Makedonya Üsküp

Makedonya Üsküp

Makedonya Cumhuriyetinin başkenti ve en büyük şehridir. Yunanistan üzerinden Ege denizine dökülen Vardar nehrinin üst kısmındadır. Belgrad ve Atina şehirleri arasında, kuzey-güney Balkan rotasında bulunur.

Ülkenin politik, kültürel ve akademik merkezidir. Yunan ve Roma döneminde “Scupi” adıyla biliniyordu. Rahibe Terasa’nın doğduğu yer olarak, şehir, bütün dünyada tanınmıştır.

Şehir Vardar nehrinin iki kıyısında kurulmuştur ve arada “Taş köprü” vardır. Nehrin sağ yanında kalan bölüm “Eski şehir” ve sol yanında kalan bölüm ise “Yeni şehir” dir.

Şehirde en çok görünenler:

Ana caddeleri ve meydanları süsleyen heykellerdir. Şehir, kendine ait bir Zafer Takına sahiptir. Ana meydandaki savaşçı heykelleri (Aslında Büyük İskender ve ailesinin heykelleri ama Makedonlar ve Yunanlılar, İskender’i sahiplenmek istediklerinden bu konuda Makedonlar açıkça İskender ismini kullanmıyorlar, Büyük Savaşçı diyorlar.) ilgi çekiyor.

Üsküp şehrinin ismi son zamanlarda ülkemizde de sık sık gündeme geliyor. Çünkü ekonomik sıkıntı nedeniyle, Makedonya devleti, özellikle Üsküp şehrinde bulunan Osmanlı mirasına, camilere, hanlara ve diğer eserlere sahip çıkmıyor. Bunların onarımı ve restorasyonu Türkiye Devleti (TİKA) tarafından yaptırılıyor.

Üsküp şehrinin bizi ilgilendiren bir diğer özelliği:

Ünlü şair Yahya Kemal Bayatlı’nın Üsküplü olmasıdır. Hatta: Üsküp şehri için “Fatih devrinin manevi mezarlığı” da denir. Çünkü: Üsküp şehrinin her köşesinde bir evliya mezarı varmış. Osmanlı döneminde, Arnavut kökenli, dünyaca tanınan Rahibe Terasa da, bu şehirde bir süre yaşamıştır.

Son bir not: Üsküp denince bir türkü akla geliyor “Vardar Ovası” Bu türkü, Üsküp şehri için söylenmiştir. Ayrıca, burada çok sayıda Türk yaşamasına rağmen, televizyonlarda Türk kanalı görünmez. Ancak, televizyonlarda, mevcut Makedon kanallarında, inanın çok sayıda Türk dizisi izlemek mümkündür.

Ayrıca: halen Bursa ve Üsküp kardeş şehirlerdir. Camilerin restorasyonu için Bursa Büyükşehir Belediyesi de katkı sağlıyormuş.

Giriş için yine önemli bir not: şehirde gezinirken, bir anda çevrenizi dilenen Roman çocukları doldurabilir, bu arada kesinlikle ceplerinize ve çantalarınıza sahip çıkınız.

Makedonya Üsküp

ULAŞIM

Üsküp şehrinin çevresindeki bazı şehirlere uzaklığı: Selanik 233 km, Belgrad 433 km, Priştina 87 km, Tiran 291 km ve Sofya 245 km. dir. Şehrin çevresinde otoyol ağı yoğundur ve ulaşım problemi yaşanmaz. Eğer Üsküp şehrine Selanik üzerinden karayolu ile giderseniz, Selanik-Makedonya arasındaki otoyol güzel, 2 şerit gidiş, 2 şerit geliş, rahat bir yoldur.

Girişte Makedon gümrüğünde en az 2 saat beklemeyi göze alın, ayrıca yine burada çok ucuz Makedon Duty-free mağazası var, içki ve parfümler ucuz, buraya mutlaka uğrayın. Üsküp hava alanı (İsmi: Büyük İskender hava alanıdır.) 1928 yılında inşa edilmiştir.

Günümüzde, şehrin 23 km doğusundadır. Hava alanının 2014 yılı yolcu kapasitesi 1 milyon kişiye ulaşmıştır. Birçok Avrupa şehrine uçuş bağlantısı vardır. Hava alanı ile şehir merkezi arasında, günde birkaç otobüs seferi vardır. Bir bilet: 2.25 Euro’dur. Taksiler 24 saat çalışır, şehir merkezi için muhtemelen 16-20 Euro ücret isterler.

Makedonya Üsküp

TARİH

Şehir Yunan ve Roma döneminde “Scupi” ismiyle biliniyordu. Şehir, MÖ 2’nci yüzyılda, Dardanya’nın başkenti oldu. MS 1’nci yüzyılda bölgeye Romalılar egemen oldular ve burayı bir askeri kamp alanına çevirdiler.

MS 395 yılında, şehir Bizans egemenliğine geçti. 518 yılında şiddetli bir deprem şehri tahrip etti. Ardından Justinien tarafından yeniden inşa edildi. 830’larda şehir Bulgar imparatorluğunun bir parçası oldu.

1282 yılında, şehir Sırp imparatorluğunun bir parçası oldu. 1392 yılında Osmanlılar şehri ele geçirdi ve şehrin ismi “Üsküp” oldu. 17’nci yüzyılda, Üsküp şehrinde yaşayanların sayısı 30 ile 60 bin kişi arasındaydı.

Şehirde 10 binden fazla ev vardı. Belgrad ve Saraybosna ile birlikte bölgenin en büyük şehirlerinden biriydi. Çarşılar, kervansaraylar, camiler ve hamamlar yapıldı. 1689 yılında, Avusturyalılar kolera salgınıyla zayıf düşmüş şehri ele geçirdiler ve şehri ateşe verdiler. Ancak ardından geri çekildiler. Üsküp harabeye dönmüştü. Resmi binaların çoğu yeniden yapıldı ve restore edildi.

Ancak

yine veba ve kolera salgını yaşandı ve şehirliler başka yerlere göç ettiler. 1850 yılından sonra şehir gerilemeye başladı. Kırsal göç nedeniyle, şehirde Hıristiyan nüfus arttı. 1903 yılında bölgede Arnavut isyanları başladı ve 11 Ağustos tarihinde Üsküp şehrini ele geçirdiler.

1’nci Balkan Savaşında, 1912 yılında yani 500 yıldan fazla Türk hakimiyetinin ardından, Sırbistan krallığı tarafından ilhak edildi. Türkler şehirden göç ederek ayrıldılar. 1’nci Dünya savaşı sırasında, 1915 yılında şehri Bulgar krallığı aldı.

II. Dünya savaşından sonra ise, yeni kurulan Yugoslav krallığının bir parçası oldu. II. Dünya savaşından sonra hızla gelişen şehir, 1963 yılındaki depremde büyük hasar gördü. Nüfusun yüzde 70 kadarı evlerini kaybetti, birçok eğitim tesisi, fabrika ve tarihi bina tahrip oldu. Hızla yeniden yapılanma başladı, ancak insanlar aşina olmadıkları evlere ve binalara taşındılar.

1980’lere gelindiğinde fonların bitmesiyle birlikte yeniden yapılanma da bitti. Üsküp şehir manzarası, büyük ölçüde değişti ve şehir Modernist mimarinin örnekleriyle doldu. 1991 yılına gelindiğinde ise, bağımsız Makedonya’nın başkenti oldu. “Üsküp 2014 Projesi” ile yeniden yapılanma hazırlıkları yapıldı. Proje ile ilgili ayrıntılı bilgi aşağıda verilecektir.

Makedonya Üsküp

PARA BİRİMİ

Üsküp şehrinde Makedon Dinarı kullanılıyor. 1 Euro: 6.15 Dinar yapıyor. Yani paralarının değeri düşük, zaten ekonomik sıkıntıları vardır. Ama birçok yerde, Euro kabul ediliyor. Siz yine de yerel para kullanmak isterseniz, birçok döviz bürosu var, her seferinde 10 Euro gibi küçük para bozdurun. Aksi halde, tur sonunda cebinizde bir sürü bozuk para ile dönersiniz.

Makedonya Üsküp
Makedonya Üsküp

NE YENİR-NE İÇİLİR

Taş köprüden geçerek, eski şehir bölümüne geçen ve sağ tarafınızda “Turistik” denen bir restoran görülüyor. Burada, mutlaka büyük boy köfte yemelisiniz. Bu şehrin “iri köfteleri” meşhurdur. Bu köftelere “kebap” ismi veriliyor. Ayrıca, şehir merkezindeki “Destan” isimli restoranda da bu kebapların tadına bakabilirsiniz.

Tüm balkanlarda “kebabi” denildiği zaman, yedikleri bizim İnegöl köfteye benzerdir. Yani köfte isterken kebabi istiyorum diyeceksiniz. Bir porsiyonda 10 tane köfte olur, köftenin yanında yeşil ve müthiş acı bir biber ve kıyılmış kuru soğan getirirler.

Yanında güveçte kuru fasulye yenir. Buranın en tipik yemekleri bunlardır. Bu çarşının arkalarında çeşitli restoranlar vardır. Ancak, en bilineni “Destan” köftedir. Burada 1 porsiyon köfte: 7 Euro’dur. Tatlı denince, çarşıdaki Abdi Ağa tatlıcısına uğrayın ve burada boza ve limonata için.

NE SATIN ALINIR

Şehirde alışveriş yapmak isterseniz, tanıdık bir marka veya tabela görürsünüz. Ülkemizde tanınan “Migros” şehirde, büyük bir alışveriş yeri açmıştır. Mutlaka almanızı önereceğim özel bir obje yoktur.

Makedonya Üsküp

ŞEHRİN HAYATINDA ÖNEMLİ HUSUSLAR:

Dışarıdan Üsküp şehrine girerken: Tito döneminde yapılan çok lüks olmayan, birbirine çok benzeyen sosyal konutları göreceksiniz. Bunlar halen kullanılıyor, yani kentsel dönüşüm fikri yoktur. Şehri gezmeye başlamadan önce, şehri tanımak açısından bazı özel hususlardan söz etmek istiyorum. Bunları bilirseniz, şehri daha bilinçli gezersiniz.

Etnik yapı:

Şehirde 500 binden fazla nüfus barınır. Bunların büyük bölümü: Makedon ve Arnavut, kalanlar ise Romanlar, Sırplar ve Türklerdir. 2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre: şehirde yaşayanların % 1.7 kadar bölümü Türk’tür. Şehirde yaşayan Türklerin nüfusu 10 bin civarındadır. Etnik Arnavut ve Makedon nüfus fazladır.

Türklerin yaşadığı eski şehir bölümü: tam bir Osmanlı şehri gibidir. Burada yaşayan soydaşlarımız: genellikle sıcakkanlı ve geleneklerine bağlı insanlardır. Her ne kadar dindar olsalar da, asla tutucu değillerdir. İnsan ilişkilerinde çok rahatlar, bölgedeki kahvehaneler, sabahlara kadar tıklım tıklım doludur.

Şehrin yeni şehir olarak bilinen diğer kesiminde ise,

Komünist yönetim tarafından gerçekleştirilen planlı yapılaşma ve modern görünüm egemendir. Ancak bu kesimde, yani genellikle Makedonların oturduğu kesimde, karşı bölümdeki yani Müslüman bölümdeki camilere nispet yaparcasına, Hıristiyanlık alametleri yerleştirilmiştir. Özellikle, şehrin eteklerinde kurulduğu dağın tepesine, kocaman bir “Haç” dikmişlerdir.

Yine, aynı yerde, tepesinde ışıklı kocaman haçlar bulunan bir kilise yapılmıştır. Türk tarafındaki camilerin bakım ve restorasyonu ise, TİKA tarafından karşılanıyor. Çünkü, Makedon devleti, bu tarafı, yani Türk tarafını görmezden geliyor. Ancak bu ikilik, aynı zamanda, karşı tarafa bir yabancılık ve sanırım nefret olarak da yansıyor.

Makedon-Yunan uyuşmazlığı:

Makedonların bayraklarında “Makedon güneşi” simgesi vardır. Yunanlılar buna şiddetle karşı çıkıyorlar. Çünkü: bu bayrağın, Büyük İskender tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Diğer bir konu: Makedonlar aslen Slav ırkı kökenlidirler.

Hatta: Kril alfabesini bulan ve Balkanlarda Slavlar arasında Hıristiyanlığın, Ortodoksluğun yayılmasında en büyük etkileri olan Aziz Kril ve Aziz Ptoli de Makedondur.

Dolayısıyla bunların Slav olmaları, burada doğmuş olmaları, Makedonların Büyük İskender ile bağlarını boşa çıkarıyor. İskender ile bağları olsa, Slavları Hıristiyanlaştıran, Ortodokslaştıran azizlere sahip çıkıyorlar, öte yandan Büyük İskender’e de sahip çıkmalarına Yunanlılar karşı çıkıyorlar.

Vardar nehri:

Makedonya Cumhuriyetinin ve Yunanistan’ın en büyük nehridir. 388 km uzunluktadır. Bunun 301 km Makedon topraklarında, 87 km ise Yunanistan topraklarındadır. Kaynağından çıktıktan 25 km sonra Üsküp şehrine ulaşır. Burada en büyüğü 130 km olan Treska ırmağı da karışarak büyür. Maksimum derinliği 4 metredir.

Nehir, Yunanistan’ın kuzeyinde Selanik şehrinin batısından Ege denizine dökülüyor. Nehrin havzası, yani hani bizde türküleri olan “Vardar Ovası”, Makedonya Cumhuriyeti topraklarının üçte ikisini kaplar.

Makedonya Üsküp

Şehir merkezinde, Vardar nehri üzerinde 2 tane büyük boyutlu ahşap tekneler göreceksiniz. Bunlar Temmuz 2014 yılında yapılmış ve nehir yatağına dikilmiştir. Barok tarzındaki tekneler turistik hizmet (restoran) veriyorlar.

Ancak, elbette büyük bir alt yapı ve eğitim eksiği olan ülkede, bu tür yatırımlar için harcanan paralar, halk arasında büyük infiale sebep oluyor, zaten: özellikle yaz döneminde suyu iyice azalan nehirde, saçma sapan ve oldukça büyük gemiler, hoş olmamış, görünce hak vereceksiniz.

Deprem:

1963 yılında, büyük bir deprem (20 saniye sürer, 6.1 şiddetinde), şehri şafaktan hemen önce vurdu ve şehirdeki binaların % 80’i yıkıldı. Ardından, Hiroshima şehri için de plan yapan Japon mimar Kenzo Tange tarafından yapılan projeye göre şehir yenilendi.

Yapılan binaların büyük çoğunluğu tipik olarak beton ve Komünizm tarzı binalardı. Ancak tartışmalı “Üsküp 2014 Projesi” sayesinde, bu binalar kademeli olarak değiştiriliyor. Neoklasik tarzda, yeni anıtlar ve özellikle inşa ediliyor.

Üsküp 2014 Projesi:

1963 yılındaki büyük deprem, şehirde mevcut binaların yaklaşık % 80’lik kısmını yok etti. Ardından yapılan yeniden yapılanma faaliyetlerinde, çoğunlukla düz modernist binalar inşa edildi. Ancak, şehre daha anıtsal ve görsel açıdan hoş bir imaj verilmesi isteniyordu.

Bunu sağlamak için, 2010 yılında, “Üsküp 2014 Projesi” ilan edildi. Buna göre: ağırlıklı olarak müzeler ve hükümet binalarının belli kurallara göre inşası, mevcutların cephelerinin değiştirilmesi ve Makedonya tarihindeki bazı figürlerin heykellerinin şehrin merkezi yerlerine yerleştirilmesidir.

Projenin bir parçası olarak, yaklaşık 20 bina ve 40’dan fazla anıt yapılması planlanmıştır. Ancak, bu proje, halkın içindeki çeşitli guruplar tarafından eleştirildi, çünkü maliyetinin çok yüksek olması planlanmıştı. Yüksek işsizlik ve yoksulluk olan ülkede, kaynak israfı olarak görüldü. Anıtların, hükümetin ödediğinden çok daha ucuza mal olabileceği ileri sürüldü.

Öte yandan:

Makedonlar, bu anıtlar için harcanan paranın, eğitim ve hastaneler için harcanmasını istiyorlar. Ancak, hükümet, bu heykel ve anıtların, turizm gelirlerini arttırdığını ileri sürüyor.

Şubat 2018 tarihinde, ülkenin yetkilileri ve kurumları, projenin durdurulması ve tartışmalı anıt ve heykellerin kaldırılması kararını aldı. Makedon hükümeti, anıtların Yunan-Makedon dostluğunu onurlandıran yazıtlarla yeniden adlandırılacağını duyurdu.

Sonuçta, yapılar 2014 yılına yetiştirilemedi, ancak şöyle bir kural getirildi: “eğer yeni bir yapı yapılacak ise Barok tarzı yapılacaktır” Mesela: Merit otel inşa edilmek istendi, hükümet, oteli yapabilirsiniz, ama barok tarzı yapacaksınız, dış kaplaması barok tarzı olacak, giydirme yapılacak diye karar aldı. Özellikle Makedon meydanında görülen çoğu yapılar (sağda arkeoloji müzesi, yanında bakanlıklar) yeni yapılan yapılardır ve çoğu 2014 yılına kadar tamamlandı.

Makedonya Üsküp

Eğer şehri ziyarete Balkan turu ile gittiyseniz, zaten pek fazla zamanınız olmayacak. Tur görevlisi, sizi: Makedon kapı, Rahibe Teresa anıt evi, Makedon meydanı, İskender ve Philip heykeli ve Türk çarşısında kısa bir gezi yaptırıyor, ardından otele yerleştikten sonra kendiniz gezebiliyorsunuz.

Özellikle: Makedon meydanında akşam saatlerinde heykeller ve havuzlarda muhteşem ışık ve su gösterisi var, ayrıca yine yerel sanatçılar (kuklacılar gibi) gösteri düzenliyorlar, hoş bir ortam, özellikle akşam saatlerinde Makedon meydanı ve Taş köprünün bulunduğu yerde gezinmenizi öneririm. Yoksa şehir çok büyük, tur ile gidenlerin şehri tamamen gezmesi mümkün değil, ancak buraya yalnız gidenler için, aşağıda ayrıntılı olarak gezilecek yerlerle ilgili bilgiler vereceğim.

Makedonya Üsküp

GEZİLECEK YERLER

Eğer şehri ziyarete Balkan turu ile gittiyseniz, zaten pek fazla zamanınız olmayacak. Tur görevlisi, sizi: Makedon kapı, Rahibe Teresa anıt evi, Makedon meydanı, İskender ve Philip heykeli ve Türk çarşısında kısa bir gezi yaptırıyor, ardından otele yerleştikten sonra kendiniz gezebiliyorsunuz.

Özellikle: Makedon meydanında akşam saatlerinde heykeller ve havuzlarda muhteşem ışık ve su gösterisi var, ayrıca yine yerel sanatçılar (kuklacılar gibi) gösteri düzenliyorlar, hoş bir ortam, özellikle akşam saatlerinde Makedon meydanı ve Taş köprünün bulunduğu yerde gezinmenizi öneririm. Yoksa şehir çok büyük, tur ile gidenlerin şehri tamamen gezmesi mümkün değil, ancak buraya yalnız gidenler için, aşağıda ayrıntılı olarak gezilecek yerlerle ilgili bilgiler vereceğim.

Makedonya Üsküp
Makedonya Üsküp
Makedonya Üsküp
Makedonya Üsküp

 

TAŞ KÖPRÜ:

Vardar nehri üzerinde, Makedonya meydanı ve eski çarşıyı birbirine bağlar. Yani köprünün bir yanı Avrupa, diğer yanı Türkiye gibidir. Türkiye tarafında: kahvehaneler, camiler ve Türkçe konuşan insanlar görürsünüz. Diğer tarafta ise: geniş caddeler, sokaklar ve güzel barlar görülür. Evet, günümüzde görülen taş köprü: 1451-1469 yılları arasında, şehri ziyaret eden Fatih Sultan Mehmet tarafından, burada daha önce bulunan Roma dönemi köprüsünün temelleri üstüne inşa edilmiştir.

1’nci Jüstinyen,

MS 6’ncı yüzyılda buraya bir köprü yaptırmıştır. Bu yüzden, bu köprüye batılılar “Jüstinyen köprüsü” derler. 1555 yılındaki depremde ağır hasar görmüş, sürekli yenilemelerle günümüze kadar ulaşmıştır. Özellikle 1944 yılında, Nazi işgali sırasında, Naziler köprünün üzerine patlayıcılar yerleştirmişler, ancak Üsküplülerden gelen yoğun baskı üzerine köprüyü havaya uçurmaktan son anda vazgeçmişlerdir.

Vardar nehri üzerindeki bu köprünün toplam uzunluğu 214 metredir. Genişlik 6 metredir. Köprü, 12 tane yarım daire kemer üzerine kurulmuştur. Köprünün ayaklarının ortasındaki hol boşluklarında, köprünün yapıldığı dönemde, köprüyü koruyan askerler nöbet tutuyorlarmış. Mihrap ise günümüze ulaşmamış kaybolmuştur.

Makedonya Üsküp

Makedonlar, mihrabın bulunduğu yerin hemen karşısına: Karpos isimli kişiye ait bir taş yerleştirmiş ve üstüne bir tabela asmıştır. Karposh, 1689 yılında Osmanlıya karşı isyan hareketini başlatmış, yakalanınca burada infaz edilmiştir. Evet, son olarak köprü 1994-2008 yılları arasında büyük bir restorasyondan geçirildi.

Köprünün en büyük özelliği, taş yapısı sayesinde şehirdeki depremlere rağmen ayakta kalarak günümüze kadar ulaşmasıdır. Köprü: şehrin sembolü olarak kabul edilir. Ayrıca: şehrin bayrağının içindeki şehrin armasının ana objesidir.

Makedonya Üsküp

SANAT KÖPRÜSÜ:

Üsküp 2014 Projesinin bir parçası olarak, Vardar nehri üzerindeki bu köprünün toplam uzunluğu 83 metre ve genişliği 12 metredir. Bir yaya köprüsü olarak düzenlenmiştir. Köprü üstünde, ünlü Makedon sanatçı ve müzisyenlerin heykelleri bulunuyor. Köprüde: toplam 29 heykel bulunuyor. Bu heykelleri tek tek anlatmak bir anlam ifade etmeyecek, bizlere çok yabancı isimlere ait heykeller var, ama bunların hepsi müzisyen ve sanatçıdır.

Makedonya Üsküp

GÖZ KÖPRÜSÜ:

Üsküp 2014 Projesinin bir parçası olarak, Vardar nehri üzerinde kurulu bu köprünün yapımına 2011 yılında başlandı. Yaya köprüsü 28 heykel vardır.

Makedonya Üsküp
Makedonya Üsküp

 

PORTA MAKEDONYA-ZAFER TAKI:

Üsküp 2014 Projesinin ana simgelerinden biridir. Makedon meydanının yakınlarında, 11 Ekim caddesindedir. Anıt, Makedon bağımsızlığı için yapılan uzun mücadeleyi anmak amaçlıdır. Yükseklik 21 metredir.

Dışında, Makedon Cumhuriyetinin bağımsızlığını tasvir eden 32 kabartma vardır. Anıtın içinde ise, hediyelik eşya dükkanı ve galerinin bulunduğu iki kat ve çatı gözlem güvertesi vardır. Anıt, resmi olarak 2012 yılında açılmıştır. Bunu görünce aklınıza şu soru takılabilir. Model nereden alınmış, evet bu anıtın modeli, Paris Şanzelize’deki Zafer Takından alınmıştır, aynısıdır.

Makedonya Üsküp

TAŞ KÖPRÜNÜN SOL YANI-MAKEDON MEYDANI:

Şehir merkezindeki bu meydan, muhteşem anıtlar bulunduruyor. Bunlardan en önemlisi, Büyük İskender anıtıdır. Meydan, tarihi taş köprü ile eski çarşıya bağlanıyor. Başka bir cadde ile (Makedonya caddesi) de eski tren istasyonuna bağlanıyor. Bu cadde: İstanbul Beyoğlu İstiklal caddesine benzer. Makedon meydanında çok sayıda heykel göreceksiniz. Bunların ölüm tarihine baktığınızda: 1908-1910-1912 yılları görülür. Yani: 1’nci Balkan Savaşıdır. Yani Makedonlar için, Makedon kahramanları, Osmanlıya karşı isyan eden kişilerin heykelleridir.

Makedonya Üsküp
Makedonya Üsküp

 

İskender anıtı:

Üsküp 2014 Projesinin ana sembolüdür. Makedon meydanının ortasındadır. Resmi olarak adlandırılmasa da (Bu konuda yani Büyük İskender konusunda Yunanistan ile sorun yaşadıkları için) Büyük İskender’in tasvir edildiği düşünülüyor.) Büyük İskender: MÖ 356 yılında yaşamış ve o dönemin keşfedilmiş dünyasının üçte birini fetih etmiştir.

Evet, heykel atı üstünde İskender’in görüntüsünü yansıtmaktadır. Çevresinde ise, 8 asker ve 8 aslan heykeli görülür. Özellikle askerlerin ellerindeki mızrakların uzunluğuna dikkat ediniz. İskender, ordusunda askerlerin kullanmaya başladığı bu uzun mızraklar ile, birçok savaşı kazanmıştır. Aslan: her ülkede gücün sembolüdür.

Heykel: Valettine Stevanovska tarafından, Floransa’da bronzdan döküm olarak yapıldı. Maliyetinin 12 milyon dolar olduğu söyleniyor. Makedonya Cumhuriyetinin bağımsızlığının 20’nci yılı anısına, 8 Eylül 2011 tarihinde dikildi. Heykel: 10 metre yüksekliğinde, silindirik bir sütun üzerine yerleştirilmiştir, boyu 14.5 metredir. Yani toplam yükseklik 24.5 metredir. Sütun, bir havuz içinde yerleştirilmiştir.

Kolonun dibinde, her biri 3 metre uzunluğunda 8 bronz asker heykeli görülüyor. Ayrıca: her biri havuzun bir parçası olarak yerleştirilen ve ağızlarından su fışkıran bronz aslan heykelleri bulunuyor. Bunların her birinin uzunluğu 2.5 metredir. Burada: İskender’in heykelde görülen atından söz etmek istiyorum. İsmi “Bukefalos” dur. İskender, bu atının ismine doğuda şehir kurmuştur. İskender 7 yaşında iken babasına siyah bir at hediye edilir.

At o kadar güçlüdür ki, bütün ipleri koparır, hayvanı sakinleştiremezler. İskender, hayvanın “kendi gölgesinden korktuğunu” hisseder ve der ki “bunun başını güneşe doğru tutarsak, gölgesi arkasına düşer ve böylece atı sakinleştiririz.” Bütün batı dünyasında, insanın kendi egosundan vazgeçip kendi gölgesi üzerinden atlamak manasına gelen “Gölgesi üstünden atlayabildi” özdeyişi, Büyük İskender’in çocuk yaştaki bu inanılmaz zekasından gelir.

Bu at, kendisine Asya seferinde katılır, ölümüne kadar çok uzun süre yaşar. Yaklaşık 12-13 sene yaşar ve son nefesine kadar İskender’in yanında kalır, yani tarih sahnesinde en az İskender kadar tanınır, bilinir. Havuzda, akşamları müzik ve ışıklı gösteri düzenleniyor.

Makedonya Üsküp
Makedonya Üsküp

 

Justinian anıtı:

1’nci Jüstinyen Doğu Roma yani Bizans imparatorluğunun kurucusu olarak bilinir. MS 6’ncı yüzyılda Üsküp şehrinin hemen dışında, Tauresium şehrinde doğmuştur. İtalya Floransa’da yapılan bu anıt 16 Haziran 2011 tarihinde açıldı. Taş köprünün hemen kuzeyindedir. Bir kaide üzerinde, tahta oturmuş olarak betimlenmiştir. Bronz rölyefler hariç, beyaz mermerden yapılmıştır. Kaide 3.5 metre uzunluğunda, tahta oturmuş Justinyen ise 5 metre yüksekliktedir.

Makedonya Üsküp

Rahibe Teresa Anıtı:

Üsküplü Rahibe Teresa için yapılan anıttır. Anıt, Vardar iskelesi yakınlarında, Makedonya meydanının kuzeyindedir. Yaklaşık 30 metre yüksekliktedir. Yapılan planlamaya göre: atı üstündeki Büyük İskender anıtından daha yüksek olması planlanmıştı. Anıtın finansmanı, Hindistan’dan yapılan bir bağışla karşılandı.

Makedonya Üsküp
Makedonya Üsküp

 

Pavilion:

Makedon meydanın kuzey tarafındadır. İnşaatına 2011 yılında başlanmıştır. Anıt (köşk) romantik bir çiftin heykelini kaplayan, birkaç sütun tarafından desteklenen bir kubbeden oluşur. Aslında Osmanlı döneminde, şehirde burada bir “Burmalı cami” isimli bir cami varmış. 2014 yılı projesi hazırlanırken, buraya bir kilise yapılmak istenir, ancak şehir halkının Müslüman çoğunluğu, eskiden orada bir cami vardı, kilise yapılmasını istemiyoruz diye itiraz edince, ortayı bulmak için, hükümet buraya romantik bir çift heykeliyle süslenen pavilion yaptırır.

Makedonya Üsküp

Tsar Samuil anıtı:

Makedon meydanındaki bu anıt, İlk Bulgar İmparatoruna aittir. 2011 yılında açılmıştır, Makedonya caddesinin, Makedonya meydanıyla buluştuğu Pelister binasının önündedir. Beyaz mermerden yapılmıştır. 5 metre yükseklikte, taht üzerinde oturan Tsar Samuil tasviri, 3.5 metrelik kaide üzerindedir. Kaidenin kenarındaki kabartmalar bronzdur. Anıtta: Tsar Samuil, elinde bir asa tutar. Anıt Floransa’da yapılmıştır.

Makedonya Üsküp

Metodija Andonov-Cento anıtı:

Makedon meydanındadır. Makedon kurtuluş savaşına katılmış bir milliyetçidir. Tito’nun yeni Yugoslav politikasına katılmamış, Makedonya’nın bağımsızlığını savunmuş, bu nedenle hapse atılmış ve 1957 yılında hapiste iken işkence sonucu ölmüş bir kişidir.

Dimitri Cupovkski anıtı:

Makedon ders kitabı yazarı ve sözlük bilimcidir. 1913-1914 yılları arasında: Yunanlılar, Bulgarlar ve Sırplardan farklı bir Makedon halkının varlığını desteklemesiyle tanındı. Bağımsız bir Makedon halkının varlığını destekledi. Kendisi: tarihteki en önde gelen etnik Makedonyalılardan birisi ve etnik Makedon uyanışının en önemli aktörlerinden biri olarak kabul edilir.

Makedonya Üsküp

Dame Gruev anıtı:

1871-1906 yılları arasında, Makedonya ve Trakya’nın Osmanlı bölgelerinde, isyancı bir Makedon lider olarak tanınır.

Makedonya Üsküp

Selanikliler anıtı:

1900-1903 yılları arasında, Osmanlı imparatorluğunda aktif olan anarşist bir guruptu. Gurup üyeleri ağırlıklı olarak Makedonyalı idi. Selanik’in Bulgar Erkek Lisesinden mezun gençlerdi. Selanik’te bir terör kampanyası başlattılar.

Gotse Delçev anıtı:

20’nci yüzyılın başında, Makedonya ve Trakya’da yaşamış bir Bulgar devrimci figürüydü. Balkanlarda Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren bir milis örgütü olan İç Makedonya Devrim örgütünün önde gelen lideriydi.

Dimitar Popgeorgiev anıtı:

Makedonya’dan bir Bulgar devrimciydi. İç Makedon-Adrianonple Devrimci Örgütüne destek verdi.

Georgi Pulevski anıtı:

Makedon dili ve kültürüyle ilgili konularda kendini yetiştiren bir yazar oldu. Bulgarlardan ayrı bir Makedon milleti ve Makedon dili taraftarıydı. Anıt Vardar nehrinin doğu kıyısında, Taşköprü’nün hemen kuzeyinde, Makedon Mücadele Müzesi önündedir.

Aziz Kiril ve Aziz Methodios anıtı:

Anıt Vardar nehrinin doğu kıyısında, taş köprünün sonundadır. Bunlar Bizans Hıristiyan ilahiyatçıları ve Hıristiyan misyoneri olan iki kardeşti. Çalışmalarıyla: Slavların kültürel gelişimini etkilediler. Hıristiyanlık yani Ortodoksluğu yaymak için tüm hayatları boyunca uğraştılar.

Makedonya Üsküp

TAŞ KÖPRÜNÜN SAĞ YANI-ŞEHRİN ESKİ ÇARŞI BÖLÜMÜ:

Vardar nehrinin doğu kıyısında, Taş köprünün hemen başlangıcındadır. Taş köprünün bu yanına geçince, önce bir kısım heykel görülüyor.

Makedonya Üsküp
Makedonya Üsküp

 

İskender Ailesi heykeli:

Taş köprüyü geçince hemen sağ bölümde karşımıza çıkar. En altta 4 tane heykel gurubu vardır. Bunlardan ikincisi, İskender’in gençlik halidir. Sol tarafta İskender’in annesi Olimpia otururken (hamile) görülür. Sağda babası Philip, altta ise her ülkede gücün sembolü aslanlar.

Makedonya Üsküp
Makedonya Üsküp

 

Philip II Savaşçı anıtı:

Uzaktan görünen bu heykel, Taş köprünün karşı kıyısında, Eski çarşıya ana giriş kapısı olarak açılan Karpos İsyan Meydanındadır. Üsküp 2014 Projesinin bir parçası olarak yapılmıştır. İskender’in babası Philip II’nin heykelidir. Kendisinin bir gözü kördür, bir savaşta kaybettiği söylenir, 46 yaşında suikast sonucu ölmüştür. Heykelde, kendisi oğlu Büyük İskender’i selamlarken tasvir edilmiştir. İtalya Vicenza şehrinde yapılan heykel 15 metre yüksekliğinde ve 13 metre uzunluğundaki bir kaide üzerine yerleştirilmiştir.

Makedonya Üsküp
Makedonya Üsküp
Makedonya Üsküp

 

Çarşıya devam ediyoruz.

12’nci yüzyılda kurulan bu çarşı, kurulduğu yıllarda, Balkanların en eski ve en büyük pazarlarından biri olarak bilinir. Üsküp şehrinde, Osmanlı yönetimi sırasında, çarşı, hızla gelişmiş ve şehrin ana ticaret merkezi olmuştur. Mevcut çarşının mimari karakterinin oluşmasında, en büyük etkiyi Vali İshak bey ve oğlu İsa bey yapmıştır.

1445-1469 yılları arasında inşa edilen binalar, şehrin ekonomik gelişimi için büyük önem taşır. Çarşıda, Osmanlı dönemine ait yaklaşık 30 cami ve sayısız kervansaray bulunmaktaydı. Üsküp önemli bir ticari merkez olduğu için, şehirde 3 tane han bulunuyormuş.

Makedonya’da “Han” derken “H” harfini söylemezler ve “an” diye telaffuz ederler. Ancak 1555 ve 1963 yılındaki depremlerde ağır hasar görmüş ve ayrıca I ve II Dünya savaşları da çarşıyı olumsuz etkilemiştir. Devamında çarşıda yeniden yapılanma çalışmaları görülür. Evet, eski çarşı bölümü, ticaretle birlikte şehrin kültürel yapısını da barındırır.

Hatta, Osmanlı mimarisi yanında Bizans mimarisi de görülebilir. Günümüzde burada: hala aktif camiler, türbeler, iki kilise ve bir saat kulesi bulunmaktadır. Ayrıca: Makedonya Müzesi ve Modern Sanatlar Müzesi de buradadır. 2008 yılında, Makedonya Parlamentosu, eski çarşıyı, kültürel miras olarak kabul ederek koruma altına aldı. 2010 yılında ise, bölgedeki çeşitli yapıların restorasyonu için proje başlatıldı.

Makedonya Üsküp
Sultan Murad Camii:

Eskiden “Hünkar camisi” olarak biliniyormuş. Şehirde Eski Çarşı bölgesinin ortasında, bir tepe üzerindedir. Bu tepede: 1392 yılında şehir Paşa Yiğit Bey tarafından, Vuk Brankoviç’ten alındığında Saint George Manastırı bulunuyormuş. Kosova savaşında, Sultan I. Murat, Sırp kral Lazar’ın damadı Milos tarafından şehit edilince, iç organları şehit edildiği yere gömülür.

Naaşı ise, tahnit edildikten sonra, gömülmek üzere Bursa şehrine doğru yola çıkarıldığında, ilk gece, bu caminin bulunduğu yerde konaklanılmıştır. Cami: 1436 yılında tamamlanan cami, İshak bey tarafından yaptırılmıştır.

Caminin mimarı Debar’dah Hüseyin’dir. Sultan Murad tarafından bağışlanan parayla yapılmıştır. Ancak 1537 de çıkan yangın sonucu tahrip olmuş ve 1539 yılında yeniden yapılmıştır. İkinci olarak, bütün şehri ateşe veren Avusturyalılar tarafından yakılmıştır. 23 yıl sonra Sultan III. Ahmet tarafından verilen parayla yeniden yapılmıştır.

Son olarak ise, 1912 yılında, Sultan Mehmet V. Tarafından onarılmıştır. Cami: Üsküp şehrinin en büyük camisidir. Hatta Balkanlardaki Osmanlı yapılarının en önemlilerinden birisidir. Bazilika mimari formuna sahiptir. 4 kenarı çatı ile kaplıdır. Yani, Osmanlının erken dönem Konstantinopolis mimari tarzına benzer.

Evliya Çelebi,

şehri ziyaret ettiğimde: caminin güney kısmında (bugün sadece kalan kısımları görülüyor) bulunan medreseden söz eder. Medrese: 1537-1538 yıllarındaki yangında zarar görür, 1555 yılındaki depremde ve 1689 yılındaki yangında yanarak tamamen yok olur. Medresenin daha sonra yeniden inşa edildiği tahmin ediliyor. Çünkü: Üsküplü Yahya Kemal Bayatlı, caminin avlusundaki bu medresede okumuş ve medreseden bahsetmiştir. Hatta, 1932 yılına kadar burada eğitim verildiğinden söz ediliyor.

Yine bir söylentiye göre, Fatih Sultan Mehmet, bu caminin avlusunda bulunan bir konakta, bir kış mevsimi geçirmiş ve İstanbul’un fetih planlarını burada yapmıştır. Hatta, ünlü Macar topçusu Urban ile bu konakta görüşmüştür. Caminin bahçesinde, sadece 2 türbe korunarak günümüze gelebilmiştir. Bunlardan Dağıstanlı Ali Paşa türbesinde, Ali Paşa’nın karısı ve kızının mezar yeri olan iki taş lahit görülür. Caminin güney tarafında Beyhan Sultan Türbesi bulunuyor. İç kısımda ise yazıtı olmayan 5 mezar vardır. Bu türbe, Makedonya’da mevcut bu tür yapıların en büyüğüdür.

Makedonya Üsküp
Saat kulesi:

Caminin hemen yanındaki saat kulesinin yapılış tarihi kesin olarak bilinmiyor. Ancak 1566-1577 yılları arasında yapıldığı düşünülüyor. Bölgedeki, ilk ve tek saat kulesidir. Kule, 3 bölümden oluşur. Üst tarafında demir tırabzanlar görülür.

En üst bölüm ise, kubbe ile biter. Alt bölümü, taş ve kare şeklinde yapılmıştır. Orta bölüm: sekizgendir. Yarısı taştan, yarısı tuğladan yapılmıştır. Eskiden, tepede, 4 saat varmış. Bunların çukur şeklindeki oyukları görülüyor. Günün belli zamanlarında da saat, çan ya da zil sesine benzer sesler çıkarıyormuş.

Söylenenlere göre, Macaristan’dan getirilen, buradaki saatler, 1963 yılındaki depremde zarar görmüş ve tamir edilmek üzere yerlerinden sökülmüş, ancak bir daha yerlerine konulmamıştır. Hatta, nerede olduklarına ilişkin herhangi bir bilgi ve kayıt bulunmamaktadır.

Ancak bazı kaynaklara göre bu saatlerin günümüzde İsviçre’de bir saat müzesinde bulunduğu tahmin ediliyor. Saat kulesi, günümüzdeki görünümüne 20’nci yüzyıl başlarında, Kosova valisi Hafız Ahmet Paşa döneminde almıştır. 1963 yılındaki depremden sonra ise restore edilmiştir. Son olarak saat kulesinin yapılış amacı: çarşıda bulunan Müslümanların namaz saatlerini bilmeleri ve çarşı içinde, hiçbir kimsenin diğerinden fazla çalışmak veya kazanmak için şansının bulunmamasını sağlamakmış.

Makedonya Üsküp
Makedonya Üsküp

 

İshak bey camii-Süslü camii:

Eski çarşının kuzeyindedir. Aynı zamanda Alaca camii olarak da bilinir. Duvarlarında bulunan çiçek motifleri, yazıtları ve renkli fayansları nedeniyle “Süslü cami” olarak da bilinir. İshak bey tarafından 1438 yılında yapılmıştır. İshak bey: Sultan II. Murat zamanında yaşamış ve Osmanlı adına bu şehirde Valilik yapmıştır. Cami, imaret tipi camidir. Yani, burada dini hizmet verilmemiştir. Caminin yanında, İshak Bey tarafından yaptırılan medrese, dönemin öne çıkan medreselerinden biridir. Bu medresede, ünlü Osmanlı bilim adamları ders vermiştir. Cami içinde imaret mutfağı bulunuyor. 1963 depreminden sonra, caminin çevresindeki evler ve binalar yaptırılmıştır. Caminin minaresi 30 metre yüksekliktedir, bahçesinde bir şadırvan vardır.

Makedonya Üsküp
Kapan han:

Eski çarşı bölümünde bulunan 3 kervansaraydan biridir. Kapan kelimesi Arapçadır “Büyük terazi, kantar” anlamındadır. Yani, bu han ismini: dışarıdan gelen malların, burada bulunan büyük kantarda tartılması nedeniyle almıştır. Kantar, genellikle hanın bahçesinde dururmuş. Burada ölçülen, tartılan mallar, daha sonra hanın deposunda muhafaza edilirmiş. 15’nci yüzyılda inşa edilmiştir. Zemin kat, misafirlerin atları için üst kat ise misafirlerin kullanımı için düzenlenmiştir. Bakımsız olmasına rağmen, günümüzde burada birkaç restoran vardır. Özellikle “Popov” isimli restoran ilginizi çekebilir.

Makedonya Üsküp
Bedesten:

Burası, eski çarşı içinde kapalı bir pazardır. 15’nci yüzyılda, Gazi İshak bey tarafından yaptırılmıştır. Ancak 1689 yılındaki yangında yıkılır ve daha sonra yeniden inşa edilir. Bedesten, 1899 yılındaki tadilattan sonra günümüzdeki görüntüsüne kavuşmuştur.

Makedonya Üsküp
Çifte hamam:

Eski çarşı merkezindedir. 1531 yılında Vali İsa bey tarafından yaptırılmıştır. Bina iki bölüme ayrılır. Bir bölüm erkek ve diğer bölüm kadınlar içindir. Her iki bölümün de genel düzeni birbirine benzer. Burası, 1915 yılına kadar hamam olarak kullanılmıştır. 1963 yılındaki depremde hasar görmesi üzerine onarılır ve Çağdaş Sanat Galerisi olarak kullanılmaya başlanır.

Makedonya Üsküp
Mustafa Paşa camisi:

Eski çarşıda, kale hisarı yakınlarındadır. Bulunduğu yer yüksek olduğundan, şehrin birçok yerinden görünür. Üsküp şehri fetih edildikten 100 yıl sonra yani 1492 yılında, eski bir Hıristiyan bölgesinde Yavuz Sultan Selim’in vezirlerinden Mustafa Paşa tarafından yapılmıştır. 1963 yılındaki depremde zarar gören caminin, 2007 yılında restorasyonu yapılmıştır. Bu restorasyonda, minare taşları tek tek sökülmüş, onarım işlemi gerçekleşmiştir. Ardından, taşlar orijinaline uygun şekilde yerlerine yerleştirilmiştir.

Makedonya ülkesinin en zarif İslam yapılarından birisi olarak kabul edilir. Komplekste: cami, Mustafa Paşa’nın türbesi, kızlarından birinin lahdi, bir çeşme ve diğer bazı bina kalıntıları vardır. Ayrıca: caminin içinde, camide çalışanların ikametgahı olarak yapılmış tek katlı konutlar bulunur. Cami: kare şeklindedir. En büyük kubbesinin çapı 16 metredir. 3 küçük kubbeyle örtülü dört mermer sütun üzerine yerleştirilmiştir. İç dekorasyon, güzel yazılı işlemeler içerir. Minaresi 42 metre yüksekliktedir. Kireç taşından yapılmıştır. Caminin bahçesinde 1933 yılında yapılmış bir şadırvan görülür. Şadırvanın suyu, söylenenlere göre, Karadağ bölgesinden geliyormuş.

Türbe: Mustafa Paşa’nın türbesi: sekiz yüzlü tamburun üzerine, bir kubbe ile örtülmüş, altıgen mermerdendir. Dört kızından biri olan Umi, dört kenarı Farsça yazıtlar içeren bir süslü lahitte gömülüdür. Cami avlusu güllerle doludur. Sadece cami ve türbe korunarak günümüze gelmiştir. İmaret ve medrese kalıntıları yoktur.

Daut Paşa Hamamı:

Doğu Rumeli Büyük veziri Davut Paşa tarafından 1489-1497 yılları arasında yaptırılmıştır. Yapı, 13 kubbeyle örtülü, 15 odadan oluşur. En büyük iki kubbe, genel bölümü ve diğer kubbeler ise bireysel banyo odalarını kaplar. Hamam, 1948 yılından beri Ulusal Sanat Galerisi olarak kullanılmaktadır.

Yahya Paşa Camisi:

Günümüzde halen ayaktadır. 1504 yılında yaptırılmıştır. I. Dünya savaşı sırasında, cami, Alman silah ve mühimmat üretim tesisi olarak kullanılmıştır. Caminin minaresi 50 metre yüksekliktedir. Caminin avlusunda, birkaç mezar görülür.

Makedonya Üsküp
Makedonya Üsküp

 

Kurşunlu Han:

Aynı zamanda “Müezzin Hoca Hanı” olarak da biliniyor. 16’ncı yüzyılın ortalarında inşa ettirilmiştir. Eski çarşı bölgesindeki 3 kervansaraydan en büyük olanıdır. Sultan II. Selim’in emrindeki bir bilim adamının oğlu olan Musein Odza tarafından yaptırılmıştır. Hanın çatısı bir zamanlar kurşunla kaplıymış. Bu yüzden, ismi kurşunlu han olmuş.

Ancak bu kurşun tabaka, I. Dünya savaşı sırasında kaldırılmıştır. Handa piramit şeklinde birkaç kubbe vardır. Buraya: 17’nci yüzyılda bir cami ve 15’nci yüzyılda bir hamam eklenmiş ancak her ikisi de 1963 depreminde yıkılmıştır. Yapı, günümüzde “Pyetar Bogdani Arnavut Enstitüsü” olarak kullanılıyor, aynı zamanda Makedonya Müzesinin heykel koleksiyonunu barındırmaktadır. Pyetar Bogdani: ilginç bir kişiliktir, kendisi 1686 yılında Kosova bölgesinde, Osmanlılara karşı savaşmak üzere 6000 asker toplamasıyla tanınıyor. Yani, bir isyancı.

Makedonya Üsküp
Sulu han:

Eski çarşıda bir handır. Şehrin kurucusu İsa-Beg Isakoviç tarafından 15’nci yüzyılda inşa edilmiştir. Hanın yakınlarındaki bir nehir nedeniyle, Sulu han ismini aldığı düşünülüyor. Osmanlı döneminde: kervanlarıyla hareket eden tüccarlar için yapılmıştır. Üst katta 54 oda vardır. Yapı: 1963 Üsküp depreminde ağır hasar görür ve 1972 yılında yeniden inşa edilir. Günümüzde: Üsküp Sanat Fakültesi ve Üsküp Eski Çarşı Müzesine ev sahipliği yapmaktadır. Hanın üstünde: “Atatürkçüler Derneği” de bulunuyor.

Makedonya Üsküp
Kutsal Kurtuluş Kilisesi-İsa’nın Yükselişi kilisesi:

1543 yılında, Osmanlı döneminde onaylanan ilk Hıristiyan projesidir. Ancak daha önce de burada bir kilise bulunduğu biliniyor, bu kilise eski kilisenin temelleri üzerine inşa edilmiştir. Osmanlı döneminde, Hıristiyan yapılarının İslam yapılarından daha yüksek olması istenmediğinden, kilise yere yarı gömülü inşa edilmiştir. Bu yüzden, şehrin siluetine camiler hakimdir. Kilise, günümüzdeki görünümünü 19’ncu yüzyılda almıştır. Kilisenin ikonları ahşaptan oyulmuştur. Devrimci daha doğrusu isyancı Goce Delveç, kilisenin avlusunda beyaz bir lahit içinde gömülüdür.

ŞEHİRDE GEZİLECEK DİĞER YERLER:

Makedonya Üsküp

FEODAL KULESİ:

Şehrin yeni bölümündedir. Osmanlı döneminde, gözetleme kulesi olarak kullanılmıştır. Kare şeklinde, büyük blok taşlardan ve tuğlalardan yapılmıştır. Kuzey ve doğu yönlerinde, farklı boyutlarda balkon ve pencereleri vardır. Kule, içten 3 katlıdır. Katlara merdivenle çıkılır. Birinci kat merdivenleri, günümüze kadar korunmuştur. 20’nci yüzyılın başında, kule bir Roma Katolik Kilisesine dönüştürülmüştür. Rahibe Terasa’nın bu kilisede vaftiz edildiği sanılıyor. Günümüzde ise, kule askeri bir tesis olarak kullanılıyor. Yanında ise Rahibe Teresa evi ve heykeli bulunuyor.

Makedonya Üsküp
Makedonya Üsküp
Makedonya Üsküp

     

Makedonya Üsküp
Makedonya Üsküp
Makedonya Üsküp

 

RAHİBE TERESA EVİ:

Ristik Sarayı ve Makedonya Meydanının hemen doğusunda Makedonya caddesindedir. Biraz Rahibe Teresa’dan söz etmek istiyorum. Kendisi (mezarı: Hindistan Kalküta şehrindedir), burada doğmuş, 1910-1928 yılları arasında, burada yaşamıştır.

Yani 18 yaşına kadar burada yaşamış, daha sonra İrlanda ve Hindistan yolculuklarına çıkmıştır. Katolik dünyasında çok tanınan bir kişidir. Hayatını yoksullara adamış ve binlerce hastayı, yüzlerce çocuğu iyileştirmiştir. Bununla Nobel Barış Ödülünü kazanmıştır. Aslen Arnavuttur.

Arnavut olmasına rağmen Makedonların ona sahip çıkmasına Arnavutlar kızıyorlar. Makedonlar ise, “kendisi Üsküp doğumlu olduğu için bizim için kıymetli” diyorlar. Ev: bir zamanlar Rahibe Teresa’nın 27 Ağustos 1910 tarihinde vaftiz edildiği ve Katolik kilisesinin bulunduğu yer üzerine inşa edilmiştir. Mimar Vangel Bozinovski tarafından yapılan proje, Makedonya hükümeti tarafından finanse edildi ve 2009 yılında açılmıştır.

Müze evin içinde, kalıntıların bir kısmı korunmaktadır. Bu kalıntılar, Roma Katolik kilisesinin desteğiyle buraya nakledilmiştir. Ev: Katolik kilisesi tarafından vaftiz edilmiştir. Günümüzde kültürel sergilere ev sahipliği yapılıyor. Evin önünde: Rahibe Teresa, taşa oturan ve elinde bir güvercin tutan 10 yaşındaki çocuk ile görülüyor.

Makedonya Üsküp

ÜSKÜP ŞEHİR MÜZESİ:

1948 yılında kurulmuştur. 1970 yılında, kültürel bir anıt olarak korunan eski bir tren istasyonunun bir parçası haline getirildi. En önemli özelliği, kısmen yıkılmış olan dış cephesidir. Cephede bulunan saat: 27 Temmuz 1963 tarihinde şehri etkileyen depremin saati olan 05.17’de durdurulmuştur. Bu depremde, şehirde 1066 kişi ölmüş, şehrin büyük kısmı yıkılmıştır. Müze, MÖ 3000 yılı civarında ilk kaydedilen yerleşimden günümüze kadar olan döneme ait nesneleri, dört bölümde sergiliyor. Bölümler: Arkeoloji, Etnografya, Tarih ve Sanat Tarihidir.

Makedonya Üsküp

MAKEDONYA MÜZESİ:

Giriş ücretsizdir. 1924 yılında kurulan müze, Eski çarşı bölgesinde Üsküp kalesinin yanındadır. Ülkenin en eski müzelerinden birisidir. Müze, 3 müze katılarak oluşturulmuştur. Birleşen bu üç müze: Arkeoloji, Tarih ve Etnografla müzeleridir.

Makedonya Üsküp
Makedonya Üsküp

 

Makedonya Üsküp

MİLENYUM HAÇI VE TELEFERİK:

Üsküp şehrinde, 1066 metre yükseklikteki Vodno dağının tepesinde bulunan 66 metrelik bir haçtır. Ortodoks Hıristiyanlar, yüksek yerlere haç dikmeyi çok seviyorlar. Bu haç olayı, Mostar şehrin de de görülüyor. Buradaki haçın, Kosova bölgesinden dahi görülebildiği söyleniyor. Haç: bölgedeki Hıristiyan varlığının 2000’nci yılı kutlamaları için dikilmiştir.

Haç inşaatına 2002 yılında başlanmıştır. Makedon Ortodoks kilisesi, Makedon hükümeti ve Makedonyalıların bağışlarıyla yapılmıştır. Vodno dağının en yüksek noktasındadır. Orada daha önce küçük bir haç bulunuyormuş ve bu yüzden bu alan “Haçın yeri” olarak isimlendiriliyor. 2008 yılında içine asansör kuruldu. 2009 yılında haçın yakınlarında, bir restoran ve hediyelik eşya satış yeri kuruldu.

2011 yılında ise “Millenium Cross Teleferiği” açıldı. Teleferik 3.5 km uzunluğundadır. Geceleri, haç ışıklandırılıyor. Son bir not: uzaktan belki fark edemeyeceksiniz, ancak bu haçın hemen yanına, İslami temsilen bir minare yapımı sürüyor, yani eşitliğin ifadesi için haç ve minare yan yana olacakmış.

Burdur Sagalassos

Burdur Sagalassos

Burdur Sagalassos antik şehrine ulaşmak için, Ağlasun ilçesinden geçiliyor. Ağlasun merkezi ile Sagalassos ören yeri arasındaki uzaklık 7 km. dir.

İlçenin içinden geçen yol, uzunca bir süre virajlar ve çıkışlar ile devam ederek, muhteşem bir yüksekliğe çıkılarak sonlanıyor. Yani, özellikle Ağlasun ilçesiyle Sagalassos arasındaki yol temiz ve düzgün olmasına rağmen, dar, virajlı ve yer yer tehlikeli olabilecek boyutta, yani, buraya kendi aracı ile gidecek olanların oldukça dikkatli araç kullanmalarını öneririm.

Burdur Sagalassos
Giriş

Ören yeri giriş ücretleri: 14 TL. dir. Öğretmenler ücretsiz girebilir. Ziyaret saatleri: yaz dönemi: 08.30-19.30 ve kış dönemi: 09.00-17.30 dur. Müze kartı geçerlidir.

Otobüs ve araçlar, ören yerinin hemen girişindeki otoparkta duruyor ve ziyaretçiler bilet gişesinden geçerek ören yerine geçiyorlar. Hemen başta belirtmek isterim ki, eğer ören yerini gezmek istemezseniz, tarihe ilginiz yoksa, araç park edilen yerin hemen solunda, gayet güzel bir kafe bulunuyor, merdivenlerden indiğinizde, tuvaletlerin bulunduğu yerde, muhteşem güzel manzaralı pırıl pırıl bir kafe var, burada istirahat edebilirsiniz, tuvaletleri kullanabilirsiniz.

Evet, biletimizi aldık ve ören yerine girdik. Hemen karşınıza bir gezi güzergahı tabelası çıkıyor, bence çok güzel bir uygulama, bu tabelada içerideki zamanınıza göre gezi güzergahı belirlenmiş. Sarı renkli güzergah, yaklaşık 1.5 km dir ve yaklaşık 1 saat sürer.

Kırmızı renkli güzergah, yaklaşık 2.5 km dir ve yaklaşık 2 saat sürer. Sarı-kırmızı-mavi renkli güzergah, yaklaşık 4 km dir ve 4 saat sürer. Siz, tur ile gitti iseniz, size verilen serbest zamana göre güzergah belirleyip ören yerini gezebilirsiniz.

Tabii önce, ören yerini gezmeden önce, kafanızda beliren bazı soruların yanıtlarını vermek istiyorum. Çünkü: buraya çıkmak için oldukça zahmetli bir yolculuk yaptınız, dar ve virajlı yollardan çıkarak buraya ulaştınız.

Evet: ören yerini gezmeden önce, sizlere bazı konularda bilgi vermek istiyorum, bu bilgiler sizin ören yerini daha bilinçli gezmenizi sağlayacaktır.

Burdur Sagalassos

1-Peki, insanlar, bu sarp yamaçlara neden yerleşmişler?

Bunun en önemli sebeplerinden birisi, güvenlik kaygısı ve burada suyun bol olmasıdır. Antik çağlarda, civardaki vadiler bugün olduğundan daha da verimlidir.

Bu bölge, insanlara yüksek kaliteli seramik kap kacak ve tuğla yapmaya uygun kil, kaliteli yapı taşı ve metal eşya üretmek için maden cevheri sunmuştur.

Kent, izole bir dağ yerleşimi değildir. Roma imparatorluk döneminde, Sagalassos, Anadolu’nun yol ağına ve Ege ve Akdeniz limanlarına bağlanmıştır.

2-Burada kimler, ne zaman yaşamıştır?

MÖ 3000-2000 döneminde, daha sonra Pisidia adını alacak bu bölgeye, Hititlerin bir kolu olan Luwiler yerleşir. Sagalassoslular, tarih boyunca değişik kültürlerin etkisi altında kalır.

Büyük İskender’den sonra, tüm yakın Doğu’da olduğu gibi bu bölgede de Helen kültürü hakim olur. Roma imparatorluğu döneminde, antik Grek ve Roma etkisi altında, kendi yerel kültürleri gelişir.

MS 4’ncü yüzyıldan itibaren Hıristiyanlaşan ve Doğu Roma İmparatorluğunun parçası olan bölge, MS 13’ncü yüzyılda Selçuklu Türkmenlerinin hakimiyetine girer.

3-Sagalassos adı nereden gelir, Ağlasun adı Sagalassos’tan mı gelir?

Sagalassos, tipik bir Luwice isimdir ama özgün anlamı bilinmez. MS 11’nci yüzyılda, buranın piskoposu kayıtlara “Agalassu Piskoposu” olarak geçer.

Selçuklu Türkleri, bölgeye gelip, hemen aşağıdaki yerleşimi kurduklarında bu ismi benimsemiş ve uyarlamış olmalıdır. Ağlasun ile Sagalassos adları arasında böyle bir bağ vardır.

4-İnsanlar geçimlerini nasıl sağlamıştır?

Sagalassos’un ekonomisi, tarıma dayalıdır. Özellikle Roma askeri birliklerine verilen tahıl önemliydi. Roma imparatorluk döneminde zeytin ve zeytinyağı, diğer önemli ürünlerdi.

Mısır’a bina ve gemi yapılında kullanılmak üzere göknar ağacı ihraç ettikleri düşünülmektedir. İmparator Augustus döneminden başlayarak (MÖ 25-MS 14) şehirde endüstriyel ölçekte kırmızı astarlı seramik kap kacak üretilmiştir.

Bunlar, Batı Anadolu ve Doğu Akdeniz’in başka kentlerine ihraç edilmiş ve Sagalassos’un geçim kaynaklarından birisi haline gelmiştir.

5-Ticaret ve Alışveriş nasıldır?

Antik çağlarda ticaret, çoğunlukla yerel nitelikliydi. Ancak Sagalassos gibi bazı kentler, Roma hakimiyetinin sağladığı uzun barış döneminden yararlanarak ürünlerini uzak yörelere pazarlamıştır.

Bu bağlamda: uzak mesafe ticaretinin boyutunu anlamak için çanak çömlek önemli bir role sahiptir.

Esasen çanak çömlek hiçbir zaman ticaretin temel sebebi olmamış, şarap, tahıl, yağ, kereste gibi daha kıymetli ve büyük hacimlerde pazarlanan ürünlerin yanında, kendisine yer bulmuştur.

Ancak bu ürünlerin çoğundan, geriye arkeolojik veriler kalmazken, keramik ürünleri yani çanak çömlek günümüze kadar korunmuştur.

Dolayısıyla çanak çömlek buluntuları, antik dönem ticaret ve alışverişi hakkında önemli kanıtlar sunar. Sagalassos’ta üretilmiş olduğu bilinen bazı çanak çömleklere, diğer antik kentlerde yapılan arkeolojik kazılarda da rastlanır.

Bu sayede, antik ticaret ve alışverişin boyutları anlaşılır. Yani, Sagalassos bölgesi ile antik Mısır arasında, politik, askeri, sosyal, ekonomik ve dinsel ilişkileri de içeren yoğun bağlantılar kanıtlanmıştır.

6-Şehre su temini nasıl yapılmıştır?

Sagalassos surları içinde ve şehrin biraz dışında, çeşitli aktif su kaynakları vardır. Ancak yerleşim alanı, MÖ 1’nci yüzyılda büyüyüp iki katına çıktığında, artan nüfusun su ihtiyacını karşılamak için, dışarıdan su temini kaçınılmaz hale gelmiştir.

Bu amaçla, kayalara oyularak bir su kanalı yapılmış ve şehir merkezine, doğudan su getirilmiştir. Heyelan yüzünden zarar gören bu su kanalının bir kısmı, zaman içinde tamir görmüştür.

Bu kanal, sadece şehre içme suyu temin etmekle kalmıyor, aynı zamanda yerel keramik üretimi için gerekli olan suyu da sağlıyordu.

Zaman içinde, özellikle Romalıların hamam kültürünün halk tarafından benimsenmesiyle artan su talebini karşılamak için, şehrin batısında ve doğusunda yeni su kemerleri yapılmıştır. Su teminindeki bu artış, MS 2’nci yüzyılda hem çok büyük bir hamam kompleksinin, hem de beş yeni çeşmenin inşa edilmesine olanak sağlamıştır.

Kentin büyük meydanlarına kurulan çeşmeler, zengin mimarileriyle ve heykelleriyle, kentin refahının sembolü haline gelmiştir.

Sagalassos antik dönemin su kaynakları en zengin kentlerinden biridir. MS 6’ncı yüzyılın başlarındaki deprem sonucu tüm su kemerleri tahrip olmuş ve kentteki su azalmıştır. MS 7’nci yüzyıldaki deprem sonucu ise, su kaynakları tamamen tükenmiş ve muhtemelen bu yüzden şehir terk edilmiştir.

7-Neden ve ne zaman kenti terk etmişlerdir?

MS 541-542 yıllarından başlayarak, birçok defa vuran salgınlarla, kent nüfusunun büyük bölümü vebadan ölmüştür. MS 610 civarında çok güçlü bir deprem, kenti yerle bir etmiştir.

Bu büyük afetten kurtulanlar, çevresi duvarlarla çevrili küçük ve dağınık yerleşimler halinde, kent civarında yaşamayı sürdürmüşlerdir.

İskender Tepesinde yer alan son yerleşim, 13’ncü yüzyılda Selçuklular tarafından ele geçirilmiştir.

8-Sagalassos kentinin diğer genel özellikleri nelerdir?

Sagalassos antik kentinin kalıntıları: doğu batı yönünde 2.5 km ve kuzey güney yönünde ise 1.5 km lik bir alana yayılmıştır. Yani, muhteşem büyüklükteki bir antik kalıntı cenneti, kendinizi bir açık hava müzesinde hissedeceksiniz.

Pisidia bölgesinin en büyük ve önemli merkezlerinden birisidir. Akdağ’ın 1700 metre yükseklikteki bölümüne “teraslama” yöntemi yapılarak kurulmuştur.

Aynı: Bergama Krallığının kurulduğu başkent Bergama şehrinde olduğu gibi, teraslama yöntemi burada da kullanılmıştır. Yani, şehrin çekirdeğini kuzey terastaki yapılar oluşturur.

Sagalassos ismine, tarihi süreçte ilk olarak Büyük İskender’in MÖ 334 yılında, burayı işgal ettiğinde rastlanır.

9-Kentin tarihi gelişimi nedir?

Bölgedeki yerleşim izlerine bakıldığında, Sagalassos’da yaşam izlerinin çok eskilere gittiği düşünülür. MÖ 4200 yıllarında çiftçi topluluklarının yaşadığı bölgede, Erken Tunç Çağı’na (MÖ 3000-2500) ait küçük bir yerleşimin varlığı tespit edilmiştir.

Bu yerleşimin: İlk Demir Çağında yani MÖ 1200-750 yıllarında yerleşim haline geldiği tahmin ediliyor.

MÖ 333 yılında: Büyük İskender, kanlı bir savaş sonucu şehri ele geçirir. Büyük İskender: şehri almak için üç-dört kez saldırır. Ancak bir türlü şehri ele geçiremez.

Sonunda, bugün yıkıntıları bulunan Roma Hamamının bulunduğu yan taraftaki tepeden yaptığı son saldırı sırasında, kanlı çatışmalar sonucu şehri ele geçirir.

Bu tepenin adı: daha sonra, İskender Tepesi olarak isimlendirilir. Büyük İskender’in: bu bölgedeki seferini, annesi, sürekli olarak izlemektedir.

Bölgeden gelen habercilere: “İskender, Sagalassos’u aldı mı diye” sürekli sormaktadır. Haberciler ise “Büyük İskender, Sagalassos’u aldı.

Fakat, savaş sırasında, en sevdiği cesur komutanlarını kaybetti ve bu yüzden ağlamaktadır” derler. Bunun üzerine, annesi: “Oğlum, Sagalassos şehrini aldı ise, bırakın ağlarsa ağlasın” der.

Bunun üzerine, ilçenin ismi “Ağlarsın-Ağlasın-Ağlasun” şeklinde, kalır.

Büyük İskender: bu dağ kentini, ordusunu, hemen yakınlarındaki tepeye gizlice çıkararak ele geçirmiş. 50.000 askeri, gizlice buradan geçirmek gerçekten zor iş. Ama, belki de, bu yüzden, İskender’e “Büyük” deniliyor.

İskender’in şehri ele geçirmesiyle, Sagalassos’un Helenleşme süreci başlar.

Bu süreçte: MÖ 333-25 yılları arasında, şehir, Antik Pisidia bölgesinde önem kazanır ve Selge şehrinden sonra, bölgenin ikinci büyük şehri haline gelir.

İskender’in ardından, şehir birkaç kez el değiştirir. MÖ 25 yılında, İmparator Augustus tarafından Roma imparatorluğu topraklarına katılır. Zamanla, imparatorluk içinde gittikçe önem kazanan şehrin sınırları genişler ve kentin yazıtında “Pisidia’nın en önemli kenti, Romalıların dostu ve müttefiki” cümlesi yazılır.

Yeni anıtlar inşa edilir, çevresi büyük yapılarla süslenir. Şehrin ihtişamını sergilemek için, aristokratların, yöneticilerin ve imparatorların heykellerin, şehrin önemli yerlerine konur.

MS 1’nci yüzyılın ikinci yarısında: muhtemelen deprem ve kıtlık gibi felaketler nedeniyle, şehirde bir duraklama ve gerileme dönemi yaşanır. MS 1’nci yüzyıldan 2’nci yüzyıla geçilirken, şehrin mimari gelişimi yeniden hızlanır.

Bu dönemde: Aşağı Agora’ya bir portiko, Agora’nın kuzeyine bir Odeon yapılır. Ayrıca: Apollon Klarios Tapınağı onarılır ve imparator ailesine ithaf edilir. Bu dönemde yapılan binalar: süslemeden uzak, basit ve yalın bir mimari uslüp yansıtır.

İmparator Hadrian dönemi başlamasıyla (MS 117-137) mimari yönden şehir en parlak dönemini yaşar. Aşağı Agora’nın kuzeyinde iki katlı çeşme binası ve Dionysos tapınakları tamamlanır.

Kentin önde gelen soylularından biri tarafından kütüphane yaptırılır.

MS 3’ncü yüzyıla gelindiğinde ise, bu yükseliş durur. MS 400 civarında, şehir merkezinde, bazı düzenlemeler yapılır.

Yukarı Agora, zemin taşlarının değiştirilmesi ve yeni portikoların yapılmasıyla yenilenir. Ayrıca kutsal sayılan bazı yerler, kiliseye dönüştürülür.

MS 518 yılında, şehrin hazin sonu oluşur. Önce ağır bir deprem yaşanır. Yıkılan anıtsal yapılar, özellikleri korunarak yeniden inşa edilir. Ancak merkezi otoritenin etkinliği gittikçe azalır ve kentte düzensizlik başlar, kamu binaları ve alanları, istilaya uğrar.

MS 542 yılında, bu kez veba salgını çıkar. Yaşanan bu felaketler, Sagalassos’un zenginliğini yok eder, alt yapı çöker, üretim ve ekonomi zayıflar. MS 7’nci yüzyılın ortalarında ise, yeni bir deprem, Sagalassos’un sonunu hızlandırır.

Bu kez, su kaynakları kapanır, ormanlar tükenir, ısınma sorunu ortaya çıkar. Salgın hastalıklar, susuzluk, Arap akınları ve savaşlar sonucunda, şehir terk edilir.

Sonunda: Akdağ’dan erozyon sonucu gelen topraklarla, şehrin üstü örtülür ve şehir kayıplara karışır. Böylece şehir, antik dönemin en iyi korunmuş kentlerinden birisi olarak günümüze ulaşır.

Sagalassos şehrini terk eden yerleşimciler ise, günümüzde Ağlasun ilçesinin bulunduğu yere yerleşir. Bu durum, buradaki Bizans kalıntılarından anlaşılır.

10-Kentin kalıntılarının bulunuşu ve arkeolojik çalışmalar?

Toprak altında kalan şehir, uzun süre bulunamaz. İlk kez 1706 yılında, Fransız gezgin Paul Lucas tarafından bulunur. Kalıntılar, Lucas’ı o kadar çok etkiler ki, bulduklarını: gerçekte var olmuş şehirler değil “Perilerin oturduğu mekanlar” olarak yorumlar.

Ancak, 1824 yılında, buranın kayıp Sagalassos şehri olduğu anlaşılır. 1971-1973 yılları arasındaki bilimsel kazılar, İstanbul Üniversitesinden Prof Dr Jale İnan tarafından yürütülür. Bu kazılarda: kütüphane binasının tabanındaki mozaik döşeme ortaya çıkarılır.

Yine, kütüphane binası içinde, yazıtlı kaideler üzerinde bulunan dokuz mermer tanrı ve tanrıça heykelleri bulunur ve Burdur Müzesine teslim edilir.

Günümüzde, buradaki kazı çalışmaları Belçika Leuven Üniversitesi görevlileri tarafından yürütülüyor.

Ama ekibin büyük bölümü Türk uzmanlardan oluşuyor. Son yıllarda, Türkiye’nin en büyük kazılarından birinde ondan fazla değişik meslekten ve ülkeden gelen yaklaşık 130 kişilik bilim ekibi, Ağlasunlu 100 kişilik işçi ekibiyle birlikte çalışıyormuş.

11-Antik kentin harabeleri ne zaman keşfedildi?

Kentin kalıntıları, 1706 yılında, Fransa Kralı XIV Louis’in isteği üzerine Osmanlı İmparatorluğunu dolaşan Paul Lucas tarafından keşfedilmiştir. Kentin adının Sagalassos olduğunu, İngiliz rahip F.V.J. Arundell, 1824 yılında bir yazıtın çevrisini yaparak belirlemiştir.

12-Kazıları kimler yapıyor, bütçesini kim karşılıyor?

Sagalassos’da kazılar, yörede “Mark Bey” olarak tanınan Prof. Marc Waelkens’in başkanlığında çok uluslu ve çoğunluğu Türk vatandaşlarından oluşan bir ekiple, Belçika Leveren Üniversitesi tarafından, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı izinleri ve denetimlerinde sürdürülmektedir.

Antik kentin 1200 km karelik geniş arazisine yayılan kazı ve araştırma çalışmaları, Belçika bilimsel fonlarından ve bazı özel Belçikalı yardımseverlerin desteğiyle sürdürülmektedir.

Koruma ve restorasyon projeleri, Belçika sponsor aileler, firmalar, bankalar ve 2006’dan itibaren Aygaz (Koç Holding) ve bazı yerel Türk firmaları tarafından desteklenmektedir.

13-Kazılarda ele geçen buluntular nereye gidiyor?

Arkeolojik buluntular, temizlik ve onarım sonrasında Burdur Müzesine teslim edilir. Bunlardan bir kısım seçilen eser müzede sergilenir, diğerleri ise müze deposunda muhafaza edilir.

Burdur Sagalassos

ÖREN YERİ GEZİ PLANI

AŞAĞI AGORA/ŞEHİR

Bu bilgilerden sonra ören yerini gezmeye başlıyoruz.

İlk gezilecek yer, hemen sağ yanda bulunan Aşağı Agoradır.

AŞAĞI AGORA/HALK MEYDANI

Aşağı Agora, kentin iki ana aksının kesişme noktasındadır. En geç MÖ 1 nci yüzyıla tarihlenen bu halk meydanı, iki tepe arasındaki alçak düzlüğe kurulmuştur. Augustus döneminde (MÖ 25-MS 14) meydan: batıdaki tepe üzerindeki Apollon Klarios Tapınağı için, bir ön avlu olarak da işlev görmüştür.

Meydandaki onursal kaidelerin bazıları Augustus dönemine ait olsalar da, Agoranın mevcut düzeni, büyük olasılıkla MS 100 dolaylarında yapılan bir düzenlemeye dayanır. Bu düzenleme sırasında: Agoranın kuzey kenarı boyunca, bir anıtsal çeşme yapılır.

Apollon kutsal alanı onarılır ve Agoranın batı kenarı boyunca, 50 metre uzunluğunda bir portiko yapılır. Meydanın güneybatı köşesine, Agoraya güneyden gelen esas girişe, anıtsal bir kapı yapılır.

Meydanın doğu kenarı boyunca dükkanların önüne de bir portiko eklenir. Hemen arkalarındaki dar bir sokak, doğu tepesine Severuslar döneminde MS 120-165 yılları arasında inşa edilen hamamdan, bu dükkanları ayırır.

Severuslar döneminde, MS 2’nci yüzyıldan MS 3’ncü yüzyıla geçiş yıllarında: kuzeydeki çeşmenin önüne ikinci bir anıtsal çeşme yapılır. MS 6’ncı yüzyılın başlarındaki bir deprem, Agoradaki anıtların birçoğunu tahrip eder ancak depremin hemen ardından bu yapılar özgün mimarilerine uygun olarak yeniden inşa edilir.

Ancak MS 7’nci yüzyılda ikinci bir deprem olur ve Agora enkazla dolar, yıkıntılar üzerine batı tarafı boyunca bir Hıristiyan mezarlığı kurulur.

Aşağı Agora’da ilk karşımıza çıkan yapı kalıntıları, Roma Hamamıdır.

Burdur Sagalassos Roma Hamamı

ROMA HAMAMI

Önce antik dönemdeki hamamlarla ilgili kısa bilgi vermekte yarar var. Antik dönemde hamamlar, önemli kamusal yapılardır. Kent halkı, hamamların lüks salonlarında bir araya gelerek yıkanırlardı.

Hamamlar, aynı zamanda kent hayatının ve imparatorluğun zenginliğini ve yüksek kültürünü yansıtan, politik anlamlar yüklü anıtlardı.

Hamamlarda çok sayıda büyük salon vardı. Bunlar pahalı ve çok renkli mermer kaplamalar, heykeller ve mozaiklerle dekore edilmişti.

Yükseltilmiş döşemelerin altından ve duvarlara saklanmış bacalar içinden, sıcak hava geçirilerek bu mekanlar sıcak tutulurdu.

Hamamın ziyaretçileri, soğuktan sıcağa doğru bir seri salondan geçerlerdi. Bu yıkanma mekanları soğukluk, ılıklık ve sıcaklık olarak adlandırılırdı.

Farklı ısılardaki salonlar ve banyolar düzeni, Roma zamanından günümüze dek yüzyıllar boyunca hamam planlarında kullanılmıştır. Bugün halen Türkiye’nin kültüründe yerini korumaktadır.

Burdur Sagalassos Roma Hamamı

 

Şimdi Sagalassos kentindeki bu hamam yapısından söz etmek istiyorum. Sagalassos kentindeki kazılarda ortaya çıkarılan büyük hamam: kent merkezinin güneydoğusunda bir tepede yer alır. Aşağı Agora’ya hakimdir.

Daha önce, bu tepe üzerinde, küçük bir hamam yapısı vardır. Bu ilk hamamın, güney duvarı ve birbirine paralel üç dikdörtgen mekanın kalıntıları bulunmuştur.

Arkeolojik malzemeye dayanarak, bu küçük hamam MS 1’nci yüzyılın ilk yarısına tarihlenir.

Evet, daha sonra yapılan Sagalassos kentinin büyük hamamı ise: İmparator Hadrian döneminde, MS 120’den itibaren, aynı yerde yani küçük hamamın yerinde çok daha büyük bir hamam yapılmaya başlanır.

Eski hamamın bazı duvarları ve malzemeleri, yeni hamamın yapımında kullanılır. Bu muazzam binanın tamamlanması onlarca yıl sürer.

Kazılarda, bu büyük hamam kompleksinin pek çok mekanı ortaya çıkarılmıştır. Hamamın orta kısmında bulunan salonda, anıtın yazıtına ait parçalar ele geçer.

Buna göre hamam: MS 165 yılında açılmış ve zamanın iki eş imparatoru Marcus Aurelius (MS 161-180) ve Lucius Verus’a (MS 161-169) ithaf edilmiştir.

Yapı: üç katlıdır. Alttaki iki katı, neredeyse tamamen korunarak günümüze kadar gelmiştir. Yani, Doğu Roma İmparatorluğunun en iyi korunmuş hamam yapısı olarak önem kazanır.

Burdur Sagalassos Roma Hamamı

 

Hamamın merkezinde bulunan mekan, bir imparatorluk salonu veya mermer salon olarak tasarlanmıştır.

Bu zengin dekorlu salona, Hadrian’dan başlayıp Marcus Aureius’a kadar süren Antoninler hanedanlığı imparatorlarının ve bunların eşlerinin heykelleri yerleştirilmiştir. Ayrıca, yine bu mekanda, Sagalassos kentinin ileri gelenleri ve tanrıların heykelleri de yer almış olabilir.

MS 3’ncü yüzyıl çeyreğinde, hamam binasının yanına, görkemli bir giriş kapısı yapılır.

MS 4-5 yüzyıllarda geniş çaplı bir yenileme geçirir. Yenileme sırasında, imparator ve imparatoriçe heykellerinin yerleri değiştirilir.

Daha önce hamamın ortasındaki imparatorluk salonunda sergilenen devasa heykeller, hamamın doğusundaki büyük salona alınır. Salona yeni bir mozaik taban döşenir ve bunun merkezinde bulunan yazıta göre, mekan bir ziyafet salonu olarak kullanılmaya başlanır.

Eskiden soğukluk olarak kullanılmış olan bu salon, kuzey güney doğrultusunda, uzun bir dikdörtgen şeklindedir. Merkezinde bulunan holün dört köşesinde, 11 metrelik büyük payeler vardır.

Bu merkez holün kuzeyinde ve güneyinde uzanan salonlar, soyunmalık olarak kullanılmıştır. Soyunmalıklarda altışar taşıyıcı paye yani ayak vardır ve payeler arasında, doğu ve batı kenarlar boyunca, karşılıklı derin girintiler bulunur.

MS 500 yılında ise büyük bir deprem olur. Bu depremde yıkılan hamam yapısı, daha sonra onarılır. Ancak: MS 590 civarında, tekrar deprem olur ve şehirdeki diğer birçok bina gibi hamam kompleksi de ağır hasar görür ve daha sonra onarılmaz, terk edilir.

Zaman içinde kısmen yıkılmış duvarları ve çökmüş tonoz parçaları düzenlenerek, günümüzdeki görüntü ortaya çıkmıştır.

Evet, Prof Marc Waelkens başkanlığında yürütülen kazılarda, 2007-2008 yılları arasında, güney soyunmalık salonunda birçok heykel parçası bulunur. Bu hanedanlık heykellerinin, hamamın yenilenmesi sırasında, payeler arasındaki nişlere, karşılıklı olarak yerleştirildiği anlaşılmıştır.

Böylece, eski güney soyunmalık bölümü: Antoninler hanedanlığının mensuplarının sergilendiği bir heykel galerisine dönüşmüştür. Hadrian’dan başlayarak, imparatorlar Antonius Pius ve Marcus Aurelius’un devasa heykelleri, batı nişler içinde, eşleri imparatoriçeler Sabina, Büyük Faustina ve Genç Faustina (bu heykel henüz bulunamadı), karşılarındaki nişler içine yerleştirilmişti.

Burada: gerek bu kişiler ve gerekse heykelleriyle ilgili ayrıntılı bilgiler vereceğim, burada bulunan heykeller: günümüzde Burdur Müzesinde sergileniyor.

Burdur Sagalassos İmparator Hadrian ve İmparatoriçe Sabina Heykeli

İmparator Hadrian ve İmparatoriçe Sabina Heykeli

İmparator Hadrian MS 117-138 yılları arasında, dünya tarihinin üç kıtaya yayılmış en büyük imparatorluklarından birinin hükümdarı olmuştur. Hadrian hakimiyetindeki yıllarda, Sagalassos kenti gelişmiş ve resmi olarak Psidiam Eyaletinin baş şehri olmuş, böylece şehrin ekonomik kalkınması önemli ölçüde hızlanmıştır.

Bu sayede: güney limanları (Attaleia, Perge, Side ve Aspendos) adeta, Sagalassos şehrinin kendi limanları haline gelmiş, bu durum da imparatorluğun her yeriyle ticaret için önemli imkanlar sağlamıştır.

Ayrıca: Hadrian, şehri Pisidia Eyaletinin “Neokoros”u ilan eder. Yani, şehir İmparatorluk kültünün resmi merkezi olur. Bu yüzden, düzenli olarak organize edilen ve binlerce ziyaretçiyi şehre çeken atletizm oyunları festivaline, Sagalassos ev sahipliği yapar.

Buna bağlı olarak, kenttin nüfusu 5000 kişiyi geçmemesine rağmen, ihtiyaç duyduğundan çok daha büyük kamusal yapılar inşa edilir.

Burdur Sagalassos İmparator Hadrian heykeli

 

2007 yılında yapılan kazılar sırasında: altı payeli güney salonun, güneybatı köşesindeki niş içinde, İmparator Hadrian’a (MS 117-138) ait heykelin parçaları bulunmuştur. Heykelin: sol bacağı, kırılmış olan ayağı ve başı birlikte bulunmuştur.

Hadrian’ın başı: imparatorun gençlik yıllarını gösterir. Hadrian, kendisinden önceki Roma hükümdarlarının tıraşlı ve kısa saçlı betimlerinden farklı olarak, imparator heykellerine antik Yunan tipi kıvırcık saç ve sakalı getirmiştir.

Gözlerde irisin ve gözbebeğinin işlenmemiş olması, heykelin Hadrian’ın hükümdarlığının ilk yıllarında yapılmış olduğunu gösterir. Saç kıvrımlarının yontusunda matkaptan yararlanılmıştır.

Kullanılan beyaz mermer, büyük olasılıkla 350 km uzaklıkta bulunan Dokimeion (bugünkü Afyon İscehisar) mermeridir.

Büyük incelikle yontulmuş sandaletler, bu heykelde imparatorun zırhlı askeri kıyafet içinde olduğunu gösterir. Sandalette ve saçların kıvrımlarında, kırmızı boya kalıntıları vardır. Kazılarda ele geçen parçalar göz önüne alındığında (heykel başı: 0.70 cm, ayak: 0.80 cm ve bacak: 0.70 cm), heykelin tamamının 5 metre boyunda olduğu tahmin edilir.

Gövdeden geriye hiç parça kalmamış olması, heykelin bir akrolit olduğu yani gövdesinin taştan değil daha hafif bir malzemeden yapıldığını gösterir.

Baş, kollar ve bacaklar, altın varak kaplı zırh ile süslenmiş, ahşap bir gövdeye ve imparatoru betimleyen diğer metal eşyalara (örnek silah) bağlanmış olmalıdır.

Evet, MS 2 yüzyılda, özellikle Antoninus Pius’tan itibaren, imparatorların ve eşlerinin devasa heykellerinin yapıldığına sıkça rastlanır. Sagalassos’ta bu gelenek, bir kuşak önce, Hadrian döneminde, İmparator ve İmparatoriçe Sabina’nın heykelleri yapılarak başlar.

Bunun sebebinin, muhtemelen Roma Hamam kompleksinin yapımına İmparator Hadrian döneminde başlanmış olmasıdır.

İmparator Hadrian heykelinin hemen karşısındaki payeler arasında ise: Hadrian’ın eşi İmparatoriçe Vibia Sabina heykelinin: ayakları bulunur.

Ayaklar: heykel yerleştirildikten sonra döşenmiş olan mozaik taban içinde kalmış olarak bulunmuştur.

İmparator Antonius Pius ve İmparatoriçe Faustina Maior Heykeli

2008 yılında yapılan kazılarda, Hadrian heykeline komşu niş içinde, kendisinden sonra gelen İmparator Antoninus Pius’a (MS 138-161) ait heykelin ayakları bulunur. Karşısındaki girintinin hemen önünde ise, eşi İmparatoriçe Büyük Faustina heykelinin: sol kolu ve başı, yüzüstü düşmüş biçimde bulunur.

İmparatoriçe Faustina: çocukları çok severmiş ve Sagalassos’ta başka kızlar olmak üzere fakir ve kimsesiz çocuklara sahip çıkıyormuş.

Heykel: 76 cm uzunluğunda ve 300 kg ağırlığındadır.

Burdur Sagalassos İmparator Marcus Aurelius Heykeli

İmparator Marcus Aurelius Heykeli

Antonius Pius’tan sonra imparatorluğun idaresini devralmış ve “Beş iyi imparator” olarak bilinen Roma imparatorlarının sonuncusu olan Marcus Aurelius’a ait heykelin kalıntıları: hemen yakındaki niş içinde ve çok etkileyici biçimde bulunmuştur.

Aurelius, Sagalassos halkı tarafından övgü ve saygı görmüştür. Kendisini abideleştirmek ve gönüllerde yaşatmak için heykeli yaptırılmıştır.

Aurelius’un heykeli, Hadrian’ın ki kadar devasa ölçüdedir. Yüksekliği: 0.70 metreyi bulan baş göz önüne alındığında, tüm heykelin boyunun 5 metreyi geçtiği tahmin edilmektedir.

Baş ağırlığı: 350 kg kadardır. Zarar görmeden saklı kalarak günümüze ulaşmıştır.

Evet: heykelin sadece baş, kollar ve bacakları bulunmuştur. Bu durum: heykelin, bir akrolit olduğunu gösterir, yani heykelin gövdesi daha hafif, ayrı bir malzemeden yapılmıştır.

Bu gövdeye tutturulan başın boyun kısmı kabaca yontulmuş ve demir kenetle vücuda bağlanmıştır.

Bu durum, Hadrian heykelinin başında da gözlenir. Heykelin: diz üstüne kadar, 1.6 metreden uzun olan bacakları, ayakta ve yerinde bulunur.

Niş içine birikmiş olan yıkıntı tabakaları arasında, heykelin arkaya düşmüş başı ve sağ kolu bulunur.

Günümüzde Roma Hamamı

Roma Hamamı: içinde birçok havuzu ile, günümüze kadar iki katı korunarak gelmiştir.

 

AŞAĞI AGORA KAPISI-TİBERİUS DÖNEMİ KAPISI

İmparator Tiberius döneminde (MS 14-37) Sagalassos’ta, orijinal konumu henüz belirlenememiş zarif bir giriş kapısı yapılır. Sonradan yeri değiştirilen, “U” biçimli anıtsal kapı, başlangıçta, aralarında 9.70 metre boşluk bulunan üçer metrelik iki kanattan oluşuyordu.

Kanatlarda en az iki ve orta kısımda ise dört korint sütun kullanılmıştır. Bunlardaki süslemeler, büyük olasılıkla Augustus döneminde başlayan “Altın Çağ” ın barış ruhunu simgeliyordu.

Bu mükemmel mimari süslemeleri olan kapı, muhtemelen MS 100 dolaylarında orijinal yerinden sökülüp, şu an ki yerine yani Aşağı Agora’nın güneybatı köşesine konur.

İki yan kanat kısaltılır. Yanlarda yüksek podyumlar üstüne ve oradan da podyumlarla aynı seviyede kaidelere oturtulmuştur. MS 6’ncı yüzyılda meydana gelen depremde, anıt kapı yıkılır.

Fakat, batı kanadı ve orta kısma dönen köşe, yeniden inşa edilerek, üç sütunlu bir anıt oluşturulur.

Orta kısma ait sütunun Korint başlığı, bu sırada aslan figürlü bir başlıkla değiştirilir. 1994-1996 yılı kazılarında, merdiven ve kapının kalıntıları ortaya çıkarılmıştır.

 

APOLLON KLARİOS MABEDİ

Aşağı Agora’nın batısındadır. Apollon Klarios’a ithaf edilmiş, iyonik bir tapınaktır. Daha öncekilerden farklı olarak son derece sade olan mimari parçalar, oldukça iyi korunarak günümüze ulaşmıştır. Kente zarar veren depremlerden ötürü, depremlerin ardından yapılan yapılarda sade mimari tarz benimsenmiştir.

Mabet: MS 1’nci yüzyılın sonu ile 2’nci yüzyılın başlarına tarihlenir. Mabedin, bezeme yönünden dikkat çeken elemanları, daha çok İyon sütun başlıklarıdır.

Bununla birlikte, kazı çalışmalarını yürüten araştırmacılar, mabedin kalıntıları arasında, birbirinden farklı, dört ayrı üslupta yapılmış sütun başlıklarına rastlamışlardır.

Bezeme yönünden süslü olan sütun başlıkları, dönem dönem daha da sadeye dönüşür. Günümüzde, ortaya çıkarılan sütunlar ve başlıkları, MÖ 2’nci yüzyıl ile 1’nci yüzyıl sonlarına, İmparator Augustus dönemine aittir.

Bunlar dikkate alındığında: mabedin erken imparatorluk döneminde yıkıldığı ve sonra da Augustus döneminde yenilendiği anlaşılır. Mabet, MS 5’nci yüzyılda kiliseye dönüştürülmüştür.

Roma hamamından sonra yukarı doğru yürümeye devam ediyoruz. Hemen sol yanda bir çeşme görülüyor.

Burdur Sagalassos Geç Helenistik Çeşme

GEÇ HELENİSTİK ÇEŞME

Bu küçük çeşme, İmparator Augustus döneminden önce, MÖ 50-25 yıllarında yapılır. Bu dönemde, şehir sur duvarlarının dışına taşarak gelişmiştir. Nüfus artar ve Helenistik kent merkezi, şehir insanlarına yetmez olur.

Çeşme, kentin doğuya doğru genişleyen yeni mahallesi için yapılır. İmparatorluk döneminde bu çeşmenin olduğu Doğu Mahallesi, Sagalassoslu varlıklı kesimin yerleştiği bölgedir.

Mahalle suyunu bu çeşmeden alırken, pek çok evin de doğrudan su bağlantısı vardı.

Burdur Sagalassos Geç Helenistik Çeşme

 

Bir ufak avlu etrafında düzenlenmiştir. Su haznesinin ön duvarı ve bunun üzerinde yükselen Dor düzenindeki sütunlar, avlunun üç kenarını çevreler.

Üstü örtülü su haznesi, güneşten ve kirden korunur. Su, havuza kuzey duvardaki küçük bir açıklıktan dökülür.

Bu küçük pencere açıklığından, arkadaki servis mekanına ulaşılır. Su, buraya henüz yeri bilinmeyen bir kaynaktan, bugün hala çalışmakta olan bir pişmiş toprak boru sistemi vasıtasıyla ulaşmaktadır.

Suyun bir havuz içinde ve bir portiko altında toplanması, antik Yunan mimarisinin bir özelliğidir. Yunan anlayışına göre: suyun bu şekilde kirlilikten ve güneşten korunması sağlanıyordu.

MS 1’nci yüzyılın ikinci yarısında, çeşme, bir depremle tahrip olur. MS 2’nci yüzyılın başlarında, batı portiko yeniden kurulur ve avlunun güneyi boyunca yeni bir duvar eklenir.

Bir yüzyıl sonra, Neon kütüphanesinin önüne, çeşmeyi çevreleyen bir gezinti yeri yapılır. MS 6’ncı yüzyılda meydana gelen deprem sonucu çeşme kullanılmaz hale gelir, kısmen doldurulur, kentin çeşitli yerlerine borularla dağıtım yapılan bir su deposuna dönüştürülür.

Kazılar esnasında kısmen yıkılmış durumda ortaya çıkarılan çeşme yapısı, daha sonra yeniden ayağa kaldırılmış, 1997 yılında restorasyonu tamamlanmıştır. Ayrıca yine kazılar sırasında kendi su kaynağı bulununca, çeşmeye yeniden su bağlanmıştır.

Sagalassos antik ören yeri gezisinin en ilginç olayı, aradan yüzyıllar geçmesine rağmen bu çeşmeden hala su akmasıdır.

Siz de mutlaka çeşmenin suyunu için, su değişik bir lezzete sahip, ancak uzanmak, avucunuzla su alıp içmek oldukça zor, yani yanınızda bardak veya su şişesi olmasında yarar var.

Çeşmenin hemen sağ yukarısında, üstü sonradan kapatılmış bir yapı göreceksiniz. Burası: şehrin Kütüphanesidir.

Burdur Sagalassos Neon Kütüphanesi

NEON KÜTÜPHANESİ

Sagalassos’da şehrin ileri gelenlerinin yaptırdığı pek çok anıt vardır. MS 120 civarında yapılmış kütüphane de bunlardan biridir.

Şehrin seçkinleri, bu tür anıtlarla hem kendi zenginliklerini göstermek hem de geriye eserler bırakmak istemişlerdir.

Kütüphaneyi: Titus Flavius Severianus Neon denen kişi, ölen babası için yaptırır. Neon: babaannesi tarafından, aralarında Sagalassos şehrinin ilk Roma vatandaşları ve soyluları bulunan bir aileden gelir. Sadece Sagalassos şehrinde değil Roma ordusu ve Mısır yönetiminde de söz sahibidir.

Aynı zamanda bir hayırseverdir, şehrin oyunlarının (spor ve eğlence) de hamisi ve sponsorudur.

Kütüphane, pek çok bakımdan Efes şehrinde bulunan Celsus kütüphanesine benzerdir. MS 114-117 yıllarında yapılmış olan Efes şehrindeki kütüphane de, bir oğul tarafından ölen babası için inşa edilmiştir. Her iki kütüphanenin mimarileri de benzerlik gösterir.

Burdur Sagalassos Neon Kütüphanesi

 

Anıt: kareye yakın, tek bir mekandan oluşur. Bu mekanın üç kenarı boyunca bir podyum bulunur. Podyumun yan duvarlarında, iki sıra üst üste, sırasıyla bir dikdörtgen ve bir kavisli, dörder heykel nişi bulunur.

Arka duvarlarda ise: iki sıra nişin ortasında, büyük kemerli bir heykel nişi vardır.

Neon kütüphanesinin bugünkü durumunda: sadece arka duvarın alt kısmı, yani taş kaidesi özgün yapım evresine aittir. Bu taş podyumda: heykeller için küçük nişler ve bunların üzerinde bir sıra yazıt bulunur.

Podyumun üzerindeki silmede, Neon’u ve ailesini onurlandıran yedi yazıt bulunur. Yani: sekiz kuşaklık bir aile albümü gibidir. Sagalassos’un üst sınıfının sosyal profilini verir. Aile üyelerinde yüksek rahiplerde vardır.

Arka duvarda bulunan bu yazıtta, Neon ve babasının yanı sıra, babaanne ve büyükbabası, amca ve halası ile halasının kayınpederi de onurlandırır. Bir diğer yazıtta: yazıtın sahibi Akgaliyanus, 500 kişilik bir birliğin komutanıdır.

Yine bir diğer yazıtın sahibi: Mısır’ın ikinci yöneticisidir. Ailenin etkin kadınları: Cladra ve Flabna da seçkinler katında yerlerini almışlardır.

Ancak, yazıtlar ile duvar nişleri arasında belirgin bir ilişki yoktur. Bu yüzden, nişlerin esasen kitaplar için yapılmış olduğu ve anıtın bir kütüphane olarak işlev gördüğü düşünülür.

Anıt: yüzyıllar içinde çeşitli değişiklikler geçirir. Arka duvarda, taş podyum üzerinde bulunan tuğladan yapılmış, büyük nişli duvar, ikinci yapım evresine yani MS 200 civarına aittir.

Bina: 11.80 x 9.90 metre ölçülerinde, iyi korunmuş bir odadan ibarettir. Antik dönemde hasar görmüş olan yapının arka duvarları, 3-6 metre yüksekliklerini koruyarak günümüze ulaşmıştır.

Binanın çatısı: geniş açıklık nedeniyle yapısal sorunlar gösterdiği için, MS 200 yılında salon küçültülür. Bugün görülen yan duvarlar, bu onarıma aittir.

Mozaikler

Yapının içinde: yerde görülen siyah-beyaz mozaik döşeme ise, ikinci bir onarım evresine aittir. 60 metre kare boyutundadır. Yapının önündeki mozaikten daha kalitelidir, geometrik desenlerden oluşur.

Yapımı: İmparator Jullanus dönemine tarihlenir. (MS 361-363) Mozaik tabanın ortasında bulunan, bugün bozulmuş durumdaki panelde: Truva savaşı destanından bir sahne vardır.

Theis, Archilies ve Phoenix’in görüldüğü bu panelde: destanın kahramanı Archilles, Truva savaşına gitmek için Yunanistan’dan ayrılırken annesi Thetis’e veda eder.

Bu panelin sanatçısı Dioskoros’un imzası, panelde halen okunmaktadır. MS 4’ncü yüzyılın sonuna doğru, Hıristiyanlar, bu çok tanrılı kültürün sembolü olan panelin ortasındaki sahneyi tahrip ederler.

Bir diğer mozaik yapının önündedir. Bu mozaik: 40 metre kare boyutunda ve üzerinde büyük yıldızların tasvir edildiği, siyah-beyaz bir mozaik de bulunuyor.

Arkeolojik kazı çalışmalarında: MS 4’ncü yüzyılın sonuna doğru binanın yağmalanıp yakıldığı ve bunu takiben atıklarla doldurulduğu anlaşılmıştır.

1997 yılında, kütüphane binasının üstü, sonradan arkeolojik çalışmalar sırasında kapatılarak koruma altına alınmış, mozaikler onarılmıştır.

Kütüphaneyi geçerek yukarı doğru tırmanmaya devam ederseniz, büyük kaya bloklarının arasından geçtiğinizde muhteşem bir Tiyatro yapısı göreceksiniz. Bu kayaları gördüğünüzde, orda bir şey yoktur diye düşünmeyin, mutlaka kaya bloklarının arasından geçin ve tiyatroyu görün.

Burdur Sagalassos Tiyatro

TİYATRO

Bugün, Sagalassos tiyatrosu, Anadolu’nun en etkileyici antik harabelerinden birisidir. Roma hamamından sonra, Sagalassos ören yerinin en iyi korunarak günümüze gelmiş yapısıdır.

İskender Tepesi, sahne binasının tam arkasında kalır. Yakın zamana kadar oldukça sağlam iken, son Burdur depreminde çok zarar gördüğü söyleniyor.

“Yükselen tepenin yamacında, bugüne dek gördüğüm veya duyduğum tiyatroların en zarifi ve güzeli yer alır” Bu sözler, Sagalassos şehrinin erken ziyaretçilerinden Charles Fellow tarafından yazılan “1839 Küçük Asya’da bir Seyahatin Güncesi” adlı eserinde yazılıdır.

Tiyatronun iyi korunmuş durumu, konumu ve İskender Tepesine doğru sunduğu manzara etkileyicidir.

Burdur Sagalassos Tiyatro

Tiyatronun yapımına büyük olasılıkla MS 120 civarında başlanır. Bu dönemde, İmparator Hadrian, Sagalassos şehrini Pisidya bölgesinin imparatorluk kült merkezi ilan eder. Böylece şehirde, her sene tüm Pisidya halkının katılımıyla kutlamalar yapılır.

Hemen ardından, şehre buna uygun yapılar inşa edilmeye başlanır. Bölgenin kült kutlamalarına ev sahipliği yapabilmesi için, kendi nüfusu 5000 kişi iken, 9000 seyirci kapasiteli tiyatro yapılır.

Ancak Tiyatronun yapımı, muhtemelen para sıkıntısı nedeniyle MS 180-190 yılları arasında durur. Çünkü: Sagalassos kenti, o yıllarda bu tür anıtlara fazlasıyla para harcamıştır. Bu yüzden, sahne binası iki değil, tek katlı yapılır.

Oturma sıraları, sırtını yasladığı tepeye yerleştirilmiştir. Bu oturma sıraları: tiyatronun arkasına yaslandığı tepenin granit taşlarından yararlanılarak yapılmıştır. Güneybatı girişi üstüne doğru devam etmesi gereken oturma sıraları ise hiç yapılmaz.

2011 yılında yapılan kazılarda, burada daha eski bir tiyatronun oturma sıraları bulunur.

Burdur Sagalassos Tiyatro

 

Tiyatroda, izleyicilerin kolay giriş çıkışını sağlayan, üzeri tonozlu koridor ve çıkışlar korunarak günümüze ulaşmıştır. Arkeologlar: tiyatroda gladyatör ve hayvan avları kabartmaları bulurlar.

Yani, burada gösterilerin yanı sıra gladyatör dövüşleri de yapılmış olmalıdır. Şehrin yöneticileri, bu gösteriler ile halkın sempatisini kazanmayı hedeflemişlerdir.

Evet, bu tiyatronun bulunduğu yerde, herhangi bir kurtarma kazısı yapılmamıştır.

 

Burdur Sagalassos Yukarı Agora-Şehir

YUKARI AGORA/ŞEHİR

Şehrin en büyük halk meydanı olan Yukarı Agora: MÖ 3’ncü yüzyılın başlarında mevcut olmalıydı. O dönemde, Yukarı Agora’nın kuzeydoğu köşesinde yiyecek malzemelerinin depolandığı bir Pazar yeri yapısı vardı. Agora’nın bugünkü düzeni, İmparator Augustus döneminde (MÖ 25- MS 14) yapılan bir düzenlemeye dayanır.

Bu düzenleme esnasında: meydan genişletilip yönü değiştirilmiş ve taş döşenmiştir. Onursal yapıtlarla bezenmiş olan meydanın dört köşesine, 19 metreden uzun, dört anıtsal sütun yerleştirilmiştir.

Sütunların üstünde yer alan heykellerin, meydandaki döşenenin masrafını karşılayan kentin ileri gelenlerine ait olduğu sanılıyor.

Bu dönüşümün bir parçası olarak, meydanın güney kısmına, İmparator Augustus’a ithaf edildiği sanılan taştan yapılmış, saçak çatılı onursal bir anıt inşa edilir. Mevcut Pazar yeri yapısının cephesi kısmen yıkılarak, meydanın kuzeyi boyunca uzanan bir teras duvar inşa edilir, duvarın üst kısmına yerel aristokrasinin üyelerine ithaf edilmiş anıtlar yerleştirilir.

Daha sonra, halk meydanı yavaş yavaş yerli seçkin kişileri ve imparator ailesini yücelten anıtların hakim olduğu kapalı bir alana dönüşür. Agora’nın sırasıyla güneybatı ve güneydoğu köşelerinde İmparator Celigula ve Cladius’a adanmış birer onur takı yer almaktaydı.

Diğer imparatorların ve yerel aristokratların heykelleri MS 4’ncü yüzyılın ilk yarısına kadar meydanı doldurmuştur. Marcus Aurelius’un hakimiyetinde (MS 161-180) meydanın kuzey kısmı boyunca uzanan görkemli bin anıtsal çeşme inşa edilmiştir.

Meydan: batı ve doğu kısmında portikolarla çevrilmiştir. Batı portiko MS 5’nci yüzyılda ve 6’ncı yüzyılın başlarında, yeniden inşa edilmiş olan dükkanların önüne kurulmuştur.

Yukarı şehirde; MÖ 100’lü yıllarda inşa edilen en önemli yapılar şunlardır:

1-Kent Meclisi (Bouleuterion)

2-Kahramanlar Anıtı (Heroon)

3-Antoninler çeşmesi.

Burdur Sagalassos Kent Meclisi-Bouleuterion

KENT MECLİSİ-BOULEUTERİON

MÖ 100 dolaylarında, Yukarı Agora’nın batı kısmının yukarısındaki düzlüğe: 21 x 22 metre boyutlarında bir bouleuterion inşa edilir. Yapının kuzeyinde: 16 x 22 metre boyutunda bir avlu bulunur. Avlu: meclis binasına beş ayrı kapıyla bağlanır.

Eskiden üstü kapalı olan binanın içindeki oturma sıraları, yapının batı, güney ve doğu duvarlarına paralel olarak düzenlenmiştir.

Batı duvarı boyunca: sekiz, güney duvarı boyunca beş ve doğu duvarı boyunca iki sıralı oturma yerleri olan meclis binası: yaklaşık olarak 220 kişiye oturma imkanı sağlıyordu.

Oturma sıralarının en az olduğu doğu bölümünde, içinde dört yarım sütunlu bir loca vardı. Bu yarım sütunlar dışarıda Dorik, içeride ise Korint düzenindedir.

Yapının ışığı batı, güney ve doğu duvarlarının üst kısımlarında bulunan bir dizi pencere tarafından sağlanıyordu.

Duvarların üst kısımlarında ince işlenmiş silah kabartmalı bir friz yer almaktaydı. Doğu cephesindeki kabartmalarda yer alan savaş tanrısı Ares ve Athena’nın büstleri, doğu locasındaki iki plasterin iç kısmını da süslemekteydi.

MS 400 dolaylarında yapı işlevini yitirmişti. Yapının çatısı ise artık yıkılmıştı. İşlemeli friz de sökülerek kentin geç dönem sur duvarlarında kullanılmıştır.

MS 5’nci yüzyılda, meclis binası, üstü açık bir avluya dönüştürülmüştür.

Binanın özgün avlusunun kuzeybatı köşesine bir vaftiz yeri yapılmış ve avluya üç nefli ve mozaik tabanlı bir bazilika inşa edilmiştir.

BAŞMELEK MİKAİL BAZİLİKASI-KISA ÖMÜRLÜ BİR KİLİSE

Kent Meclisi binası, MS 400 civarında kullanımdan çıkar ve terk edilir. Yapının taşları sökülüp kent çevresine, o yıllarda yeni inşa edilen sur duvarlarında kullanılır.

Eski meclisin bulunduğu yer, bir açık alana, bir kilise avlusuna dönüşür. Eskiden meclis binasının avlusunun olduğu yere ise yeni bir kilise yapılır.

Bu bazilika planlı kilise “Başmelek Mikail” e adanır. O dönemde, Pisidia’da Başmelek Mikail’e adanan pek çok anıt yaptırılır. Bazilikaya giriş, ilk baştan güneyden verilir.

Daha sonra, MS 6’ncı yüzyıl başlarında ise Yukarı Agora’dan, eski meclisin içine çıkan anıtsal bir merdiven yapılır. Bugün Yukarı Agora’nın batı kenarındaki basamaklar, törenlerde kullanılmış bu merdivene aittir.

Başmelek Mikail Bazilikası: uzun ömürlü olmaz. MS 500’den kısa bir süre sonra, bir depremde hasar görür. Bunun ardından restore edilmeye başlanır ama bu onarım muhtemelen MS 541-542 yıllarındaki veba salgını sırasında durur.

MS 600 civarındaki büyük depremde bu sefer onarılmamak üzere yıkılır. O döneme gelindiğinde artık Hıristiyanlığı benimsemiş Sagalassos’ta başka kiliseler de vardır.

Burdur Sagalassos Antoninler Çeşmesi-Şelaleli Çeşme

ANTONİNLER ÇEŞMESİ-ŞELALELİ ÇEŞME

Antik kentin, en görkemli yapılarından biridir. Yukarı Agora’nın kuzeyi boyunca uzanan teras duvarı önündeki basit bir çeşmenin yerindedir.

MS 161-180 yılları arasında, Roma İmparatoru Marcus Aurelius zamanında, Yukarı Agora’ya sosyal ve estetik bir bütünlük kazandırmak için yapılmıştır.

Büyük olasılıkla, anıtsal çeşme: Sagalassos şehrinin en önemli hayırseveri Titus Flavius Severianus Neon ve eşi tarafından yaptırılmıştır.

Neon: Sagalassos’un en önemli sülalesine mensuptur. Bu aile, kentteki nüfus ve önemini yüzyıllar boyunca korur. Sagalassos şehrinde Neon tarafından yaptırılmış çok sayıda onursal anıt vardır.

Arkeologlar, bugüne kadar kendisinin heykelini taşımış bir düzineden fazla kaide bulmuşlardır. Bunlardan bazıları, ölümünden çok sonra yaptırılmıştır.

Evet anıt çeşmenin yapımında: birbirinden farklı renklerde altı tür taş, belirli bir renk düzenine göre kullanılmış, böylelikle daha çarpıcı görsel bir etki yaratılması amaçlanmıştır.

Dört farklı renkteki sütunların ve üç farklı renkteki arka duvar bloklarının yüzeyleri parlatılarak, beyaz kireçtaşından yontulmuş, diğer elemanlarla hoş bir tezat yaratılması hedeflenmiştir.

Burdur Sagalassos Antoninler Çeşmesi-Şelaleli Çeşme

 

Anıtta “su” mimari bezemenin bir parçası olarak kullanılmıştır. Haznede toplanan su, çeşmenin görkemli cephesini ve heykellerini yansıtır.

Yapının uzunluğu 30 metre, yüksekliği 9 metredir. Tek katlıdır. Her iki ucunda: dışarıya doğru çıkıntı yapan, sütunlu birer podyum vardır.

Su: merkez nişte bulunan 4.5 metre yükseklikteki şelaleden akar ve önündeki 61 metre küp kapasiteye sahip havuzu doldurur.

Çeşmenin iki ucundaki “edukaların” alınlıklarında: sarmal süsler kullanılmıştır. Diğer alınlıklar, yarım daire veya üçgen biçimlidir ve ortalarında “Medusa” başı kabartmaları bulunur.

Anıt çeşme: önceleri sadece, Tanrı Dionysos’a ithaf edilmiş sembollerle bezenmiştir. Yapının her iki köşesindeki edukalarda, Aphrodisias şehrinde yapılmış, insan boyutunda, büyük iki mermer Dionysos heykeli vardı.

MS 500 yılında çeşme onarılır ve bu sırada Neon’un ailesine ait şehirde, başka yerlerden getirilen heykeller, çeşmenin içine ve üstüne yerleştirilir.

Günümüzde, heykel kaidelerindeki yazılar hala okunmaktadır. Böylece, son kullanım evresinde, çeşme bir aile anıtına dönüştürülür.

Burdur Sagalassos Antoninler Çeşmesi-Şelaleli Çeşme

 

Yapının diğer edukalarına ve nişlerine yerleştirilmiş olan heykeller arasında ise: Neon kütüphane binasını yaptıran Flavius Sevirianus Neon’un çeşmenin masraflarını üstlendiği sanılan eşi Gulplana Neon ve kızının heykeli yer almaktaydı.

MS 4’ncü yüzyıldan önce, bu heykellerin çoğu yerlerinden kaldırılmıştır. Bu yüzyılda yapılan onarım sırasında: boş nişlere şehrin başka yerlerinden alınmış Doktmelon mermerinden yapılmış heykeller yerleştirilir.

Bunlar arasında: Apollon, Nemesis, Asklepios ve annesi Koronis heykelleri vardır.

Ancak: MS 610 civarındaki depremde anıt çeşme yıkılır ve üstü, kısa sürede erezyonla kapanır.

Nişlerde bulunan heykellerden sadece Dionysos heykelleri bütün yani sağlam olarak günümüze kadar ulaşır.

Kazılar sırasında, çeşmenin haznesi içinde bulunmuş heykellerin döküm kopyaları restore edilerek 2011 yılında anıta konulmuştur. Heykellerin asılları, Burdur Müzesinde sergileniyor.

Antoninler çeşmesi kazısı: 1994-1995 yılları arasında yapılır. Bu kazılar sırasında: yapının podyumunun halen ayakta olması ve yapı taşlarının kırılıp parçalanmasına rağmen, büyük çoğunluğunun mevcut ve çok iyi korunmuş olması nedeniyle; anastilosis tekniği kullanılarak, anıt çeşmenin yeniden ayağa kaldırılması sağlanmıştır.

2010 yılının Ağustos ayının sonlarında: anıt çeşmenin ortaya çıkarılması için 25 yıl çalışan Belçikalı Prof Marc Wealkans tarafından, çeşmenin özgün su sistemi restore edilmiş ve 230 metre ilerideki Geç Helenistik çeşmeye ait aktif kaynak suyu buraya taşınarak, şelaleden su akması sağlanmış, çeşme su ile buluşturulmuş ve açılışı yapılmıştır.

1998 yılında başlayan restorasyon projesi, mimari restorasyon uzmanı Semih Ercan yönetiminde, her yaz yaklaşık 3 ay olmak üzere, 13 yıl sürer.

Yapıya ait yaklaşık 3500 adet kırık parça, cam elyafı-epoksi sistemiyle birleştirilerek yaklaşık 400 adet bloğa dönüştürülür ve sonunda blokların yapıdaki yerleri anlaşılır.

Evet: aradan geçen yüzyıllara rağmen, anıt çeşmede halen sular akıyor. Siz de, ziyaretiniz sırasında bu suyu mutlaka tadın.

Burdur Sagalassos Anıt Çeşmede Süslemeler ve Heykeller
Anıt çeşmede süslemeler ve heykeller

Sagalassos şehrinde, pek çok anıt gibi, çeşme de zengin şekilde süslenmiştir. Anıtlarda süsleme kullanımı, İmparator Augustus döneminde başlar.

Onun döneminde başlayan barış ve refah yıllarını “Altın çağı” simgelemek için süsleme sanatı kullanılmıştır.

Bu çeşmede süslemede: hem su teması işlenir hem de şarap ve keyif tanrısı Dionysos kültürünün simgelerini kullanır. Dionysos kültü ile ilgili olarak, tiyatro maskeleri, üzümler ve sarhoş edici bitki kabartmaları bulunur.

Çeşmenin iki başında bulunan devasa heykeller “Sarhoş Dionysos ve ona destek olan Satry” gurubudur.

Bunlar: Afrodisias şehrinde yapılmış çok pahalı eserlerdir ve en başından beri çeşmede yer almış heykellerdir.

Anıtta, en son uçta bulunan bu heykel gurubu: Sagalassos kenti sikkelerinde, yerel üretim seramik kaplarda ve pişmiş toprak heykelciklerde de kullanılmıştır.

Arkeologlar tarafından, yapılan kazılar sonucu çeşmenin haznesi içinde bulunan diğer heykeller: anıt çeşmeye MS 4 ve 5’nci yüzyıllarda, şehrin başka alanlarından getirilerek buraya yerleştirilmiştir.

Bunlar: soldan başlayarak: Nemesis, Apollo, Asklepios ve Koronis heykelleridir. Hıristiyanlık döneminde, çok tanrılı dinin simgesi oldukları için, bu heykeller Hıristiyanlar tarafından kırılıp çeşmenin haznesine atılır.

Sadece: adalet ve intikam tanrıçası Nemesis heykeline ellenmez. Bu heykel: MS 600-620 yılları arasında gerçekleşen ağır depremde kendiliğinden yıkılır.

Çeşmede kopyaları bulunan heykellerin asılları, Burdur Müzesinde sergilenmektedir.

Çeşmeye MS 4-5’nci yüzyıllarda getirilmiş Nemesis heykeli, aslında büyük olasılıkla tiyatronun sahne cephesine aittir. MS 180 civarında Afrodisyas mermerlerinden oyulmuştur.

ANTONİNUS PİUS MABEDİ

Şehrin aşağı teraslarında, şehre hakim bir yerde kurulmuştur. Güneydoğuda’ki teras duvarlarıyla daha da güçlendirilmiştir.

Mabedin yapımı oldukça uzun sürmüştür. İmparator Hadrian döneminde yapımına başlanır, İmparator Antoninus döneminde biter.

Mabet: 68.80 x 40 metrelik bir alan üzerinde kuruludur. Dört tarafı: 7.20 metre genişlikteki porticolarla çevrilmiştir. Kısa kenarda 6 ve uzun kenarda ise 11 sütun bulunur.

Batı temenos duvarı caddeye bakar.

Şehirdeki diğer yapılarla karşılaştırıldığında, bu mabedin işçilik ve mimari elemanlar yönünden oldukça ileri bir düzeyde olduğu görülür.

Ancak: bir deprem sonucu burasının da üst kısmı yıkılır, çıkan taşlar, daha sonra diğer yapılarda kullanılır. Burayı gördüğünüzde: özellikle üst kısımdaki frizleri görün.

Burdur Sagalassos Heroon-Kahramanlar Anıtı

HEROON-KAHRAMANLAR ANITI

Hereon ismi verilen yapılar, küçük bir tapınak gibidir. Kent halkından, hayırsever bir kişiyi onurlandırmak için yapılır. Bazen bu kişinin mezarı da anıtın içinde olur.

Erken imparatorluk dönemine kadar, şehirde buna benzer pek çok anıt inşa edilmiştir.

Kuzeybatı’da bulunan Heroon: MS 1’nci yüzyıldan biraz önce veya sonra, İmparator Augustus döneminde yapılmıştır. Büyük olasılıkla: Sagalassos’lu seçkin bir aileden, genç bir kimse için yaptırılmıştır.

Arkeologlar, anıtta bir yazıt bulamadıkları için, kim için yaptırıldığı bilinmiyor. Hatta: kentin tarihinde önemli bir yeri olan ve tanrısallaştırılan bir insana, muhtemelen de Büyük İskender’e ithaf edilmiş olabileceği de ileri sürülüyor.

Kazılarda, Heroon’un ithaf edildiği kişiye ait devasa mermer heykelin parçaları ele geçirilmiştir. Bu heykel: 2.5 metre yükseklikte olup, üstün işçiliğe sahiptir, heykelin başı bulunmuştur.

Dokimeion (Afyon) mermerinden yapılmış bu heykel, anıtın kapısının önünde yer almış olmalıdır. MS 400 civarında Heroon, o sırada yeni inşa edilen su duvarlarıyla birleştirilir ve bir kule gibi kullanılır.

Burdur Sagalassos Heroon-Kahramanlar Anıtı

 

Xanthos şehrindeki “Nereidler” anıtı gibi: tabanı toprak olan küçük bir tapınak şeklindedir. Boyutları: 6.07 x 5.20 metredir. Çevresini 3 basamaklı bir platform destekler.

Yapı: bir kule gibi uzaklardan görünmesi için 15 metre yükseklikte yapılmıştır. Üzerinde bulunduğu podyum ölçüleri: 7.80 x 8.50 metredir.

2000-2010 yılları arasında, özgün taşları kullanılarak yeniden ayağa kaldırılmıştır. Mimarlar: bağlantı deliklerinden ve yapıdaki izlerden, özgün taşların tam yerlerini belirlemişlerdir.

Burdur Sagalassos Heroon-Kahramanlar Anıtı Süslemeleri

Süslemeler

Hereon’un podyumu üzerinde, anıtı üç cepheden çevreleyen yaklaşık 1.20 metre yüksekliğe sahip, muhteşem bir friz yer alır. Özgün taşları bugün Burdur Müzesinde sergilenen kabartma serisinde, neredeyse gerçek boyutlarda 14 kız gösterilmiştir.

Bunlardan en baştaki “tar” çalar, diğerleri birbirlerinin şallarının ucuna tutunarak dans ederler.

Bu dans eden kızlar, süslemesi tanrı Dionysos kültü ile ilgili bir temadır.

Belki de Kuzeybatı Heroon, Sagalassos’a Dionysos kültünü tanıtan bir kişi için yaptırılmıştır.

Burdur Sagalassos Heroon-Kahramanlar Anıtı Süslemeleri

 

Küçük tapınakvari yapının daha yukarılarında, yapının duvarları üstünde bir başka süsleme bulunur. Bu zengin sarmal süsleme, İtalya’dan gelen bir bezeme türüdür. İmparator Augustus’un mimarları, bu süslemeyi kendisinin hakimiyetinde başlayan refah döneminin “Altın Çağ”ın sembolü olarak kullanmışlardır.

Sagalassos kenti, imparatorluğun merkezinden gelen propaganda nitelikli bu süslemeyi alıp kullanmakta gecikmemiştir.

Heroon’u inşa edenler, üstün yetenekli ustalardır. Bu ustaların ve onlardan sonra gelen kuşakların taş işçiliklerini yaklaşık 400 yıl boyunca kentte yaptıkları yüksek kaliteli süslemeli mezar ve kamusal yapılardan takip edebiliyoruz.

MAKELLON-KAMU YÖNETİMİ BİNASI

Yukarı Agora’nın güneybatısındadır. Yapının arka duvarları, şehrin kuzey güney doğrultulu ana caddesine bakar. Bina: karedir ve ölçüleri 21 x 21 metredir.

5.5 metre genişliğindeki bir cadde: burayı, Yukarı Agora’ya bağlar.

Makellon’un mimari kalıntıları, oldukça düzensiz bir işçilik gösterir. Blokların yüzeyleri pürüzlü olup, sadece görülebilen kısımlarının yüzeyleri düzeltilmiştir. Bu yüzden, boyutlarda önemli değişiklikler gözlemlenir.

Yapı, antik dönemde hasar görür. Bu da bazı blokların tamir edilmiş ve ön taraftaki kenar bloklar arasında eklemeler yapılmış olmasından anlaşılır.

Yapı, şehir merkezindeki diğer yapılarla karşılaştırıldığında, daha alt düzeyde mimari bir üslup ve işçilik gösterir.

ODEON

Romalılar tarafından kapalı konser salonu olarak inşa edilmiştir. Boyutları 24 x 24 metredir. Arka duvarı oldukça iyi korunmuştur. MS 1’nci yüzyıla tarihlenir. Biri batıda, diğer ikisi değişik seviyelerde ve doğu yönünde, üç adet tonozlu giriş kapısı vardır.

Yapının: Roma döneminde, zenginlerin konser ve müzik salonu olarak kullanıldığı sanılıyor. Sahne olarak kullanıldığı tahmin edilen kuzeybatı bölümündeki arkeolojik kazılar sırasında, Roma dönemine ait sikkeler bulunmuş, aynı zamanda 7 metre boyunda, süslü kemerlerin orijinal hali ortaya çıkarılmıştır.

Roma döneminde, zenginlerin uğrak yeri olan Odeon: MS 6’ncı yüzyıldan sonra Roma imparatorluğunun izlerini silmek isteyen Bizanslılar tarafından hayvan mezarlığı ve daha sonra ise çöplüğe dönüştürülerek kullanıldığı öğreniliyor.

 

DOMESTİC AREA/YAMAÇ EVLER/SARAY

Saray yapısı: dört katlıdır ve muhtemelen yapılan kazılar sonrasında, 10-15 yıl içinde tamamen ortaya çıkarılacağı tahmin ediliyor.

Sagalassos kentinde, bu tür yapı bir tanedir ve yamaçta kurulmuş olması nedeniyle, “Yamaç Evler” olarak isimlendirilir.

Saray: MS 4 ile 5’nci yüzyıl arasından kalmadır. Normal saraylardan daha büyük olan bu yapıda: 62 oda, 7 teras, misafirlerin kabul edildiği 6 salon, sıcaklık-ılıklık-soğukluk bölümleri bulunan 4 küçük banyo odası, 2 büyük yemekhane, 2 özel avlusu bulunmaktadır.

Yani, bu ölçüler dikkate alındığında, Sagalassos şehrinin en muhteşem binalarından birisi olduğu kesindir.

Ancak: zaman içinde Sagalassos şehrinin en zenginlerini ağırlayan saray binası, daha sonra halkın fakirleşmesiyle birlikte: farklı amaçlar için kullanılmaya başlanır. Sarayın ortasına kireç fırını yapılır.

Sarayın çevresinde hayvancılık ve tarım yapılır.

Yapılan arkeolojik araştırmalarda: günümüze kadar, saray yapısında çeşitli renkli mozaikler, küçük bir çeşme, kireç fırını ve heykel parçaları bulunmuştur.

NEKROPOLİS

Sagalassos şehrinde ölü gömme ile ilgili adetler, tarih boyunca farklılık gösterir. Helenistik dönemde (MÖ 3-1 yüzyıllar), İskender Tepesi ile güney sur duvarları arasında kalan kısım: şehrin esas mezarlığı olarak kullanılmıştır.

O dönemde, ölüler yakılmakta ve külleri dikdörtgen ev biçimli urnaların içine konularak gömülmekteydi.

Bu urnaların dar yüzlerinden birinde bir kapı, diğer yüzünde de rozet ve ölenin iyi bir savaşçı olduğunu göstermek için silah kabartmaları bulunuyordu. Bazılarının çatı biçimli kapaklarının üstüne, mezarı koruyan çömelmiş bir aslan figürü de yontulmuştu.

Erken imparatorluk döneminde bu urnaların bazılarına girlandlar işlenmeye başlandı. Bu dönemden itibaren ve MS 1’nci yüzyılın ilk yarısı boyunca, Roma adetlerinin doğrudan etkilediği yeni bir urna biçimi kullanılmaya başlandı.

Büyük bir vazo biçimindeki bu yeni urnalar, tiyatro maskelerinden sarkan girlandlarla süslendi ve koni biçimli kapaklarla tamamlandı. MÖ 2 ve 3’ncü yüzyıllarda, ölülerin yakılarak gömülmesine devam edildi.

Kentin kuzeyinde ve doğusunda yeni mezarlıklar kuruldu. Kuzey Nekrolopis’te daha çok kaya mezarlar bulunmaktadır. Kemerli bir girinti şeklindeki bu mezarlarda, bazen kayaya yontulmuş bazen de kayadan bağımsız bir urna yer almaktadır.

Bu mezarlarda henüz hiç Roma ismine rastlanılmamış olması, bu mezarlığın halkın tutucu kesimi tarafından kullanılmış olduğunu düşündürür.

Güney ve doğu Nekropollerinde ise ölüler çoğunlukla, lahitler içine gömülmüştür. Kimisi ithal edilmiş kimisi de o yörede üretilmiş bu lahitlerin tipleri Roma etkilerini gösterir.

Her üç mezarlıkta da, buralardan geçen yollara hakim konumlara kurulmuş anıtsal mezarlar bulunmaktadır.

Bunların bazıları lahitleri koruyan üst örtüleri, bazıları da küçük bir tapınak formunda anıtlardır. Geç Antik dönemde daha çok kemerli aile mezarları kullanılmıştır.

MS 7’nci yüzyıldaki veba felaketin ardından, kentte ölüler taş dizileriyle çevrili son derece basit çukurlara gömülmüşlerdir.

ÇÖMLEKÇİLER MAHALLESİ

Sagalassos’un imalathaneleri kent merkezinin dışına, tiyatronun doğusuna kurulmuştur. Kirlilik yaratabilecek birçok farklı üretim faaliyetinin bir araya toplandığı bu bölgede, halen yüzeyde yoğun biçimde çanak-çömlek parçaları bulunmaktadır.

Kentin merkezden uzak bu kısmı, aynı dönemde nekropolis (mezarlık alanı) olarak da kullanılmıştır. Değişik tipte birçok çanak çömleğin yanı sıra Sagalassos’ta bir seri “doğu sigillata” tipi keramik üretimi yapılmıştır.

Doğu Akdeniz’de, Sagalassos’takiyle kıyaslanabilecek antik üretim merkezlerinin sayısı çok azdır ve Sagalassos’ta üretim diğer merkezlere göre çok daha uzun bir zaman diliminde devam etmiştir. Kentte üretim,

Geç Helenistik Dönemden Erken Bizans Dönemine kadar sürmüştür. Bu özellikleri sebebiyle Sagalassos’un çömlekçiler mahallesi araştırmaları, büyük önem taşımaktadır.

Yerel çanak çömlek imalatı organizasyonunu mümkün olduğunca detaylı olarak tanıyabilmek amacıyla, kazılar farklı bilim dallarının işbirliğiyle sürdürülmektedir.

Bu araştırmalarla şimdiden, antik çağlarda kil çıkarma işlemi, ham kilin işlenme süreci, çanak çömlek yapımı ve fırınlamasının nasıl olduğu tespit edilebilmiştir.

Ağlasun tanıtımı.

Burdur tanıtımı.