Konya Sarayönü

Konya Sarayönü

Sarayönü, Konya arası uzaklık: 52 km. Sarayönü, Selçuklu arası uzaklık 53 km. Sarayönü, Cihanbeyli arası uzaklık 109 km. Sarayönü, Kadınhanı arası uzaklık: 42 km. Sarayönü, Altınekin arası uzaklık 42 km.

TARİHİ

Laodicea (Combusta) olarak bilinin günümüzdeki ismiyle Ladik, Roma döneminde önemli bir idari merkez olmakla birlikte, Romanın Efes’ten başlayarak Melitea’ya (günümüzdeki Malatya) uzanan doğu askeri yolunun bağlantısını oluşturuyordu.

Bölge coğrafi yapı itibarıyla batıdan Konya’ya geçişin son durak yeri olduğu için, Selçuklular döneminde Haçlıların yağma ve talanına uğramıştır.

İlçenin batısında Saiteli (bugünkü Kadınhanı) ve güneyindeki Ladik dağları eteğinde Bosokili (Öziçi) isimli iki kasaba bulunur. Bu iki kasabanın halkı: Haçlı Ordularının geçiş yolu üzerindedir ve bu orduların yağmalarından kurtulmak için bugün Yukarı Mahalle (Tolobası) denen yerdeki “inlere” göçerler.

Çünkü: bu inler, emniyet ve saklanabilmek açısından oldukça uygundur. Bu yüzden, kendi kasabalarından göç ederek buraya gelenler ilçenin kuruluşunda öncülük etmişlerdir.

“Tolobası” denen bu inlerin, o dönemde hem sığınak, hem de mesken olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir.

İlçenin ismi de bu inlere bağlanır. Büyüklüğü, konforu ve kullanışlı olması nedeniyle bu inler “Saraya” benzetilirmiş ve bunlara “Sarayini” ismi verilmiştir. Zamanla bu isim değişerek “Sarayönü” olmuştur.

Öte yandan: bu inlerin yanında bir saray bulunduğuna da inanılır. İlçenin toprakları ve yerleşme merkezi, bu sarayı önünde kurulduğu için bölgeye “Sarayın önü” denilmiştir. Bu isim zamanla değişime uğramış ve günümüze “Sarayönü” olarak gelmiştir. Evet, bu ismi geçen inler, günümüzde kapalıdır.

Sarayönü, ilk olarak Pir Hüseyin Cami çevresinde gelişmiştir. Sultan II Abdülhamit döneminde, Anadolu-Bağdat-Hicaz demiryolunun buradan geçmesiyle şehir merkezi hızla gelişmiştir.

1896 yılında yapılan demiryolu ve buradaki istasyon binası bir Alman firması tarafından yapılmıştır. Milli Mücadele yıllarında yerleşim yeri “İskele” ismiyle bilinmektedir. Kadınhanı ilçesine bağlı bir bucak iken 1 Nisan 1959 tarihinde ilçe olmuştur.

Konya Sarayönü

GENEL

Cihanbeyli platosunun güney uzantısındaki düzlükler üzerinde bulunmaktadır. Yani yüzey şekilleri bakımından oldukça sadedir. İlçenin güneyinde Batı Torosların bir uzantısı olan Ladik dağları bulunur.

Doğu-batı doğrultusunda uzanan bu dağlar 1800-1900 metre yüksekliktedir. İlçenin rakımı ortalama 1068 metredir. İlçede akarsu yoktur, sadece Beşgöz denen yerde yeraltı su kaynaklarından beslenen bir gölet bulunur. Yöre halkı, tarım ve hayvancılık yaparak geçinir. Genellikle hububat ve bakliyat ekilir. Zaten Sarayönü ilçesinde iki tane “Devlet Üretme Çiftliği” bulunuyor.

Konya Sarayönü Meslek Yüksek Okulu

SARAYÖNÜ MESLEK YÜKSEK OKULU

Konya Selçuk Üniversitesine bağlıdır. Okul 1992-1993 öğretim yılında İsmet ve Ümmühan Önel İlköğretim Okulu binasında öğretime başlamıştır. 2000 yılında okulun Ankara yolu üzerinde kendi hizmet binası inşaatı tamamlanmış ve 2000-2001 öğretim yılında kendi binasında öğretime başlamıştır.  Okulda: Bilgisayar Teknolojileri, Bitkisel ve Hayvansal Üretim, Çevre koruma teknolojileri ve gıda işletme ön lisans eğitimleri verilmektedir.

HALICILIK-LADİK HALISI

Sarayönün’de dokunan halılar, Kayseri-Bünyan halıları ile benzerlik gösterir yani oldukça güzeldir. Özellikle ilçe merkezine bağlı Ladik kasabasında halıcılık çok gelişmiştir. Bu halıların özelliği: ilmiklerinin sık, dokunuşlarının ince, desenlerinin ağır ve fiyatlarının yüksek olmasıdır. Yerli tip Sarayönü halısı ise, genellikle iki parçalı ve 12 metre karedir. İlmikleri kaba, desenleri sadedir, fiyatları da nispeten daha ucuzdur.

Konya Sarayönü

GEZİLECEK YERLER

Konya Sarayönü Ladik

LADİK

Günümüzde Halıcı olarak adlandırılan Ladik, ilçe merkezine 7 km uzaklıktadır.

Helenistik dönemde Seleukoslar sülalesi tarafından Laodikeia adıyla kurulmuş olan kent, Roma döneminde İmparatorluğun doğu yolları üzerinde bulunan konumuyla daha da önem kazanmıştır.

Askeri başarılarından dolayı Stratonikos adındaki bir askeri onurlandırmak üzere Laodikeia halk meclisinin aldığı kararı içeren ve Erken Helenistik döneme tarihlenen bir yazıttan Laodikeia’da bir askeri birliğin konuşlandırıldığı anlaşılır.

Büyük olasılıkla bu bölge, Roma dönemi boyunca da askeri önemi devam etmiş olmalıdır. Hatta bu askeri birliğin, Lanciarii olarak adlandırılan seçkin süvari birliği olduğu iddia edilmektedir.

Leodikeia ve yakın çevresinde ele geçen imparatorluk dönemi yazıtları da Latin kökenli vatandaşların bölgede önemli oranda bir nüfusa sahip olduklarını ve kent yönetiminde etkin olduklarını gösterir.

Yani, Ylkaonia ovasının büyük bölümünü kaplayan bu çevrede imparatorluk mülkleri yer almakta idi. Ovalık sahalar olması nedeniyle buralarda çok sayıda malikanenin bulunması doğal kabul edilmektedir.

Ancak bölgenin en önemli kenti durumunda olan Ladik ise, nispeten dağlık bir arazi yapısına sahiptir. Büyük olasılıkla bu dağlık arazi, Roma döneminde ormanlarla kaplı idi. Bu açıdan bakıldığında Ladik çevresi, geniş malikaneler için uygun şartlar taşımaktaydı.  

Zaten bulunan yazıtlardan bu bölgede çok sayıda malikane olduğu bilinmektedir ki bunlar ormandan arazi açılarak oluşturulmuş olmalıdır. Büyük olasılıkla bu durum, Kurşunlu köyündeki kurşun ve civa madenlerini çıkarmak için bu çevredeki tüm ormanların kesilerek ocaklardaki madenlerin işletilmesi için kullanılmış olmalıdır.

Böylece Laodikeia arazi çıplak hale gelmiştir. Zaten şehre “Laodikeia Katakekaumene” ismi yani “yanık, yanmış toprak” denmesinin de altında bu durum yatmaktadır.

Evet, bunları niye yazdım, İlçe merkezine bağlı Ladik kasabası, bir zamanlar önemli bir şehir olmasına, burada birçok imparatorluk mülkü olmasına rağmen, bugün burada turizme yönelik, tarihe yönelik kalıntı bulunmamaktadır.

Yani maalesef bu kadar önemli bir Roma kentinden geriye kalan, gezmenizi önerebileceğim bir yer yoktur. Çünkü bölgedeki tarihi kalıntılar ve taşlar, ev yapımlarında, çeşmelerde, çeşme yalaklarının yapımında kullanılmıştır. Buralara yolunuz düşerse, Ladik Mezarlığına gidin, mezarlıkta çok sayıda antik döneme ait mezar taşı bulunmuştur.

Ladikli Ahmet Ağa

Sarayönü yöresinde kendisini tanımayan, bilmeyen oldukça azdır. Bu yüzden bu önemli şahsiyet hakkında kısaca bilgi vermeden geçemedim. Ahmet Ağa, 1888 yılında Sarayönü ilçesine bağlı Ladik (Halıcı) kasabasında doğmuş ve 26 yıl askerlik yapmış bir İstiklal Savaşı gazisidir. Kurtuluş savaşının ardından memleketine dönmüş ve vefatına kadar Ladik kasabasında yaşamıştır.

Konya Sarayönü Hatip Camii

HATİP CAMİİ

Cami, Yukarı Mahallede, Karaçayır deresinin aktığı Çayır mevkide sağda Fatih Caddesi üzerinde Çatal Çeşmenin karşısındadır.

Caminin yapım tarihi ve banisi yani yaptıran hakkında net bilgi yoktur. Ancak yöredeki yaşlılardan alınan bilgilere göre: caminin 1922-1923 yıllarına kadar duvarları kerpiçtir. Bu tarihlerde duvarları moloz taştan yeniden örülmüş ve tabanı da rutubeti önlemek için taşla doldurulmuştur.

Cami çeşitli zamanlarda büyük tamiratlar görmüş, duvarlar moloz taştan örülmüş ve üzeri sıvanarak subasman seviyesinden çatıya kadar beyaz kireç ile badanalanmıştır.

Gelelim mimari özelliklerine

Yapı kareye yakındır. Toprak zeminden yaklaşık 90 cm yükseltilmiş bir platform üzerine inşa edilmiştir. Bir tanesi pencereler arasında, diğeri kapı ile pencere arasında olmak üzere iki eski yazılı taş kitabesi vardır.

Harim kısmına kuzeybatı cephedeki çift kanatlı kapıdan girilir. Harimin üstü, mihrap duvarına dik olarak yerleştirilen ve harimi üç sahına ayıran, iki sıra halinde, ikişer ahşap sütunun taşıdığı, ahşap hatıllar üzerine ahşap kirişlemedir.

Üstü kara örtü ile kapatılmıştır. Ahşap sütunlar 25 cm çapında ve 4.5 metre yüksekliğindedir. Ahşap sütunlar, zemindeki rutubetin ağacı çürütmemesi için devşirme mermer kaidelere oturtulmuştur.

Mihrap, harim içinde en göze çarpan kısımdır. Tamamen ahşaptan, çakmalı ve oymalı olarak yapılmıştır. 19’ncu yüzyılda yapılmış olmasına rağmen Anadolu Selçuklu geleneğini yaşatmaktadır.

Selçuklu devrinin stilize bitkisel motiflerinin, yeni bir anlayışla ahşaba tatbiki suretiyle meydana getirilen ve 18’nci yüzyıldan sonra, Konya ve çevresinde yaygınlaşan, yeni bir üslubun temsilcileridir.

1950’li yıllarda cami oluklu saç levhalarla kaplı kırma çatı ile muhafaza altına alınmıştır. Yine bu tamiratlar sırasında, Bizans dönemine ait Latince yazılı bir mermer kitabe, cami cephesine yerleştirilmiştir.

Burada bulunan diğer kitabede okunan yazılara göre, buranın daha önce yani 1656 yılında bir medrese olarak yapıldığı ve sonradan camiye dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır.

Ancak yine yöredeki yaşlılardan alınan bilgilere göre, buranın hep cami olduğu ve bu kitabelerin camiye tamirat sırasında sonradan yerleştirildiği söylenmektedir.

Konya Sarayönü Pir Hüseyin Bey Camii-Yukarı Cami

PİR HÜSEYİN BEY CAMİSİ-YUKARI CAMİ

Cami, İlçe merkezinde Yukarı Mahallede, İnlere giden Pir Hüseyin Bey caddesi üzerindedir.

Halk arasındaki ismi “Büyük Cami” dir. İlçe, önceleri bu cami çevresinde gelişmiştir. Caminin inşa tarihi hakkındaki bilgileri, bugün önünde duran, eskiden yaz aylarında mihrap olarak kullanılmış olan antik lahit kapağının alt yüzündeki yazılardan anlaşılır.

Mihrap panosunun alt kenarına, “Onun tarihi 811 yılıdır” yazılıdır. Buna istinaden caminin 1408 yılında Karamanoğlu İbrahim Bey zamanında Turgut oğlu Pir Hüseyin Bey tarafından yaptırıldığını öğreniyoruz.

Camiyle ilgili başka bir kaynakta ise caminin 1200 yılında yapıldığı belirtilmektedir. Ancak bu tarihe itibar edilmemektedir. Caminin orijinal kitabesi bugün mevcut değildir. Ancak camiyi yapan usta/mimar bilinmiyor. Dıştan dışa 13.70 x 20 metre ölçülerinde, dikdörtgen bir saha üzerine yapılmıştır. Duvarlar 75 cm kalınlığındadır.

Minare: caminin kuzeybatı cephesinde 2.33 x 2.40 metre ölçüsünde, yaklaşık kare bir kaideye oturmaktadır. Silindir gövdeli ve kesme taştan yapılmıştır. Tek şerefesi vardır. Sivri külahlıdır. Minareye basık kemerli bir kapıdan girilir.

Kapının üzerinde inşa kitabesi vardır. Burada sadece “1944” rakamı kazınmıştır. Yani, caminin 1944 yılında bazı tamirat ve ilaveler gördüğü ve minarenin bu tarihte camiye ilave edildiği düşünülür.

Caminin giriş kapısı batı cephesindedir. Camiye, çift kanatlı, tablalı ahşap giriş kapısından girilir. Harimin üstü, mihrab duvarına dik yerleştirilen ve harimi üç sahına ayıran, iki sıra halinde, beşer ahşap sütunun taşıdığı ahşap hatıllar üzerine ahşap kirişlemedir.

Üzeri kara örtü ile kapatılmıştır. Ahşap sütunların yüksekliği 5.15 metredir. Mahfile, harime girişin hemen solunda yükselen ahşap merdivenlerle çıkılır. 1892 yılında Sarayönü zenginlerinden Hacı Abdullah Ağa tarafından: caminin mihrabın üst kısmı, mahfil kısmı, vaaz kürsüsü, eski minber ve oluklu saç levhalarla kaplı kırma çatısı onarılmış ve yenilenmiştir.

Konya Sarayönü Çatal Çeşmesi

ÇATAL ÇEŞMESİ

Yukarı Mahallede, Selçuklular döneminden kalma Pir Hüseyin Camisi avlu duvarı dışındadır. Çeşme Roma dönemine ait bir mermer kaide kullanılarak Osmanlı döneminde yapılmıştır. Bu çeşme ile ilgili bir rivayet var “bu mermer kaideyi, kirman eğiren bir kadın omuzunda taşıyarak buraya getirip yerleştirmiştir.” Elbette kaide oldukça büyük ve böyle bir ihtimal yok gibi görünür, ama böyle bir söylenti var.

Konya Sarayönü Hatip Çeşmesi

HATİP ÇEŞMESİ

Çatal çeşmeden 100 metre aşağıda, Hatip Mahallesi içerisindedir. Çatal çeşme ile aynı dönemde yapılmıştır. Çatal çeşme ve Hatip çeşmesi: yöredeki kişilerin söylediklerine göre, Mehmet ve Hacı Halil Ağaların büyük dedeleridir.  

Konya Sarayönü Beşgöz Pınarı

BEŞGÖZ PINARI

İlçe merkezinin 6 km kuzeyindedir. Beşgöz gölü yeraltı kaynaklarından beslenmektedir. Bu yeraltı kaynaklarından bir kısmı ise Beyşehir gölünden gelmektedir. Gölün suları ise, Beşgöl çayı ile boşalmaktadır. Beşgöl çayında alabalık üretimi yapılmaktadır. Ayrıca: Konuklar ve Gözlü Devlet Üretme Çiftlikleri ve Kökez ile Kolukısa köylerinin toprakları bu kaynaktan sulanmaktadır.

Konya Sarayönü Hatip Anıtı

HATİP ANITI

Kaya kabartması, kayalık bir duvardadır. Duvarın altından su kaynar. Düzleştirilmiş kaya yüzeyindeki duvarın uzunluğu 5 metre, eni ise 2 metredir.

Kaya kabartmada: sağa doğru adım atar vaziyette bir Hitit Kralı/Tanrısı görülür. Öne doğru uzattığı sol elinde, bir mızrak tutar.

Başında: uzun, konik başlık var. Omuzundaki yay, kemerine takılı kısa kılıcı, ayaklarında kıvrık uçlu ayakkabılar görülür. Konik başlığın ön tarafında tanrısallığın simgesi olan boynuzlar görülür.

Çünkü Kurintiya, ölümünden sonra tanrısallaştırılmıştır. Kabartma büyük olasılıkla: IV Tuthaliya ile kuzeni Tarhuntassa kralı Kuruntiya arasındaki Bronz Tablet’teki anlaşmada bahsedilene benzer bir sınır işaretidir.

 

KURUNTİYA YAZITI

Anıtın 1 metre gerisinde bir yazıt var. Bu yazıtta: “Kuruntiya, Büyük Kral, Kahraman, Muwatalli’nin oğlu, büyük Kral, Kahraman” yazıları okunmuştur. Sadece Hitit Krallarının kullanabildiği “Büyük Kral” ünvanının yazılı olması, Kuruntiya’nın Hitit tahtı üzerinde hak iddiasını göstermektedir. Çünkü: Kuruntiya, Kral II Muwatalli’nin bilinen iki oğlundan biridir. Muwatalli’nin ölümünden sonra, Urhi-Tessub isimli oğlu kral olur ve III Mursili ismini alır. Ancak birkaç yıl sonra, Muwatalli’nin kardeşi Hattuşili: III Mursili’yi devirerek tahta geçer. Kuruntiya ise, babasının kurduğu başkent Tarhuntassa’nın merkez olduğu bir bölgenin vasal kralı olarak atanır.

 Konya Derbent hakkındaki gezi yazım için  Derbent

 

Kayseri Bünyan

bünyan.halı.2
Kayseri Bünyan

Kayseri’nin Bünyan ilçesi denildiğinde: sanırım birçok kişi Bünyan Halısını hatırlayacaktır. Evet, Bünyan gerçekten halısı ile ünlü bir yöremiz. Ama bunun dışında: özellikle görmenizi önereceğim “Karatay Hanı” ve Ramsar sözleşmesine de alınmış, bir doğa harikası olan “Tuzla (Palas) gölü” bulunuyor.

bünyan.halı.1
Kayseri Bünyan

HALICILIK

Bünyan’da halıcılık: ekonomiye katkı anlamında, ilçe merkezi ve köylerde sıkça uğraşılan bir sanat dalı olarak yerini korumaktadır. Ancak: son 10 yıl içinde; halı sektörünün makine halısına kayması ve fiyatların iyice ucuzlaması nedeniyle, el halılarına olan talep azalmış ve bunun sonucu olarak, halıcılıkla uğraşan insan sayısı azalmıştır.

Halbuki: ilçede, her evde bir halı tezgahı mevcut olup, kadınlar tarafından halı dokunmaktadır. İlçenin adını ülke genelinde ve yurt dışında duyuran Bünyan halıcılığının; mutlaka sürdürülmesi için gerekli tedbirlerin alınmasından yanayım.

Bu nedenle: Bünyan halısı hakkında bilgi vermek istiyorum. Şöyle ki: halı motiflerinde kullanılan renkler, oldukça önemlidir. Bu renkleri elde edebilmek için kullanılan tabii kök boyalarla birlikte, çeşitli yabancı maddeler, halının uzun süre parlak ve canlı kalmasını sağlamaktadır.

Motiflerde kullanılan renklerde, dikkati çeken bir husus: kırmızı rengin çok kullanılmasıdır. Türklerin en sevdiği renk olan kırmızı rengin, asalet sembolü olması, bu rengin sık sık kullanılmasına sebep olmuştur. Kırmızı renkten sonra: sarı, mavi, yeşil, siyah ve beyaz renkler de, ağırlıklı bir şekilde kullanılmaktadır.

Günümüzde ise: sentetik boyaların kullanılması, halıların eski özelliklerini kaybettirmiştir. Önceleri halılarda kullanılan bütün malzeme yün iken, bugün pamukla yün bir arada kullanılmaktadır.

Doğal boyalarla imal edilen halılar, sentetik boyalarla imal edilenlere göre, daha uzun yıllar canlı, sağlam ve kullanışlı kalmaktadırlar.

Doğal boyaların, öteden beri dokumacılıkta kullanılan yün, pamuk ve ipek gibi doğal liflerin renklendirilmesinde, 19. yüzyıl ortalarına kadar, yani sentetik boyaların keşfine kadar, aralıksız olarak kullanıldığı bilinmektedir.

Doğal boya: tabiatta bulunan çeşitli bitkilerin içerdiği boya maddelerinden yararlanılarak üretilir. Söz konusu boya maddesi, bitkilerin: kök, gövde, yaprak, çiçek ve meyveleriyle, bazı böcek türü canlılardan elde edilmektedir.

Boyaların kullanımı ise, gerek taze gerekse kurutulmuş olarak değerlendirilmektedir.

BÜNYAN HALILARININ ÖZELLİKLERİ

Bünyan halılarında, zemin iki kısımdır. Birinci kısım: kenar suların ve kolonların bulunduğu alan, ikinci kısım ise: iç mekandır. Her iki kısım arasında da bir uyum mevcuttur. Halılarda kullanılan bordürler; yer ve bölgeler itibarıyla farklılık gösterirler. Bazı bölgelerde: bordürler üç sıra iken, bazı bölgelerde 7-8 sıra olmaktadır.

Bünyan halıcılığının temeli: Orta Asya kökenli olup, zaman içinde Anadolu’daki kültürel, ekonomik ve sosyal yapıdaki değişmelerin zorlaması ile gelişim evresini tamamlamıştır.

1908-1909 yıllarından itibaren, Bünyan halılarında malzeme olarak suni boyalarla boyanmış fabrikasyon yün ipliği ve pamuk ipliği kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönem halılarda kullanılan motifler, genelde düzenleme olarak ifade edilen geometrik esaslı motiflerdir.

Bu motifler: çubuklu düzenleme, atlamalı düzenleme, geçişli düzenleme ve merkeze toplanan düzenlemelerdir. Aynı zamanda: bir motifin kenarından oluşan düzenlemelerde vardır.

Bu dönemde dokunan halıları: ipi, elden yapılıp tabii boyalarla boyanan iplerden dokunan halılar, sentetik boyalarla boyanmış Mahchester yün ipinden yapılan halılar, boyasız koyun yününden yapılan halılar (Paturel ve Anakara) ve Bursa ipeğinden yapılan halılar (ipek halılar) olmak üzere, dört gurupta toplamak mümkündür.

Bünyan halılarının cm. karesinde: ortalama 16-30 ilmek bulunur. Halının cm karesinden ilmek sayısı ne kadar fazla olursa, kalitesi o nispette iyi olur.

Bugün: Bünyan’da halıcılık ev halıcılığı olarak devam etmektedir. Halıcı esnaflar, tezgahları hazırlayıp, halı dokuyan ailelere dağıtmakta, gerekli iplikler verilmekte, bu sistem içerisinde halılar imal edilmektedir.

Herhangi bir atölye veya fabrika türü üretim söz konusu değildir. Ailelerin yüzde 70’e yakını halıcılık faaliyeti içinde bulunmakta olup, bunların içinde de yüzde 60’nın geçimi, tamamıyla halıcılıktan sağlanmaktadır.

Bir ay gibi kısa bir sürede: 6 metrekarelik bir halı dokuyabilen Bünyanlı kızlar; Bünyan halısının santimetrekaresinde, 25 düğüm bulunduğunu belirtirler. Bu kızlar: daha çocukken tezgah başına geçip, gün boyu 10 bin düğüm atarak, ürettikleri halılar ile, ailelerine katkıda bulunurlar.

Halı için gerekli ipler: Uşak’tan alınıp, Kayseri’de boyatılıyor. Dokunan halılar “ince çiçek buğdaylı, üzümlü, dönmeli, kirpikli” adları verilen geleneksel motifleri taşıyor. Gördes düğümü ile dokunan Bünyan halılarının çözgüsü, pamuk ipliğinden yapılıyor.

bünyan.tuzla gölü.1
Kayseri Bünyan Tuzla (Palas) Gölü

TUZLA (PALAS) GÖLÜ

Tuzla gölü: İç Anadolu’da, insanlığın olumsuz etkilerinden kısmen kurtulmayı başaran, tek tuzlu göldür. Göl: Kayseri’nin 40 km. kuzeydoğusunda bulunan, Palas Ovasının bir parçasıdır.

Çöküntü ovası karakterindeki Palas Ovası, kendisini çevreleyen: Kırkkız ve Işıl Tepesi, Göztepe ve Elmalı Dağı gibi önemli yükseltiler nedeniyle, kapalı havza olma özelliğindedir.

Gölün çevresinde: sazlıklar, ıslak çayırlar, tuzcul bitki bozkırları, mera ve tarım arazileri bulunur. Yaz aylarına yağışların azalması ve buharlaşma nedeniyle, göl alanı daralır ve suyun içindeki tuz; göl kenarında çökelir. Suyun çekildiği alanlarda: 10-15 cm. kalınlığında, tuz tabakası oluşur.

Göl: 1993 yılında, I. Derece Sit alanı olarak ilan edilmiştir. Tuzla Gölü, aynı zamanda, Türkiye’nin “Ramsar” alanları listesindedir. Çünkü: geniş ve farklı eko sistemlerin bir arada bulunmasıyla, Göl, zengin bir biyolojik çeşitliliği barındırıyor.

Türkiye Kuşları Kırmızı Listesi ve İUCN kırmızı listesine göre: nesli tehlike altında olan türler arasında bulunan: toy, büyük cılıbıt, akça cılıbıt, angıt, mahmuzlu kızkuşu, küçük kerkenez gibi kuş türlerinden bazıları, bölgede göç döneminde görülmekte, bazıları ise bölgede ürerler.

bünyan.karatay hanı.1
Kayseri Bünyan Karatay Hanı

KARATAY HANI

Eski Kayseri-Malatya yolu üzerinde, 40’ncı kilometrede, Bünyan ilçesinin Karadayı köyündedir. Kayseri’ye olan uzaklığı: 65 km. dir.

1219-36 yılları arasında, Selçuklu veziri Celaleddin Karatay tarafından yaptırılmıştır.  Karadayı köyü olarak adlandırılan ve eski adı “Zamantı” olan köydedir.

Kervansaray: Selçuklu dönemi özelliklerini gösterir. Yazlık ve kışlık olmak üzere: 2 kısımdan oluşur.

Kışlık (kapalı) Kısım: Sultan I. Alaeddin Keykubat zamanında (1219-1236) , avlu kısmı ise Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında yaptırılmıştır. Kervansaraylarda, kışlık kısmın yanı sıra; avluya açılan kapalı odalar, mescit ve hamam bulunur.

Hanın giriş kapıları: mescidi, çörtenleri ve avluya açılan eyvan üzerindeki süslemeleri görülmeye değerdir.

k.karatay kervansarayı.1
Kayseri Bünyan Karatay Hanı

Anıtsal giriş kapısının üzerinde, çok değişik denebilecek, stilize harflerden oluşan bir yazıt vardır. Bu yazıtta, kervansarayın Keyhüsrev zamanında yaptırıldığı anlatılmaktadır. Kapalı bölümün yazıtında ise, II. Keykubat anıldığına göre, inşaat uzun sürmüş olmalıdır. Başka bir yorum da Celaleddin Karatay Keyhüsrev’e söz verdiği için, adını yazdırdığıdır.

Bu yapının, bir sultan hanı olduğunu düşünülebilir. Yapının, 18 kulesi ile ağırlığını hissettirmesi, buna gerekçe gösterilebilir.

Giriş kapısı üstündeki, süslemelerin geç dönemin özelliklerine uygun bir yoğunlukta, karmaşıklık düzeyinde olduğu görülebilir. Giriş kapısından girdikten sonra, dev bir beşik tonozdan geçilerek, avluya girilir.

Bu tonozun, solunda mutfak ve sonradan türbe haline getirilmiş bir bölüm, sağında ise mescit vardır. Tonozun yukarı bölümünde, solda 12 hayvanlı bir friz bulunmaktadır.

k.karatay kervansarayı.2
Kayseri Bünyan Karatay Hanı

Burada, alt kısımda, ahşap bölme ile kapatılmış türbe vardır. Üzerinde, büyük bir olasılıkla Osmanlı geç dönemlerinden kalma bir levha durmaktadır. Bu levhada: “ Herkes, bir eşeğe binmiş,  dörtnala ahrete gidiyor “ anlamına gelen, bu yazının, kimin anısına konduğu ve ne zaman yazıldığı belli değildir.

Asıl giriş kapısını geçtikten sonra, avluya çıkılır ve tam karşıda, kapalı bölüm kapısı vardır. Kapalı bölüm,  tipik bir ortaçağ kervansarayının bozulmamış halini görmek isteyenler için, ideal bir örnektir. 

Avlunun sağında odalar, solunda ise 7 bölümlü bir eyvan bulunur. Kervansarayların zaman zaman kale olarak kullanıldığı iddiasını yadsıyanlar için, Karatay Han, iyi bir örnektir. Burada olsa olsa korunma amaçlı, yüksek duvarlar vardır. Gerek doğal, gerek geometrik bezeme açısından, çok zengin olan bu kervansaray, gerçek bir kültür hazinesidir.

Kayseri tanıtımı.

Tomarza tanıtımı.

Yahyalı tanıtımı.

Felahiye tanıtımı.