Ağrı Tutak

Ağrı Tutak

Ağrı Tutak;

ULAŞIM

İlçe merkezi Ağrı il merkezine 40 km, Hamur’a 28 km, Patnos’a 39 km, Karayazı’ya 66 km Eleşkirt’e 70 km uzaklıktadır.

Ağrı Tutak

 

TARİHİ

Yörenin tarihi Urartulara gider.

Tutak isminin kökeni konusunda üç iddia vardır. Bunlara göre: ismin Farsça’dan alındığı ve iki anlama geldiği ve sonradan bu deyimin Tutak olarak değiştirildiğidir. Diğer iddia: yöreye ilk gelen Türkler tarafından tutulan yer anlamında Tutak isminin verildiğidir. Üçüncü ise: yörenin adını Alparslan ordusu komutanlarından olup, bu yörede konaklayan Tutak Bey’inden aldığıdır.

Osmanlı imparatorluğu döneminde, Van eyaletinin Beyazıt sancağına bağlı iken, 1919 yılında ilçe statüsü kazanmış ve Ağrı iline bağlanmıştır. Osmanlı salnamelerinde, buranın ismi “Antab” (Entab, Ayintab) olarak geçer. Antab ismi, 1894 tarihinde Tutak olarak değiştirilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı sırasında, Rus işgaline uğrayan bölgede bölgesel mahalli direnmeler devam ederken, 14 Nisan 1918 yılında Ruslar geri çekilmiş ve işgal bitmiştir.

Ağrı Tutak

 

GENEL

İlçe il merkezinin batısındadır. Ağrı-Van karayolu üzerinde, Murat nehrinin batı kenarında kurulmuştur. Denizden yükseklik 1565 metredir. Kara iklimi hakimdir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ise soğuk ve kar yağışlı geçer. Kışın yağan kar, Mart ayı sonuna kadar yerde kalır. Yörenin toprakları yüksek yayla karakterinde ve oldukça yüksektir.

Fırat nehrinin iki önemli kolundan biri olan Murat nehri ilçe merkezinden geçer. Murat nehri üzerinde, ilçe merkezinde, İstanbul Boğaziçi Köprüsüne benzetilen bir köprü bulunuyor.

İlçe halkı tarım ve hayvancılık yaparak geçimini sağlar.

NE YENİR

Tereyağlı kete yenir.

Ağrı Tutak

 

GEZİLECEK YERLER

YAZIT

Tutak ilçesine ait bir tarlada MÖ 755-745 yılları arasında yaptırılan bir yazıt bulunmuştur.

Yazıtta yazılı olanlar “Haldi’nin büyük gücüyle, Rusa’nın oğlu Argişti söyler, ben Bianlı ülkesinden buraya kara yolu yaptım ve Arsiani nehri üzerine köprü inşa ederek, adını Argişti köprüsü koydum.

Haldi’nin büyük gücüyle, ben Rusa oğlu Argişti, güçlü kral, karaların kralı, Bianlı ülkesinin kralı, Tuşpa şehrinin yöneticisiyim. Rusa oğlu Argişti söyler, her kim bu yazıtı kırarsa, kim ona zarar verirse ve her kim bunları yaparsa, ona söyleyin fırtına tanrısı Haldi onu güneşin altında yok etsin.

Güneşin laneti onun üzerine olsun. Bu yazıt, Arsiani nehri üzerindeki Argişti köprüsüne onun anısına dikilsin” Bu yazıtta, Urartu kralı II. Argisti tarafından, tarihteki en eski kara yollarından birisi olarak bilinen Van-Ağrı karayolu ve Murat nehri üstünde yaptırılan köprüden söz edilmektedir.

Yazıtta, Murat nehrinin ismi “Arsiani” olarak geçer. Ayrıca yine kral, yazıta zarar verenler hakkında lanet etmektedir.

 

ATABİNDİ KALESİ

Atabindi köyünün 4 km kuzeybatısında bulunan Atabindi kalesi, kuzeydoğu-güneybatı uzantılı bir kayalık üzerinde kuruludur. 

Kayalığın eğimi doğu ve kuzey yönlerde kademeli şekilde azalırken, kayalığın güney ve kısmın batısı ise 5-10 m yüksekliğinde dik bir uçurumla son bulur. 

Kalenin üzerinde bulunan kayalığın tahribata dayanıksız, gözenekli yapısından dolayı tahrip olduğu anlaşılır. 

Atabindi’nin yaklaşık 2 km kuzeyinden geçen Kesik Çayı, kalenin doğu ve güneyini çevreleyerek Murat Nehriyle birleşir. Kesik çayının arasında bulunan alan, güneybatı kısmı dışında, otlak özelliği taşıyan sulak ve verimli araziden oluşmaktadır. 

Kalenin çevresinin sur duvarlarıyla çevrili olup olmadığı anlaşılmamaktadır. Bu nedenle kalenin boyutu hakkında net bilgiler yoktur. Fakat kalenin üzerinde bulunduğu kayalığın sınırları ölçüldüğünde en az 1 hektarlık bir alana sahip olduğu anlaşılır. 

 

Kaleden günümüze kalan kalıntılar:

Kalede kaya mezarları, kaya işaretleri, mekanlara veya surlara ait harçsız duvarlar ve oda mezarları bulunmaktadır. 

Urartu dönemine ait harçsız duvarlar kalenin bulunduğu kayalığın kuzey ve kuzeydoğu kısmındadır. 

Yarı işlenmiş taş bloklarla inşa edilmiş duvarlar, bazı yerlerde 3 sıra halinde yaklaşık 1 m uzunluğunda görülebilir. 

Ayrıca kayalığın güney yamaçlarında, çevresi küçük taşlarla örülmüş yeraltı oda mezarlarının bulunduğu görülür.

 

Kaya Mezarı:

Kalede bulunan kaya mezarı, Atabindi’nin Urartu dönemine ait en dikkat çeken arkeolojik buluntularındandır.

Mezar, kayalığın güneydoğu uç kısmında bulunur.

Ön odaya geçilen ana oda ve bu odadan ulaşılan iki küçük yan odadan oluşur.

Mezar girişine ulaşmak için kayalığın üst kısmında anakayaya oyulmuş 13 basamaklı bir merdiven yapılmıştır. 

Bu amaçla yapılan açıklığın, aşağıda söz edilecek kaya işaretlerini tahrip ettiği anlaşılır. 

Mezarın dar girişi, üstteki kaya bloklarının çatlaması ve zamanla kayması ile kapanacak kadar küçülmüştür. Yani bir insan ancak sürünerek mezarın içine girebilir. 

Merdivenlerin indiği ön oda 2.12 x 3.30 x 3.13 m ölçülerindedir. 

Doğu cephesinde dikdörtgen bir açıklık bulunur. 

Mezarın ana odasına, ön odanın batı duvarına açılmış, etrafı tek silmeyle çevrili, dikdörtgen bir kapıdan geçilir. 

Ana oda dikdörtgen planlıdır. Yüksekliği 2.70 m olan odanın doğu duvarının 2.20 m lik kısmı, 1.20 m derinliğinde geriye doğru çekilerek büyük bir niş oluşturulmuştur. Bu alanın zemininde 35 cm çapında, çanak şeklinde bir oyuk vardır. Odanın duvarları boyunca sıralanmış 36 adet kemerli niş dikkat çeker. Nişlerin bazılarının tabanlarında oyuklar bulunur. 

Mezarın ana odasının zemininde, tüm duvarların kenarlarını çevreleyen, anayaya oyularak yapılmış, 50 cm yüksekliğinde 50 cm eninde seki vardır.

Odanın tavanı ise düz şekilde biçimlendirilmiştir. Anakaya üzerinde odanın batı duvarından başlayarak tavan boyunca devam eden, derin yarıklar görülür. Bu yarıkların kayaç yapısının dayanıksızlığı nedeniyle doğal şekilde oluştuğu anlaşılır. 

Ayrıca mezar odasının zemini yakın zamanda yapıldığı anlaşılan kaçak kazı çukurları nedeniyle tahrip edilmiştir. 

Ana odanın batı duvarında dikdörtgen bir kapıyla yan odaya geçilir. Odanın duvarlarında niş yoktur. Odanın zemininde 70 cm çapında bir çukur bulunur. 

Ana odanın kuzey duvarından ise, yine dikdörtgen kapıyla diğer yan odaya ulaşılır. Dikdörtgen planlı oda boyut bakımından diğer yan oda gibi küçüktür. Odanın yan ve ön duvarlarında, ikişer adet olmak üzere 6 adet niş bulunur. 

Kayalığın güney batısında, kaya mezarı dışında anakayaya açılmış bir mekan daha vardır. Kaya mezarı olduğu düşünülen mekanın tavan kısmı büyük oranda çöktüğü için planı tam olarak anlaşılmaz. Mekana güney kısmından dromoslu bir girişle ulaşılmaktadır. Girişin önünde ise düzensiz plana sahip bir oda vardır. 

 

Kaya işaretleri:

Atabindi’de kaya mezarlarından sonra en dikkat çekici buluntular kaya işaretleridir. 

Bu işaretler kaya mezarları gibi doğal tahribata az maruz kaldığından günümüze kadar ulaşmıştır. 

İşaretler, kayalığın güney ve güneybatı kısımlarını içeren geniş bir alana yayılıdır. Zamanla kayalığın üzerindeki toprağın erozyonla aşınması sonucunda yeni işaretler günümüzde görünür hale gelmiştir. 

Kaya mezarının üzerinde bulunan işaretlere dikkatli bir şekilde bakıldığında, mezar girişinin açılırken işaretlerin bir  kısmını tahrip olduğu görülür. 

Bu durum Atabindi’de, kaya mezarının üzerinde bulunan işaretlerin kaya mezarından daha önce yapıldığını işaret eder. 

Kaya işaretleri, Atabindi Kalesi dışında Urartu krallığıyla ilişkilendirilen Yukarı Anzaf, Çavuştepe, Pekeriç, Tatvan, Palu gibi krallığın egemenlik alanı içerisindeki merkezlerde bulunmaktadır. 

Bu işaretlerin atlı araba veya mobilya aksamı üretmek için kullanılan kaya kalıpları olabileceği iddia edilir. 

Ne yazık ki, bu kaya işaretleri, yakın geçmişte üzerine boya ile yapılan işaretler, yazılar ve isimler nedeniyle oldukça tahrip olmuş durumdadır. 

 

Sonuç

Atabindi’de yöneticiye ait kaya mezarının bulunmasının yanı sıra kalenin küçüklüğü ve krali merkezler ve eyalet merkezlerinde görülen mimari birimlerin yokluğu, Atabindi’nin aşiret merkezi olarak değerlendirilmesine neden olur. 

Kalenin doğu ve kuzey kısmında, özellikle Kesik çayının oluşturmuş olduğu yay içerisinde düz otlakların varlığı dikkat çeker. 

Otlak niteliği gösteren düzlük alanlar hayvancılık için oldukça müsaittir.

 

Atabindi Köprüsü

İlçe merkezine 19 km uzaklıkta, Atabindi köyünün içinden geçen çayın üzerine kurulmuştur. Ancak günümüzde tamamen yıkılmış, sadece ayakları kalmıştır.

Köyün yaşlılarının verdiği bilgiye göre, köprü tek gözlü bir açıklığa sahip iken köprünün yan taraflarında da iki adet boşaltma gözleri varmış.

Siyah bazalt taşı kullanılarak yapılan köprünün, doğu ayağının yanına DSA tarafından beton dökülerek zarar verilmiştir.

DAMLAKAYA KÖYÜ ŞEHİTLİĞİ

İlçe merkezine bağlı Damlakaya köyündedir.

Köyün batısında köy mezarlığı içindedir. Çevresi, 1 metre yükseklikte, köy sakinleri tarafından dere taşlarıyla örülmüştür. Girişi, doğudan demir bir kapı ile sağlanır.

Şehitlikte 2 mezar bulunur. Bu mezarlarda, son Rus işgali sırasında yani 1914yılında Rus ordularına karşı kahramanca savaşan Hamidiye Alay Komutanı Abdülmecid Bey ve Rus ordularına karşı savaşan ve Şeyh Abdülaziz Bey yatmaktadır.

Savaş esnasında ikisi de burada şehit düşmüşlerdir. Ayrıca: yine Rus işgali sırasında, bu köy civarında cereyan eden çatışmalarda, bu civarlara kadar savaşmak için gelip soğuktan ve çeşitli hastalıklardan dolayı şehit düşen ve Arap olduğu söylenen 7 şehit de, şehit oldukları yerden getirilip buraya gömülmüşlerdir.

ÇIRPILI KÖYÜ KALESİ

İlçe merkezine 14 km uzaklıkta bulunan Çırpılı köyünün kuzeydoğusundadır.

Yüksek ve oldukça sarp bir tepenin üzerine kurulu kalenin üç tarafı uçurumlarla çevrilidir. Arazinin doğal yapısına uygun olarak doğu-batı doğrultusunda uzanan kalenin, kuzeydoğu ve güneydoğu tarafları dik uçurumlarla çevrilidir ve bu bölümlere savunma duvarı yapılmamıştır.

Kuzeybatı yönü, hafif eğimli olduğundan savunma duvarı yapılmıştır. Ancak bu bölümdeki savunma duvarının taşları, bulundukları yerden çıkıp aşağıya doğru kaymıştır. Kalenin güneybatı bölümünde andezit taşından yapılan savunma duvarının iki sırası günümüze ulaşmıştır.

Kalenin doğu yönünde, bir su yolu ile ulaşılan bir su sarnıcı vardır. Sarnıç oldukça derindir, sarnıca kayaya oyulmuş dik merdivenle inilir. Sarnıcın doğuya açılan bir penceresi vardır. Kaçak kazılar ve doğal tahribat yapıya çok zarar vermiştir.

Kalenin üst platformu sonradan kaçak kazılarla tahrip edilmiştir. Kaçak kazılar sırasında bulunan çanak-çömlekler parçalanarak atılmıştır.

Ağrı Tutak Karagöz Kilisesi

 

KARAGÖZ KİLİSESİ

İlçe merkezinin 26 km batısında, Dayıpınarı köyü yakınında, kayalık arazidedir. Kilise kayalara oyularak yapılmıştır. Kiliseye giriş, kayalara oyularak yapılmış merdivenle sağlanır. Ortada geniş bir alan, yanlarda odalar, raflar ve pencereler vardır.

 

DÖNERTAŞ KALESİ:

Tutak ilçesine bağlı Dönertaş köyünün 600 m kuzeybatısında, doğu-batı uzantılı yüksek olmayan bir tepecik üzerindedir.

Kalenin yaklaşık 200 m önünden Başma Deresi geçer.

Kalenin üzerinde bulunduğu tepeliğin yükseltisi kuzey, güney ve doğu kısımlarından kademeli şekilde azalırken, batı kısmı ise doğal bir sırtla platoya bağlanmaktadır. 

Günümüzde tepeliğin üst kısmı tarla olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla bu kısımda kaleye dair izler görülmez durumdadır. Fakat tarlanın sürülmemiş kısımlarında duvarlara ait olabilecek, yarı işlenmiş taşlar, dağınık halde bulunmaktadır. Muhtemelen kaleye ait duvar taşları, yakınlarda bulunan evlerde yapı taşı olarak kullanılmıştır. 

Kalede en belirgin arkeolojik buluntu kaya mezarıdır. Mezar, 1986 yılında bulunmuştur. Kaya mezarı tepeliğin doğu yamacındadır. Mezarın tavan kısmı büyük oranda çökmüştür. Dolayısıyla mezar girişi görülemez durumdadır. Oda plan bakımından yakınında bulunan Atabindi kaya mezarının ana odasına benzemektedir. Mezar odasının Atabindi mezarında olduğu gibi kuzey duvarında büyük bir girinti bulunmaktadır. Niş benzeri bu girinti 1.80 m genişliğinde ve 0.95 m derinliğindedir. 

Mezar odasının kuzey duvarında 9, batı duvarında 7 ve güney duvarında 6 adet niş bulunur. Nişler ortalama 30 cm genişliğinde, 25 cm derinliğindedir. Ayrıca mezarın çökmüş kısımlarındaki duvarlarda nişlerin bulunduğu anlaşılmaktadır. Odanın zemini toprakla doludur. Odanın tavanı ise kuzey-güney yönünde uzanan tonozlu bir şekilde biçimlendirilmiştir. 

Dönertaş’a en yakın krali merkez yaklaşık 37 km güneybatısında bulunan Aznavurtepe’dir. En yakın aşiret merkezi ise 8.5 km uzaklıktaki Atabindi Kalesidir. Atabindi ve Dönertaş’ın birbirlerine bu kadar yakın olması dikkat çekicidir. 

 

ZENCİR KALE

İlçenin güneyinde, Katavin dağındadır. Yapılış tarihi ve yaptıranlar bilinmemektedir. Kalenin köşelerinde zencir sallandığı için, bu ad verilmiştir. Kale, günümüzde yıkık durumdadır. Kale hakkında birçok efsane ve söylenti vardır.

Ağrı Tutak İsaabat Köyü Kilisesi

 

İSAABAT KÖYÜ KİLİSESİ

İlçe merkezinin 11 km uzağında, İsaabat köyündedir. Köyün kuzeydoğusunda yerleşim alanları arasında kalmıştır. Ancak günümüzde oldukça harap durumdadır.

Kilisenin sadece kuzey duvarı ve kuzeydoğu köşede bulunan apsis kemerinin küçük bir bölümü günümüze ulaşmıştır. Kaplama taşları, siyah bazalt taştandır ancak köylüler tarafından sökülerek köyün okulu ve evlerinin inşaatında kullanılmıştır. Moloz taşlarla örülen dolgu duvarında Horasan harcı kullanılmıştır.

Batı duvarında iki pencere bulunur. Kilisenin orta kısmında, bir kütle halinde duran ve çevredeki kaplama taşları sökülen bir mimari parça bulunur. İçerisine çanakların gömülü bulunduğu bu mimari parça, muhtemelen üst örtüye ait olmalıdır. İçinde gömülen çanaklar ise, ses akustiği sağlamak amacıyla konulmuştur.

MÜNEVVER VE HÜNKAR ŞEHİTLİĞİ

İlçe merkezinde, Kaymakamlık binasının kuzeyinde, Murat Mahallesinde Maksut Irgat evinin arkasındadır.

Burada 1877-1878 yılları arasında yapılan Osmanlı-Rus harbinde şehit olan bir kadın ve bir erkek yatmaktadır. Şehidin biri bahçe dışındadır. Bugün 124 yaşında olan ve 93 Harbini gören Maksut Irgat’ın anlattıklarına göre, 93 Harbinde, Tutak’a giren Rus kuvvetlerinin top ateşi sırasında parçalanarak şehit olan Münevver adlı kadın ve kocası Hünkar burada yatmaktadır.

Komşusu olan bu şehitleri, kendi elleriyle şehit oldukları bu yere defnetmiştir. Şehitlerin çevresi, Maksut Irgat tarafından 75-80 cm yükseklikte dere taşlarıyla çevrilmiştir. Şehitlikte Münevver isimli kadınla, kadının yanında ziyaret olduğu belirtilen bir mezar daha vardır. Hünkar isimli şehidin mezarı ise, etrafı çevrilen şehitliğin dışında kalmıştır. Şehitlik içinde ayrıca bir ziyaretgah daha vardır. Bakım durumu iyi değildir.

Ağrı şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Ağrı Doğubayazıt

doğubayazıt.ishakpaşa sarayı.1
Ağrı Doğubayazıt

Birkaç kez gittiğim ve kaldığım bu şirin beldede: evlerin bulunduğu yerden açtığınız her pencereden, sanki Ağrı Dağı üzerinize yıkılacakmış gibi, bütün haşmeti ile görünür.

Niye? Çünkü: Ağrı dağı; dümdüz bir arazide birden yükselen bir dağ. Bu yüzden: görüntüsü çok muhteşem. Sanki bir duvar gibi yükseliyor.

Yalnızca: İshakpaşa sarayında, sarayı yaptıranlar, bu dağı görmekten sanırım o kadar bıkmışlar ki, koca sarayın hiçbir penceresinden, hemen dibinde bulunan Ağrı dağı görünmüyor, sanki inadına bir tutum.

Evet: sizde, bu beldede bulunduğunuz sürede, her daim Ağrı dağını görecek ve bu muhteşem manzaraya alışamayacaksınız.

Bunun yanında: Doğubayazıt elbette yalnızca bunlardan ibaret bir yer değil. Doğubayazıt’ta: gezip, alışveriş yapabileceğiniz, vitrinlerinde birçok yabancı orjinli ve değişik malları bulabileceğiniz dükkanların bulunduğu pasajlar var.

Bu pasajlarda: özellikle, yurt dışı kökenli, çok değişik objeler görebilirsiniz ve satın alabilirsiniz. Tabii fiyatları bilmeniz ve malın kalitesini iyi yorumlamanız lazım, malum günümüzde artık bu tür dış menşeili mallar her yerde satılıyor.

ULAŞIM

Doğubayazıt: Ağrı il merkezine; 97 km. uzaklıktadır. Aradaki bu yol, gayet düzgün ve geniş. Çünkü: burası, aynı zamanda; yani bu yol: Türkiye-İran transit karayolu.
Evet: Doğubayazıt’ın diğer yerlere uzaklıkları şöyledir. Doğubayazıt-Van arası uzaklık: 175 km. Doğubayazıt-Iğdır arası uzaklık: 45 km. ve Doğubayazıt-Erzurum arası uzaklık: 295 km. dir.

ağrı.ağrı dağı.2
Ağrı Doğubayazıt

GENEL

Ağrının, en eski, tarihi ve gelişmiş ilçesidir. Kendi adını taşıyan ovanın güney doğusunda kurulmuştur. Denizden yüksekliği: 1900 metredir. İlçe: Iğdır gibi, Doğu Anadolu’nun iklim adacığıdır. Yazları: sıcak ve kurak, kışları ılık ve az kar yağışlıdır. Yağmur mevsimi: ilkbahar ve sonbahardır.

doğubayazıt.genel.1
Ağrı Doğubayazıt

TARİHİ

İlçe, uzun süre Urartuların egemenliğinde kalmıştır. Ancak: 625 yılında, Aras kıyılarına gelen, Hazar Türkleri, bölgedeki egemenliği ele geçirirler. MÖ.250 yıllarında ise: Persler ve Romalılar arasında; egemenlik çatışmaları görülür.

1064 yılında: Ağrı ve çevresi ile birlikte: Beyazıt’ta, Bizanslılardan alınarak, Selçuklulara bağlı, Anışedatları Beyliğine verilir. 1231 yılında, Timur istilası görülür. 1239 yılında ise, Cengiz han egemenliği görülür.

1374 yılında: Celayırlı Şehzade Beyazıt Han: bölgeye gelerek, Aras boyuna saldıran Karakoyunlu hükümdarı Bayram Hoca ordusuna karşı; günümüzdeki Beyazıt Kalesini yaptırır. İlçenin isminin, Beyazıt Han’dan geldiği sanılmaktadır.

Yavuz Sultan Selim; Çaldıran’da, Kanuni Sultan Süleyman Tebriz’de ve 4.Murat: İran’a giderken: Beyazıt’tan geçerler. Çaldıran Savaşından sonra; Osmanlı yönetimine geçen Beyazıt, daha sonra İran baskısına uğrar.

Ancak: daha sonraki dönemde, bölge yine Osmanlı egemenliğine girer. 1744 yılından sonra, Erzurum eyaletine bağlanır ve eyaletin 4. sancağı olur.

Bu dönemde: bölge, İstanbul’dan atanan sancak beyleri tarafından yönetilir. Bunların en ünlüsü ise: İshak Paşa’dır.

İshak Paşa: 1776-1798 yılları arasında, Beyazıt’ta, Sancak beyi beyliği yapar. Şehrin doğusundaki bir tepeyi yontma taş ile çevirterek, içine İshak Paşa camisi, saray, hamam, külliye medresesi ve diğer bölümleri yaptırır.

1805 yılında: Napoleon Bonaparte tarafından, elçi olarak, İran’a gönderilen “Amedee Jaurbert” bu sarayla, aylarca hapis kalır.

Takip eden tarihi süreçte: Ruslar; ilk olarak, 1828 yılında, Beyazıt’ı ele geçirirler. Ancak: 1878 tarihinde Berlin Antlaşması ile, Beyazıt’tan çıkarlar ve bölge, yeniden Osmanlı egemenliğine girer.

doğubayazıt.genel.2
Ağrı Doğubayazıt

NE YENİR

Burada: Türkiye’de, başka bir yerde, benzerini bulamayacağınız bir lezzet var. İsmi: Abdigör köftesi. İri bir portakal büyüklüğündeki bu leziz köftelerden mutlaka tadın.

doğubayazıt.keşiş bahçesi.1
Ağrı Doğubayazıt

KEREM İLE ASLI EFSANESİ-KEŞİŞ BAHÇESİ

Kerem ile Aslı’nın: birbirini görüp aşık olmaları, Doğubayazıt ile İshak Paşa Sarayı arasındaki Keşiş Bahçesinde olmuştur.

Ayrı dinlerden oldukları için evlenemeyen iki gencin aşkı: acı sonla biter. Burası: vaha görünümlü, büyük bir konaklama yeridir.

Aslı’ya kavuşamayan Kerem; çektiği bir “Ah” ile tutuşup; kül olur: Bu külün başında: günlerce bekleyen Aslı’da: külü; saçı ile süpürürken, tutuşup yanar ve külleri birbirine kavuşur.

doğubayazıt.ağrı dağı.3
Ağrı Doğubayazıt Ağrı Dağı

AĞRI DAĞI

Dağ: küçük tepeler meydana getirmeyip, aniden yeryüzünden gökyüzüne doğru yükseldiğinden: muhteşem bir görünüme sahiptir. İnsanın karşısında, heybetle durması ona doğal bir güzellik kazandırır, bu tabiat harikasını doyulmaz bir manzara yapar.

Ama: gözlerimizi zirvesine diktiğimiz ama bayrağımızı zirvesine bir türlü dikemediğimiz, uzun bir aradan sonra dikmeyi becerebildiğimiz bir dağ. Tabii, yabancılar, bunu birden yüzyıl önce başarmışlar. Sonra: biz gidip, zirveyi geri almışız.

Evet: Ağrı dağı: Ağrı il merkezine, 115 km. uzaklıkta ve Doğubayazıt ilçe merkezine ise: 15 km. uzaklıktadır.  Volkanik bir dağdır. 5137 metre yüksekliği ile, Avrupa’nın ve Türkiye’nin en yüksek dağıdır.

Nuh Tufanından sonra, Nuh’un gemisine ev sahipliği yapmasından dolayı, efsanevi özelliği olan bir dağdır. Dağ: İran’ın 16 km. batısından, Ermenistan’ın ise 32 km. güneyindedir.

Dağın çevresi: 128 km. dir. Yüzölçümü ise: 1188 km. karedir. Geniş bir taban üzerine oturmuştur. Aslında:  dağ, iki koni biçimindedir.

Büyük Ağrı dağı: 5137 metre iken, Küçük Ağrı dağı: 3896 metre yüksekliktedir. Bu iki kütle; birbirinden, 2700 metre yükseklikteki, Serdarbulak geçidinde ayrılır.

Dağ

Bir sünger gibi, kendi suyunu kendi içine çekerek emer. Dağın emdiği suların bir kısmı: Serdarbulak, Yakup, Örtülü ve Topçatan kaynakları ile dışarı çıkar. Ancak: yarık bulamayan kar suları, dağın eteklerine doğru akar.

Dağın zirvesinde, Ağustos ayında bile, ısı:  eksi 6 dereceden aşağı düşmez. Yaz mevsiminde, sıcak günlerde, normal ısı, sıfırın altında  6 ile 10  derece arasında olur.

Ağrı dağında: 4000 metre rakımdan itibaren, sürekli kar başlar. Dağın, doruk kesimini de, bu buzul takkesi kaplar. Genişliği 12 km. kareye varan buzul, aynı zamanda Türkiye’de mevcut az sayıdaki buzullar arasında, en büyük olanıdır.

Eteklerinde: yaban keçisi, geyik, ayı, domuz, kurt, tilki, sansar, kunduz, samur, tavşan, keklik ve sayısız av kuşları bulunur.

Ağrı dağı: çok taşlık, kayalık ve saklanası ve çevreyi gözetlemesi kolay olduğundan: bazen de kaçak ve asilerin sığınma yeri olmuştur.

doğubayazıt.ağrı dağı.1
Ağrı Doğubayazıt  Ağrı Dağı

AĞRI DAĞININ ÖNEMİ

Ağrı dağının: Türk ve dünya kültüründe, özel bir yeri vardır. Ermeniler burayı kendi ülkelerinin merkezi olduğunu iddia ederler.

Yahudi kutsal metinlerinde ve Hıristiyanlıktaki Nuh’un gemisinin, bu dağa indiği inancı: Ağrı dağının gerek siyasi ve gerekse dini yönden önemini arttırmaktadır.

Ağrı dağına verilen isimler şöyledir: Türkler tarafından: Eğri dağ, Ağrı dağı. Kire dağı.

İranlılar tarafından: Küh-i Nuh. Araplar tarafından: Cebel al-haris (Büyük Ağrı), Ermeniler tarafından: Masik, Ararat. Batılılar tarafından: Ararat.

doğubayazıt.ağrı  dağı tırmanışı.1
Ağrı Doğubayazıt Ağrı Dağına Tırmanma/Çıkış

AĞRI DAĞINA TIRMANMA/ÇIKIŞ

Ağrı dağına ilk çıkış: Nuh’un gemisini araştırmak üzere: 9 Ekim 1829 tarihinde, Frederic Von Parot tarafından yapılır.

Ağrı dağına tırmanış derken: bizim ülkemizde, dağ tırmanışı uzun yıllar ilgi çekmemiş. Bu işi de: hep yabancıların gerisinden izlemişiz.

Ama, yine de dağcılık yapan, ilk tırmanışı gerçekleştiren biri var.

Hem de, 30 Temmuz 1902 gibi, bayağı eski bir tarihte.

Bu tarihte; Prof.Ali Vehbi Türküstün; Fransız arkadaşları ile, Alp Dağlarında, Mont-Blacak tepesine tırmanmış ve bayrağımızı, tepelerin zirvesine dikmiş. İşte: ilk tırmanış, ilk dağcımız.

Evet, biz yine Ağrı dağına dönelim. 1916 yılında bir Rus pilotu olan Viladimir Roskovski: dağın kuzey doğusunda, gemi kalıntısı gördüğünü Rus çarına iletir.

Rus çarı da, bunun üzerine, bir heyet gönderir, ekibin çektiği resimler ve bulunan parçalar: daha sonra kaybolmuştur.

1936 yılında; Yeni Zelandalı dağcı H. Knight, dikdörtgen kalas parçaları gördüğünü söyler.

doğubayazıt.ağrı dağı tırmanışı.2
Ağrı Doğubayazıt

Cumhuriyet dönemine kadar

Ağrı dağına çıkanlar arasında, Türk ismine rastlanmaz. İlk kez: 1934 yılında: Ağrı civarında bulunan: Hudut Dağcılık Tugayımız, Ağustos ayında dağa çıkmayı başarmıştır. 1940 yılında, dağa eğitim amacıyla çıkan Tugayımız: Atatürk’ün büstünü ve bayrağımızı: 5156 rakımlı tepeye dikmiştir. 1937 yılında: o tarihte, Ağrı’da binbaşı olarak görev yapan Cevdet Sunay (5.Cumhurbaşkanı) ile 15 subay ve 15 er; tepeye çıkmayı başarmışlardır.

Takip eden dönemde: 29 Temmuz 1968 yılında: Albay Turhan Selçuk başkanlığında, 18 subay, 16 astsubay ve 113 erden oluşan: Dağ Taburu, Ağrı dağının doruğuna tırmanmıştır.

Dağa çıkış için, en uygun zaman: Ağustos ve Eylül aylarıdır. Çıkış ve iniş, asgari 4 gün sürer. 2000 yılında, kısmen de olsa, turizme açılan Ağrı dağını, birçok yerli ve yabancı turist tırmanış gerçekleştirmiştir. Bu tırmanışların programı hakkında: kısa bilgi vermek istiyorum.

Önce: Ağrı’ya varış ve Doğubayazıt’a geçiş. Burada: geceleme. İkinci gün: erkenden, dağa hareket. Hedeflenen ilk kamp yüksekliği: 3200 metrede. Dağın bu bölümü: az eğimli ve çok derin karlı alanları içeriyor.

Üçüncü gün: hedef 4200 metre yükseklikteki kamp alanına ulaşmak. Dördüncü gün: hava koşullarına göre, zirveyi denemek söz konusu olabilir. Ancak: koşullara göre, 4750 metre yükseklikte, üçüncü bir ara kamp yapmak da mümkün. Bunu hava raporlarına göre planlamakta yarar var.

Evet: beşinci gün, zirve denemesi için, yedek gün. Eğer zirve yapılırsa, ara kamp: 4750 metrede. Altıncı gün: olumsuz hava koşullarına bağlı olarak yedek ayrılan bir gün. Yedinci gün: 1700 metreye iniş ve Doğubayazıt’a dönüş.

Yani: Ağrı dağı tırmanışı: asgari dört gün, azami yedi günde tamamlanabilir.

Yalnız: daha önce söylediğim gibi, Ağrı Dağına tırmanışı, politik hale getirenler var. Bir gurup Amerikalı öğrenci, 2006 yılında, Ağrı Dağına yaptıkları tırmanışta: zirveye vardıklarında; Ermeni bayrağı açıyorlar. Sanırım: Ermenistan’da, böyle bir durum olsa, Türk Bayrağı açılsa, bayrağı açanları da, bayrağı da paramparça ederler.

Bizimkiler ne yapmış?

Hiç, yalnızca,  dağa çıkışlara kısıtlama getirilmiş, daha doğrusu dağa çıkış için “Mit” oluru alınması şart koşulmuş.

Yani: Milli İstihbarat Teşkilatı: dağa çıkmak isteyenlere, temiz kağıdı veriyor.

Niye? Çünkü: Ağrı Dağına tırmanmak isteyen yabancı kökenlilerin yoğunluğunu Ermeniler oluşturuyor.

doğubayazıt.ishakpaşa sarayı.2
Ağrı Doğubayazıt İshak Paşa Sarayı

İSHAK PAŞA SARAYI

Bir yıl içinde: 120.000 turist tarafından ziyaret edilen bir yer. Bu nedenle: özellikle bahar ve yaz dönemlerinde: Doğubayazıt’ın her cadde ve sokağında; yerli ve yabancı turist görmek mümkün. İstanbul Topkapı Sarayından sonra, son dönemlerde yapılmış teşkilatlı sarayların, en ünlüsüdür.

Yani: Osmanlı imparatorluğunun, Lale devrindeki son büyük anıt yapısıdır. 18.yüzyıl, Osmanlı mimarisinin en belirgin ve seçkin örneklerinden olduğu kadar, sanat tarihi yönünden de değeri büyüktür. Sarayın Harem Dairesindeki kitabesine göre: yapılış tarihi: 1784 yılıdır.

Sarayı yaptıran: Çıldır oğullarından, II. İshak Paşa’dır. Aslında: yapının yapımına: 1685 yılında: Doğubayazıt Sancak Beyi Çolak Abdi Bey zamanında başlanmışsa da, son şekli: 1784 yılında: oğlu İshak Paşa döneminde verilmiştir. Yani: Saray yapımı: 99 yılda tamamlanmıştır. Mimarı: Ahıskalı ustalardır. Yerden ısıtmalı sistemiyle, dünyada bir ilktir. Ayrıca: su ve kanalizasyon sistemleri de bulunmaktadır.

Ağrı dağının yakınında, Doğubayazıt’ın 5 km. güneydoğusundadır. I. Dünya Savaşına kadar, Beyazıt Sancağı, bu saraydan yönetilir. Ruslar, bölgeyi işgal ettiklerinde: bu sarayı, karargah ve kışla olarak kullanmışlar ve dönüşlerinde, sarayın değerli tüm eşyalarını çalmışlardır. Ayrıca: Sarayın tüm önemli yerleri, kasten tahrip edilmiştir.

Sarp kayalar üzerinde

7600 m. karelik (115 x 50 metre) bir alan üzerine kurulmuştur. Yapının: üç tarafı (kuzey, batı, güney) dik ve meyillidir. Yalnızca: doğu tarafından, müsait bir düzlük vardır.

Sarayın giriş kapısı da buradadır. Burası: aynı zamanda, sarayın er dar cephesidir. Kesme taştan yapılmıştır.

Kartal yuvasını andıran 116 odalı bu saray, aslında türbesi, camisi, surları, iç ve dış avluları, divan ve harem salonları, koğuşları ile bir bey kalesidir. Ancak: kalelerin özelliklerini kaybettiği, ateşli silahların bulunduğu bir dönemde yapılmış olması nedeniyle, özellikle doğu yönündeki tepelere karşı: korumasızdır.

Özellikle: cümle kapısı, en korumasız yerdir. Ancak: bu kapı bölümü: taş işçiliği ve oymacılığı açısından, muazzamdır. Bu süslemeler: Selçuklu sanatının özelliklerini yansıtır.

Saray: 2 avlu ve bu avlularda bulunan yapılardan oluşur.

Birinci avlu: buradaki yapıların bazıları yıkılmıştır.

İkinci avlu: dört tarafı, yapılarla çevrilidir ve dikdörtgen planlıdır. Girişe göre: sağ tarafta: selamlık ve onun arkasında: haremlik bölümleri var. Bunların sonunda: cami ve türbe var. Türbe: Selçuklu kümbet mimarisi üslubunda yapılmış.

Saray bölümü: 2 kattan oluşuyor. 366 oda da, bu iki kat içinde bulunuyor. Her odada: taştan yapılmış ocaklar ve dolap yerleri var. Taş duvarlardaki boşluklar: bütün yapının merkezi bir ısıtma sistemine sahip olduğunu gösteriyor.

doğubayazıt.ishak paşa sarayı giriş kapısı.1

CÜMLE KAPISI

İshak Paşa Sarayının; en gösterişli yeridir. 11. sütunludur. Cümle kapısında: süs unsuru olarak, taban oyuğu üzerinde, kabartma yapraklarla süslü madalyonlar var. Kapının iç cephesi, bir tarafında çeşme ve diğer tarafında kapıcının oturduğu kulübe ile avluya açılır. Klasik Türk çeşmelerinden olan bu çeşme, halen akmaktadır.

Ancak: gittiğinizde göreceğiniz üzere: halen Sarayın kapısı yok. Kapının bulunduğu yer var, ama orijinal kapı yok. Duyduğuma göre: bu orijinal kapı: o kadar muhteşem bir sanat eseri imiş ki; işgal yıllarında; Ruslar tarafından çalınarak, kendi ülkelerine götürülmüş.

Kim bilir hangi müzenin deposundadır şu an. Truva’dan çalınan hazine gibi, gün gelir, bir Müzede sergilemeye başlarlar, bizim geri verin seslerimize ise, asla ve asla kulak asmazlar. Çaldıkları eserlerin asıl sahipleri gibi hareket etmeye alışıktırlar. Evet: 13 x 6.5 metre ebatlarında olduğu bilinen, som altından yapılan kapının: St. Petersburg’daki Hermitage Müzesinde bulunduğunu öğrendim.

doğubayazıt.ishak paşa sarayı.3
Ağrı Doğubayazıt Saray Camii

SARAY CAMİİ

Harem ile selamlık arasındadır. Camiye: Selamlık bölümünden, büyük bir ustalıkla yapılmış, sanat eseri sayılabilecek bir kapıdan giriliyor. Manevi bir korkudan olsa gerek: Sarayı tahrip edenler, camiye dokunmamışlar. Ama: kurşun ve madeni çemberlerini söküp götürmek maksadıyla, caminin son cemaat yerindeki ve harem kısmındaki iki direği yıkmışlar. Kimin yıktığını sanırım tahmin edebiliyorsunuz, Ermeniler.

Caminin içinde bulunan mihrap: derin bir niş teşkil ediyor. Mihrabın yanında: minbere çıkılıyor. Caminin kubbesi: içten sıvalı, ayrıca üst kısmında, oldukça yüksek bir tanbur var. İçten: kubbenin sıvaları üstüne: ağaç ve çiçek tasvir eden, rokoko tarzı, işlemeler görülüyor. Caminin kubbesi çok muhteşemdir. Kubbenin çevresinde, rahatça dolaşmaya müsait bir de teras bulunuyor.

Cami minaresi: başlı başına bir anıt görünümündedir. Yapılış tarzı: tamamen Türk üslubu olup, kaidesi kare planlıdır. Alttan, üste doğru, sekiz köşeli bir durumdan, yuvarlak bir gövdeye geçiliyor. Açık krem ve kırmızı ahlat taşla örtülmüş petek petek şerefe olup, şerefe korkuluğunun inceliği minarenin kalın olan havasını değiştiriyor. Taş örgülü külah üzerine tunç bir amblem bulunuyor. Minareye: içten: 92 basamak ile çıkılıyor.

HAMAM

Hamam: iki gözlüdür. Bunlardan birisi yıkanma yeri, diğeri ise giyinme yeridir. Her ikisinin de üstü kubbelidir. Kubbenin orta tavanları çökmüştür.

doğubayazıt.ishak paşa sarayı.iç kısım.1
Ağrı Doğubayazıt Selamlık Dairesi

SELAMLIK DAİRESİ

Bu bölümün, çok az kısmı günümüze ulaşmıştır. İkinci avlunun sağ tarafında bulunan cami ile bitişik, harap bölgeler kalmış. Bu bölüme: avlunun sağ tarafında bulunan güzel bir kapıdan giriliyor. Yedi basamaklı bir merdiven ile çıkıldıktan sonra: üzeri tonozlu, uzunca bir hole geliniyor.

Buradaki: salonun uzunluğu: 18 metre. Bu dairenin en ilginç kısmı: cumbalı köşkün bulunduğu yer. Bu kapıdan kalabilmiş ve yerinde bulunan, 4 ahşap konsol: Urartulardan kalma kalıntılara bakacak bir şekilde yerleştirilmiş. Bu konsolların üst kısmında: bir kartal tasviri, alt tarafında bir insan baş ve gövdesi, ortasında ise: bir aslan var.

Ahşap konsolların bulunduğu yer itibarıyla: Tanrının, tüm yeryüzü ve gökyüzünün sorumluluğunu, insana yüklediği düşüncesinin yanı sıra, figürlerden, insan: aklın üstünlüğünü, aslan: gücü, kartal ise: yırtıcılığı ve hava hakimiyetini simgeliyor.

MERASİM VE EĞLENCE SALONU

Dikdörtgen planlıdır. Üç kısma bölünmüştür. Çevre duvarları: süslü nişlerle kaplıdır. Nişlerin üstünde: saray ahalisini öven kitabeler var. Salon: ışığını, tavandan alıyor. Burası: aynı zamanda, Paşa’nın kabul salonu. Bu salonda: plan ve mimari olarak: Barok ekolunun özellikle kullanılmış.

Divan salonu: 20 x 3 metre boyutlarında. Duvarları ve tabanı: taş. Duvarları: Türk hat sanatının örnekleriyle, sülüsle yazılmış ayet ve beyitlerle süslü. Burada bulunan “İshak meram üzerine kerem kıldı cihanı-Bin yüz doksan dokuz buna oldu tarih” beytinden, sarayın 1784 yılında tamamlandığı anlaşılıyor.

TÜRBE

Sarayın ikinci avlusunda, caminin, kıble duvarının dışındadır. Türbenin: İshakpaşa’nın: anne ve babasına ait olduğu söylenir. Diğer bir söylentiye göre: Çolak Abdi Paşa ve İshak Paşanın ve yakınlarının da burada yattığı söylenir. Türbenin: en ilginç yanı: mezar odasına girişi sağlayan sahanın üstündeki kümbettir. Kümbet: az da olsa Selçuklu kümbetlerini andırır.

Kaidesi: kesme, siyah taştan olup, diğer kısımları krem rengi kalker taşındandır. Cephe: Barok sitildendir. Süslü kitabelerin yanı sıra, oyuk içlerinde, vazolardan çıkan çiçekli dallar, zengin ve gösterişli bir görünüm vermektedir. Dik bir merdivenle, türbenin mezar odasına inilir.

AŞEVİ-MUTFAK (DARUZZİYAFET)

100 metre karelik bir yerde kuruludur. Çatı örtüsü: dört büyük kemerin karşılıklı kurulması ile oluşmuştur. Geniş saha içinde: güneye bakan iki pencere var. Diğer yönlerdeki duvarlarda ise: kapılar ve bir yemek ocağı bulunuyor. Aşevinin yanında, haremin banyoları, buradan da haremin salon ve odalarına geçiliyor.

doğubayazıt.ishak paşa sarayı.harem dairesi.1
Ağrı Doğubayazıt Harem Dairesi

HAREM  DAİRESİ

Sarayın: kuzeyden bir kısmının ve batı kısmının tamamını kapsayacak şekilde, harem odaları sıralanır. Odalar: günümüzde, kalıntıları ile, 2 katlı bir görünüm gösterir. Ancak: iç kısmı fazlaca yıkık olduğundan  dolayı, zemin kattaki bölümler görülebilir. 12 odanın hemen hepsi aynı biçimdedir. Her birinin: dış manzaraya bakan iki penceresi ve bunların arasında, birer şömine var.

Son olarak: bu kültür hazinemizin korunması için: gerekli çabaların gösterildiğine tanık olmak gerçekten çok güzel. İshak Paşa Sarayının üstü: 7000 metre çapında, temperli camla kaplanmış. Sarayı: kışın kardan ve yazın güneşten koruyacak bu örtüyü yapanları; tebrik etmek gerek.

Sarayda: günümüzde, çeşitli kültürel etkinlikler de düzenleniyor. Örneğin: 23 Haziran tarihinde, ünlü filozof “Ahmed-i Hani” anılmış. Ayrıca: İbrahim Çeçen Üniversitesi tarafından düzenlenen “Ahmed-i Hani” paneline: TBMM Başkanı, bakanlar ve bölge milletvekilleri katılmış. 7 Ağustos tarihinde ise: Ağrı Dağı Uluslar arası Kültür ve Sanat Günleri düzenlenmiş. Bu etkinlikte: 42 kişilik sanatçı topluluğu ve 12 kişilik koro ile: Carl Off’un ünlü eseri “Carmina Buruno” sahnelenmiş.

doğubayazıt.kale.1
Ağrı Doğubayazıt Kalesi

DOĞUBAYAZIT KALESİ

Kale, Doğubayazıt ilçesinin 5 km güneydoğusunda, İshak Paşa sarayının 300 m doğusunda bulunur. Eski Bayazıt’ın kuzey doğusundaki Belleburç denilen yerdedir.

Kale, kuzey-güney yönünde uzanan dağlık yükseltinin batı kısmında kuruludur. 

Kalenin üzerinde bulunan kayalığın doğu, kuzey ve güney kısımları dik bir şekilde sonlanır. 

Kaleye ulaşım, günümüzde de kullanılan batı yönünden kaleye doğru uzanan doğal bir rampayla sağlanır. 

Doğubayazıt ovası, konum olarak Orta Aras Havzasından Van gölü havzasına ulaşan yol üzerindedir. 

Urartu döneminde de kullanılan ana yol güzergahının ovadan geçtiğini varsayarak, Doğubayazıt kalesiyle yol arasında yaklaşık 5 km mesafe olduğu anlaşılmaktadır. 

Dolayısıyla Doğubayazıt kalesini bir ana yol güzergahıyla ilişkilendirmek oldukça zordur. 

Doğubayazıt’ın üzerinde bulunduğu kayalık alan Ortaçağ’da yoğun yapılaşma görmüştür. 

Bu döneme ait harçlı duvarlarla yapılmış surlar, kayalık boyunca uzanır.

Urartu döneminde kalenin kayalığın ne kadarlık kısmını kapladığı tam olarak belli değildir. 

Fakat kayalık üzerindeki Urartu dönemine ait kalıntılar göz önünde bulundurulduğunda kalenin yaklaşık 0.10 h alana sahip olduğu söylenebilir. 

Doğubayazıt kaya mezarlarının girişindeki rölyef nedeniyle, erken dönemden itibaren seyyah ve araştırmacıların ilgisini çekmiştir. 

Kalede Urartu dönemine tarihlenen arkeolojik bulgular, kaya mezarı, mezarın girişinde bulunan rölyef ve mekanların temellerine ait olabilecek kaya işçiliğidir. 

Urartu kaya işçiliği, kaya mezarının kuzeybatı kısmında görülür.

Bu kısımda yan yana inşa edilmiş 3 ayrı mekana ait olabilecek temel izleri bulunmaktadır. 

Doğubayazıt kaya mezarı, üst katta ana kapının açıldığı bir oda ve bu odanın altına açılmış ikinci katta U planlı mekan ve buradan ulaşılan küçük bir odadan oluşmaktadır. 

Mezarın giriş kapısı, zeminden yaklaşık 8 m yüksektedir.

Mezar girişine ulaşan anakayaya oyulmuş basamakların tahrip edildiği anlaşılmaktadır. 

Kaya mezarının üst odası 2.37 x 4.28 x 1.90 m ölçülerindedir.

Dikdörtgen planlıdır.

Tavan düz şekilde biçimlendirilmiştir. 

Odanın kuzeybatı duvarında ve girişin hemen solunda birer niş vardır. 

Alt kattaki ikinci odaya odanın kuzeybatı kısmında bulunan dikdörtgen planlı bir açıklıkla inilir.

Oda U planlıdır. 

Bu odanın güneydoğu duvarından açılmış bir kapı ile yaklaşık 2 m çapında oval planlı odaya geçilir. 

Alt katın zemini moloz dolu olduğundan tabandaki muhtemel mezar donanımları anlaşılamaz.

 

MEZAR KABARTMASI

Doğubayazıt kaya mezarı, 2 katlı olması ve cephesinde kabartma bulunması nedeniyle Urartu kaya mezarları arasında tek örnektir. 

Kabartma için mezarın bulunduğu kaya bloğunun ön yüzü düz şekilde tıraşlanmıştır.

Bu yüze mezar sahibiyle ilgisi olduğu anlaşılan bir kabartma işlenmiştir.

Yüksek kabartma tekniğiyle yapılan rölyefte 3 figür vardır. 

Mezar girişinin sol kısmında ellerini dua veya sunu şeklinde tutan, sakalsız bir insan yer alır. 

Üzerinde ayak bileklerine kadar uzanan elbise vardır. 

Elinde bir keçiyi sunar şekilde betimlenmiştir.

Girişin solunda ise elinde asa olan boynuzlu tanrı ya da başında miğfer bulunan mezar sahibi bey yer alır. 

Araştırmacı Salvini, bu kişiyi kral, soldaki figürü ise ölenin ardılı olduğunu belirtir.

Ortalarındaki keçinin kurban anlamı taşıdığına ise katılmaz.

Yakın zamanda mezar ve kabartmayı çalışan Araştırmacı Konyar, madalyon ve tunç levhalar üzerindeki kompozisyonlarla kabartmayı karşılaştırır.

Girişin solundaki sakalsız figürü kadın olarak tanımlar.

Doğubayazıt kalesi ovadan geçen yola hakim bir konumda değildir.

Bu nedenle kalenin yol istasyonu veya yol denetleyen bir karakol almadığı söylenebilir.

Ayrıca kalenin yakın çevresinde fiziki açıdan engebeli, verimsiz ve çorak bir arazi vardır, fakat yaklaşık 5 km kuzeybatısında günümüzde modern Doğubayazıt’ın kurulduğu yerde Doğubayazıt Ovası bulunur.

Ova bölgenin en büyük düzlük alanını oluşturmasına rağmen, toprağın tuzlu ve kireçli olması tarım yapmayı zorlaştırır.

Bu nedenle günümüzde de ova sadece otlak amacıyla kullanılır.

Dolayısıyla Doğubayazıt kalesini inşa edenlerin hayvancılıkla uğraştığı söylenebilir. 

Doğubayazıt kalesi boyut olarak küçüklüğü ve konum olarak izole bir yerde olması nedeniyle diğer aşiret merkezleriyle benzerlik taşımaktadır. 

Kalede bulunan kaya mezarı ve mezar girişinde bulunan rölyef kalede ayrıcalıklı bir sınıfın olduğuna işaret etmektedir.

Dolayısıyla Doğubayazıt kalesinin bölgede siyasi açıdan sözü geçen aşiretlerden birine ait olduğunu söylemek mümkündür.

Günümüzde görülen kale:

Günümüzde görülen kale yapısı, 1358-1382 yılları arasında bölgede egemenlik kuran Celayir Devletinin ikiye bölünmesi üzerine Doğubayazıt yöresinin kendisine verildiği, Şehzade Beyazıt tarafından 1374 yılında, Karakoyunlu hükümdarı Bayram Hoca’nın saldırılarına karşı koyabilmek için restore ettirilir. Bunun üzerine eski kaleye “Bayazıt Kalesi” adı verilir. 

 

BAYAZIT ESKİ CAMİSİ

Kalenin güney eteğindedir. Padişah I. Selim tarafından yaptırılmıştır. Caminin yer aldığı vadi yamacı  düzeltilerek, duvar örülmek suretiyle bir teras oluşturulmuş ve üzerine bu cami yapılmıştır.

Kesme taştan yapılan cami:  15 x 15 metre boyutlarında, kare planlı ve tek kubbelidir. Kubbe: 11.50 metre çapındadır. Sonradan yıkılan, beş gözlü cemaat yeri ve bir minaresi vardır.

doğubayazıt.ahmedi hani türbesi.1
Ağrı Doğubayazıt Ahmedi Hani Türbesi

AHMEDİ HANİ TÜRBESİ

Caminin, 200 metre yukarısındadır. Doğubayazıt merkezine: 8 km. uzaklıktadır. Mistik bir havası vardır. Bölgede en çok ziyaret edilen türbedir.

Peki: Ahmedi Hani kimdir?

Ahmedi Hani, Ağrı yöresinin çok önemli; şair ve filozoflarındandır. 1651 yılında doğmuştur. Doğu Anadolu’nun birçok bölgesini dolaşarak, Arapça, belagat ve dini ilimleri okumuş, ayrıca astronomi ile ilgilenmiştir. İshak Paşa Sarayı Camisinde dersler verdiği söylenir. Aynı zamanda: İshak Paşa’nın katibi olarak da bilinir.

Halk arasında: “veli” olarak kabul edilen Ahmedi Hani’nin, Doğubayazıt’ta, İshak Paşa Sarayının yanında bulunan türbesi, halen ziyaret edilmektedir. Doğubayazıt’ta: onun adına yeminler edilir.

BUZ MAĞARASI

Küçük Ağrı Dağının: güney eteğindeki, Hallaç köyünün, yaklaşık 3 km. kuzey doğusundadır. Doğal bir anıt mağaradır. Uzun eksenli ve elips biçiminde, yaklaşık 100 metre uzunluğunda, 50 metre genişliğinde ve 8 metre derinliğinde, elips biçimli bir çukurdur.

Mağaranın ağzı: esas çukura göre, biraz yukarıda kalır. İçinde: bazalt lavlar, kayalar ve bu kayaların üzerinde saf ve temiz suların donmasıyla oluşmuş, buz tabakaları var. Kayaların üzerinde, renk renk görünen temiz buz tabakaları, sarkıt ve dikitleri olan buz mağarası, mevsimlere göre, değişken bir havaya sahiptir.

Kışın: fazla soğuk olmayan buz mağarası: hava akımının etkisiyle, yukarıdan damlayan suları dondurarak, buza çevirir. Doğubayazıt ilçesinin en sıcak bölgesinde, böylesine geniş bir çukurda, dışarıdaki havadan tam bir zıtlık oluşturan mağara içinde, buzdan sarkıt ve dikitler, insanı hayrete düşürüyor. Mağara ağzından süzülen güneş ışığı, mağara içindeki buzlar üzerinde ışık oyunları yaratıyor.

Mağara içinde: kuşların yuva yapması, şimdiye kadar mağara içinde kimsenin etkilenmemesi ve devamlı buzlu su alınması, hava bileşiminin zehirsiz olduğunu göstermektedir.

Yöre halkının buzluk olarak adlandırdığı bu mağara: çevresindeki yerleşimlerin su ihtiyacını karşılamaktadır. Işık tutulduğunda: kristal gibi parlayan ve renkten renge giren buz parçaları, görenleri hayretler içinde bırakıyor.

Mağaranın en önemli özelliklerinden biri de: yazın soğuk, kışın sıcak olmasıdır. Kapısında: sürekli sıcak ve soğuk hava akımı bulunuyor.

ağrı.nuhun gemisi.1
Ağrı Doğubayazıt Nuh’un Gemisi

NUH’UN GEMİSİ

Ağrı dağının, güney karşısındaki Şürbahar (Telçeker) ile Üzengili (Meşar) köyleri arasında: doğal bir anıttır. Aslında bu anıt: gemi biçimli bir şekil (silüet) dir. Türkiye-İran transit yoluna 3.5 km. uzaklıktadır.

11 Eylül 1959 günü, Harita Yüzbaşı İhsan Durupınar: doğu bölgesinin, havadan çekilmiş foto-metrik haritalarını incelerken, ilginç bir resim bulur. Resim, bütün dünyayı ilgilendirmektedir. Bunun: Nuh’un gemisi olma ihtimali vardır. Bu tarihten sonra, Ağrı dağı ve Telçeker köyü üstünde, gemi aramaları hızlandırılır.

Aslında burası heyelan bölgesidir. Sonuçta, resimde görülen görüntünün: Nuh’un gemisinin karaya oturduğu yer mi, yoksa heyelanın etkisiyle böyle bir görüntünün oluştuğumu olduğu hakkında, net karar verilememiştir. Şekil: Nuh’un gemisi olması kadar ilginç olması yanında, doğal bir anıt niteliğindedir.

Yerkabuğunun bir oyunu sonucu oluşsa da, yerbilimi açısından çok ilgi çekicidir. Bu şekil hakkında: öne çıkan özellikler şunlardır:

Gemi kütlesi: sürekli heyelan olan ve akıntının bütün şiddetiyle devam ettiği yamaçta olduğu halde, yerinde sabit kalmış ve şekli bozulmamıştır.

O kütlenin biçimi: insanoğlunun yaptığı ilk gemilere benzerlik gösteriyor.

Baş tarafı çok dar, ortası genişçe ve arka kısmı ortaya göre daralmış haldedir.

Boyut olarak: 165 x 50 x 13 metre ölçülerindedir.

Bu rakamlar

Kutsal kitaplarda belirtilen ölçülere uymaktadır.  Çevresini oluşturan toprak malzemeye kıyasla: gemi kütlesinin malzemesi: kuvvetli bir fiziksel mukavemete sahiptir.

Gemi içinde ve yüzeyinde: üç ayrı seviye dizilmiş, eşit aralıklarla dağılmış ve fiziksel farklılıklar gösteren bölümler mevcuttur. Geminin muhtelif yerlerinde: gemi direklerini andıran, simetrik boşluk ve tümsekler vardır.

Evet: kalıntı çevresindeki toprak, yıllardır heyelan ile Telçeker köyüne kaydığı halde, geminin oturduğu toprak kütlesi, aynen kalmaktadır.

Nuh Tufanı sonucunda, karaya oturan geminin burada kaldığı öne sürülmektedir. 1983 yılından itibaren, kutsal geminin kalıntılarını arama çalışmaları hızlandırılmıştır.

Başta: James İrwin olmak üzere, Amerikalı araştırmacılar, burayı çok yönlü incelemişlerdir. Türk bilim adamları da, bu oluşumu bilimsel yönden incelemişlerdir. 1987 yılında, bölge SİT alanı ilan edilerek, koruma altına alınmıştır.

Geminin kalıntısı, kuş bakışı görecek bir yerde, turistik nitelikli bir kafeterya yapılmıştır. Evet: siz, bu kafeteryanın bulunduğu yere kadar araç ile gidebiliyorsunuz ve geminin kalıntısının bulunduğu söylenen, boş araziye, her türlü dikkatinizi vererek bakıyorsunuz, ama ilk anda kesinlikle bir gemi kalıntısı göremiyorsunuz.

Kafeterya açık ise, içeri giriyorsunuz ve duvarlardaki panolarda: resimler, yazılar, haberler ve fotoğraflar görüyorsunuz,  dışarı çıkıyorsunuz, bakıyorsunuz ve hayır yine, herhangi bir gemi kalıntısı yok.

Derken: hemen kafeteryanın aşağısındaki bir köy evinden: bir kişi geliyor. Bu kişi: bu bölgede yaşayan ve uzun yıllardır gelenlere; Nuh’un gemisinin kalıntısı hakkında bilgi veriyor.

O size: geminin bulunduğu yeri, geminin baş-kıç bölümleri ve konumunu başlıyor anlatmaya ve biraz önce boş gözlerle baktığınız bölgede, gözlerinizin önünde, aniden bir gemi silüeti beliriyor.

Ama nasıl, baş bölümü, arka bölümü, aynen sanki bir gemi gövdesinin yere oturtulmuş hali, gözlerinizin önünde canlanıyor. Evet; gerçekten, dikkatli ve bilinçli baktığınızda, açık ve engebeli arazide, aynen bir gemi gövdesi kalıntısı, öylece duruyor.

FOSİL AVCILARI

Evet, Nuh’un gemisinin bulunduğu söylenen bu bölgenin öne çıkan bir özelliği daha var. Şöyle ki: Merkezi Amerika’da olan bağımsız bir kuruluşun açıklamalarına göre, Amerikalı fosil avcıları: Ağrı Dağı eteklerindeki bir yataktan, yıllardır çıkardıkları fosilleri, ülkelerine taşımışlar.

Doğubayazıt’ta bulunan fosil yataklarında: deniz yıldızları ve ender bulunan kabuklu deniz hayvanları fosillerinin bulunduğu, bu tür fosillerin müzelerce kapışıldığı söyleniyor.

Dünyanın birçok bölgesinden toplanan fosiller gibi, buradan toplanan fosiller de: internette pazarlanıyormuş. Ağrı Dağının bulunduğu bölgenin, on binlerce yıl önce, sular altında bulunduğu, bu yüzden, bölgede önemli sayıda, deniz hayvanı fosillerinin bulunduğu belirtiliyor.

Evet, ülkem, taşı toprağı altın diye ben buna derim.

METEOR ÇUKURU

Doğubayazıt’ın 35 km. doğusunda, küçük Ağrı dağının eteğinin bittiği yerdedir. İran sınırına 2 km. uzaklıkta, Gürbulak sınır kapısı ile Sarıçavuş köyü arasındadır. 1892 yılında, gökten düştüğü sanılan büyük bir parçanın, meydana getirdiği çukur, dünyada büyüklük ve derinlik olarak, Alaska’dakinden sonra, ikinci büyük meteor çukurudur.

Söylenenlere göre: bu silindirik doğal kuyu, Tersiyer kalkerlerini örten, kalın ve çatlaklı bazaltlar içinde: 100 yıl önce (1880-1885) geceleyin birden açılmış, o gecenin sabahında Gülveren Köyünün kaynak suları bulanık olarak akmıştır.

Çukurun açılması sırasında meydana gelen sarsıntı, geniş bir alanda hissedilmiştir. Çukurun iç kenarlarının: düzenli şekilde kesilmiş oluşu ve iç yüzeylerin kopma çizgileri taşıması, kuvvetli basınca bağlı bir deformasyon olduğunu ifade etmektedir.

Buna karşılık: bazı kaynaklar tarafından ise: bu çukurun: Doğubayazıt-İran transit karayolunun, İran sınır kesimine yakın bölümde; yol ile Gülveren köyü arasındaki bazalt lavlar ve bazaltlar içinde açılmış bir çöküntü çukuru (bazalt dolini) olduğu da söylenmektedir.

Ancak: yalnızca temel yapının kalker oluşunu esas alarak hareket eden bu görüşe; bütünüyle katılmak pek mümkün görülmüyor. Çünkü: bazaltik kayaçların kalınlığı yöreyi ilgilendiren stratigrafik dikme kesitlerde, 120 metreden daha kalın gözükmektedir.

Diğer yandan

Bazaltik lavların, doğal direnci, bu çaptaki dairesel çökmelere izin vermeyecek özelliktedir. Ayrıca, yöre halkının da, aynı konuda, tarihi kayıtlara geçmiş gözlemleri vardır.

Belirtilen tarihte meydana gelen yer sarsıntısının, yakın çevrede, şiddetli bir şekilde hissedilmesi bile, küçük bir bazalt dolininin, bu ölçüde sarsıntı oluşturmayacağını vurgulamaktadır.

Evet; çukurun genişliği; 35 metre, derinliği 60 metredir. Toprağa gömülü göktaşının üzeri, iç duvarlardan çöken toprak tabakasıyla örtülüdür.

Buraya gittiğinizde: çukurun kenarlarına lütfen fazla yaklaşmayın. Aslında: tel örgülerle güvenlik önlemi almışlar ama yine de, bu tellere güvenmek pek sağlıklı değil.

Evet: burada en dikkatimi çeken şey: çukurun kenarlarındaki kaya/taş bloklarının sanki bıçakla-jiletle kesilmiş gibi olması idi. Evet: çok büyük bir kütle, gökyüzünden gelmiş ve burada, taş ve kaya bloklarını sanki jiletle keser gibi, araziye gömülmüş.

Keşke: burası turistik bir alan olarak daha bilgi ve ilgi sahası olsa. Gittiğinizde göreceğiniz üzere; burada insan gören askerler; doğal olarak, güvenlik görevlerini akıllarına getirip (turizm akla gelmiyor) hemen yanınıza gelip, kim olduğunuzu inceliyorlar.

Ama; diğer yönden, burası, gerçekten görülmeye değer, hatta, göktaşı olduğu söylenen ve üzeri toprakla örtülü nesnenin üzeri temizlense, inanın böyle bir şey, yabancıların elinde olsa, bırakın burayı temizlemeyi, temizleyip, buraya özel turistik geziler düzenleyip bir güzel satarlar.

Ama, bizim ülkede, başka yazılarda da sözünü ettiğim gibi, taşlara ilgi gösterilmiyor. Bakış açısı: yalnızca: Taş. Çukur alanında: gerek toprak ve gerekse çöplerin en kısa zamanda temizlenmesi, çevreye çekilen emniyet şeridinin daha düzenli ve güzel hale getirilmesini diliyorum.

doğubayazıt.gürbulak.1
Ağrı Doğubayazıt Gürbulak Gümrük Kapısı

GÜRBULAK GÜMRÜK KAPISI

Gürbulak gümrük kapısı: Ağrı iline 129 km. ve Doğubayazıt ilçesine ise: 34 km. uzaklıktadır. Meteor çukuruna gittiğinizde, Gürbulak Gümrük Kapısına da gidebilirsiniz. Bu yol üzerinde: belki de kilometrelerce uzunlukta “TIR Kamyonları” kuyrukları görebileceksiniz.

Gümrük bölgesine gittiğinizde: gerek Tır şoförlerinin yaşam tarzını görme şansınız olacak ve gerekse, gümrük mağazalarını gezme şansınız olacak. Bu arada: biraz ileride ki İran gümrük kapısını da görebileceksiniz.

 

Ağrı şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Ağrı Patnos

patnos.çarşı.1
Ağrı Patnos

2021 yılında: bir gece, iki gündüz kaldığım bu ilçede: maalesef ilçe merkezini gördüm, ancak: aşağıda anlattığım tarihi mekanları görme şansım olmadı. Umarım: toparlayabildiğim bilgiler: gerek burada yaşayan ve gerekse buralara yakın olup ta, buralardan geçen ziyaretçiler için yeterli olabilir. Farklılıkları; yorum olarak yazarsanız, diğer ziyaretçilerimizin yararlanmaları açısından, mutlaka faydalı olacaktır.

ULAŞIM

Patnos’un Ağrı il merkezine uzaklığı: 82 km. dir. İlçe: Ağrı-Bitlis, Ağrı-Muş illerini birbirine bağlayan, dört yol kavşağında bulunmaktadır. E-95 karayolu ile, Van ve oradan da İran’a bağlanır. İşlek bir karayolu üzerindedir.

patnos.gene.1
Ağrı Patnos

GENEL

Patnos ovasının kuzeyinde: Ağrı-Van-Bitlis-Muş karayollarının kavşağında kurulmuştur. Denizden yüksekliği: 1650 metredir.

Patnos’ta kara iklimi hakimdir. Yazları: sıcak ve kurak, kışları: soğuk ve kar yağışlıdır.

patnos.süphan dağı.1
Ağrı Patnos

Patnos

Süphan dağının 25 km. kuzeyindedir. Süphan Dağı, ilçeden, tüm haşmeti ile görülür. Bu dağ: İran inanışlarına konu olmuştur. Şöyle ki: dağa çıkmak zor olduğundan: zirveye üç kere çıkmanın bir hac sevabı kadar olduğuna inanırlar.

Burada dikkati çeken bir özellik var. Askeri nüfusun, toplam nüfus içindeki payı: 1985 yılında: % 31.4, 1990 yılında: % 17 ve 1995 yılında ise: % 31.8’dir.

Tarihi süreç içinde: Patnos, Urartuların dini merkezinin bulunduğu bir yer olarak öne çıkar. İlçenin tarihteki adı: Aladri ve Patusis’tir.

Doğal oluk ve yolların düğümlendiği bir noktada bulunan İlçenin konumu, kendisine oldukça stratejik bir konum kazandırmıştır. Bu özelliği: tarih boyunca, bölgenin egemenleri tarafından hep kullanılmıştır.

Ağrı ilindeki, tarihi kalıntıların en eskisi Patnos’taki: Aznavur ve Girik Tepeleridir. Urartu uygarlığından kalma bu tepelerde: tapınak ve çeşitli maddi kültür ürünleri bulunmuştur. Aznavur Tepe: Urartu mimarisinin en önemli eserlerindendir. Diğer önemli bir saray da: Girik Tepede bulunmaktadır.

Girik Tepe: Değirmen Tepe olarak da bilinir. Bu tepe: 15 km. yükseklikte, bir höyüktür. Günümüzde: tahrip edilmiş ve iyice alçalmıştır. Aznavur Tepe ile birlikte, burada kazı yapılmıştır. Kazılarda: höyük tepesinde, saraya benzeyen anıtsal bir yapının, höyüğü çevreleyen bir surun kalıntısı ortaya çıkarılmıştır.

patnos.kot tepesi.1
Ağrı Patnos

AZNAVURTEPE-ALUDİRİ

Patnos ilçesinin yaklaşık 3 km kuzeybatısında, doğal bir tepeliğin üst kısmı ile güney ve güneydoğu yamaçlarında kurulmuştur. Patnos kalesi olarak da bilinir.

Aznavurtepenin bulunduğu bölge, Aşağı Murat havzası ile Yukarı Aras havzasına ulaşan sefer yollarının kavşak noktasını oluşturur.

Dönemin yazılı kayıtlarından, Aznavurtepe’nin Kral İşpuini, Menua, I Argişti ve II Sarduri dönemlerinde eklemeler yapılarak geliştirildiği anlaşılır.

Aznavurtepe’deki ilk inşa faaliyetleri, İşpuini dönemine tarihlenir.

Patnos’da bulunan bazalt sütun kaidesi üzerinde, İşpuini’nin daha önce hiçbir şey olmayan bu yerde yaptırdığı inşa faaliyetlerinden bahsedilir. Fakat yazıt tam olarak okunamadığından İşpuini’nin ne inşa ettirdiği anlaşılamaz.

Aznavurtepe’ye dair önemli bir yazılı bilgi ise: sitadelde bulunan tapınak duvarlarından edinilir. Yazıtta, Menua’nın Aludiri şehrinde Haldi kapıları yaptırdığı ve bir kale inşa ettirdiğinden bahsedilir. Yazıtta bahsedilen Aludiri kenti, tapınağın bulunduğu Aznavurtepe ile eşitlenir. Tapınak yazıtlarından dolayı tapınağın Menua tarafından inşa ettirildiği söylenebilir. Ayrıca sitadeli çevreleyen sur duvarları Menua tarafından yaptırılmış olmalıdır.

Kentin Sitadel alanı, kabaca yuvarlak planlı tepeliğin üst kısmında, yaklaşık 6 hektarlık bir alanı kaplar.

Aşağı şehir ise sitadelin güney ve güneydoğu eteklerine uzanan yaklaşık 25 hektarlık alana ulaşır.

Sidadel gibi aşağı yerleşmenin de sur duvarları ile çevrelendiği anlaşılır.

Günümüzde bir kısmı görülen ve kalınlığı 4 m ye ulaşan sur duvarları eşit aralıklarla yerleştirilen kulelerle desteklenir.

Tapınak Kompleksi:

Yukarı Anzaf’da olduğu gibi, sitadelin en üst noktasında bulunur. Tapınağın duvarları 3 sıra kesme taş üzerine kerpiç duvar olacak şekilde inşa edilmiştir. Tapınağın cella kısmı 5 x 5 m ölçülerindedir. Köşeleri rizalitti tapınağın girişi güneydoğuya bakar. Tapınağın önünde geniş bir avlu olduğu anlaşılır. Tapınak önünde uzanan avlusu ve tapınağa ait odalarla birlikte bir kompleks olarak inşa edilmiştir.

Tapınağın doğu kısmında, duvarları renkli desenlerle süslü oda içerisinde tapınağa ait olduğu anlaşılan eşyalar bulunur. Bu eşyalar arasında bronz mızrak ucu, ok uçları, bronz bileklik ve rozet, mühürler, biri gümüş olmak üzere yüzükler dikkat çeker.

Odanın güney duvarının dış yüzünde bulunan yazıtta: I Argişti’nin “asihusi” yapısını yaptırdığı yazılıdır. İçinden eşyalar çıkan odanın, içindeki hediyeler nedeniyle tapınak adaklarının bulunduğu yer olduğu düşünülür.

Yazılı kaynaklar “asihusi” yapısının: Aznavurtepe dışında Van Kalesi, Arinberd, Kef, Armavir, Ayanis kentlerinde olduğunu gösterir. Krali bir yatırım olduğu anlaşılan bu yapını planı ve işlevi hakkında net bilgiler yoktur. Ancak ziyafet salonu olduğu öne sürülmektedir.

Tapınağın kuzey duvarına paralel uzanan duvarın 2.30 m mesafesinde; kalın bir duvara rastlanır. Duvarın kuzey yüzü kurban hayvanlarının bulunduğu fresklerle süslüdür. Ancak buradaki muhtemel yapılar bilinmemektedir. Muhtemelen bu odalar, tapınak kompleksine ait mekanlar olmalıdır.

Anıtsal Kapı Girişi:

Aznavurtepe’de yapılan kazılarda, surların batı yamacında doğuya bakan anıtsal bir kapı girişi ortaya çıkarılmıştır. Biri kapının yakınında, diğeri kuzey köşesinde olmak üzere iki yazıt bulunur. Yazıtlar: II Sarduri’nin depo inşasından bahseder. Ayrıca yazıtların bulunduğu yerde sur duvarının iç kısmında büyük pitos parçalarına rastlanır. Bu yüzden surların benzer şekilde Yukarı Anzaf kalesinin sitadelini çevreleyen batı sur duvarlarının iç kısımlarında sura bitişik şekilde depo yapıları ortaya çıkarılmıştır. Aznavurtepe’nin depo yapılarıyla ilgili bir diğer yazıt ise I Argişti dönemine tarihlenir.

Kaçak Kazılar:

1959 ve 1960 yıllarında yapılan kaçak kazılarda, Aznavurtepe’de tapınak alanının kaçak kazılarla tahrip edilmesi üzerine, 1961-1963 yılları arasında kazı çalışmaları yürütülür. Fakat hem kazı çalışmalarının kısa sürmesi hem de kazı raporlarının yetersizliğinden dolayı kenti tam olarak tanımlamak mümkün değildir.

Bu kazılarda: Kral Menua’ya ait tapınak, birçok Urartu yapısı ve mezarı ortaya çıkarılmıştır. Elde edilen buluntular ise: Erzurum ve Van Müzelerinde sergilenmektedir.

Kral İşpuini tarafından yazdırılmış, ancak başka bir yerde bulunmuş bir kitabeye göre: “ yörede, başka bir tapınak yaptırıldığı” anlaşılıyor.

İlçeye 19 km. uzaklıkta olan “Orta Damla Köy”ünde: bir Urartu kitabesi bulunmaktadır.

Ağrı Patnos Girik Tepe

GİRİK TEPE

İlçenin, 1 km. güneydoğusundadır. Değirmentepe olarak da isimlendirilir. Tepe: yüksek bir höyük şeklindedir. Ancak: zamanla tahrip edilmiş ve günümüzde yüksekliği iyice azalmıştır. Aznavur Tepe ile birlikte, burada da kazılar yapılmıştır. Kazılarda: höyük tepesinde: saraya benzeyen bir anıtsal yapı ve höyüğü çevreleyen surların kalıntıları ortaya çıkarılmıştır.

Bulunan bina: blok taş temelleri üzerine, kerpiç duvarlar şeklinde yapılmıştır. Sarayın: bu yöreye çok önem veren: Urartu kralı Menua veya oğlu I. Argişti döneminde yani MÖ.789-766 yılları arasında yapıldığı sanılmaktadır.

Evet: burası, bu saray kalıntısı da değerlendirilerek, Urartular döneminde, bir yönetim merkezi imiş. Ancak: yapılan kazılarda, herhangi bir yazılı belgeye, buluntuya rastlanılmamış. Ancak: yapının, çok büyük bir yangın geçirdiği öğrenilmiş. Büyük olasılıkla: kuzeyden yada doğudan gelen, atlı kavimler, burayı yakmışlar.

1960-1963 yılları arasında yapılan kazılarda: burada: yanmış bir iç avlu, taht odası, salonlar, kiler, mutfak ve iri toprak küplerin dizili olduğu mekanlar, mutfakta ocaklar, mangal, değirmen, havan, hamur yoğurma taşları, harem dairesinde 37 yanmış iskelet, iskeletlerin üzerinde yüzük, küpe, bilezik, kemer, boncuk, mühür, altın ve tunçtan yapılmış çok sayıda süs eşyası bulunmuştur.