Adana

Adana

 

Adana, ülkemizin en büyük ve yoğun nüfuslu şehirlerinden biridir. Seylan, Yüreğil, Sarıçam ve Çukurova isimli 4 merkez ilçeden oluşuyor ve ben size Adana şehrini tanıtırken, burada günlük gezi planından söz edeceğim ve sizler bu plana göre şehri gezerken, ayrıntıları o merkez ilçenin adı altındaki yazılarda bulacaksınız. 

Buyurun, bu güzel şehrimizi birlikte öğrenelim ve gezelim. Kesinlikle bu geziden mutlu olacağınıza inanıyorum. Özellikle: sıcak yaz günleri dışında, Adana’nın tüm güzelliklerini en iyi keşfedebileceğiniz zamandır, ama aşırı sıcaklardan pek hoşnut olmazsanız, ilk veya sonbahar mevsimlerinde Adana’ya mutlaka gidin ve bu güzel şehri gezin.

 

ULAŞIM


D-400 Karayolu ve uluslar arası TEM Otoyolu ile Adana’ya ulaşılır. Ankara-Adana arası uzaklık: 472 km. dir. Ankara-Aksaray-Pozantı üzerinden gelinir. İzmir-Adana arası uzaklık: 873 km. olup, İzmir-Afyon-K. Ereğli üzerinden ulaşılır. İstanbul-Adana arası uzaklık: 909 km. olup, İstanbul-Bolu-Ankara-Aksaray-Pozantı üzerinden ulaşım mümkündür.

Otobüsler ile, Adana’ya gelirseniz, otogar, şehrin 5 km. dışındadır.

Havayolu ulaşımı: Adana’da havayolu ulaşımı: Şakirpaşa Hava Limanından sağlanmaktadır. Uluslar arası trafiğe açık bir havaalanıdır

NE YENİR-NE İÇİLİR

Adana yöresinin zengin bir mutfağı vardır. Bu yüzden, turizm denince yemekleriyle öne çıkan bu şehri anlatmaya başlamadan önce, meşhur yemekleri ve içeceklerinden uzun uzun söz etmek istiyorum. 

Adana yöresinin kendine has, ünlü yemeği Adana Kebabıdır. Adana şehrinde kebap: zırh denilen satıra benzer bir bıçakla elde kıyılan parça etten yapılan bir kebap çeşididir. Bunu diğer kebaplardan ayıran özelliği, içinde kullanılan ettir. Yanında, bol yeşillik ve sumaklı soğan salatası ile yenir, Şalgam suyu, ayran veya aşlama (meyan kökünden yapılır) için. 

Eğer şehri ziyaret ettiğinizde, Kazancılar çarşısı ve Tarihi saat kulesi yanındaki kebapçılardan birine giderseniz, masaya oturduğunuz gibi (eğer hafta sonu akşam giderseniz mutlaka rezerve yaptırmanızı öneririm, çünkü yer bulamazsınız, beklemek zorunda kalırsınız) kağıt kaplı masanızın üzerine mezeler ve salatalar gelmeye başlar, baş köşeye ise şalgam suyu konur. 

Peki bunun dışında yani sabit yerler dışında kebap yenir mi? Elbette Adana’da çok miktarda tablacı denen seyyar kebapçılar var ve bunlara rağbet oldukça fazladır. Kazancılar çarşısında bol bol tablacı ve farklı, fasıllı yani müzikli kebapçılar vardır. 

 

Peki bu kebaplar nerede yenir? Bence, metrelik kebapları oldukça meşhur olan Kolcuoğlu Kebap düşünülebilir, Adnan Menderes Bulvarı üstündedir. 1 ile 4 metre arasında kebap hazırlıyorlar. Fiyatlar biraz yüksek ama kalite de yüksektir. Salata ve mezeler için de ayrı ücret isteniyor. Şık bir mekanda kebap yemek isteyenler için tercih edilebilir.

Bir diğer seçenek: Tarihi Öz Asmaaltı Kebapçısıdır. Kocavezir mahallesi Pazarlar caddesindeki bu mekan, Adana şehrinin en iyi kebapçılarından birisidir. Özellikle “tereyağlı humus” yemenizi öneririm. Sarıyakup mahallesinde bulunan Tarihi Adana Kazancılar Kebapçısı ise, şehrin en eski kebapçısıdır, 1908 yılında açılmıştır. 

Adana

 

Adana’da yemek denilince “lahmacun” olmadan olmaz. Şehrin en önemli lahmacunu “fındık lahmacun” olarak bilinir, orta boyludur, yuvarlaktır ve genellikle yemekten önce atıştırmalık olarak istenir, yenir. Yemek olarak sipariş verirseniz, bir porsiyonda 5 lahmacun gelir. En önemli özelliği, sıcak, yumuşak ve kağıt gibi ince olmasıdır. 

Adana

Son bir not

Adana denince elbette “şırdan” da akla geliyor. Şırdan, koyun midesinin temizlendikten sonra, baharatlı pirinç doldurulup dikilmesi ve pişirilmesiyle yapılıyor. Meraklıları: bol pul biberli, az kimyonlu, bol kimyonlu, limon soslu veya bol kimyonlu, az biberli ve tuzlu şırdan tadabilirler. Kocaceviz mahallesinde, Karacaoğlan caddesinde şehrin en ünlü şırdancısı var. 

Adana

Çorba

Gelelim çorbaya: Adana denince ilk akla gelenler kebap ve ciğer şiş olmasına rağmen, bu şehirde gece ve sabah erken saatlerde paça çorbası da yoğun tercih edilir. Adana’da çorba denince ilk akla gelenler “çürük çorbası” ve “paça çorbası” dır. Çürük çorbası: hayvanın yanak kısmındaki siyah etlerden yapılır. Paça çorbası için, şehirde “Seyhan Paça Çorba salonunu” öneririm. Cemalpaşa Mahallesi, Gazipaşa bulvarındadır. 

Kahvaltı

Kahvaltı denince Adana’da ilk akla gelen sıkmadır. Sıkma, elde hazırlanan lavaş ekmeğinin içine, patates ya da peynirli soğanlı ve bol maydanozlu  harç ilave edilerek hazırlanır. Oldukça doyurucudur, mutlaka tatmanızı öneririm. Yanında yayık ayranı için.

Adana
Gelelim ciğere:

Adana’da gerçek bir kahvaltı ritüeli ciğerdir. Kahvaltıda, ciğer şiş yenir. Güne farklı bir başlangıç için, sizde Adana ziyaretinizde sabah kahvaltıda ciğer şiş yemelisiniz. 

Kahvaltı için bir diğer alternatif Adana böreğidir. Adana’da bol peynirli, dışı çıtır, Adana’ya has bu börekten mutlaka yemelisiniz. Peynirli yanında kıymalısı da vardır. En büyük özelliği baklava hamuru ile yapılmasıdır. Yanında ayran, domates ve turşu yemelisiniz. 

Aperatifler

Muzlu süt

Pek anlamlı değil, yani bu kadar güzel yemek yanında muzlu süt basit gelebilir, ama inanın hayatınızda bu kadar lezzetli muzlu süt içmemişsinizdir. Cemalpaşa mahallesindeki Kazımın Büfesinde, mutlaka muzlu süt ve sandviç (yengen) yemelisiniz. Kazımın Büfesi, Türkiye’de en iyi büfeler seçmesinde, ilk ona girmiştir. 

Şalgam

Adana’nın bu mucizevi içeceği, kimileri tarafından kebabın yanında kimileri tarafından ise rakının yanında içilir. Şalgam, bir parça kırmızı havuç eşliğinde sunuluyor. Adana şehrinde ikram edilen şalgamlarda acı bulunmaz. Çünkü Adanalılar iyi şalgamın içinde acı olmaz derler. 

Adana Fellah Köftesi

Fellah köftesi

Adana yöresinde sarımsaklı köfte de denen bu yemek, ince ve tercihan esmer bulgurdan yapılıyor ve bol sarımsaklı sosta pişiriliyor. 

İçli köfte

Bu içli köfte haşlanarak yapılıyor, ince uzun değil, yuvarlak şekil veriliyor ve hamuru pembemsidir. Bunu limon, bol sarımsak ve maydanozla yemelisiniz. 

Tüm bunların yanında salata denince Adana’da “sumak salatası” akla gelir. Elde kıyılmış soğan, bol sumakla elle karıştırılarak hazırlanır ve üzerine tuz, maydanoz ilave edilerek servis edilir. 

Adana Karpuz

Karpuz

Tüm bunları söylerken, belki aklımıza gelmedi, ama biliyorsunuz; bu güzel şehrimiz Adana’nın karpuzu çok meşhurdur. Tüm bu yiyeceklerin üstüne, güzel bir Adana karpuzu yemelisiniz.

Adana

Tatlı

Ama illaki tatlı derseniz, Adana mutfağında oldukça meşhur tatlılarda var. İlk örnek “bicibici” Adana’nın en meşhur bu tatlısı, sıcak yaz aylarında nişastadan yapılmış muhallebinin üzerine buz rendelenerek hazırlanır. Sonrasında buzun üzerinde açılan oyuğa pudra şekeri konur ve özel bici şerbeti dökülür.

Başkaca bir örnek: “karsambaç”, Bu tatlı türü Adana ve Mersin yöresinde oldukça çok tüketiliyor, temiz karın üzerine tatlı bir şurup eklenerek hazırlanıyor. Farklı bir tat arayanlar için: karakuş tatlısı ve taş kadayıf olabilir.

Adana şehrinde adım başı sıcak şerbetli tatlı satan yerler görülür. Her iki tatlı türü de sıcak sıcak servis ediliyor. Tatlılar için son bir not elbette “cezerye” Büyük saat kulesi önünde bulunan tarihi bedesten yani kapalı çarşıda, yöreye has cezerye satın almayı sakın unutmayın. 

 

ADANA KEBAP VE ŞALGAM FESTİVALİ

Dünya Rakı Günü olarak anılan ama bu isim bazı kesimlerin tepkisini çekmesi üzerine ismi “Adana Kebap ve Şalgam Festivali” olan her yıl “Aralık” ayının ikinci Cumartesi günü düzenlenen festival: Kazancılar Çarşısı ve Büyük saat civarında yapılıyor.

Festivalde, bu bölgedeki kebapçılarda kebap yeniliyor ve rakı içiliyor. Ancak bu rakı konusu nedeniyle yetkili makamlar, festivale destek vermiyorlar. Hatta, bir aralar Valilik yasaklama kararı aldı, bunun üzerine insanlar başka yerlerde bu festivali kutladılar. Festival dışında da olsa, insanlar bu mekanlardaki kebapçılara yoğun olarak gidiyorlar. 

Adana

NE SATIN ALINIR


Adana’da, geleneksel el sanatları çok gelişmiştir. Keçecilik, koşumculuk, at arabacılığı, demircilik ve bakırcılık, yemenicilik, mermercilik, kilimcilik, hasır ve boyra örücülüğü, İlin önemli el sanatları arasında yer alır. Bunun yanında, ilginizi çekerse, Karatepe kilimlerinden alınabilir.

Adana Altın Koza Film Festivali

ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ


Çukurova’nın ürünü pamuğu simgeleyen “Altın Koza Film Festivali” ilk olarak 1969 yılında yapılmıştır. O tarihten bu yana, her yıl zenginleşen içeriğiyle ülkemizin en önemli kültür ve sanat etkinliklerinden birisi olmuştur. Festival 2005 yılından sonra, Dünya Sineması ve Akdeniz Filmleri Seçkisiyle uluslararası kimliğe bürünmüştür. Festival her yıl Eylül ayının son haftasında yapılıyor. Eğer festival zamanı şehirde bulunursanız, Adana şehrinde 5-6 sinema salonunda yapılan festivaldeki filmleri izleyebilirsiniz. 

Adana

GENEL

Adana il merkezinde, merkezi ilçeler: Seyhan, Yüreğil, Çukurova ve Sarıçam’dır. Bunlar arasında: öne çıkanlar Seyhan ve Yüreğil’dir.

Seyhan: denizden 40 km. içeridedir. Seyhan Nehrinin iki yakasına yayılmış olmakla birlikte, batı yakada Seyhan, doğu yakada ise Yüreğil ilçesi yer alır. İki ilçe; 317 metre uzunluğunda ve MÖ.6’ncı yüzyılda yapılmış, 21 gözlü, tarihi “Taşköprü” ile birbirine bağlanmıştır.

Seyhan Nehri: Akdeniz’e dökülen en büyük nehirdir. Tarsus Çayı ile birleşerek, Akdeniz’e dökülür. Seyhan Nehrinin, taşarak şehre zarar vermesinin önlenmesi için, Seyhan Baraj Gölü yapılmıştır. Seyhan Baraj Gölü ise, Seyhan ilçesinin, deniz görünümlü bir şehir olmasını sağlar.

Evet, daha önce söylediğim gibi, merkezin diğer ilçesi: Yüreğil. İlçenin en önemli eseri: Ceyhan nehri kıyısında, bugün Yakapınarı’nın bulunduğu yerde kurulan Misis Antik Kentidir. Kent: Roma ve Memluk Dönemlerinde de önemini korumuştur.

Adana  Tarihi

TARİHİ


Adana’ya ait en eski yazılı kaynak olan Hititlerin Kava Kitabelerine göre: Anadolu’nun en köklü medeniyetlerinden olan Hititler, Adana ve çevresinden: Uru Adanıa (Adana Beldesi) olarak bahsederler.

Yöreye: Milattan Önce yaşayan kavimlere: Danuna ismi verilmiştir. Bir efsaneye göre: gök tanrısı Uranüs’ün, Adanus ve Sarus isimli iki oğlu: savaşarak Adana civarına gelirler. Adanus, adını, kendi kurdukları şehre verir. Seyhan Nehri de: Sarus’un adını alır.

Hitit etkisinde kalan Fenikeliler, tarım ve bitki tanrılarının ismi olan: Adonis’i, bereketli topraklarından dolayı, Adana’ya isim olarak verirler.

MS.7’nci yüzyıldan itibaren, İslam ordularının bölgeye gelişiyle birlikte, Arap tarihçileri Adana isminin, eski peygamberlerden Yasef’in torunu, Ezene’den geldiği fikrini ortaya atarlar.

Türkler: Torosları aşıp güneye indiklerinde, buraya “Çukurova” adını verirler. Çukurova’nın tarihteki adı: Kilikya’dır. Kilikya adını kireç yataklarından almıştır.

Sümerlerden kalma Gılgamış Destanından itibaren, sayısız kaynaklarda, sayısız olaylarla açıklanmaya çalışılan yöre adı çok renkli bir gelişim takip eder.

Evet, Adana’nın tarihsel süreç içindeki hikayesi şöyle.


Eski çağlarda: Adana bölgesini egemenlik altında bulunduran guruplar şunlar: Luvi krallığı, Arzava krallığı, Hitit krallığı, Kue krallığı, Asur krallığı, Kilikya krallığı, Pers Satraplığı, Helenistik dönem, Selökidler, Korsanlar dönemi, Romalılar dönemi ve Bizans dönemidir. 

Çukurova’yı Roma imparatorluğuna dahil eden Pompey döneminde, burada Adana adında bir şehir olduğu biliniyor. Romalılar, erken tarihlerden itibaren şehre gereken ilgiyi gösterirler. Taşköprü’nün büyüklüğü ve sağlamlığı, Adana’nın önemli bir merkez olduğunu ispatlar. Buna karşılık kutsal kitaplarda Adana adı geçmez. Ancak yeni bir inanışın öğretilerini yayan Aziz Pavlus’un, Tarsus ve Antakya arasındaki gidiş gelişlerinde Adana’dan geçtiği kesindir. Bu durum, şehrin Roma geleneklerine bağlı olmasıyla açıklanabilir. 

MS.638 yılında, Emeviler zamanında, Çukurova fethedilmiş, Abbasiler döneminde buraya yerleşilmiştir. MS.1083 yılında, Çukurova Anadolu Selçuklu Devletine katılmıştır. Haçlı seferleri sırasında Ermenilerin eline geçen Çukurova, bir süre sonra yeniden Konya Selçukluları tarafından alınmıştır.

Anadolu’nun, Moğol istilası Anadolu Selçuklu Devleti’ni zayıflatır ve beylikler dönemi başlar. Bu dönemde, Çukurova’da kurulan beylik, Ramazanoğulları olur. Mısır seferine giden Yavuz Sultan Selim, Beyliği Osmanlı Devletine katar. Ramazanoğulları; 1516 yılında Osmanlı eyaleti olmasına rağmen, 1608 yılına kadar içişlerinde serbest bir beylik olarak devam eder. Pir Mansur’un, kendi isteği ile idareyi bırakması sonucu, Osmanlı Devletine, tam bağlı bir eyalet haline gelmiştir.

Adana, bir ada devlete baş kaldıran Mısırlı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından işgal edilir ve Mısır’a bağlanır. Ancak, 1840 yılındaki Londra Antlaşması ile, bölge, yeniden Osmanlı imparatorluğuna bağlanır.

1840 yılından sonra, merkezi idaredeki bozukluklar ve ağır vergiler yüzünden, aşiretler, merkezi idareye karşı isyan ederler. Bu durum, 1865 yılına kadar sürer. Sonuçta, aşiret reisleri, beylik unvanıyla başka yerlere yollanır, göçebe durumları, gurupları zorla yerleşik hayata geçirilmiştir. 1867 yılında, idari teşkilat kurularak, Adana il haline getirilir.

20’nci yüzyılda, Osmanlı Devletinde, büyük değişiklikler başlar. 1908 yılında: Ermeni, Hınçak ve Taşnak Komitelerinin gayretleriyle, Adana’da büyük bir baskın ve kaçış yaşanır. Ermeni isyanları ile Avrupa Devletlerinin işe karışması ile zemin hazırlanır.

Tüm olaylar sürerken, I. Dünya Savaşına girilir ve 1918 tarihinde Mondros Ateşkes antlaşması imzalanır. Antlaşmayı takiben, 1918 yılında Adana, Fransız işgaline ve ermeni terörüne sahne olur. Fransızlardan destek alan Ermeniler, Türk halkına büyük eziyetler yaşatırlar. Adana halkının bir bölümü, silahlanarak dağlara çekilir, bir bölümü de şehir içinde çete harbine başlar.

Tarihi süreç içinde: işgal biter, Ermeniler kaçar ve Adana ve yöresi; özgürlüğe kavuşur.

Adana

ADANA GÜNLÜK GEZİ PLANI

Önce Seyhan merkez ilçesini gezeceğiz, burası Adana il merkezinin en büyük merkez ilçesidir. Adana şehrinin tüm turistik ve tarihi kalıntıları buradadır, yani şehrin en önemli ve ilgi çeken turistik bölgesi burasıdır.

Seyhan ilçesinin ilk olarak gezilmesi gereken yeri Tepebağ Mahallesidir. Burası Adana şehrinin ilk yerleşim yeri olarak önem kazanır ve geçmişi MÖ 2000 yılına kadar gider. Tepebağ mahallesindeki korunan evleri gezin, görün.

Tepebağ mahallesinde Bebekli kilise var. Önce burayı görün. İsmi ilginç, neden bebekli kilise, ziyaret edin, içine girmeden, dışından bakın, hemen tepesinde bir heykel var, Meryem Ana heykeli, bu heykel bebeğe benzetildiği için kiliseye bu isim verilmiş, ama eminim siz bu heykeli bebeğe benzetmeyeceksiniz, çünkü benzemiyor, peki niye bebekli kilise, bilmiyorum.

Sonra tam ters istikametteki Atatürk Müzesine gidiyoruz. Burası Suphi Paşa Konağı olarak da geçer. Büyük Atatürk, Adana’yı ziyaret ettiğinde bu konakla kalmıştır, konak daha sonra müze olarak düzenlenmiştir.

Müzenin hemen yanında, Sinema Müzesi var. Adanalı sanatçılara ayrılan bu müzede: sinema tarihimize ait bazı objeler ve Adanalı sanatçıların bal mumu heykelleri sergileniyor.

Sonra yeni köprüye doğru yürüyün, yeni köprünün hemen yanında Merkez Park ve bunun kenarında Sabancı Merkez Camisi var.

Merkez park: Türkiye’nin en büyük park alanıdır, park alanının hemen yanında dizili yüksek apartmanlar, burayı New York şehrindeki Central Park’a benzetilmesine sebep olmuştur. Özellikle havuzları görün, dünya haritası bulunan küreli havuz ilginçtir. Sinan Paşa köprüsünden geçin. Adana şehrindeki festivaller burada düzenleniyor.

Sabancı Merkez Camisi: Seyhan nehri kıyısındaki bu caminin en büyük özelliği, çok uzaklardan da görülen uzun minareleridir. Cami Türkiye ve Ortadoğu’nun en büyük camisidir. 1988-1998 yılları arasında 10 yılda yapılan cami, mimari değerleriyle gizli şifreler taşıyor, bu şifreleri ayrıntılı tanıtım yazısında okuyabilirsiniz.

Caminin hemen önünde ise Atatürk Parkı bulunuyor.

Atatürk Parkı; Resmi törenler burada düzenleniyor, güzel bir park, zamanınız varsa, gidin gezin. Buraya yolunuz düşerse aşk ve sadakat köprüsünü görün, hatta bir kilit takın, anahtarını göle atmayı unutmayın.

Sonra kıyıdaki ana caddeden yürüyerek Taş köprüye gidin.

Taş köprü: Seyhan nehri üstündedir. Adana şehrinin simge yapılarındandır. Seyhan ve Yüreğil ilçelerini birbirine bağlar. Köprü MS 384 yılında, Roma döneminde yapılmıştır.

Oradan şehir merkezine doğru ilerleyin.

Ulu camiyi göreceksiniz. Taşköprü ye 200 metre uzaklıktadır. Şehirdeki en büyük ikinci camidir. 1513 yılında Ramazanoğulları Beyliği döneminde yapılmıştır.

Ulu caminin hemen ilerisinde tarihi saat kulesi ve kulenin hemen yanında ise tarihi bedesten ve kazancılar çarşısı bulunuyor.

Tarihi saat kulesi: Hemen Ulu caminin Medresesinin yanındadır. 1881 yılı yapımıdır, kule 32 metre yüksekliğindedir ve ülkemizin en yüksek saat kulesidir, yine bunun da içine girmek mümkün değil, dışarıdan izleyin. Ancak bu kuleyi ziyaret ettiğinizde, kulenin çevresindeki yoğun kalabalığı görünce şaşırmayın, gündüzleri şeker ve lokum satıcıları var, el sanatlarını satanlar var, akşamları ise, kulenin çevresindeki kebapçılar doluyor.

Saat kulesinin hemen yanında: kapalı çarşı yani bedesten, kazancılar çarşısı ve ciğerciler sokağı bulunuyor.

 Tarihi kapalı çarşı, diğer ismiyle Bedesten, 1800’lü yılların sonunda yapılmıştır. Yapıldığında üstü kapalı olduğu için kapalı çarşı diye anılıyor, şimdi üstü açıktır, neden, çünkü Adana’nın iklimi malum aşırı sıcak, sırf iklim nedeniyle çarşının üstü sonradan açılmış.

Kazancılar çarşısı: Hükümet konağı, ulu cami ve yağ camisine komşudur. Bu çarşıda, kalaycılar, bakırcılar, ahşap işlemecileri bulunuyor. Bakır kazan imal edenler var, kalaycılar var. Çarşı Pazar günleri kapalıdır.

Ancak, eğer zamanınız uygun olurda burayı bir Pazar sabahı ziyaret ederseniz, özellikle erken saatlerde (örneğin 06.00 gibi) burada bulunan ciğercilerden ciğer de yiyebilirsiniz.

Ulu camiden sonra Yağ camisine yürüyün.

Yağ camisi ve Ramazanoğulları Medresesi: Ulu camiye yakındır, 1501 yılında eski bir kilisenin, Ramazanoğulları Beyliği döneminde camiye dönüştürülmesiyle oluşmuştur. 1542 yılında ise, hemen yanına medrese eklenmiştir. Caminin özellikle giriş kapısını mutlaka görün.

Yağ camisinden sonra sırada Arkeoloji Müzesi var, burası biraz uzak, yürümek istemeyenler için, taksi tutulması düşünülebilir.

Arkeoloji Müzesi; Reşatbey mahallesi Fuzuli caddesindedir. Müze yeni açıldı, taksi tutarsanız veya sormak isterseniz, Milli Mensucat Fabrikası olarak sorun, yoksa eski müzeye gidersiniz. Burada daha önce Milli Mensucat Fabrikası varmış, fabrika müze olarak düzenlenmiş ve 2017 yılında ziyarete açılmıştır.

Mutlaka gidin ve görün, müzenin tamamını gezin, yaklaşık 2 saatinizi alır, ancak zamanınız az ise, müzede mutlaka görmenizi önereceğim eserler: Hitit fırtına tanrısı Tarhunda’nın taş heykeli, Adana Karataş’ta denizden çıkarılan bronz erkek heykeli, Roma dönemine ait iki lahittir. (bunlar Tarsus ta bulunarak buraya getirilmiş Akhilleus lahdi ve Antropoid lahittir.

Yine uzak bir yerde bulunan Etnografya Müzesine gidebilirsiniz.

Etnografya Müzesi: Kuru köprü mevkiindedir. 1845 yılında yapılan bir kilise sonradan müze olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır. Müzede özellikle Toroslarda yaşayan aşiretlerin el dokuma kilim örnekleri, halı, heybe, seccade ve yastık örnekleri sergileniyor.

Evet, şehirde zamanınız varsa, yani 2’nci bir gününüz varsa, gezmenizi önereceğim yer Yüreğil ilçesi sınırları içindedir. 

İl merkezindeki bu ilçenin en büyük özelliği, Adana Şakir paşa hava alanının bu ilçede bulunmasıdır.

Yüreğil ilçesinde “Tek kubbeli kübik mescit” i görebilirsiniz. Ulu camiye yakın: Tek kubbeli kübik mescit, akça mescit; 1489 yılı yapımıdır. Yani Adana’nın en eski yapısıdır.

Yüreğil ilçesinde mutlaka görmenizi önereceğim diğer yer ise antik Misis şehridir: İlçeye bağlı, Ceyhan ırmağı kıyısında Yakapınar köyündedir. Burayı ziyaret ederseniz yaklaşık 7000 yıllık bir yerleşim yerini yani Misis şehri kalıntılarını görebilirsiniz. Şehrin ilk olarak Hititler tarafından, MÖ 5500’lerde kurulduğu düşünülüyor.

Burayı ziyaret ederseniz: Höyük ve Akropol çevresindeki çoğu tahrip olmuş surların bir kısmını, sur duvarı parçalarını görebilirsiniz. Geniş bir alana yapılan Nekropol alanında kalkere oyulmuş oda mezarları görebilirsiniz. Günümüzde Adana Arkeoloji Müzesinde sergilenen “Misis Lahdi” burada bulunmuştur. Yine burayı ziyaret ederseniz, Ceyhan (Pyramos) nehri üzerindeki “Misis Köprüsü” nü görebilirsiniz.

Köprü MS 250’li yıllarda Roma döneminde yapılmıştır. Bu köprünün üstünde gezinirken, Lokman hekimin ölümsüzlük sırrı yazılı defterini, bu köprünün üstünden geçerken Ceyhan ırmağına düşürdüğü hikayesini hatırlayınız. Sonra Misis Kervansarayı ve muhteşem mozaiklerin sergilendiği, bulunan mozaiklerin korunması için üstüne müze yapılan “Misis Mozaik Müzesini” görün.

Buraları yani Seylan ve Yüreğil ilçelerini gezdikten sonra yine merkeze bağlı ilçeler Sarıçam ve Çukurova’da bulunuyor ama buraların turistik ve tarihi önemi bulunmuyor. 

Sarıçam

Burası Adana şehrinde Çukurova Üniversitesi merkez kampüsü, İncirlik Amerikan üstü ve Hacı Ömer Sabancı Organize Sanayi bölgesinin bulunduğu bir yerdir yani herhangi bir turistik ve tarihi yeri yok.

Çukurova

İl merkezindeki bu ilçede: özellikle akşamları geniş kaldırımlarda, mevsiminde portakal çiçeği kokuları içinde yürüyüş yapabilirsiniz. Ancak yine burada da Adana şehriyle ilgili herhangi bir tarihi ve turistik yer yok, burada sadece Seyhan Baraj gölü kıyısındaki parklarda ve yollarda yürüyüş yapabilirsiniz.

Sonuç

Adana şehrini ziyaret ederseniz, yukarıdaki gezi planına göre rotanızı yapabilirsiniz. Bu planda kısaca belirttiğim yerlerle ilgili ayrıntılı tanıtım yazıları, görmeyi istediğiniz yerin ilçesine ait yazıda bulabilirsiniz. Adana güzel bir yer, gerek mutfağı, lezzetli yemekleri, kebapları, tatlıları ve içecekleri ile ve gerekse tarihi yerleriyle mutlaka gidilip görülmesi gereken bir yer, mutlaka gidin. 

 

Afyonkarahisar

afyon.zafer anıtı.1
Afyonkarahisar


Memleketimi anlatmak, başka bir güzellik. Evet, Öncelikle, lütfen şuna hep birlikte dikkat edelim ve özen gösterelim, buranın ismi Afyon değil, Afyonkarahisar.

Afyonkarahisar, belki yalnızca gezmek için buraya gitmeyeceksiniz ama burası konumu itibarıyla, ülkemizin metropol illerinin Antalya bağlantı noktasında bulunması nedeniyle, çoğu kez, yalnızca durmadan ve bazen de meşhur konaklama tesislerinde bir süre durularak geçilen bir yer olarak öne çıkıyor.

Belki ilginizi çeker, işte Afyonkarahisar’ın gerçek kimliği aşağıda.

Afyonkarahisar

ULAŞIM

Afyonkarahisar’a diğer belli başlı İllerin uzaklıkları şöyle: Ankara: 256 km. İstanbul: 460 km. İzmir: 327 km. Antalya: 292 km. Bursa: 273 Konya: 223 km. Evet: gördüğünüz gibi, Afyonkarahisar; sanki ülkemizin tam ortasında bir yer. Bu kadar merkezi konumda olmasına rağmen; yine de son yıllara kadar yeterli kalkınmayı gösterdiğine inanmıyorum, ama son yıllarda: sanırım büyük yatırımlar yapılıyor ve şehir daha güzel ve ekonomik olarak daha güçlü bir hale gelecektir.

Özellikle: yakın bir zaman öncesine kadar, şehrin içinden geçen şehirlerarası karayolu; şehir dışına taşınmış ve şehrin içindeki trafik yoğunluğu azaltılmış. Ayrıca: birçok yeni turistik tesis yapılmış ve halen yapılmakta. Ülkemizin tam merkezinde, birçok yolun kesişim noktasındaki bir mahallin, çok daha ileri ekonomik düzeyde olması gerekir diyorum ve zamanla ekonomik ve sosyal durumun daha da ileri düzeye ulaşacağına inanıyorum.

Bu arada: Afyonkarahisar, konumu ve geçmişte yapılan yatırımlar sonucu, bugün, demiryolu açısından da son derece şanslı bir durumdadır. Afyonkarahisar il merkezi, dört ayrı demiryolu hattının birleştiği noktada bulunan tek il merkezidir. Afyonkarahisar’a, ülkemizin pek çok ilinden demiryolu ile ulaşmak mümkündür.

genel.1
Afyonkarahisar

GENEL

Ege bölgesinin İç Batı Anadolu bölümünde bulunan Afyon ili, coğrafi konumu itibarıyla Marmara ve İç Anadolu bölgelerini, Ege ve Akdeniz bölgelerine bağlayan bir geçit olmuştur. Bu özelliği nedeniyle, tarih boyunca doğu ile batı, kuzey ile güney arasında bir köprü, bir intikal bölgesi olmuştur.

MÖ.3000 yıllardan başlayarak, bilinen 5000 yıllık bir tarihe sahip olan sırasıyla: Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler, Helenler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar burada hüküm sürmüşlerdir.

Anadolu’nun üstünlüğünü ele geçirmek isteyen yada korumak için yapılan büyük savaşlardan: İpsos (MÖ.301), Miryakefalon (1176) ve Büyük Taarruz (1922) savaşları, Afyon topraklarında cereyan etmiştir. Geçiş ve kavşak bölgesi olması nedeniyle, Hititler Arzava seferine giderken, Afyon’dan geçmişlerdir. Frigler, gelip Afyon’a yerleşmişlerdir.

Persler, Apameia (Dinar)ı merkez edinmişlerdir. Roma ticaret yolları, Afyon’da düğümlenmiştir. Bizanslılar, Amarium (Emirdağ) u askeri üs yapmışlardır. Araplar ve Türkler, Anadolu’nun kilidinin Afyon’un alınmasıyla açılacağını düşünerek, Afyon’a saldırmışlardır. Haçlı seferleri buradan geçirilmek istenmiştir.

Selçuklular, Afyon’u üs olarak kullanmışlardır. Anadolu’da egemenlik kurmak isteyen Yunanlılar da, yine stratejik öncelik verdikleri Afyon’da üstlenmişlerdir.

genel.2
Afyonkarahisar

Afyonkarahisar’da karasal iklim hüküm sürer. Yazlar sıcak ve kurak, baharlar ılık ve yağışlı, kışlar soğuk ve kar yağışlı geçer. Ama, tek kelime etmek gerekirse, Afyonkarahisar, soğuk bir şehir, kar yağışı pek eksik olmuyor.

kocatepe üni.1
Afyonkarahisar

KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ

Afyonkarahisar Kocatepe Üniversitesi, şehirde: üç kampüste eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürüyor. Bunlar: Ahmet Necdet Sezer, Ali Çetinkaya ve Ahmet Karahisari kampüsü. Bu arada: eski Cumhurbaşkanlarımızdan Sayın Sezer’in Afyonlu olması nedeniyle, kampüslerden birine adı verilmiş.

Bu kampüslerde: Tıp Fakültesi, Eğitim Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi gibi eğitim üniteleri var. Bu ünitelerde: öğrenciler için her türlü sosyal tesis bulunuyor.

zafer yürüyüşü.1
Afyonkarahisar Zafer Yürüyüşü

ZAFER YÜRÜYÜŞÜ

Afyonkarahisar Kocatepe Üniversitesi tarafından her yıl; 23-26 Ağustos tarihleri arasında düzenleniyor. Etkinlik: önce Ankara’da Anıtkabir ziyaretiyle başlıyor. Daha sonra şehir içinde çeşitli yerlerin gezilmesi sağlanıyor. Sonra: 26 Ağustos günü, saat: 01.00’de, Çakırözü Köyünden Kocatepe’ye yürüyüş başlatılıyor.

Onur ve gururun bir arada yaşandığı “Kocatepe Zafer Yürüyüşü” günün ilk ışıklarında sona eriyor. Etkinliğe; ülkemizin yaklaşık 50 üniversitesinden, 400 civarında öğrenci ve öğretim elemanı katılıyor. Ayrıca: sivil toplum örgütleri ve Afyonkarahisar ile ülkemizin diğer birçok ilinden gelen vatandaşlar da katılabiliyorlar.

Bakın, bu bana bir şey hatırlatıyor. Avustralya ve Yeni Zelanda devletlerinin; her yıl Nisan ayında gerçekleştirdikleri “Anzak günü” törenlerini. Belki biliyorsunuz dur; “ Her yıl, Nisan ayında, Avustralya ve Yeni Zelanda devletleri, düzenlenen büyük organizasyonlar ile, onbinlerce genci, uçaklarla, ücretsiz olarak, 20 saat uçak yolculuğuna gönderiyorlar.

Bunlar: Gelibolu’da, Anzak koyu olarak isimlendirilen yerde: geceden yerleşiyorlar ve sabaha karşı, dedelerinin yaptığı gibi, yarı bellerine kadar Çanakkale boğazının serin sularına girip, karaya doğru ilerliyorlar, ataları için dini ayin düzenliyorlar.”

Evet: eminim ki, bu gerçeği çoğumuz bilmiyoruz, ama nesillerin geçmişine sahip çıkması açısından, muhteşem bir uygulama. Evet, zafer yürüyüşü denilince, benim aklıma gelen bu. Bu gençlerimiz; yıllar önce Büyük Taarruz sırasında atalarının yaşadıklarını yaşamak istercesine, bu yürüyüşü organize ediyorlar, ne denir, tebrikler, umarım bu yürüyüşler, yüzlerce yıl sürer, devam eder.

Afyonkarahisar Özdilek Tesisleri

ÖZDİLEK TESİSLERİ

Afyonkarahisar denilince, sanırım buradan geçen herkes, bu tesislerde, kısacık ta olsa bir mola vermiştir. Çünkü: gerçekten her türlü ihtiyaca cevap verebilen bir tesis. 1996 yılında açılan ve 350 personelin çalıştığı büyük bir tesis. Gerek alışveriş, gerekse yiyecek ve gerekse tuvalet olarak, temiz, düzenli ve yeterli bir tesis.

Özellikle: çevredeki diğer tesisler açılmadan önce, tüm yolculuklarda, mola noktası kesin olarak burası idi. Hatta: insanlar burada birbirleriyle randevulaşıyorlar ve bazen de büyük rastlantılar burada gerçekleşiyordu.

Evet, Özdilek Tesisleri, merkeze 10 km. uzaklıkta. Burada: lokum üretim tesisi bulunduğundan, özellikle, yolculuk edenler, buradan taze lokum alıyorlar.

İKBAL TESİSLERİ

Evet, bilmediğiniz ilginç bir nokta, İkmal ismi, bizzat Atatürk tarafından konulmuş. Afyon’un en büyük şirketi İkbal, 1922 tarihinde küçük bir lokanta olarak kurulduğunda, ismi “Zümrüt” imiş. 1934 yılında, Atatürk, Afyon’u ziyaret ettiğinde, Zümrüt’ün sahibi Salim Usta’nın yemeklerini tadar ve çok beğenip ustayı yanına çağırtır.

Salim Usta, Zümrüt adında küçük bir lokantası olduğunu söyler. Atatürk; zümrüt ismini beğenmez ve lokantanın ismini, bahtı ve önü açık anlamına gelen “İkbal” koymasını ister. İkbal, şimdi: pastırma ve sucuk da üretiyor.

Evet, tesis: Afyonkarahisar-İzmir karayolu üzerinde. Ama: tam köşede bulunması nedeniyle, bütün yollardan ilerleyenlerin ulaşabileceği, Özdilek tesislerinin hemen karşısındaki bir mekan. Geniş otoparkı ve her türden markanın satıldığı mağazaları ile ön plana çıkmış. Ayrıca: güzel bir restoranı var.

Küçük bir de market. Alışveriş mekanlarında gezerek, yorgunluk atabilirsiniz. Yoksa; büyük metropollerde yaşayanların kendi yaşadıkları yerlerde rahatça bulabilecekleri ürünler satılıyor, fiyatlar da pek düşük değil. En güzel yanı, sanırım burada üniversite öğrencileri çalışıyor, bu çok güzel bir uygulama, ekonomik durumları açısından bu öğrencilere buralarda çalışma olanakları yaratılması gerçekten güzel.

Zaten bu durum gelen müşteri açısından da önemli, çünkü satıcı ile müşteri arasında, olumlu kontak kurulabiliyor. Evet: sucuk-ekmek ve ekmek kadayıfı burada da var. Yemekleri lezzetli ve fiyatları nispeten uygun. Self servis uygulaması var. Siz yine de, burada sucuk ekmek değil, diğer yemeklerden yemelisiniz, özellikle rosto ve tandır. Üstüne de kaymaklı ekmek kadayıfı. Çünkü: özellikle yoğun kalabalık olan günlerde, gelen sucuklar çoğu kez çiğ.

CUMHURİYET TESİSLERİ

Afyonkarahisar-Antalya kavşağı üzerinde, 60 dönüm arazide kurulmuş. Merkez içinde: market, kafe, restoran, self servis, alakart ve Özsüt dondurma ve pasta çeşitleri bulunuyor. Markette ise: Cumhuriyet sucukları ve Afyon’un meşhur lokum çeşitleri, satışı yapılıyor.

Ama: bu marketin fiyatları çok uçuk yani yüksek. Kafe restoranda: sucuk ızgara, sucuk döner, et döner, hamburger ve tost var. Ama, biraz önce söylediğim gibi, buradaki fiyatlar da yüksek. Tek cazip tarafı: 600 araçlık yani büyük otoparkı ve tertemiz, gayet büyük tuvaletleri.

afyon.sucuk yapımı.1
Afyonkarahisar Sucuk

SUCUK

Afyonkarahisar’dan geçip de, sucuk almamak olmaz. Sucuk, ülkemizde severek tüketilen ve üretimi çok eskilere dayanan, geleneksel et ürünü. Üretiminde: sığır, koyun ve manda etleri veya bu etlerin belirli orandaki karışımları kullanılıyor. Etler, önce toz şeker ve nitrit gibi kürleme maddeleri, çeşitli baharatlar ve sarımsak ile kıyılıyor.

Daha sonra, kılıflara doldurulan bu karışımın fermantasyon ve kuruma aşamaları geçirmesiyle, sucuk elde ediliyor. Sucukculuk: Afyonkarahisar’da, uzun yıllardan beri yapılmakta. Sucuk imalinde, kaliteli et kullanıldığından, buranın sucukları özellikle tercih ediliyor.

afyon.haşhaş.1
Afyonkarahisar Haşhaş

HAŞHAŞ

Haşhaş bitkisinin üretimi, çok eski zamanlardan bu yana yapılıyor. MÖ.5’nci bin yıllarda, Sümerlerin yazıtlarında, haşhaşın mevcudiyeti görülüyor.

Asuri kabartmalarında da, haşhaş resimleri görülmüş. Bazı iddialara göre: haşhaşın anavatanı:; Orta Asya yani Türkistan. Ancak:; Anadolu’da ve özellikle Afyon dolaylarında bulunan Etiler döneminden kaldığı iddia edilen taş kabartma ve hatta paralarda, haşhaş resimleri görülüyor.

Bu eserler: Afyon Müzesinde bulunmakta. Zaten, şehrin ismi de, bu bitkiden geliyor. Türkiye’de haşhaş ekimi ve alımı devlet kontrolünde ve izni altında yapılır. Yıllık 12.000 ton kadar haşhaş ekimi yapılır. Bunun büyük bölümü ise, Afyon sınırları içindedir. Osmanlı döneminde, Sultan II. Selim tarafından: Afyonun hası burada yetişiyor denilerek şehrin ismi verilmiş.

afyon.lokum.1
Afyonkarahisar Lokum

LOKUM

Evet, Afyon yöresinde bulunduğunuzda mutlaka gözünüze çarpacaktır, bir çok çeşidi bulunan lokumlar burada üretiliyor. Mutlaka tadına bakmalısınız. Hatta, çoğu insan, yakınlarına yolculuk anısı olarak Afyon lokumu alıp götürmektedir. O kadar çok çeşidi var ki, şaşacaksınız ve de çok taze olması büyük avantaj.

KAYMAK

Kaymak, eskimeyen lezzetlerdendir. Manda sütünden yapılan makbuldür. Ekmek kadayıfının üstüne konularak yenilir. Mutlaka deneyin. Tadına doyamayacaksınız.

afyon.ekmek kadayıfı.1
Afyonkarahisar Ekmek Kadayıfı

EKMEK KADAYIFI

Afyon bölgesinde yapılan bir tatlı türü. Üzerine kaymak konulduğunda, tadına doyum olmaz. Mutlaka denemelisiniz.

NE YENİR

Afyonkarahisar mutfağı; geleneksel lezzetleriyle zengin çeşitliliğe sahiptir. Özellikle: hamur işlerinde haşhaş ve haşhaş yağı kullanımı yaygındır. Yemeklerde ise, etin özel bir yeri vardır. Nohut ve buğdaydan elde edilen, göce ve düğü (ince çekilmiş bulgur) yemeklerde çokça kullanılır.

Özel günlerde kurulan meydan sofralarında, toplu yemek yenir ve bu yemeğe “sıra yemeği” denir. Sıra yemeğinde, 10-15 çeşit yemek bulunur. Yemek sonunda, sindirimi kolaylaştırması için, “bamya çorbası” verilir.
Buranın en meşhur yiyeceği: Patlıcan böreği. Evet; bunun dışında: ekşili bamya, tadılması gereken lezzetlerden. Ayrıca, buraya özgü kaymak ve kaymaklı ekmek kadayıfı.

GEZİLECEK YERLER

arkeoloji müzesi.1
Afyonkarahisar Arkeoloji Müzesi

ARKEOLOJİ MÜZESİ

Konya yolu üzerinde, Kurtuluş Caddesindedir. Oldukça zengin bir koleksiyona sahiptir. Bölgedeki 40 kadar höyük, 20 kadar antik şehirden derlenen eserler ile, kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Frig, Helenistik, Roma ve Bizans devrine ait kazı çalışmaları sonucu bulunan eserler sergileniyor.

Müzenin bahçesinde: Herakles, İmparator Hadrian tipi büyük heykeller, İon-Korint tipi sütun başlıkları, üzeri yazıtlı veya kabartmalı ve bölgenin tipik eserleri arasında olan “Kapı Tipi Mezar Stelleri”, pişmiş toprak lahitleri ve çeşitli mimari eserler sergileniyor. Müzede mevcut arkeolojik eser sayısı: 13.276’dır. Ayrıca: 26.564 sikke, 33 el yazması kitap bulunmaktadır.

Yıllık ziyaretçi sayısı: 12 bin civarında. Müzenin en önemli yanı: Türkiye’de eser bakımından, beşinci sırada bulunması. Evet, yani eser sayısı ve kalitesi gerçekten yüksek. Müzede: Hitit dönemine ait, dünyada benzeri bulunmayan bir eserde sergileniyor, gittiğinizde göreceksiniz.

Bu eser: Afyonkarahisar’a bağlı Çavdarlı Köyü yakınlarındaki Kovalık Höyüğünde yapılan çalışmalar sonrasında ortaya çıkartılan ve dünyada benzeri olmayan, Hitit dönemine ait erkeklerin kutsal sayıldığını gösteren “Libasyon” adı verilen bir kap.

Ayrıca: müzede sergilenen, Hitit dönemine ait mermer üzerine resim yazısı da büyük ilgi çekiyormuş.
Müzede sergilenen eserlerden: Afyonkarahisar mermerinin geçmiş dönemlerde heykeltıraşlıkta kullanıldığı görülüyor. Afyon mermeri, bu özelliği nedeniyle, dünyanın değişik mekanlarını süslemiş. İnsan figürlerinde, tapınaklarda, kiliselerde, ünlü kişilerin mekanlarında Afyonkarahisar mermeri görmek mümkün.

zafermüzesi.1
Afyonkarahisar Zafer Müzesi

ZAFER MÜZESİ

Anıt park karşısında, Hükümet konağı yanındadır. 1913-1914 yılları arasında yapılmıştır. Bina 1985 yılında Zafer Müzesi olmak üzere, tahsis edilmiş ve 1992 yılında; Başkomutan Tarihi Milli Park Müdürlüğü buraya taşınmıştır. Dekorasyon ve düzenleme çalışmaları devam eden bu binanın önemi, tüm ulusun ölüm-kalım mücadelesi verdiği bir döneme (1919-1922) ait olmasındandır.

Evet: zemin katta 10 oda, 1 toplantı salonu, üst katta 9 oda ve sergi salonu var. Başkomutan Meydan Muharebesinin planlandığı ve taarruz emrinin verildiği yerdir. Müzede: Başkomutan savaşı ile ilgili bilgiler verilmesinin yanında, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa ve Batı Cephesi Harekat Şube Müdürü Tevfik Bıyıkoğlu anısına, kaldıkları odalar düzenlenmiş ve ziyarete açıktır.

Afyonkarahisar Zafer Anıtı

ZAFER ANITI

Şehir merkezindeki Anıt park içinde, kübik bir kaide üzerinde, Türk ve Yunan güçlerinin sembolü, iki insanın bulunduğu ve Türk’ün zaferini anlatan, 1936 yılında açılan bir anıttır. Devrin önemli heykeltıraşlarından Krippel tarafından; 1934-1945 yılları arasında yapılmıştır. 27 Ağustos 1922 tarihinde Kurtuluş Savaşında, Afyon’un Yunan saldırılarından kurtarılışını sembolize eden, tunçtan bir anıttır.

Anıt: yeşil porfır bir platform üzerindedir. Yine porfirden dikdörtgen bir kaidenin taşıdığı, iki çıplak insan figüründen meydana gelen bir kompozisyondur. Kaidenin uzun kenarında çerçeveler içinde, rölyef halinde işlenmiş Kurtuluş Savaşını simgeleyen figürler var.

Kaidenin ön yüzünde: Atatürk’ün portresi, sol yönünde de Atatürk, İnönü ve Fevzi Çakmak’ın, harita üzerinde Başkumandanlık Savaşını planlarken yapmış oldukları hazırlıkları, arka yüzünde de, askerin taşıdığı sancağı, işgalden kurtulan halkın öpmesi, sağında da Mehmetçik’in süngü taarruzu kabartmalar halinde tasvir edilmiştir.

Kaidenin üzerindeki heykeller: normal insan boyutlarından daha büyük ve hareketler son derece canlıdır. İşgalcileri sembolize eden ve yerde yatan figürün; büyük bir çaresizlikle aşağıya sarkmış olan başındaki ızdıraplı yüz ifadesi ve bitkin vücudu, yenilgiyi göstermektedir.

Ayaktaki figürün yüzünde ise, büyük bir hiddet ifadesi vardır. Gerilmiş adaleleri, şişmiş boyun damarları, yukarı kalkmış kolları, biri yumruk şeklinde sıkılmış, diğeri bir şeyi parçalayacakmış gibi açılmış elleri ile, ayakları altında yatan figüre, yukarıdan bakarak adeta ezmektedir.

Atatürk: 1937 yılında, Afyon ziyaretinde, anıt hakkında: “ Büyük Zaferi en iyi anlatan anıt” diyerek, beğenisini dile getirmiştir. Zaman içinde, heykelin üzerinde meydana gelen oksitlenme ve deformasyon, 2008 yılında yapılan çalışmalarla temizlenmiştir.

Evet: bakın tüm ülkeyi gezdim, ama gerçekten bu derece anlamlı, canlı bir anıt gördüğümü söyleyemem. Afyonkarahisar yöresine yolunuz düşerse, mutlaka gidin ve bu muhteşem anıtı görün. Kesinlikle çok beğeneceğiniz, muhteşem bir anıt.

kocatepe anıtı.1
Afyonkarahisar Kocatepe Anıtı

KOCATEPE ANITI

Şehir merkezinde, Örnekevler Mahallesinde bulunan park içinde, basamaklarla çıkılan, yüksek bir teras ortasında, kaide üzerinde Atatürk’ün Kocatepe’ye çıkış anını gösteren heykel anıtı, 1970 yılında açılmış olup, heykeltıraş Namık Denizhan tarafından yapılmıştır.

Afyonkarahisar Ulucami
Afyonkarahisar Ulucami

ULUCAMİ

Camikebir mahallesindedir. Selçuklu Veziri Sahip Ata Fahrettin Ali’nin oğlu Sancak Beyi Nasredüddin Hasan tarafından, 1273 yılında yaptırılmıştır. Mihberi: Emirhaç Bey, süslemeleriyse Nakkaş Mahmut Oğlu Hacı Murat tarafından yapılmıştır. Minaresi tuğladandır. 40 ahşap sütun ve başlık üzerine oturtulmuştur. Düz toprak damlıdır. 1341 yılında onarılmıştır.

afyon.kale.2
Afyonkarahisar Kalesi

AFYON KALESİ

Her ne kadar bu kaleye çıkmasanız da, uzaktan geçerken, ana yol üzerinde ilerlerken; bu kalenin bulunduğu kaya blokunun uzaktan muhteşem görüntüsün mutlaka göreceksiniz. Evet, her gelip geçtiğinizde, belki bir-iki saniye bakıp geçtiğiniz kale, gerçekten ilginç bir yer. Buyurun kale ile ilgili ayrıntılı bilgi. Umarım bir gün, buralardan geçerken, 3-4 saatlik bir zamanınız olur ve bu kaleye çıkarsınız.

Kaleye çıkış zamanı, ortalama: 30 dakikadır. Volkanik özellikle, doğal bir kaya kütlesinin üzerinde kurulmuştur. Yüksekliği: 226 metredir. Arzava ülkesine sefer düzenleyen Hitit İmparatoru II. Murşili tarafından, MÖ.1350 yılında, askerlerinin kışı geçirmeleri amacıyla yapıldığı sanılmaktadır. Kalenin o zamanki ismi Hapanuva (yüksek tepe şehri) dır. Sonraki dönemlerde, eklerle daha da genişleyen kale, çevrenin kontrolü için önemli bir stratejik konumdadır.

afyon.atatürk afyonda.1
Afyonkarahisar

Kale zirvesinde: Ana Tanrıça Kybele’ye adanmış bir çok tapınma yerleri ve 4 adet büyük sarnıç (su çukuru) var.

Malazgirt savaşından sonra, 11’nci yüzyılda, Selçuklular buraya yerleşirler. Burada yaşayan Türk boyları, kayalar üzerindeki bu kaleye “Karahisar” adını verirler. Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubat, bu kalede hazinelerini saklar.

Bu yüzden de, “Hisar-ı Devle” ismiyle tanınır. Selçuklu Vezirlerinden Sahip Ata Fahrettin Ali ve oğullarına, kale muhafızlığı verilir ve bu nedenle de ismi “Karahisar-ı Sahip” olur.

Osmanlı döneminde, Sultan II. Selim, kaleyi onarır ve en iyi Afyon’un bu çevrede yetişmesinden ötürü de, kaleye “Afyonkarahisar” ismi verilir.

afyon.kale.3
Afyonkarahisar

Dik bir tepe üzerindeki kaleye: kayaların üstüne oyulmuş merdivenlerle çıkılır. Bunlar: iç ve dış olmak üzere, iki bölümden oluşur. Kız kalesi veya kız kulesi denilen kalenin iç bölümü, muhafızlara ayrılmıştır. Sultan Alaeddin Keykubat burada: cami, saray, erzak ambarı, cephanelikler, 8 su sarnıcı ve değerli eşyaların saklandığı bir de mahzenler yaptırmıştır.

Burası; askeri amaçlı olduğundan halkın oturacağı yerler bulunmaz. Buradaki caminin süslü bezemeleri olan minaresi yıkılmıştır. Ayrıca, kalenin batı kapısı üzerindeki iki yazıttan biri: Alaaddin Keykubat’ın ve diğeri ise Sultan II. Selim’in yaptırdığı onarımları belirtir.

Afyonkarahisar

EFSANELER

Hazreti Ali ya da Düldül’ün ayak izleri efsanesine göre: İslam halifelerinden Hazreti Ali, atı Düldül’ün üzerinde, dağdan dağa uçarak sefer yapmaktadır. İşte böyle seferlerin birinde, Afyonkarahisar’a gelen Hz. Ali, Hıdırlık Dağında konaklamak için sertçe yere basınca, buradaki bir kaya üzerinde ayağının izi kalır.

Daha sonra, Hıdırlıktan kaleye atlayan Düldül, burada da dizginlenince bu kez ön ayağının izi, bir kayanın üzerinde kalır. Hz. Ali, Düldül’ü sulamak için, su yalağına vardığında, atı bağlayacak bir yer bulamaz ve dört parmağı ile yalağın yanındaki bir taşa vurarak taşı deler ve atı buraya bağlar.

Yukarıda belirttiğim gibi : Afyonkarahisar kalesinde, bugün Düldül’ün ayak izi ile atın bağlandığına inanılan kaya üzerinde delik, hala varlığını korumaktadır.

Başka bir efsaneye göre: Afyonkarahisar’da, 740 yılında öldüğü konusunda, tarihçilerin birleştiği Battal Gazi ile yakın arkadaşı Ahmet Tarhan; kaleyi ele geçirmek için sıkı bir kuşatma yaparlar. İçeridekilerin dışarısı ile bütün bağları kesilir. Kale komutanı, bunun üzerine Bizans imparatoruna haber salar ve 100 bin kişilik bir ordu yardım için yola çıkar.

Kalenin burçlarından Battal Gaziyi görerek aşık olan komutanın güzel kızı: o’na bir kötülük gelmemesi için, çimler üzerinde uyumakta olan Battal Gazi’ye bağırır, ancak duyuramaz. Sonra bir kağıt yazar, taşa sarar atar. Battal Gazi, bir iki kıpırdandıktan sonra, hareketsiz kalır. Battal’ın uyunmadığını gören kız telaşlanır.

Babasına, Türklerin komutanının çayırda uyuduğunu söyler ve güya o’nu öldürmek için zehirli bir hançer ister. Battal Gazi’nin yanına gelen kız, onu ölmüş olarak bulur. Çünkü attığı taş, Battal’ın kulağına gelmiş ve ölümüne neden olmuştur. Kız üzülür ve hançeri kendi kalbine saplayarak hayatına son verir.

Bizans ordusu kalenin eteklerine geldiğinde, amansız savaş başlar. Ahmet Tarhan, askerleriyle birlikte şehit olur. Ahmet Tarhan, Karahisar Kalesinin eteklerinde, şu anda Ulu Cami’nin karşısındaki mezarına gömülür. Yenilgiden sonra çok şiddetli bir fırtına başlar ve Battal’ın cesedini Eskişehir dolaylarına atar. Böylece, Bizanslılar, Battal Gazi’nin öldüğünü anlayamazlar ve daha uzun süre onun korkusuyla yaşarlar.

Afyonkarahisar Kalesi Dilek Yeri

DİLEK YERİ

Karahisar Kalesi: tarih boyunca, evlenmek isteyen kızların iyi bir kısmet diledikleri, kısmeti bağlı olanların kısmetlerinin açıldıkları yer olmuştur. İnanışa göre: taliplisi çıkmayan ya da evlenme zamanı gelmiş kızlar, yanlarında yaşlı bir kadınla birlikte, Cuma günü, Karahisar kalesinin yolunu tutarlar.

Ancak, yanlarında birde asma kilit alırlar, kilit kaleye çıkılmadan önce kilitlenir. Kaleye çıkıldıktan sonra, yaşlı kadın kaleye çıkılmadan önce kilitlenmiş olan kilidi kızların başlarında açarak, inanışa göre bahtlarını açar. Daha sonra kızlar Kız Kulesinden :” Bahtım bahtım, Altın bahtım, Evlenecek vaktım.” diyerek bağırırlar.

İnanılan odur ki, tahminen bir hafta sonra, bu kızlara hayırlı birer nasip çıkar ve nişanlanırlar. Bu gelenek, Hıdırelmez’de daha çok ilgi görmekte ve Hıdırellez sabahı erken saatlerde kaleye çıkan kızlar, Kız Kulesinden dileklerini bağırmaktadırlar. Kimi zaman kadınların ya da erkeklerin de Kız Kulesinden: çeşitli dileklerde bulundukları gözlenmektedir.

Kalede: Kız Kulesinin yanında, bir şarapnel oyuğu gibi, insan boyunda olan taşın içinde yatan kadınlar, çeşitli dileklerde bulunurlar. Kalenin kapısının kemerinde bulunan bir oyuğa, bir dilek tutup, 3 taş atılmaktadır. Eğer taşların üçü de oyuğa girerse, dileğin yerine geleceğine inanılır.

Yine, kalenin kapısının önündeki uçmak ağacına insanlar üzerlerinden bir bez ya da ip parçası kopararak bağlamak suretiyle dilekte bulunurlar.

TERMAL TESİSLER

afyon.gazlıgöl kaplıcası.1
Afyonkarahisar Gazlıgöl Termal Turizm Merkezi

GAZLIGÖL TERMAL TURİZM MERKEZİ

İl merkezine, 21 km. uzaklıkta, Eskişehir karayolu üzerinde İhsaniye ilçesine bağlı, Gazlıgöl kasabası içindedir. Kaplıcada, halen 5 adet umumi havuzlu hamam, 4 adet havuzlu dubleks villa, 16 adet de çift odalı küvet tipi banyolu üniteler bulunmaktadır. İşletmedeki toplam yatak kapasitesi: 404 dür.

Kaplıcanın suyunun sıcaklığı: 45-68 derece ve debisi saniyede 9 litredir. Kimyasal özellikleri: hiperterm, hipotenik, alketihir karbonatlı ve hafif radyoaktif bileşiminden oluşmaktadır. İçme ve banyo tedavisinde kullanılmaktadır.

İçme suyu olarak: ağrılı ve spazmalı böbrek hastalıklarına, mide rahatsızlıklarına, karaciğer ve safra yolları ve bağırsağın spastik ağrılarına iyi geldiği söyleniyor.

Banyo tedavisi ise: romatizmal, nevralji, nevrit, artroz, kadın hastalıkları ve saboreik deri hastalıklarına tavsiye edilmektedir.

afyon.ömer kaplıcası.f1
Afyonkarahisar Ömer Kaplıcası

ÖMER KAPLICASI

Afyonkarahisar-Kütahya karayolu üzerinde, Afyonkarahisar merkezine 15 km. uzaklıktadır. Ömer kaplıcası: adını Ömer Dede yatırından almıştır. Suyunun sıcaklığı: 46-71 derece arasındadır. Litrede 1 gr.dan fazla karbondioksit ihtiva etmesi nedeniyle, gazlı sular gurubuna girer.

Kaplıca suyu: romatizmal hastalıklar, solunum yolu hastalıkları, kadın hastalıkları, kemik ve kireçlenme hastalıkları, beslenme bozuklukları ile sinir-kas yorgunluklarının tedavisinde kullanılır. Kaplıcada; konaklama sorunu bulunmamaktadır. Ayrıca: 1 adet kapalı yarı olimpik yüzme havuzu, 2 adet Türk Hamamı, 1 adet büyük kapalı yüzme havuzu bulunmaktadır.

afyon.gecek kaplıcası.1
Afyonkarahisar Gecek Kaplıcası

GECEK KAPLICASI

Afyonkarahisar merkezine 18 km. uzaklıkta, Afyonkarahisar-Kütahya yolu üzerindedir. Kaplıca şifalı sularının yanı sıra mesire yeri olarak da ünlenmiştir. Suyunun sıcaklığı: 46-71 derece arasındadır.

Kaplıca suyu: romatizmal hastalıklar, solunum yolu hastalıkları, kadın hastalıkları, kemik ve kireçlenme rahatsızlıkları, sinir ve kas yorgunluklarına iyi gelmektedir. Konaklama sorunu yoktur. Ayrıca: 1 bayanlara ve 1 erkeklere olmak üzere, iki tane kapalı yüzme havuzu vardır.

afyon.mermer ve el ürünleri teşhirsatış.1
Afyonkarahisar Mermer ve El Ürünleri Teşhir-Satış Merkezi

AFYONKARAHİSAR, MERMER VE EL ÜRÜNLERİ TEŞHİR-SATIŞ MERKEZİ

Türkiye mermerinin, % 28’ini üreten İscehisar, aynı zamanda ülkemizin dört bir yanında üretilen mermerlerin pazarlandığı bir yerdir. Burada: öncelikli olarak, mermer mozaik ürünleriyle gravürle işlenmiş çeşitli mermer ürünler sergileniyor.

Ayrıca: çeşitli ilçelerde üretilen el sanatları ve dokuma ürünleri de burada tanıtılıyor ve satışa sunuluyor. Ayrıca, mermercilikle uğraşan esnafın atölyelerinde işlenen çeşitli mermer ürünlerinin sergilenmesi ve tanıtımı için de kampus içinde, açık alanda 26 adet açık hava sergisi oluşturulmuş.

Snowroom;20 bin metrekarelik bir alanda. Bunun 1200 metrekaresi kapalı alan. Tesis alanı içinde: ayrıca, açık-kapalı sergi alanları, kafe, restoran vs. sosyal donatı mevcut. Sivrihisar istikametinden, Afyonkarahisar’a gelmeden önce; burayı göreceksiniz.

Biraz önce sözünü ettiğim mermer ürünlere merakınız varsa veya merakınız olmasa da kısa bir zamanınız varsa, buraya uğrayıp, gerçekten el emeği muhteşem güzellikteki ürünleri görebilirsiniz.

başkomutanlıkmilliparkı.2
Afyonkarahisar Başkomutanlık Milli Parkı

BAŞKOMUTANLIK MİLLİ PARKI

Ankara-İzmir karayolu, Antalya-Afyon karayolu ve İstanbul-Bursa-Eskişehir karayolu ile buraya ulaşım sağlanmaktadır. 26 Ağustos tarihinde, Kocatepe’den başlayan Türk Kurtuluş Taarruzu, 27-28 Ağustos tarihlerindeki kanlı muharebelerde, Kocatepe bölgesindeki düşman kuvvetlerini önüne katarak sürmüş ve 29 Ağustos’ta, Afyon’a ulaşmıştır.

Beş gün; geceli-gündüzlü aralıksız süren meydan savaşını, Ulu Önder Atatürk’ün; 26-30 Ağustos 1922 tarihinde, bütün dünyayı şaşırtan bir başarı ile sonuçlandırdığı Kurtuluş Savaşının geçtiği yörelerdeki tarihi olgular, Başkomutan Tarihi Milli Parkının ana kaynak değerini oluşturmaktadır.

başkomutanlıkmilliparkı.3
Afyonkarahisar Başkomutanlık Milli Parkı

Kocatepe ve Dumlupınar bölümlerinde ormanlık alanlar içinde, bütün yıl, su bulunan vadi boyları, pek çok endemik türleri kapsayan bitki örtüsü ve yaban hayatı zenginlikleri, Milli Parkın diğer değerlerini oluşturur.

Milli Park içinde: ana iki bölüm içinde yer alan, Kocatepe ve Dumlupınar savaş alanları, Şehitlikler ve anıtlar görülmesi gereken yerlerin başında gelir. Ayrıca, ormanlık alanlardaki vadi boylarında, bitki zenginliği, ziyaretçileri etkiler.

Akören mevkiindeki günübirlik kullanım alanı, ziyaretçilere piknik yapma imkanı sağlamaktadır. Çalköy göleti ve çevresi rekreaktif amaçlı kullanıma uygun olup, çadırla konaklama imkanı sağlanmaktadır.

KOCATEPE ŞEHİTLİĞİ

Kocatepe: Afyon’un 20 km. güneyinde, Büyük kalecik Kasabasındaki bir tepedir. Başkomutan Tarihi Milli Parkı içindedir. Anıt; Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve Türk Ordusunun karargah kurduğu ve Kocatepe’de verilen Milli Mücadelede şehit düşen kahramanlarımız adına, 1972 yılında yaptırılmıştır.

kocatepe.atatürk.1
Afyonkarahisar Kocatepe Atatürk Anıtı

KOCATEPE ATATÜRK ANITI

Atatürk; Büyük Taarruzu, günümüzde de varlığını sürdüren siperden bizzat sevk ve idare etmiştir. Kocatepe’ye: Milli Savunma Bakanlığı tarafından, 1953 yılında bir anıt yaptırılmış ve üzerine yazıt konulmuştur. Kültür Bakanlığı da, 1993 yılında: Atatürk Anıtı ve çevre düzenlemesi yapmış ve Kocatepe ziyarete açılmıştır.

Bronzdan yapılan Atatürk Anıtı; 4 ton ağırlığında ve 7.5 metre yüksekliğindedir. Atatürk; elinde sigarası, dalgın, yürüyor. Yoldan geçerken, uzaktan bu görüntüsü seçebilirsiniz. Hemen önünden geçeceksiniz, dinlenmek için ayıracağınız kısa bir zaman parçasını, burada değerlendirebilirsiniz.

YÜZBAŞI AĞAH EFENDİ ŞEHİTLİĞİ

Büyük Kalecik Kasabasında, Kurtkaya Mevkiinde, Kurtuluş Savaşımız sırasında, 27 Ağustos 1922 günü şehit olan Bayburtlu Yüzbaşı Agah Efendi ile Sinoplu Üsteğmen Feyzullah Efendi ve 101 silah arkadaşının bulunduğu şehitliktir. Şehitlik; 1972 yılında onarılmış, 1993 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yenilenmiştir.

BÜYÜK TAARRUZ ŞEHİTLİĞİ VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ANITI

Afyonkarahisar’a 16 km. uzaklıkta bulunan Afyon-Antalya-İzmir yol kavşağında, Işıktepe üzerinde yapılmıştır. 26-27-28-29 Ağustos 1922 tarihlerinde şehit düşen 275 subay ve 2150 Mehmetçik anısına, 1993 yılında yapılmış olan şehitliğin alanı: 3 bin metre karedir. Yolun hemen sağında, geçerken uzaktan görebiliyorsunuz.

ALBAY REŞAT ÇİĞİLTEPE ŞEHİTLİĞİ

Sincanlı İlçesinin güneyinde, Başkomutan Tarihi Milli Parkı içinde, Çiğiltepe mevkiindedir. 57’nci Tümen Komutanı Miralay Reşat Bey, Büyük Taarruzun ikinci günü olan 27 Ağustos 1922 tarihinde, Atatürk’e verdiği sözü yerine getiremeyerek, hedefini ele geçirememenin verdiği üzüntü ile intihar eder. Ancak, yarım saat sonra, Çiğiltepe alınır. Şehitlik, Reşat Bey ve o bölgede şehit düşen askerlerimiz adına, 1995 yılında yaptırılmıştır.

ANITKAYA ŞEHİTLİĞİ

Afyon-Kütahya karayolu üzerinde, Anıtkaya kasabasındaki bir höyük üzerinde, üst terasta, Kurtuluş Savaşımız sırasında, 28 Ağustos 1922 günü, 13 ve 20’nci Alaydan şehit olanlar anısına, 1924 yılında, piramidal bir anıt dikilmiştir. 1972 yılında çevre düzenlemesi yapılmıştır.

Burdur şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Çanakkale Arkeoloji Müzesi

Çanakkale Arkeoloji Müzesi: Çanakkale’de burası için mutlaka zaman ayırın. Güzel bir müze. Atatürk caddesi üzerinde, 1984 yılında yapılarak hizmete açılmış. Çanakkale’de nereyi gezelim, nereyi görelim. Burayı mutlaka görün.

Müze binasında: prehistorik çağlardan, günümüze kadar gelen süreçte yaşamış olan toplumların kültür ve sanat eserleri sergileniyor. Toplam 5 salon var. Bu salonlarda, nelerin olduğunu, kısa kısa anlatacağım.

Bu arada: müzenin en önemli eserleri: boyalı lahitlerden, Polyksena Lahti ve yine boyalı, Pers dönemine ait bir lahit. Polyksena Lahdi; çepeçevre üzerine işlenen kabartmalarda tasvir edilen hikayesi ile ilginç. Boyalı pers lahdi ise; Anadolu’da başkaca bir örneğinin bulunuyor olmaması yönünden ilginç. Özellikle: bu iki eseri mutlaka görün.

Evet; müzeye girdiğinizde, 5 salon var demiştim. Bunlarda sergilenen eserler, kısaca:

1.SALON

Çanakkale bölgesinde bulunan, antik yerleşim yerlerini gösteren pano var. Ayrıca: Truva antik kentinin yerleşim katlarını gösterir ışıklı pano. Çanakkale seramikleri de, burada sergileniyor. Osmanlı devletinin en önemli seramik üretim merkezi olan Çanakkale, ismini de, burada üretilen ve dışarıya satılan çanak ve çömleklerden almış.

2.SALON

Çanakkale Müzesinin en eski koleksiyonlarının ve Truva eserlerinin sergilendiği salon. Genellikle, madeni eserler var. Truva kazısı; 1870′ lerde başlamış ve zaman zaman kesintiye uğrasa da, uzun yıllar devam etmiş. Salonda: Truva’nın yerleşim katlarına ait çeşitli buluntular, vitrinlerde sergilenmekte. Bunlar: dönemin günlük hayatı ve dinsel yaşam hakkında, bilgi vermekte.

3.SALON

Bu salondaki vitrinlerde, Çan ve Yenice Tümülüslerinde bulunan Helenistik döneme ait kalıntılar sergilenmekte. Ayrıca: Bozcaada Nekropol kazılarında bulunan eserlerde, burada.

4.SALON

Bu salondaki vitrinlerde: Dardanos tümülüsünde bulunan eserler sergileniyor. Tepenin, 1959 yılında kazılmasıyla, mezara girilmiş. Bu salonun en güzel eseri: dönemin Knidos Aphrodite heykelinin, bir taş kopyası olan, pişmiş toprak Aphrodite heykeli. Orijinaline çok benzeyen bir kopya olması nedeniyle, önemli.

5.SALON

Asos ve Gülpınar kazılarından gelen eserler, seçkin sikke örnekleri ve cam eserler sergileniyor.

POLYKSENA LAHİTİ

Çanakkale Arkeoloji Müzesi:

Evet, gerçekten lahdin yanına gittiğinizde, donup kalacaksınız. Çünkü, karşınızda, yaklaşık 2000 yıllık ama bugün yapılmış gibi bir lahit durduğunu göreceksiniz. Tertemiz, herhangi bir hasarı olmayan lahit.

Lahit; Biga ilçesi, Gümüşçay yöresinde; 1994 yılında bulunmuş. Bulunduğu yerin adı: “Kızöldü” tümülüsü.

Aynı zamanda, “kızöldü” adlı bir köy. Kaçak kazı yapılan tümülüsün içinde bulunmuş. Kaçakçılar hapse atılmış. Lahit; yüzyılın buluntusu olarak, müzeye getirilmiş. Müze binası tabanı ağırlığını taşıyamayınca, lahit, geçici olarak konulduğu saç barakada koruma altına alınmış. Gerçekten; bunu yapanlar, taşa hayat veren ustalar.

Evet, bu isim; “kızöldü” önemli, çünkü, bu ismin; 2000 yıl önceki bir efsaneye dayandığı sanılıyor. Bu efsanede; bir kızın ölümü anlatılmakta. Truvalı güzel Poleksena’nın kurban edilişi.

Efsane şöyle:” Truva kuşatması üzerinden on yıl geçmiştir. Truva merkezine yakın bir şehirde; Akkalı komutan, bir gün gezerken, çeşme başında su dolduran Polyksena’yı görür ve aşık olur.

Kızı ailesinden ister. Genç ve güzel Polyksena; ” ülkemi işgal eden bir insanla evlenmem “diye reddeder.

Polyksena’yı elde edemeyen komutan kederinden ölür. Komutanın iki oğlundan, büyük olanı, rüyasında sürekli olarak babasını görür. Babası ıstırap çekmektedir. Oğlu, bu rüyaların etkisinde kalır.

Babasının ölümü ile suçladığı Polyksena’yı, babasının mezarı başında kurban ederek, babasının ruhunu rahatlatacağını düşünür.

Polyksena, kentin en güzeli ve asil bir ailenin kızıdır. Genç komutan, kızı getirmeleri için, askerlerini gönderir. Polyksena, çaresizdir. Askerlere direnemeyeceğini bilmektedir, onlarla konuşarak, ölmekten korkmadığını, ancak, ölüme kendine yaraşır bir şekilde gitmek istediğini söyler.

Polyksena’yı dört kız kardeşi süsler, yeni elbiseler giydirir, başına çiçekten taç takarak hazırlarlar. Onu almaya gelen askerleri de dansöz ve çalgıcılar eşliğinde yapılan bir törenle güle oynaya karşılarlar.

Kızöldü lahdinin ön yüzünde; bunlar resmedilmiş.

Sağ yan yüzünde ise: Polyksena’nın annesi ile vedalaşması betimlenmiş. Çok üzgün yüz ifadelere sahip ana-kızın bir ölü yatağı üzerinde vedası, görenleri gerçekten etkiliyor.

Lahdin arka yüzünde, Polyksena’nın dört kız kardeşinin çırpınışları görülmekte. Biri saçlarını yolmakta, diğeri hıçkırarak ağlamakta, bir diğeri dizlerini dövmekte, sonuncusu ise tanrı Hermes’e yalvarmaktadır.

Alçak kabartma olarak tasvir edilen mitolojinin devamında, dört asker, Polyksena’yı kucaklarında tutarken betimlenmiş. Ellerini ve ayaklarını çapraz olarak sıkıca tuttukları Polyksena’nın başı arkaya kaykılmış, gözleri kapalı.

Babasının mezarı başında yer alan genç komutan ise, saçlarından kavradığı Polyksena’yı boğazına hançer batırarak öldürmektedir.

Lahdin; son yüzünde ise, bir ağacın altında oturan anne, tanrıların teselli etmesine rağmen, kızının kurban edilişini ağlayarak izlemektedir.

Kızöldü lahdi, içinden çıkan iskelete göre, iri yarı bir erkeğe ait. Yaşlı asil; lahdi, mermer ustalarına sipariş etmiş. Ancak, lahit bitirilmeden ölmüş olmalı ki, çatısı bitirilememiş lahde konularak gömülmüş.

Lahdin üzerinde, 7 metre yüksekliğinde toprak bir tepecik oluşturularak, antik dönemin mezar hırsızlarından korunmuş. 2000 yıldır hırsızlardan korunan mezar, günümüz mezar soyguncuları tarafından bulunmuş, ancak kaçak kazı yapanlar, lahdin içindeki ölü hediyelerini çalamadan yakalanmışlar.

Bulunduğu köyün, “kızöldü” adında olması ve lahdin üzerindeki mitolojide öldürülen bir kızın hikayesinin anlatılması; 2000 yıl önce yaşanan olayın, köyün adında devam ettiğini ve Anadolu insanının geçmişine ne denli bağlı olduğunu göstermektedir.

Evet; bu lahit, Anadolu’da, bugüne kadar bulunan figürsel anlatımlı lahitlerin en erken örneği. Üzerine, toprak yığılmadan önce, lahit çatı kiremitleriyle kaplanmış. Geç arkaik üslupla yapılmış olan lahit, MÖ. 6’ncı yüzyılın, son 20 yılı içindeki bir dönemde yapılmış.

Evet; Çanakkale arkeoloji müzesi, yalnızca Polyksena lahdini görmek için bile, gidilmesi gereken bir yer. Gidin, bu güzellikleri mutlaka görün.

Çanakkale tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Gelibolu tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Truva tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.