Gaziantep

Gaziantep

Öncelikle bir konuyu belirtmekte yarar var. Gaziantep il merkezi, 1987 yılında çıkarılan bir kanunla “Büyükşehir Belediyesi” olarak düzenlenmiş, il merkezinde “Şahinbey” ve “Şehitkamil” adı ile iki ilçe kurulmuştur. Ben, tanıtım yazımda şehir merkezini ilçe ilçe ayrı ayrı değil, hep bir arada anlatacağım. 

Gaziantep hava alanı: 1993 yılında hizmete girmiştir. Metropol illerden, hava yolu ile ulaşmak mümkündü. Hava alanı; şehir merkezine:19.6 km. uzaklıktadır. Ancak elbette hava alanına şehrin hangi noktasından gittiğiniz önemli yani bu mesafe uzayabiliyor.

Muhtemel ulaşım zamanını 35-40 dakika olarak planlayabilirsiniz. Hava alanı gayet küçük, körük yok, uçaklara biniş ve iniş için yürümek gerekiyor. Küçük bir hava alanı, hatta pistinin bile kısa olduğu söyleniyor, benim oraya ulaşımımda pilot gayet sert bir iniş yapmıştı, sebebini araştırdığımda pistin kısa olduğunu söylediler.

Gaziantep de kara yolu ulaşımında: Tarsus-Adana-Gaziantep (TAG) otoyolu kullanılmaktadır. Gaziantep-Adana arası uzaklık: 206 km., Gaziantep-Ankara arası uzaklık: 673 km. Gaziantep-Kahramanmaraş arası uzaklık: 80 km. Gaziantep-Adıyaman arası uzaklık: 149 km. Gaziantep-Şanlıurfa arası uzaklık: 137 km. dir.

genel.2
Gaziantep

GENEL

Gaziantep; Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en eski kültür merkezlerinden biridir. Günümüz Türkiye’sinin altıncı büyük ilidir. MÖ. 4000 yıllarına kadar uzanan ve ilk uygarlıkların doğduğu, Mezopotamya ve Akdeniz arasında, tarihi ipek yolu üzerinde konuşlanmış, ülkemizin güzel şehirlerinden biri. UNESCO kayıtlarına göre: dünyanın en yaşlı şehri. (5600 yaşında)

Antik ulaşım ve ticaret yollarının burada kesişmesiyle savunma ve saldırıya elverişli bir yer olması nedeniyle, tarihin bütün dönemlerinde, birçok medeniyetin göz dikmesine neden olmuştur. Ayrıca: “Kommagene krallığı” sınırları içinde kalan Toros dağlarında, antik dönemde kullanıldığı bilinen, bazı maden yatakları da bulunmaktaymış. Bu yörede: demir madenlerinin işletildiği ve dönem tekniğiyle çelik elde edildiği, kitabelerde ifade edilmektedir.

Gaziantep’te: Paleotik, Neolikit, Kalkeotik, Tunç Çağlarına, Hitit, Med, Asur, Pers, İskender, Selefkoslar, Roma, Bizans, Abbasiler ve Selçuklulara ait eserler bulunmaktadır. Hitit döneminden itibaren, önemli bir dini merkez olmuştur. Hitit baş tanrısı Teşup’un, kutsal şehri olarak bilinen “Dolichenos” (Gaziantep) aynı özelliğini: Helen ve Roma dönemlerinde de korumuştur.

Evet; Gaziantep kültürel tüm bu zenginlikleri yanında, doğal güzellikleriyle, coğrafyası, zengin mutfağı ve alışveriş imkanları ile de tam bir turizm cennetidir. Burada; kendinizi, Anadolu’nun büyük metropollerinden birinde olduğunuzu hissedeceksiniz. Çağdaş, gelişmiş, düzenli bir şehir. Ekonomi ve sanayi alanında da, yapılan yatırımlar ile, belli bir düzeye ulaşmış.

IMG_9779
Gaziantep

 

IMG_9858
Gaziantep

TARİHİ

Bölgenin ilk uygarlıklarının doğduğu, Mezopotamya ve Akdeniz arasında bulunuşu; güneyden ve Akdeniz’den, doğuya, kuzeye ve batıya giden yolların kavşağında oluşu, uygarlık tarihine ve günümüze yön vermiştir. Bu nedenle, şehir, tarih öncesi çağlardan beri, insan topluluklarına yerleşme sahası ve uğrak yeri olmuştur.

“Ayıntap” olarak bilinen eski kent, günümüzdeki Gaziantep’in 12 km. kuzeybatısında, Dülük Köyü ile Karahöyük Köyü arasındadır. Yapılan arkeolojik araştırmalarda: taş, kalkolitik ve bakır dönemlerine ait kalıntılara rastlanmış olması, yörenin Anadolu’nun ilk yerleşim alanlarından birisi olduğuna işaret ediyor.

Bir süre, Babil imparatorluğunun egemenliği altında kalan şehir, MÖ. 1700 yıllarında, Hitit Devletinin bir kenti olur. Dülük şehri ise, Hititlerin önemli bir dini merkezi olduğundan, ayrı bir önem taşır.

Gaziantep ve çevresi; MÖ. 700-546 yılları arasında: Asur, Med ve Pers imparatorluklarının yönetimine girer. Büyük İskender’in, Pers Devletini yıkmasından sonra, Romalıların, MS. 636 yılına kadar da Bizanslıların egemenliği altında kalır.

Hz. Ömer zamanında, İslamiyet’in Arap yarımadası dışına yayılması için sürdürülen mücadeleler sırasında, İslam ordusu, Gaziantep yöresi ile Hatay’ı Bizanslılardan alır. Böylece: 639 yılında, yöre halkı Müslümanlığı kabul eder. Hemen ardından; kansız ve savaşsız olarak Suriye ve Antakya yöresi de İslam kuvvetlerinin eline geçerek, vergiye bağlanır. İşte, Gaziantep’in ünlü Ömeriye Camisi, o dönemde fethin sembolü olarak yaptırılmış.

1071 Malazgirt Savaşından sonra, bölgede, Selçuklu İmparatorluğuna bağlı bir Türk Devleti kurulur. 1270 yılında, Moğolların istilası ile kent yakılıp yıkılır. Daha sonra Dulkadiroğullarının ve Memlüklerin eline geçer. 1516 yılında; Yavuz Sultan Selim tarafından, Memlüklere karşı yapılan Mercidabık Meydan Savaşından (Kilis yakınlarında) sonra, Gaziantep ve yöresi, Osmanlı imparatorluğu yönetimine girer.

Osmanlı döneminde, çok sayıda cami, medrese, han ve hamam yapılır, kent aynı zamanda üretim, ticaret ve el sanatları yönünden de ilerler. 1641 ve 1671 yıllarında yöreyi iki kez ziyaret eden Evliya Çelebi, burada 22 mahalle, 8 bin ev, 100 kadar cami, medrese, han, hamam ve üstü kapalı çarşı bulunduğunu anlatır.

Birinci Dünya Savaşı sonunda, Gaziantep, önce İngilizler ve daha sonra da Fransızlar tarafından işgal edilir. Gaziantep savunması, Ulusal Kurtuluş Savaşı tarihimizde yiğitlik, kahramanlık ve fedakarlığın ulaşılmaz abidesi olmuştur. Bu savunma; eşsiz kahramanlığı ile hem kendini hem de Güneydoğu Anadolu’yu düşman işgalinden kurtaran bir halk hareketi, milli birliğin ve benliğin bir şahlanışı olarak tarihteki yerini almıştır. Dışarıdan yardım almadan, açlık ve sefalet içinde 10 aylık bir direniş.

Antep savunması, yürekleri vatan sevgisiyle dolu Anteplilerin imkansızı gerçekleştirmelerinin destanıydı. 10 ay 9 gün boyunca, her türlü sıkıntıya göğüs geren Anteplilerin bu onurlu mücadelesinin sonucunda, TBMM, 8 Şubat 1921 tarih ve 93 sayılı kanunla kente “Gazi” unvanı vermiştir. “Gazi” unvanı alan ilk ve tek kent olan Gaziantep, 2008 yılında çıkarılan bir kanunla ise, 87 yıl sonra İstiklal Madalyasına kavuştu ve Türkiye’deki İstiklal Madalyalı üç kentten biri olma şerefine nail oldu.

 

ŞAHİN BEY

1877 yılında Antep’te doğan Şahin Bey’in asıl adı Mehmet Sait’tir. 1899 yılında Yemen’e asker olarak giden Şahin Bey, Trablusgarp’te Mustafa Kemal’le birlikte savaştı, Balkan ve Çanakkale savaşlarında görev aldı. Teğmenliğe yükselmesinin ardından, 1918 yılında Sina’da İngiliz kuvvetlerine esir düştü.

Ateşkesten sonra serbest kalan Şahin Bey, Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının başlattığı bağımsızlık hareketine katıldı. Şahin Bey, Kilis yolunda düşman nakliyatını kesmek üzere görev aldığında Heyeti Merkeziye’ye şu sözü vermiştir “Düşman arabaları cesedimi çiğnemeden Antep’e giremez”. Şahin Bey komutasındaki kuvvetler, Antep’e girmeye çalışan Fransızları iki kez geri püskürttü.

28 Mart 1920 sabahı Fransız kuvvetleri yeniden Antep’e doğru harekete geçtiğinde, tank, top ve makineli tüfeklerle saldıran Fransızlara karşı, tek silahları mermileri bitmek üzere olan tüfekleri ve süngüleri olan Şahin Bey ve askerleri geri çekilmedi. Mermisi biten Şahin Bey, tek başına kalana kadar mücadele verdi. Düşman askerlerinin ateşiyle şehit olan Şahin Bey’in Antep Savunmasında gösterdiği direnç ve kahramanlık Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktalarından biri oldu.

 

ŞEHİT KAMİL

Antep, Fransızlar tarafından işgal edildiğinde, çarşıdan geçmekte olan ve yanında çocuğu olan bir kadın, sarhoş Fransız askerleri tarafından peçesini indirmesi için zorlanır.

Bunun üzerine, kadının çocuğu yerden aldığı taş ile Fransız askerlerine saldırır ve hemen orada askerler tarafından süngülenerek öldürülür. Fransız işgal kuvvetleri, çocuğun babasına 200 altın vermek isterler, ancak baba, bu isteği geri çevirir ve küçük Kamil, Antep savunmasında düşmana ilk karşı gelen kişi olarak tarihe geçer.

fıstık.1
YEŞİL ELMAS. ANTEP FISTIĞI

Yüksek kalorili Antep fıstığı; yörede “Yeşil Elmas” ya da “Yeşil Altın” olarak da adlandırılıyor. Ortadoğu kökenli olan bu bitki: tüm Akdeniz kuşağında, Suriye, Irak, İran, Hindistan ve Türkiye’de yetişiyor. Yüksek ısıya, kuraklığa dayanabilen, kurak toprakların kanaatkar bitkisi Antep fıstığı, ağaç başına, yaklaşık 10 kg. meyve veriyor.

Ülkemizde; Güneydoğu Anadolu bölgesinde bolca yetişiyor. Ağacın aynı adlı meyvesi (antepfıstığı/şamfıstık): çoğunlukla, kabuklu durumda ve kavrularak tüketiliyor. Kavrulan fıstığın, kabuğu çatlıyor ve ikiye ayrılıyor.

Fıstık içi: şekercilikte, pastacılıkta, helvacılıkta, çeşitli tatlılarda ya da çerez olarak tüketiliyor. Çok besleyici olan Antep fıstığı: yüzde 3.7 su, yüzde 59.4 yağ, yüzde 21.8 protein, yüzde 9.8 azot ve yüzde 2.9 ham lif içeriyor. Antepfıstığı yağında: palmitik asit, oleik asit ve linoleik asit bulunuyor.

Dünya antepfıstığı üretiminde, Türkiye, İran’dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Antep fıstığının yoğun olarak üretildiği bir diğer yer ise: Siirt. Antep fıstığı daha dolgun olmasına rağmen, Siirt fıstığı daha ince. Siirt fıstığı; kavurma atölyeleri Antep’te olduğundan, kavrulmak üzere Antep’e gönderiliyor. Aralarındaki başlıca fark, biraz önce de söylediğim gibi: Siirt fıstığı, Antep fıstığına nazaran daha küçük ve ince.

Evet, bu şehri ziyaret ettiğinizde zaten Antep fıstığını veya bununla üretilen tatlı ürünleri birçok yerde göreceksiniz. Hatta bir çok ziyaretçi hediyelik olarak, yakınlarına buradan Antep fıstığı almaktadırlar.

IMG_9686
Gaziantep Geleneksel Antep Evleri

GELENEKSEL ANTEP EVLERİ

Gaziantep’in geçmişten günümüze, tarih içindeki oluşumuna bakıldığında, köklü ve zengin bir mimarisi olduğu görülür. Bu kagir yapıların fonksiyonlarının oluşumunda: yörenin iklimi, Topografik özellikleri, bitki örtüsü ve sosyal yaşantıları etkili olmuştur. Yazları: çok sıcak geçmesi nedeniyle, mimaride avlu anlayışı hakimdir. Zamanın büyük bir bölümünün avluda geçmesi nedeniyle, buraya “hayat” denilir.
Sokaklar: dar ve gölgelidir. Bazı yerlerde, kabaltı denen altı yol ve üstü konut olan mekanlar vardır. Günümüzde: Kabaltı yapılardan yalnızca 6 tane kalmış. Sokakları: dik olarak kesen, çıkmaz sokaklara da “dehliz” deniliyor.

Antep evleri: yüksek duvarlar arasında, dış mekanlardan mümkün olduğunca soyutlanmış yapılardır. Evlerin; ikinci katında sokağa bakan konsol çıkıntısı vardır ve buna “köşk” denir. Dışı metalle kaplanan bu tür yapılar; köşklü ev diye adlandırılır. Genellikle: iki katlı ve avluya dönük yapılardır.
Sıcak yaz günlerinde; gölgeli mekanlardır. Sofaya açılan odalar; çok işlevli özelliğe sahiptir. Odada: yatakların konulduğu döşeklik, yemek kapları için kübbiye denilen dolap nişleri vardır. Bunlar; nacar denilen çok güzel ahşap işçiliğe sahiptir.

kilim.1

ANTEP KİLİMCİLİĞİ

Antep kilimlerinin bilinen çeşitleri: baklava dilimleri, habbap ayağı, kuş kanadı, zincir göbek, dirsek göbek, pençe göbek, çarkı felek, parmak göbek, atom göbek. Kilimlerin ham maddesi: öküz, deve ve at tüyü, koyun yünü ve keçi kıllarıdır. Kilimlerde kullanılan ilkel boyalar ise: Siyah, felhani, mavi yeşil boya, cehre sarısı, ceviz kabuğu, cevizi boz, soğan kabuğu, sumak yaprağıdır.

Genelde: 69 cm. eninde ve 260 cm. boyunda dokunurlar. Motif olarak: çizgi, nokta ve daireden ibaret motifler ve bitki motifleri kullanılır. Kilim, yalnızca el tezgahlarında imal edilir ve bu iş kolunun çok canlı olduğu dönemlerde, Gaziantep’te; 7000 civarında el tezgahı bulunduğu söylenir. 1960’lı yıllarda, tezgah sayısı: 100-150 civarına düşer.

Günümüzde ise: motorlu dokuma tezgahlarının yaşama girmesiyle, Antep kilimlerine olan talep azalmış ve el tezgahları yavaş yavaş ortadan kalkmıştır. Günümüzde: genel olarak köylerde, kendi ihtiyaçlarını gidermek amacıyla kadınlar tarafından dokunmaktadır.

kutnu üretimi.1
Gaziantep Kutnu Kumaşı
IMG_9623
Gaziantep Kutnu Kumaşı

 

KUTNUCULUK

Kutnu bezi dokumacılığının: tarihi bir değeri vardır. Türkiye’de yalnızca Antep’te dokunan: ipekli bir dokuma türüdür. Ham maddesi: floş (suni ipek) ve pamuk ipliğidir. Tamamen el tezgahlarında dokunur. Geçmişi çok eskilere dayanan kutnuculuk; dünyada, basma sanatı yokken, çeşitli boyalara defalarca batırılarak, kendisine has renk ve motifler verilerek yapılan bir dokumadır. Kumaşlar, tezgahın boyutuna göre eni ince veya kalın olabiliyor.

Kutnu kumaşı; önceleri Halep, Hama ve Humus’ta üretilin, Anadolu pazarını sunulurmuş. Daha sonra, bu ipekli dokumalar, Gaziantep il merkezi ve ilçe köylerinde de üretilmeye başlanır. Kutnu kumaşı; yöresel bir kıyafet olarak kullanıldığı gibi, çeşitli aksesuar, turistik giysi, çanta, terlik, perdelik kumaş ve milli kıyafet olarak da kullanılmaktadır. Kumaşlara çözgü sayısına göre: Kutnu, Alaca ve Meydaniye gibi değişik adlar verilir. Kutnu’nun çözgü sayısı: 4000, Alaca’nın 3000 ve Meydaniye’nin ise 2000 teldir.

Eskiden Gaziantep’te çok yapılan kutnu kumaşı dokumacılığı; son yıllarda yok denecek kadar azalmıştır. İpekli kutnu dokumacılığı el sanatı: gittikçe az ilgi gören bir sanat dalı haline gelmiştir. Binlerce yıldır işlenen kutnunun desen ve renkleri: Türk köylüsünün asırlık renk ve desen kültürünü belirten bir hatıra ve turistlerin ilgisini çeken orijinal bir sanat eseri haline gelmiştir.

Antep şehrini ziyaret edenler, kutnu kumaşından yapılmış birçok ürünün satıldığı yerleri göreceklerdir. Erkeklere yönelik olarak gıravat (35 TL) ve bayanlara yönelik olarak birçok kutnu kumaşı ürün (örneğin şallar, 20-25 TL) bulunmaktadır.

Ayrıca, yine kutnu kumaşı, bir çok tekstil ürününde kullanılmaktadır. Kutnu kumaşı ürünlerden satın almak isterseniz, bence Beyazhan içindeki satıcıyı tercih edebilirsiniz, çünkü fiyatları makul.

kutnu üretimi.2
Gaziantep Aba Dokumacılığı

ABA DOKUMACILIĞI

Aba: deve, öküz ve at tüyünden, keçi kılından ve koyun yününden dokunan, özel bir kumaştan yapılan bir erkek giysisidir. Abanın üst rafından, başın; yan tarafından kolların geçmesi için birer delik olup kolları yoktur. Eskiden kumaşın dokunmasında kullanılan tüy, kıl ve yünler: toprak, mor boya, ceviz kabuğu, ceviz kökü, heylangoz yaprağı, sumak yaprağı, meyve, kızılcık otu gibi kök boya denilen boyalarla boyanırmış.

Günümüzde ise: suni boyalarla renklendirilmiş polyester iplikler kullanılıyor. Geçmişte kullanım alanı oldukça geniş olan abanın; Suriye ve Arabistan’da giyileni, geniş ve kısa bir şekilde olup, dizden biraz aşağıya inermiş. Abanın dokunuşuna, üzerinde yapılan motiflerin durumunu ve bu motiflerde kullanılan iplerin özelliklerine göre giyenin ekonomik durumu belli olurmuş.

Halkın giydiği abalar, daha az motifli ve kaba olarak dokunurmuş. Zenginler ise, çuhadan veya ipekten dokunmuş abalar giyerlermiş. Abalar dokunduğu ipin ve kumaşın rengine, boyuna ve giyildiği yörenin ismine göre isimlendirilirlermiş. Humus Abası, Yerli Aba, Sırmalı Aba, Kıl Aba, Maraş Abası.

zurnacılık.1
Gaziantep Zurnacılık

ZURNACILIK

Üflemeli halk çalgılarımızın başında gelen zurna, kalın zerdali ağacından yapılır ve davulun yanında çalınan üflemeli bir çalgı aletidir. Zurnanın tarihi: Orta Asya’ya dayanır. Çok eski zamanlardan beri, bir çalgı aleti olarak bilinir ve yapılır. Zurna: 3 kısımdan oluşur. Baş kısmı: şimşir ağacından yapılır.

Ağız kısmı: geniştir. Orta kısmı ise dardır. Zurnanın: 15 deliği vardır. 8 tanesi büyük, 7 tanesi küçüktür. Zurna yapıldıktan sonra; şimşir ağacından yapılan mezik kısmının ucuna, metem denilen uç, zurna çalan kimseler tarafından kamıştan yapılır. Gaziantep’te zurna, sipariş üzerine yapılmaktadır. Bir usta, günde ancak 1-2 tane zurna yapabilir.

bakırcılık.1

BAKIRCILIK

Gaziantep bakır işlemeciliğinin tarihi çok eskilere dayanır. Bakır eşya: bakırdan ve pirinç diye tabir edilen, bakır ve çinkonun karışımından elde edilen maddeden işlenerek yapılır. Antep bakır işlemesinin özelliği: tek parça olarak imal edilmesidir. Yani: lehim ya da benzeri bir yolla birleştirme yapılmaz. Ev mutfak ve süs eşyası olarak kullanılan el işlemesi bakır mamullerin işlenmesinde; çakma ve çizme diye bilinen basit yöntemler kullanılın.

Ayrıca: yalnızca burada yapılan bir yöntem daha vardır. Bir çekiç ve çelik kalemle, işleme yapılır. Ancak, bu işlemede, bir tek parçanın işlenmesi, haftalarca hatta aylarca sürer. Gaziantep’te imal edilen işleme bakır mamulleri, tamamen el emeği, göz nuru ile yapılmakta, çekiçle kalem dışında hiçbir alet kullanılmamaktadır.

Karagöz mahallesinde bakırcılar çarşısında, halen tezgahlarda bakır ürünler işleyen bakır ustalarını görebilirsiniz.

sedefçilik.1

SEDEFÇİLİK

Bazı deniz hayvanlarının kabuklarında bulunan ve sedefçilikte kullanılan sert beyaz ve gökkuşağı pırıltılı, fosforik özelliği olan maddeye “sedef” bu maddeyi işleyen kişiye de “sedefkar” denir. Asırlardan beri bilinen sedef, zamanın tekniği ve milletlerin sanat anlayışına göre şekil almıştır. Ham maddesi: midye kabuğu, çeşitli teller ve ceviz ağacı olan Sedef ve Sedefkarlık sanatı: Ortadoğu ülkelerinde doğmuş ve 15’nci yüzyıldan sonra Osmanlılara geçmiştir.

Sedef kakmacılığı: Gaziantep’te 1963 yılında başlamıştır. Bugün, şehirde, 50 sedef atölyesi bulunmaktadır. Bu atölyelerde, daha çok turistik eşyaya yönelik çalışmalar yapılır. Genellikle, Ortadoğu’ya satış yapılır. Gaziantep’te işlenen sedefin %90’ı, dövizle satılmakta ve ülke ekonomisine döviz kazandırılmaktadır.

Antep ziyaretinizde, Karagöz mahallesindeki bazı çarşılarda sedef kakma yapan ve satan ustaları görebilirsiniz. Muhteşem eserler, özellikle mücevher koyma kutuları, aynalar, her çeşit kutular, tavla, süs eşyaları bulunabiliyor, meraklısı mutlaka bakmalıdır.

gümüş işlemesi.1

GÜMÜŞ İŞLEMECİLİĞİ

Gümüş, insanların takı olarak eskiden beri kullandığı kıymetli bir madendir. Gümüş işçiliğinin şehirde gelişmesinin: Türkmenistan’dan göçüp gelen ustaların payı büyüktür. Gümüş işçiliği: 1980’lerden sonra Türkiye’nin dışa açılması, turizm hareketlerinin başlaması ve teknolojinin yardımıyla hızla gelişmiştir.

Günümüzde, şehirde 40’ın üzerinde gümüş atölyesi bulunmaktadır. Bu atölyelerde: yılda ortalama 1.5-2 ton gümüş işlenmekte ve başta İstanbul olmak üzere birçok yere gönderilmektedir.

 

KUYUMCULUK

1918 yılında, Medine’den gelen ve aslen Türkistanlı bir usta olan Sait Türkistanlının gayretleriyle, kuyumculuk mesleği, şehirde canlanmaya başlar. Zamanla yetişen Gaziantepli kuyumcular; halka, renkli taşlı, yakut, zümrüt, firuze ve benzeri, renkli taşlı yüzük, çöp, telkari, yılanlı, burmalı, çakma ve benzeri bilezik, kemer ve daha birçok çeşit altın takı imal ederler. Buna rağmen: 1950’li yıllara kadar, altın takılar genel olarak dışarıda imal ettirilip, Gaziantep’te satılırmış.

Kuyumculuğun merkezi sayılan İstanbul ve diğer büyük illerde altından üretilen süs ve takılar, 18 ve daha düşük ayarlı altından takılar üretilip satılırken, Gaziantep’te kuyumcuların ürettiği takılar 22 ayar altından üretilmektedir. Özellikle: son yıllarda Gaziantepli imalatçılar, ürettikleri mamullere TSE belgeli olduğunu gösteren, kendi damgalarını vurmaktadırlar. Bu işlem, hem esnaf, hem de tüketici tarafından güven içerisinde, altının alınıp satılmasını sağlamıştır. Bugün Gaziantep’te, 400 civarında vitrin kuyumcusu, 60 civarında imalatçı bulunmaktadır.

 

YEMENİCİLİK

Yemeni; üstü kırmızı yada siyah deriden; tabanı ise köseleden dikilen, topuksuz ve çok sıhhatli olan ayakkabılara denir. Gaziantep’te yemeniciliğe “Köşkercilik” ve yemenicilere ise “köşker”, yemeni ustalarına “köşker ustası” denir. Köşker kelimesi, Farsçadan “ayakkabı yapan” anlamına gelir. Yemeni, ilk defa Yemende, Yemen-i Ekber isimli bir kimse tarafından yapılmış ve kendi ismini vermiştir. Daha sonraları, Yemeni, Yemen’den Halep’e, Halep’ten de Güneydoğu Anadolu’ya intikal etmiştir.
Yemeni imalatında kesinlikle plastik kullanılmaz.

Tüm dikişler elle yapılır. Ökçesiz olup, tersinden dikilir. Düz tarafı çevrilir ve asıl giyilecek durumunu alır. Ayaktaki mantar ve nasıl oluşumunu, ayak parmakları arasındaki pişikleri önler. Yemeninin üst tabanı ile alt tabanı arasındaki kil; insan vücudundaki elektriği toprağa verir ve insan vücudunu rahatlatır.

Ayakta koku yapmaz. Çünkü gözenekli deriden yapıldığından teri dışarı verir. Yemeniler renklerine, büyüklüklerine ve şekillerine göre ad alırlar. Antep sokaklarında gezerken, çok miktarda yemeni görebilirsiniz.

GAZİANTEP YEMEKLERİ

Gaziantep’te çeşitli kültürlerin buluşması nedeniyle oluşan zengin mutfakta, yaklaşık 252 çeşit yemek türü var. Akla ilk gelen yemekler arasında: kebap çeşitleri bulunuyor. Bilinen türler dışında yapılan diğer kebaplar ise: yeni dünya (bu kebap yalnızca Nisan ve Mayıs aylarında bulunabiliyor) , sebzeli, ayva, elma, firenk, simit, patlıcan, kazak, kabak, Kilis, ekşili, mantar, yoğurtlu ve tas kebapları olmak üzere, 32 tür kebap yapılıyor.

Ayrıca: 26 çeşit köfte, 27 çeşit pilav, 15 çeşit dolma, 26 çeşit etli yemek, 15 çeşit turşu ve 22 çeşit helva varmış. Yoğurt yemeklerinin de, hatırı sayılır bir yeri olduğu söyleniyor. Yoğurt yemeklerinden ilk akla gelenler ise: çağla aşı, orman, sahte yuvarlama, bakla, çiğdem aşı, bezelye, elma aşı, fasulye, kabak, keme köfte, mantar, patates, soğan ve yuvarlama.

Gaziantep mutfağının en önemli özelliklerin den biri: yemeklerde et olarak koyun etinin kullanılmasıdır. Etin, belli bölgeleri; yapılacak yemekte iyi sonuç verir. Örneğin: budun iç kısımlarından yapılan köfte: daha iyi tutar. Küşlemesi yapılan kebap, çok yumuşak olur. Kasaplar, koyunun hangi bölgesinin etinin, hangi yemekte daha iyi sonuç vereceğini bildikleri için, bundan 25-30 sene önce et almaya gelenlere, hangi yemeği yapacağını sorar ve ona göre et verirlermiş.

Ekşili Daralık Tavası, Et Paçası, Kelle Paça, Tavuk Paçası, İncik Haşlaması, Paşa Köftesi, Sebzeli Tavuk Kızartması, Beyran, Fırında Tavuk ve diğerleri. Özellikle “Beyran” bir çeşit çorba olarak çok tercih ediliyor. İçinde kuzu eti ağırlıklı, çok  doyurucu ve aşırı sıcak olarak sabah saatlerinde içiliyor. Beyran çorbasının ardından ise, yine sokak aralarında seyyarlar tarafından satılan meyan şerbeti içiliyor.

 

Gaziantep’te yapılan yoğurtlu yemekler, üzerine yoğurt dökülerek yapılan yemekler değildir. Bu yemeklerin özelliği: yoğurtlarının ayrıca pişirilerek yemeğe katılmasıdır. Bu şekilde yapılan yoğurtlu yemekler: Çağala Aşı, Orman, Sahte Yuvarlama, Sarımsak Aşı, Şiveydiz, Yoğurtlu Bakla, Yoğurtlu Bezelye, Yoğurtlu Çiğdem Aşı, Yoğurtlu Elma Aşı, Yoğurtlu Fasulye ve diğerleri.

Bölgeye has serinletici içecekler: Meyan şerbeti, Tah şerbeti, Urmu Dut Şerbeti, Gül şurubu, Limonata, Üzüm suyu, Pekmez Şerbeti, Koruk Şerbeti, Karbanbaç, Haytalı.

Tatlılar, bu şehirde başlı başına bir sektör olmuş. Tatlılarda genellikle Antep fıstığı kullanılıyor, ama gayet bol miktarda kullanıldığından muhteşem lezzetli oluyor. Özellikle, Antep ziyaretinizde buraya özgü içinde kaymak ve Antep fıstığı bulunan “katmer” yemenizi şiddetle öneririm.

Ancak katmeri özellikle sabah saatlerinde yemek ve uygun yeri bulmak çok önemli, çünkü saçma sapan yerlerde yenilen katmer, gerçek lezzeti vermiyor. Aslında yoğun tatlı olmasına rağmen, Antep yerlileri bir oturuşta 1.5-2 porsiyon katmeri, sıcak sıcak yiyebiliyorlar, ama normal şartlarda 1 porsiyon fazlasıyla yetiyor. (fiyat, 10-20 TL arasındadır)

 

Antep şehrinde, elbette kebap öncelikli, en iyi Antep kebapları yemek için “İmam Çağdaş” denen yer tercih edilebilir. Burada, özellikle soğan kebabı yöresel özellikleri nedeniyle tercih edilebilir, yanında peynirli pide istemeyi unutmayın. Ayrıca, yine bence öne çıkan lezzetler, ciğerdir.

Burada en iyi ciğer yapılan yeri bir taksiciye sordum öğrendim ve onun önerisi üzerine gittiğim Köşk ciğercisi gerçekten muhteşem lezzetler sunuyor. Burada özellikle ve sadece ciğer şiş yemenizi öneririm. Ayrıca yine burada Ali Haydar denen bir ciğerci var, bu da çok meşhurmuş, ama gece yarısı saat 3 de açılıyor ve saat 7 de kapanıyor.

Bu saatlerde ayakta iseniz, mutlaka denemenizi öneririm. Evet: Gaziantep yemeklerinin ve tatlılarının yapılışından, sunuluşuna kadar tüm merhalelerin görülebileceği otantik ve çağdaş lokantalar şehirde mevcut.

 

Son olarak: neler yiyebileceğiniz konusunda, yine bazı öneriler: Alacak çorba, Altı Ezmeli Kebap, Arap köftesi, Beyti Kebabı, Börk Aşı, Çağla Aşı, Cağırtlak Kebabı, Doğrama, Ekşili Taraklı Kebap, Erik Tavası, Firik Plavı, Kavurma, Kuşbaşı Kebap, Küşneme, Lahmacun, Oruk Kebabı, Patlıcan Kebabı, Sarımsak Kebabı, Şiveydiz, Soğan Kebabı, Yeni Dünya Kebabı (bu kebap yenidünya çıktığında yapılıyor yani 20-25 günlük süreçte bulunuyor), Yuvarlama ve elbette sonunda tatlı olarak: baklava ve şöbiyet.

Atıştırmalıklar da çok gözde. Muska tatlısı, nar ekşisi sucuğu (bunların içinde Antep fıstığı var), buraya has Antep peyniri.

İçilmek için, yine burada çok ünlü “Zahter” tercih edilmelidir. Önce tedirgin yaklaşmama rağmen, kaldığım sürece her mekanda zahter içmeyi tercih ettim, özellikle limonlu denemenizi öneririm.

 

GAZİANTEP YEMEKLERİ VE UNESCO

Gaziantep gastronomi dalında UNESCO “Yaratıcı Şehirler Ağına” girdi. Şu ana kadar, UNESCO gastronomi listesine,  dünyanın  dört bir yanından, sadece 8 şehir kabul edildi. Kabul toplantısı için verilen resepsiyonda, Paris şehrinde, Gaziantep yöresel mutfağından dolma, sarma, börek, köfte, kebap çeşitleri, Antep baklavası ve Antep fıstığının yer aldığı ikramlar yapıldı.

 

NE SATIN ALINIR

Geleneksel el sanatlarından: sedef kakma, kutnu kumaşı, bakır işlemeleri, yemeni, Antep işleri ve Gaziantep baklavası, Antep fıstığı, tatlı sucuk ve pestil, kırmızı biber ve baharat satın alabilirsiniz. Özellikle: buraya özgü kuru baklava alıp, hediyelik olarak yakınlarınıza götürebilirsiniz.

 

GEZİLECEK YERLER

tahmis kahvesi.1
Gaziantep Tahmis Kahvesi

 

IMG_9652
Gaziantep Tahmis Kahvesi
IMG_9651
Gaziantep Tahmis Kahvesi
IMG_9649
Gaziantep Tahmis Kahvesi
IMG_9667
Gaziantep Tahmis Kahvesi

 

IMG_9660
Gaziantep Tahmis Kahvesi

TAHMİS KAHVESİ

Gaziantep’in tarihi yapıları içinde, 100 yıllık bir klasik. Kozluca Mahallesi, eski buğday arsasının kuzeyinde bulunuyor. “Tahmis” kelime anlamı olarak: kökeni Arapça. Osmanlıcaya da buradan girmiş. Kelime anlamı: “kavrulmuş ve öğütülmüş kahve satan yer” demek. Tahmis’in sonu “sin” ile biterse, ateşte kızdırıp kavurma kahve satılan yer anlamına geliyor. Eğer sonu “sat” ile biterse, “dövülmüş kahve satan yer” anlamında kullanılıyor.

Tahta sandalyeleri, asma katıyla günün yorgunluğunu atmak için bir bol köpüklü kahve içilebilecek yer.

Sabahın ilk ışıkları ile kapılarını yeni güne açan Tahmis Kahvesi: yılların eskitemediği yüzlere ev sahipliği yapıyor. Kahve içmek, nargile fokurdatmak ya da yarenlik etmek isteyenlerin mekanı. Gün görmüş masaları, asma katı ve başka hiçbir yerde soluyamayacağınız havasıyla görülmeye değer. Bol köpüklü bir menengiç kahvesi, damağınızda hoş bir tat bırakacaktır. Keyifli sohbetler yapılıyor, memleket sorunları tartışılıyor, çaylar yudumlanırken tavla, okey ve kağıt oyunları oynanıyor. Eski semt kahveleri gibi, giderek yaygınlaşan kafe kültürüne direnircesine, dimdik ayakta kalma mücadelesi veriyor.

Tahmis isminin: Kurtuluş Savaşı öncesi, Antep’i işgal eden İngilizler tarafından verildiği konusunda söylentiler var. İngilizler, işgal günlerinde burada konaklamış ve İngiltere’de ki “Thaimes Nehri” ile bağlantı kurarak, buraya kısaca “Tayms” demişler. Ancak: kahvehane müdavimlerinin anlattıklarına göre; kahvehanenin ismi ile İngilizlerin hiçbir bağlantısı yok. Burası; işgalden önceki yıllarda da “Tahmis Kahvesi” olarak anılmakta imiş.

Evet: Tahmis Kahvesi: uzun yıllar “Lokuslu Kahvehane”, “Tömbekici Kahvehanesi” olarak da anılmış. Cumhuriyetin ilan edildiği yıllarda, Halk evinden sonra bilinen en büyük salon olması nedeniyle, toplantı salonu olarak da uzun yıllar birçok olaya tanıklık etmiş.

Kahvehane: özellikle Ramazan aylarında, farklı bir havaya bürünüyormuş. Günümüzde kullanılmayan, kahvenin asma katı, yani yazlık bölümü: ramazan aylarında ve özel günlerde, musiki ve gösteri sanatına uzun yıllar ev sahipliği yapmış. Özellikle: hikayeciler ve karagöz ustaları, kahvehaneyle bütünleşmiş bir geleneğe dönüşmüşler.

Evet, Tahmis kahvesi, bir cadde üzerinde, karşılıklı biri kapalı, biri açık mekandan oluşuyor. Kapalı mekan, sürekli kalabalık, dolu, yer bulunmadığında hemen karşısındaki açık mekan tercih ediliyor. Kapalı mekan, iki katlı, girişte büyükçe bir salon, merdivenlerden çıkınca üstte bir teras var, ama sanırım sürekli olarak bir yoğunluk var, kapalı yerde boş masa bulmak çok zor. Mekanlarda, yöresel kıyafetler giymiş, 4-5 kişiden oluşan müzik gurubu, neşeli ezgiler seslendiriyorlar, ortama ayrı bir keyif veriyorlar. Burada küçük bir mola vermenizi ve menengiç kahvesi içmenizi öneririm.

arkeoloji müzesi.1
Gaziantep Arkeoloji Müzesi

GAZİANTEP ARKEOLOJİ MÜZESİ

Yazının hemen başında belirtmek istediğim bir not: şehirde, “Zeugma Müzesi” açılınca, buradaki mozaikler, yeni açılan müzeye taşındı. Bu yüzden: bu müzede mozaik yok. Ancak, elbette burası yalnızca mozaiklerden ibaret bir müze değil, yani mozaikler gitti diye, şehir ziyaretinizde, burayı gezmeyi sakın ihmal etmeyin.
Evet, girişte; uzun bir salon var.

Burada: genellikle geçici ve periyodik olarak değişen konuları yansıtan sergilemeler yapılıyor. Resim ve karikatür meraklılarını, müzeye çekmek için “arkeoloji” konulu, bir karikatür sergisi var. Ayrıca: tıp, eczacılık, kimya ve kozmetik meraklılarına hitap eden “Antik dönemde Tıp Aletleri” konulu iki vitrin bulunuyor.

Bu salondaki önemli bir bölüm de: Nostalji Vitrinleri. Burada: ülkemiz müzelerinde, ilk kez olmak üzere, 1864 yılında, bakır plaka üzerine çekilmiş ilk fotoğraflar ve 1910 yılında, ilk modellerden başlayarak günümüze kadar gelen, “Fotoğraf makinelerinin Tarihi Gelişimi” isimli, 120 parçayı aşkın fotoğraf makinesi ve aksesuarı koleksiyonu sergileniyor.

Takip eden bölümde: Kronolojik Salon var. Bu salonda: Anadolu ve Gaziantep’teki antik yerleşim yerleri ve kazı merkezleri, büyük panolardaki haritalarda tanıtılıyor ve Gaziantep bölgesinin kronolojisi veriliyor.

Birinci bölümde: Tabiat Tarihi vitrini var. İkinci bölümde ise: Akamenid, Pers, Helenistik ve Kommagene ile özellikle Roma döneminden kesitler sunan vitrinler bulunuyor.
Bu salondaki bir vitrinde: bir Mamut’un iskeletine ait kemikler ve içi doldurulmuş bir Krokodil de sergileniyor.

arkeoloji müzesi.3
Gaziantep Arkeoloji Müzesi

 

Sonra; Küçük buluntular ve Sikke Salonu var. Burada: insan ve hayvan heykelcikleri, kült eşyaları, figürinler, damga ve silindir mühürler, süs iğneleri, bilezik ve tokalar ile fibulalar, yüzük taşları ve klasik döneme ait kil mühür baskıları ile altın ve gümüş ziynet eşyaları sergileniyor. Burada, müzenin en öne çıkan objeleri: mühürler. Dünyanın en büyük mühür koleksiyonu, bu müzede bulunuyor ve ziyaretçilere sergileniyor.

Ayrıca: sikkenin basım ve devirlere göre belirlenen özellikleri ile zaman içindeki değerlerini belgeleyen bilgi panosu var. Yanındaki vitrinde de, Grek, Helenistik, Roma ve Bizans devirleri ile Türk-İslam Dönemi ve Osmanlı çağına ait altın-gümüş ve bronz sikkeler ile Osmanlı dönemi nişanları sergileniyor.

Müze Bahçesi: Müzenin ön bahçesinde: Hitit ve Geç Hitit dönemi cenaze ziyafetlerini betimleyen bazalttan kabartmalı steller var. Yan bahçesinde ise; çoğunluğu Belkıs/Zeugma kökenli, Roma dönemi erkeğini simgeleyen kartal, kadını simgeleyen yün sepeti motifli mezar taşları sıralanmış. Ayrıca: dört adet, Roma dönemi lahit de bahçede.

Evet; Gaziantep müzesi bundan ibaret. Nispeten güzel bir sergileme sunulan, bol eserli bir müze. Merakı olanlara önemle gitmelerini tavsiye ederim.

Gaziantep Planetarium Gezegen Evi

PLANETARİUM-GEZEGEN EVİ

Şehir merkezinde, 100. Yıl Parkı içindedir. Yani, güzel bir parkın içinde, dev bir cam bina ve tepesinde kocaman bir portakal gibi bir şey var. 5000 m. karelik bir alan üzerinde, 1500 m. kare yeşil alan ve 3500 m. kare kapalı alan var. Her gün, saat: 10.00-18.00 arasında ziyarete açıktır. 25 Mart 2010 tarihinde açılmıştır.  

Burada: her yaştan, birçok ziyaretçi evrenin sırlarının deneylerinin canlandırıldığı ve ayrıca kendilerinin de dahil olabileceği ışıklı, maketli oyunlarla eğleniyorlar. Bunun yanında, buranın esas fonksiyonu, özel olarak tasarlanmış bir sinema salonu denebilir. Salonun perdesi: yarım küre şeklindeki, kubbe ekrandır.

Görüntüler, karanlık salonda, 10.8 metrelik çapı olan kubbenin iç yüzeyine yansıtılarak, 77 koltuklardaki izleyicilere, uzay boşluğunda bir gezi yaptıkları hissi veriliyor. Koltuklar, gösteri sırasında, yatar şekilde tasarlanıyor. Bu uygulamayı, daha önce Amerika-Chicago şehrinde görmüştüm.

Bu sinema salonunda, özellikle NASA tarafından hazırlanan kısa filmleri izleyebilirsiniz.

Müze çıkışında: Vagon kafe görülüyor. Özel yapım bir trenin vagonlarında çay ve kahvenizi içebiliyorsunuz.

IMG_9567
Gaziantep Kendirli Gazi Kültür Merkezi
IMG_9569
Gaziantep Kendirli Gazi Kültür Merkezi
IMG_9575
Gaziantep Kendirli Gazi Kültür Merkezi
IMG_9800
Gaziantep Kendirli Gazi Kültür Merkezi

 

KENDİRLİ GAZİ KÜLTÜR MERKEZİ

Eski bir kilise, ermeni kilisesi olduğu söyleniyor. Şehrin en işlek ana caddelerinden birisinin hemen yanında, hatta iki cepheli. Kilise günümüzde kilise veya müze olarak kullanılmıyor. Binanın dıştan görünüşü zaten hemen kilise intibaı veriyor, içine girilince salon kısmında koltuklar yerleştirilmiş, hemen karşıda bir sahne var.

Görevliden aldığım bilgiye göre: her gün saat 9-11-14-16 saatlerinde, burada yarım saat süreli bir gösteri düzenleniyormuş, ana tema “Atatürk”. Hatta sahnenin arka tarafında, Atatürk bal mumu heykeli olduğu ve kendi sesinden “Nutuk” okuduğu söylendi ama orada bulunduğum saat uymadığından gösteriyi izleyemedim.

Buranın en önemli özelliklerinden birisi de, hemen yan bölümde, caddeye hakim bir balkon. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 26 Ocak 1933 tarihinde Gaziantep iline gelmiş ve bu balkondan Gazianteplilere hitap etmiştir.

İlk bakışta balkonun gayet alçakta olduğu görülüyor ve Atatürk’ün tamamen halkın içinde, halka seslendiği düşünülüyor. Çünkü o halkın içinden çıkmış ve halkla bütünleşmiş bir kahraman. Bu balkon konuşmasının orijinal resimlerini gördüğümde balkonun caddeden birazcık yüksek olduğu görülüyor. Cadde nedeniyle sanırım zemin yükselmiş.

 

IMG_9693
Gaziantep Savunması Anıtı
IMG_9692
Gaziantep Savunması Anıtı
IMG_9702
Gaziantep Savunması Anıtı
IMG_9701
Gaziantep Savunması Anıtı

 

IMG_9710
Gaziantep Savunması Anıtı
IMG_9708
Gaziantep Savunması Anıtı
IMG_9711
Gaziantep Savunması Anıtı

 

GAZİANTEP SAVUNMASI ANITI

Gaziantep’in kurtuluşu olarak 25 Aralık 1921 tarihi kabul ediliyor. Anıtın kuruluşu 25 Aralık 1935 ve yeni düzenleme tarihleri ise 25 Aralık 1998 tarihidir. Anıtın hemen taban mermerlerinin çevresinde kurtuluş sırasında şehit olanların isimleri yazılı.

Anıtın bir yanında: “Bu anıt, yurduna saldıranların tecavüzleri kırmaya yemin içer şehir halkı adına, şehitlerin semaya kaldırdığı şehadet parmağıdır” yazısı bulunuyor.

Anıtın hemen yanında “Çınarlı Cephesi” anıtı var. Çınarlı Cephesi: Antep halkının “Arıburnu” adını verdiği bu cephe, Antep savunmasında, işgal kuvvetlerinin taarruzlarına karşı çetin mücadelelerin verildiği bir cephedir. Bu cephe, Kartal Bey, İbrahim Çavuş ve nice isimsiz kahramanların eldeki kısıtlı imkanlarla destan yazdığı yerdir”

Anıtın hemen altında, şehitlerin kemiklerinin toplanıp topluca gömüldükleri bir mezarın bulunduğu yer var. Antep’i Gaziantep yapan 6317 şehidi temsil eden kahramanlar burada yatıyor. Antepliler bu harpte 6317 şehit verdi. Şehitler, kurşun yağmuru altında, kanlı elbiseleriyle, Esenbek camii arkasında açılan büyük çukurlara gömüldüler, Fatihalarını bile evlerinde, mağaralarda okudular. 1935 yılında çıkarılan şehit kemikleri yeni yapılan Şehitler Anıtının altına yani buraya nakledildi.

Burayı mutlaka ziyaret etmelisiniz. Buranın koridor duvarlarında, Antep savunmasına ait yazılar ve resimler bulunuyor.

“Antep, büyük topları, 300 makineli tüfeği, 6 tayyaresi ve 4 tank ile gelen, 20 bin kişilik Fransız tümeni ve 1500 kişilik ermeni gönüllü alayına karşı 2920 tüfekli çetesi ile 10 ay 8 gün dayandı. Düşman çemberi içinde aç kaldı. Hiçbir yerden yardım gelemedi. Acı çekirdek ekmeği, ot yedi, cephanesi tükendi, barutunu, fişeğini kendi yaptı. Her yer yandı, yıkıldı. Fransız’ı Antep’e sokmamak için 6317 şehit verdi. Harbin son günlerinde, TBMM tarafından ödüllendirildi. Antep “Gaziantep” oldu. 8 Şubat 1921”

“Fransızlar Antep’e bir günde 800 top mermisi attılar. İşte Çınarlı ve Ferhadiye camileri ve şehir. Bütün Antep’i böyle harap ettiler. “

 

MAĞARALAR

Gaziantep şehrinin altında birçok mağara bulunduğu söyleniyor. Bunlardan bir tanesi, Oyuncak Müzesinin hemen altında görülebilir. Bu mağaraların çok sayıda olduğu ve bunlarda su bulunduğu, bu yüzden Gaziantep şehrinin bir gemi gibi yüzdüğü söyleniyor.

Öte yandan, Antep savunmasında bu mağaraların büyük önemi olduğu da belirtiliyor. Bu mağaralardan birini görmek isterseniz, gayet güzel dizayn edilmiş, Oyuncak Müzesi altındaki mağarayı görebilirsiniz.

Gaziantep Bayazhan-Kent Müzesi
IMG_9683
Gaziantep Bayazhan-Kent Müzesi
IMG_9685
Gaziantep Bayazhan-Kent Müzesi
IMG_9686
Gaziantep Bayazhan-Kent Müzesi

 

IMG_9687
Gaziantep Bayazhan-Kent Müzesi
IMG_9688
Gaziantep Bayazhan-Kent Müzesi

 

BAYAZHAN-KENT MÜZESİ

Şehrin en merkezi yerinde, ana cadde üzerinde olan Bayazhan, tarihi özellikleri olan bir yer. 1904-1909 yılları arasında, Bayaz Ahmet Ağa tarafından, taş ustalarına yaptırılmıştır. I. Dünya savaşı sırasında, şehri işgal eden Fransızlar burayı karargah olarak kullanmışlardır. Ayrıca, yıllarca hapishane olarak kullanılmıştır. Şehirdeki ilk sinema filmi, yine burada gösterilmiştir. Han: 2005 yılında, Belediye bünyesine alınmıştır. 2009 yılında ise restorasyonu tamamlanarak, üst katı: Gaziantep Kent Müzesine dönüştürülmüştür. Alt katında ise, yine çeşitli tesisler bulunmaktadır.

Burada: 2 restoran, 1 kahve evi ve yöresel ürünlerin satıldığı 8 dükkan bulunmaktadır. Ayrıca: büyük bir avlu ve teras bulunuyor Ayrıca, arka tarafta otopark var. Ayrıca, sanat galerileri var. Akşamları ise, orta bölümde ateş yakılıyor. Burada, birçok konser veriliyor. Toplu eğlenceler düzenleniyor.

Örneğin: yılbaşı eğlencesi. Girerken, kapıda dedektörlü kontrolden geçiliyor, gündüz saatlerinde bile içeride yüksek sesli müzik yayını var, ama mekanlar boş oluyor. Orta bölümde, sanırım akşam saatlerinde, insanlar masalar üzerinde ayaküstü bir şeyler atıştırırken, biraz önce de sözünü ettiğim ateş yanan sobalarda ısınıyorlar. Yani, değişik bir ortam oluşturulmuş. Burada kutnu kumaşı satan bir mekan var, fiyatları makul, uğramanızı öneririm.

Kent Müzesi derseniz: 2009 yılında hizmete açılmıştır. Kent Müzesi girişi: 1 TL. Girişte bir kulaklık veriyorlar. Müzede: kentin tarihi, kültürel yapısı, yemekleri, sedef kakmadan kutnu adlı kumaşına, baklavasından fıstığına, şehrin çeşitli kültürel etkinlikleri anlatılıyor. Ayrıca, müze içindeki yapılar maketi ve kent rehberiyle, şehre gelen ziyaretçilere, şehir tanıtılıyor.

Hemen girişte ise, bir kulaklık veriliyor. Bu kulaklık ile gezerken: herhangi bir odaya girdiğinizde, oda hakkında ayrıntılı bilgiler veriliyor.

medusa.cam eserler müzesi.2
Gaziantep

MEDUSA CAM ESERLER MÜZESİ

Gaziantep kalesi altında, tarihi kır kahvesinin hemen karşısında, eski bir Antep evinin alınıp, restore edilmesiyle oluşturulmuştur.
Müze binası: 6 odadan oluşmaktadır. Roma döneminden ve İslam tarihinden kalan, tarihi camlar sergileniyor. Ayrıca, içinde üflemeli cam ocağı gösterileri yapılıyor ve antik mücevher tasarımı bulunuyor.

Gaziantep şehrinin ilk özel müzesi. Gaziantep’de yaşayan bir ev kadını; koleksiyonunda biriktirdiğin, tarihi eserlerin, evine sığmaması üzerine, satın alarak restore ettirdiği tarihi Antep evini, müze haline getirmiş. Gaziantep’de yaşayan, 2 çocuk annesi bayan; uzun yıllardan bu yana, eşiyle birlikte: cam, porselen, el işi örtüler üzerine koleksiyon oluşturmuş ve 1500’e yakın esere sahip olmuş.
Evet, müzede neler görebilirsiniz.

Cam eserler, porselenler, el işi örtüler var. Bir bölümü ise: kuyumcu dükkanı. İstanbul Kapalı Çarşıdan gelen bir kuyumcu ustası, Mardin Midyat’tan gelen bir telkari ustası var. Ustanın: kiremit işleme, masa üstünde alevle cam boncuk çalışması, mücevher tasarımı, müzeyi ziyaret edenlerin ilgisini çekiyor. Müzede; kafeterya ve tarihi eserlerin sergilendiği 5 ayrı bölüm var.

Müzede sergilenen 1500 civarındaki cam eser: gömülerden elde edilmiş Roma, İslam dönemi eserleri.
Son olarak: müzede, camın işleme tekniğini gösteren gösteriler yapılıyor. Dönemler halinde, cam üfleme, masa üstü cam boncuğu, nazar boncuğu konusunda kurslar açılıyor.

kale.1
Gaziantep Kalesi

GAZİANTEP KALESİ

Şehir merkezinde bulunuyor. Türkiye’de ayakta kalabilen kalelerin en güzel örneklerinden birisidir. Alleben Deresinin güney kenarında, yaklaşık 25-30 metre yükseklikte, hemen herkesin dikkatini çeken bir tepe üzerindedir.
Ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı hakkında bilgi yok. Ancak; kalkolitik dönemden itibaren üzerinde yaşandığı biliniyor.

Bugünkü şekli ise: kaleler mimarı olarak anılan, Bizans imparatoru Justinyanus döneminde, MS. 6’ncı yüzyılda yapılmış.
Kale: daire planlı olup, çevre uzunluğu: 1200 metredir. Büyük taşlardan örülmüş duvarlar: 12 kule burçla desteklenmiştir. Kalenin üzerinde: cami, sarnıç ve yapı kalıntıları bulunmaktadır. Alt bölümlerde: üst yapıya destek sağlamak amacıyla: büyük odalar, galeriler ve dehlizler yapılmıştır. Ana kütle altında ise, bir su kaynağı bulunmaktadır.

Kale, bu haliyle, çapı yaklaşık 100 metre, çevresi ise 1200 metre olan, gayrı muntazam dairesel bir şekle sahiptir. Kale bedenleri üzerinde: 12 kule vardır. Kale çevresinde: eni 30 metre ve derinliği 10 metre olan bir hendek bulunmaktadır. Kaleye geçiş, bu hendek üzerinden, köprü ile sağlanmaktadır. Köprüyü geçip, kaleye ulaşmadan önce; sol tarafınızda, halk tarafından İmam-ı Gazali Hazretlerinin Makamı olarak adlandırılan bir burç göreceksiniz.

Asıl kale kapısından girince: kalenin iç kesimlerine ve üstüne doğru açılan iki yol var. Sola açılan yoldan: kalenin üst kısmına ulaşabilirsiniz. İç kesimlerine doğru devam eden yoldan ise: galeri, dehliz ve kale odalarına ulaşabilirsiniz. Kalede: ana kütle altında ise, bir su kaynağı bulunuyormuş.

Halen kalede yürütülen kazı çalışmaları sonucu: Osmanlı dönemine ait bir hamam ile bir cami ortaya çıkarılmıştır. Hamamın: banyo, buhar odası ve buhar odasının bacaları ortaya çıkarılmıştır. Buhar odasının köşesinde bulunan kanallar vasıtasıyla, içeride buhar fazlalaşınca, dışarıya verilmektedir. Hamam: mimari olarak pek gösterişli olmasa da, teknik bakımdan üstün özellikler taşımaktadır. Cami ise, Osmanlı mimari tarzında yapılmış olup, dikdörtgen planlıdır. Caminin güney cephesinde, yarım daire şeklinde, mihrap, mihrabın sağında ve solunda ikişer adet kitap koyma bölümleri bulunur.

Evet: kaleye çıkmışken, kalenin yapılışına dair, halk arasında anlatılan bir efsaneden de söz etmek istiyorum: kaleyi zengin bir kadın yaptırıyormuş. Bu kadın: bir gün sokağa çıkmış ve yolda kalabalık insan topluluğunun bir cenaze götürüşüne rastlamış. Yanındaki uşağına dönerek “bu nedir” diye sormuş. Uşak ise “Efendim, insanlar bir gün gelir ölürler, ölülerini de böyle tabut içinde taşıyarak mezarlığa götürürler ve toprağa gömerler.

Gördüğünüz tabutun içinde, dün bizim gibi canlı olan bir insan cesedi var” der. Bunun üzerine, zengin kadın: uşağıyla beraber geri döner ve kaleyi yapan ustaları yanına çağırarak “bırakın kale yarım kalsın, ben ölümü hiç düşünmezdim” der. Gaziantep kalesinin tarihi eski çağlara kadar uzanıp gidiyor. Ancak, bu halk arasında anlatılan efsanede kesin tarih yok.

Son bir not: kale içinde “Kahramanlık Panorama Müzesini” de ziyaret edebilirsiniz.

 

HAYVANAT BAHÇESİ

Burç ormanları içinde, 1000 dönümlük bir alan: Doğal Hayatı Koruma ve Rekreasyon Alanı olarak tahsis edilmiş ve Büyükşehir Belediyesi tarafından, hayvanat bahçesi olarak tanzim edilmiştir. Günümüzde: Türkiye’de, en geniş alana sahip durumdadır.
Hayvanat bahçesi içinde: dünyanın iki büyük akvaryumundan birisi olan, 21 bölümlü akvaryum, deve-lama evi, kanguru evi, deve kuşu evi, kanatlılar için büyük kuş kafesi, küçük kuş kafesi, tavuk-sülün-kum kekliği, kum tavuğu kafesi ve yırtıcı kuşlar için kafes alanları var.

Ayrıca: aslan, kaplan vb. gibi yırtıcı hayvanlar için büyük kafesler, yaban keçileri, yaban koyunları, geyikler, ceylanlar için ayrı ayrı barınaklar yapılmıştır. Deniz ve tatlı su canlılarının bulunduğu akvaryum bölümü: 1200 metre kare alana sahip olup, 450 ton kapasitelidir. 3 adet deniz akvaryumu ve 18 adet tatlı su akvaryumu olmak üzere, toplam 21 adet akvaryum bulunmaktadır. Bunların içinde, 74 tür ve 2700 balık bulunmaktadır.

Gaziantep hayvanat bahçesi içinde: tren turları ve nostalji fayton turları düzenleniyor. Ziyaretçiler, bu turlarla Hayvanat Bahçesinin tamamını kolayca gezebiliyorlar. İlginizi çekerse, güzel zaman geçirebileceğiniz bir yer.
Toplam: 250 tür ve 4000 adet hayvan görebilirsiniz.

 

ÇEVRE GEZİLERİ

DÜLÜKBABA TURU

İl merkezine: 4 km. uzaklıkta bulunan: Orman İşletme Müdürlüğüne ait: Dülükbaba Orman İçi Dinlenme Yeri; doğa yürüyüşü yapmaya, kamp yapmaya, pikniğe elverişli ve günübirlik gidilip dinlenilecek bir yerdir.

YESEMEK TURU

İslahiye İlçesine: 24 km. uzaklıktadır. Dünyanın ilk Açıkhava heykel atölyesi olarak bilinir. Yesemek Açık Hava Müzesinin karşısında bulunan Tahta Köprü Barajının kıyısında piknik yapılabilir. (Yesemek antik bölgesine ait ayrıntılı gezi yazısını, yine bu sitede, İslahiye ilçesine ait sayfada bulabilirsiniz.)

Yesemek antik kenti tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için. 

zeugma.mozaik.3
Gaziantep Zeugma

ZEUGMA TURU

Şehre 60 km. uzaklıktadır. Nizip ilçesi sınırları içindedir. Tarihte kendi adına para bastıran Zeugma şehri harabeleri, günübirlik gezilebilir. Fırat kenarında, yeşillikler arasında piknik yapılabilir. (Zeugma bölgesine ait ayrıntılı gezi yazısını, yine bu sitede, Nizip ilçesi sayfasında bulabilirsiniz.)

Zeugma tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

dülük antik kenti.1
Gaziantep Dülük Antik Kenti

DÜLÜK ANTİK KENTİ

Gaziantep ilinin 10 km. kuzeyindedir. Gaziantep-Yavuzeli istikametinde giderken, otoyol gişelerine ulaşmadan önce, sol tarafta “Beylerbeyi Köyü” içinden geçen, yaklaşık 4 km. lik asfalt bir yolla, Dülük köyü ve Antik kentine ulaşılıyor. Köyün girişine geldiğinizde, yön levhaları size yardımcı olacaktır.

Dülük Antik kenti kutsal alanına ise: Gaziantep şehir merkezine, yaklaşık 4 km. uzaklıktaki, Gaziantep-Adana yolu üzerindeki, Dülük Ormanları içinden geçilerek ulaşılıyor. Ayrıca: Dülük ormanı içinde, halkın piknik yapabileceği alanlar da var.
Evet: Dülük antik kentinin, antik dönemdeki önemi neden?

Antik dönemde : kuzey, doğu ve batıdan gelen ticaret yollarının kesiştiği kavşak, burada. Asurlular döneminde: Mezopotamya’dan Kilikya’ya uzanan yolun: Helenistik ve Roma döneminde ise: Antakya ve Kilikya’dan Zeugmaya uzanan ipek yolunun güzergahı buradan geçiyor. Bunun sonucunda: Dülük, önemli bir ticaret ve dini merkez haline geliyor.

Buradaki ilk yerleşim: MÖ.6000 yıllarına tarihleniyor. Dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olarak gösteriliyor. Bu durum: Keber Tepesi üzerindeki mağarada yapılan kazılarda teyit edilmiş.

Ayrıca: bölge bir dini merkez. Tarihte: “Doliche”olarak bilinen kent; Hititler’in baş tanrısı “Teşup” un din merkezi olmuştur. Aynı zamanda, yer altında tapınak kuran Mitras dini kültürü gelişmiş.

Dülük: antik kent ve kutsal alan olmak üzere: ikiye ayrılır. Antik kent: bugünkü Dülük köyünün kuzey bitişiğindeki Keber tepesi ve çevresinde; toprak altındadır. Kutsal alan ise: Dülük köyünün yaklaşık 3 km. kuzeyinde, sedir ve çam ağaçlarıyla kaplı, Dülük Baba Tepesinde bulunmaktadır.

dülük antik kenti.2
Gaziantep Dülük Antik Kenti Kutsal Alan

 

KUTSAL ALAN

Dülük: Teşup, Zeus ve Jüpiter Dolikhenos inançlarının kült merkezidir. Burada: Hitit döneminde, gök ve fırtına tanrısı Teşup’un tapınağı vardı. Teşup: sol elinde şimşek demetiyle, sağ elinde çift ağızlı baltayla, boğa üstünde durur olarak; taş üzerine kabartmalara işlenmiş ve bronz heykelleri yapılmıştır.

Helenistik ve Roma döneminde, Teşup; aynı işlevini sürdürmüş, fakat ismi: Zeus ve Jüpiter olarak değiştirilmiştir. Romalı askerler tarafından Jüpiter Dolikhenos kültü sevilip büyük saygı görmüştür. Kendilerine güç versin diye, Jüpiter Dolikhenos’un küçük heykelciklerini kolye olarak boyunlarına takan askerler, bu dini Roma’ya kadar yaymışlardır.

MİTRAS-YER ALTI TAPINAĞI İNANCI

Dülük’te “mitra” inancı da vardı. Dünyada bilinen; yer altına inşa edilmiş Mitras tapınaklarının en büyüğü: Dülük Keber tepesinde bulunmuştur. Bu tapınak: 2 salonlu olup, yer altı tapınağının mihrabı konumundaki merkez nişte; Tauroktoni adı verilen, boğa öldürme sahnesi kabartma halinde işlenmiştir.

Tanrı Mitras; gezegenleri simgeleyen yıldızlar, takım yıldızlarını simgeleyen akrep, yılan, köpek vb. gibi figürlerin de eşliğinde, bir boğayı öldürürken resmedilmiştir. Astrolojiye göre: Yunan ve roma döneminden önce, ekinos boğada idi. MÖ.4000-3000’de gerçekleşen boğa çağının sonu, boğa öldürme sahnesiyle ifade edilmiştir. Perseus takım yıldızının, tam boğa üzerindeki konumu, boğayı Perseus’un öldürdüğü kavramını yaratmıştır.

Ayinleri gizli olan bu inanışın, inananlarının çoğu: Roma ordusunun askerleriydi. Üyeleri arasında: bürokratlar, tüccarlar ve köleler de bulunuyordu. Dülük Mitras Tapınağı: Gaziantep Müzesi ve Almanya’dan Münster Üniversitesinin katılımlı kazıları sonucunda; 1997 ve 1998 yıllarında bulunmuştur. Anadolu’da bulunan Mitras yer altı tapınağının ilkidir.

KEBER TEPESİ ÜZERİNDEKİ MAĞARA

Dülük’te geçmişin kanıtı olarak en eski yerleşim: Keber Tepesinin güneyindeki mağaradır. Ayrıca: Keber tepesinin karşı sırtlarında: nekropol alanı vardır. Burada: çok sayıda, kayaya oyulmuş oda mezarları var. Bu kaya mezarlarının bazılarının ön odasına: taş basamaklarla inilerek ulaşılıyor.

Mezar içinde: lahitler bulunuyor. Bazısında: dini mitolojik konulu kabartmalar var. Bazı mezarlarda ise: bakıldığında taşa çeviren Medusa başı kabartma olarak işlenmiş. Antik dönemde de, ölüm sonrası dirilme inancı var. Bu yüzden, ölünün evi olarak kabul edilen, bu mezarlar, günlük yaşanılan ev biçiminde yapılmış.
Nekropolün doğusunda: Mar-Slemun Manastırına ait olduğu tahmin edilen, iki kaya kilisesi var.

Ayrıca: Dülük köyünün doğusunda, antik taş ocakları bulunuyor.
Evet: gezimize devam ediyoruz. Dülük’de mühür baskılarını içeren Dülük Arşivi; kaçakçılar tarafından yağmalanmış. Çok sayıda mühür baskısı, yurt dışına kaçırılmış. Mühür baskısı: yüzük taşı ve mühürlerin kil çamuruna basılmasıyla yapılıyor. Mühür baskıları üzerinde: tanrı, tanrıça, kişiler ve hayvanlar gibi çeşitli resimler bulunuyor.

Resmi ve özel mektuplarda, belgelerde, para torbalarında ve balya vb. nesnelerin mühürlenmesinde kullanılmış olup, mühürlenilen eşyanın güvenliğini sağlamış. Bu mühür baskılarından, Zeugmada bulunan büyük bir koleksiyon, Gaziantep Müzesinde sergileniyor.

Evet; burada halen Dülük Köyü var. Köy: geleneksel taştan evleri, camisi ve Musa Kazım türbesiyle, yöreye özgü geleneksel tarihi mimari özelliğiyle de, görülmeye değer yerlerin başında geliyor. Dülük Antik Kenti ise: bugün, Dülük Köyünün kuzey bitişiğindeki Keber Tepesi ve çevresinde bulunuyor.

Gaziantep Bey Mahallesi

IMG_9683
Gaziantep Bey Mahallesi

Gaziantep Bey Mahallesi: Gaziantep’teki mahalleler adını çoğunlukla burada bulunan camilerden alır. Bey mahallesi de adını 1587 yılında yapılmış olan Bey Camisinden almıştır. Fransız işgalinde büyük hasar gören bu cami, günümüze ulaşmamıştır.

Gaziantep geleneksel mimarisinin kısmen de olsa korunduğu Bey Mahallesi, 1536 yılındaki tahrir defteri kayıtlarına göre 50 haneden oluşmaktadır. Ancak yüklü bir devenin geçeceği genişlikteki sokakları, taş döşemeleriyle gelişmiş bir mahalleymiş. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde “Şehrin her sokak başında kale gibi kapılar vardır. Her gece sokaklarında kandiller yanar” diye söz ettiği mahalle burasıdır. Bu kapılar her gece kilitlenirmiş. Temizliği, düzgünlüğü, büyük konakları, burasının bugünkü deyimle lüks bir semt olduğunu gösteriyor.

Bey mahallesinin diğer bir özelliği Müslümanlarla, azınlık Ermenilerin kapı komşusu olarak 20. Yüzyılın başına kadar burada huzur içinde yaşamış olmalarıdır. Mahalleye çok yakın olan St Mary Kilisesi (günümüzdeki Kurtuluş Camii), Eski kilise, Kendirli kilisesi ile Çınarlı Camii, Bey Camii ve Eyüpoğlu Camii bunu kanıtlayan yapılardır. Ancak 1800’lerin ikinci yarısından itibaren şehrin eğitim ve ekonomisinde etkin olan Ermeniler, Bey mahallesinde çok güzel konaklar yaptırmışlar ve mahallede çoğunluğu sağlamışlardır.

Bey Mahallesi, Gaziantep’te ki taş işçiliğinin mükemmel örneklerinin sergilendiği bir yerdir. 1764 tarihli bir belge, Gaziantep’te taş ustalığının ne düzeyde olduğunu gösterdiği gibi, Türk mimarlık tarihi açısından da önemli bir kaynaktır. Hassa mimar vekili Yusuf Usta önderliğinde bir gurup taşçı esnafı, mahkemeye başvurarak taş ölçülerinin ve fiyatlarının standartlaştırılmasını istemişler ve bu istekleri olumlu karşılanarak kabul edilmiştir.

1950’li yıllarda başlayan dönüşümle bu mahallede oturanlar modern apartmanlara taşınarak buraları kendi kaderine terk etmişlerdir. Şimdi yeniden kazanılan binalar, değişik amaçlar için kullanılarak yaşam bulmaktadır. Çoğunluğu kafeteryalar oluşturuyor. Yüksek sesli çalınan türküler bir dönemin ince zevklerine ihanet eder nitelikte olsa da, bu güzel binalarda gençleri bir arada toplamak mümkün olmaktadır.

Siz de sokak aralarında gezerken, binaların güzelliklerini görebilirsiniz.

Öte yandan, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, Gaziantep Bey Mahallesi nüfusuna kayıtlıdır. Antepliler bu durumu onarla yaşamaktadırlar.

KİMYA EVİ

1856 yılında Ermeni sarraf Karanazar Nazeryan tarafından yaptırılan bu ev bir dönem İran Ticari Konsolosluğu olarak kullanılmıştır. Kurtuluş savaşından sonra yeni bir serüvene başlamıştır. Bir dönem Jandarma Karakolu olmuş. Son sahibi Abdullah Kimya’dır. Günümüzde ise o da bir kafeterya olmuştur.

Evin içi görülmeye değerdir. Yaşadığı her evreyi anlatan izler var. Nazeretyan’ın yaptırdığı pentürler, küçük melek heykelcikleri, her kapının, her kanadında ayrı bir öykünün anlatımı, ardından ikinci sahibinin duvarlara yerleştirdiği ünlü Osmanlı ve Türk büyüklerinin fotoğrafları.

BAĞDAT KAFE

Bu evin de benzer bir öyküsü vardır. Naikman Nazaraoğlu 1 Mayıs 1882 tarihinde evi bitirmiştir. Günümüzde Nigar Doğan’a aittir ve kafeterya olarak işletilmektedir.

CENANİ KONAĞI

Cenani ailesi tarafından Gaziantep Üniversitesine bağışlanan ev, Üniversite tarafından restore edilmiş ve kültür merkezi olarak hizmet vermeye başlamıştır.

A BUTİK OTEL

1886 tarihli bir yapıdır. Ermenilerin Gaziantep’te ekonomik açıdan etkili oldukları dönemde yapılmış konaklardan biridir. Bugün aslına uygun restore edilerek, butik otel olarak konuklarına hizmet vermektedir.

ERMENİ KIZ KOLEJİ

19’ncu yüzyıl sonlarında Ermeni Kız Koleji olarak yapılan, daha sonra Fatih Sultan Mehmet İlköğretim Okulu olarak kullanılan bina, daha sonra onarılarak Belediye’ye ait Koruma Uygulama Denetim Bürosu Daire Başkanlığı olmuştur.

HASAN SÜZER ETNOĞRAFYA MÜZESİ

İl içinde, Bey Mahallesinde bulunuyor. 1985 yılında, çok harap bir durumda iken, iş adamı Hasan Süzer tarafından satın alınmış, yakın zaman önce restorasyonu tamamlandıktan sonra, “Hasan Süzer Etnografya Müzesi” olarak kullanılmak şartıyla, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağışlanmış ve Gaziantep Müzesinde bulunan Etnografya bölümü, bu binaya taşınarak sergilenmeye başlanmıştır. Bulunduğu mahalle: yüksek  duvarlar,  taş evler ve Arnavut kaldırımları ile dikkat çekiyor. Hatta: şehrin bu kısmında, tabelalar, bir karar alınarak tarihi duvarlara çakılmamış ve özel bir şekilde işlenmiş görülüyor. Müze, zaten bu bölgede kafe ve konak-otellerin arasındadır.
Bina: 3 kattan oluşmaktadır. Üç girişi vardır. Müzede: Antep şehrinin ev hayatını anlatan modeller, nispeten amatör görünseler de; yine de hoş. Özellikle, görmenizi önereceğim: yer altında su küplerinin ve kuyunun bulunduğu mahzen ve geniş avlu. Bu bölümler, gerçekten muhteşem, güzel.

Evet müze gezimize devam ediyoruz. Ön cephesindeki işlemeli büyük kapıdan “hayat” denilen orta bahçeye, küçük kapıdan ise “selamlık” denilen bölüme geçilir. Hayatın güneybatı köşesinde: üst katında oturma odası, alt katında ocaklık ve tuvaletin bulunduğu, iki katlı müstakil bir bina daha yer almaktadır. Bu bölüm: evin hizmetkarları tarafından kullanılmıştır. Hayat: ince bir taş işçiliğinin eseri olan, renkli taşlarla kaplanmıştır.

Bodrum katları; birbiri içine geçme, iki ayrı mekandan ibarettir. İkisi arasında, yaklaşık 2 metre kot farkı vardır. Tamamen yerli kayaya oyulmuş mağara görünümündeki bodrum katta; pekmez ve zeytinyağı depolamaya yarayan küpler, erzak depolamaya yarayan bölümler ve su kuyusu var. Bu bölümde, ayrıca büyük bir dokuma tezgahı da bulunuyor.

Zemin katta: iki oda, ocaklık denilen mutfak, evin hamamı ve bu mekanın ısınmasını sağlayan ocaklar ve iki farklı taraftan birinci kata çıkan merdivenler var. Hamam: Türk hamamı özelliklerini taşımakta, külhandan gelen ve alttan geçen duman vasıtasıyla ısınmaktadır. Girişin sağında bulunan oda; tandır odası. Adını, tandır denilen gömme bir taş ocak üzerine konan bir kürsü ve onun üzerine örtülen geniş bir yorgandan oluşan, mahalli bir ısınma sisteminin, burada bulunmasından alır.

Birinci katta: sofada, taş işçiliği ve boyalı tezyinatı ile dikkati çeken bir çeşme ve Hayata bakan üç ayrı oda var. Odalardan birisi: gelin görme odası, diğeri günlük yaşamın sürdürüldüğü iş odası, üçüncü oda ise erkek misafirlerin ağırlandığı selamlık bölümü olarak tanzim edilmiştir.

İkinci katta yer alan odalardan ikisi: ev sahibine ait harem bölümü olarak düzenlenmiştir.

Üçüncü katta; terasa geçişi sağlayan camekanlı bir oda ve güvercinlik bulunur. Bu bölüm, günün yorgunluğunun giderildiği sakin bir köşe olarak canlandırılmıştır.
Bina içinde bulunan bölümler: günlük yaşamdaki fonksiyonlarına göre, yörenin eşyası ile donatılmış, mankenlerle teşhire canlılık ve gerçekçilik verilerek hizmete sunulmuştur.

Geleneksel Gaziantep ev yaşamını sergileyen müze uzun zamandır ilgi odağıdır. 19. Yüzyılda yapılmış bu ev, mahallenin karakteristik evlerinden biridir. Üstü kiremit kırma çatılı üç katlı bina kayalara oyulmuş bir mağara üzerine inşa edilmiştir. Mağara bir zamanlar ev sahibinin develerini barındırmıştır. Yine mağarada pekmez ve zeytinyağı küplerinin olduğu bir bölüm bulunuyor.

Üç kapısı bulunan evin, ortadaki işlemeli kapısından hayata, küçük kapıdan haremlik bölümüne giriliyor. Birinci katta işlik vardır. Yine bu katta Türk hamamının tüm özelliklerini taşıyan banyo odası vardır. Hamamın ısıtılması döşemenin altından yapılıyor.

Müzede Gaziantep giysileri, sofraları, gelin odaları, tandır odaları ile tüm gelenekleri sergileniyor. Kurtuluş savaşında kahramanlık göstermiş insanların resimleri, belgeler, yazışmalar da müzeyi zenginleştiriyor.

Ünlü ajan Arabistanlı Lawrance’a ait motosiklet de sergilenenler arasındadır.

IMG_9720
Gaziantep Bey Mahallesi
IMG_9731
Gaziantep Bey Mahallesi
IMG_9730
Gaziantep Bey Mahallesi
IMG_9729
Gaziantep Bey Mahallesi

 

IMG_9724
Gaziantep Bey Mahallesi

OYUN VE OYUNCAK MÜZESİ

Gaziantep oyuncak müzesi, iki katlı ve bir zemin kat altı bölümden oluşuyor. Bu katlarda, çeşitli yıllara ve çeşitli ülkelere ait oyuncaklar sergileniyor. Zemin altındaki bölüm ise, Gaziantep şehrinde bolca bulunan mağaralardan birinin restore edilmesiyle oluşturulmuş. Bu egzotik ortamda çeşitli ülkelere ait oyuncak kuklalar ve o ülkelerin simgesel yapılarından örnekler sergileniyor.

Gaziantep Oyuncak Müzesinde sergilenen ve geçmiş yıllarda ülkemizdeki çocukların düşlerini süsleyen en seçkin yerli oyuncak markaları arasında Dündar İnşaat Oyunları, Alasya, Bilge, Nekur, Gürel ve Fatoş Oyuncakları sayılabilir.

Ayrıca, bu müze, bir oyuncak müzesinin kalitesini simgeleyen Lehmann oyuncaklarının en seçkin örneklerine ev sahipliği yapmaktadır.

IMG_9788
Gaziantep Bey Mahallesi
IMG_9783
Gaziantep Bey Mahallesi
IMG_9810
Gaziantep Bey Mahallesi
IMG_9807
Gaziantep Bey Mahallesi

 

IMG_9808
Gaziantep Bey Mahallesi
IMG_9814
Gaziantep Bey Mahallesi

 

ATATÜRK ANI MÜZESİ

Atatürk’ün 26 Ocak 1933 tarihinde, Gaziantep’i ziyaretinde kullandığı bir karyola, Osman Barlas’ın eşi Neyir Barlas tarafından Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’ne Atatürk Anı Müzesinde sergilenmek üzere hibe edilmiştir.

Müzede, 1927 yılında Osmanlıca harflerle basılmış ilk 50 binlik baskıdan biri olma özelliğini taşıyan Nutuk kitabı, Atatürk tarafından, CHP’nin 1927 yılında Ankara’da toplanan ikinci kurultayında, 36.5 saat süren ve altı günde okunan tarihi bir hitabeye dayanır. Yerli ve yabancı basın mensuplarının da katıldığı kurultayda Mustafa Kemal’in 19 Mayıs’ta Samsuna çıkışından başlayarak, 1928 yılına kadar silah arkadaşlarıyla beraber faaliyetlerini özetleyen bu tarihi konuşma “Kültür Bakanlığı” tarafından yayınlanmıştır.

Yine müzede çok ilgi çeken bir obje var. Antep savunmasında halk, düşman kadar yokluklarla da mücadele etmiştir. Fransızlar, Antebe yardım gelmesini engellemek için şehrin dört bir yanını kuşatmıştır. Çaresiz kalan halk, cephanesiz de kalınca çareler üretmeye başlamıştır. Tüfekçi Yusuf tarafından tahta ve ateşsiz olarak icat edilen bu alet, şehrin dört tarafına dağıtılmıştır.

Kaynaklara bakıldığında Fransız baskınlarının gece yapıldığı anlaşılmaktadır. Antepliler dar sokaklı evlerinde gece tak takı çevirince ses yankılanıp, büyüyor, makineli tüfek izlenimi veriyordu.

Fransız karargahı da Anteplilerin elinde çok sayıda mermi var zannedip, gece baskını yapmıyordu. Bir başka deyişle Fransız Ordusunun 20 bin askerine, 6 tankına, 3 uçağına ve 300 makineli tüfeğine karşılık, elinde mermisi azalan ve bunu düşmana hissettirmeyen Kahraman Anteplilerin icadıdır.

Yine bir fotoğrafta: Antep harbinde, Fransızlar tarafından esir alınan Antepli gençler görülmektedir. Elleri bağlı, omuzlarında tüfeklerle poz verdirilen gençler ile, Fransız askerleri olumlu bir görüntü vermek istemişlerdir. Fotoğraftan sonra gençlerin akıbeti bilinmemektedir.

PARA MÜZESİ

Giriş ücreti, 1 TL alınmakta ve bu ücretler kültür ve eğitime katkı olarak kullanılmaktadır. Açılış saatleri: 08-22 arasındadır. Müze, 1948 yılı yapımı, bir Yahudi evinde bulunmaktadır. Evin giriş kapısının hemen ardında bir avlu vardır. Avlunun sağ bölümünde ise, müzenin değerli eserleri sergilenmektedir.

Müzenin sahibi Esat bey, para tarihi konusunda tam bir uzman, yüzlerce, belki de binlerce paranın bir araya geldiği müzede, en önemli konu, müzenin sahibi olan Esat beyin, her para ile ilgili anlatacakları, gerçekten muhteşem bilgiler veriyor, mutlaka gezmenizi ve görmenizi öneririm.

 

Gaziantep Dini ve ticari yapılar

IMG_9622
Gaziantep Dini ve ticari yapılar

Osmanlı döneminde Gaziantep giderek önemli bir ticaret merkezi olma yolunda ilerlemiş, Osmanlının yükseliş döneminde, Halepli tüccarların yabancılara hatta Avrupa’ya sattığı dokumaların üretim merkezi haline gelmiş, halkın ticari zekası ve çalışkanlığı Gaziantep’i bir ticaret merkezi haline dönüştürmüştür.

Binlerce dokuma tezgahı, hanlar, kervansaraylarla yüksek bir refah düzeyine ulaşılmıştır. 19 yüzyılın başlarından itibaren Ermeni nüfusun artması, şehrin fiziki oluşumunu belirlediği gibi ticari yaşamı da etkilemiştir. Şehirdeki yaşama giderek hakim olan Ermeniler, 1847 yılında misyonerlerin desteğiyle eğitim, ticaret ve zanaat alanlarında da belirleyici rol oynamaya başlamışlardır.

Gaziantep Dini ve ticari yapılar: Osmanlı’nın idari ve ekonomik açıdan zayıf düştüğü bu dönem Ermenilerin ekonomiye hakim oldukları dönemdir.

Cumhuriyet’e kadar devam eden bu durum, Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan yeni dengelerle değişmiş, ticaret ve ekonomi tekrar Müslümanların eline geçmiştir. Savaşta büyük hasar gören Müslüman yerleşimlerinde yaşayanlar hasar görmeyen ermeni yerleşimlerine taşınmış, harabeye dönen çarşı hızla onarılmıştır.

Gaziantep Dini ve ticari yapılar: İpek Yolu üzerinde olması, Halep’e bağlı bir sancak olması Gaziantep’te ticareti hep geliştirmiştir. 1902 tarihli Halep Vilayeti Salnamesine göre Antep’te 2320 dükkan, 4 bedesten, 15 han, 30 fırın, 6 tabakhane, 45 boyahane, 11 değirmen, 8 içki fabrikası, 5 sabunhane, 2210 dokuma tezgahı bulunmaktaymış.

Gaziantep Dini ve ticari yapılar; Dokuma, buğday, fıstık, kahve, nişadır, kalay, boya gibi çok çeşitli ürünlerle, el sanatı ürünleri, bu ticarette önemli yer tutmuştur. Dokumacılık, nacarlık, kakmacılık, Keçecilik, nakkaşlık, taş ustalığı, bakırcılık, sobacılık, yemenicilik, dericilik, sabunculuk, kutnuculuk, kilimcilik, kuyumculuk, çömlekçilik, semercilik, zurnacılık gibi zanaatsal işlerinde Antep tercih edilen bir yer olmuştur.

Gaziantep Dini ve ticari yapılar; Tüm bu işlerde çalışanlar, kalenin çevresinde Türktepe’den başlayan, Şire Han’da sona eren çarşılarda yer tutmuşlardır. Günümüzde, hala aynı olmasa da, benzer bir lonca sistemi devam etmektedir. İş kolları bir arada bulunmaktadır.

IMG_9618
Gaziantep Dini ve ticari yapılar

BAKIRCILAR ÇARŞISI

Tek katlı dükkanlardan oluşan çarşı, hanlar bölgesindedir. Kemerli girişlerle sokağa açılan dükkanlar, düzgün kesilmiş ve sert kalker taşlardan yapılmıştır. Ancak, buradaki dükkanların yapım tarihi tam olarak bilinmemektedir. Muhtemelen 19. Yüzyılda yapıldıkları düşünülmektedir.

KÜÇÜK BUĞDAY PAZARI

19 yüzyılda yapıldığı tahmin edilen han, Osmanlı Han Mimarisinde tek katlı, tek avlulu hanlar gurubuna girer. Düzgün olmayan, dikdörtgen şeklinde bir plana sahiptir. Kuzey cephesinde yola açılan hacimler dükkan olarak planlanmıştır.

İç avlu çevresinde 11 adet oda vardır ve ayrıca eyvanla geçilen bir ahır bölümü bulunur. Hanın örtü sistemi, tas konstrüksiyonlu sivri beşik tonoz ve yarım beşik tonoz şeklindedir. Kemer olarak sivri ve basık kemer kullanılmıştır. Oldukça sade inşa edilmiş olan yapının inşasında havara taşı (beyaz kesme taş) kullanılmıştır.

IMG_9624
Gaziantep Dini ve ticari yapılar

ZİNCİRLİ BEDESTEN

Halk arasında kara basamak bedesteni olarak da bilinir ve günümüzde et hali olarak kullanılmaktadır.

Asıl adı Hüseyin Paşa Bedestenidir. 1718 yılında Darendeli Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Güney kapısındaki 4 mısralık kitabenin yazarı “Kusuri” dir.

Bedesten, doğu-batı yönünde uzanan, üstü çapraz tonozlarlarla kapatılmış, bir sokağın iki yanına sıralanan, beşik tonozlu dükkanlarla, bu sokağı doğu yönünde kesen ve kuzey-güney istikametinde yerleştirilen başka bir sokağın yine iki tarafına sıralanmış benzer dükkanlar gurubundan oluşmaktadır. Böylece, bedesten “L” şeklinde bir plan şeması ortaya koyar.

1719 tarihli vakfiyesinde eserde 80 tane dükkanın varlığından söz edilmektedir. Yakın geçmişte, bir süre üstüne bir kat daha yapılarak adliye olarak kullanılmışsa da 1957 yılındaki yangında bu kısmı tamamen yok olmuştur. Tamir sırasında yolu genişletmek için güney ve batı kapılarının biraz içeriye alınmasıyla 14 dükkan günümüze ulaşmamıştır. Herhangi bir tezyinat unsuru bulunmayan eser, 2008 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.

KEMİKLİ BEDESTEN

Temel kazısı sırasında kemik bulunduğu için, adına halk tarafından kemikli bedesten denilmiştir. Ama asıl adı Mecidiye Bedestenidir.

Kitabesi bulunmayan bedestenin Hacı Müftü Osman Efendi tarafından, 1860-1862 yıllarında yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Bedestenin bir kısmının Mecidiye, diğer kısmının ise Aziziye olarak adlandırılması, esere Abdülmecid zamanında başlandığı ve Abdülaziz zamanında bitirildiğini akla getirmektedir. Kapalı çarşı, plan tipinde düzenlenen her bedestende iki taraflı 40 dükkan vardır.

Dükkanlar arasındaki geçiş bölümü beşik tonoz örtülmüş ve tonoz üzerinde belli aralıklarla aydınlatma pencereleri bulunmaktadır. Girişi kara taş ve keymıh taşı kullanılarak, iki renkli olarak yapılmıştır. Tek katlı olarak, yöresel keymıh taşıyla (sert kalker) inşa edilmiş olup günümüzde de bedesten olarak işlevini sürdürmektedir.

IMG_9685
Gaziantep Dini ve ticari yapılar

HİŞHA HAN

Hışha (Pamuk kozası) Han olarak bilinen Lala Mustafa Paşa Hanının ne zaman yapıldığını gösteren bir kitabe yoktur. Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırıldığını gösteren Vakfiyeler ve Şeri Mahkeme sicilleri vardır. Vakfiyesinin tarihi 1577 yılı olup, 1563-1577 yılları arasında Lala Mustafa Paşanın Halep ve Şam Beylerbeyliği döneminde bulunduğu yıllarda yaptırılmış olmalıdır. Tek katlı hanlar gurubuna giren yapı Gaziantep’in en eski hanıdır.

Han, batısındaki hamam, susamhane, doğusundaki şimdi mevcut olmayan Bedesten ve Mir-i Miran Mescidi ile birlikte bir külliye (Lala Mustafa Paşa Külliyesi) durumundaydı. Hanın kuzey cephesinde yola açılan hacimlerin dükkan olarak, iç bölümlerde ise avluya açılan odaların yolcuların konaklaması amacıyla, revaka açılan mekanların ise depo ve ahır olarak kullanıldığı düşünülmektedir.

Yapının inşasında siyah ve beyaz kesme taşlar kullanılmıştır. Örtü sistemi, taş konstürkiyonlu tonozlar biçimindedir. Oldukça sade inşa edilen handa tek süsleme cümle kapısındadır. Kapı, zeminden itibaren siyah ve beyaz taşlarla inşa edilmiştir.

İNCEOĞLU (BÜDEYRİ-ELBEYLİ)HANI

Han, plan ve süsleme benzerliği nedeniyle 1890 tarihli Kürkçü Hanı ile aynı yıllarda inşa edilmiştir. Bu nedenle Büdeyri Hanın 19. Yüzyıl sonlarında yapıldığı düşünülmektedir. Osmanlı han mimarisi içinde, tek avlulu, iki katlı hanlar gurubuna girmektedir. Klasik Osmanlı han mimarisinin birçok özelliklerini üzerinde toplayan eser, sabunhane ve han olmak üzere iki bölüm halinde inşa edilmiştir.

Her iki bölümün üst katındaki mekanlar, yolcuların ikamet etmeleri amacıyla yapılmıştır. Sabunhane ile hanın birer müstakil cümle kapısı mevcut ise de ikinci katta ara bir geçitle birbirine bağlanmıştır. Bu plan özelliğiyle, Gaziantep’teki hanlar içinde tek örnektir. Hanın zemin katında, içte kareye yakın üstü açık bir avlunun etrafında, sıralanan muhtelif hacimler, ön cephede ise dışa açılan tek katlı dükkanlar vardır. Doğudaki mekanların arkasında iki bölümlü ahır yer alır.

Sabunhane kısmı, biraz çarpık dikdörtgen plana sahip olan iç avluyu kuzey ve doğu taraflardan revakla kuşatmakta olup, diğer mekanlarda bu hacme açılır. Avlunun üzeri, üstten kiremit ile kapatılarak sabunhanenin daha temiz olması sağlanmıştır. Çeşitli müdahaleler gören yapı günümüze kadar ayakta kalabilen sayılı hanlardan biridir.

MİLLET HANI

Gaziantep’teki diğer hanlarla karşılaştırılması sonucunda hanın 1868-1869 yıllarında yapıldığı düşünülmektedir. İlk sahibi Aşçıoğlu Kesbar Kevork olarak kaynaklarda yer almaktadır.

Yapı Osmanlı han mimarisi içindeki iki katlı, tek avlulu hanlar gurubuna girer. Hanın planı arsaya göre şekillenmiştir. Avlu alt katta mekanlarla çevrelenmiş, üst katta dört taraftan revakla kuşatılmıştır. Avlunun güney tarafındaki hacimlerin arkasında bulunan ahırın avlu ile ilişkisi olmayıp, kapısı hanın batı cephesinden açılır.

Buna benzer durum, diğer hanlarda görülmemektedir. Ayrıca kuzey cephesinde de sokağa açılan tek katlı dükkanlar yer almaktadır. Han oldukça sade yapılmış olmakla birlikte iki renkli taş işçiliği hareketlilik sağlamıştır.

Han, sonradan yapılan tamiratlar ve eklenen dükkanlarla orijinal özelliklerini kaybetmiş ve bazı kısımları tamamen yıkılmış durumda olup, 2001-2003 yıllarında restore edilmiştir.

YENİ HAN

Kitabesi bulunmayan Yeni Hanın yapılış tarihi hakkında kesin bilgiler yoktur. Ancak 1557 tarihli Ayıntap Vakfı Defterinde eserin adının Han-ı Cedid (Yeni Han) olarak geçmesi nedeniyle, han bu tarihten önce yapılmış olmalıdır. Hanın bilinen ilk sahiplerinin Battal Bey’in kızı Asiye ve Hacı Osman Bey’in kızı Emine Hatun olduğu kayıtlarda yer almaktadır.

Yapı, Osmanlı han mimarisi içinde tek avlulu, iki katlı hanlar gurubuna girmektedir. Avlu, zemin katta üç taraftan eyvan ve odalarla, bir taraftan revakla, üst katta ise bir taraftan odalarla, üç taraftan da revakla kuşatılmıştır. Zemin kattaki mekanlar depo ve ahır, üst katta bulunan odalar ise yolcuların konaklaması amacıyla yapılmıştır.

Yapıda dikkati çeken tek süsleme, batı cephesindeki cümle kapısı üzerindeki siyah ve beyaz kesme taşlarla oluşturulmuş olan süslemedir. Ayrıca giriş açıklığının iki tarafında iki taş seki vardır. Hanın diğer kısımları ise oldukça sade bir şekilde inşa edilmiştir. Hanın inşasında siyah ve sarımtırak renkte küfeki kesme taş kullanılmıştır. Örtü sistemi, taş konstrüksiyonlu sivri beşik tonoz, çapraz tonoz ve aynalı tonoz ile düz örtüdür.

YÜZÜKÇÜ HAN

Yüzükçü Hanı, Kitabesi olan ender hanlardan biridir. Fakat taç kapısı üzerinde yer alan 1897 tarihli yazıdan ibaret olan bu kitabe eserin inşa değil yenilenme kitabesidir. Çünkü 1735 tarihli Şer-i Mahkeme Sicilinde “İki Kapılı Han yakınında bir kişinin öldürülmesiyle açılan dava neticesinde tahakkuk eden diyetin Uzun Çarşı, İki Kapılı Han ve Yüzükçü Han esnafından toplanması” şeklinde bir vesika vardır.

Buna göre eser, 1735 tarihinden önce mevcut olup, inşa tekniği ve malzeme durumuna göre Yüzükçü Han, 1897 yılında büyük ölçüde yenilenmiştir. Hanın bilinen ilk sahibi Battal Bey’in kızı Asiye ve Hacı Osman Bey’in kızı Emine Hatundur.

Yapı, Osmanlı han mimarisi içinde tek avlulu, iki katlı hanlar gurubuna girer. Yol ve arsa durumuna göre inşa edilmiş olan hanın zemin ve üst katları birbirinden farklı plan şekline sahiptir. Zemin kattaki mekanlar avluyu dört taraftan çevrelediği halde, üst kattaki odalar, kuzey cephesinin tamamı ve batı cephesinin bir bölümüne kadar kuşatmaktadır.

İkinci katta bulunan gezinti yeri, ahşap kemerli revaklardan oluşmakta olup, bu özelliğiyle diğer hanlardan ayrılmaktadır. Doğu kanadında, Antep hanlarının pek çoğunda görülen mağara şeklinde bir ahır vardır. Yapıda sarımtırak renkteki küfeki kesme taş kullanılmış olup, taç kapısında ise küfeki taş ile siyah taş birlikte kullanılmıştır.

ANADOLU HANI

Hanın ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Ancak 19. Yüzyıl başlarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Osmanlı han mimarisi içinde iki avlulu, iki katlı hanlar gurubuna girer. Yapı yolcu hanı olarak inşa edilmiş olup, zemin katındaki mekanlar depo ve ahır olarak, üst katlarla yer alan odalar ise yolcuların konaklaması amacıyla yapılmıştır.

Doğu-batı istikametinde uzanan yapıda görülen plan tipi, diğer hanlarda yoktur. Hanın, çarpık planındaki birinci avlusu iki yönden, yine çarpık şekildeki ikinci avlusu da üç yönden çeşitli ebat ve şekillerdeki mekanlarla çevrelenmiştir. Oldukça sade inşa edilen han, 1985 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.

ÇEKİRDEKÇİ (EMİR ALİ) HANI

1719 yılında inşa edilmiş olan han, Sekkakoğlu, Esseyit Ali Bey tarafından yaptırılmış olup, mimari bilinmemektedir. Osmanlı han mimarisine göre tek avlulu, iki katlı hanlar gurubuna giren yapı, düzgün olmayan, dikdörtgen şeklinde bir plana sahiptir. Avlu, zemin katta dört taraftan, üst katta ise iki taraftan revakla çevrelenmiştir.

Günümüze orijinal olarak gelen tek revak güney revaktır. Han oldukça sade olup, yalnızca avlunun doğu kısmında avluya açılan hacimlerin ön duvarları, kapı ve pencere kemerleri hizasına kadar siyah ve beyaz kesme taşla örülerek iç kısımda bir hareketlilik sağlanmıştır.

Eserin orijinal kısımlarında sarımtırak renkte küfeki kesme taş, sonradan yapıldığı tahmin edilen kısımda ise siyah ve beyaz kesme taş kullanılmıştır. Üst kattaki mekanlar yolcuların konaklaması için, alt kattaki mekanlar ise depo ve ahır olarak kullanılmak üzere yapılmıştır.

Ayrıca hanın kuzey cephesinde mağara şeklinde bir hacim de ahır vazifesi görmektedir ki bu Gaziantep’te meyilli arazi üzerine kurulan birçok handa görülmektedir.

TÜTÜN HANI

Herhangi bir inşa veya onarım kitabesi bulunmayan Tütün Hanına ait en eski bilgi, Şer-i Mahkeme Sicillerinde geçmektedir. 1754 tarihli vesikada “Taşradan Antepe gelen ve mukataası (götürü ve iş verme yetkisi) Hacı Mehmet’in uhdesinde bulunan tütünler eskiden beri Tütün Hanında satılır, gümrüğü de burada alınırdı” denilmektedir.

Eskiden beri tütünlerin burada alınıp satılması, eserin 1754 yılından daha önceki bir tarihte yapıldığını ortaya koymaktadır. Osmanlı topraklarında tütünün, 17’nci yüzyılda yaygınlık kazanmaya başladığı bilinmektedir. Ayrıca 1735 yılında Antep’te tütüncü esnafının bulunduğunun bilinmesi, bu hanın tarihinin 1754 yılından daha öncesine gittiğini kesin olarak göstermektedir.

19’ncu yüzyılda hanın bilinen ilk sahibi Nur Ali Ağa Oğlu Hüseyin Ağa’dır. 2007 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.

Yapı, Osmanlı han mimarisi içinde tek katlı, tek avlulu hanlar gurubuna girer. Gaziantep’teki mevcut olan en küçük hanlardan biri olan bu yapı, eskiden şehrin en işlek iş ve alışveriş merkezinde bulunmaktaydı. Eser, dikdörtgen bir avlunun dört kenarına yerleştirilen odalar ve hana bitişik olarak inşa edilen dükkanlardan oluşmaktadır.

Kuzey cephesinde kayaya oyulan bir bodrum bölümü vardır ki, bu han için önemli bir özelliktir. Yapının sadece kuzey cephede süsleme sadece portalde görülür. Kapı, zeminden itibaren siyah ve beyaz taştan yapılmıştır.

KÜRKÇÜ HAN

Han, mevcut kitabesine göre 1890 yılında yapılmıştır. Osmanlı han mimarisi içinde tek avlulu, iki katlı hanlar gurubuna girer. Osmanlı han mimarisinin birçok özelliklerini üzerinde taşıyan yapı, Han ve Sabunhane olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır.

Han yolcu hanı olarak inşa edilmiş olup, zemin kattaki hacimler dükkan, depo ve ahır maksadıyla, üst katta yer alan odalar ise yolcuların konaklaması için yapılmıştır. Sabunhane ve hanın ayrı girişleri bulunmasına rağmen ayrıca iç kısımlarda ara geçişlerde mevcuttur.

Han, diğer hanlarda olduğu gibi araziye göre şekillenmiştir. Yapıdaki en önemli süsleme portalde görülen süsleme olup, devrinin eklektik özelliklerini yansıtmaktadır. İç kısımda zengin bir süsleme görülmez. Burada dikkat çeken tek tezyinat, avlu geçidinin doğu-batı yönünde uzanan sivri beşik tonozun orta kısmında hafif kabartma olarak yapılmış altı kollu yıldız motifidir.

Ayrıca avlu geçidinin avluya bakan tarafında iki renkli taş kullanılarak iç mekana hareketlilik kazandırılmıştır.

TUZ HANI

Herhangi bir inşa kitabesi veya vakfiyesi yoktur. Ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Fakat eserin adı, Hicri 11’nci yüzyıla ait Antep Şer-i Mahkeme Sicillerinde ve Evliya Çelebi Seyahatnamesinde geçmektedir. Bu nedenle, Tuz Hanının 16. Yüzyılın sonlarında inşa edildiği düşünülmektedir.

Yapı, Osmanlı han mimarisine uygun tek avlulu, iki katlı hanlar gurubuna girer. Hanın işlevine uygun olarak, zemin kattaki mekanlar depo, ahır ve dükkan olarak, üst katta yer alan odalar ise yolcuların konaklaması için yapılmıştır. Hanın caddeye bakan cephesinde, doğrudan caddeye açılan dükkanlar bulunmaktadır.

Hanın ikinci katı, avluyu dört taraftan kuşatan revaklardan ve bunların arasına yerleştirilmiş odalardan meydana gelir. Hanın kuzeybatı köşesinde geniş bir alanı kaplayan ve yüksek kahve adıyla meşhur kahvehane bulunmaktadır. Han oldukça sade olup yalnızca kuzey cümle kapısı siyah ve beyaz taşlardan oluşturulmuştur. Hanın giriş kapısı dışındaki kısımlarda sarımtırak renkte küfeki  kesme taşı görülmektedir.

ŞİRE (BELEDİYE) HANI

Han, 1885-1886 yıllarında Halep Valisi Cemil Bey’in emriyle Kaymakam Rüstem Bey ve Belediye Reisi Mustafa Ağa tarafından Belediyenin imkanlarıyla yapılmıştır. Hanın mimarı Kirkor, nakkaşı ise Ali Efendi’nin oğlu Abbas’tır.

Yapı tek avlulu, iki katlı Osmanlı hanları gurubuna girer. Klasik Osmanlı han mimarisinin birçok özelliklerini üzerinde taşıyan eser, dikdörtgen planlıdır. Yapı, yolcu ve iş hanı olarak inşa edilmiştir. Zemin kattaki mekanlar dükkan, depo ve ahır olarak, üst katta bulunan odalar ise yolcuların ikamet etmesi için yapılmıştır.

Avlu, dört taraftan mekanlarla çevrelenmiş olup, güney kısmındaki hacimlerin arkasında doğu-batı yönünde iki sahın halinde uzanan ahır bölümü vardır. Avlunun ortasında ilk yapıldığı dönemlerde hanın su ihtiyacını karşılamak amacıyla bir kuyu varken, daha sonra bu kuyu kapatılarak avlu zeminden, iki basamak aşağıya inilerek ulaşılan şadırvan yapılmıştır.

Hanın üst katı doğu, batı ve kuzey taraftan kuşatılan revaklarla çevrelenmiştir. Gaziantep’te bulunan hanlar içinde tezyinat bakımından en çok dikkati çeken eser durumunda olup, bütün süslemeler üç adet anıtsal taç kapısı üzerinde toplanmıştır.

Büyük ölçüde korunmuş olan hanın, 2004 yılı restorasyon çalışmasından sonra özgün şekliyle korunması ve yaşatılması sağlanmıştır.

GÜMRÜK HANI

Han, 1873-1878 yılları arasında, Abdülhalik oğlu Hacı Ömer Efendi tarafından yaptırılmıştır. Hanın bugünkü sahibi Abdülhalik oğlu Hacı Ömer Ağa Vakfıdır.

Osmanlı han mimarisi içinde tek avlulu, iki katlı hanlar gurubuna giren yapı, düzgün olmayan dikdörtgen şeklinde bir plana sahiptir. Yolcu hanı olarak inşa edilen hanın, zemin katındaki mekanlar depo ve ahır, üst katta yer alan odalar ise yolcuların konaklaması için yapılmıştır.

Han arazi ölçülerine ve arazi yapısına göre şekillendirilmiştir. Zemin katta, sadece giriş cephesinde sokak ile bağlantılı dükkanlar bulunmaktadır. Avlu, zemin katta kuzey, güney ve batı taraflarda çeşitli mekanlarla, üst katta ise kuzey ve batıdan revaklarla, güney kısmından iki gözlü revak ve bir oda ile kuşatılmıştır.

Yapının orijinal kısımlarında sarımtırak renkte küfeki kesme taş kullanılmıştır.

IMG_9711
Gaziantep Dini ve ticari yapılar

DİNİ YAPILAR

Gaziantep dini mimari açısından zengindir. Toplam 178 dini yapıdan 144’ü yok olmuş ve günümüze sadece 34 tanesi ulaşmıştır. Bu yapılar mimari açıdan gösterişli olmamalarına karşın, sadece Gaziantep camilerinde görülen özellikler taşırlar.

ŞİRVANİ CAMİİ

İlk yapımının 14-15. Yüzyıllarda Dulkadiroğulları ve Memlüklüler dönemi olduğu düşünülmektedir. İki şerefeli minareyi sadece Osmanlı hanedanına bağlı kimselerin yaptırdığını söylenmekte, Osmanlılardan önce yapılmış olacağı düşünülmektedir. 1681 yılında, Şirvani Mehmet Efendi tarafından kapısının onarıldığı bilinmektedir.

1890 yılına ait fotoğraflarda, çokgen gövdesi üzerinde şerefelerini bir şemsiye şeklinde örten külahlarıyla Tekke Camine benzemekteyken, günümüzde sivri külahlı bir minaresi vardır. Bu minare, 1947 yılında yeniden yapılmış ve cami 1960 yılında tekrar onarım görmüştür. Kapısındaki dilimli ikiz kemer Gaziantep’teki tek örnektir. Raylar üzerinde hareket eden ve Gaziantep’e özgü hareketli mimber de Türk mimarisinde özel bir yer tutar.

HANDANİYE CAMİİ

Kitabesinden de anlaşılacağı üzere Handaniye Camii savaşta hasar görmüştür. Kıble tarafından giren top içeride patlamış ve caminin içini viraneye dönüştürmüştür. Bu sırada oradan geçmekte olan bir kadının ölmesi nedeniyle sokağa kadının adı verilerek “İlk Top Şehidi Habba” denilmiştir.

Zülkariye Beylerbeyi Mehmet Paşa’nın Kethüdası Abdullah oğlu Handan Ağa tarafından yaptırılmıştır. 1575, 1596 tarihleri arasında Hacı Abdullah tarafından yenilenmiş, minaresi ise oğlu Mustafa tarafından eklenmiştir. Taş işçiliğinin güzelliğiyle dikkati çeken caminin taç kapısı tamamen kündekaridir. Taç kapının hemen üzerinde yer alan ahşap müezzin mahfelinin altı son derece güzel bir ahşap işçiliği sergiler.

Ortasında yer alan mukarnaslı sarkıt, tek parça ahşaptan yapılmıştır. Siyah-beyaz taşlarla örülmüş mihrabın iki tarafında köşk denilen, duvar içinden çıkılan iki mimber vardır. Minarenin taş işçiliği özeldir. Şerefenin oturduğu kısmı oluşturan mukarnaslar yukarı doğru açılarak üçgen şeklini alır. Altından çini tabaklar sıralanır.

TAHTANİ CAMİİ

Yaptıranın kim olduğu bilinmeyen caminin yapım tarihiyle ilgili çelişkili bilgiler vardır. Evliya Çelebiye göre 1578 olan tarih, daha önceki şer-i sicil kayıtlarındaki bilgiler nedeniyle yanlıştır. 1558 yılındaki bir şer-i sicilinde camiden söz edilmektedir.

Ayrıca başka bir şer-i sicilinin tarihi 1580 yılıdır ve bu tarihte onarım görmüştür. Kitabelerden anlaşıldığı kadarıyla birkaç tamir daha görmüştür. 1790 yılında, 1805 yılında, 1958 yılında ve 1983 yılında. Eskiden düz damlı olan caminin üzeri sonradan kiremit kaplı kırma çatı olarak değiştirilmiştir.

Günümüzde yağlıboyayla iyice bozulan mihrabın nişinin çevresinde dikdörtgen bir çerçeve yer almıştır. Arada kalan köşe boşlukları Rumilerle süslenmiştir. Minberin göbeğinde sekizgen, gemici çarkına benzeyen, kafes tekniğiyle yapılmış, tahdın altındaki pano kelebek benzeri motiflerle doldurulmuştur.

Minarede yine özenli bir taş işçiliği görülür. Şemsiye külahlı şerefenin altı ince mukarnaslarla örülmüştür. Belli aralıklarla sarkıtlar yapılmış, bunların arasına on iki tane çini tabak yerleştirilmiştir. Şerefe korkulukları, on iki ayrı geometrik desenle yapılmıştır. Tüm bu özellikleriyle bölgenin karakteristik özelliklerini taşır durumdadır.

KARAGÖZ CAMİİ

1756 yılında meşhur Nuri Mehmet Paşa’nın dedesi ve Antep’in yerlisi olan Battal Ağa tarafından yapımına başlanan cami, 1758 yılında tamamlanır. Karagöz Cami, adını Halep ve Antep arasında yaşayan Beydili ve Eymürlü boyuna mensup “Karagözlü” adında bir Türkmen oymağından almıştır.

1137 tarihli şer-i mahkeme sicili kayıtlarında bu caminin yerinde, yine “Karagöz” adında bir mabet varmış. Eski mescit, Battal Ağa tarafından cami haline getirilmiş ve eski adıyla anılmaya devam etmiştir.

Kıbleye paralel, tek sahınlı, süslemesi az, küçük bir camidir. Batıdaki bir kapıdan alçak bir duvarla ikiye bölünmüş olan avluya geçilir. Avlunun camiye bakan cephesinde diğer Antep camilerinde de görülen renkli taş süslemeler vardır.

Mihrabında da süslemeye rastlanmaz. Sade, yuvarlak bir nişden oluşur. Ahşaptan yapılmış mimberi de sadece ve süslemesizdir.

Yakın zamanda 3 kez tamir edilen camide, 1967 yılında dış kaplamalar, 1973 yılında avlunun batı kapısı yenilenmiş, 1985 yılında iç duvarlar elden geçirilmiş ve mimberi şimdiki yerine yerleştirilerek ahşap rengini almıştır. Günümüzde düz beton tavanla örtülü olan son cemaat yerinin eskiden ahşap kirişler üzerine düz toprak damla örtülü olduğu düşünülmektedir.

Son cemaat yerinin batısında minare vardır. Dam seviyesine kadar kare, sonra çokgen gövdeli olarak devam eder. Minare korkuluğu değişik geometrik desenlerle kafes tekniğinde işlenmiştir ve panolardan oluşur. Abdülhamit resimlerinde görünmeyen minare, üzerindeki kurşun izlerine bakılarak 1900 ile 1920 yılları arasında yapılmış olabilir.

ALAÜDDEVLE CAMİİ

1480-1515 yılları arasında hüküm süren Dulkadirli Bey’i Alaüddevle Bozkurt Bey’in yaptırdığı cami adını yine Alaüddevle Bozkurt Bey’den alır. Halk arasında “Alidola” olarak da bilinir. Bu caminin mimarı bilinmiyor. Yeniden yaptırılan caminin mimarı ise Armenak, ustabaşısı Kirkor’dur. Alaüddevle Camii 1898 yılını takip eden yıllarda yıkılmış, daha sonra Antep’in ileri gelenleri yenisini yaptırmıştır.

HACI NASIR CAMİİ

1570 yılında mescit olarak yapılmış bina 1680 yılında bir minber konularak camiye dönüştürülmüştür. 1812 yılında da bugünkü haline getirilmiştir. Kurtuluş savaşı sırasında ciddi hasar görmüş olan cami 1923 yılında onarılmıştır. Külah kısmı yıkılan minare halkın kendi imkanlarıyla yeniden yapılmıştır.

Burmalı gövdesiyle bu minare Gaziantep’teki özel minarelerden birisidir. Siyah ve pembe kaplamalarla süslenmiş mihrabın iki yanında balkon şeklinde çıkıntılar vardır. Bu çıkıntılara duvar içinden birer merdivenle çıkılır.

Minber olanı kırmızı mermerden diğeri ahşaptan yapılmıştır. Gaziantep’teki en zengin kalem işlemelerine sahip mahfil günümüze kadar ulaşmıştır.

TEKKE CAMİİ VE KÜLLİYESİ VE MEVLEVİHANE

Aslen Türkmen Bey’i olan Sancak Bey’i Mustafa Ağa tarafından 1638 yılında yaptırılmıştır. Mevlevihane’nin semahanesi ve vakit namazlarının kılındığı cami bölümü, derviş odaları, şeyh evi ve bir çeşmeden oluşan külliyenin vakfiyesinde meyve bahçesi, boyahane, yirmi dükkan ve bir ahırdan söz edilir.

Tekke cami mimarisiyle tipik bir semahane özelliği taşımasına karşın, mutrip mahfili ve çile hücresi yoktur. Çok sade bir yapıdır. Giriş kapısında üç kenarda beşparmak desenlerinden oluşmuş bir silme vardır.

Bu desenler Gaziantep’teki tek örnektir. Kilit taşının üzerinde bir damla taşı, onun iki yanında etrafı ince siyah taşlarla sıralanmış kırmızı mermer pano vardır.

KURTULUŞ CAMİİ

1892 yılında kilise olarak inşa edilen ve daha sonra camiye dönüştürülen yapı, Tepebaşı mahallesindedir. Özgün mimari özelliklerini koruyan yapı, Gaziantep şehrinin en büyük camilerinden birisidir. Camide, köşeler ve pencere silmeleri, yöresel siyah ve beyaz taştan yapılmıştır.

Dikdörtgen planlı, haç biçimindeki caminin içi, mihraba dik sütunlarla üç sahaya ayrılmıştır. Haçın kolları dıştan alınlık şeklinde, içten de çapraz tonozlarla örülmüştür. Ana mekanın ortası yuvarlak, kasnaklı, oldukça yüksek kubbelidir.

Kesme taştan yapılan duvarlar üzerinde ilk iki sırada sivri kemerli, üst sırada da yuvarlak pencereler vardır. Yapının üzeri kırma bir çatı ile örtülmüştür. Sonradan eklenen minare, kare biçiminde kaide üzerinde yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir.

ÖMERİYE CAMİİ

Düğmeci mahallesindedir. Antep şehrinin en eski camisidir. 1210 yılında tamir geçirdiği, kayıtlarda yazılıdır. Caminin kimin tarafından yapıldığı tam olarak bilinmemekle birlikte Halife Hz Ömer zamanında yapıldığı ya da Hz Ömer’in kızından olma torunu Emevi Halifesi Ömer Bin Abdülaziz tarafından yaptırıldığı söylenmektedir.

Caminin taç kapısı ve mihrabı ak-kara taşla örülmüştür. Minare şerefesinin korkuluklarında, oyma taş işçiliğinin en güzel örnekleri görülür. Hatta minarenin bedeninde Antep savunmasının dehşetli günlerinden kalma, mermi ve şarapnel parçalarının izlerini görmek mümkündür.

Halk arasında anlatılan bir rivayete göre, bu cami, her yıl tabana doğru çökmekte ve toprağa gömülmektedir. Tamamen battığı zaman, kıyametin kopacağı söylentileri vardır.