
Antalya’nın 25 km. batısında. “Olympos Beydağları Sahil Milli Park” ı içinde. 4000 dönümlük, ince uzun bir ova üzerinde. Yüz elli yıl öncesine kadar, buralar, tamamen meşe ormanları ile kaplı imiş.
Beldibi denince, aslında buraya varmadan, hemen yolun solunda, yol ile deniz arasında kalan güzel bir plaj bölgesi ve hemen kının karşısında yöre halkının “sıçan adası” olarak isimlendirdikleri bir ada göreceksiniz.
Topçam plajı: Antalya’nın en çok ilgi gören, çam ormanları içinde bir plajı. Dalış yapmak isteyen amatör dalgıçlar için, bu sahil ideal bir yer.
NESOS LYRMATEİA-REŞAT ADASI/SIÇAN ADASI/GÜVERCİN ADASI:
Topçam plajının hemen karşısındadır. Zaman içinde değişen isimleriyle bilinir. “Lyrnas Adası” anlamındaki adını, karşı kıyıdaki Lyrnas’tan aldığı anlatılmaktadır.
Pseudo Skylas: “Lyrnateia” olarak söz eder. Roma dönemindeki adı “Çekirge Adası” anlamındaki “Attelebusa” dır. İtalyan denizcilere yol gösteren bahriyenamelerde Renathia, Aratia gibi isimlerle geçer. Piri Reis 1522 tarihli eserinde Güvercin adası demiştir. 18-19’ncu yüzyıl kaynaklarında rasat olarak geçmesi nedeniyle, burada köle satışının yapıldığı düşünülmüştür.
Antalya limanının hemen batısında, kıyıdan 700 m açıkta, küçük, kayalık bir adadır.
Bir yanı dik, ulaşılmaz bir kayalık, diğer yanı denizden itibaren dik yamaçlanan kayalık yapıdadır.
Sahile bakan tarafında su kotuna yakın paralel bir koruma duvarı uzanır. İşçiliği Bizans dönemine işaret eder. Osmanlı döneminde de kullanılmıştır. Asıl erken kalıntılar tam tepededir. Kuş pisliklerinin kapladığı yoğun cangıl içinden sürünerek zorla çıkılır. Ve, adının neden güvercin/kuş adası olduğu da böylece anlaşılır.
Tepede kule bulunmaktadır ve işçiliği Helenistik dönemdendir. Kule, Antalya tarafında ve tüm Akdeniz’e bakmaktadır. Kulenin sahil tarafındaki yamaçta yoğun bitkiler arasında birkaç yapı bulunur. Bunlardan ikisi, iyi yalıtılmış sarnıçtır. Bunların da işçiliği tepedeki kuleyle aynıdır. Anlaşılan burada bir deniz garnizonu konumlanmıştır. Bugün ise hemen dibinde Balıkçı Barınağı bulunuyor.
Söylentiye göre: Harrunnür Reşit zamanında, bu ada Arap donanması için bir süre donanma üssü olarak kullanılmış ve adaya bu nedenle, bu isim verilmiş. Ancak yerli halk, daha öncede söylediğim gibi, adanın kıyıdan görünümü sıçana benzediğinden, adaya sıçan adası ismini takmış.
Ada, görüldüğünde sanki kıyıya yakın gibi duruyor ve buna güvenip veya aldanıp demek sanırım daha doğru olur, adaya kadar yüzmeyi deneyenler oluyormuş. Başarıp ta adaya yüzebilenler ise, adanın çevresindeki muhteşem akıntıya kapılıp gidiyorlarmış, yani “böyle bir denemeyi aklınıza bile getirmeyin “demekte yarar var.
Evet; Beldibi, 1994 yılında belde olmuş.
Doğası, narenciye ürünleri, yürüyüş yolları, günübirlik piknik alanları, turistik tesisleri ve çevresindeki alışveriş merkezleriyle, bugün önemli turizm merkezlerinden biri haline gelmiş.
Buranın en büyük özelliklerinin başında: çok miktarda ve ülke turizmine büyük hizmet veren; tatil köyleri ve otellerin bulunması.
Ayrıca: mağaraları ile ünlü. Sarıçınar, Hayıtlıgöl, Belbaşı, Haçlı ve Beldibi Mağaraları var. Bu mağaralar yol üzerinde değil. Mağara gezilmesi yönündeki tercihinizin olması ve de ana yoldan sapmanız gerekiyor.
Bu nedenle; ayrıntıya girmiyorum. Yalnızca, yol üzerindeki bir mağaradan kısaca söz edilebilir. İlginizi çekerse, kısa bir mola verip, ana yoldan fazla ayrılmadan, bu mağarayı görebilirsiniz. Evet, bu mağara, Beldibi (Kumbucağı ) Mağarası. Sınığak biçiminde. Beldibi plajının yakınında.
Denizde 50 metre uzakta ve 25 metre yükseklikte. Çamdağ Tüneli, mağarayı bulmanıza yardımcı olabilir. Şöyle ki, tünel girişinin yanında, mağaraya gelen ziyaretçiler için otopark var. Tel örgü ile çevrili olan mağaranın ön kısmında, Antalya Müzesi tarafından konulan bir tanıtım levhasını görebilirsiniz.
Mağarada yapılan araştırmalardaki buluntular, buradaki yaşamın, neolitik çağlara yani MÖ.10 binlere kadar gittiğini ve devamlı olarak iskan yeri olarak kullanıldığını belirliyor. Buluntular arasında; çakıl taşına boyama ve kazma yolu ile işlenmiş veya heykel şekline getirilmiş sanatsal nitelikte eserler yer almakta. Bunlar; Antalya Müzesinde.
Günümüzde, mağarayı, dar bir kumsalın denizden ayırdığı mağara içinde neler görülebilir? Arka duvarlarında bulunan resimler dikkati çekiyor.
Çok eski devirlerden kalan bu resimlerin benzerlerine, ne Anadolu’nun başka diyarlarında ne de dünyanın başka bölgelerinde rastlamanın mümkün olmadığı sanılıyor, yani çok ender bulunabilecek orijinli, ilginç 15 tane resim var.
LYRNAS-BELDİBİ-HAYITLIGÖL
Evet Beldibi günümüzde her ne kadar tatil köyleri ve otellerin yoğun olduğu bir yer olsa da bir zamanlar yani antik dönemdeki Beldibi nasıldı? Şimdi ondan söz edeceğim.
Miletli Hekataios: “Lyrnas’ın Pamphylia’da bir polis olduğunu” söyler. Helenistik dönemde ise bir kasaba olarak söz edilmektedir.
Thebe ile aralarında 7.5 km mesafe vardır.
Lyrnas, Homer’de “Lyrnessus” olarak Thebe ile birlikte anılır. Beldibi’nin 3 km kuzeydoğusunda, Hayıtlıgöl’dedir.
Küçük bir kayalık üzerinde kurulu kentten 30-40 civarında Helenistik ve Roma yapısı günümüze kalmıştır. Bizans dönemine ait bir yapı gurubu da gözlenmiştir. Yapıların kaya kesimleri görünür. Helenistik bir yazıtta “Tenedos ile Phaselis arasında bir anlaşma yapıldığı” öğrenilir. Yalın lahitler, basit kiremit mezarlar ve khamosorion mezarların varlığı görülür. Arapsuyu’nda yapılan bir kazıda Lyrnas’taki gibi kiremit mezarlar bulunmuştur.
Stadiasmus Maris Magni’den yola çıkılarak Konyaaltından Beldibine kadar Tenedos, Thebe ve Lyrnas’ın lokalizasyonu bilinmektedir. Ancak bu küçük yerleşimlerin sahil kolonileri olduğu düşünülür.
BELDİBİ MAĞARASI:
Beldibi çevresindeki dağlarda çok sayıda mağara bulunmaktadır. Bunların bir kısmının prehistorik adam tarafından kaya sığınağı olarak kullanılmış olduğu saptanmıştır.
Kumbucağı, Hayıtlıgöl, Sarıçınar ve Haçlı mağara, duvarlarında kaya resimleriyle 15-20 bin yıl önceye, Üst Paleolitiğe tarihlenir. Demir oksitten elde edilmiş kırmızı boya ile çizilmişlerdir. Çok basit çizgisel şekillerden oluşan kaya resimlerinin konusu belirsizse de haç biçimindeki çizimlerin insanı temsil ettiği öngörülmektedir. Bunlar, muhtemelen o mağarada yaşayanların resimleridir. Yani ilk Beldibi sakinlerinin fotoğraflarıdır. Beldibinde 6 tane Paleolitik sığınak olduğu belirtilir. Bu kültürler topluluğu, Beldibi prehistorik kazılarını yürüten uzmanlar tarafından “Beldibiyen, Kemeriyen, Belbaşıyen” olarak adlandırılmış ve bölge prehistoryası, yerel isimlerle simgelenmiştir.
Beldibi-Kumbucağı sığınağının 2.5 km kuzeybatısında Belbaşı sığınağı bulunur. Burası Beldibinden daha sonra iskan görmüş ve aynı zamanlarda terkedilmiştir. Çok sayıda kemik aletler, mikrolitikler genellikle avlanmak ve deri işçiliği gibi işlerle ilgilidir.
Avlayıp besledikleri hayvanların çoğunluğunun geyik, dağ keçisi ve domuz olduğu, ele geçen yanmış hayvan kemiklerinden anlaşılmıştır. Asıl ilginç olan ise, bir genç kıza ait yanmış kemiklerin bulunmasıdır. Kemik üzerindeki çentiklerin, içteki iliğin çıkarılması amacıyla yapıldığının kesin olduğu, dolayısıyla sığınakta insan da yenmiş olabileceği düşünülür.
Hisarçandır’da bulunan Karain sığınağı, bölgede dönemler boyunca kullanılmış daha pek çok sığınak olabileceğini gösterir. Karain sığınağı duvarlarında insanlar, geyik ve dağ keçileri resmedilmiştir.
Yazısız zamanların ardından, 3 binden itibaren yerli Solymlerin yaşadığı bölgeye dahildir. Pamphylia denizinin batısında sahili perdeleyen Bey Dağlarının batısına Lykia Bölgesi halkları ve doğu kesimine de Greklerin gelmesiyle asıl yerli halk, topraklarından olmuş, merkez Termessos’a, Mnara’ya ve dağlara doğru geri çekilmiştir.
Beldibi, sarp kayaların sahile dik indiği zor bir arazi yapısına sahiptir. Bugün, sık sık tünellerle geçilmesi bundandır. Bu zorluğu, yolsuz zamanlarda, herkes gibi, İskender de yaşamıştır. Makedon kralı İskender’in, Klimaks (Merdiven) dağlarının aşılmaz kayalıkları karşısında sahilden, çoğu zaman deniz içinden ilerleyebilmiştir.
Bu durumu Strabon şöyle anlatır: “Pamphylia Denizi kenarında Klimax olarak adlandırılan ve sahil kenarında, durgun havalarda yolcuların ancak geçebileceği kadar meydana çıkan, deniz kabardığında ise dalgalar ile tamamen örtülmüş dar bir geçit noktası bırakan bir dağ bulunmaktadır. Dağ aşırı giden yol dolambaçlı ve dik olduğu için iyi havalarda sahil yolu kullanılır. İskender ise, kışa yakalanmasına rağmen şansına aşırı inanan biri olarak, dalgalar çekilmeden önce yola çıktı ve askerleri bütün gün göbeklerine kadar suya batarak yürüdüler”
Evet, Beldibi hakkındaki bu ana girişten sonra, Şimdi Beldibi Mağarası:
Beldibi Mağarası: Antalya-Kemer sahil yolunda Çamdağ tünelinin çıkışındadır. Denize 800 metre uzaklıktadır. Denizden 25 m yüksekliktedir.
Mağara Kemer merkeze 19 km uzaklıktadır. Giriş ücretsizdir.
Mağara: 1956 yılında keşfedilmiştir. Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır.
Kemer Beldibi Mağarası
Mağaranın genişliği 5 metre, derinliği 4 metre ve yüksekliği 3.5 metredir. Sığınağın taban kodundan 12 metre yukarıdadır. Mağara: 12 metre kalınlığında dolgu toprağına sahiptir.
Mağarada yapılan kazılar sonucunda: mağarada 6 farklı katmanla karşılaşılmıştır. Eski dönemlerde mağarada yaşayan toplumların, avcı ve toplayıcı oldukları anlaşılmıştır.
Mağara içinde: Paleolitik, Metolitik ve Neolitik dönemlere ait buluntular vardır.
Ancak günümüzde mağaranın içinde bulunan dolgu tabakaları, yağmur suları ve rüzgarların oluşturduğu doğal tahribat nedeniyle yok olmuştur.
Mağarada yapılan arkeolojik araştırmalarda: toplam 6 tabaka teslim edilmiştir. Üst Paleolitik ve Mezolotik döneme ait çakmaktaşı aletler bulunmuştur.
Beldibi mağarası iki bölüme ayrılmaktadır.
Bu bölümler: Yukarı Beldibi ve Aşağı Beldibi bölümleridir.
Aşağı Beldibi Mağarası-Kaya Sığınağı:
Mağaranın altında: kayalığın yarım daire biçiminde, teras halinde denize uzanan kısmında, terasın genişlediği yerde 3 metre uzunluğunda cephesi olan, derinliği ise birkaç metreyi geçmeyen bir “Kaya Sığınağı” vardır.
Esas kazı yapılan yer burasıdır.
Burada: 6.20 metre derine inilerek kazılar yapılmıştır.
BULUNTULAR:
Bu sığınakta yapılan çalışmalarda çok sayıda bulgu elde edilmiştir. Üst Palaolitiğe ait olan bu bulguların en ilginci: üzerinde insan çiziminin bulunduğu bir çakıl taşıdır. En önemlilerinden biri de 16 cm uzunluğunda bir balık figürüdür. Gözü, ağzı ve hatta üstündeki pulları bile işlenmiş olan balık, Anadolu’da bilinen en eski heykelciktir.
B tabakasında çanak-çömlek bulgularla Neolitik katman tanımlanır. Artık tarım zamanıdır ve artık mağara terkedilmiştir. Bunun ardından Beldibin’de ilk köy kurulmuş olmalıdır.
Kaya sığınağının arka duvarında: 1956 yılında boyalı resimler keşfedilmiştir. Kaya altı sığınağı duvarlarında; şematize edilen insan, dağ keçisi ve geyik resimleri bulunmaktadır.
2014 yılında duvar resimleri levha ile kaplanarak koruma altına alındı. Ayrıca mağaranın girişi de define avcılarından korunması için, tel örgü ile çevrildi. Ancak günümüzde bu koruma şemsiyesinin de tahrip edildiği görülmektedir.
Ayrıca: burada çeşitli objeler bulunmuştur. Burada, çakmak taşından olta benzeri aletlerle birlikte çeşitli çakmak taşı aletler bulunmuştur. Bunlar: muhtemelen değişik bir ok ucu veya delici olarak işlev taşımaktadır.
Antalya şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.