İzmir Göztepe Uşakizade Köşkü

İzmir Göztepe Uşakizade Köşkü

İzmirli ve İzmir şehrini ziyaret eden tüm gezginlerin: bir zamanlar tarihe tanıklık yapan ve ardından binlerce Atatürkçü Türk gencinin yetiştiği, yetiştirildiği bu mekanı mutlaka ziyaret etmelerini öneririm.

Çünkü: burada, gerek Atatürk ve gerekse Latife hanımın anılarını, İzmir’in kurtuluşunun ilk günlerinin coşkusunu ve ardından yaklaşık 40 yıllık süreçte, yine burada yetişen yüzlerce-binlerce öğrencinin anılarını hissedeceksiniz. Pazar günleri hariç her gün saat: 09.00-17.30 arasında açıktır.

Ziyaretinizde sizlere yardımcı olması düşüncesiyle, mekan hakkında kısa bilgi vermek istiyorum.

Uşaklı Helvacızade Hacı Ali Efendi: 19. Yüzyılın ilk yarısında: Uşak şehrini terk ederek, İzmir şehrine yerleşir ve Karşıyaka Tren İstasyonu yanında bir konut yaptırarak burada ikamet etmeye başlarlar. Hacı Ali Bey: Uşak şehrinde yaptıkları geleneksel helva yapımcılığını terk ederek, İzmir şehrinde oğlu Sadık Bey ile birlikte: kervancılık yapmaya başlarlar.

Onlar: İzmir-Aydın arasında, Ege bölgesinin geleneksel ürünleri olan incir, kuru üzüm, arpa ve buğday ile benzeri ürünleri toplarlar ve yaklaşık 2000 develik konvoy ile bu ürünleri, İzmir limanına taşıtırlar ve buradan Avrupa ve hatta Amerika’ya ihraç ederek, büyük paralar kazanırlar.

Bunun üzerine, sahip olunan zenginlikle birlikte: 1860 yılında, Sadık Bey tarafından, yaşadıkları konuta ilaveten yeni bir köşk yaptırılması düşünülür. Dönemin geleneklerine uygun olarak: şehrin çeşitli bölgelerine aynı anda asılan “taze etler” den, en son bozulanın yerinin, en serin yer olduğu varsayılarak, yeni yapılacak köşkün yeri tespit edilir.

İzmir Göztepe Uşakizade Köşkü

Evet: günümüzde Göztepe-Sadıkbey semtindeki: Mithatpaşa Caddesinden 120 basamaklı bir merdivenle çıkılan köşk: şehrin en serin yeri olarak kabul edilen buraya, böyle bir araştırma sonucunda inşa edilmiştir ve ilk dönemde, ismi: Beyaz Köşk, Mor Salkımlı Köşk, Uşakizade Köşkü olarak kullanılmıştır.

Sadık Bey: bu arada, Adviye hanım ile evlenir ve 6 çocukları olur, bunlardan en büyüğü Latife Hanımdır. Ancak, çocukların hepsinin ortak özelliği: en üst düzeylere kadar okumaları, eğitim görmeleri ve ticaret hayatına atılmalarıdır. Çocuklardan biri ise, uzun süre İzmir Belediye Başkanlığını yürütmüştür.

Takip eden süreçte: 1886 yılında, İzmir-Aydın demiryolu hattı yapılınca, Uşakizade ailesinin kervan işleri eski önemini kaybeder ve karlılığını yitirir. Bunun üzerine, aile halı ticaretine başlar. Sadık Bey: 1867 yılında, Paris şehrinde bir halı sergisine katılır ve sergilediği halılardan biri ile: altın madalya yani büyük ödüle layık görülür. Yine aynı dönemde: ilk defa yurt dışı gezisine çıkan Osmanlı Padişahı: Sultan Abdülaziz bile; Paris gezisinde bu sergiyi ziyaret eder.

Biz gelelim, köşk ile ilgili gelişmelere:

Köşk: zemin ve üstünde 2 katlıdır. Köşkün ön yüzünde, mor salkımlar görülür. Yine ön bölümde: iki yandan yükselip, ana kapı önünde birleşen merdivenler, birinci kata çıkışı sağlamaktadır.

İzmir Göztepe Uşakizade Köşkü
İzmir Göztepe Uşakizade Köşkü
İzmir Göztepe Uşakizade Köşkü
İzmir Göztepe Uşakizade Köşkü

Zemin bölümünde: kiler ve hizmetkarların odaları bulunur.
Birinci kat: burası: köşkün en serin yeri olduğundan, yazın köşkün en çok kullanılan bölümüdür. Burada 4 oda vardır.

Yemek odası: aynı zamanda salon görevi görür. Atatürk ve Latife Hanımın nikahı burada kıyılmıştır. Girişte soldaki oda: köşkün başodasıdır. Burası: Atatürk için, çalışma odası olarak ayrılmıştır. Sağdaki oda ise, köşkün diğer konuk odasıdır.

İkinci kat: birinci katta, tahta bir merdivenle çıkılan bu bölümde: köşelerde 4 yatak odası olmak üzere toplamda 6 oda bulunmaktadır. Bunlardan: merdivenlerden çıkıldığında soldaki ilk oda: Atatürk’ün yatak odasıdır. Yatak odalarının ortasında kalan iki oda ise, günlük oturma odaları olarak kullanılmaktadır.

Köşkün bahçesinde yaptırılan ve Camlı Köşk olarak isimlendirilen yer ise: Sadık Bey: gerek kendi çocukları ve gerekse mahallenin çocuklarının okuması için ilkokul olarak düzenlenmiştir.

İzmir Göztepe Uşakizade Köşkü

KÖŞK VE ATATÜRK

Büyük önder Atatürk: İzmir kurtarılınca, 14 Eylül 1922 tarihinde şehre geldiğinde: bu köşkte karşılanmıştır. Çünkü: yine aynı tarihte, şehrin büyük bölümü, Ermeni mahallesinde başlayan yangınla yanmaktadır. (Bu yangın sonucunda 25.000 ev-konut-işyeri yandığı söylenmektedir.)

Bu nedenle: yaveri tarafından güvenilir bir yer aranırken bulunan Uşakizade köşkü: Latife hanım ile yapılan görüşmenin ardından, Mustafa Kemal Atatürk’ün kalabileceği bir yer olarak belirlenir ve biraz önce de sözünü ettiğim gibi, Atatürk, burada karşılanır. Bu ilk ve 16 gün süren ziyarette: Atatürk: burayı Başkomutanlık Karargahı olarak kullanmaya başlar ve savaşın ardından: bu dönemde, köşk, birçok devlet adamı ve gazeteci tarafından ziyaret edilir.

Ardından: yurt gezilerini sürdüren Atatürk: 14 Ocak 1923 tarihinde, Uşakizadelerin Karşıyaka semtinde bulunan konutunda misafir edilen annesi Zübeyde hanım vefat edince; şehre gelir ve yine, bu köşkte konuk edilir. Aynı tarihte, yine köşk tarihinde ilgi çekici olay: Atatürk ile Latife Hanım’ın yine bu köşkte nikahlarının kıyılmasıdır. 29 Ocak 1923 tarihinde, nikah kıyılır ve bu nikah aynı zamanda, ülkemizdeki medeni nikahın ilk örneği olarak tarihe yazılır.

Nikahın ardından: Atatürk ve Latife hanım: Batı Anadolu gezisine çıkarlar ve Atatürk, eşi Latife Hanımı, Türk halkına tanıtır. Daha sonra: Atatürk ve Latife hanım: birlikte yaşayacakları Ankara-Çankaya köşküne yerleşmişlerdir.

Latife hanım denince, biraz kendisinden söz etmek istiyorum.

Latife Hanım: Uşakizade Muammer Beyin 6 çocuğunun en büyüğüdür. 1900 yılında doğmuş ve ilkokulu Uşakizade köşkünün bahçesinde bulunan “Camlı Köşk” ilkokulunda özel öğretmenler nezaretinde bitirmiş, ardından İstanbul Arnavutköy Amerikan kolejindeki lise eğitimi ve ardından Fransa Sorbonne Üniversitesinde hukuk ve siyaset bilimi eğitimi.

Bu arada: 4 lisan ve piyano çalmayı öğrenmiş, yani tam bir hanımefendi olarak her türlü görgü-nezaket ve protokol kurallarına uygun olarak yetişmiştir. Bu arada, kendisi ülkemizdeki kurtuluş mücadelesini de takip etmektedir ve Kurtuluş Savaşının ardından, İzmir’in kurtulacağını düşündüğünden, babasından, İzmir’e geri dönmek için izin istemiş ve İzmir’e geri dönmüştür.

Yani: Latife hanım, bir Atatürk hayranı olarak, Atatürk daha İzmir’e gelmeden kısa süre önce; İzmir şehrine dönmüştür.

Evet: Latife hanım, 29 Ocak 1923 tarihinde Atatürk ile evlenmiş ve 2 yıl, 5 ay, 5 günlük evliliğin ardından, 5 Ağustos 1925 tarihinde boşanmıştır. Boşanma nedeni olarak: Latife hanımın aşırı kuralcılığı ve Fikriye hanımın varlığı öne sürülse de: gerek evlilik sırasında yaşadıkları ve gerekse sonrasındaki safahat: ne Atatürk ve ne de Latife hanım tarafından yaşamları boyunca asla açıklanmamış ve sahip oldukları sırlar kendileriyle birlikte sonsuzluğa gömülmüştür.

Latife hanım: 13 Temmuz 1975 tarihinde İstanbul-Harbiye’de vefat etmiş ve mezarı Edirnekapı aile mezarlığındadır.

Evet, Latife hanım ile ilgili bu kısa açıklamadan sonra, ben köşkten söz etmeye devam edeceğim.

Mustafa Kemal Atatürk: köşkü, üçüncü olarak “İzmir İktisat Kongresi” sırasında ziyaret etmiş ve Nutuktan sonraki en uzun konuşması olan kongrenin açılış konuşmasını, burada hazırlamıştır.

Tarihler: 2 Ocak 1924 gününü gösterdiğinde, Atatürk, bu kez, Cumhurbaşkanı olarak yanında iki bakan ile birlikte İzmir şehrini ve köşkü ziyaret eder.

Latife hanım: Atatürk’ten boşandıktan sonra, İstanbul’a yerleşir. Uşakızade köşkü ise: bu aradaki süreçte boş kaldıktan sonra, 1951 yılında, Latife hanım tarafından: İzmir Türk Koleji kurucularından Bahattin Tartışa kiralanır.

Çünkü: Tartış; burayı eğitim amaçlı kullanacağını söylemiş ve Latife hanım, Atatürk’ün anısına, eğitim amaçlı kullanım düşüncesi nedeniyle, burayı kendilerine kiralamıştır.

Ardından: 1979 yılında köşkün mülkiyeti, Tartış ailesine geçer. 1951-1979 yılları arasında: 40 yıllık süreçte, binlerce genç yetiştirilen bu özel eğitim kurumu: 1979 yılında restorasyona sokulur ve aslına uygun olarak ve aslına uygun eşyalarla dekore edilerek yapılan restorasyon sonucunda: 15 Haziran 2001 tarihinde törenle bu kez müze olarak ziyarete açılır.

Yapılan restorasyon çalışmaları: 2003 yılında: İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından “Esaslı Onarım Ödülü” ne layık görülür.

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos)

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos)

EFES KENTİNİN AYASULUĞ TEPESİNE TAŞINMASI

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos): Büyük İskender’in ölümünden sonra, onun generali Lysimachos tarafından kurulan Efes kenti; takip eden dönemde; limanın tekrar dolmuş olmasının yarattığı ekonomik ve sivri sineklerin yarattığı sıtma hastalığı sebeplerinden dolayı, Ayasuluğ Tepesi eteklerine taşınır ve yeniden kurulur.

Zaten; yıllardır depremlerde zarar gören binalar da, iyice salaş hale gelmiştir. Halk; artık, liman kıyısında değil de, dağlara, yaylalara çekilmesi tercih ediyorlardı. Bir yandan da, yoksullaştılar, uzun yollar aşarak yeniden taş ocaklarından yeni taş getirecek ekonomik güçleri yoktu.

MS.10’ncu yüzyıldan itibaren, eski kent tamamen terk edilir ve şehir tepenin çevresine yerleşir. Eski tanrılara ait heykel ve kabartmalar kırılır, hatta inşaatlarda kullanılmaya başlanır. (Efes’te, inşaat taşı olarak kullanılan, yüzlerce tanrı heykeli parçası ele geçmiştir.)

Böylece büyük göç başladı ve herkes St. Jean Kilisesi etrafına gelip yerleşti. Bu arada; St. Jean ismi, kentin geleneksel adına üstün gelir. Belgelerden anlaşıldığına göre, yeni kente, onun ismine atfen ” Hagios Theologos ” adı verilir. (1082 tarihli böyle bir belgeye rastlanmıştır.)

Böylece; Efes adı, tarihe karışır. Antik çağın görkemli kenti Efes, artık yalnızca bir taş ocağı idi.

Malazgirt zaferinden sonra, Türkler, büyük bir hızla Anadolu’ya yayılırlar. Türkler Efes’i 11’nci yüzyılın ilk yarılarında fetih etmelerine rağmen, Bizanslılar, bölgeyi 14’ncü yüzyılın başına kadar terk etmezler.

Kent; zamanın hanedanlığı Menteşoğulları’ndan İsa Bey tarafından fetih edilir. Daha sonra ise, 1348 yılında, Aydınoğluları Beyliğinin başkenti olur.

1390 yılında ise, Osmanlılar tarafından, kent, ele geçirilir. Yıldırım Beyazıt; diğer beylikler gibi Ayasuluğ’u da işgal eder. Bu arada; İsa Bey’in kızı Hafsa Sultan ile evlenir.

İsa Bey; biraz da bu akrabalık nedeniyle, Osmanlılardan olumsuz etkilenmez. Ancak; Anadolu beyliklerinin hepsi perişan olur. 1402 Ankara Savaşını kazanan Timur; takip eden dönemde, Ayasuluğ’u da ele geçirir. Hatta, buradaki St. Jean kilisesine büyük ölçüde zarar verdiği iddia edilmektedir.

Bundan sonra, önemini yitirir, çünkü İzmir daha önemli duruma gelmiştir. 1914 yılında, Ayasuluğ ismi, ” Selçuk ” olarak değiştirilir. Kentin, nüfusu 50 yıl önce; 1000 kişi iken, bugün gelişen turistik yapı nedeniyle, 18 bine ulaşmıştır.

Bu arada: Ayasuluğ kelimesinin nereden geldiğini belki merak edersiniz? İtalyanca da ” yüksek yer ” anlamına gelen ” Altoluogo ” kelimesi, Türkler tarafından farklı bir biçimde telaffuz edilmiş ve ” Ayasuluğ ” olarak isimlendirilmiştir. Nitekim, bu ad, günümüze kadar, değişmeden gelmiştir.

Evet; Ayasuluğ Tepesindeki tarihi kalıntılara bakalım.

AYASULUĞ KALESİ

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos): Bu tepe; erken Hıristiyan, Bizans ve Selçuklu devirlerinde; iyi tahkim edilmiş bir kale ile savunulmuştu. Halen ayakta duran sur; erken Hıristiyanlık devrinde inşa edilmiş olup sonradan Selçuklular zamanında, büyük bir restorasyona uğramıştır. Yani; göreceğiniz sur, sonradan restore edilmiş.

Kale içinde; 7-8’nci yüzyılda; Arap akınlarının yörede etkili olması üzerine, Bizanslılar tarafından yapılmış. Böylece; şehir, koruma altına alınmış. St. Jean kilisesinin bulunduğu alanın çevresi; 20 kule ve onları birbirine bağlayan surlar ile çevrilmiş.

Selçuklular ve takip eden dönemde Osmanlılar, bu kaleyi onarmış ve daha da güçlendirerek kullanmışlar.

Kesme taş ve moloz taştan yapılan kale ve surların; Efes kentine yönelik, bir de görkemli kapısı var. Bu kapıdan içeri girildiğinde görülen kilisenin duvarlarında ise; Truva kahramanlarından Achileus’un yaşamını anlatan bir friz görülüyor.

Bu friz; günümüzde, Abbey Galerisinde. Kapıdan sonraki Atrium; 35 x 47 metre ebatlarında. Arazi konumu, buradaki duvarların yükseltilmesi ile giderilmiş. Kalenin, anıtsal giriş kapısı dışında, biri güneyde, diğeri de batıda olmak üzere iki giriş kapısı daha var.

Ana giriş kapısı, yöredeki Roma yapılarından alınmış taşlarla yapılmış. Surlar; 15 burçla sağlamlaştırılmış, günümüzde büyük bölümü restore edilmiş olarak ayakta ve görülebilmekte.

İSABEY CAMİİ

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos): 1375 yılında, Aydınoğulları’ndan İsa Bey tarafından yaptırılmış. Şamlı Mimar Ali; inşa etmiş. Tepede; St. Jean bazilikasının, batı yamacında. Selçuklu dönemi özelliklerini taşıyan bir yapı. Binanın ön yüzü, süsleri birbirine benzemeyen pencerelerle donatılmış.

Namaz kılınan yer, oldukça büyük tutulmuş ve bundan ayrı olarak, ilk defa, bir camiye etrafı revaklarla çevrili, büyük bir avlu eklenmiş. Caminin iki de minaresi var.

Camiyle birlikte inşa edilmiş olan İsa Bey hamamı var. Klasik Türk hamamının tüm özelliklerini taşıyan bir yapısı var. Bütün mekanları kubbeli. Kubbe kasnaklarını taşıyan stalaktitler; benzerlerinin en güzeli.

Aslında; İsa Bey; kendi zamanında, kenti, birçok karakteristik Selçuklu yapılarıyla süslemiştir. Hamamlar, türbeler, medreseler ve camiler yaptırmıştır.

Ancak; İsa Bey Cami; Türk-İslam sanat tarihinde önemli bir yer tutar. İsa Bey; eski putperest Artemis Tapınağı ile bir Hıristiyan tapınağı olan St. Jean Kilisesi arasına, bu camiyi yaptırırken, İslam’ın üstünlüğünü kanıtlamak istemiştir.

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos) ST. JEAN BAZİLİKASI-AZİZ YUHANNA BAZİLİKASI

ST. JEAN BAZİLİKASI-AZİZ YUHANNA BAZİLİKASI

Hıristiyan dünyasının, iki önemli kişisi; Aziz Paul ve Aziz John’dur. Her ikisi de, Efes’te yaşamışlardır. Paul; yaşamının, 5-6 yılını, yeni dini tanıtmak için, Efes’te vaazlarla geçirmiştir. John ise; bir yüzyıl süren ömrünün son yıllarını; Efes’te, yeni Ahit’in 4’ncü bölümlerini yazmakla geçirmiştir.

Hz. İsa; Kudüs’te, kalabalığın coşkulu çığlıkları ve kahkahaları arasında çarmıha gerilirken; Aziz John ve Meryem; İsa’nın yanı başındadır. Hz. İsa; Aziz John’a dönerek; “John, bu senin annendir” der. Annesine dönerek: ” Anne, bu senin oğlundur” der.

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos)

Bunun üzerine; İsa’nın havarisi; bu isteği görev kabul eder ve İsa’nın ölümünden sonra; Meryem Anayı da yanına alarak, Efes’e gelir ve yerleşir. MS.39 ile 48 yılları arasında; bölgede vaazlar vererek, yeni dini yaymaya çalışır. Sonrada, burada ölür. Mezarının Ayasulug tepesinde olduğu kabul edilmektedir.

Aziz John öldüğünde, mezarın üzerine, o devirlerde, küçük bir kilise yapılmış. Efes’in karşısına rastlayan kayalık ve kurak bir tepede; St. Jean adına, halk tarafından küçük bir kilise kurulmuştu. Theologien adıyla anılan bu yapı, zamanla yıkık bir hale geldi.

Takip eden dönemde, bu harap kilisenin üzerine, Bizans imparatoru Justinyen tarafından; MS.6’ncı yüzyılda, daha muhteşem bir kilise yaptırmaya karar verdi.

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos) ST. JEAN BAZİLİKASI-AZİZ YUHANNA BAZİLİKASI

Öyle ki, İstanbul’daki Ayasofya ile boy ölçüşecek nitelikte olmalıydı. Nitekim, yapı bittiği zaman; yalnızca Efeslilerin değil, bütün çevre halkını da tatmin etmişti. Zira; kimse, Artemis Tapınağı yıkıldığından beri, böyle görkemli bir yapı görmemişti.

Bu kilise, ortaçağın muhteşem anıtları arasında yer alır. Yapı: 40 x 130 m. boyutlarında. Dönemin, en büyük yapılarından biri.

Sütunlarla çevrili, kubbeli bir avlusu var. İki katlı. Freskler ve mozaiklerle bezeli; 6 büyük ve 5 küçük kurşun kaplı, kubbesi var. Bu kubbeleri; kalın fil ayakları taşıyor. Kutsal kuyular, ilahilerin söylendiği yerler bu kubbelerin altında.

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos) ST. JEAN BAZİLİKASI-AZİZ YUHANNA BAZİLİKASI

Ayrıca; St. Jean’ın mezar odasından çıkan tozların; her derde deva olduğu söyleniyor. Bu yüzden; kilise, hacılar ve hastalar tarafından sürekli ziyaret ediliyordu.

Arkeolojik çalışmalarda; MS.1’nci yüzyıla ait sikkelerin bulunmuş olması, Aziz John’un mezarının, o zamanlarda, yani MS.1’nci yüzyılda da, insanlar tarafından ziyaret edildiğinin işareti.

Yapıya: batıdan giriliyor. İnşaatta kullanılan taşların bir kısmı: Artemis Tapınağından getirilmişti. Bir tapınağın harabesi yanında, bu kez başka bir tapınak yükseliyordu.

Sanırım, böylece, Hıristiyanlığın putperestliğe olan zaferi anıtlaştırılmak istenmişti. Neyse, devam edelim. Kilisenin planı; bir haçı andırıyor. Bazilikanın ortasında; kubbe altında ve zemin seviyesi altında; İsa’nın en sevdiği havarilerinden olan St. Jean’ın mezarının bulunduğu iddia edilmekte.

Ancak; henüz bir bulguya rastlanmamış. Aziz John’un mezarının yanından akan suların şifalı olduğu ve o zamanın hacıları için ayrı bir değeri olduğu söyleniyor.

Doğu tarafında ise, rahiplerin oturdukları kısımlar var. Bu yapılar; kiliseden, yarım daire biçiminde ayrılıyor. Mezar alanının kuzeyinde, aziz resimlerinden oluşan fresklerin bulunduğu kilisenin, restore edilen sütun başlıkları üzerinde, imparator Justinyen ile karısı Theodora’nın resimleri bulunuyor. Kilisenin kuzeyinde, hazine binası ve vaftizhane var.

Evet, bugün bu muhteşem yapı burada durmasına rağmen, yapılan incelemelerde, daha önceki tarihlerde, buraya ait birçok kalıntının, kutsal olması adına, çalınarak, Yunanistan, Avusturya ve diğer ülkelere kaçırıldığı ortaya çıktı. Bugün; mezarın çevresinde, beş küçük mezar daha ortaya çıkarılmış.

Aziz John’un arzusu üzerine; diğer beş mezar, kendi mezarıyla, haç oluşturacak şekilde yapılmış. Hıristiyanlığın en başından beri; Hıristiyan camiası, bu yeri; ” bir haç merkezi ” olarak kabul etmiş.

Takip eden dönemlerde, Artemis’in Tapınağı ne kadar yağmalandı ise, bu kiliseye hiç dokunulmadı. Çünkü; onun İsa’nın halefi olduğuna inanılıyordu.

Selçuk tanıtımı.

Şirince tanıtımı.

7 Uyurlar tanıtımı.

Artemis tapınağı tanıtımı.

Efes tanıtımı.