Tatvan Nemrut dağı ve krater gölü

Burası bir volkanik dağ. En son olarak: 1440 yılında faaliyet gösterdiği biliniyor. Çünkü: 15. yüzyılda, yörede yaşayan Wardan adında bir yazar, eserinde bu patlamalardan söz etmiştir. Yazar: Nemrut dağının, gök gürültüsüne benzer bir sesle gürlediğini ve insanların dehşete düştüğünü söyler.

Ayrıca: dağdaki buzların yarıldığını, bu yarıklardan duman ve alev fışkırdığını, alevlerin içinde eriyen taşlar ve kayaların, şiddetli gürültü ile havaya uçtuğunu belirtir. Dağdan çıkan pis kokular, insanları hasta etmiş, çevre yerleşim yerlerinde yaşayan insanlar, yöreden kaçmışlardır.

Bitlis Tatvan nemrut dağı ve krater gölü

Evet, patlamalar sonucu oluşan krater ağzı genişliği: 48 km. Krater ağzının deniz seviyesinden yüksekliği: 2247 metre. Bu bölgede, yani en üst bölgede, irili-ufaklı 5  tane göl bulunuyor. Bu arada, patlamalardan önce, dağın yüksekliği: 4100  metre civarında imiş, patlamalardan sonra ise, dağın yüksekliği, sivri tepe yöresinde: 2935 metre civarına inmiş. Nemrut kraterinin bu değerleri: Türkiye’de birinci, Avrupa’da dördüncü ve dünyada ise, 16’ncı sırada bulunmasını sağlamaktadır.

Bu göllerden: Soğuk göl, Türkiye’nin en büyük krater gölü olarak öne çıkıyor. Bu göl: nemrut kraterinin yaklaşık 1/3 nü kapsıyor ve yüz ölçümü: 13 km. karedir. Bir hilal şeklinde olan bu gölde: her türlü su sporu yapılabiliyor. Hatta, göl üzerinde, sıkça sörf yapılıyor.

Gölün,  denizden yüksekliği: 2247 metre, Van gölünden yüksekliği ise: 600 metredir. Çapı: 6 km. olan göl: dünyanın, ikinci büyük krater gölüdür. Ortalama derinliği: 100 metredir. En derin yeri ise, 155 metreyi bulmaktadır. Gölde, sonradan konulan ve hızla üreyen sazan balıkları var. Çünkü: suyu: berrak, renksiz, kokusuz, tatlı, soğuk ve içme suyu tadındadır.

Kraterde: Ilı göl denen göl, ikinci büyüklüktedir. Yüz ölçümü: 1.2 km. karedir. Bu gölün kıyılarında: sıcak su kaynakları var. Göl sularının sıcaklığı: kış mevsiminde 40 derece ve yaz mevsiminde ise 60 dereceye kadar çıkıyor. Bu nedenle, bu gölün suyu, canlılar için uygun değil.

Ancak: göl sularının, romatizmal hastalıkların tedavisinde uygun olduğu söyleniyor. Yakın çevreden gelenler: 3-4 gün kadar, çadır ve kendi imkanlarıyla burada barınıyorlar ve 2-3 kez, gölde banyo yaparak tedavi olmaya çalışıyorlar. Yani: konaklama tesisi yok. Ilıgöl çevresinde birçok su kaynağı bulunmasına rağmen, yaklaşık 160 km. doğudaki kayalık bir alanda, sıcaklık yanında buhar çıkışı da olmaktadır. Bu buhar: özellikle astım ve bronşit gibi hastalıklara iyi geliyormuş. Yani, yörede büyük bir jeotermal enerji potansiyeli bulunuyor.

Aslında: Ilı göl ve büyük göl, bir zamanlar birleşikmiş, sonradan oluşan tümseklerle birbirlerinden ayrılmışlar. Hani biraz önce, krater bölgesinde toplam 5 göl olduğunu söylemiştim ya, bu iki göl haricinde diğer göller, özellikle yaz mevsiminde kuruyorlar, yani yoğun bir su potansiyelleri yok.

Ama: Ilı göl, diğer adı yeşil göl yanında: yer yer sıcak buhar fışkıran krater bacaları bulunması nedeniyle, muhteşem bir görüntü oluşturuyor. Belki de, bu görüntüyü: çeşitli sanatsal ve turistik özellik taşıyan resimlerde, fotoğraflarda görmüşsünüzdür.

Sonuç olarak: yılın 4-5 ayı, karlarla örtülü bulunan Nemrut dağı: özellikle kış sporlarının yapılması açısından uygun ve bu yüzden: dağın, Tatvan’a bakan güney yamaçlarında, Nemrut Kayak Merkezi Tesisleri var. Bu tesislerde: iki adet telesiyej tesisi var.

Bir tanesi biniş istasyonu ve diğeri iniş istasyonu olarak kullanılıyor. Her iki istasyon arasındaki kod yani yükseklik farkı: 560 metre. Kayak pisti halen tam hazır değil. Tamamlandığında: Türkiye’nin en uzun kayak pisti olacağı söyleniyor. Ayrıca: burada, her yıl 5-6-7 Şubat tarihlerinde, Bitlis Valiliği tarafından “Bitlis Nemrut Kar Festivali” düzenleniyor. Ulusal mahiyetteki bu festivalin gelecek yıllarda, buradaki tesislerin tamamlanmasıyla, Uluslar arası düzeye getirileceği söyleniyor.

EL-AMAN KERVANSARAYI

Tatvan-Bitlis kara yolu üzerinde, Rahva düzlüğünde, devlet kara yolunun hemen yanındadır. Çok büyük bir alanı kaplamaktadır. Van Beylerbeyi Hüsrev Paşa tarafından, 16.yüzyılda yaptırılmıştır.

Bulunduğu yer: yapıldığı dönemlerde, doğu-batı doğrultusundaki birçok yolun kesiştiği ve iklim şartlarının en ağır olduğu bir bölgedir. Ben: 1998 yılında, bu bölgede ilerlerken(Elazığ-Tatvan arasında yolculuk yapıyordum) yoğun bir kar yağışı vardı, tam bu yol ayırımına geldiğimizde, mevcut kara yolları tabelaları da, kar yığınlarının altında kaldığından, arabamız ile tahmini bir yöne döndük, bir süre ilerledikten sonra bir yerleşim yerine vardık, nereye vardığımızı orada gördüğümüz insanlara sorduğumuzda, “Bitlis” olduğunu öğrendik ve tekrar geri dönerek, Tatvan’a ilerledik.

Düşünün lütfen, burada yani özellikle Kervansarayın bulunduğu Rahva düzlüğünde, muhteşem kar yağışı ve kar fırtınaları görülüyor ve bunların sonucu, kara yolları yol tabelaları dahi, karlar altında kalabiliyor.

Evet, biz tarihi Kervansarayı tanıtmaya devam edelim. Dediğim gibi, hemen kara yolunun kıyısında bulunması, ulaşım açısından büyük rahatlık. Biraz mola verip, bu kervansarayı gezmelisiniz.

En önemli özelliği: Anadolu’nun en büyük kervansarayı olması. Yapı: avlu ile birlikte, 5 bölümden oluşuyor. Bunlar: 1 cami, 1 hamam, 1 havuz ve 160 oda. Tarihi külliyenin: Han bölümü: 60 metre uzunluğunda ve 70 metre genişliğindedir.

Ana girişin güneyinde, bir kapı ile girilen, kare hücre, mescit olarak kullanılıyor. Girişin kuzeyindeki hücreler, diğer bölümlerden, tamamen ayrılmıştır ve 2 katlıdır. Bunların, Kervansaraya gelen hatırlı yolculara ayrıldığı sanılmaktadır. Avludaki bir merdiven, kervansarayın gözetleme kulesine çıkılış sağlıyor.

Kervansarayın dördüncü bölümü: avlunun hemen güneyinde bulunan hamam ve ona bitişik hücrelerden oluşuyor. Asıl yapıdan daha küçük ve daha alçak olan bu kısmın: avluya çıkışı sağlayan bir koridor ile ona dikey 4 hücreden oluşuyor. Koridorun batısında: girişin yanına rastlayan kısımdaki beşik tonozlu iki hücre daha var. Bunlar: büyük olasılıkla tuvalet olarak kullanılıyormuş.

Kervansaray yapısının üst bölümü: tamamen tonozlarla örtülü. Bu tonozlar, taş ve tuğla kullanılarak yapılmış. Bunların arasında, bir insanın geçebileceği delikler var, ama bunların ne amaçla yapıldığı bilinmiyor.

ABDULCELİL BEHTANİ TÜRBESİ

Reşadiye bucağındadır.

Hz. Ömer döneminde, yörede İslam dinini yaymak amacıyla gelen ve burada eğitim amaçlı bir medrese kuran bir kişidir. Bir süre sonra burada vefat ettiğinden, medresenin yanına defnedilmiştir. Türbesinin üzerinde bir kümbet ve yanında ise, bir cami var. Türbe ve zaviye bakımsızlıktan harabe halinde.

ST.GEORGE MANASTIRI

Tatvan-Van kara yolunun, 35.km. de kahveler mevkiindedir. Manastır: kalın ve yüksek bir duvarla çevrilidir. Güney duvarının uçlarında bulunan iki kule yıkılmış ve günümüze ulaşmamıştır. Güney duvarı üzerinde bulunan kitabesinde, manastır yapısının, 1760 yılında onarıldığı yazılıdır. Ancak, kilisenin ilk yapılışının: 900’lü yıllarda olduğu sanılmaktadır.

Bir zamanlar, Karçıkan Piskoposluk merkezi, bu kilisede bulunuyormuş.

TUĞ KİLİSESİ

İlçe merkezinde, Çağlayan mahallesindedir. Yer yer tahrip olmasına rağmen, kısmen görüntü olarak görülebilir özelliktedir. Kilisenin hangi  dönemde ve kimler tarafından yapıldığı bilinmiyor.

Bitlis şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Van şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Adilcevaz tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Muş şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Bitlis Adilcevaz

Bitlis Adilcevaz

Adilcevaz: Türk tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü: başta Ermeniler olmak üzere, bölgede hak iddia edenlerin bu iddiaları, Türklerin buraya Malazgirt zaferinden, 200 yıl önce yerleşmiş olmalarının ortaya çıkması ile çürümüştür.

Evet, atalarımız, söylendiği üzere, Malazgirt zaferinden sonra değil, Malazgirt Zaferinden yaklaşık 200 yıl önce, Anadolu topraklarına yerleşmişler ve özellikle: Adilcevaz ve Ahlat yörelerinde yaşamışlardır. Buna ait birçok kanıt bulunmaktadır.

Evet, yüzyıllardır yurt edindiğimiz bu toprakları: gidelim, görelim ve tarihi geçmişimize sahip çıkalım.

Ben: Adilcevaz ilçesine bir kez gittim. Öncelikle: göl kıyısındaki bu ilçenin, çoğu yerleşim yerinden, muhteşem bir göl manzarası izlemek mümkün. Bunun yanında: buranın cevizi çok meşhur. O kadar güzel bir ceviz ki, gerek lezzetine ve gerekse görüntüsüne inanamayacaksınız.

Hatta, bu güzel ceviz ile, ceviz reçeli yapmışlar. Bu reçelin ilk örneğini de, Gürcistan bölgesinde, bu işin uzmanlarından almışlar ve aynı güzellikte ceviz reçeli yapmışlar. Burayı ziyaretimde, Kaymakamlıkta, Sayın Kaymakam ile olan görüşmemde, ceviz reçeli yapımına önem verdiklerini söylemişti. Mutlaka satın alın.

 

ULAŞIM

Adilcevaz ilçesi, il merkezi olan Bitlis’e:  94 km. uzaklıktadır. Adilcevaz-Ahlat arasındaki uzaklık: 24 km. Adilcevaz-Erciş arasındaki uzaklık: 66 km. Adilcevaz-Tatvan arasındaki uzaklık: 65 km. Adilcevaz-Muş arasındaki uzaklık: 197 km. Adilcevaz-Van arasındaki uzaklık:

TARİHİ

İlçenin tarihi geçmişine bakıldığında: MÖ. 2000 yıllarında, burada Urartuların yaşadığı görülür. MÖ. 600 yıllarında Persler ve MÖ. 330 yıllarında ise Makedonyalılar bölgede hakimiyeti ele geçirirler.

7.yüzyılda, Hz. Ömer’in İslam orduları, bölgeyi fetih ederler. 1050 yılından itibaren ise, Selçuklular bölgede hakim olurlar. 1514 yılında, Çaldıran Seferine çıkan Yavuz Sultan Selim, yöreyi, Osmanlı egemenliğine sokar.

1914 yılında, Ruslar, Ermenilerin desteğinde bölgeyi işgal ederler. 23 Mart 1918 tarihinde ise, şehir düşman işgalinden kurtarılır.

1953 yılında, Adilcevaz İlçe haline dönüştürülerek Bitlis il merkezine bağlanır.

İlçenin eski ismi “Arcige” dir. Ayrıca, çeşitli yazılı kaynaklarda, bu bölgede “Zatu-Cevaz” yani “Cevizler Beldesi” denilen bir İslam beldesinin bulunduğundan söz edilir. 1315 tarihli Van Salnamesinde: bölgenin başta ceviz ağaçları olmak üzere, adeta bir ormanı andıran yeşilliğe sahip olduğu, bölgeye “Cevizlerin Vadisi” anlamına gelen “Vad-il Cavz” isminin verildiği yazılıdır. Adilcevaz isminin de, buradan geldiğine inanılır.

 

GENEL

İlçe, sırtını Süphan dağına dayamış, karşısına Van gölünü almış, eski bir yerleşim yeridir. Süphan dağı: ülkemizin en yüksek ikinci dağıdır. (yüksekliği: 4058 metre)

İlçe  toprakları: genel olarak bakıldığında güneydoğusu hariç, yüksek ve engebelidir.

İklim durumu değerlendirildiğinde: bölgede karasal iklimin egemen olduğu görülür. Buna göre: yazları sıcak ve kurak, kışlar ise uzun ve soğuktur. Yükseltinin az olması ve Van gölü kıyısında bulunması nedeniyle, yörede sıcaklık oranları yüksektir.

İlçe merkezinde, “Ahmet Necdet Sezer” parkı bulunmaktadır. Hemen göl kıyısında bulunan, yeşillikler içindeki bu park için mutlaka zaman ayırın, hatta Adilcevaz sahilinde ve iskelesinde gezinin ve güneşin göl üzerinden batışını izleyin.

SÜPHAN DAĞI

Van gölünün kuzeybatısındadır. Yüksekliği: 4058 metre olup, ülkemizin en yüksek ikinci  dağı olarak öne çıkmaktadır. Dağ: volkanik bir dağdır. Zirvesinde bulunan krater çukuru: 3750  metre yükseltide ve 750 metre çapındadır.

Volkanik dağ: son etkinliği sırasında oluşan parazit konu, krater çukurunun hemen yanındadır ve 4058 metrelik zirve, bu tepe üzerinde bulunmaktadır.

Bu tepenin yani Sandık tepesinin içinde: 3 göl var. Dağın en son aktivitasyonunun, günümüzden yaklaşık 400 bin-10 bin yıl öncesine kadar uzandığı bilinmektedir. Dağdan alınan örnekler, bunu doğrulamıştır. Bu tarihlerden sonra, dağda, herhangi bir etkinlik görülmemiştir.

Sonuç olarak: dağ: lavlar, sünger taşları ve küllerin birikiminde oluşmuştur.

NE YENİR

Adilcevaz yöresinde: kahvaltıda, yumurta ile yapılan “murtuğa” yemelisiniz.

Veya, yazın tuzlanarak saklanan inci kefali ile yenen “Şile” yemeyi deneyebilirsiniz. İlginizi çekerse, yöreye özgü “İçli köfte” de deneyebilirsiniz.

Bitlis Adilcevaz Ceviz Anıtı

NE SATIN ALINIR

Buradan: ceviz satın alabilirsiniz. Ama nasıl ceviz? Muhteşem, sanki fındık gibi, kabuğu çok ince ve elle rahatlıkla kırılabiliyor. Ayrıca: içindeki cevizin renkli tam sarı. Bir de ceviz burada tane usulü satılıyor. Ama her ne olursa olsun, buradan mutlaka ceviz veya ceviz reçeli satın almalısınız.

 

GEZİLECEK YERLER

Bitlis Adilcevaz Sahil Kalesi

SAHİL KALESİ

Van gölü kıyısında, sarp kayalar üzerindedir. Kale surları: doğuda, göl kıyısından başlayarak, kademeli olarak güneyde uzanan yalçın kayalıklar üzerinde devam eder.

Sonuçta, kuzey ve batıda, derin uçurumlar oluşturan kayaların üzerinde devam eden surlar, bu yapılaşma ile, yuvarlaktan kareye doğru, uzunca bir plan oluştururlar. Ancak, göle yakın surların büyük bölümü harap olmuş ve bir bölümü su altında kalmıştır.

Kesme taşlardan yapılmıştır. 38 kulesi bulunmaktadır. İç ve dış kale olmak üzere, iki bölümden oluşmaktadır. Bu iki bölüm arasında: demir ve çok güçlü, birbirine geçme bir kapı bulunmaktadır.

Limana bakan kulelerinde, Osmanlı döneminde, 76 top bulunduğu, kale içinde ise, topraklarla örtülü: 300 kadar kagir ev bulunduğu bilinmektedir. Ayrıca: Süleyman han camii, cephane mahzeni, buğday ambarı, su sarnıçları, mehterhane kulesi ve kale muhafızının bir evi bulunmaktadır.

Ermeniler döneminde, bu kale içindeki yerleşim: “Artske” adıyla anılmış ve “Pznunik” bölgesinin başlıca kenti olarak öne çıkmıştır.

Bitlis Adilcevaz Ulu Cami

ULU CAMİ

İlçenin batısında, Van gölünün kıyısındaki yamaçtadır. Caminin, 14-15.yüzyıllar arasında yapıldığı tahmin edilmektedir. Ancak: Bitlis ve Erzurum yörelerinde görülen, üç sahınlı camilerin öncüsü olması dikkate alınarak, Selçuklu döneminde yapıldığı düşünülmektedir.

Arazi konumu nedeniyle: doğu ve batı kısımları, toprağa gömülmüştür. Caminin sadece, güney cephesi açıkça görülebilmektedir. 1965 yılında restore edilmiştir. Ancak, günümüzde kapalı bulunduruluyor, sadece dıştan görebilirsiniz.

Bitlis Adilcevaz Tuğrul Bey Camisi

TUĞRUL BEY (ZAL PAŞA) CAMİSİ

Adilcevaz-Ahlat kara yolu üzerindedir. Göl kıyısındadır. Kuzeyinde Adilcevaz kalesi, batısında Adilcevaz yol ayrımı, doğusunda engebeli arazi var.

Osmanlı vakfiyelerinde yazılanlara göre: 1572 yılında caminin inşaatına, Mimar Sinan tarafından başlanıldığı ve 1580 yılında tamamlandığı görülüyor. Cami: Anadolu’da, kubbeli tip camilere, ilk örnek olması açısından önemlidir. Çok kubbe örtü sistemiyle inşa edilmiştir. Cami üzerinde, 12 kubbe var.

Cami: 1965 yılında restore edilmiştir. Günümüzde ibadete açıktır.

HIDIRŞAH BEY TÜRBESİ

İlçe merkezinde, Hıdırşah mahallesindedir.

Karakoyunlular döneminde: Adilcevaz emiri olan Hıdırşah Bey’e ait türbedeki kitabeli mezar taşı önem taşımaktadır.

Çünkü: bunun üzerindeki kitabede yazılanlar okunduğunda, bu şahsın, Moğol olmayıp, aslen Türk olduğu anlaşılmaktadır. Türbe: 786 yılında yapılmıştır.

Bitlis Adilcevaz Kef Kalesi

KEF KALESİ/HALDİCİ URU

Literatürde Kef Kalesi olarak bilinen Haldieci URU, Adilcevaz ilçesinin 3 km kuzeyindedir. Yerleşim Süphan dağının volkanik akıntılarından oluşan bir kayalı üzerindedir.

550 m yükseklikte, sarp ve volkanik bir tepe üzerindedir. Kayalığın kuzey hariç diğer yönleri son derece sarp ve diktir. Kalenin en yüksek noktası, güneybatı ucundaki kayalık üzerindedir. Buranın denizden yüksekliği 2270 m dir. Buna göre, Adilcevaz ilçe merkezinden 625 m daha yüksektir.

Bu nedenle yerleşmeye ulaşım eğimin en az olduğu kuzey yönünden sağlanır.

Urartular döneminde kral II Rusa tarafından yaptırılmıştır. Urartuların burada Arzaşkan isimli bir şehir yerleşkesinin bulunduğu bilinmektedir. Günümüzde buraya “Haldi kenti” ismi verilmiştir.

 

SİTADEL/KALE:

Yerleşmenin en yüksek kısmını oluşturan kuzey kısmında bulunan yaklaşık 3 hektarlık bir alana sahiptir.

Aşağı yerleşme ise sitadelin güneyi boyunca uzanan kayalığın üzerini kaplar. Aşağı yerleşmeyi kuşatan sur duvarlarının büyük bir kısmı günümüzde seçilmektedir. Uzunluğu yaklaşık 2 km ye ulaşan sur duvarlarının doğu kısmının güney yarısından başlayarak güney ve kısmen batı yönünde düz bir hat izlemediği görülür. Surlar üzerinden yapılan ölçümlerde yerleşimin 6 hektara ulaşan bir alanı kapladığı anlaşılır.

 

SARAY ALANI:

Kayalığın en yüksek noktasını oluşturan sitelde, batıdan doğuya doğru alçalan 3 teras üzerinde kuruludur.

Salondaki büyük payeler, kerpiç yığıntıların fazlalığı ve bazı merdiven kalıntıları sarayın en az iki katlı olduğunu ortaya koyar.

Yapılan kazı çalışmalarında 140 odalı olduğu düşünülen sarayın sadece 30 odası ortaya çıkarılmıştır.

Kazılan alanın mevcut planına göre, saray kompleksi, 2 büyük salon ve bu salonların çevresinde yer alan koridorlar ve daha küçük odalardan oluşur.

Pitosların bulunduğu depo odaları güney kısımda yer alır. Doğu-batı yönünde uzanan 3 ayrı odada yapılan kazılarda 170 pitos ortaya çıkarılmıştır. Pitosların üzerinde diğer krali kentlerde olduğu gibi çivi yazısı ve ölçek vardır.

Sarayın bazı odalarında: üst kattan düştüğü anlaşılan kabartmalı bloklar ve bu bloklara ait parçalar bulunur. Bu blokların 4 yüzünde aynı sahne tekrarlanır. Kabartma iki sahneye ayrılır. Her iki sahne de birbirinin yansımasıdır. Sahnede bir aslan üzerinde kanatlı tanrı bulunur. Aslanın ağzı açık şekildedir. Üst kısımdaki sahnede ise, kale burçlarının üzerinde ağızlarında tavşan olan karşılıklı iki kartal yer alır. Ayakta duran tanrının bir ayağı aslanın başı üzerinde diğer ayağı sırtındadır. Sol elinde bir kap ve sağ elinde kozalak bulunur. Boynuzlu başlıklarının alt tarafından enseye doğru uzanan kıvırcık saçları dikkat çeker. Sahnenin yan kısımlarında kule panelleri yer alır. Bu panellerin içerisinde stilize ağaç, üst kısımda kör T şeklinde pencereler bulunur. Tüm sahnenin en üst kısmında çivi yazısı vardır.

Yine depo alanında yapılan kazılarda odaları birbirine birleştiren açıklıkta 4 adet figürün bulunur. Bunlar sağ ellerinde kozalak, sol ellerinde ise bir kap tutar.

Kazılar sırasında Fırtına Tanrısı Teişeba’nın boğa üzerinde, ayakta durur vaziyette betimlendiği kabartmanı parçaları bulunmuş ve bunlar günümüzde Van Müzesinde koruma altına alınmıştır.

 

Büyük Salon:

Saray alanının en geniş mekanını, aşağı salon/büyük salon oluşturur. Salon depo odalarının kuzey bitişiğinde bulunur. 20 X 45 m ölçülerindeki salonun üst örtüsü ve balkonları karşılıklı iki sıra halinde 10-12 adet paye ile taşınır. Payelerin 3 sıra halinde kesme blok taştan yapıldığı görülür.

Salonun kuzeyinde, işlevi anlaşılamayan ama salona açılan kapılarından salonla ilişkili olduğu anlaşılan daha küçük odalar bulunur.

Salonun batı duvarının orta kısmından büyük bir kapıyla geçilen odada bulunan merdiven yapısı, burada üst kata ulaşan bir çıkışın olduğunu gösterir.

Aşağı salon kuzey duvarının batı köşesinde bulunan bir kapı ile geçilen L şeklinde bir koridorla yukarı salona bağlanır.

Yukarı salon 25 x 23 m ölçülerindedir. Aşağı salonda olduğu gibi payeler bulunur. 8 adet paye her duvarın önünde 3 sıra halinde dizilidir.

Salonun güney duvarı hariç diğer duvarları boyunca sekiler vardır.

Salonun duvarları çeşitli yerlerde frisklerle süslüdür.

Salonun ve depoların batısında yer alan açıklıklardan saray kompleksinin batıya doğru devam ettiği anlaşılır.

Saray alanında yapılan çalışmalarda 30’un üzerinde oda ortaya çıkmasına rağmen küçük buluntu bakımından zayıftır. Öyle ki, yukarı salonda hiçbir buluntuya rastlanılmaz. Daha çok kömürleşmiş hatıl ve ahşap parçalarına rastlanır. Yine duvar kerpiçlerinin tuğla haline gelmesi sarayın bir yangınla son bulduğunu gösterir. Payeleri oluşturan bazalt blok parçalarının kararması ve tahrip olması yangının şiddetli olduğuna işaret eder.

Saray alanından elde edilen buluntuların azlığı sarayın saldırı öncesi terk edildiğini gösterir.

Tapınak komplekslerinin krali kentlerin çoğunda sitadelin en yüksek noktasına inşa edildiği görülür. Fakat Kef Kalesinde sitadelin en üst noktasında saray yer almaktadır. Ayrıca saray alanındaki kabartmalı bloklar, Kef Kalesinin Yoncatepe veya Giriktepe gibi bey konağı olup olmadığı sorusunu akla getirmektedir. Fakat bey konakları krali kentlerden ayrı olarak planlanmış, içerisinde krali yatırımın olmadığı yerleşme tipidir.

Kef kalesinde geniş bir alana yayıldığı anlaşılan sarayın 30 odası açığa çıkarılmış ve kapı açıklıklarında başka odaların varlığı anlaşılmıştır.

Bey konaklarının çevresinde sur duvarı bulunmazken Kef kentinin çevresi yaklaşık 2 km ye ulaşan sur duvarıyla kuşatılmış durumdadır.

En önemlisi Bey konaklarında krali yatırımın bulunduğunu gösteren inşa yazıtı bulunmaz.

Kef kalesinde ise II Rusa’nın inşa faaliyetinden  bahsedilir.

Ayrıca depo odalarındaki pitosların üzerinde bulunan, içeriklerini belirten çivi yazıları ve ölçekler buranın devlet eliyle planlandığını gösterir.

Nitekim kentin yakınlarında bulunan Adilcevaz’da bir ilkokul bahçesinde bulunan yazıtta Kef Kalesinin adı ve yapılış amacı ortaya konulur. Yazıta göre II Rusa, Ziuguni ülkesi olarak adlandırılan Süphan Dağı ve çevresindeki toprakların yönetimi için Haldiei URU Ziuquni adında kent inşa ettirir. Kral batıya yaptığı seferler sırasında Muşki, Hati ülkelerinden halkı tehcir ederek buraya iskan eder. Ayrıca idari bakımdan yeni yapılan kente, çevresinde bulunan kale ve şehirleri bağlar.

Araştırmalar, bu kaleye, Urartulardan sonra herhangi bir yerleşim olmadığını ortaya koymaktadır. Çünkü yöreyi ele geçiren Selçuklular, başka bir kaleyi savunmaya daha elverişli bularak burayı kullanmamışlardır.

Bitlis Ahlat

Bitlis Ahlat

Adilcevaz: Türk tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü: başta Ermeniler olmak üzere, bölgede hak iddia edenlerin bu iddiaları, Türklerin buraya Malazgirt zaferinden, 200 yıl önce yerleşmiş olmalarının ortaya çıkması ile çürümüştür.

Evet, atalarımız, söylendiği üzere, Malazgirt zaferinden sonra değil, Malazgirt Zaferinden yaklaşık 200 yıl önce, Anadolu topraklarına yerleşmişler ve özellikle: Adilcevaz ve Ahlat yörelerinde yaşamışlardır. Buna ait birçok kanıt bulunmaktadır.

Evet, yüzyıllardır yurt edindiğimiz bu toprakları: gidelim, görelim. Ben: Ahlat ilçesine gittiğimde, burada gördüğüm, atalarımıza ait eserleri ve de özellikle: Selçuklu Mezarlığını Van gölünün muhteşem manzarası eşliğinde, duygulanarak gezdim.

Göl kıyısındaki caminin duvarında bulunan taşlardan bir tanesi üzerindeki işareti büyük bir merakla inceledim ve bu işaretin “Türk” işareti olduğunu öğrenince, merakım daha da arttı. Atalarımız yaptıkları eserlere, küçük te olsa bir not bırakmışlar.

Sanki tahmin etmişler, aradan yüzlerce yıl geçecek ve başta Ermeniler olmak üzere, bir takım etnik unsurların burada egemenlik hakları ortaya atacaklar. Ama, mümkün değil, çünkü burası, tamamen Selçuklu Türkleri yani atalarımızın eserleriyle dolu.

Evet, bunları söyledikten sonra, Ahlat denilince, elbette aklımıza “Baston” geliyor. Buraları ziyaret edelim, gezelim-görelim ve tarihi geçmişimize sahip çıkalım.

ULAŞIM

Ahlat, il merkezi olan Bitlis’e 60 km. uzaklıktadır. Ahlat-Adilcevaz arasındaki uzaklık: 24 km. Ahlat-Tatvan arasındaki uzaklık: 44 km. Ahlat-Muş arasındaki uzaklık: 118 km. Ahlat-Bulanık arasındaki uzaklık: 50 km.

Bitlis Ahlat

TARİHİ

639-640 yılları arasındaki dönemde, bölgeyi, Müslüman Arap güçleri denetimine almak isteyen Halife Hz. Ömer: Halit Bin Velid komutasındaki askeri güçlerini buraya gönderir. Ahlat, bu şekilde fethedilir. Ancak, Abbasilerin idaresi zayıflayınca, şehir tekrar Bizanslıların eline geçer.

1040 yılından sonra ise, Büyük Selçuklu Devletinin kuruluşunu sağlayan Selçuk Bey’in torunları: Tuğrul Bey ve İbrahim Yınal: Azerbaycan ve havalisini ele geçirirken, güneye inerek, Ahlat bölgesini de fethederler. Ancak: bu arada Güneydoğu Anadolu’da bir beylik kurmuş olan Mervaniler, devreye girerler.

1061 yılında ise, Asya’dan, Anadolu’ya göç eden ve kendilerine yeni bir yurt arayan Türkler tarafından, bölge ele geçirilir. Türk güçleri, Ahlat’ta kurdukları garnizon ile, burayı üs kabul ederek, Anadolu’nun diğer yerlerine akınlar yapmaya başlarlar.

Türklerin, Anadolu’daki bu ilerlemesi, Doğu Roma İmparatorluğunu rahatsız eder ve bu iki güç, sonunda, 1071 yılında Malazgirt’te karşılaşırlar. 1071 yapılan bu savaşta, Ahlat ve Ahlattaki garnizonun önemi çok büyüktür.

Ahlattan yola çıkan Selçuklu kuvvetleriyle, onları Malazgirt ovasında bekleyen Doğu Roma ordusu arasındaki ilk çatışmalar, Ahlat-Malazgirt arasındaki engebeli alanlarda yapılmıştır.

Evet: Ahlat ilçesi: Ortaçağ İslam dünyasında: “Kubbet-ül-İslam” olarak bilinen, üç önemli şehirden (Belh, Buraha, Ahlat) biridir. Selçuklu döneminde bu isimle anılan yörede, yaklaşık 350 bin nüfusun yaşadığı tahmin ediliyor.

Yörenin tarihi, MÖ.15.yüzyıla dek uzanır ve en önemli yapısı, Urartu döneminde yapılan kale, 1224 yılındaki depremde yıkılmıştır. Bu kalenin güneyinde: Osmanlı döneminde, Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırılan ve Kanuni Sultan Süleyman tarafından genişletilen bir Osmanlı kalesi bulunmaktadır.

Evet, buranın tarihi hakkında fazla ayrıntıya girmek istemiyorum. Bilinmesi gereken tek şey: Anadolu’daki ilk Türk yerleşmesi, Ahlat’ta olmuş ve Kayı boyunun Anadolu’daki bu ilk uğrak yerinde: Ertuğrul Gazi doğmuştur. Alparslan’ın garnizonu Ahlattır. Kayı boyu: Anadolu’da, İstanbul’dan sonra en uzun süre, burada yaşamıştır.

Ahlat ismi nereden gelmektedir? Van gölünün bu kıyısında hüküm süren Urartu kralı Lat: Medlerin saldırısı sonucu şehir düşünce, ağır yaralanır.

Bunun üzerine, kralın kızı, kralın yanı başında ağlarken “Ah Lat” sözleriyle hüzünlenir. Kral kızının yükselen bu feryatları, yöreye “Ahlat” isminin verilmesine neden olur.

Bitlis Ahlat

GENEL

İlçe, Van gölü kıyısında kurulmuştur. Bu nedenle: Van gölü çevresindeki en güzel sahillere sahiptir. Kıyı turizmi ve su sporları açısından çok uygun şartlar taşımaktadır.

Ayrıca, İlçe, gölün kıyısında uzunlamasına geliştiği ve göle doğru eğimli platolar üzerinde kurulduğu için, hemen hemen bütün evleri, göl manzaralıdır.

İlçede, turizm potansiyeli açısından mevcut kalıntılar şunlardır: 13. ve 14. yüzyıllardan kalma: 14 kümbet, 2 kale, Selçuklu döneminden kalma 5 tarihi mezarlık, Osmanlı döneminden kalma 1 tarihi mezarlık, Osmanlı döneminden kalma 2 cami, 1 hamam bulunmaktadır.

Ayrıca: Yuvadamı köyünün kuzeyinde, MÖ.2000 ile 1200 yılları arasındaki dönemden kalan, 4 ayrı mezarlık bulunuyor. Ayrıca: tertemiz plaj ve kumsalından, Van gölüne girmek mümkündür.

İklim değerlendirildiğinde: bölgede, kışın inanılmaz soğuklar görülmektedir. Kış erken başlar ve oldukça uzun sürer. Bölgenin genel özelliği olarak, yağışlar bol görülür.

Özellikle, kar yağışı çoktur ve uzun süre yerde kalır. Kar’ın uzun süre yerde kalması ve yer yer 2 metreye kadar ulaşması, yörede ulaşımı büyük ölçüde olumsuz etkiler.

Bitlis Ahlat Taşı

AHLAT TAŞI

Ahlat taşı olarak isimlendirilen bu özel taş: İlçe merkezine 15 km. uzaklıktaki, Nemrut dağı eteklerinde, toprak altında bulunan, taş ocaklarından, tamamen ilkel yöntemlerle çıkartılır. Üst üste bastırılmış şekilde olan taşlar, demir çiviyle, istenilen boyda çivilenerek, parçalar halinde çıkarılmaktadır. Bu işleme, çivileme denir.

Aslen: bunlar, Nemrut dağının yanmasıyla oluşan doğal tuğladır. Çok yanarak camlaşmış olanlar, daha sağlam olduklarından, kullanım açısından daha çok tercih edilirler. Az yanan tuğlalar ise, yumuşak olduklarından inşaatlarda kullanılır.

Ocaktan çıkartılan bu taş, daha sonra üç işlemden geçirilir. Bunlar: yontulması, duvar olarak örülmesi, işlenmesidir.

Taşın rengi de özellik taşır. Bir kısım taş, koyu kestane ve bir kısım taş ise açık kahverengidir. İçinde, cam maddeleri bulunmaktadır. Zaten, taşa sağlamlık kazandıran, bu cam maddeleridir.

Yörede çıkarılan taş, çok ünlü. Bu  taş ile yapılan evler: kışın çabuk ısınır ve yazın ise serin kalırmış.

Burada: Ahlat taşının taş işçiliği çok ileri düzeydedir. İlçede bulunan konutların büyük çoğunluğu, Ahlat taşından yapılmıştır. Ahlat usulü bir ev yapmak için, yaklaşık 3000-4000 tane taş kullanılmaktadır.

Bitlis Ahlat Bastonu

AHLAT BASTONU

Ahlat bastonları: ceviz, kiraz veya vişne ağacından yapılır. Damarlı ve sağlam oluşu, iyi cila tutması ve kalitesinin yüksekliğinden dolayı, ceviz ağacından yapılanlar tercih edilir.

Biçilmiş halde alınan ham ağaç, 110 cm. boyunda, 6 cm. eninde ve 2.5 cm. genişliğinde kesilir. Baş kısmına: her biri 7 mm. kalınlığında biçilen, 5 parça, üst üste plastik tutkalla yapıştırılır. Yapıştırılan bu parçalar, bir çivi çakılarak sağlamlaştırılır.

Kafa kısmının yapımında: kemik, koç boynuzu veya manda boynuzu kullanılır. Manda boynuzu: çok sert ve rengi siyah olduğundan pek tercih edilmez. Koç boynuzu: benekli, bazen siyah-beyaz veya sade beyaz olduğundan ve en önemlisi sedef görüntüsü verdiğinden, yoğun olarak tercih edilir.

Son olarak, baston bir bez parçası ile cilalanır ve satışa sunulur.

 

YENİLECEK YEMEKLER. İÇİLECEKLER

Ahlat yöresinin mahalli yemeklerinin başında, harse gelir. Buğday ve tavuk göğsü, bir arada kaynatılarak hazırlanan bu kış yemeği, yöreye has bir lezzet olarak, öne çıkmaktadır.

NE SATIN ALINIR

Ahlat yöresinden, satın almanız gereken tek şey: Ahlat bastonu.

GEZİLECEK YERLER

AHLAT MÜZESİ

Müze, tarihi Selçuklu Mezarlığının hemen yanında. Burada: Urartu, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait, arkeolojik ve Etnografik eserler sergileniyor. Mesai saatleri içinde, müzeyi ziyaret edebilirsiniz.

Bitlis Ahlat Emir Bayındır Türbesi

EMİR BAYINDIR TÜRBESİ

İlçe merkezindedir. Mutlaka gezip görmenizi öneririm.

Kitabesinde: 886 yılında ölen, Melik Bayındır İbn-i Rüstem Bey’in adı yazılıdır. Bu kümbet: ilçede bulunan kümbetler içinde en ilgi çekenidir. Çünkü: silindirik gövde, kare kaide üzerine oturtulmuştur. Dışarı doğru taşan, konik külahı ve süslemeleri, diğer kümbetlerden oldukça farklıdır.

Bitlis Ahlat Çifte Kümbet

ÇİFTE KÜMBET

İlçe merkezinde: İki kubbe mahallesindedir. Burada, iki kümbet yan yanadır. Büyük olan: Akkoyunlulardan Buğatay Aka ile Şirin Hatun’a, küçük olan ise: Esen Tekin Hatun’a aittir.

Güney ve Batı cephesindeki kitabelerde: kümbet yapılarının, 1280 yılında yapıldığı yazılıdır.

Bitlis Ahlat Usta Şagirt Kümbeti

USTA ŞAGİRT KÜMBETİ

İlçeye girerken, yolun sağında, Meydanlık mezarlığının güneyindedir.

Van gölüne oldukça yakın bölgededir.

Ahlat kümbetlerinin en büyüğü: Türk sanat ve zevkinin göstergesidir ve bu yüzden “Ulu kümbet” olarak da bilinmektedir. Ancak, kitabesi olmadığından yaptıran ve yapılış tarihi bilinmemektedir. Ancak, 13.yüzyıla tarihlenmektedir.

Yapı, diğer Selçuklu kümbetleri gibi 2 katlı olup, alt kat: mezar ve üst kat mescit olarak düzenlenmiştir. Kapısı, doğu yönündedir, ayrıca üç penceresi bulunmaktadır.

Bitlis Ahlat Abdurrahman Gazi Türbesi

ABDURRAHMAN GAZİ TÜRBESİ

İlçe merkezinde, Tunus mahallesinde, hakim tepenin eteğindedir.

Bu zat: Hz. Ömer zamanında, 641 yılında, Ahlat’ın fethi için görevlendirilmiş olup, burada şehit düşmüştür. Aslen Yemen valisi ve aynı zamanda Peygamberimizin sancaktarı  Maaz Binul Cebel’in oğludur.

Türbesi: geç dönem Ahlat mimarisine bir örnek oluşturmaktadır. 1974 yılında, Ahlatlı taş ustası Tahsin Kalender tarafından: Ahlat kümbet mimarisine uygun olarak yapılmıştır. Türbe: yoğun ziyaretçi akımına uğramaktadır.

Bitlis Ahlat Selçuklu Mezarlığı

SELÇUKLU MEZARLIĞI

İlçenin en büyük mezarlığı: İkikubbe Mahallesi ve Harabeşehir arasındaki geniş düzlükte, yaklaşık 200 dönümlük bir alanda kuruludur.

Mezarlıkta: sanduka mezarları ve Orta Asya Türk mezar tipleri olan, oda tarzı yer altı mezarları bulunmaktadır.

Buradaki bulunan 1000 civarındaki mezar taşları: Orhun Abidelerinin, İslamlaşmış şeklidir. Mezar taşları: en ünlü sanatkarların eserleridir. Mezarlıkta: 12 ve 16’ncı yüzyıllar arasına ait mezarlar bulunmaktadır.

Günümüzde, burası: adeta, Anadolu’nun Türk yurdu olduğunun ispatı açısından tapu mahiyetinde bir Açık hava müzesi konumundadır.

Bitlis Ahlat Sahil Kalesi

AHLAT SAHİL KALESİ

İlçe merkezinin Van gölü kıyısında: eski Ahlat adı verilen “Harapşehir” ile yeni Ahlat adı verilen, Ahmet merkezi arasında, Van gölünün kıyısındadır.

Sahilde, yeşillikler içinde kale yapısı bulunuyor.

Kale: Urartular döneminde yapılmış, ancak 1224 yılındaki depremde yıkılmıştır. Takip eden tarihi süreçte, 1556 yılında, Kanuni Sultan Süleyman tarafından yeniden yaptırılmıştır. Mimarının Mimar Sinan olduğu söylenmektedir.

Ünlü gezgin Evliya Çelebi, yazılarında bu kale hakkında şunları yazar: “kalenin içinde, 350 ev, 1 han, 1 hamam, 1 cami ve 20 kadar dükkan var. Ayrıca, göl kıyısındaki kayıkhanede, harp kayıklar, daima hazır bekler ve kalede her gece mehter çalınırdı.”

Günümüzde: kale ve içinde bir kısım yapı kalıntıları görülüyor.

Bitlis Ahlat İskender Paşa Camii

İSKENDER PAŞA CAMİSİ

Osmanlı kalesi içindedir. Kitabesine göre: 1584 yılında, İskender Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mimar olarak, Mimar Sinan’ın adı geçmektedir. Cami: mimari tarz olarak, Osmanlı mimarisinin tipik özelliklerini taşımaktadır.

Kare planlıdır. Üstü kubbe ile örtülüdür. Duvarlar kesme taştan, kubbe ve tromplar ise tuğladan yapılmıştır. Caminin yanında bir de hamam yaptırılmış olmasına rağmen, bu hamam yapısı, günümüzde tamamen yıkılmış durumdadır. Ziyarete açıktır.

Bitlis Ahlat Emir Bayındır Köprüsü

EMİR BAYINDIR KÖPRÜSÜ

İlçenin, Taht-ı Süleyman mahallesinde, göle akan, küçük bir derenin üzerindedir.

Köprünün muhtemelen 13.yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyor. 15.yüzyılda, Akkoyunlu döneminde, onarımdan geçtiğine dair, yazılı kayıt var. Kesme taş kullanılarak yapılmıştır. Doğu tarafından, merdiven şeklinde, küçük bir kısım batıya doğru gidiyor. Süsleme olarak: kuzey tarafında, tek bir taşın üzerine işlenmiş “çarkıfelek” motifli küçük bir rozet var, başkaca bir süsleme yok.

1954 yılında onarılan köprü, günümüzde halen kullanılmaktadır. Devrinin mimari özelliğini göstermesi bakımından, önemli bir eserdir.

Bitlis Ahlat Nemrut Krater Gölü

NEMRUT KRATER GÖLÜ

Nemrut krater gölünün: üçte ikilik bölümü, Ahlat ilçesi sınırlarında bulunmaktadır. Aslında, Nemrut dağı hakkında ayrıntılı bilgiyi, Tatvan sayfasında vermek istedim ama, Nemrut krater gölüne, yaklaşık 25 km. lik bir yol ile, Ahlat ilçe merkezinden de ulaşım mümkün.

Hem, bu ulaşım, diğer yollara nazaran en güvenilir olanı. Yani, ilçeden taksi veya minibüsler ile, Nemrut krater gölüne ulaşılıyor.

Krater gölü: deniz seviyesinden 2247 metre yüksekliktedir. Van gölünden ise, 600 metre yüksektedir. Yüz ölçümü, 12 km. kare olan göl, yarım ay şeklindedir. Suları: tatlı ve soğuktur. Bu göl dışında, Nemrut krater bölgesinde: Ilık göl ve ayrıca üç göl daha bulunmaktadır.

Krater bölgesindeki bu göller havzasında: halen yapımı devam eden Sosyal Tesisler bitirildiğinde, buranın turizm potansiyelinin artacağı kesin. Özellikle: kayak yapmak için çok ideal bir yer.

Bitlis Ahlat Nazik Gölü

NAZİK GÖLÜ

İlçe merkezine 16 km. uzaklıktadır. Kuzeybatıdadır. Göl: deniz seviyesinden 1816 metre yüksekliktedir. Van gölünden ise, 170 metre yüksekliktedir. En önemli özelliği: kışın, üzerinden araç geçecek ölçüde, sularının donarak buz tutmasıdır.

Kışın: göl çevresindeki yerleşim yerleri arasındaki ulaşım: göl üzerinden sağlanmaktadır. Göl üzerinde: dil burnu tarafından, kıyıya yakın yerde, bir ada var. Göl suları tatlıdır. Bu yüzden, gölde sazan balığı yetiştiriciliği yapılmaktadır.