İngiltere Londra Holborn ve Inns of Court

İngiltere Londra Holborn ve Inns of Court

Bu bölge, geleneksel olarak hukuk ile basın sektörünün yerleştiği bir yerdir. Royal Courts of Justice (Kraliyet Adalet Sarayı) ve Inns of Court (Hukuk Ofisleri) buradadır, ulusal gazetelerin büyük kısmı 1980’lerde Fleet Street’ten taşınmıştır.

Staple Inn ve Prince Henry’s Room’un ön cepheleri ile Middle Temple Hall’un iç kısmı gibi bazı yapılar 1666 Büyük Yangından önceki dönemden kalmadır. Holborn bir zamanlar şehrin alışveriş merkezleri arasındaydı.

Zaman içinde bu niteliği değişmiş olmasına karşın, London Silver Vaults ve Hatton Garden’ın altın ve pırlanta satıcıları hala buradadır.

 

SİR JOHN SOANE’S MUSEUM

13.Lincoln’s Inn Fields.WC2 adresindedir. Giriş ücretlidir yetişkinler için giriş ücreti 10 paund. Her rehberli tur 1 saat sürer. Biletleri, tur başlamadan yarım saat önce, kapıdan satın alabilirsiniz. Salı ve Cuma günleri turlar saat: 11.30 da başlar. Çarşamba ve Perşembe günleri ise, turlar saat: 15.30 da başlar. Cumartesi turları saat: 11.00 de başlar.

Tüm mevsimlerin adama olan, Georgian dönemi mimarı John Soane’in gittikçe büyüyen bu eve topladığı İngiliz ulusunun eserleri konusunda keskin bir gözü vardır. Soane: 1753 yılında bir duvarcı ustasının oğlu olarak doğmuş ve uzun ve seçkin bir kariyer sonucunda 1837 yılında ölmüştür. 1806 yılında Kraliyet Akademisine Mimarlık Profesörü olarak atanmıştır.

Ölümünün ardından, karısı: buradaki sanat eserlerine, sürekli olarak yenilerini eklemiş ve koleksiyonu düzenlemiştir. 1833 yılında: Parlamento Yasası ile, bu ev müze olarak kurulmuştur.
Geniş koleksiyonda Mısır ve Roma antikalarından, Hogarth, Canaletto ve Turner tablolarına, vitraylara, nadir kitaplara, kronometrelere, mobilyalara, Çin karolarına ve diğer binalardan kurtarılmış parçalara kadar pek çok eser bulunur.

İçeriği bir yana, evin kendisi 19. yüzyıl başı üst-orta sınıf Londralıların hayatı konusunda nadir, neredeyse dokunulmamış bir bakış açısı sunar.

 

LİNCOLN’S INN

11 dönümlük Inns Of Court (Londra Hukuk Ofisleri) kompleksi içinde, en iyi korunmuşlardan biri olan Lincoln’s Inn’deki binalarının bazılarının tarihi 15.yüzyıla kadar uzanır.

Chancery Lane’deki giriş binasının üstündeki kemerde dikkat çeken hanedan arması Kral Henry VIII e aittir. Ağır meşe kapıda aynı dönemden kalmadır.

I. Elizabeth döneminde, Shekespeare’in çağdaşı olan Ben Johnson’ın Lincoln’s Inn’in birkaç tuğlasını koyduğu söylenir.

Şapel, 17.yüzyıl Gotik tarzındadır. 1839 yılına kadar buraya kadınların gömülmesine izin verilmiyordu. Kızlar: 18. ve 19. yüzyıllarda yeni doğan bebeklerini buraya bırakırlarmış ve bu bebeklere genellikle “Lincoln” ismi verilerek burada büyütülürlermiş. Ancak Lord Brougham kendisi öldükten sonra kızının da yanına gömülebilmesi için bu kuralın değiştirilmesini sağlamıştır.

Lincoln’s Inn’in ünlü öğrencileri Oliver Cromwell, 17.yüzyıl şairi John Done ile ABD’nin Pennsylvania Eyaletinin kurucusu olan William Peem de vardır.

 

LİNCOLN’S INN FİELDS

Covent Garden civarındaki burası: bir zamanlar halka açık idamların infaz edildiği bir meydandır ve Lincoln’s Inn bölgesinden özel bahçeler ve bir çevre duvarı ile ayrılır. Meydan: muhteşem binalar topluluğu tarafından kuşatılmıştır.

Özellikle: bu meydanda Sir John Soane Müzesi ilgi çekmektedir. Meydan 12.yüzyıldan itibaren kamusal alan olmuştur. Ancak, 17.yüzyılda İnigo Jones isimli ünlü mimar tarafından yeniden dizayn edilmiştir. Bu dönemde özellikle “West End” tiyatrolarına yakın konumu ile önem kazanmaktadır.

Bu yüzden Londra’nın en popüler meydanlarından birisi olmuştur. Ünlü İngiliz aktris Nell Gwynne burada yaşamış ve oğlu St Albans Duke burada doğmuştur. (kendisi Kral Charles II nin metresidir)

Meydan, 1735 yılında Parkalentodan çıkan bir kanunla kapatılmış ve 1895 yılında London Country Council tarafından satın alınınca yeniden halka açılmıştır.

Tudorlar ve Stuartlar döneminde din şehitleri ile kraliyete ihanet etmekle suçlanan birçok kişi burada can vermiştir. Özellikle 1683 yılında Kıng Charles II’ye suikast girişiminde bulunan Plot ve onunla birlikte olduğu düşünülen William Russel ile ilk Bedford Dükü’nün oğlunun kafaları burada kesilerek idam edilmişlerdir.

Lincol’s Inn’deki öğrenciler ve diğer semt sakinleri, 1640’larda burada yapım çalışmalarına girişmek isteyen William Newton’dan ortadaki alanın sonsuza kadar halka açık doğal bir mekan olacağına dair söz vermesini istemişlerdir.

Çevreye duyarlı bu istek sayesinde avukatlar yazları tenis oynayıp açık havada notlarını okuyabilmektedirler. Burası aynı zamanda: yaz partilerine ev sahipliği yapan popüler bir yerdir. Londralılar, yaz aylarında burada öğle yemeği yerler.

Burası ayrıca son yıllarda şehrin evsizleri için akşam çorbalarını içebilecekleri bir yere dönüşmüştür. Özellikle: 1980’li yıllarda burası evsiz insanların istilasına uğramıştır. Ancak: bunlar 1992 yılında çiftliklere yerleştirilmişler, ortalık temizlenmiş ve 1993 yılında alanın çevresine yeni korkuluklar yapılarak, kapılar her gece gün batarken kilitlenmeye başlamıştır.

Günümüzde, Lincolns Inn bitişiğinde, doğu kenarı boyunca geceleri yine evsiz insanlara çeşitli dini kuruluşlar tarafından çorba servisi yapılmaktadır.

 

OLD CURİOSİTY SHOP

13-14 Portsmouth Street adresindedir ve her gün saat: 10.30-19.00 arasında açıktır.
Bu ayakkabı mağazası: Charles Dicken’ın aynı adlı romanındaki dükkan olup olmadığı bilinmese de, 16.yüzyıldan (muhtemelen 1567 yılında inşa edilmiştir) kalma bu binada yer alan mekan, kesinlikle Londra şehrindeki en eski dükkandır. Old Curiosity Shop: 1841 tarihinde kitap olarak basılmıştır.

Kraliçe Victoria: 1841 yılında bu romanı okuduğunda “çok ilginç ve akıllıca” bulmuştur. Kitap: Nell Trent isimli genç, güzel ve erdemli bir kızın: hayat hikayesini anlatmaktadır. O yetimdir ve ıvır-zıvır dolu dükkanda: dedesi ile birlikte yaşamaktadır. Onun tek arkadaşı, dükkanda çalışan dürüst bir çocuktur.

Evet, bu antika dükkanı: Dickens için ilham kaynağı olmuştur. Yarı ahşap, gıcırdayan yapı, onun mükemmel imajına uymaktadır. Ancak, dükkanın ismi, roman yayınlandıktan sonra eklenmiştir. Öte yandan, dükkanın gerçek hayatta: Kral Charles II nin metreslerinden birine verilen arazi üzerinde kurulduğu da söylenmektedir.

Çıkıntılı birinci katıyla çevresine 1666 Büyük Yangını öncesi Londra’sını yansıtan bir sokak görüntüsü verir. Çünkü gerek büyük yangından ve gerekse II. Dünya savaşındaki bombardımandan mucizevi olarak kurtulmuştur.

Old Curiosity Shop günümüzde el yapımı ayakkabılar satan bir dükkan olarak faaliyetini sürdürmektedir. Japon tasarımcı Daita Kimura, bodrumdaki atölyede benzersiz el yapımı ayakkabılar yapmaktadır. Ancak, bayanlar ve erkekler için yapılan bu ayakkabıların fiyatları; 200 paund dan başlamaktadır.

Binanın geleceği bir koruma yasasıyla garanti altına alınmıştır.

 

LAW SOCİETY

Profesyonel dava vekilleri üniversitenin merkezi, resmi hukuk kuruluşlarının bulunduğu semtin en ilginç mimariye sahip binasıdır. Burada tüketiciler için danışmanlık ve hukuki hizmetler sunulmaktadır.

1823 yılında, çok sayıda avukat, standartların belirlenmesi ve en iyi uygulama sağlayarak mesleğin itibarını yükseltmek için “Londra Hukuk Kurumu” isimli kurulun kurulması için bir araya geldiler. 1831 yılında kraliyet tüzüğü yayınlandı ve 1832 yılında, buradaki dört ion sütunlu bina açıldı.

Daha da etkileyici kuzey uzantısı, bir Arts&Crafts sanatçısı olan Charles Holden’in eseridir.
Holden, daha sonra Londra metrosunun tasarımcısı olarak ünlenmiştir. Pencere kemerlerindeki dört figür: gerçek adalet, özgürlük ve merhamet kavramlarını temsil eder.

Bina iflas mahkemesinin bulunduğu Carey Street’in köşesindedir. Carey adı sonraları muhtaç anlamına gelen “Queer”e dönüşmüştür.

Burada son bölümde ilginç bir nottan söz etmek istiyorum: 1827 yılında kurulan bu avukatlar kuruluna, kadınlar ilk olarak 1922 yılında alınmışlardır. Dikkat edin, neredeyse 100 yıl sonra. Bugün buraya kayıtlı 17.000 avukat bulunduğu söyleniyor.

 

ST GLEMENT DANES

Strand bölgesindedir.
Burada daha önce de 1000 yıllık süreçte kilise bulunduğu söyleniyor. Bu durum: 1170-1312 yılları arasında yaşamış William Domesday’ın kitabında yazılıdır. Ama bilinen ilk kilisenin:

19.yüzyılda Londra şehir merkezinden kovulan Danimarkalılar tarafından yapıldığı biliniyor. Ardından, bu muhteşem kilise binası, 1680 yılında Sir Chistopher Wren tarafından yapılmıştır. Çünkü, 1666 yılındaki büyük yangından hasar görmüştür. Yapının çan kulesi: 1719 yılında James Gıbbs tarafından kuleye eklenmiştir.

Kilisenin adı 9.yüzyılda Büyük Altred’in Londra’da kalmalarına izin verdiği Danimarkalı istilacıların torunlarının yaptırdıkları bir kiliseden gelmektedir.

17.yüzyıldan 19.yüzyıla kadar birçok kişi buradaki mezar odasına gömülmüşlerdir ve mezarlara ait plakalar bugün mezar odasındadır. 10 Mayıs 1941 tarihindeki bombardımanda bir bomba: binanın yalnızca duvarlarını ve kulesini ayakta bırakacak şekilde yapıya büyük hasar vermiştir.

1853 yılında ise, kilise Hava Kuvvetleri Konseyine teslim edilmiş ve yeniden yapılmıştır.
Duvardaki zincirlerin ölüleri çalarak tıp okullarına satan hırsızlara karşı korunma amacıyla takıldığı sanılmaktadır.

St Clement Danes, bugün bir trafik selinin ortasındadır.

Kraliyet Hava Kuvvetlerine (RAF) ait olan kilisenin içi mekanı RAF sembolleri, hatıraları ve anıtlarıyla doludur. Galeride duran kilisenin organı: Ralph Downes tarafından tasarlanmış ve söylenenlere göre Londra şehrindeki en iyilerden birisidir. 1941 yılında yerleştirilen bu organ, Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri üyelerinin hediyesidir.

Kilisenin dış cephesinde, doğu yönünde bulunan heykel, kilise ayinlerine düzenli katılan Dr Johnson’a adanmıştır.

Kilisenin çanları Pazartesi-Cumartesi arası saat: 09.00, 12.00, 15.00 ve 18.00 de İngiliz çocuk şarkısı “Oranges and Lemons” un melodisiyle çalar ve her Mart ayında burada çocuklara portakal ve limon verilir.

 

ROYAL COURTS OF JUSTİCE

Strand, WC2 adresindedir.
Neredeyse bin yıllık bir geçmişe uzanan hukuk geleneklerine bağlı olan bu yerde, beyaz peruklu yargıçlar ve avukatlar İngiltere’nin yasal merkezini oluşturan koridorlar, geçitler ve odalardan oluşan bu labirentte dolaşırlar.

Bu gri taş yapı, neo-Gotik labirent 19. yüzyılın sonunda yapılmış yani 1882 yılında yapılmıştır. Yapının mimarı aynı zamanda bir avukat olan George Edmund’dur. 8 yıllık çalışmanın sonucunda bitirilen bina Aralık 1882 tarihinde görkemli bir törenle Kraliçe Victoria tarafından açılmıştır, ancak mimar: tüm dış süslemeler ve dış dizayn tamamlanamadan ölmüştür.

Dış bölüm: revaklar üzerindeki oymalarla, tam bir laiklik ve dini karışımı simgelemektedir. Dış sundurmada: İngiltere’nin önde gelen avukatları ve hakimleri bulunur. Ayrıca: İsa, Musa ve King Solomon tasvirleri ve bir kedi-köpek tasviri de görülür. Kedi-köpek tasviri: biraz kaprisli davacıları ifade etmektedir.

Yapının içinde ise, 88 mahkeme odası bulunur ve ulusun pek çok sivil davalarına bakar. Victoria döneminden kalma bu binanın önünde ise, dava sonucunu bekleyenler, protesto gösterileri ve televizyon kameralarının kargaşası: olağan manzaralardır.

Görkemli giriş holü, sivil bir binadan çok katedrale benzemektedir ve 24 metre yüksekliğindeki 72 metre uzunluğundaki Great Hall’e açılır. Binanın koridorlarının uzunluğunun 5.6 km. olduğu söyleniyor.

Boşanma, iftira, medeni yükümlülükler ve temyiz davalarına burada bakılır. Halkın birçok davaya katılmasına izin verilir. Ağır Ceza Davalarına ise, buraya on dakika uzaklıktaki “Old Bailey” denilen yerde bakılır.

 

TEMPLE BAR MEMORİAL

Fleet Street adresindedir. Adalet Royal Court yanındadır.
1880 yılında yapılan bu anıt, Mahkeme Binalarının karşısında, Fleet Street in ortasında yer alır ve City’nin başlangıç noktasını belirler ve Belediye Başkanına tam burada; her yıl yapılan törende City bölgesine girmeden önce, burada sadakat sembolü olarak incili kılıcı sunulur. Hatta: geleneksel olarak devlet törenlerinde Kraliyet ailesi bu noktada durarak Belediye Başkanından giriş izni ister.

Wren in tasarımı olan büyük Temple Bar kemeri de eskiden buradaydı. 1669-1672 yılları arasında porland taşı kullanılarak yapılan bu ince kemer: Kral Charles II döneminde, Wren tarafından yapılmıştır. Bu iki katlı yapının üstündeki kemerler, yayaların geçişi için yapılmıştır. Üst kısımda, dört heykel bulunur. 1800’lü yıllarda kemer buranın büyüyen trafiğine engel olmasına rağmen, yıkılmaktan kurtulmuştur.

1879 yılına gelindiğinde ise, şehir komisyonu: bu tarihsel anıtın buradan kaldırılmasına karar vermiş ve 11 günlük bir süreçte, anıt parça parça sökülmüş ve özenle ayrılan 2700 parça taş: Theobalds Park bölümünde, yeniden inşa edilmiştir.

Evet, Wren’in yapıtı buradan kaldırılmış olsa da, 1880 yılında Horace Jones tarafından, Temple Bar’ı işaretlemek için burada daha küçük bir anıt tasarlanmıştır. Bu anıt: ayrıntılı bir kaide üzerinde, neo-Rönesans stilinde yapılmıştır.

Bugünkü anıtın zeminini çevreleyen dört rölyeften kemerin bir zamanlar nasıl göründüğünü anlamak mümkündür. Son bir not: anıtın üzerinde “ejderha” figürü göreceksiniz, bunun anlamı: ejderhanın şehri koruduğuna inanılmasıdır.

Aynı zamanda “ejderha” Londra şehrinin simgesidir. Ama bu ejderha figürü biraz farklıdır. Bunun temel özellikleri: yarı kartal, yarı aslan ve bu yüzden oldukça perdeli ve pullu kanatları ve tüyleri vardır ve bir sürüngen vicutu daha ağır basmaktadır.

 

FLEET STREET

William Caxton ın yardımcısı İngiltere nin ilk matbaasını 15. yüzyılın ikinci yarısında yani 1534-1535 yıllarında burada kurmuştur. Fleet Street bu tarihten itibaren Londra’nın yayıncılık merkezi oldu.

Oyun yazarı Shakespeare ve Ben Johnson, no.37 de bulunan eski Mitre Tavern ın müdavimleriydi.

1702 yılında ilk gazete “The Gaily Courant” burada “Ludgate Circus” denilen yerde (günümüzde Leon restaurant) yayınlanmıştır. Başlıca haber kaynakları olan City ile Westminster’e yakın mesafedeki Fleet Street, bunun için en uygun mekandı.
Caddenin adı, sonraları basınla aynı anlamı taşır olmuştur.

1987 yılında yeni teknolojilerin basım işlerini Wapping ve Docklands gibi merkezlerden uzak semtlerde yürütmesini gerektirdiği için gazete binalarının alt katlarındaki basımevleri buradan taşınmıştır. 20. yüzyıla gelindiğinde, her büyük gazetenin genel merkezi burada bulunuyordu. Ayrıca, yine bu cadde üzerinde antik meyhaneler de görülüyordu.

Bugün gazete ofisleri de buradan taşınmış, geriye sadece Commowealth Broadcasting haber ajansı kalmıştır.

Caddenin batı ucunda, Fetter Lane in karşısındaki El Vino Şarap Barı gazetecilerle avukatların uğrak yeridir.

Günümüzde, burada gece turu düzenleniyor. Bu gece turunda: güzergah boyunca aktörler, müzisyenler ve cesetlerle Londra’nın tarihinde kısa bir yolculuk yapılıyor ve bu kan donduran tur: Fleet Street sokağının karanlık tarihini öğrenmeyi sağlıyor. Tur 2 saat sürmektedir ve Perşembe gecesi yapılır.

 

PRİNCE HENRYS ROOM

Fleet Street pub’ının bir bölümü olarak 1610 yılında inşa edilen Prens Henry Odası, adını, alçı tavanının ortasındaki PH harfleri ile Galler Prensinin armasından alır. Bina bir galeri olarak inşa edilmiş, burası da Kral James I tarafından büyük oğlu Galler Prensi Henry için ayrılmıştır.
Ev: 1666 büyük yangınından sağ olarak kurtulan birkaç yapıdan biridir. 1905 yılında restore edilmesine rağmen, bina 1610 yılında yapılmıştır.

Ancak: ilk yapılan orijinal cephe: 1900 yılında restore edilmiştir. Ön cephedeki cumbalı pencereler, kalın tabakalar altında korunmuştur. Yani, cephedeki cumbalı pencereler aslına uygun olarak restore edilmiştir.

I.James in büyük oğlu olan Galler Prensi Henry kral olamadan ölmüştür.

Odadaki meşe panoların büyük kısmı ve Inner Temple a giden geçit boyunca uzanan yarı ahşap ön cephe orijinaldir.

Salonda ayrıca günlük yazarı Samuel Pery ile ilgili bir sergi de bulunmaktadır. Çünkü: 1975 yılında birinci kattaki Prens Henry odası: onun hayatının hatıralarını gösterecek bir müze yapılmak üzere, Samuel Pepys Kulübü tarafından satın alınmıştır. Müze olarak kullanılan bu bölümde: özellikle tavan ilgi çekmektedir çünkü Londra şehrinde günümüze kalan en iyi jakoben-zenginleştirilmiş alçı tavan olarak bilinmektedir.

 

TEMPLE

İnner Temple (İç Tapınak) ve Middle Temple (Orta Tapınak) dört Hukuk Ofisinden ikisidir. İç tapınak doğuda, orta tapınak ise batı bölümündedir. Bunların ortasında “Temple Church” bulunur ve her iki tapınak/misafirhane buradan yönetilir. Bölümlerin her birinin kendi bahçesi, yemek salonu, kütüphanesi ve idari ofisleri vardır.

Tapınağın adı, Kutsal Topraklara hacca gidenlerin korunmasını üstlenen Tapınak Şövalyelerinden gelir.

1312 yılında Tapınak Şövalyeleri dağılınca, papa onları, King Edward II’nin himayesine göndermiştir. Buraya yerleşen tarikat Kraliyeti tehdit edecek denli güç ve zenginliğe ulaştığı için kapatılmıştır.

Tarikatın ayinleri kilisenin mezar odasında gizlice yapılmıştır. Tapınak Şövalyelerinin 13.yüzyıldan kalma heykelleri neftedir.

Diğer ilginç ve eski binalar arasında Orta Tapınak Salonu bulunur. Elizabeth dönemi iç mekan günümüze kadar gelmiştir. Shakespeare’in “Onikinci Gece” oyunu, 1601 yılında burada sahnelenmiştir.

Temple’ın arka kısmında huzur dolu, sessiz bahçeler Embankment a kadar uzanır.

 

ST BRİDES CHURCH

Fleet Street.EC-4 adresindedir.
St Brides Church: Wren’in en çok sevilen kiliselerinden birisidir. Kilisenin Fleet Street’te bulunması nedeniyle vefat eden gazetecilerin son törenleri geleneksel olarak burada düzenlenir. Duvarlardaki plakalar: Fleet Street gazetecileri ve basımevi çalışanlarının anısını yaşatır.

II. Dünya savaşı bombardımana Londra’nın gazetecilik lideri kilisesini neredeyse yok etmiş olsa bile, kilise Sir Christopher Wren’in orijinal tasarımına göre tekrar inşa edilmiştir. Ancak, burada: yaklaşık 2000 yıldır St Bride isimli İrlandalı bir prensin kızı adına, önce Romalılardan başlayan ve ardından devam eden bir dini alan bulunduğu bilinmektedir.

1703 yılında eklenen, sekizgen ve 69 metrelik katmanlı “düğün pastası” tarzı çan kulesi, hava saldırılarından kurtulan sadece tek kısım olarak kiliseyi süsler. Çan kulesi hakkında yazılmış en romantik efsane şöyledir: William Rick: Ludgate Circus yakınlarında bir çırak olarak çalışır.

Çıraklık sonunda kendi işini kurar ve kilisenin çan kulesinin yapımında görevlendirilir. Bu sırada, efendisinin kızına aşık olur ve evlilik için babasının onayını alır. Ama:düğün için muhteşem bir pasta yaratmak istemektedir ve kilisenin çan kulesini: bir pastanın katmanları gibi yukarı doğru azalan kat-kat yapar.

Böylece: katlı düğün pastası geleneği başlar.

Alman bombalarının ardından, 1940 yılında bu kez bir yangın kiliseyi olumsuz etkiler. 1953 yılında Ortaçağ arkeolog Profesör WF Grimes önderliğindeki bir gurup: iskelet kalıntılarından başlayarak, kilisenin temellerini açığa çıkarmışlar ve 17 yıllık bir süreç sonunda bugünkü kilise ortaya çıkmıştır.

Mezarlığında bir müze, tarihi mezar taşlarından oluşan bir koleksiyon ve mezar hırsızlarına engel olmak için tasarlanmış ender bulunan “demirden bir tabut” vardır.

St Bridge Çarpraz haç: Bu ilginç haçın, Bridge tarafından yapıldığı söylenir ve bu güne kadar İrlanda genelinde evlerde görülür. Burada kilisenin giriş kapısı üzerinde de vardır.
Mezar odasında: önceki kiliselerin kalıntıları ve bir Roma dönemi kaldırım parçası görülmektedir.

İngiltere Londra Holborn ve Inns of Court YE OLDE CHESHİRE CHEESE

 

YE OLDE CHESHİRE CHEESE

Fleet Street üzerindedir.
Burada yüzyıllar boyunca bir han bulunmaktaydı. İlk olarak 1538 yılında burada yapılan pub: 1666 büyük yangınında yok olması üzerine, 1667 yılında yeniden inşa edilmiştir. Yapının kasvetli havası ilgi çekmektedir.

Kışın açık şömineler yapının sıcak tutulmasını sağlarmış. Bar salonunda ise, buraya düzenli olarak takılan insanların kimliklerini belirten plakalar bulunmaktadır. Bu plakalara göre, buraya düzenli takılan edebiyat insanları şunlardır: Mark Twain, Alfred Tennyson, Oliver Goldsmith, Arthur Conan Doyle.

17.yüzyılda günlük yazarı “Samuel Pepys” burada takılırmış. Ancak bu pub’ı 19. yüzyıl edebiyatçılarının mekanı haline getiren asıl kişi “Dr Sauel Johnson”olmuştur. Pub’ın müdavimi olan edebiyatçılar arasında “Charles Dickens” da sayılabilir. Ama buranın bir ünlüsü daha vardır. Yaklaşık 40 yıl boyunca burada yaşayan papağan “Polly Parrot” 1926 yılında öldüğünde, 200 gazete bu ölüm haberini yazmıştır.

Pub 18.yüzyıldaki gibi masa ve sıralarla döşenmiş, şömineli küçük odalara ayrılmış ve rahat havasını bugünde koruyabilmiştir. Pub’ın üst katı: 18.yüzyılda bir genelev olarak kullanılmış ve odanın çinileri, halen Museum of London’da sergilenmektedir.

 

DR JOHNSON HOUSE

17.Gough Square adresindedir. Dr Johnson evi: City sokaklarının labirenti içine sokulmuş 300 yıllık bir konaktır. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 4.5 paund, çocuklar için 1.5 paund ücret ödemek gerekir.

18.yüzyıl bilgini Dr Samuel Johnson, biyografisini yazan James Boswell in derlediği, ince zekasını yansıtacak ancak genellikle ihtilaflara yol açan sözleriyle ün yapmıştır. Johnson 1709-1784 yılları arasında burada yaşamıştır. Kendisi: yazar ve sözlük bilimcisidir.

En önemli çalışması “İngilizce Dil Sözlüğü” dür ve 1755 yılında yayımlanmıştır. Aynı zamanda dönemin etkili şairlerindendir. Yazdığı sözlüğün, günümüzdeki sözlüklerden tek ayrıcalığı, kendi sözlüğünde kendi düşüncelerini de belirtmiş olmasıdır.

1755 yılında yayınlanan ilk İngilizce sözlüğü, masaları başında bütün gün çalışan altı yazıcı ve diğer asistanlarıyla birlikte buradaki tavan arasında tamamlanmıştır.

Tarihi 1700 öncesine uzanan evi, 18.yüzyıl mobilyalarıyla döşenmiştir. Johnson ve yaşadığı dönemle ilgili eserlerin bulunduğu bir koleksiyon da görülebilir.

Bu eserler arasında arkadaşı Bayan Thrale e ait bir çay takımı ile Johnson un ve arkadaşlarının resimleri de vardır. Çocuklar George dönemi giysilerinin replikalarını deneyebilirler.

İngiltere Londra Holborn ve Inns of Court ST ANDREW HOLBORN

 

ST ANDREW HOLBORN

Bu ahşap ortaçağ kilisesi 1666 yangınından rüzgar yönündeki bir değişiklik sayesinde kurtulabilmiştir. Şehir ile West End arasındadır.

Ancak, her ne kadar yangından kurtulsa da, zaten kötü durumda bulunan kilisenin onarımından ise, yenisinin tasarlanması düşünülmüş ve 1686 yılında Wren’in kiliseyi yeniden tasarlaması istenmiş ve eski kiliseden geriye sadece 15.yüzyılda yapılan taş kulenin alt kısmı kalmıştır. Wren burada yeni kilise yaptığında, kulenin içinde ortaçağ taş işçiliği görülebilmektedir.

Ancak: 2001 yılında yapılan arkeolojik kazılarda: kilisenin altında Roma kalıntılarına rastlanılmış ve böylece sitenin daha eski ve uzun bir süredir kullanıldığı anlaşılmıştır. Ancak, burada bir kilise bulunduğuna dair ilk resmi kayıtlar, MS. 951 yılından kalmadır.

Wren’in en ferah kiliselerinden biri olan St Andrew, II. Dünya Savaşında hasara uğramış ancak Londra esnaf odalarının kilisesi olarak yeniden restore edilmiştir.

Yahudi asıllı başbakan Benjamin Disraeli 1817 yılında burada vaftiz edilmiştir. Kilise: aynı zamanda “Royal Free Hastanesi” kurucu yeri olarak bilinir. 1827 yılında, William Marsden: kilisenin merdivenlerinde ölmek üzere olan bir kadın bulur.

Bunun üzerine: Greville caddesinde yoksul ve muhtaç insanlar için bir hastane kurmaya karar verir. Hastane daha sonra Gray Inn bölgesine taşınır, günümüzde ise Hampstead bölgesindedir.
Kiliseye 19.yüzyılda bir yetimler okulu eklenmiştir.

 

HOLBORN VİADUCT

Victoria döneminden kalma bu demir işi sembol, 1860 lardaki trafik düzenlemesinin bir bölümüydü. 1863 ve 1869 yılları arasında inşa edilen bu köprü, Londra merkezindeki ilk köprüdür. Köprünün inşa edildiği viyadük: 1400 metre uzunluğunda ve 80 metre genişliğindedir.

Köprü: mimar William Haywood tarafından yapılmış ve Kraliçe Victoria tarafından açılmıştır. Günümüzde Londralılar tarafından pek önemsenmeyen bu köprü, Victoria döneminin bir mühendislik harikası olarak önem kazanmaktadır.

Çünkü mimar: dökme demir kemerler aracılığı ile, zarif yaldızlı metal başlıklardan yukarıya granit sütunlar kullanmıştır. Özellikle burada art-nouveai formları ilgi çeker. Yani, yapı benzersiz bir mimari zenginlik sunmaktadır.

Köprüye bir merdivenle bağlanan “Farringdon Street”in tepesine çıkarsanız City kahramanlarının heykelleri ile Ticaret, Tarım, Bilim ve Güzel Sanatlar’ın bronz simgelerini görebilirsiniz.

 

ST ETHELDREDA CHAPEL/CHURCH

İngiltere Londra Holborn ve Inns of Court;

14 Ely Place adresindedir. Prenses Etheldreda: Kral Anna döneminde iktidar ailesinin önemli bir üyesi olarak 630 yılında doğdu. O bir rahibe olmak istedi, ama bu sırada bakire kalması koşulu ile komşu kral Egfrith ile siyasi bir evliliği kabul etmek zorunda kaldı.

Ancak, kral anlaşmayı bozmaya çalıştı. Prenses ise, o sıralarda dini bir topluluk kurdu ve oldukça büyük bir devrimci olarak: topraklardaki tüm kölelerin serbest bırakımlısı gibi etkinlikler sağladı.

679 yılında ölümünün ardından: insanlar onun yaptığı yardımseverlik ve iyilikleri unutmadılar. Hatta söylenenlere göre: gömüldüğü ıslak toprakta, 15 yıl sonra vücudunun korunduğunun görüldüğü söylenir. 1106 yılında cenazesi ölümünden yaklaşık 450 yıl sonra yaptırılan bu kiliseye taşınmıştır. Bugün “Ely Katedrali”ne giderseniz, onun mezarının yerini işaretleyen bir kitabe görülüyor.

Evet: kiliseye ismini veren prensesten söz ettikten sonra gelelim kilisenin yapımına: Kilise: 1290 yılında Kral I.Edward döneminde inşa edilmiş ve “John De Kirkeby” adını taşımaktadır. Kilise yapıldıktan sonra Londra’ya gelen “Ely piskoposları” buraya yerleşmiştir.

Piskoposlar: Londra şehrindeki bu saray gibi dini yapıya yerleştiklerinde, burası Londra şehrindeki en etkili yerlerinden biri olmuştur. Zaten: Kral I. Edward döneminden günümüze kalan iki önemli yapıdan biridir. Dönemin diğer yapıları yok olmuştur.

Yapı: 1620 ve 1623 yılları arasında İspanyol Büyükelçiliğinin şapeli olarak kullanılmıştır.
Daha sonra evi satın alan Elizabeth dönemi saray çevresinde Sir Christopher Haulton’ın mirasçıları şapel hariç evin tamamını yıkarak bir Protestan kilisesine dönüştürmüşlerdir.
St Etheralda: 1873 yılında yine Katolik kilisesi olur.

 

HATTON GARDEN

İngiltere Londra Holborn ve Inns of Court;

Önceleri Hatton House un bahçesinin bulunduğu alana inşa edilen bu mekan, 1581 yılından bu yana şehrin pırlanta ve mücevher merkezidir.

Paha biçilmez parçalardan en değersizlerine kadar bütün taşlar buradaki küçük dükkanların pırıltılı vitrinlerinde, hatta kaldırımların üstünde satışa sunulur.

Londra’nın birkaç tefecisinden biri de buradadır. Kapının üstünde tefecinin geleneksel simgesi olan üç adet prinç top bulunur.

Evet, günümüzde de burası Londra elmas ve mücevher ticaretinin ve aynı zamanda dünyanın en iyi ve ünlü mücevher merkezlerinden birisidir. Burada 300 işletme ve 55 mağaza bulunmaktadır. İngiltere’nin en iyi kuyumcuları, zanaatkarları ve stilistleri, tasarımcıları buradadır.

İngiltere Londra Holborn ve Inns of Court STAPLE INN

 

STAPLE INN

İngiltere Londra Holborn ve Inns of Court;

Siyah ve beyaz Tudor cephesi olan bina “Grays Inn Road” ve “High Holborn” kavşağındadır.
Eskiden koyun yünlerinin tartılarak vergilendirildiği bir yün pazarı olarak kullanılan bu kompleks, şehir merkezinde Elizabeth dönemine özgü yarı ahşap ön cepheye sahip tek binadır. 1585 yılında yapılmıştır.

Ardından, 1666 yılındaki büyük yangın ve Dünya Savaşındaki Alman bombardımanında büyük hasar görmüştür.

Bina 1954 yılında restore edilmiş olmasına karşın, 1586 yılındaki görünümünden pek bir şey kaybetmemiştir. Ahşap çerçeveli ön cephe ve çatı ile iç avlu orijinaldir.

Sokak hizasındaki dükkanlar hala 19.yüzyıl çizgilerini taşırlar. Avluda ise 18.yüzyıldan kalma binalar yer alır.

 

LONDON SİLVER VAULTS

İngiltere Londra Holborn ve Inns of Court;

City ve West End arasında Chancery Lane. Adresindedir. Pazartesi-Cuma arasında saat: 09.00-17.30 ve Cumartesi günü saat: 09.00-13.00 arasında açıktır.

Londra gümüş çarşısının kökeni, 1885 yılında kurulmuş olan Chancery Lane Safe Deposit Comyany şirketine kadar uzanır. Ancak orijinal bina, Dünya Savaşı sırasında Alman bombalarından hasar görmüş ve günümüzde görülen bina 1953 yılında bugünkü biçiminde yapılmıştır.

Merdivenlerden indikten sonra çelik güvenlik kapısından geçerek yeraltında bulunan antika ve modern gümüş eşyalar satan dükkanlara ulaşılır.

Ustalıklarının zirvesine George döneminde ulaşan Londra gümüş imalatçıları, yüzyıllardır bu alanda ün yapmışlardır. Özellikle: 1950’lerde İngiltere’de konuşlu birçok Amerika asker: eşleri ve anneleri için buradan gümüş satın almışlardır. Film yıldızları, rock yıldızları ve daha birçok ünlü, buradan gümüş almışlardır.

En iyi gümüş parçalar binlerce paund a alıcı bulsa da pek çok dükkanda uygun fiyatlara satılan güzel parçalar da bulabilirsiniz. Günümüzde burada dünya çapında ünlü 30 uzman gümüş dükkanı bulunmaktadır.

16.yüzyıldan kalma buradaki mağazalarda: her alıcının zevkine uygun gümüş sofra malzemeleri, çatallar, dekoratif parçalar, hediyeler, mücevherler, saatler ve koleksiyon öğeleri bulup satın alabilirsiniz. Buradaki tüm dükkanlar bağımsız işletmelerdir ve çoğu aile işletmesi, üçüncü nesli barındırmaktadırlar.

 

GRAYS İNN

İngiltere Londra Holborn ve Inns of Court;

Bu tarihi hukuk okulu ve hukuk merkezinin geçmişi 14.yüzyıla kadar uzanır. Buradaki en eski yapının 1391 yılından kaldığı biliniyor. 15. ve 16.yüzyıllarda ise burası doruk noktasına ulaşarak, özellikle Elizabeth II döneminde giderek büyümüştür. Birçok önemli vekilin ve siyasetçinin en önemli evi olmuştur.

Bu bölgedeki birçok bina gibi II. Dünya savaşı sırasında bombalardan zarar görmüş, ancak daha sonra yeniden inşa edilmişlerdir.

Shakespeare in “Yanlışlıklar Komedyası” 1594 yılında ilk kez burada sergilenmiştir. Salondaki paravan ise 16.yüzyıldan kalmadır. 1827-1828 yılları arasında genç Charles Dickens, burada katip olarak çalışmıştır.

Bir zamanlar düelloların yapıldığı büyük bahçe, bugün öğle saatlerinde bir şeyler atıştıranlarla doludur. Burası hukuk ofislerinin dördünün de sahip olduğu o huzurlu havanın somuşlatmış bir örneğidir. Binaları gezmek için önceden randevu almak gerekir.

İngiltere Londra Kensington ve Holland Park

İngiltere Londra Kensington ve Holland Park

Kensington Gardens’ın batı ve kuzey kısmanda kalan bölge büyükelçilikler ve konutlarla doludur.

Kensington High Street ve Knightsbridge’de şık mağazalar dikkat çeker. Kengsington Church Street ise, nitelikli antikalarla ilgilenenler için mükemmel bir kaynaktır.

Holland Park’ın çevresinde yer alan, Victoria döneminin sonundan kalma muhteşem malikanelerin ikisi halka açıktır. Fakat Bayswater ve Notting Hill, şehrin çok daha canlı ve kozmopolit yüzünü gösterir.

Burada alçı bezekli evler, ucuz oteller ve restoranlar bir aradadır.

Westbourne Grove, modayı yakından takip eden gençlerin gözdesidir. Queensway’in Whitetely, 1912 yılında Belcler ve Joass tarafından gözde bir mağaza olarak tasarlanmış, 1980’lerde ise hareketli bir alışveriş merkezi halini almıştır.

Daha batıda uzanan Portobello Road, yiyeceklerden antikalara dek her şeyi bulabileceğiniz bir sokak pazarıdır. Notthing Hill ise 1972 yılından bu yana, Ağustos ayının dördüncü hafta sonu boyunca sokakları şenlendiren “Karayip Karnavalı” ile canlanmaktadır.

 

HOLLAND PARK

Notting Hill Gate adresindedir.Park her sabah saat: 07.30 da açılır.

Bu küçük (54 dönüm) ama sevimli park, doğusunda bulunan kraliyet parklarından daha ağaçlık ve daha samimidir. Batı Londra’nın en huzurlu ve romantik parklarından birisi olarak bilinir.

Park ilk olarak: Kral James I, döneminde maliye bakanı olan Sir Cope Walter tarafından 17.yüzyıl başlarında: 1605 yılında burada yaptırdığı konutun bahçesi olarak inşa edilmiştir.
(Bahçede bulunan ev ile ilgili olarak aşağıda bilgi vereceğim)

1952 yılına gelindiğinde ise, park alanı halkın ziyaretine açılmış ve parkın bir bölümü “Holland House” arazisi üzerine kurulduğu için, buranın adı da “Holland Park” olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Bu arazinin diğer kısımları, kuzeyindeki ve batısındaki büyük evlerin ve sıra evlerin inşası için satılmıştı.

Holland House’un 19.yüzyılda yapılan bahçelerinin bazıları hala bu parktadır. Burada, bir de 1991 yılında Londra Japonya Festivali için inşa edilen bir Japon Bahçesi vardır. Kyoto Ticaret Odası tarafından bağışlanan bu bahçe içinde; sincaplar ve tavus kuşları doğal yaşamla iç içedir.

Bahçe: seçkin bir Japon Bahçesi tasarımcısı ve ekibi tarafından tasarlanmış ve inşa edilmiştir.
Ayrıca: dev bir satranç seti, bir kriket sahası, tenis kortu ve gençlik yurdu bulunur. Öte yandan: şehrin en iyi çocuk alanlarının da burada bulunduğu söylenebilir.

 

HOLLAND HOUSE

Victoria istasyonuna sadece birkaç dakika uzaklıktadır. Holland Park alanı içinde, tamamen yeşilliklerle donatılmıştır. 1605 yılında Elizabeth döneminde, Jakoben tarzda Kral James I döneminin Maliye Bakanı Sir Walter Cope için mimar John Thorpe tarafından düzenlenmiştir ve başlangıçta “Cope Kalesi” olarak bilinir. Bir merkez blok ve iki revaktan oluşan yapı: zamanın büyük evleri için bir örnek oluşturmuştur.

Cope öldükten sonra yapı karısı Hollandalı Lady Rich Earl’ye kalmıştır ve yapının ismi “Holland House” olarak değiştirilerek kullanılmaya başlanmıştır.

Ardından dünya savaşı sırasında Alman kundaklaması sonucunda ev büyük hasar görmüş, bir kanadı tamamen tahrip olmuştur. 1719 yılında: İngiliz şair ve politikacı Joseph Addison, bu evde ölmüştür.

Yapı: 1721 yılında Edwardes ailesine geçer. 19.yüzyıla gelindiğinde: 3.Baron Holland ve eşi Elizabeth: evde partiler vermeye başladılar ve ev ünlü ziyaretçilerin akınına uğradı, sosyal, ebedi ve politik bir merkez haline geldi. Lord Palmerson gibi devlet adamları ve Byron gibi sanatçılar burada bir araya gelirdi. 1859 yılında: 4.Baron’un ölümünün ardından dul eşi: parkın uzak parçalarını satarak, burada yaşamını devam ettirdi.

1940 yılında: Kral George VI ve Kraliçe Elizabeth: burada düzenlenen son toplantıya katıldılar ve ardından: 27 Kasım gecesi, Holland House: 10 saatlik bir baskın sırasında 22 yangın bombası ile kundaklandı. Bu saldırı sonucunda, evin kütüphanesi hasarsız kalmış, sadece doğu kanadı yıkılmıştır.

1947 yılında, bina I. Sınıf binalar statüsüne dahil edilerek koruma altına alınmıştır.
Günümüzde: Holland House’un kalıntıları: açık havada, Holland Park Tiyatrosu içinde bulunmaktadır ve Holland Park Operası için zemin oluşturmaktadır.

Ayrıca: yapının sağlam bölümleri “Hostel” olarak kullanılmaktadır ve 105 kişinin kalabileceği düzen kurulmuştur.

Yapının yanındaki “limonluk” bir restoran, “Belvedere” sergi ve fonksiyon alanı, “buzhane” ise galeri alanı olarak kullanılmaktadır. Ayrıca: yine yapının arkasındaki alanda: bir kriket sahası, futbol sahası ve 6 tenis kortu bulunur.

 

LEGİHTON HOUSE MUSEUM

Hemen Holland House bahçesinin arkasında, yine yeşillikler içinde bir müzedir.

1864-1879 yılları arasında Victoria döneminin saygıdeğer ressamı Lord Leighton için inşa edilen bu güzel ev, döneminin estetiğini yansıta sıra dışı bir anıt olarak korunmuştur. Leighton: Victoria döneminin en ünlü İngiliz sanatçılarından birisidir.

Kendisi: 1855 yılında yaptığı ilk büyük resmin Kraliçe Victoria tarafından satın alınması ve 1878 yılında Kraliyet Sanat Akademisi Başkanı olması ile ün kazandı. Leighton: 1896 yılında kalp yetmezliğinden öldü ve St Paul Katedraline gömüldü.

Leighton: 1864 yılında ev yaptırmak üzere bir arsa satın aldı. Ev ile ilgili ilk çalışmalar, 1865 yılında başladı ve 3 yılda tamamlandı.

Birinci katta: stüdyo çalışmaları için doğu duvarı yıkıldı ve 5 metre uzatıldı.
Leighton: 1867 yılında Türkiye, 1873 yılında Suriye ve Mısır gezilerine çıktı. Bu gezilerinde: tekstil, seramik ve bugün evde sergilenen diğer nesneleri topladı.

Ancak: 1873 yılında: Şam gezisinde, bugün evinde “Arap Hall” olarak isimlendirilen yerdeki hat duvarı fayanslarını buldu ve koleksiyonunun ilk temelini attı. Öte yandan: başta diplomat ve kaşif Sir Richard Burton olmak üzere birçok başkaları tarafından koleksiyon için parçalar toplanılmasına devam edildi.

 

Arap Hall (1877-1881)

1877 yılında ise, evinde “Arap Hall” olarak isimlendirilen yeri yaptırmaya başladı. Ancak, bu pahalı ve iddialı bir girişim oldu. Çünkü, model olarak: Sicilya-Palermo şehrindeki “La Zisa” denilen ve 12.yüzyıldan kalma bir Norman Sarayının içi seçilmişti.

Aitchison ve Leighon: projeye katkı sağlamaları için birçok kendi çağdaşlarını bir araya topladılar ve sonuçta “Arap Hall” ortaya çıktı. Çoğunlukla Şam ve 15. ile 16.yüzyıl kaynaklı , içinde bazılarında “Kur-an” dan bölümleri içeren İslami çini koleksiyonu: İngiltere’de benzeri olmayan müthiş bir koleksiyonu ortaya çıkarmıştır.

 

İpek Oda (1894-1895)

Burası: evin son ekidir ve Leighton’un ölümünden yalnızca bir ay önce tamamlanmıştır. Evin birinci katında yapılan oda: Leighton’un daha önce çatı terasında bulunan resimlerinin genişleyen koleksiyonu için yapılmış ve galeri olarak kullanılmıştır.

Duvarları yeşil ipek kaplı burada: önde gelen ressamların eserleri de sergilenmektedir. Bunlar arasında sayabileceklerim: Albert Moore, John Everett Millais, Gegorge Frederic Watts, John Singer Sargent.

Koleksiyonlar

Leighton Resimleri

Bu koleksiyonda 76 yağlı boya tablo bulunmaktadır. Bunlar arasında: Kraliyet Akademisinde sergilenmek üzere yapılan büyük ölçekli resimler ile, küçük ve renksiz eskizler bulunmaktadır. Resim koleksiyonunda bulunan iki önemli eser ilgi çekmektedir ki, bunlar: “Brunelleschi Ölümü” ve “Clytie” dir. Clytie: ölüm anına kadar üzerinde çalıştığı, başarı ve hırs kanıtı bir resmidir ve 2008 yılında müze tarafından satın alınarak koleksiyona dahil edilmiştir.

 

Leighton Heykel

Leighton: heykel olarak yalnızca 3 eser sergilemesine rağmen, İngiliz heykeltıraşlığı ve yeni heykel hareketi için büyük etkisi oldu. Müze, bu eserleri koleksiyona katmıştır. “Güreşçi bir sporcu” heykeli; kroki modeli alçı kalıplara dökülerek yapılmış olup sınırlı sayıdadır ve Leighton’un arkadaşı ve yakın komşusu Sanatçı GF Watt tarafından 1900 yılında müzeye hediye edilmiştir.

Bunların dışında, müzede bulunanlar: Leighton çizimleri, baskılar, photogravures, heykeller, De Morgan ve Post De-Morgan Çömlekçilik objeleridir.

 

LİNLEY SAMBOURNE HOUSE

Holland House ve Park alanının öbür yanındadır.

1870’lerde yapılan ev, her ne kadar elden geçirildiyse de, Çin süs eşyaları ve kalın kadife perdeleriyle, Linley Sambourne tarafından yapılan Victoria dönemi dekorasyonuna sadık kalmıştır.

Ev: 1875 yılında: Punch karikatürist Edward Linley Sambourne, karısı Marion ve iki çocuğunun evi olarak kullanılmıştır. Sambourne: çizim için bir yaşam boyu tutku verdi. O birçok stilleri geliştirdi ve insanların ve hayvanların grotesk ve hayali karikatürlerini çizerek sivrildi. 23 yaşında, 1867 yılında popüler mizah dergisi “Punch”da çalışmaya başladı.

Ev: Sambourne ailesinin kişisel hayatları için bir fikir verir ve aynı zamanda iç estetiğinde “House Beautifull” tarzı olarak bilinen nadir bir örnek olarak kabul edilir. 19.yüzyılın estetik hareketi: ev dekorasyonunda yabancı ve egzotik etkilerin kullanılmasına yol açmıştır.

Bu durum, Sambournes evinde kullanılan nesnelerin: Japon, Ortadoğu, Çin kökenli olmasıyla belirgindir.

Linley ve Marion Sambourne’un ölümünden sonra ev kendi torunları tarafından korunmuştur.
1980 tarihinde ise Victoria Derneği tarafından halkın ziyaretine açılmıştır.

Punch hiciv dergisinde karikatürler çizen Sambourne’un çizimleri evin duvarlarını kaplar.
Bazı odalar William Morris’in tasarladığı duvar kağıtlarıyla kaplıdır.

 

KENSİNGTON ROOF GARDENS

99.Kensington.Hight Street adresindedir.
Kensington Hight Street’in 30 metre kadar üstünde Londra’nın en iyi korunmuş sırlarından biri saklıdır.

6.000 metre kare büyüklüğündeki bir çatı bahçesidir. Burada 1.5 metre büyüyen ve tam yetiştirilen meşe ve meyve ağaçları dahil, 1.5 dönüm arazi üzerine yayılan temalı bahçeler, balık ve yaban hayatı ile dolu akan bir dere vardır.

Bahçe ilk defa 1930’larda, altında bulunan büyük mağaza Derry and Toms’un sahipleri tarafından düzenlenmiştir. Peyzaj için mimar Ralph Hancock görevlendirilmiştir.

Hayal gücünün sınırlarını zorlayan temalı bahçelerde, sık ağaçlı bir bahçe, palmiye ağaçlarıyla bezeli bir İspanyol bahçesi ve gölünün yanı sıra, canlı ördekleri ve bir çift flamingosu olan klasik bir İngiliz bahçesi de bulunmaktadır.

İspanyol bahçesi: Granada Endülüs stiline dayanılarak yapılmış bir Magribi bahçesidir.
Tudor bahçesi: morsalkım ve onun narin kokusu havaya yayılır ve bu bahçe, yaz aylarında kokulu lilyum, gül ve lavanta ile çevrili çalılıklar ile doludur.

Woodland: Nergis, çiğdem, muscari ve anemon doludur. Bahar aylarında en güzel yer burasıdır. Burada aynı zamanda filamingolar bulunur.

Günümüzde bu üç temalı bahçede, yüzden fazla görevli çalışmaktadır. Bunların arasında 10 yıldır burada çalışanlar bulunmaktadır.

Bunların en güzeli de burada dolaşmaktır. Burada düzenlenen etkinliklere katılabilirsiniz. Bahçeler ücretsiz olarak ziyarete açıktır.

 

KENGİNGTON SQUARE

Burası şehrin en eski meydanıdır. 1680’lerde düzenlenen meydanı, 18.yüzyılın başından kalma güzel evlerle dikkate değer. Bu ev tipleri büyük çeşitlilik gösterir.
Ünlü filizof John Stuart Mill ve erken Raffellocu ressam Edward Burne-Jones burada yaşamışlardır.

 

KENSİNGTON PALACE AND GARDENS

Kensington Palace: Kensington Garden içinde bulunmaktadır.
Kraliçe Victoria burada doğmuş ve Prenses Diana: 1981-1997 yılları arasında burada yaşamıştır. Genç Prenses Victoria: kraliçe olduğunu, burada Victoria Rooms denilen odada öğrendi. Burada: aile portreleri ve kraliçenin yaşadığı bölümü süsleyen mobilyalar görülüyor. Sarayın içindeki interaktif ekranda: Kraliçe Elizabeth II tarafından giyilen göz kamaştırıcı elbiselerin modelleri görülebilir.

 

Kralın Bölümü

Kralın merdivenleri, Kralın devlet galerisini oluşturan odaların ilk halkasıdır. Bu muhteşem güzel merdivenlerden yukarı tırmanıldığında kralın galerisine ulaşılır. Bugün burada: George II’nin oğlu Frederick tarafından kullanılan, taht benzeri, yaldızlı bir koltuk görülür.

Hasoda denilen bölüm: Kraliçe Caroline’nin favori eğlencelerini düzenlediği yerdir. 1723 yılında burası, bazı etkileyici halılarla döşenmiş ve William Kent tarafından tavan muhteşem güzel bir şekilde boyanmıştır. Kral Gallery bölümünde: Kral William III ve onun küçük yeğeni: 1702 yılında üşütmüş ve burada ölmüştür.

Evet, odalarda birçok heykel ve sanat eseri bulunmaktadır. Durum odasındaki şömine: Griling Gibbons tarafından yapılmış oymalarla çevrilidir. Ayrıca yine bu galeride: Kral George II ve eşi kraliçe Caroline’ye ait büstler görülür. Bunlar: 1738-1739 yılları arasında Michael Rysbrack tarafından yapılmıştır.

Duvarlardaki duvar halıları: Kral I. Charles tarafından kurulan “Mortlake Goblen” atölyesinde yapılmıştır. Özellikle: Kral’ın Drawin Room denilen odasında: duvardaki Vasari tarafından yapılan “Venüs ve Aşk Tanrısı” tablosunu görmenizi öneririm. Kraliçe Caroline: kocası buradan uzakta iken bu tabloyu başka yere taşıtmış, ancak kocası Kral döndüğünde, öfkeyle tabloyu bugün bulunduğu yere geri astırmıştır.

Kralın Galerisi

Kensington Sarayının en uzun bölümüdür. Bu galeri: 1727 yılında Kral George I için dekore edilmiştir. Burada: resimler bulunmakta olup, özellikle: galerinin doğu ucunda, at üstünde Charles I resmi, Van Dyck tarafından yapılmıştır ve görmenizi öneririm.

Şöminenin üzerinde özel bir düzenek bulunmaktadır. Bu düzenek: rüzgarın hangi yönden estiğini göstermektedir ve muhtemelen çatıda bir rüzgar pervanesine bağlıdır. King William III zamanında yapılan bu düzen ilgi çekmektedir ve hala çalışmaktadır.

 

Kralın Merdivenleri

Kralın merdivenlerinin duvarları Kral George I döneminde, 18.yüzyılda William Kent tarafından boyanmıştır. Resim 1724 yılında tamamlanmış ve Christopher Wren tarafından ahşap panelle değiştirilmiştir. Resimler: merdivenlerden yukarı yürürken, boyalı korkuluklar üzerinden bakar gibi görünmektedir.

 

Kraliçenin devlet odası

Kraliçenin devlet apartments denilen ikametgah bölümü: günümüzde tiyatro şirketi “Coney” tarafından kullanılmaktadır. Kraliçe Mary II: Kralın merdivenin dibinden, bahçelere ulaşırdır. Kraliçenin galerisinde bulunanlar: Türk halıları, işlemeli ve oryantal porselenlerdir. Yan oda: kraliçenin 17.yüzyıldan kalma yemek odasıdır. Drawing Room denilen odada: Çin’den gelen Queen Mary porselenleri bulunur. Galerideki son oda ise, kraliçenin yatak odasıdır.

 

Garden/Bahçe

Astım hastası olan Kral William III için, buranın havasının sağlığına iyi geldiği düşünülmüş ve 1689 yılında burada kırmızı tuğlalı Kensington Sarayı Sir Christopher Wren tarafından yapılmıştır.

Sarayın bahçesi: Queen Anne bölümünden 30 dönümlük kısmın transferi sonucu genişlemiş ve 1704 yılında Hyde Park yapılında görevlendirilen Orangery tarafından oluşturulmuştur. Bahçe: güzel havalarda güneşlenmek ve piknik yapmak için çok popülerdir. Yolları yürüyüş yapanlar ve koşucular tarafından doldurulur.

Güzel bahçenin bitkileri ve çiçekleri, 1908 yılında dikilmiştir. Bahçede, 18. yüzyıl bahçe stili uygulanmıştır. Bahçenin en güzel göründüğü zaman: Nisan-Ekim ayları arasındaki dönemdir. Yaz aylarında: sardunyalar, cannas, begonya ve daha birçok çiçek bahçeyi süsler.

Her yıl milyonlarca Londralı ve turist: başkentin 8 Royal Parkından birisi olan burayı ziyaret ederler. 242 dönümlük bahçe içinde: Kensington Sarayı, İtalyan Bahçeleri, Albert Memorial, Peter Pan heykeli ve Serpentine Gallery görülür.

Gelelim: Kensingtop Palace Road bölümüne

Bir zamanlar Kensington Palace’ın mutfak bahçelerinin yer aldığı bu özel yol, günümüzde lüks evlerle doludur.

Bunların güney yönünde kalanlarının adı Palace Green’dir. Yayalara açık olan yol, burada işyeri bulunan kişilerin araçları dışında yayalara ayrılmıştır. Binaların büyük kısmı büyükelçiliklere ve elçilik çalışanlarına ayrılmıştır.

Kokteyl saatlerinde, yolun iki tarafındaki yükseltilmiş bariyerlerden geçen diplomatik plakalı siyah limuzinleri görebilirsiniz.

 

THE DİANA, PRİNCES OF WALES MEMORİAL PLAYGROUND

Kensington Gardens’da bulunan üç oyun alanından en yenisi. 30 Haziran 2000 yılında açılmış ve merhum Princess Diana’ya adanmıştır. 750.000 den fazla çocuk, her yıl burada ücretsiz oyun keyfi çıkarırlar. Çocuklar oyun alanlarında eğlenirken, büyükler için de dinlenme/oturma alanları yapılmıştır.

Bayswater Road yakınlarındaki bu maceralarla dolu yeni oyun alanı, büyümek istemeyen bir çocuğu konu edinir. Peter Pan hikayelerinden esinlenilerek, çocuklar burada oyun oynarlar ve oyun oynarken öğrenme, hayal güçlerini keşfetme güçleri teşvik edilir.

Burada, 15 metre uzunluğundaki korsan gemisinin bulunduğu bir koy, rampa ve geçitlerden geçilerek çıkılan bir ağaç ev ve içinde pinekleyen timsahlarıyla bir denizkızı çeşmesi gibi yeni etkinlikler vardır. Büyük ahşap korsan gemisi: Prenses Diana Memorial Playground’un merkezidir.

12 yaşından küçük çocuklara bir yetişkinin eşlik etmesi zorunludur. Ama yine de görevliler gerektiğinde çocukların güvenliğini sağlayacak biçimde iş başındadırlar.
Oyun alanındaki pek çok oyuncak engelli çocukların da kullanabilmesi için özel olarak tasarlanmıştır.

 

QUEENSWAY

Londra’nın en kozmopolit caddelerinden biri olan Queensway (Kraliçenin Road) Soho’nun dışında, yeme-içme mekanlarını en yoğun olduğu yer olarak bilinir. Caddenin adı, prensesken burada at binen Queen Victoria’dan gelmiştir.

Bu çok sayıda restoran içinde: özellikle Arap, Çin ve Akdeniz kültürlerinin restoranları ilgi çekmektedir. Öte yandan, burası Londra’nın 35 önemli merkezinden birisi olarak kabul edilir.

Gazete büfeleri yabancı dilde gazetelerle doludur. Yolun kuzey ucunda “Whiteley’s” alışveriş merkezi bulunur. 1863 yılında Yorkshire’da doğan William Whiteley tarafından kurulan çok katlı mağaza, muhtemelen dünyadaki ilk örneklerden birisidir.

Mağaza: Kralın emriyle, 1896 yılında Kraliçe Victoria’ya verilmiştir. Mevcut binanın cephesi 1911 yılı yapımı olmasına rağmen, aynı bina 1989 yılında yıkılmış ve yeniden inşa edilmiştir.
Londra şehrinin en büyük buz pateni pisti (Queen Ice&Bowl) buradadır.

İngiltere Londra Kensington ve Holland Park PORTOBELLO ROAD
İngiltere Londra Kensington ve Holland Park PORTOBELLO ROAD
İngiltere Londra Kensington ve Holland Park PORTOBELLO ROAD

 

PORTOBELLO ROAD

İngiltere Londra Kensington ve Holland Park;

Londra şehrini ziyaret edenlerin mutlaka görmelerini önereceğim bu bölgede: 1837 yılından bu yana burada bir Pazar bulunuyor. 1 kilometre uzunluğundaki bu yolun güney ucundaki bölgede, antikalar, mücevherler ve hediyelik eşyalar satan şık tezgahlar ve dükkanlar bulunuyor.

Londra şehrinde, her şeyin en ucuza temin edilebileceği bir sevimli bit pazarı olarak ilgi çeker. Hatta: burayı ziyaret ettiğinizde şansınız varsa güzel ve ilginç sokak gösterilerine de şahit olabilirsiniz. Yolun sonunda ise: ünlü “Portobello Market Place” ı bulabilirsiniz. Londra şehir merkezinde 100 paund olan yünlü elbiseler, burada 30 paund fiyatla satılmaktadır. Ayrıca: bayanlar için küpe, kolye, yüzük gibi takılar da çok uygun fiyata satılıyor.

Turistler arasında çok revaçta olan Pazar, yaz aylarında özellikle hafta sonları çok kalabalık olur. Pazar günü açık olan dükkanların yarısının Türk olduğunu görünce şaşırmamalısınız. Ancak vatandaşlarımızın sattığı malların çoğunun taklit olduğunu da bilmeniz gerekir.

Bir şey satın almaya niyetiniz olmasa bile, canlı ve neşeli atmosferini paylaşmak için pazarı ziyaret etmenizi öneririm. Ama yine de alışveriş yapmaya karar verirseniz, bilin ki iyi pazarlık yapma fırsatı bulamayabilirsiniz. Çünkü tezgah sahipleri sattıkları malların gerçek değerini gayet iyi bilirler. Öte yandan burayı ziyaret edecekseniz yanınıza nakit para almanız önerilir, çünkü bir şey beğendiğinizde ödemeyi nakit yapmanız istenir.

Evet: antikalar ve biblo tezgahları yalnızca Cumartesi günleri açıktır. Meyve-Sebze bölümü: Perşembe: 09.00-18.00 arasında, Pazartesi-Çarşamba günleri: saat: 09.00-13.00 arasında açıktır. Özellikle, cumartesi günleri: yüzlerce antika ve uzman dükkanları ve tezgahları açılır.

Bu dükkan ve tezgahlarda: Milattan Önce ve 1960’lı yıllar arasındaki döneme ait: cam, kristal, gümüş, kitap ve diğer pek çok harika ve geniş yelpazede antikalar bulup satın alabilirsiniz. Bazı dükkanlar: Cuma günü saat: 08.30-09.00 gibi açılır ama Cumartesi günü asıl işlem günüdür. Eğer kalabalıktan hoşlanmıyorsanız, pazarı saat: 11.30 dan önce ziyaret etmenizi öneririm.

 

NOTHİNG HİLL

İngiltere Londra Kensington ve Holland Park;

Günümüzde Avrupa’nın en büyük sokak karnavalına ev sahipliği yapan bölgenin büyük kısmı, 19.yüzyıla kadar tarım arazisi olarak kullanılıyordu.

1950’lerde ve 1960’larda, Notting Hill, İngiltere’ye geldiklerinden beri burada yaşayan Karayipliler’i merkezi haline geldi. Özellikle: Trinidadlılar, güçlü bir geleneğin (tüm köleliğin kaldırılması ve köle ticaretinin bitişi) kutlanması için 19.yüzyılda Karaip karnavalları düzenlemeye başlamışlardır.

İlki 1966 yılında Ağustos ayında yapılan ve her yıl Ağustos ayının son hafta sonu tatilinde düzenlenen ve 3 gün süren karnavalda, sokaklar eğlenceli ve rengarenk kostümlü geçit törenleriyle canlanır.

Pazar günü çocuklar için, Pazartesi günü ise yetişkinler için karnaval geçit töreni, saat: 19.00 da düzenlenir. Gösterilere 1 milyondan fazla kişinin katıldığı söyleniyor.
Evet, her yıl batı Londra’nın sokakları: Avrupa’nın en büyük sokak festivali sesleri ve kokuları ile canlanır.

İngiltere Londra Southwark ve Bankside

İngiltere Londra Southwark ve Bankside

Southwark, bir zamanlar, her türlü eğlencenin yasaklandığı City’den kaçanlarla doluydu. Borough High Street boyunca sıralanmış Ortaçağ avlularının izleri buranın bir pub cenneti olduğunu da kanıtlar. The George, Londra’nın galerili tek pub’ıdır.

Nehre bakan evlerde fahişelik kol gezerken 16. yüzyılın sonlarında tiyatro ve birahaneler kurulmaya başlanmıştır. Shakespeare’in tiyatro topluluğunun mekanı, günümüzde orijinal yerine yakın bir yerde yeniden inşa edilen Globe Theatre’dı.

Günümüzde nehrin güney yakası, şehrin tarihi semtine yaraşır bir yenileme çalışmasıyla canlandırıldı. Southwark’ın nehir kıyısında görülmeye değer yerleri: Desingn Museum ve Tate Modern’den, hemen yakınlarda yer alan Millenium Bridge ile tarihi pub’lara, Borough Market’e ve Southwark Cathedral’a kadar uzanır.

 

SOUTHWARK CATHEDRAL

London Bridge.SE1 adresindedir. Londra’daki en eski katedral kilise binasıdır.
Bu zarif, tarihi bina 1905 yılında katedral olarak yenilenmeden önce, bir Augustin ortaçağ manastırının kilisesi olarak hizmet veriyordu.

Hatta: burada MS.606 yılından beri bir kilise bulunduğuna inanılıyor. Burada bir Roma pagan ibadet yeri bulunduğu, yapılan arkeolojik araştırmalar sonucu ortaya çıkarılmıştır. Ancak kilise hakkındaki ilk yazılı kaynak 1086 yılından kalmadır. 1106 yılında kilise: St Mary adanmış ve daha sonra “St Mary Over” olarak Norman şövalyeler tarafından yeniden kurulmuştur. Mevcut bina: 1220-14200 yılları arasında inşa edilmiştir.

1539 yılında, kilise Kral Henry VIII malı oldu ve aynı dönemde eski adı yeniden seçildi. 1611 yılında bir gurup tüccar: kiliseyi Kral I. James’ten satın aldılar. Bu dönemde, kilise: bir bölge kilisesi olarak, aktörlere, yabancı esnafa ve Bankside genelevinde çalışan bayanlar için ikametgah olarak görev yaptı.

16. ve 17.yüzyıllarda çeşitli tadilatlar yapıldı. 1820 yılında ise, kilisenin bulunduğu yere yeni bir Londra köprüsü inşa edilecek olması nedeniyle: kilisenin yıkılarak başka bir yere yapılması gündeme geldi.

Bunun için mimar Gwitt görevlendirildi. St Saviour kilisesi, 1905 yılında Southwark Katedrali oldu. Katedral: 300 den fazla mahalle ve 2.5 milyon insanın dini ibadeti için kullanılıyordu. 1941 yılında katedral bombalandı, ancak tasarımın ana unsurları sağlam kaldı ve onarılarak 1958 yılında yeniden açıldı.

Pek çok ilginç ahşap oymaları arasında “arkasına yaslanmış bir şövalyenin” 13. yüzyıldan kalma heykeli ile atların arkasındaki 1520 yılında kurulmuş olan “Great Screen” vardır.

Harvard Chapel ziyaretçilere Amerikan Harvard Üniversitesinin kurucusu olan John Harvard’ın 1607 yılında burada vaftiz edilmiş olduğunu hatırlatır. Ayrıca: William Shakespeare de burada vaftiz edilmiştir. Koro tezgahları arasında: Shakespeare’ın kardeşi gömülüdür ve bu durum, Shakespeare anıtı ile gösterilmiştir.

Koro bölümünde “Humble Monument” tüccar Richard Humble’a adanmıştır ve 1616 yılında Southwark okulundaki taş ustalarından bir gurup Flaman mülteci heykeltıraş tarafından oyulmuştur.

Kilisenin tiyatro bağlantıları Elizabeth dönemine uzanır ve orta bölümdeki vitraylar (1954) ile heykel (1912) her yıl baharda doğum günü kutlanan Shakespeare’e adanmıştır.
Ayrıca: 1990’lı yıllarda Globe’un yapılmasındaki itici güç olan Amerikalı aktör ve direktör Sam Wanamaker için de bir anıt bulunur.

Katedral popüler bir konser alanıdır ve kilise bahçesi bitişikteki Borough Market’ten gelen piknikçileri cezbeder.

 

HOP EXCHANGE

Borough of Southwark Caddesi üzerinde bulunan Hop Borsası: 1868 yılında açılmış ve RH Moore tarafından tasarlanmıştır.

Bu alan: 17.yüzyıldan itibaren, Londra Bira Endüstrisinin merkezi olmuştur. Hollanda’dan gelen şerbetçiotu, burada tanıtılmıştır. Şerbetçiotları, hasat edildikleri çiftliklerden, demiryolu ile London Bridge istasyonuna getirilir ya da tekne ile Thames nehri üzerinden buraya ulaştırılır ve burada depolanırdı.

Hop Exchange’nin amacı: Şerbetçiotu bayileri için tek bir Pazar merkezi sağlamaktır. Doğal ışık giren cam bir çatı altında bu Pazar oluşturulmuştur. Londra şehrinde, bu konuda birçok borsa (metal, kömür vs.) olmasına rağmen, yalnızca bu borsa ayakta kalarak günümüze ulaşmıştır.

Ancak: 1920 yılında büyük bir yangın, yapıda hasara neden olmuş ve bina: 19.yüzyılda titizlikle restore edilerek metropol ticari hayatında çok önemli bir yapı türü olarak tarihe geçmiştir.

Günümüzde: ünlü Borough Market’e bitişik duran bu yapı: kurumsal ve özel etkinlikler için kullanılan çarpıcı ve çok yönlü bir binadır. Binanın merkezinde: muhteşem bir ortam sunan zarif Atrium bulunmaktadır.

Bugün bir ikram mekanı olan bina, alınlıktaki şerbetçiotu hasadını gösteren kabartmalar ve şerbetçiotu desenli demir kapılar gibi orijinal özelliklerini korumuştur.

 

BOROUGH MARKET

Londra’nın en ünlü gıda pazarıdır. Londra’nın en eski meyve ve sebze pazarı olarak yeri “mavi etiket” ile işaretlenmiştir.

Tarihi Ortaçağ a kadar uzanan ve daha önce yalnızca toptan meyve ve sebze satışının yapıldığı Pazar, 1756 yılında tren yolunun altında bulunan bugünkü yerine taşındı. London Bridge: balık, tahıl, sebze ve hayvan satan tüccarların ilgisini çekti ve 13.yüzyılda tüccarlar Borough High Street’e taşındılar ve burada bir Pazar kuruldu. 1755 yılında bu Pazar: Parlamento tarafından kapatıldı ama St Margaret zamanında yeniden açıldı.

Piyasa, hala çekirdek topluluk olarak bulunan 100 üzerinde bireysel tezgahlarla büyüdü. Orijinal meyve, sebze, fırıncılar ve kasaplar yanında, günümüzde, burada İngiliz ve uluslar arası ürünlerin birçok çeşidi de satılmaktadır.

Bugün, kaliteli bir yiyecek pazarıdır. İngiltere ve Avrupa’dan gelme gurme lezzetlerin yanı sıra meyve, sebze, organik et, balık ve et ürünleri satılır. Lokantacılar, şefler, tutkulu amatör aşçılar ve sadece kaliteli yeme-içme düşünün esnanlar için, burası bir cennettir.

 

GEORGE INN

George Inn Yard. Borough High Street adresindedir. Londra köprüsü yanında, Thames nehri kıyısındadır.

17.yüzyıldan kalma bina, geleneksel galerili araba hanlarının şehirdeki tek örneğidir. Özgün George Inn binası, 1676 yılında tahrip edilmiştir. Yangından sonra yeniden inşa edilmiştir. Bu hana: Charles Dickens’ın sık sık uğradığı biliniyor.

Orijinal yapıda, 17.yüzyılda oyunların sahnelendiği avlunun etrafı üç kanatla sarılmıştı. 1889 yılında avlunun kuzey ve doğu kanadı yıkılmış, geriye sadece bir kanat kalmıştır. Globe Tiyatrosu kısa bir mesafe uzaklıkta idi, bu yüzden büyük olasılıkla Shakespeare’in de burayı sık ziyaret ettiği düşünülmektedir.

Bugün; han restoran olarak hizmet vermektedir. Hanın zemin katında barlar bulunur. Orta bar: Charles Dickens tarafından uğrak yeri olarak kullanılmıştır. Üst katta: bir restoran ve yatak odası bulunur.

Biraz bakımsız, ama rahat bir atmosfere sahip olan pub, soğuk günler için idealdir.
Yazları piknik masalarıyla doldurulan bahçede oyuncular ve geleneksel İngiliz dansçıları müdavimleri eğlendirirler.

 

OLD OPERATİNG THEATRE-MUSEUM&HERB GARRET

Eski çalışma tiyatro müzesi: Londra’daki en sıra dışı müzelerden birisidir. Avrupa’nın en eski ve eşsiz ameliyathanesi: St Thomas Hastanesinin bir parçası oldu.

Müzenin bulunduğu bu yapı: Robert Clayton: Londra City Belediye Başkanı ve Hastane Başkanı iken: burası “Guy&St Thomas hastanesi” olarak kullanılıyormuş. Ancak: buradan tren yolu geçmesi durumu söz konusu olunca hastane binalarının birçoğu hastane kilisesi hariç yıkılmıştır. Ülkenin en eski hastanesi 12. yüzyıldan beri faaliyette bulunduğu yerden ayrılmış ve 1862 yılında “Charing Cross” denilen yerdeki yeni yerine geçmiş ve 1862 yılına kadar burada faaliyetini sürdürmüştür. 1859 yılında, Florance Nightingale: bu sitede, yani St Thomas Hastanesinde ünlü hemşirelik okulu kurma çalışmaları yapmıştır.

Hastanenin hastaları genellikle yoksul insanlardı. Çünkü: zengin hastalar, evlerinde ameliyat edilirlerdi. Ayrıca: hastanenin tüm hastaları kadındı. 1846 yılına kadar: cerrahlar, anestezi tekniklerini bilmiyorlardı.

Yalnızca hastanın duyuları alkol veya afyon ile uyuşturuluyor ve gayet hızlı bir şekilde cerrahi müdahaleler yapılıyordu. Hastanenin eczanesinde: özellikle afyon ve şifalı otların depolandığı ahşap raflar kullanılıyordu. 1821 yılında bu raflarda, hastanenin eczacısı tarafından şifalı bitkiler ve afyon depolanıyordu.

Evet, kadınlar için ameliyat odası olarak kullanılan bu mekan: ana binadan uzakta, hastanenin kilisesinin tavan arasında olduğu için yıkılmaktan kurtuldu, ancak: kapıları kapatıldı ve uzun yıllar gözlerden uzakta kaldı. 1822 yılında kurulan ameliyat odası, tuğlalarla kapatılarak yıllarca unutulmuştur.

Derken: 1957 yılında tesadüfen bu ameliyathane keşfedilmiştir. Ancak: bu durum garip karşılanmıştır çünkü daha önce işlemler normal koğuşlarda gerçekleştirilirken, tavan arasında bu ameliyathanenin bulunması gariptir.

Ancak, daha sonra buranın bir kurtarma koğuşu olarak kullanıldığı düşünülmüştür, özellikle: ameliyathanenin yanlarındaki ahşap oturma sıralarının bulunması: ameliyat sırasında yapılanların seyirci gibi bir kısım insan tarafından izlendiğini göstermektedir. Yani, burası bir tiyatro sahnesi gibi kullanılmıştır.

Evet, günümüzde müze olarak kullanılan burayı ziyaret ederseniz: 1822 yılından kalma, günümüze kalan en eski ameliyathaneyi görebilirsiniz. Günümüzde: burası anestezinin ve antiseptiklerin henüz kullanılmadığı 19.yüzyıl başlarındaki haliyle yeniden düzenlenmiştir.

Ayrıca: hastanenin eczacısı tarafından kullanılan otları saklama yerleri ve bilimsel yöntemler kullanılmadan önceki tıp dehşetine ait nesneleri görebilirsiniz. Bunlar arasında: kanama çukuru ve doğumda kullanılan cihazlar ilgi çeker.

Öte yandan: sergilerde, ameliyat masasına hastaların ağızları ve gözleri bağlanarak nasıl yatırıldıkları ve akan kanın döküldüğü, masanın altındaki talaş dolu kovayı gördüğünüzde ürkeceksiniz.

İngiltere Londra Southwark ve Bankside
İngiltere Londra Southwark ve Bankside
İngiltere Londra Southwark ve Bankside

 

SHAKESPEARE’S GLOBE

New Globe Walk.Bankside adresinde, Thames nehri kıyısındadır.
Thames nehrinin kıyılarında bulunan Shakespeare’s Globe, aynı yerde bulunan bir Elizabeth dönemi tiyatrosunun üzerine inşa edilmiştir. Buradaki ilk tiyatro: 1599 yılında inşa edilmiştir. Bu yapı 1613 yılında yangında tahrip olunca 1614 yılında yeniden yapılmıştır. Ancak bu tiyatro 1642 yılında kapatılmış ve 1644 yılında yıkılmıştır.

Shakespeare’in birçok oyununun ilk gösterimleri burada yapılmıştır. Ortasının üstü açık olan ahşap ve yuvarlak yapıda, seyircilerin bir kısmı açık havanın etkilerine maruz kalırdı. Koltuklarda oturan seyircilerin başının üstünde ise bir çatı vardı.

1970 yılında Sam Wanamaker: Bankside bölgesinde “Shakespeare Globe” merkezini kurdu. Bu merkezde, Wanamaker tarafından yapılan yaklaşık 20 yıllık çalışmalar sonunda “Globe Tiyatrosu” tasarımı ortaya çıkarıldı ve bu tasarıma göre yeni tiyatro binası, mimar John Orrel tarafından inşa edildi.

Günümüzde görülen bu yapı: 1559 yılındaki tiyatronun benzeri olarak tasarlanmış ve 1997 yılında inşa edilmiştir. Tiyatro: Bankside üzerinde, orijinali ile aynı boyutta, yaklaşık 230 metrelik ölçüye sahiptir. Orijinal siteden yalnızca 200 metre uzaktadır. 400 yıl önceki teknikler kullanılarak, ahşap ve sazdan inşa edilmiştir.

O dönemin tiyatrosunun birebir benzeri olmasa da çok yakındır. Sadece yaz mevsiminde gösterilerin sunulduğu bu tarihi tiyatroda, birinci sınıf oyuncuların sahnelediği bir oyun seyretmek gerçekten harika bir deneyimdir. Ancak, tiyatronun açık havada olduğunu unutmayın ve gece buraya giderken yanınıza mutlaka kalın bir giysi alın.

Günümüzde burayı ziyaret ederseniz: tiyatroyu tanıtıcı rehberli turlara katılabilirsiniz ve hatta yakındaki “Rose Theatr” kalıntılarını görebilirsiniz. Tiyatronun altında: bütün yıl açık olan ve Shakespeare’ın hayatını ve eserlerini konu alan “Shakespeare Globe” sergisini gezebilirsiniz.

Sam Wanamaker Playhouse

Modern Globe yapımı sürerken, hemen bitişikteki evde: Thames nehrinin karşı kıyısında “Blackfriars Tiyatrosu” olarak burası kullanılmıştır. Yapının orjinali 1566 yılında dikilmiş olmasına rağmen, 1608 yılından itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Bu tiyatro: takip eden süreçte, 1960 yılında yeniden inşa edilmiştir.

Amerikalı aktör ve yönetmen Sam Wanamaker tarafından 340 koltuklu olarak tasarlanan burada yıl boyunca halka açık Shakespeare’in Globe oyunları sahnelenmektedir.

 

CARDİNAL’S WHARF

Bu evler: Londra şehrinin merkezinde, Bankside bölgesinde, 18.yüzyıldan günümüze sağlam olarak gelebilen evlerdir. Bu evler, günümüzde “Tate Modern” in gölgesinde varlıklarını sürdürürler. Binaların ismi, 1529 yılında “Winchester Piskoposu” olan Kardinal Wolsey’den gelmektedir.

Buradaki evlerden, 49.numaralı ve kırmızı kapılı 3 katlı evde: bir zamanlar Sir Christopher Wren yaşamıştır ve seramik bir plaket, kapının hemen yanında bu durumu kanıtlamaktadır. Plakette “Burada St Paul Katedralinin inşası sırasında Sir Chistopher Wren yaşadı” yazmaktadır.

Yapının 1710 yılında inşa edildiği sanılıyor. Bankside bölgesi, II. Dünya Savaşı esnasında bombalanmasına rağmen, bu üç evin yıkılmadan kalması mucizedir.

Evet: bu ev arasında yukarıda sözünü ettiğim 49.numaralı yani kırmızı kapılı olan en ilgi çekenidir, ancak bu ev ve diğerleri ziyarete açık değildir, yalnızca dışarıdan görebilirsiniz.

 

BANKSİDE GALLERY

Hopton Street adresinde; yeni açılan Blackfriars Güney İstasyonu girişinde ve Tate Modern arasında, nehir kıyısındadır. Her gün saat: 11.00-18.00 arasında açıktır ve giriş ücretsizdir.
Bu sanat galerisi: 1980 yılında açılmıştır.

Galeri: “Kraliyet Suluboya Derneği” ve “Kraliyet Ressamlar-Baskı Ustaları Topluluğu” na ev sahipliği yapmaktadır. Bu topluluğun üyeleri, yaklaşık 200 yıldır birliktedirler. Topluluk çalışmaları hem geleneksel hem de deneysel uygulamaları içerir.

Galerinin sürekli koleksiyonu burada sergilenmekle birlikte, çağdaş ve özgün sanatçıların eserleri de geçici sergilerle ziyaretçilere açılır.

Topluluk, her yıl burada iki sergi düzenlemektedirler. Bu sergilerde, üyeler tarafından üretilen eserler sergilenir ve bu eserler satışa sunulur.

Galerinin zemin katında: yaklaşık 200 metre karelik galeride eserler sergilenmektedir.

 

THE ANCHOR-TAYLOR BANKSİDE

South Bank bölgesinde, 34.Park Street adresinde, Southwark katedrali yakınlarındadır. Bu “pub” ın yaklaşık 800 yıldır burada olduğu söyleniyor. Londra şehrinde Thames nehri kıyısındaki pub’ların en ünlülerinden birisidir.

Bu mekan ile ilgili ilk resmi kayıt 1615 yılına uzanmaktadır. Samuel Pepys burada: Londra şehrindeki büyük yangını izlediğini yazmıştır. Doktor Johnston ise: onun sözlüğünün bir bölümünü burada yazdığını belirtir.

Ancak, diğer bazı kayıtlar daha da eskilere dayanmaktadır. Burada antik dönemde: bir Roma mezarı, ayı ve boğa kızdırma çukurları bulunduğu iddia ediliyor.

1603 yılında ise, burada bir veba çukuru bulunuyormuş. Tüm bunlar değerlendirildiğinde, burası Thames tarihinde büyüleyici özellikler göstermekte ve bazı korkunç tarihsel gerçeklerin yaşandığı yer olarak burası önem kazanmaktadır.

1666 büyük yangında, burası yanarak yok olduktan sonra, 1676 yılında yeniden yapılmıştır. Ancak, çeşitli kaynaklar buranın 1770 yılında inşa edildiğini de belirtmektedir. Ancak, onun da altında daha eski bir hanın izlerine rastlanmıştır.

Daha önce burada bulunan han’ın: yolun karşısındaki bira fabrikasıyla bağlantısı olduğu düşünülüyor ve fabrika Dr.Johnson’un dostu Henry Trale’e aittir. 1781 yılında Trale ölünce: Dr Johnson; fabrikayı satışa çıkarttığında müşterilere söylediği “aç gözlülüğün bile hayal edemeyeceği kadar zengin olma fırsatı” sözü İngilizceye geçmiştir.

Günümüzde 2008 yılında yenilenen burada: taze hazırlanmış İngiliz gıdaları ve yüksek kaliteli içkiler bulmak mümkündür. Büyük açık oturma alanının: St Paul ve Tower Bridge manzaraları mükemmeldir.

 

VİNOPOLİS

1 Bank Ena Street adresindedir. Londra köprüsü yanında Victoria tren kemerleri içindedir.
1999 yılından bu yana: Vinopolis şarap zevkine adanmış benzersiz bir yerdir. Şarap tüccarı Duncan Vaughan-Arcbukhle tarafından geliştirilmiştir. Mekanın bulunduğu yer ise, 1866 yılında demiryolu şirketi tarafından inşa edilmiştir.

Etkileşimli eğlenceler ve eğitici sergilerin bir arada sunulduğu mekan, şarap yapımı ve tadımı hakkında daha fazla bilgi almak isteyenlerin ilgisini çeker.

Victoria dönemine ait demiryolu köprülerinin geniş kemerleri altında kurulan Vinopolis, asma ekiminden şişelerin etiketlenmesine kadar geçen süreçte şarap yapımının ve üzümün tarihine adanmıştır.

Vinopolis mekanında dokuz etkinlik odası vardır. Bunların en büyüğü 800 kişi kapasitelidir.
Tur boyunca yerleştirilmiş “Tadım İstasyonları” şarapları deneme fırsatı yaratır.
Tur sonrasında, şarap mahzeninde değişik yılların mahsülü şarapların satın alabileceğiniz gibi satış mağazasında şarapla ilgili ürünler de bulabilirsiniz.

Mükemmel servisiyle öne çıkan Catnina Vinopolis’te güzel yemekler ve tabii ki en kaliteli şaraplar sunulur.

 

ÇIN-CLİNK PRİSON MUSEUM

1.Clink Street adresindedir. Her gün saat: 10.00-18.00 arasında açıktır ve giriş ücretlidir, yetişkinler 7.50 paund. Rehberli turlar 45 dakika sürer. Günümüzde ürkütücü bir hapishane olarak görülen bu yapı: 12. yüzyıldan bu yana kullanılmaktadır.

1129 yılında: Kral Stephan iktidara gelince, kardeşi Henry Winchester Bishop ikinci oldu ve onu: Winshester Sarayında kalırken, 1144 yılında tamamlanan cezaevine gönderdi. Burada: biri erkeklere ve biri kadınlara olmak üzere iki cezaevi yapıldı. Wincester Piskoposu tarafından sahip olunan Clink Cezaevi: “Kodese of Liberty” olarak tanınmıştır. “Kodes” kelimesi, buradan gelmektedir.

Piskopos: müzenin hemen doğusunda kalan sarayda yaşamını sürdürmekdeydi. Ancak, bu saraydan yani piskoposların yaşamlarını sürdürdükleri saraydan, günümüze yalnızca “gül pencere” kalmıştır.

Bu cezaevi uzun süre boyunca: serseriler, sarhoşlar ve diğer küçük suçlular yanında, önemli suçluları da barındırdı. Bunlar arasında çeşitli ünlü kişiler de bulunuyordu. Örneğin: Kraliçe Mary I’e karşı ayaklananların başındaki Sir Thomas Wyatt Younger: burada tutuldu.

1381 yılındaki “Köylü İsyanı” sırasında cezaevi yok edilmek istendi. 15 yüzyıl boyunca “Clink” olarak anılan hapishane, 1780 yılında kapatılmış ve müze yapılarak ziyarete açılmıştır.
Burayı ziyaret ederseniz: orijinal işkence cihazları ve yanı sıra sokak kadınları, papazlar ve diğer suçlulardan oluşan mahkumların inanılmaz hikayelerini görmek ve duymak şansına sahip olabilirsiniz.

İsteyenlerin dokunmalarına izin verilen işkence aletleri: inanılmazdır. Sonuç olarak: buraya girmek isteyenlerin, sinirlerine hakim olmaları gerekmektedir.

 

BERMONDSEY

Burası: Londra’nın güneyinde bir semttir. Kuzeyde Thames nehri bulunur. Son yıllarda burada sanatsal ve ticari faaliyetlerde artış görüldüğü söylenmektedir.

Bermondsey’in dar sokakları, Ortaçağ, 18.yüzyıl ve Victoria dönemine ait binalarıyla, geçmişin izlerini taşır.

Bugün burası ünlü bir antika pazarıdır. Burada: küçük sanat galerileri vardır. 1949 yılından bu yana, her hafta Cuma sabahları: Bermondsey Caddesinin güney ucunda “New Caledonian Antika Pazarı” kurulur.

Güvenilir antika satıcıları ellerindeki yeni parçaları satışa sunarlar.
Aslında basında çıkan haberlere göre: bu pazarın son yıllarda ticaret hacminin düştüğü söylenmektedir ama öte yandan: çeşitli antika dükkanları ve depolar aracılığı ile kontrol dışı yani kaçak antika satıcılığının arttığı belirtilmektedir.

Evet: antika merakınız varsa, burayı ziyaret etmeniz önerilir. Alışveriş sabahın erken saatlerinde başlar ve en iyi pazarlıklar sabahın bu erken saatlerinde yapılır.

Bermondsey ana kilisesi “St Mary Magdalen”: Bermondsey Street üzerindedir.

Bermondsey Street’deki Fashion and Textile Museum (Moda ve Dokumacılık Müzesi) 2008 yılında yeniden açılmış ve çağdaş moda, tekstil ve mücevher konusunda eğitim, sergi ve ziyaretçi merkeziyle ilgi çekmektedir. Yeni parlayan tasarımcıların ürünlerini satan bir mağaza da bulunmaktadır

 

LONDON DUNGEON

Country Hall, Westminster Brıdge Road adresindedir. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 25.20 paund, 15 yaş ve daha genç çocuklar için 19.80 paund. Özellikle hafta sonlarında uzun kuyrukları beklemek zorunda kalacağınızı düşünerek ve fiyatın yüksekliğini değerlendirerek buraya gidip gitmemeye karar vermelisiniz. Tur yaklaşık 90 dakika sürüyor.

1974 yılında açılan bu mekan: başlangıçta ürkütücü ve tarihi bir müze olarak planlanmışsa da, aktörler öncülüğünde interaktif bir gösteri-şov haline gelmiştir. Öte yandan: “Madame Tussaud” müzesindeki korku odasının genişletilmiş bir versiyonudur da denilebilir. Asıl amaç ziyaretçileri dehşete düşürmektir.

Burada: Londra şehrinin 1000 yıllık tarihi geçmişindeki en korkunç olaylar ve insanlar: 20 aktörden oluşan bir ekip tarafından 18 gösteri ile ziyaretçilere sunulmaktadır.

Bu gösteriler arasında öne çıkanlar: Karındeşen Jack ve Sweeney Todd ve Kara veba olmaktadır. Gösteriler: özel efektler ve tiyatro şeklinde sunulmaktadır. Özellikle mükemmel ses ve ışık efektleri müzeyi oldukça ilginç kılmaktadır.

Burada bir de su yolculuğu bulunuyor. Londra şehrinin ilk kapalı su yolculuğu, 1997 yılında buraya monte edilmiştir.

İngiltere Londra Southwark ve Bankside
İngiltere Londra Southwark ve Bankside

 

DESİNG MUSEUM

Butlers Wharf Shad Thames adresindedir. Her gün saat: 10.00-17.45 arasında gezilebilir. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 12.40 paund, çocuklar için-öğrenciler 9.30 paund.

Tasarım Müzesi: 1989 yılında, Thames Nehri yakınlarında Tower Brıdge merkezinde kurulmuştur. Müzenin koleksiyonları: endüstriyel, grafik, moda ve mimari tasarım ürünlerini kapsamaktadır.

Müze binası ise: 1940 yılı yapımı ve Thames Nehri kıyısında, eski bir muz deposundan dönüştürülmüştür.

İki katlı binanın yerleşim planı şöyledir:

Zemin Kat

Burada: dükkan, cafe, tuvaletler ve Avustralyalı ürün tasarımcısı Marc Newson eserleri görülmektedir.

Birinci Kat

Büyük sergiler bu kattadır. Müzenin bu katında, ana cazibe eserleri sergilenmektedir. Burada özellikle: grafik tasarımlar ilgi çekmektedir. Ayrıca: video oyunları tarihine ait nesneler de bu kattadır. Bu katta bulunan “Blue Print Cafe” muhteşem nehir manzarası ile ilgi çeker.

Asma Kat

Bu kat: gezilmekten öte çeşitli ders ve etkinliklerin düzenlendiği yer olarak bilinir.

İkinci Kat

Daha küçük sergilerin bulunduğu burada, tarihi tasarım koleksiyonuna ait temalar görülür. Bu katın arka bölümünde ise, çocuklar için “Eğitim Merkezi” bulunur. Ayrıca: yine bu katta: ziyaretçilerin eski video oyunlarını oynayabilecekleri ve müzedeki tasarımlar hakkında bilgi veren müzenin elektronik arşivini kullanabilecekleri “Interaction Space” bölümü vardır.

25 yıldan bu yana, Terence Conran tarafından kurulan Tasarım Müzesi: dünyanın en iyi tasarımcılarının ve mimarlarının muhteşem eserlerini sergilemektedir ve yaratıcı düşünmeyi savunanların ilham kaynağı olmuştur.

Dünya üzerinde tasarıma adanmış ilk örnektir. Müzede görebileceğiniz sergiler ve yeni tasarımlar: tasarımın her alanını içerir. Mobilya, mode, el aletleri, arabalar, grafik tasarım, internet sayfaları ve mimarlık gibi.

Müzede: çağdaş tasarımın önemli bir koleksiyonu bulunmaktadır.

Müze açıldığından bu yana 5 milyon ziyaretçiyi ağırlamıştır. Her yıl: ilkbaharda orijinal tasarım ödülü olan “Desingner of the Yera” (Yılın Tasarımcısı) ödülünü verir. Yarışmaya katılan adayların çalışmaları: bir sergide ziyaretçilerin beğenisine sunulur ve ziyaretçiler oy verebilirler.

 

HMS BELFAST

The Queen’s Walk.Morgan’s Lane, Tooley Street adresindedir. Thames nehrine demirlemiş gemi: Tower Bridge ve London Bridge arasındadır. Giriş ücretlidir, yetişkinler için 15.5 paund ve çocuklar ücretsizdir. Saat 10.00 ile 18.00 arasında gezilmektedir.

Gemi; 1936 yılında HArland&Belfast Wolff tarafından yapılmıştır. 1938 yılında ise hizmete alınmıştır. 5 Ağustos 1939 tarihinde kraliyet donanmasında görevlendirilmiştir.

İlk zamanlarda: Almanya’nın ticaret gemilerine uyguladığı deniz ablukası için kullanılmış ve kuzey denizlerinde devriye görevi yapmıştır. Gemi: bu devriye görevi sırasında manyetik bir mayına çarptı ve yaklaşık üç yıl boyunca bakım-onarıma alındı.

1942 yılında Kraliyet Donanmasının en gelişmiş radar sistemleriyle donatılmış ve en güçlü kruvazörü olarak yeniden faaliyete başladı. Savaş boyunca Rusya’nın tedarik yollarının korunmasında önemli rol üstlendi.

Özellikle: “North Cape” savaşında Alman kruvazörü “Schamhors” ile yaptığı mücadelede onu 1963 mürettebatı ile batırdı. Gemi: 1944 yılına kadar kutup konvoylarını korumaya devam etti.

II. Dünya savaşında ise, Normandiya çıkartmasında aktif rol oynadı. Savaştan sonra: Birleşmiş Milletler adına: 1950-1952 yılları arasında Amerikan ve Güney Kore askerlerini desteklemek için Kore savaşında aktif rol oynadı. 1963 yılında gemi aktif görevlerini sonlandırdı.

1967 yılında ise “Imperial War Museum” olarak kruvazör koruma altına alındı. HMS Belfast, Trafalgar gününde, 21 Ekim 1971 tarihinde ziyarete açıldı. Geminin bir bölümü: 1943 yılında Alman kuruvazörünü batırdığı dönemdeki görünümünü yansıtacak şekilde yenilenmiştir.

Ayrıca, Kraliyet Donanmasının tarihine ananmış sergiler de vardır. Ayrıca: gemide iken, aktif görev yaptığı sıralarda ne gibi hizmetlerin yürütüldüğünü, mankenler ile görmek mümkündür.

Denizde kaldığı süre içinde, gemide 950 kadar denizci bulunuyordu. Operasyon odası, Pusula platformu, kaptan kamarası da rehberli turda görülen yerlerdir.