Aydın Nazilli

Aydın Nazilli: Hemen ana yol üzerinde bulunması, buranın gelişmesi ve büyümesini sağlamış. Ben burada bulunduğum sürede, mevsim olarak uygun olduğundan: burada yetiştirilen çileklerin muhteşemliğine ve güzel tadına şahit oldum. Bu çilekler, Atça yöresinde üretiliyormuş.

Ayrıca: alenen büyük şehir gibi olan ilçe de; gezindiğimde, ilçe merkezinde, birçok yer gördüm. İlçenin tam ortasından tren geçiyor. Ama, düzenli yapılaşması ve çevresinin yeşilliği ile öne çıkıyor. Bu arada, buraya uğradığınızda, bütün yol kıyılarında göreceğiniz ağaçlardaki meyveleri, portakal sanıp tatmaya kalkmamalısınız, bunlar turunç.

Aydın Nazilli

ULAŞIM

Denizli-Aydın karayolu üzerinde bulunuyor. Ulaşım problemi yok. Nazilli-Aydın arasındaki uzaklık: 45 km. Nazilli-Denizli arasındaki uzaklık: 81 km.

Aydın Nazilli

TARİHİ

Ege bölgesinin en eski yerleşim yerlerinden biridir. Bölgede: ilk yerleşim yeri: Lidyalılar tarafından kurulan, antik “Mas Tavra” kentidir. Kent: ticaret yolları üzerinde bulunduğundan, antik dönemde büyük önem kazanmıştır. Ancak, tüm bölgede olduğu gibi: MÖ.546 yılında: Persler görülür. MÖ.344 yılında ise, Büyük İskender, yörede hakimiyeti ele geçirir. Daha sonra ise, Romalılar görülür. Takip eden dönemde ise, Bizanslılar yörede egemenliği ele geçirirler.

Selçuklular, 1176 yılında, Miryakefalon savaşını kazanınca, Nazilli ve çevresinde egemenliği ele geçirirler. Selçukluların son dönemlerinde ise, Menteşe Beyliği, Sultanhisar ve Nazilli yöresini, 1280 yılında fethederler. 1390 yılında ise: Yıldırım Beyazıt; burayı, Osmanlı topraklarına katar.

Nazilli bölgesinde, 20 Eylül 1899 yılında büyük bir deprem meydana gelmiş ve büyük can-mal kaybı olmuştur. Bu depremde: Ağa ve Çarşı camileri yıkılmış, Aydın ve Nazilli arasındaki köyler, büyük hasar görmüştür. 1117 kişinin hayatını kaybettiği deprem sonucu, 40-70 km. uzunluğunda, yüzey kırığı oluşmuştur.

Nazilli isminin kaynağı: Evliya Çelebinin yazılarında belirttiği üzere: Nazilli kızlarının çok güzel ve nazlı oluşlarından dolayı, buraya, “Nazlı ili” ismi verilmiş ve bu isim günümüze “Nazilli” olarak gelmiştir.

İlk Sümerbank basma fabrikası, burada kurulmuş ve Atatürk tarafından hizmete açılmıştır. Günümüzden birkaç yıl öncesine kadar, faaliyetini sürdüren fabrika, kapanmıştır. Fabrika arazisi, Adnan Menderes Üniversitesine bağlı bir kampus haline getirilmiş.

GENEL

Nazilli ilçesinin bulunduğu, Büyük Menderes havzasındaki ova, denizden 75-80  metre yüksekliktedir. Kent yerleşim planı: kuzey-güney doğrultusunda, bir elips şeklini andırmaktadır. Ancak, son yıllarda: doğu-batı yönünde de gelişmeler görülmektedir. Yine de, çok mantıklı bir yaklaşım ile, verimli tarım arazileri yerleşime açılmamakta ve ilçe merkezinin gelişimi, Büyük Menderes nehri istikametinde ilerlememektedir.

İlçenin ekonomik etkinliği: tarım üzerinde yoğunlaşmaktadır. Özellikle: toprak yapısının uygun olması, her türlü tarım ürününün, burada yetiştirilmesini sağlamaktadır. Özellikle: çay, muz gibi birkaç tür bitkinin dışındaki bütün tarım ürünleri, burada yetiştirilmekte ve üretilmektedir. Pamuk, başlıca üründür. Bölgede, birçok ailenin geçim kaynağı olmuştur. Nazilli’de üretilen pamuk elyaf kalitesi açısından yüksek düzeydedir. Meyan kökü denilince de, Nazilli ve özellikle Büyük Menderes havzası akla gelir. Ülkemizdeki meyan kökü üretiminin büyük bölümü, buradan sağlanmaktadır.

İlçe, tam bir emekli cenneti olarak görülüyor. Burada yaşayan nüfusun % 23’ü, 60 yaş ve üzerindedir. 90 yaş ve üzeri olan, 161 sağlıklı insan tespit edilmiştir. Bu rakamlara göre; Avrupa standartlarının da üzerinde, uzun yaşayan insanlara sahip bir yöre olarak öne çıkıyor. Hatta: bir üniversite tarafından yapılan araştırma sonucu, Nazilli yöresi “Türkiye’nin yaşlılık şampiyonu” ilan edilmiştir.

Aydın Adnan Menderes Üniversitesine bağlı, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, ilçe merkezindedir.

İNCİR

İncir, bu yörelerin simgesidir. Özellikle: buralarda yetiştirilen incir; bölgenin havasının uygunluğu, rutubet ve rüzgarın istenilen düzeyde olması nedeniyle, yüksek kaliteli olmaktadır. İncir: zengin mineral ve vitamin içermesi, şekerinin doğrudan kana geçmesi özelliklerinden dolayı, hazır bir enerji kaynağıdır. Ayrıca: hazmı kolaylaştırır, bağırsak faaliyetlerini düzenler ve kabızlığı önler.

Yetiştirilen incirlerin büyük bölümü: kurutulmaktadır. İncir kurutulduktan sonra kurtlanmasını önlemek için ilaçlanması gerekmektedir.

NE YENİR. NE İÇİLİR

Nazilli yöresinde: yaz aylarında: kar helvası yiyebilirsiniz. Kar helvası: rendelenmiş buz ve şerbet ile yapılır. Bunun dışında: Nazilli pidesi düşünebilirsiniz. Bu pide: kıymalı, kaşarlı, peynirli, yumurtalı, otlu, tavuklu, karışık ve tahinli olarak yapılmaktadır. Özellikle: tahinli seçmelisiniz.

NE SATIN ALINIR

Nazilli yöresinden: kurutulmuş incir satın alabilirsiniz. Ancak: yukarıda sözünü ettiğim gibi, kurutulmuş incir satın alırken, mutlaka içini kontrol edin ve kurtlu olmadığına emin olun. Çünkü: ilaçlanmayan kuru incirler, mutlaka kurtlu oluyor.

GEZİLECEK YERLER

KOCA CAMİ

Uzun çarşı ile, mahalleleri birbirine bağlayan bir yerde kurulmuştur. Önceleri: üstü açık ve kenarları duvarlarla çevrili bir namazgah olarak kullanılmıştır. 1900 yılındaki büyük depremde, minaresi ve kubbesi yıkılmıştır. Depremden sonra onarılmış, ancak bu kez de, Milli Mücadele döneminde çıkan yangında hasar görmüştür. 1930 yılında, halkın gayretleriyle yeniden yapılmıştır. 12 yıllık bir uğraş sonucu, bugünkü şekline kavuşmuştur. Caminin tek minaresi bulunmaktadır. İlk yapılış yılı olarak: 1886 kayıtlıdır. Kubbeleri kurşun kaplıdır.

ARPAZ BEYLER KONAĞI

Arpaz köyü, ilçe merkezinden 15 km. uzaklıkta, güneydedir. Günümüzdeki adı: Esen köydür. Köy: eski bir Karia yerleşkesi olan, Harpasa kalesinin eteklerinde kurulmuş ve adını buradan almıştır. Arpaz’daki Beyler Konağı: Arpaz köyü içinde, Osmanlı imparatorluğunun ayanlık dönemine ait, en güzel yapılardan biridir. Konak: ev, kule, hamam, fırın ve erzak depolarından oluşan bir bütündür.

Yapı: özellikle ahşap işçiliği, nakışları, tavanlarındaki motifleriyle, 19.yüzyıl mimarisinin tüm özelliklerini taşımaktadır. Bazı değişikliklere rağmen, günümüze kadar, orjinalliğini koruyabilmiştir.

Aydın Nazilli Arpaz Kulesi

ARPAZ KULESİ

Arpaz Beyler Konağının hemen karşısındadır. Geniş kapısından yukarı çıkılan taş merdivenleri bulunuyor. Kapının üst kısmında ise, daha önce kullanıldığı düşünülen bir çekme köprüye ait, makara yuvaları bulunmaktadır. İndirildiği zaman; evin, zemin kat taşlığına dayanan, kemerli bir platforma oturan asma köprü; evden kuleye, doğrudan doğruya bir tehlike anında çekilebilmeyi sağlıyordu.

Dışa tamamen kapalı olan kulenin zemin katı ise, bir dönem de  zindan olarak kullanılmıştır.

Giriş katından: üst kata, ahşap bir merdivenle çıkılıyor. Bu kat: ovaya bakıyor. Bir yaşama mekanı olarak düzenlenmiş. Oturma yerleri, dolaplar ve bir ocak bulunuyor. Hatta, yanında, sonradan eklenen bir hamam var.

Evet, bu kule: korunma, savunma ve geniş görüş açısı nedeniyle, gözetleme amacıyla kullanılmış.

Aydın Nazilli Harpasa

HARPASA

Esenköy sınırları içindedir. Arkaik dönemden kalma surların, kuzey yöndekilerin büyük kısmı, günümüze sağlam olarak gelebilmiştir. Kent:  teraslar üzerine kurulmuştur. Bizans döneminde küçülmüş ve tepede bulunan kale içine yerleşilmiştir.

Şehirde: yüzyıllar boyunca, kesintisiz olarak oturulduğu düşünülmektedir. Şehrin tiyatrosu, Helenistik dönem özelliklerini taşımaktadır. Ancak, Osmanlı döneminde: Arpaz Beyliği olarak, mülki ve askeri yönetim merkezi, burada kurulmuştur.

Harpasa’da kuzeye doğru uzanan tepelerin üzerindeki tepe Tümülüsleri: Lydia etkisiyle yapılmıştır.

Aydın Nazilli Mastaura

MASTAURA

Bozkurt köyünün, 1 km kuzeyinde, dar bir vadinin kuzeyinde küçük bir antik yerleşim yeridir. Günümüzde, bu antik kent: tamamen tarım arazileri içinde kalmış ve özel şahısların mülkiyetindedir. Günümüzde burada görülebilen yani ayakta kalan yapılar şunlardır: bir tiyatro yapısı var ve bu yapının 2 adet kemerli terasla oluşturulan sahne binası ve zeytin ağaçlarıyla kaplanmış orkestra kısmı.

Kentin ortasında: taş, kireç ve harç malzemeyle yapılmış, yüksek bir teras duvarı (üzüm ve incir bahçeleri içindedir) bulunuyor.

Şehrin, güneydoğusunda bulunan nekropol alanında: yarısı açıkta kalan mezarlar, Roma dönemi özelliklerini gösteriyorlar.

Aydın ili tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için. 

 

 

Aydın Söke Karine

Aydın Söke Karine

Öncelikle, “Karine” sıkça kullanılan bir hukuk terimi olduğunu bilmek ve benim burada yazdıklarım, hukuk terimi Karine değil, Söke ilçemize bağlı, Ege denizi kıyısındaki şirin bir balıkçı köyü “Karine” dir. Resmi adı “Karene” ama yöre insanı burayı “Karina” diye bilip, söylüyor. Tam bir cennet, ama gizli kalmış bir cennet, buralara yolunuz düşerse, mutlaka zaman ayırın ve Karine bölgesini görün.

Evet, bir anlamda, iç kesimdeki Doğanbey köyünün limanı olarak biliniyormuş. Eskiden, depo olarak kullanılan yapılardan bir-iki tanesi ev yapılmış, biri ise, büyük bir balık restoranına dönüştürülmüştür. Ancak, bu muhteşem güzel balık restoranı, yalnızca yörede yaşayanlar tarafından biliniyor ki, buralara yolunuz düşerse, mutlaka bu güzelliği yaşamanızı öneririm.

Evet: yörenin en büyük özelliği, ülkemizde, balık yenebilecek en iyi yerlerin başında geldiği de söylenebilir. Çünkü: denizin dibinden yer altı suları kaynıyor ve bu yüzden, Ege denizinin en muhteşem balığı olan Çipuraların, yumurta bırakmak üzere buraya geldikleri söyleniyor. Bu su kaynakları nedeniyle, burada denizin ısısı bir başka oluyormuş, hatta tuzluluk oranı çok düşükmüş ve bol miktarda balıkların tercih ettiği yemlerden bulunuyormuş. Yörenin tüm balıkçıları, bir kooperatif kurmuşlar ve yörenin balıkları yalnızca bunlar tarafından tutuluyor.

 

ULAŞIM

Aydın Söke Karine: Söke ilçe merkezine, 35 km. uzaklıktadır. Söke Doğanbey köyü yolundan ilerlediğinizde, bu yolun sonunda, Karine’ye ulaşırsınız. Daha ayrıntı isterseniz: Söke-Milas yönünde ilerleyeceksiniz ve kısa bir süre sonra, Güllübahçe tabelasını göreceksiniz ve bu yola girin, Güllübahçe içinden ilerleyip, eski bir Rum köyü olan Doğanbey ve sonra Karine. Bu arada: Doğanbey köyünde, eski restore edilmiş Rum evlerini görebilirsiniz.

Bu arada, Karine’ye ulaşmak için Söke yöresini tercih etmeniz gerekiyor. Bu yüzden, buraya ulaşım ölçülerini verirken, Söke’yi esas almak gerekir. İstanbul-Söke arasındaki uzaklık: 660 km. Söke-Ankara arasındaki uzaklık: 620 km. Söke-Kuşadası arasındaki uzaklık: 25 km.

TARİHİ

Karine bölgesi tarihi, çok çok eskilere gitmiyor. Buranın tarihi süreç içinde bilinen tek özelliği: bir zamanlar gümrük alanı olarak kullanılmış olmasıdır. Doğanbey köyünün limanı olarak da düşünülen bu minik belde, bir zamanlar gümrük alanı olarak kullanılıyormuş ve depo olarak, bir-iki yapı bulunuyormuş. Çünkü: hemen karşıda, yani 1400 metre kadar karşıda, Sisam adası bulunuyor.

Bunun dışında, Karine bölgesinin, çevredeki bir kısım bölgede olduğu gibi, çok eskilere giden bir tarihi yok. Zaten, 1924 yılındaki mübadele sonucu, Rumlar bölgeyi terk edince, Karine’nin gümrük alanı vasfı da bitmiş. Gümrük deposu olarak yapılan binaların bir kısmı ev olmuş ve bir tanesi de günümüzde de kullanılan büyük bir balık restoranı haline getirilmiştir.

GENEL

Karine, dilek yarımadasının Didim tarafında bulunmaktadır. Dilek yarımadası denilince, burası, aynı zamanda Büyük Menderes Havzası, Dilek Yarımadası Milli Park alanıdır. Yani: Doğanbey köyü, bu milli parkın tam içinde kalmış ve SİT alanı ilan edilerek, mevcut yapılar koruma altına alınmıştır. Karine’de: yine Milli Park alanı içinde, sahil kesiminde bulunmaktadır ve yapılaşmaya kapalıdır. Ayrıca: bu milli park alanı içinde, gerek bitki ve gerekse yabani hayat canlılarını görmek mümkündür.

Burası, deniz ile anlam kazanıyor. Çünkü: deniz, yani uzun süre derinleşmiyor, yani sığ, hatta bu sığlığın yer yer 350-400 metre kadar uzandığı görülüyor. Yani, denizin içinde, 350-400 metre yürüyorsunuz ve hala derinleşmediğini görüyorsunuz, Bu sığ denizin kıyı bölümünde ,balıkçıların denizin içinde kayıklarını iterek açıklara götürdüklerini göreceksiniz. Plaj ise, ince kumludur.

Burada, ayrıca, kuş gözlemciliği yapabilirsiniz ve özellikle “tepeli pelikan” görebilirsiniz. Ayrıca: flamingolar, yeşilbaş ördekler de görebilirsiniz.

Aydın Söke Karine

NE YENİR-NE İÇİLİR

Karine denilince, elbette, burada balık yemenizi veya deniz ürünlerini tatmanızı önereceğim. Çünkü, çok yerde balık yemiş olabilirsiniz, ama buradakilerin tadına inanamayacaksınız. Balığı, ızgarada ve üzerine zeytinyağı sürerek yapıyorlar. Ayrıca: limon, sarımsak sosu kullanmayı sakın unutmayın.
Özellikle, yaz akşamlarında, denize masa attırmalı ve balık yemelisiniz ve bu sırada, güneşin batışını izlemelisiniz, hemen karşısında da “Samos” adası.

GEZİLECEK YERLER

GÜVERCİN MAĞARASI

Karine bölgesine gelip, gezecek bir yerler düşünenler için: kıyıdan bir tekne kiralayınca, Karakol burnunun öte tarafında, güvercin mağarasını görebilirsiniz.
Mağaranın gözlerinin her biri, ayrı bir sahile açılıyor ve bu sahillerde, kıyıya vuran dalgaların sesleri mağaranın içinde buluştuğunda, bir uğultu oluyor.

Bu uğultu, dikkatli dinlediğinizde, sanki bir yaratığın nefes alışı gibi hissedilebiliyor.
Evet, mağaranın içine tekneyle girin ve gezinin. Mağaranın içinde, güvercinler var ve zaten bu yüzden güvercin mağarası ismi verilmiştir. Tavan oldukça yüksek ve tekneler, mağara içinde manevra yapabiliyorlar ve hatta, mağara içinde bir küçük kumsal bile var.

DOĞANBEY KÖYÜ

Karine köyüne gelirken, buraya dikkatinizi çekmiştim. Yani, Karine’ye varmadan hemen öncedir. Burası, eski bir Rum köyü olarak biliniyor ve köydeki eski Rum evleri, restore edilerek günümüze taşınmıştır. Bu nedenle, bu şirin köyde ki yaşamı görmek açısından, buraya da zaman ayırmanızı öneririm ve hatta, belki de, bu eski köy evlerini satın alarak restore ettiren bir ünlü ile karşılaşabilirsiniz.
Evet, Doğanbey köyünde, 1924 yılına kadar Rumlar yaşıyorlarmış.

Mübadele sonucu Rumlar gidince, köye: Bulgaristan’ın Yenice köyünden gelip yerleşmişlerdir.
Köyün o dönemlerdeki ismi “Domatia” dır. O dönemdeki evler, orman içinde, birbirinden uzak, bir avlu çevresindeki odalar şeklinde inşa edilirmiş ve bunlara, Rumca “Domatia” denilirmiş. Bu nedenle, köyün ismi de, bu kelimeden gelmiştir. Evet, bir zamanlar burada 300 hanelik bir Rum köyü bulunuyormuş.
Aslında, biraz önce söylediğim gibi, 1924 yılından sonra buraya gelenler, 1959 yılında yaşaman büyük depremin ardından, burayı terk etmişler ve Doğanbey bölgesi yine yalnızlığa terk edilmiştir.

Ancak, 1990’lı yılların başında, buradaki harabe evler, Ankaralı ve İstanbullular tarafından satın alınmış ve aslına uygun restorasyon faaliyetlerine girişmişler ve bugünkü Doğanbey köyü ortaya çıkmıştır.

Evler, geleneksel Rum mimarisinin özelliklerini yansıtmaktadırlar. Ayrıca, yine dükkanlar, dini bir şapel ve hastanenin bulunduğu köyde, Arnavut kaldırımlı taş sokaklar ilgi çekmektedir. Biraz önce hastane demiştim, belki dikkatinizi çekmiştir. Burası, 1900’lü yılların başında, hastane olarak yapılmış, ama daha sonra okul, karakol gibi amaçlarla da kullanılmış bir yapıdır ve günümüzde “Dilek Yarımadası Milli Parkı Ziyaretçi Tanıtım Merkezi” olarak kullanılmaktadır.
Köyün tepelerine çıkın ve zeytin ağaçlarının bulunduğu yörede, muhteşem deniz manzarasını izleyin.

Aydın ili tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Söke ilçesi tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

 

Aydın Söke

Aydın Söke: Büyük bir yer. Özellikle: Didim-Akbük istikametine giderken mutlaka uğradığım, hatta Pazar yerini gezmekten büyük keyif aldığı bir yer. Bu arada: Söke denilince, ülkemizde yaşayan insanların büyük kısmı tarafından, elbette Söke ununun ünü mutlaka akla gelecektir. Bunun dışında, yaz aylarında, buram buram “salça” kokar. Çarşamba günleri ise kurulan pazarı, tüm çevreden gelenler tarafından doldurulur.

ULAŞIM

Söke: İzmir-Bodrum yolunun uğrak yeridir. Söke-Aydın arasındaki uzaklık: 54 km. Söke-İzmir arasındaki uzaklık: 120 km. Söke-Kuşadası arasındaki uzaklık ise: sadece 20 dakikadır.

TARİHİ

1300 yıllarında, Aydın Bey’i tarafından, Türkmen aşiretlerinin buraya getirildiği ve “Söke” ilçesinin, bu aşiretlerden birinin başkanı olan Süleyman Şahın dedesinin kurduğu söylenmektedir. Söke: 1426 yılında, Menteşe Beyliğinin merkezi olarak kabul edilir. 1868 yılında ise, Aydına bağlı olduğu görülüyor. Yörenin isminin kaynağı: uzun yıllar boyunca, Büyük Menderes nehrinin su baskınlarına uğrayan yöre: bu su baskınları sonucu “Su köy” diye anılır ve bu kelime, günümüze “Söke” olarak gelmiştir.

Aydın Söke

GENEL

Yüz ölçümü olarak, Aydın ilinin en büyük ilçesidir. İlçenin, deniz seviyesinden yüksekliği, yani rakımı: 23 metredir. İlçenin ortasından: Söke çayı geçmektedir. Çayın iki yanına yayılmış olan ilçede, hareketli bir yaşam gözlenmektedir. İklim: Akdeniz iklim kuşağı hakimdir. Buna bağlı olarak: kışın yağışlı ve yazın ise kurak geçer. Nem oranı ise, yüksektir.

Ancak, yazın en sıcak günlerinde, püfür püfür esen rüzgarı, bir ömre bedel ferahlık verir. Bölgenin bitki türü: çam ve makiliklerden oluşmaktadır. Tarımsal ürün çeşitleri olarak ise: öncelikli pamuk ve daha sonra, zeytin, incir ve üzüm gelmektedir. Ülkemizin, en önemli pamuk üretim merkezlerinden biridir. Söke: 1.derece deprem kuşağında bulunuyor.

Yakın zamanlarda, yörede kayıtlara geçen en büyük depremler: 1846, 1873, 1887, 1888, 1895, 1899, 1904, 1954 ve 1955 yıllarındadır. Son olarak: Söke ilçesinde: Denizli’de bulunan Piyade Tugay Komutanlığına ait, bir kısım askeri birlik bulunuyor. Yani: ilçe sınırları içinde, askeri tesisler ve askeri kişiler görmek mümkün.

BAFA GÖLÜ

İlçe merkezine, 50 km. uzaklıktadır. Çamiçi olarak da isimlendirilir. Gölde: bol miktarda kuş barınmakta ve üremektedir. Özellikle: dünya çapında nesli tükenmekte olan, Cüce karabatak ve Deniz kartalı gibi kuş türleri, burada barınmakta ve üremektedirler. Ayrıca: kış aylarında, buraya göç eden ördek ve su kuşları türleri, beslenme ve barınma için, göl havzasını kullanmaktadırlar.

Toplamda 210 kuş türünün barındığı bu alan; Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından “Tabiat Parkı” olarak ilan edilmiştir. Gölün doğal su kaynakları: Büyük Menderes nehrinin düzenli taşkınlıkları ve çevredeki dağlardan gelen yer altı ve yerüstü sulardır. Gölün çevresi: zeytinlik ve çam ormanlarıyla kaplıdır. Hatta: yapılan araştırma sonuçlarına göre: ülkemizde bilinen en eski zeytin ağacı (2000 yaşında) nın, Bafa gölü kıyısında bulunduğu tespit edilmiştir.

Aydın Söke Bafa Gölü

Göl çevresinde: ayrıca “orkide” çiçeği yetiştiriliyor. Yaklaşık 20 tür orkide bitkisi, bu çevrede yetiştiriliyor. Diğer bir özellik ise: göl yöresinin, yenilebilir otlar bakımından çok zengin olması. Zaten: göl kıyısında, yolda ilerlerken, bu otları satan köylüleri göreceksiniz. İğnelik, sirken, kuşkonmaz, turpotu, radika ve acıot gibi otları, arzu ederseniz satın alabilirsiniz. Ayrıca: göl içinde, irili-ufaklı adacıklar vardır.

Bunların en önemlisi: Menci ve Hayalet adadır. İkizce yarımadasının uç kısmındaki tepede ise, bir manastır var. Meryem Ana’ya adanarak yapıldığı öğrenilen bu manastır; göle, mistik bir hava veriyor. Gölün boyu: 15 km. eni ise 5 km. dir. En derin yeri: 21 metredir. Ancak, genel anlamda, sığ bir göldür. Antik dönemde, deniz kıyısında bulunan göl: Meandros yani Büyük Menderes ırmağının taşıdığı alüvyonlar ile dolmuş ve deniz kıyısından kilometrelerce uzaklaşmıştır.

Zaten: günümüzde, Büyük Menderes ile gölün bağlantısı kesilmiştir. Ayrıca: göl kıyısındaki zeytinyağı fabrikaları tarafından yaratılan kirlenme nedeniyle, gölde gerekli oksijen seviyesinin azalması ve değişen kimyasal içerik: eko sistemin bozulmasına, balıkların ölmesine ve gölün çevresinin kurumasına neden olmuştur. Bir zamanlar, bu yörenin insanlarının yoğun olarak uğraştıkları balıkçılık: eko-sistemde ortaya çıkan olumsuz gelişmeler yüzünden, günümüzde tamamen sona ermiştir.

Bafa gölü: yolun kıyısından geçerken mutlaka göreceksiniz. Uzun süre, bafa gölü, yolculuğunuza eşlik edecektir. Göl ile ilgili, uzaktan seyretmekten başka, yapılabilecek bir aktivite maalesef yok.

NE YENİR. NE İÇİLİR

Söke’de, yol kenarındaki çöp şişçilere uğrayarak, “çöp şiş” yemelisiniz.

NE SATIN ALINIR

Söke yöresinde: yol kıyısında, birçok fabrika satış mağazaları bulunuyor. Duyduğuma göre, bu mağazaların sayısı: 60 civarındaymış. Buralardan: tekstil ürünleri satın alabilirsiniz. Bunun dışında, yazının başında söz ettiğim gibi, Söke pazarına uğrayarak, meyve-sebze ve yöreye özgü otlardan alışveriş yapabilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

Aydın Söke İlyas Bey Camisi

İLYAS BEY CAMİSİ

Miletos antik kentinin yanındaki, Balat köyündedir. Menteşoğullarından İlyas Bey tarafından, 1404 yılında yaptırılmıştır. Caminin yapımında: Miletos antik kentinin mermer blok taşlarından yararlanılmıştır. Bu yüzden de caminin içerisi ve dışı düzgün mermer bloklarla kaplanmıştır. Kubbesi: 14 metre çapındadır. Üzeri, kiremit örtülüdür. Caminin mermer mihrabı: geometrik desenlerle süslenmiş olup, yapıldığı dönemin en güzel örneğidir.

Aydın Söke Priene (Güllübahçe)

PRİENE (GÜLLÜBAHÇE) 

İlçe merkezinin 15 km. güneybatısındadır. Samsun dağının güney yamacında görülüyor. Antik kentin merkezi: 370 metre yükseklikteki, sarp bir kaya üzerine kurulmuştur. Yani: bu konumu nedeniyle, zamanında saldırılardan hiç etkilenmediği kesin. Ayrıca: bu kadar yüksekte kurulmuş olmasının diğer bir avantajı da, kent merkezi, farklı yönlerden de görülebilmektedir. Kent hakkında ilk bilgiler, MÖ.7.yüzyıl ortalarında görülmektedir.

Aydın Söke Priene (Güllübahçe)

Antik kentte, günümüzde, görebileceğiniz kalıntılar şunlar: Demeter Tapınağı: Tanrıça Athena için, kentin en yüksek ve hakim kesimine yapılmıştır. Tapınağın önünde: Athena’nın altın ve fildişinden yapılan heykelleri bulunuyormuş. Tapınak sunağının, günümüzde, sadece bir bölümü ayakta kalmış.

Tiyatro: 5000 kişilik bir seyirci kapasitesi bulunmaktadır. MÖ.350 yılında yapılmıştır. Agora: Zeus Tapınağı: Bouleuterion: Yukarı Gymnasion: Aşağı Gymnasion: Mısır Tapınağı: Büyük İskender’in evi: Bizans kilisesi: Nekropol: Konut alanları:

MYOUS (MYES)

Bu antik kent: Söke-Milas karayolu üzerinde, Avşar köyüne yakın bir tepecik üzerindedir. Kentin kelime anlamı ilginç. Yunancada: “faresi bol” anlamına gelmektedir. MÖ.5.yüzyıldaki bazı yazıtlarda, şehrin adı geçmektedir, yani MÖ.5.yüzyılda burada yerleşim bulunduğu biliniyor. Ünlü coğrafya yazarı Strabon: bu kentin, Panionion birliğine üye olduğundan söz eder.

Heredotos ise: MÖ.499 yılında, Pers donanmasının, Myous kenti açıklarında demirlediğini yazar. Evet, bölgedeki birçok antik kent gibi: Maiandros (Menderes) ırmağının taşıdığı alüvyonlar yüzünden, kentin, denizle bağlantısı kesilir. Takip eden dönemde ise, sıtma hastalığı kentte yaygınlaşır ve bunun üzerine, halk, burayı terk ederek Miletos şehrine göç ederler. Ancak, giderken, yanlarında: yapı taşları ve heykellere kadar, ne varsa götürmüşlerdir.

Bu yüzden, bu antik kentten günümüze kalan fazla bir kalıntı söz konusu değildir. Tarlalar arasında, sütun ve taş parçaları ve antik kaynaklarda adı geçen ve beyaz mermerden yapıldığı bilinen “Dionysos Tapınağı” ve bu tapınağa ait parçaları görebilirsiniz. Ayrıca: yine, sur duvarları ve Bizans kalesi kalıntılarını da görmeniz mümkün.

Aydın Söke Miletos (Milet)

MİLETOS (MİLET)

İlçe merkezine, 30 km. uzaklıkta, Akköy yakınlarındadır. Helenistik ve Roma dönemindeki yapılaşma ve önemi nedeniyle, kent, antik dünyanın önde gelen kentlerinden biri haline gelmiştir. Evet, kentin tarihi süreç içindeki gelişimi hakkında kısa bilgi vermek istiyorum. Miletos sözcüğünün: Hitit tabletlerinde sözü edilen “Milawada” kelimesinden geldiği düşünülmektedir. Kelime anlamı ise: “Ana Tanrıçaya ibadete giden yolun sahibi olan kent” anlamına gelmektedir. Kentin kuruluş öyküsü ise, şöyledir:”

Girit kralı Minos’un kızı: Delone’nin, Apollon ile olan beraberliğinden: 3 oğlu dünyaya gelir. Delone, Apollon’un korkusuyla: Miletos isimli oğlunu: ormana bırakır. Ormanda: bu çocuğa kurtlar süt verir, çobanlar büyütür. Ancak: Miletos, büyüdüğünde, dedesinin kendisini öldüreceğini anlar ve Anadolu’ya kaçar. Anadolu’da ise, Miletos şehrini kurar. Miletos: Batı Anadolu’da, Meandros (Büyük Menderes) nehrinin, denize döküldüğü yerde bulunan, antik çağın en önemli kentlerinden biridir. Şehrin kurulduğu dönemde: Ege denizi: arkada, Beşparmak dağlarına kadar sokuluyor, Bafa gölü ve Miletos şehirlerini içine alarak, geniş bir körfez oluşturuyordu.

Tabii buna bağlı olarak: Miletos, büyük bir liman kenti statüsünü kazanmıştı. MÖ.1400 yılında, Miletos kenti, bilinmeyen bir nedenle saldırıya uğrar ve yıkılır. Bunun üzerine, yerleşim alanının çevresi, surlarla çevrilir. MÖ.650-480 yılları arasında ise: Miletoslular tarafından: Karadeniz, Marmara ve Akdeniz’in bazı bölgelerinde, ticaret kolonileri kurulduğu görülmektedir. Thrasbulas isimli kralın yönetiminde: en parlak günler yaşanmış, kültürel ve ekonomik yönden, bölgede bulunan diğer İon kentlerinin önüne geçmiştir. Ancak: Persler bölgeye gelince, diğer İon kentleri gibi, Miletos kenti de, Perslerin egemenliğini kabul etmek zorunda kalır. Hatta, bir ara Perslere karşı gelirler, ancak yapılan savaşta yenilirler ve Persler tarafından kent yakılıp-yıkılır, halkı ise, Mezopotamya’ya sürgün edilir.

MÖ.334 yılında, Büyük İskender, Persleri bölgeden atar ve bunun üzerine, Miletos kentinde, büyük bir rahatlama gözlenir. Ekonomik gelişimin sonucu olarak: surlar yenilenir, yeniden yapılaşma başlanır. MÖ.133 yılında, Roma imparatorları tarafından, kent ele geçirilir. Romalıların, kentin yeniden yapılaşmasında büyük payı bulunur.

Ancak: MS.3’ncü yüzyıldan sonra, Romalıların, Miletos kentine olan ilgileri biter. Çünkü: Latmos körfezi dolmakta, şehir denizden uzaklaşmakta, kıyı bataklık haline gelmekte ve sıtma nedeniyle, şehir halkı, şehri terk etmektedirler. Takip eden Bizans döneminde ise: şehir sınırları oldukça daralmış ve binalar: tiyatronun çevresinde toplanmıştır.

Aydın Söke Miletos (Milet)

Yapılaşmada: ızgara planı uygulanmış ve yapılar bu plan gereği yerleştirilmiştir. 1261 yılında ise, Karia bölgesinde kurulan Menteşe Beyliği, yöredeki diğer kentlerle birlikte, Miletos şehrini de ele geçirirler. Menteşe Beyi Orhan Bey; 1333 yılında bastırdığı sikkelerde: şehrin adını “Palatia” olarak yazdırır. 1424 yılında ise, Sultan II. Murat tarafından, yöre ve harabeye dönen Miletos şehri, Osmanlı topraklarına katılır.

Evet, günümüzde, antik kentten geriye kalan yapılar arasında: öne çıkanlar: 15.000 seyirci kapasiteli, Roma dönemi özelliklerini taşıyan tiyatro, MS.1.yüzyılda inşa edilen Roma Hamamları, bir ana dini merkez olan Delphinion, Kuzey Agora, Gymnasium, MS.2.yüzyılda inşa edilmiş olan Bouleterion, MS.2.yüzyılda inşa edilmiş olan Faustina Hamamı. Antik kentte: Athena Mabedinin bulunduğu yerde yapılan kazılarda: MÖ.2000 yıllarına tarihlenen, Girit’te yapılmış, Geç Myken seramikleri bulunmuştur. Bu seramikler: Miletos ve Myken kolonilerinin varlığının kanıtıdır.

MİLET MÜZESİ

İlçe merkezinin 40 km. uzağında, Miletos antik kenti içindedir. Müze: 1973 yılında hizmete açılmıştır. Miletos antik kentinde bulunan arkeolojik eserler: burada sergilenmektedir. Müze binasında: havuzlu bir hol, bir salon ve daha küçük iki salondan oluşmaktadır. Burada: MÖ.15.yüzyıla tarihlenen Myken seramikleri ve takip eden dönemlere ait, çeşitli eserler sergilenmektedir.

HAMAM

Antik kentte, Milet hamamının bulunduğu yerde, 15.yüzyılda yapılmıştır. Dikdörtgen planlı olan hamamın yapımında: antik dönemlere ait taş parçaları kullanılmıştır. Yapıdan, günümüze, sadece: soyunmalık olarak kullanılan bölümü gelmiştir.

Ortadaki büyük kubbeli sıcaklığın hemen yanlarında ise, halvet hücreleri, sıcak su sarnıcının yanında bulunmaktadır. Kubbesi yıkılmıştır. Ancak, hamamın giriş ve iç kısmındaki duvarlarda bulunan gemi resimlerine dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu resimler, söylenenlere göre, hamamın Milet şehrine gelen denizciler tarafından kullanıldığının ifadesidir.

Aydın ili tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Söke ilçesi Karine antik kenti tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.