Bu şirin horoz resmini burada görünce inanıyorum ki, şaşırdınız. Ama: horoz, yalnızca Denizli yöresinde değil, ülkemizde, Gerze bölgesinin de sembolü olmuş, şirin bir canlı. Evet: buraya has bir horoz ve tavuk türü var.
Gerze: İl merkezine, 40 km. uzaklıktadır. Aslında, Samsun yolu üzerinde olduğundan, ulaşımı kolaydır. Araç ile yaklaşık, 30 dakika sürüyor. Yol keyifli ve güzel. Bu arada: ilçe, Samsun iline 132 km. uzaklıktadır.
Sinop Gerze
Gerze: bir zamanlar, evleri ve gül bahçeleri ile öne çıkmış bir bölge. 1950 yılında, bu ilçede çıkan yangında; bölgede, Bağdati tarzında yapılan ahşap evlerin çoğu yanmış.
Onların yerine, kagir binalar yapılmış. Ama, hepsi 2 katlı ve bahçeli. Ancak: günümüzde, hala, bazı evlerin kapı tokmakları görülmeye değer. Hemen her evin bahçesinde, güller var.
YANGIN
13 Şubat 1956 günü, Lodos fırtınasının desteklediği ve bir evin mangalından çıkan yangın: bütün ilçeyi yakar. 1000 ev yanmış ve yalnızca 100-150 ev kurtarılmıştır.
Bu büyük felaketten sonra, Gerze, devlet yardımı ile yeniden inşa edildiğinden, ilçe merkezinde, tarihi yapı bulma imkanı yok.
Sinop Gerze Sembolü
GERZE’NİN SEMBÖLÜ-HOROZ
Düz siyah renkli, ibikleri çatallı ve boynuz gibidir. Gagası ve ayak pulları siyah, beden derisi ve yumurtasının kabuğu beyazdır. Sesleri: sabahın sessizliğinde yankılanır. Simsiyah ve parlak tüylerinde, yansıyan güneş ışınlarının tüm renklerini görmek mümkündür.
Bu güzel görünümü, kıpkırmızı ibikleri tamamlar. Sahibini çok iyi tanır. Kıskançtır. Disiplinlidir. Dövüşçüdür.
2.5 metre yüksekliğe sıçrayabilen nadir horoz türüdür.
Haremindeki tavukları koruması, onlara sahip olması, onun iyi bir aile reisi olduğunu ortaya koyar.
Yöreye: kendi simgesini veren bu hayvanları, yöre halkı çok sevmekte ve günümüze kadar gelen öykülerini ilgi ile dinlemektedirler. Bir öykü şöyledir: “ Gerzeli, İstanbul’a yaptığı bir seferinde, horozunu da yanında götürür.
Gemisini Dolmabahçe önünde demirler. Aynı görevini İstanbul’da da sürdürmeye devam eden horoz, öterek sesini orada da duyurur. Bu sesi duyan, o günün padişahı, merak eder ve horozu görmek ister.
Amacı: kendi horozları ile dövüştürmektir. Karşılaşmayı, padişahın horozunu yenen Gerze horozu kazanır ve hak ettiği ününü, bir kez daha kanıtlamış olur.”
Sinop Gerze Beyaz Balina Aydın
BEYAZ BALİNE AYDIN
25 Ocak 1992 günü, Gerze açıklarında görülen, beyaz balina, kendisini gören balıkçıların korkup, ağlarını bırakıp kaçmalarının ardından, balıkla kandırılarak, Gerze kıyılarına getirilir. Adı: Gerze yerlilerinden Aydın Bey’in benzer fiziki özelliklerine istinaden, “Aydın” konulur.
Aydın: artık limandan çıkmaz olur. Çoluk-çocuk herkesin sevgilisi olur.
Sünger yumuşaklığındaki beyaz başını sevdiriyor, pullu balık yemiyor ama kendisine ikram edilen: tirsi, uskumru, kolyoz gibi pulsuz balıkları, önce havada takla attırıp başından yarısına kadar yutuyor, gerisini de üflüyor.
Gerzeliler, işlerini güçlerini bırakırlar, herkes Aydın’la oynayıp, onu besliyormuş. Sabah gün doğar doğmaz, herkes soluğu limanda alıyormuş.
Bu arada: Aydın’ın: Ukrayna’nın Sivastopol Limanından gelmiş, Beluga türü bir beyaz balina olduğu tespit edilmiş. Rusya Bilimler Akademisine bağlı, bir araştırma havuzundan kaçmış. İngilizlere göre ise, canlı “mayın taşıyıcısı” olarak yetiştirildiği Kazachi Koyundaki, askeri tesisten firar etmiş.
Derken, kara haber gelmiş. Ukraynalılar, balinalarını, ülkelerarası hukuk maddelerine dayanarak, geri istemişler. Yer yerinden oynamış ama olmamış.
Zorlu bir sürecin ardından, Rus yetkililer, Aydın’ı gemilerinin havuzuna koyup, geriye götürmüşler. Bir defa daha kaçıp bir geceliğine Gerze’ye gelen Aydın’ı, takip eden günlerde, bir daha gören olmamış.
Buranın tadını çıkarmak için: aracınızı meydanda park edin. Otobüs ile gidiyorsanız, meydanda inin. Sol tarafta bulunan sahildeki evlerin arasında yürüyün. Bahçeler içinde, iki katlı evlerin arasında yürümek büyük keyif.
Bir de meyve zamanında gittiyseniz, ağaçların dallarından sarkan meyveleri koparmanız bile mümkün, çünkü asla kızmıyorlar. Ne de olsa, siz misafirsiniz.
Evet: Gerze’nin tüm sahillerinde: çam ormanları, denize kadar ulaşıyor.
Çalboğaz koyu, Bedre koyu, Değirmenler mevkii, Uçuk hurma, Caymaaltı, Kargasa bölgeleri: gerek piknik yapmak ve gerekse denize girmek için elverişli bölgelerdir.
Sinop Gerze Yemekleri
YEMEKLER
Gerze’de: Gerze Nokulu yemenizi önerebilirim. Kıyma ve soğan ile hazırlanmış, bir çeşit çörek.
Sinop Gerze Çeçe Sultan Türbesi
ÇEÇE SULTAN TÜRBESİ
İlçe merkezine, 15 km. uzaklıktadır. Çeçe köyünde bulunan türbe, yıllardır, buraları ziyaret edenler tarafından, dilekte bulunulmak için gidilen bir yer olarak öne çıkmaktadır.
Yapılan araştırmalara göre: Çeçe Sultan: aslen Horasanlı. 1071 yılında, Büyük Selçukluların Malazgirt Savaşından sonra, İslam dinini yapmak amacı ile, bir gurup mücahitle birlikte, bölgeye gelmiş.
Türbe: yığma ve yontma taştan yapılmış. Kapısında: tarihi bir geyik boynuzu ve henüz anlamı çözülememiş, bir kısım dekoratif yazılar bulunuyor.
Türbenin önünde: yıllardan bu yana, üzerindeki dallarına renkli çulların bağlandığı bir dilek ağacı bulunuyor. Ayrıca: silindir şeklinde bir de “Dilek Taşı” var. Ziyaretçiler, buralarda dilekte bulunuyorlar.
Sinop Gerze Deniz Feneri
GERZE FENERİ
İlginç mimarisi ile dikkati çekiyor. 1944 yılında yapılmış. Tunç devrinden kalma, Köşk Höyüğünün hemen yanında.
Çevresinde dolaşma imkanı bulunan geniş bir platformu var. Kıyıdaki yeri: yerleşim yerlerine çok yakın. Çevresinde bulunan balıkçı barınağı ve dalgakıran, arkasındaki restoranla bütünleşen bir yapı.
Sinop Gerze Yangın Evleri
YANGIN EVLERİ
İlçe, 1956 yılında büyük bir yangın geçirmiş ve evlerin büyük çoğunluğu yanmış. Yangın evleri: bu yangından sonra yapılan: düzenli, planlı ve bahçeli, şirin yapılarıyla, gezenlerin beğenisini kazanıyor.
Kendine has, uzun ince sokakları olan ve gerçekten bir palana sahip ender ilçelerden biri. Evler: iki tip. İnce-uzun sokak, bir tarafta tek katlı, birbirine bitişik ve ön-arka bahçeli evler, diğer tarafta ise birbirine bitişik, ön-arka bahçeli evler.
Her sokak başında: 6 tane iki katlı, 6 tane de tek katlı olmak üzere 12 ev var. Bu evlerin özelliği: diğer evlerde, arka bahçeye geçmek için, eve girmek zorundasın.
Çünkü: evler bitişik. Ama: köşe evlerde, arka bahçeye ön bahçeden de geçilebiliyor ve bahçe açısından, bu evler çok güzel. Yalnız: bu güzel evlerin mimari yapısı ile oynanıyor.
Tek katlı evlerin üzerine, saçma sapan katlar çıkılmış, bazı evler arkaya doğru uzatılmış, arka bahçe bitmiş,
Sinop Gerze Yakup Ağa Konağı
YAKUP AĞA KONAĞI
Evet, konak 1911 yılında yapılmış. Binanın zemin katında: 4 dükkan, büyük mutfak, çamaşırhane ve 2 fırın var. Üst katlarda ise, toplam 12 oda, 6 salon, 6 tuvalet, 6 küçük banyo var. Odaların 3 tanesinde, ayrıca bacalı ocaklar bulunuyor.
Binanın son katında: balkonlu taraftaki dairede, Hacı Zekeriya Efendinin, batıya bakan diğer dairede de, Yakup Kılıç’ın kaldığı ve iki daire arasında, büyük bir kapalı kapı ile, yine alt katlarla arasındaki merdivenler başında, iki büyük kapı var.
Yani, 2 adet süit daire havası verilmiş. Konağın üst katlarında tavanlardaki yağlı boya resimler, Rusya’dan getirtilen ressam tarafından yapılmış.
İranlılar bu şehir için “çölün incisi” diyorlar. Şehrin isminin anlamı “lütuf” demektir.
Şehrin 3000 yıllık geçmişi vardır. Sasani döneminden kalan (MÖ 224-651) antik bir şehirdir. Bu nedenle, burada zamandan geri bin yıllık bir süreçte seyahat edebilirsiniz.
UNESCO bu şehri “Dünyanın en eski 2’nci yerleşim yeri” olarak tescil etmiştir.
Marco Polo: 13’ncü yüzyılda, 14 yıl süren büyük Çin yolculuğuna çıktığında, Yezd şehrini ziyaret ettiğinde, bu şehir için “Eyaletin en asil ve güzel şehri” sözünü söylemiştir.
Şehir, İran’ın orta kısmında, Yezd Eyaletinin başkentidir. Diğer şehirlere göre biraz daha tutucudur.
Şehrin diğer özelliği, birçok eski şehir ve medeniyet nehirler yanında inşa edilmesine rağmen, bu şehir ülkenin bütün merkezini kapsayan en büyük çöl yanına inşa edilmiştir.
Zerdüşt dininin merkezidir. Şehirde halen Zerdüşt dinine inanan 15.000 kişi bulunduğu söyleniyor. İran ülkesinde 20 bin ve Hindistan’da ise 90 bin Zerdüşt bulunduğu belirtiliyor. Özellikle Humeyni devriminden sonra burada yaşayan Zerdüştlere büyük baskılar yapılmış.
Zerdüştler dışında, şehirde Yezidiler de yaşıyor ve ülkenin farklı etnik gurupları arasındaki yaşam tarzı ve inançları bir arada gözlenebiliyor.
İran Yazdİran Yazdİran Yazd
Mimari yapıları ve eşsiz ipekli el dokumaları ile ünlüdür. Şehirde her yerde eski yapılarda çamur kullanılmıştır. Bu yüzden gezerken yüzyıllar öncesinde geziniyor gibi hissedeceksiniz. Kum tepelerinin arasında dolaşıyormuş hissi veren şehirde, hiç sivri köşe yoktur.
Çünkü kenarlar, rüzgarın aşındırmasıyla yuvarlatılmış, birbirine yaslanmış evlerin arasındaki kemerler daralarak birden bire tünele dönüşmektedir. Kıvrılarak giden yollar, koyu sarı renkli duvarlar, ahşap kapılar mutlaka ilginizi çekecektir.
Mimariden söz açmışken, şehirdeki ahşap evlerin kapılarının tokmaklarından da söz etmek istiyorum.
Kapılarda 2 farklı şekilde metal tokmak var ve bunların sesleri farklı çünkü gelen misafirin kadın mı erkek mi olduğunu kapı çalındığında anlıyorlarmış ve buna uygun giyinerek kapıyı açıyorlarmış.
İranlı kızlar evlendiklerinde balayı için burayı seçerler, çünkü burayı ziyaret eden çiftlerin boşanma sayısı şaşırtıcı derece de azdır, yani sıfırdır.
Bu şehir insanının en büyük özelliğinin sabır olduğu söyleniyor. Zaten boşanma sayısının az olmasını da buna yani insanların sabırlı olmasına bağlıyorlar.
Şehirde, gezinizde ünlü rüzgar tutucular hemen dikkatinizi çekecektir.
İklim
Şehir bir çölde bulunduğundan yaz ve kış aylarında çok sıcak ve çok soğuk olur. Ziyaret etmek için en uygun zaman ilkbahar ve sonbahardır.
İran Yazd
Ne satın alınır
Şehirde 12 tane farklı tarihi Pazar vardır. Özellikle kapalı çarşıda: kaşmir, ipek, yün ve şalların satıldığı yerler ilgi çeker. Ayrıca yine kapalı çarşıda kuyumcular ve ev eşyalarının satıldığı yerleri gezmelisiniz.
Bir şeyler satın almak isterseniz, el sanatları dükkanlarına uğramalısınız. Bir tablo veya bir torba gibi kullanılabilecek farklı şekillerde kil ve kumaşlardan yapılmış hediyelikler çok revaçtadır. Makul fiyatlı İran halısı arıyorsanız, buradan almanız önerilir.
Ne yenir
Şehirde tüm tatlılar ve şekerler bir hayli meşhurdur. Özellikle “Hacı Badom”, “Qotab” ve “Baqlava” kaçırılmamalıdır. Koz helvası ve kaju da tatmalısınız.
Özellikle 1796 yılı yapımı ve 1826 yılında onarılan, yerin 20 metre altında, eski bir hamamdan bozma restoranı mutlaka görmelisiniz.
GEZİLECEK YERLER
İran Yazd Rüzgar Kuleleriİran Yazd Rüzgar Kuleleri
Rüzgar kuleleri-rüzgar tutucuları
Rüzgar alıcı da iki tünel vardır ve bunlarda yerçekimi çalışır. Tünellerden biri havayı yukarı emme ve diğeri ise aşağı itme görevini üstleniyor. Bunun sonucunda evin içinde bir klima etkisi görülüyor, evin içindeki serin havanın sirkülasyonu sağlanıyor.
Tünellerin birinde, yardımcı küçük bir su havuzu var. Özellikle tur rehberleriyle yapılan gezilerde, bu rüzgar tünellerinde mutlaka birkaç saat harcanıyor ama gerçekten ilgi çekici bir mimaridir.
Rüzgar kuleleri (Badgir) binlerce yıldır, sıcak, kuru ve nemli iklimlerde doğal klima olarak kullanılan geleneksel İran mimarisinin önemli unsurlarıdır.
Bu kuleler sadece sıradan evlerde değil, aynı zamanda su sarnıçları ve camilerin üstünde yükselir.
Sıcak, kuru bölgelerde rüzgar kulelerinin altında bulunan sarnıç, nemin dengelenmesine yardımcı olur.
Çöldeki birçok binada, rüzgar kuleleri bir lavabo üzerine inşa edilmiştir. Su buharlaştığında, rüzgar bunu diğer odaların içine serin hava olarak taşır.
İran rüzgar kuleleri, tarihsel olarak 4000 yıl öncesine kadar gider. Ülkenin sert iklimine karşı, İranlılar hala şehir ve vadilerde, sık ve şiddetli fırtınaların yaşandığı yerlerde bulunan alanlar haricinde, çeşitli çöl kasabalarında rüzgar kulelerini icat ettiler.
Rüzgar kuleleri, orta ve güney İran, yani Yazd, Keşan, Bam ve Basra körfezi kıyılarında köy mimarisinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Rüzgar kuleleri, her yönden rüzgarı yakalamak ve evin içine yönlendirmek için, dört yönlü olarak inşa edilmiştir. Rüzgar kulenin tepesindeki millerin üzerinden geçerek, yapının içindeki hava akımı yukarı ve aşağı, iki yönde geçer.
Bir binanın iç ve dışı arasındaki sıcaklık farkı, hava akımlarının oluşumu ile sonuçlanan basınç değişimlerine sebep olur.
İran Yazd Ataşgah-Ateş Tapınağıİran Yazd Ateşgah-Ateş Tapınağıİran Yazd Ateşgah-Ateş Tapınağı
Ataşgah-Ateş Tapınağı
Her turist, bu şehri ziyaret ettiğinde 3000 yıllık geçmişten günümüze gelen alışkanlıkları görebilir. Burası Yedz şehrindeki önemli ve en eski Zerdüşt tapınaklarından biridir. Tapınak küçük bir bahçe içinde, bir tepenin üzerindedir ve yaprak dökmeyen ağaçlarla çevrilidir.
Avluda büyük bir yuvarlak havuz vardır. Cephe üstünde kanatlı bir figür vardır. Bu figür “Zerdüştlük yüce tanrısının görsel temsili resmidir.”
Tapınakta yanan ateş “kutsal alev” olarak kabul edilmektedir. Yani bir anlamda ateş “sembol” olarak düşünülmektedir. Çünkü “iyiliği” temsil ettiğine inanılıyor.
Genelde düşünüldüğü gibi Zerdüştler, ateşe tapmıyorlar. Ateş tanrının ışığı sayıldığından, kutsal mekanlarda daima yakılıyor ve her türlü dua ve tapınmalar ateşin önünde yapılıyor.
Nevruz kutlamalarında, ateşin üzerinden atlayarak arınma inancı var. Ateş aynı zamanda aile ocağını temsil ediyor ve insanları kötülüklerden koruyor. Bu yüzden, kutsal ateş hiç söndürülmeden yakılıyor.
Öte yandan, Zerdüşt dini öğretilerinde doğruluk ve dürüstlük esas alındığından İran hapishanelerinde çok nadir Zerdüşt bulunduğu da söyleniyor.
Kalın bir camın arkasında yanan alevin, 470 yıldır yandığına inanılıyor. Ateş, 1474 yılında buraya getirilmiş. Ateşin şu anda bulunduğu bina ise, 1940 yılında inşa edilmiş.
Yine söylenenlere göre, görevli rahipler, badem ağacı veya kayısı odunları ile ateşi 24 saat destekliyorlarmış.
Tapınağın ve ateşin bakımı için bir Zerdüşt rahip görev yapıyor. Ateşe fazla yaklaşılmaz, çünkü insan nefesinin bile ateşi kirlettiğine inanılıyor.
Bu rahip, nefesini kutsal ateşe vermemek için, ağzını bir bezle örtüyor. Ateşin önünde cam olmasının sebebi de budur.
Tapınağın duvarlarında ise Zerdüştlük dinine ait resim ve yazıtlar var. Bu yazıtlar içinde en ilgi çekeni “İyi düşün, İyi konuş, İyi yap”
Buraya dünyanın dört bir yanından Zerdüştler ziyarete geliyorlar. Dünyanın dört bir yanından Zeştüştleri buraya çeken ateşin yüzlerce yıldır nelere şahitlik ettiği inanılmaz.
Son bir not, Zerdüştler burada yaşadıkları sıkıntılar nedeniyle, kutsal ateşi Hindistan’a taşımayı düşünüyorlarmış.
Kültür Merkezi
Ateşgede’nin hemen yanındaki Kültür Merkezinde şehir halkı tarafından yapılmış hediyelik eşyalar (genellikle seramik), şehirle ilgili fotoğraflar, Zerdüşt dinine ait kitap ve semboller bulup satın alabilirsiniz.
Sessizlik kuleleri-Dakhma-Tower of Silence
Bunlar şehrin 2 km uzağında Dakhne denilen yerdedir. (Burayı ziyaret etmek için özellikle sabahın erken saatlerini tercih etmenizi öneririm)
Bunlar, Zerdüşt dini inancı gereği yapılan kulelerdir. Zerdüştler, inançları gereği ölülerini, şehrin yaklaşık 15 km dışında bir tepede bulunan ve sessizlik kuleleri olarak adlandırılan bu mezar yerine getirirler.
Ancak bu mezarlarda hiç ceset bulunmamaktadır. Çünkü Zerdüştlerin kutsal kitabı Avesta’ya göre: ölü bedenleri toprağa gömmek, beslendiğimiz toprağı kirletmek anlamına gelir. Yine ölü bedenleri yakmak ise, soluduğumuz havayı kirletmek demektir. Suya zaten bırakılması söz konusu bile olmaz.
Sonuçta: Zerdüştler, iki yüksek tepedeki kulelerin bulunduğu yere ölülerini getirip, dinlendirirler, yine aynı yerde bulunan derin su kuyusundan alınan suyla yıkarlar ve ardından kuvvetli biri, cesedi sırtında Sessizlik Kuleleri olarak adlandırılan yüksek tepelere çıkarır ve akbabalara sunarmış.
Bu sırada; ağıtlar yakılır ve ölülerin yakınları yine burada görülen bir evde toplanarak tepede biriken akbabaların cesetleri parçalamasını beklerlermiş. Bu sırada bedenin akbabalar ve vahşi hayvanlar tarafından parçalanmasına şahitlik eden bir rahip bulunurmuş.
Bu işlem kısa sürede biterse, ölenin günahlarından hemen kurtulacağına inanılır, hatta sol gözün, sağ gözden önce yenilip bitirilmesi, ruhun azap çekmesine işaret eder diye inanılırmış.
Sonuçta Zerdüştler, ölülerini, yüksek bir tepeye çıkarıp, üstü açık bir yapının içine bırakırlarmış. (Bu adet, yaklaşık 30 yıl önce yani 1980 yılında, İslam devriminden sonra terkedilmiş, yani daha önce uygulanıyormuş, şimdi ölülerini toprağa veriyorlarmış)
Evet, bir süre sonra ölünün kokusunu alan kartal, akbaba ve diğer leş yiyici ve yırtıcı kuşlar, gelip cesedi parçalarlar ve yok ederlermiş. Böylece ölülerin toprağı, havayı ve suyu kirletmediğine inanılırmış.
Daha sonra kalan kemikler yakılıyormuş. Kulelerden biri erkeklere, biri kadınlara ayrılmıştır.
Sessizlik kuleleri, bütün İran genelinde 5 tanedir ve bunlardan 2 tanesi Yezd şehrinde, 2 tanesi Kirman ve 1 tanesi İsfahan şehrindedir.
Su kemerleri
Yazd şehri bir çölde inşa edilmiş olmasına rağmen su sıkıntısı yaşanmıyor. Çünkü şehrin derinliklerinde kazılmış olan birçok su kemeri var.
Şehri ziyaret ederseniz, bu su kemerlerini mutlaka ziyaret edin. O sıcak ve kuru bölgede, uzun bir merdivenle aşağıya indiğinizde soğuk ve temiz su alanlarına ulaşabilirsiniz.
Şehirdeki su kanallarının 3.5 km uzunluğunda ve 100 yılda tamamlandığı söyleniyor.
İran Yazd Cuma Camiiİran Yazd Cuma Camiiİran Yazd Cuma Camii
Mescid-i Camii-Jameh Mescidi-Cuma Camii
Hemen dünyada 250.000 civarında Yezidi olduğu söyleniyor. Yezd şehrindeki Mescid-i Cuma ve 4 eyvanlı iç avlusu görülüyor.
Şehir merkezinde, 9’ncu yüzyılda yapılan Amir Chakhmaq meydanı (Emir Çakmak) daki bu cami, 1375 yılında Moğol hanı Abu Said tarafından yaptırılmıştır.
Daha önce, 12’nci yüzyılda burada Zerdüşt tapınağı bulunduğu ve caminin onun üzerine inşa edildiği söyleniyor.
Özellikle ilginç fayans işleri, yüksek ön parça, iki yazıtlı şanlı kapı pervazı, masmavi mozaik karolar ve iç duvar süslemeleri ilgi çekmektedir.
Yapının her iki yanında; İran ülkesinin en yüksek minareleri görülmektedir. Minaresinin yüksekliği 48 metredir.
Bu tarihi yapının yüksek minarelerinden birine çıkıp, şehrin muhteşem manzarasını izleyebilirsiniz. Çölün ortasında, çevresi surlarla çevrili ve çölle aynı renk olan şehir görülür. Özellikle burayı gece de ziyaret etmenizi öneririm çünkü aydınlatılıyor.
Burası 700 yıllık ve şehrin simgesi niteliğinde. Caminin en çok ilgi çeken yanı hikayesidir.
Bekar kızlar, çarşaflarına bir kilit takıp minareye çıkarlarmış. Kilidin anahtarını bu minareden aşağıya atarlarmış. Aşağıda bekleyen bekar gençlerden anahtarı yakalayan ile tatlı yemeğe giderlermiş.
Bu şekilde olan bir tanışmanın doğuracağı evliliğin hayırlı olduğuna inanırlarmış. Camiye bu nedenle halk çöpçatan camisi de diyormuş.
Caminin arka kapısından çıkınca, labirent gibi sokaklar başlıyor, yani kaybolma mümkün. Burada gezerken özellikle evlerin kapı tokmaklarına dikkat etmenizi öneririm.
Kapılarda iki tokmak var ve ses tonları farklı, bunlardan birisi erkek, diğeri kadınlar için. Böylece kapıyı çalanın cinsiyeti hemen anlaşılıyormuş.
12 İmam Türbesi
Şiilikte kutsal kabul edilen 12 imamın temsili cenaze törenleri burada yapılıyormuş. Yapı Selçuklu döneminde 11’nci yüzyılda (1037-1157) yapılmıştır. İmamların hiçbiri bu türbede gömülü değildir.
Dolatabad Garden
Buradaki Kerim Han Zand tarafından 18’nci yüzyılda yaptırılan bahçe içindeki köşk, güzel vitray pencereleri, karmaşık kafes çalışmalı güzel vitray pencereleriyle dikkat çekmektedir. Bahçenin peyzaj mimarlığı, sulama yöntemi ve yemyeşil bahçeler görülmeye değerdir.
Alexander Hapishanesi
Hemen 12 imam türbesinin karşısındadır. Yapı 1360 yılında Ziyaettin Hüseyin Rıza tarafından yaptırılmıştır. İlk yapıldığında medrese olarak kullanılmış, Sonradan İskender döneminde burası savaş esirlerinin tutulduğu bir yer haline dönüştürülmüştür. Yapının kubbeli çatısı ilgi çeker.
Şimdi ise içinde birçok hediyelik eşya, özellikle kilim satılan dükkanlar var. Daha doğrusu her oda, bir dükkan olarak kullanılmaya başlanmış. En alt katta ise bir kafe var.
Lari Evi
Geleneksel mimari, vitray pencereler, kapılar, zarif kemerler ve koltukları ile dikkat çeken yapı, Kaçar döneminde yaşamış bir yerel tüccarın evidir ve iyi korunarak günümüze kadar gelmiştir.
Su Müzesi
Çölün ortasında, bir su müzesi görünce mutlaka şaşıracaksınız.
İranlılar, 2000 yıldır, sulama ve içme suyunu taşımak için yer altı kanalları yapmaktadırlar. Bunlara “Qanat” ismi verilir. Quanat için su arandığında, su kaynağı yaklaşık 100 metre derinlikte bulunur.
Kaynak bulunduktan sonra, su yukarı çekilir. Böylece hem su ihtiyacı karşılanır hem de yiyeceklerin saklanması için serin bir ortam yaratılır. Mezede Qanat yapımı için kullanılan cihazlar ve fotoğraflar görülmektedir. Ayrıca yine müzede 50 metre derinlikte Quanat görülebilir.
Emir Çakmak Kompleksi
Burası 14’ncü yüzyıldan kalmadır. Binanın hemen önündeki Nakhl Palmiye ağacı dikkat çekmektedir. Bu ağaç “3’ncü İmam Hüseyin” in tabutunu temsil ediyormuş. Aşure günü öncesinde bu ağaç kılıç, para ve aynalarla süslenir, insanlar ellerinde davullar ve zillerle ağıtlar yakarak, Kur-an’dan ayetler okuyarak kutlamalar yaparlarmış.
İran Yazd Abarkooh Cypress Ağacı
Abarkooh Cypress Ağacı
Ağaç dünyanın ilk on yaşayan en eski organizmaları arasındadır. Bir Rus uzmana göre, 4000 yıldan daha eski olduğu söyleniyor. Bir Japon bilim adamı, ağacın yaşının 8000 olduğunu iddia etmiştir. Ağacın yüksekliği yaklaşık 28 metredir. Bu ağacın önünde fotoğraf çektirmeyi unutmayın.
İran Yazd Kartal Dağı
Kartal dağı
Yazd şehrinden otobüsle hareket ettiğinizde, muhteşem manzarası olan kartal dağını mutlaka görmelisiniz. Büyük dev kaya kütlesi, bir kartala benziyor. Oqhab-Kooh (Kartal dağı) olarak adlandırılan dağ, İslamieh tarihi köyünün yaklaşık 1.5 km yakınındadır. Deniz seviyesinden 2018 metre yükseklikte olan dağ, gerek dağcılar ve gerekse turistler için ilgi çekicidir.
Cham
Burası bir Zerdüşt köyüdür. Görünürde kimse yok. 2000 yıllık ağacın altında bir kapta ateş yanmaya devam ediyor. Köyün hemen ilerisinde ise, sessizlik kuleleri görülüyor.
Meybod
Şehrin 50 km dışındaki bir kasabadır. En çarpıcı tarihsel varlığı Narin Kalesinin tarihi MÖ.3’ncü yüzyıla dayanıyor. İran’daki en eski tuğla yapı olan kale, İran’ın İslam öncesi en önemli eserlerinden birisi. Halen restorasyonu devam ediyor. Kale girişi 2000 riyal. Kaleden şehrin görüntüsü muazzam.
Kervansaray
Şah Abbas’ın 999 kervansarayından biridir. İpek yolu üzerindeki kervansaraylar 50 km arayla inşa edilmiştir. Zira bir devenin bir günde alabileceği mesafe 50 km dir. Kervansaray içinde bir kilim müzesi var. Burada birkaç yüz yıllık kilimler sergileniyor.
Ayrıca kilim dokuma tezgahları da görülüyor. Kilimlere yapıldığı tarih ve ustanın ismi işleniyor. Kervansarayın hemen yanında, 300 yıllık bir postane binası var. İçinde o döneme ait fotoğraflar, kullanılan malzemeler, heykel tasvirleri bulunuyor.
Hemen karşısında ise buz evi var. Kışın evin önündeki havuzlara su dolduruluyor, gece donan sudan elde edilen buz, binanın içindeki devasa kuyuda depolanıyor.
Yazın bu buz satılıyor. Binanın yapısından dolayı sıcak havanın sürekli yukarı hareket ederek buzu koruduğu söyleniyor.
Chak Chak
Şehirden yaklaşık 52 km uzaklıktadır. Zerdüşt yerleşim yeridir. Kayalık bir tepeye konuşlandırılmış 1300 yıllık bu yer, Sasani Prensesi Nikbahun tarafından yaptırılmış. İsmi suyun kaynağından Tıp, Tıp (Chak Chak) şeklinde damlamasından geliyor.
Zerdüştler için önemli bir merkez olan burada binlerce kişi her yıl 14-18 Haziran tarihinde festival düzenliyor. Yani bir anlamda tüm dünyadaki Zerdüştler için bir haç yeridir.
Köyün tepelerindeki kaya tapınağında, sürekli yanan 3 ateş vardır ve her yıl 15-18 Ağustos tarihlerinde, 4 gün ve 4 gece boyunca burada ayin düzenleniyor. Beyazlar giyen Zerdüştler, bu ayinde tapınakta şarkılar söyleyip, tütsü yakıyorlar.
Orijinal yapıların neredeyse tamamen yok olduğu bu köy tekrar inşa edilmiş. Ancak tarihi hava yok olmuş. Daha çok terkedilmiş bir köy görüntüsü var. Tek ilgi çekecek yanı, belki de bulunduğu yer.
İlçe içinden geçen “Sumbas” çayının ismiyle anılıyor. Bir de, “Fellah” kelimesinin çıktığı bir yer olarak, burası öne çıkıyor. Yol boyunca, kaktüs ağaçları göreceksiniz.
Osmaniye Sumbas
ULAŞIM
Sumbas ilçesi ve Kadirli ilçesi arasındaki uzaklık: 12 km.dir. Osmaniye il merkezine, Kadirli ilçesi üzerinden ulaşım mümkündür. Sumbas ile Osmaniye il merkezi arasındaki uzaklık: 60 km.dir. Sumbas ilçesinin, Adana il merkezine uzaklığı ise: 30 km.dir.
Osmaniye Sumbas
TARİH
Sumbas bölgesi: konumu itibarıyla öne çıkmaktadır. Kapadokya Kilikya geçidinin, yukarı ovadaki ilk duraklarından biridir. Birçok egemenlik, burada üstünlük kurma mücadelesi içine girmiştir. Anadolu’da bulunan birçok uygarlığın izlerine rastlanılmaktadır.
Hititler: MÖ. 1750 yıllarında, Kayseri üzerinden Kilikya’ya inerler. Hitit kralı Tuthalis, Anavarza ve Sumbas bölgelerini ele geçirerek, doğuya yönelir. MÖ. 1750-1190 yılları arasında, bölge Hitit hakimiyeti altında kalır. MÖ. 860 yılında ise, Asurlar egemenliği ele geçirirler.
Kilikyalılar, MÖ.612 yılında, Anavarza’yı, kendilerine başkent yaparlar ve 200 yıl, bu süreç devam eder. MÖ.401 yıllarında, Persler, Kilikya krallığını kendilerine bağlarlar. Ancak: MÖ.333 yılında, Büyük İskender’e yenilince, bölgeyi terk ederler.
MÖ. 100 yıllarında, bölge Romalılar tarafından ele geçirilir. Dana sonraki süreçte: Abbasiler, 750 yılında, burada olan büyük depremin yıkıntılarını tamir ederek, Horasan’dan getirttikleri çiftçi ve mücahit Türkleri buraya yerleştirirler.
Zaten, yöre “Sumbas” ismini, Horasanlı Türklerden almıştır. Çünkü: Sumbas, bir Horasan nehri olan ve Hazar denizine dökülen Atrek nehrinin bir koludur.
Kutalmışoğlu Süleyman Bey: 1082 yılında, Sumbas ve çevresini topraklarına katar. 1178 yılında, Selçuklular yörede egemen olurlar. Bu egemenlik, 1243 yılındaki Kösedağ savaşına kadar devam eder.
1350 yılında, Dulkadirli Karacay Bey, yörede egemenliği ele geçirir. 1522 yılında ise, Osmanlılar yöredeki egemenliği ele geçirirler.
Evet, tüm tarihi süreç ilerler ve 1992 yılında, yöredeki iki önemli köy birleşerek Belediye teşkilatını kurarlar. Belediye ismi olarak “Sumbas” ismini alırlar. 1996 yılında ise, yöre ilçe statüsüne kavuşur.
GENEL
Çukurova’nın kuzeydoğusunda, Orta Torosların güneyindedir. İlçede, Akdeniz iklimi hüküm sürmektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır. Yüksek kesimler: çam ve meşe ağaçlarından oluşan ormanlarla kaplıdır. İlçenin ekonomisi: tarım, hayvancılık ve dokumacılığa dayanır.
FELLAH
Osmanlı döneminde, Mısır ülkesinden, Çukurova bölgesine çalışmak üzere, Arap kökenli işçiler getirilir. Bunlar, yerli halka, yani Çukurova yöresinde yaşayanlara çiftçiliği öğretsinler diye, bunların yaşadığı köyler kurulur.
Yörede, çiftçi anlamına gelen “Fellah” ismi, bunlara takılmıştır. Ancak, bu işçiler, yerli aşiretlerin baskıları sonucu, zamanla buralardaki köyleri ve yerleşim yerlerini terk etmişler ve Adana şehrine göçmüşlerdir.
Ancak, onların yaşadıkları bir yerleşim yeri “Araplı” köyü, nahiye olarak günümüzde halen faal.
Osmaniye Sumbas
GEZİLECEK YERLER
Osmaniye Sumbas Kalkan Kalesi
KALKAN KALESİ
İlçenin Esenli-Bağdaş yolunun 15 km. dedir. Kalenin aşağısında: Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari yapı kalıntıları görülmektedir. Roma dönemine ait kuyu, sütun parçaları ve yapı malzemeleri, çevreye dağılmış durumdadır.
Kale ise, bu bölümde, aşağıdan görülmeyen ve çıkılması zor bir kayalık üzerinde yapılmıştır. Sur kalıntısı: yaklaşık 50 metredir.
Ayrıca, kale içinde: 6×6 metre boyutlarında bir yapı kalıntısı görülüyor. Kalenin üzerinde bulunduğu kayalıktan: doğu ve batı geçitleri rahatlıkla görülmektedir.
Osmaniye Sumbas Merkez Camii
MERKEZ CAMİİ
İlçe merkezine bağlı, Karaömerli köyünde, tarihi bir camidir. Caminin, 1900’lü yılların başında yaptırıldığı tahmin ediliyor. 1930 yılında ise, çatısı tamir ettirilmiştir.
2007 yılından sonra, yeniden restorasyon çalışmaları yapılan caminin, tamiratı tamamlandıktan sonra, yeniden ibadete açılacakmış.
Osmaniye Sumbas Çem Kalesi
ÇEM KALESİ
Armağanlı köyündedir. İlçe merkezine, 5 km. uzaklıktadır. Yüksek kayalıklar üzerine kurulmuştur. Tepenin batı ve doğu cepheleri, çok dik ve ulaşılması imkansız şekilde, sarptır. Kaleye giriş: kuzeybatı yönündeki burcun solundan, üstü kemerli kapıdandır.
Giriş kapısının sol tarafında, taşa oyularak yapılmış ve oldukça yıpranmış bir kitabe var. Ayrıca: kapının hemen sağ yanında, daire içine oyulmuş, bir de “haç” motifi var. Ortaçağdan kalma olduğu sanılıyor.
Osmaniye Sumbas Kar Deresi Köprüsü-Taş Köprü
KARDERESİ (TAŞ KÖPRÜ) KÖPRÜSÜ
İlçenin kuzeybatısındaki, Kar deresi üzerindedir. Kitabesi bulunmadığından, kim tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Ancak, yapının mimari özellikleri incelendiğinde, Osmanlı döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir.
Yapım zamanı olarak ise, muhtemelen: 16-17.yüzyıl arası düşünülmektedir. Köprü: iri taşlardan yapılmıştır. Tek ve yuvarlak gözlüdür.
Çeşitli dönemlerde onarılmış olmasına rağmen, günümüzde, orijinal mimari özelliklerini kaybetmiştir. Burada: çok güzel bir alabalık tesisi var. Buralardan yolunuz geçerse, bu alabalık tesisine uğramayı ve alabalık yemeyi sakın ihmal etmeyin.
BAĞDAŞ YAYLASI
İlçe merkezine, 57 km. uzaklıktadır. Stabilize bir yolla ulaşılmaktadır, bu nedenle ulaşım biraz problemli.
Yaylanın etrafı: çam, ardıç, köknar ve sedir ağaçlarından oluşan ormanlarla kaplıdır.
Alt yapı hizmetleri nispeten yeterlidir. Elektrik, kır kahvesi, bakkal ve bir kısım yayla evi var. Burada, çadırlı kamp kurmak mümkündür.
HİNDAPLI HÖYÜK
İlçe merkezine bağlı Reşadiye köyünde 66 metre rakımda konumludur. Üzerinde tarım yapılan son derece yayvan formlu bir höyüktür. Höyükte yapılan araştırmalarda: son Kalkolitik ve İlk Tunç çağı, MÖ 2 binler ve Demir çağına ait çanak çömlek parçalarının yanı sıra çok sayıda yeşil sırlı seramik kırığı bulunmuştur.
KIZILÖMERLİ HÖYÜĞÜ
İlçe merkezine bağlı Kızılömerli köyü merkezinde 69 metre rakımda bulunan Kızılömerli höyüğünün eski ismi “Frengili höyük” tür. Höyük üzerinde halen kullanılan ve içinde eski Türk mezarları da bulunan bir mezarlık vardır. Höyükte yapılan araştırmalarda: İlk Tunç ve Demir çağlarına ait çanak çömlek parçaları toplanmıştır.
MUSTAFALI HÖYÜĞÜ
İlçe merkezine bağlı Küçükçınar köyünde 78 metre rakımda konumlu olan Mustafalı Höyüğü konik formunu korumaktadır. Eteklerinde tarım yapılan höyükten Son Kalkolitik, ilk Tunç, Orta Tunç çağları, Demir Çağı ve Roma dönemi gibi çeşitli dönemlere ait çok sayıda ve nitelikli pişmiş toprak kap kırıkları bulunmuştur.
NARLI HÖYÜK
İlçe merkezine bağlı Kızılömerli köyünün 1 km batısında, 54 metre rakımda bulunur. Höyük yayvan formdadır ve çok fazla tesfiye görmüştür. Höyükte bulunan taş aletlerin ve çanak çömlek parçalarının en eski örnekleri Kalkolitik çağa aittir. Höyükte ayrıca Tunç çağına, Demir çağına, Hellenistik ve Roma devirlerine ait pişmiş toprak kap parçaları da görülür.
GAVURKÖY NEKROPOLÜ
İlçe merkezine bağlı Alibeyli köyü Gavurköy mevkiinde bulunan Gavurköy Nekropolünde diğer nekropollerde olduğu gibi trapez ağızlı kaya mezarı ve yuvarlak ağızlı kuyu mezarları vardır. Ayrıca, mezar taşlarının yerleştirildiği oyuklar da bulunur.
SAMAİLHÖYÜK
İlçe merkezine bağlı Alibey köyünde, Gavurköy nekropolünün kuş uçuşu 500 metre güneyindedir. Kadirbey-Sumbas ilçesi sınırında, ovanın bitip arazinin yükselmeye başladığı noktada yükselen bir tepedir.
Hiç çanak çömlek kırığı bulunmayan tepenin üzerinde yöre halkının kuyu mezar olarak tanımladığı yuvarlak çukurlar ile özenle işlenmiş blok taşlarla örülü büyücek bir su havuzunu andıran, kare formunda bir başka çukur vardır.
Buranın bir nekropolden öte tepenin hemen arkasında, kuzeyinde kalan Gavurköy nekropolü ile bağlantılı bir Açıkhava kutsal alanı olduğu düşünülmektedir.