Kahramanmaraş Elbistan

Kahramanmaraş Elbistan

Kahramanmaraş’a bağlı, ama Malatya’ya daha yakın. Türkiye’nin en büyük ilçelerinden biri. Ekonomik yönleri güçlü. Çoğu insanımız tarafından, başka bir ülkede olduğu düşünülen, büyük bir yerleşim yerimiz. Yaklaşık 100 bin kişilik nüfusu var.

Kahramanmaraş Elbistan

ULAŞIM

Elbistan, il merkezi olan Kahramanmaraş’a, 162 km. uzaklıktadır. Elbistan-Afşin arası uzaklık; 26 km. Elbistan-Malatya arasındaki uzaklık; 120 km. Elbistan-Ankara arasındaki uzaklık: 615 km. Bu arada, Elbistan ilçesi girişinde uzun yıllardır bulunan bir tabela var: “Elbistan İline hoş geldiniz”

TARİH

İlçenin tarih sahnesindeki ilk ismi “Ablasta”dır. Bu kelimenin anlamına bakıldığında: Luvi dilinde, yani Hititçede “akan su” anlamına gelmektedir.

Yerleşim yeri, eski “Karaelbistan” beldesinin bulunduğu yerde, Ceyhan nehrinin iki yakasında kurulmuş ve yaklaşık bir yıl kadar, burada kalmıştır. Yani, Ceyhan nehrinin kıyısında kurulan şehir, büyük ihtimalle, “akan su” olarak isimlendirilmiştir.

Bölgede egemenlik kuran uluslar, sırasıyla: Hititler, Sümerler, Asuriler, İranlılar, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılar.

1085 yılında, Emir Buldacı tarafından, Elbistan ve yöresi: Bizanslılardan ele geçirilir. 1114 tarihinde meydana gelen büyük deprem, buranın tamamen yıkılıp harap olmasına neden olur. 1124 yılına gelindiğinde, yörede Dulkadiroğulları egemenliği görülür. Dulkadiroğlu Beyliğine, başkentlik yapmıştır. Ancak, 1507 yılındaki savaş sonunda yıkılınca, başkent, Maraş’a  taşınmıştır.

1522 yılında, yörede, Osmanlı egemenliği görülür. 17’nci yüzyılda, Anadolu topraklarında görülen bütün ihtilal ve isyanlarda, Elbistan yöresi, sığınma ve direnme merkezi olarak öne çıkmış ve bu durum üzerine, merkezi hükümet tarafından, bölgeye hiçbir imar yatırımı yapılmamıştır.

Kahramanmaraş Elbistan

GENEL

Ülkemizdeki, nüfus yoğunluğu açısından, en büyük 22’nci ilçedir.

Elbistan: ülkemizde, üç büyük ırmakla sulanan, en büyük dördüncü ovanın içindedir. Çevresi dağlarla çevrilidir. İlçe merkezi, Şardağ eteklerinde kurulmuştur. İlçe merkezinin çok yakınında doğan ve hemen ortasından geçen Ceyhan ırmağı, yörenin başlıca akarsuyudur.

Yörenin rakımı: 1100 metredir.

İklim durumu değerlendirildiğinde: bölgede, Akdeniz ve kara ikliminin egemen olduğu görülür. Buna bağlı olarak: kışlar soğuk ve nemli, yazlar ise kuru ve sıcak geçer.

Bölgenin ekonomik durumu: yörede tarımsal üretim etkindir. Bölge, Türkiye’nin en büyük et kaynağıdır. Tarım ve hayvancılık yanında, Türkiye Kömür İşletmeleri ve Şeker Fabrikasında, yöre halkı, işçi ve memur olarak çalışmaktadırlar. Ülkemizde, çerezlik ayçiçeği üretiminde, Elbistan, ön plandadır.

Ayrıca, biraz önce sözünü ettiğim gibi, yine ülkemizin en büyük şeker fabrikası, burada bulunuyor. Ayrıca, Afşin’de bulunan Termik Santralin kömürleri, Elbistan ilçesi sınırları içinden üretilmektedir. Çünkü, ülkemizin en büyük linyit kömürü rezervlerine sahiptir.

NE YENİR

Elbistan’da, sebze yemeği bilinmez. Varsa yoksa: Elbistan tava, kebap, lahmacun. Siz de, bunları, özellikle, “Elbistan Tavayı” denemelisiniz. Ama nerede derseniz, Ceyhan nehrinin doğduğu yer olan Pınarbaşı bölgesini öneririm veya Kale restoran olabilir.

GEZİLECEK YERLER

Kahramanmaraş Elbistan Karahöyük

KARAHÖYÜK

İlçe merkezine, 13 km. uzaklıkta; Karahöyük köyü içindedir.

Höyük: 19 metre yüksekliktedir. Boyutları ise: 350 x 350 metredir. Burada: 1931 ve 1946 yıllarında resmi arkeolojik kazılar yapılmış, ancak daha sonra herhangi bir kazı yapılmamıştır. Tabii bunun sonucunda, bugün yörede çok sayıda kaçak defineciler tarafından açılan çukurlar görülmektedir.

Burada yapılan kazılarda, Roma ve Hitit dönemine ait eserler bulunmuştur. Özellikle, Roma döneminde, burada yoğun yerleşme olduğu tespit edilmiştir. Büyüklüğü değerlendirildiğinde, Karahöyük yerleşkesinin, çevrede en büyük yerleşke olduğu anlaşılmaktadır.

Kahramanmaraş Elbistan Karahöyük

Höyüğün, Hurman çağı yönündeki sırtlarda, gömütler bulunmuştur. Ayrıca, Hitit dönemine ait, 4 yapı katı tespit edilmiştir. Bu katlarda yapılan kazılarda, birçok buluntu ele geçirilmiş olup, en önemlisi: üç yüzünde de hiyeroglif yazıt (canlı-cansız varlıkların şekilleri kullanılarak yazılan bir tür yazı) bulunan bir kalıntıdır. Yazının dinsel bir işlevi olduğu düşünülmektedir.

1947 yılında, höyüğün tam tepesinde, yaklaşık 2 metre derinlikte ve Hitit dönemine ait tabakada, bir evin temel taşının altından çıkarılmıştır. Bu kitabe: düz bir taşın ortasında açılan bir yuvaya oturtulmuştur. Kitabenin yüksekliği: 2.5 metre ve eni ise, 1 metre civarındadır.

Bu kitabenin, bir Hitit açık mabedinde, bir kaide üzerine konulduğu ve hemen yanında ise, kurbanların kanını akıtmak için bir yalak bulunduğu, yani tamamen kutsallık ifade eden bir simge olduğu düşünülmektedir. Ancak, yazıt, çok eskidir ve bilinen Hitit hiyerogliflerine uymamaktadır. Bu nedenle, tam olarak okunamamıştır.

Evet, tüm bunlar dışında, Karahöyük’te bulunanlar: boyalı-boyasız çanak ve çömlekler, gaga ve yonca ağızlı testiler, taslar, vazolar, aslan başlı vazolar, geometrik süs eşyaları, hayvan tasvirleri, ev ve şahıs eşyaları. Bunların çoğu, MÖ.2000 yıllarına tarihlenmektedir.

UFACIKLI KÖYÜ

İlçe merkezine, 20 km. uzaklıktaki bu köy yakınlarında, 3 tane şapel kalıntısı, sağlam olarak günümüze ulaşmıştır.

Şapeller, Roma döneminin sonu ve Bizans döneminin başlarına aittir. Ortadaki şapel, diğerlerinden daha büyük olup, diğerlerinden farklı olarak, pencere açılmıştır. Sağ yandaki şapelde ise, hemen giriş üstündeki kartal kabartmasına dikkatinizi çekerim. 1 numarası şapel: girişinden sonra merdivenle iniliyor.

Şapelin köşelerindeki sütunlar, Bizans sanatının güzel örneklerini sunuyor. Şapelin yan duvarlarında ve girişin karşısındaki duvarlarda ise, nişler var. 2 Numaralı şapel: diğerlerine göre daha büyüktür. Girişten sonra, büyük bir odaya ulaşılıyor. Bu odada, dışarıya açılan bir pencere var. 3 Numaralı şapel: diğer 1 ve 2 numaralı şapellere plan olarak benzemektedir. Giriş alınlığı üzerinde, diğer iki şapelde görülmeyen, kartal motifli bir kabartma var.

KIZ KALESİ

İlçe merkezine bağlı, Kale köyündedir. 150 metre yükseklikte bir tepe üzerine kurulmuştur.

Adının kaynağı, yapılış yılı ve yaptıranlar bilinmiyor. Kale yapısından, iki burç ve bunlara ait kalıntılar günümüze ulaşmıştır. Bu burçlardan bir tanesi, moloz taştan yapılmış ve ahşap örtülü imiş. Duvarlarda kiriş delikleri var, bunlara bakarak yapının üstünün ahşap örtülü olduğu düşünülüyor.

Kahramanmaraş Elbistan Ulu Cami

ULU CAMİ

İlçe merkezinde: Güneşli mahallesindedir.

Kitabesi yok. Bu yüzden, kim tarafından ve ne zaman yaptırıldığı net olarak bilinmiyor. Ancak, 16’ncı yüzyılda, Osmanlılar döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir. Yöredeki, nadir Osmanlı yapılarından biridir. Yapı: kesme taş, mermer ve tuğladan yapılmıştır. Minare: 1834 yılında onarılmıştır.

HİMMET BABA CAMİ VE TÜRBESİ

İlçe merkezindeki bu cami ve türbenin, yaklaşık 700 yıllık olduğu söyleniyor. Önce türbe yapılmış ve sonra da mescit, yani cami bölümü eklenmiş. Türbe: kesme ve moloz taş kullanılarak yapılmıştır. Üstte, konik bir çatı ile kapatılmıştır. Peki Himmet Baba kimdir?

Himmet Baba: Selçuklular döneminde, Elbistan’ın askeri valisidir. Ancak, adaletli ve güzel yönetimi sayesinde, halk tarafından çok sevilmiş ve sayılmış bir kişidir. Elbistan yöresine yapılan bir saldırı sırasında çıkan çatışmada: bir kılıç darbesiyle başı kopmuş, ancak Himmet baba, başını kolunun altına alarak, çatışmaya devam etmiştir.

Bunu görenler “Şu yiğide bakın” deyince, olduğu yere düşmüş ve bir daha kalkamamıştır. Bunun üzerine, halk, Himmet Baba’yı, düştüğü yere gömmüş ve daha sonra buraya cami ve türbe yaptırılmıştır.

ÇARŞI CAMİSİ-CAMİ-İ  ATİK

Mimari tarzı basittir. Danişmentliler tarafından yapılmış olma ihtimali yüksektir. Yapılış tarihi ise, muhtemelen 16’ncı yüzyıldır. Yapı: kesme taş ve tuğla kullanılarak yapılmıştır. Cami: 1886 yılında tamir görmüştür. Camiye bitişik olan minare ise, özgünlüğünü korumuştur. Caminin şerefesi, balkon biçimindedir.

Afşin tanıtımı.

Kahramanmaraş tanıtımı.

 

Kahramanmaraş Göksun


Kahramanmaraş Göksun: Göksun yöresini birkaç kelime ile anlatmam gerekse, şunları söyleyebilirim: soğuk hava, yemyeşil bir tabiat ve kendine has aksanları olan insanlar.
Bunların yanında, yol ayrımında olmasına rağmen, bu durumu avantaj olarak değerlendirememiş, çevresindeki bir Osmaniye gibi olamamış, şirin bir yöremiz.

Kahramanmaraş Göksun

ULAŞIM

İlçe merkezi bağlı bulunduğu Kahramanmaraş il merkezine, 90 km. uzaklıktadır. Göksun-Kayseri/Pınarbaşı arasındaki uzaklık: 94 km. Göksun-Elbistan arasındaki uzaklık: 71 km. Göksun-Malatya arasındaki uzaklık: 195 km. Göksun-Gaziantep arasındaki uzaklık: 171 km.

Kahramanmaraş Göksun

TARİHİ

Göksun yöresi hakkında elde edilen en eski bilgiler, bir zamanlar, buranın bir Asur kolonisi olduğu yönündedir. Çünkü: ilçe merkezindeki höyükte yapılan kazılarda, Asur medeniyetine ait olduğu sanılan bir kısım çanak-çömlek ve tabletler ele geçirilmiştir. Asurlular, özellikle, bölgedeki en büyük ticari kolonileri olan “Kültepe” yani günümüzdeki “Kayseri” şehrine giderken, buradan geçmişlerdir.

Takip eden dönemde ise, bölgede Medler, Persler ve sonra da Romalılar egemenlik kurmuşlardır. MÖ.333 yılına gelindiğinde, Makedonyalı Büyük İskender, İssos ovasında son Pers kralı III. Darius’u yenince, bölge tamamen kendisinin hakimiyeti altına girer. Sonraki Roma döneminde ise, bölge, yol güzergahında bulunması nedeniyle, bir konaklama beldesi olarak kullanılmıştır.

1071 yılından itibaren ise, bölgedeki hakimiyet, Türklere geçer. Sultan Alpaslan’ın komutanlarından Çavuldur Bey ve Afşin Bey, bölgeyi tamamen ele geçirirler. 1515 yılında ise, Yavuz Sultan Selim, yöreyi Osmanlı egemenliğine sokar.

Göksun, 1908 yılında, Kahramanmaraş iline bağlı bir ilçe haline gelmiştir. Yörenin ismi: “Cocussus” yani “Kokusus” kelimesinin türemesinden gelmiştir. Cocussus ismi, yörenin Roma dönemindeki ismidir. İsim, Bizans döneminde “Koksen” olarak değişmiş ve daha sonra “Köksun” ve “Göksün” olarak değişmiştir.

Kahramanmaraş Göksun

GENEL

Bölge ormanlık olması nedeniyle, Kereste fabrikaları bulunmakta olup, yöre insanının ekonomik etkinliğini sağlamaktadır. Bunun dışında, Göksunlular: tarımla uğraşırlar ki, başlıca üretilen tarım ürünleri: buğday, şeker pancarı, fasulye, nohut, elmadır. Ama, Göksun yöresinin en lezzetli meyvesi kirazdır. Kiraz, kalitesi ve lezzetiyle öne çıkar.

Yörede, Akdeniz iklimi hüküm sürmekte olup, bunun yanında Torosların olumsuz etkisi ve yükseklik nedeniyle, deniz etkisi görülmemektedir. Buna bağlı olarak yazları sıcak ve kurak, kışları ise soğuk ve kar yağışlıdır.

Hem de o kadar soğuktur ki, yılın 5 ayı, kar yerden kalkmaz, hatta Mayıs ayında kar yağdığı görülmüştür. Ancak, bölgedeki bu değişik iklim örtüsü, doğal bir klima gibi de görev yapar. Özellikle, Karadeniz iklimini andıran yapısı, bölgenin bir kısım yerinde, fındık üretimi yapılmasını sağlamaktadır. Ayrıca, bölgede bulunan 3000 civarında bitki türü, buranın botanik alanında da önemini ortaya koyar.

NE YENİR-NE İÇİLİR

Göksun yöresini yolunuz düşerse, tadacağınız başlıca yerel lezzet “Çerkez tavuğu” dur. Çünkü, burada Çerkezler yaşıyorlar.

GEZİLECEK YERLER

Kahramanmaraş Göksun Höyük

GÖKSUN HÖYÜK

İlçe merkezindeki bu höyük, halen su deposu olarak kullanılmaktadır.
Ancak, 300 x 150 metre boyutlarında ve 12 metre yüksekliğindeki bu höyükte yapılan araştırmalarda, MÖ. 2500 yıllarına kadar tarihlenen, çanak-çömlek parçaları bulunmuştur.
Yine, aynı döneme ait ve “Göksun Yazıtı” olarak isimlendirilen bir kalıntı, günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.
Höyük üzerinde bulunan “Kalepark” isimli yerde, çayınızı içerken, ilçenin panoramik manzarasını izleyebilirsiniz.

BÜYÜK KIZILCIK İÇMESİ

İlçe merkezine 16 km uzaklıkta, Büyük Kızılcık köyü yakınındadır.
Söylenenlere göre, kaplıca suyu içildiğinde idrar yollarıyla böbreklere ve yıkanıldığında ise, cilt hastalıklarına iyi gelmektedir. Burayı, günübirlik ziyaret edebilirsiniz, konaklama tesisi yok.

AYBASTI KALESİ

İlçe merkezine bağlı, Yağbasan ve Varsak köylerinin bulunduğu bölgedeki Hançer deresi kanyonundadır.
Antik dönemde birçok medeniyet tarafından kullanıldığı tahmin edilen kalenin üzerinde, demir madeni var.
Kalede, yüzeyde, birçok çanak-çömlek parçalarına rastlanmaktadır.

HAMAMGÖZÜ

İlçe merkezine bağlı, Büyükkutlu ve Küçükçamurlu köyleri arasındaki bölgedeki, antik döneme ait bir şehir kalıntısı bulunmaktadır. Çok geniş bir alana yayılan, bu şehir kalıntısında, bir zamanlar: 10 bin civarında insan yaşadığı tahmin ediliyor.
Bu antik şehir, kurulduğu dönemde, sulak bir alana yerleştirilmiştir. Şehrin arka bölümünde ise, korunma amaçlı, yüksekçe bir tepe görülmektedir.

Kalıntılar içinde, hamam olarak nitelendirilen bir yapı yıkıntısı var. Burada: hemen öndeki bir sur kalıntısı ve kemer kalıntıları dikkat çekmektedir. Çevrede ise, birçok kaya mezar bulunuyor. Çevrede dolaştığınızda, yaklaşık 400-500 metre uzaklıkta, yine bir amfi tiyatro olduğu düşünülen bölümün sahne kalıntılarını görebilirsiniz. Bu tiyatronun hemen yanında: kayalar içine oyulmuş bir kilise ve sunak bölümü görülüyor.

Kahramanmaraş Göksun Roma Yazıtı

ROMA YAZITI

İlçe merkezine 5 km. uzaklıktaki Temurağa köyünün yakınlarındadır.
Buranın: MS.4 ile 5’nci yüzyıllar arasında bir Roma yerleşim yeri olduğu anlaşılmıştır.
Burada: bir yazıt var. Yazıt: mozaik üzerinde, 3 x 6 metre ebatlarında ve 5 satırdır. Bitkisel ve geometrik motiflerle süslüdür. Yazıtta bulunan yazının anlamı: “Eşin Hedia ve çocuklarınla, burada sağlıklı banyo yap.

İphikradtes, düşmanlarına karşı müşfik, dostlarına karşı kararlı ol, tek başına olsan bile kendini büyük bir kalabalık gibi sunarak, en güzel şekilde yaşa, benim için ne istiyorsan, Tanrı, sana iki katını versin“
Evet, güzel ve anlamlı bir yazıt, yöreye yolunuz düşerse, mutlaka gidin ve görün.

MERYEMÇİL YAYLASI

Meryemçil yaylası, birçok yayla bulunan Göksun yöresinin en gözde yaylasıdır. Hatta: ünlü ozan Karacaoğlan’ın ezgilerinde de, bu yayladan söz edilmiştir.
Evet, yayla, Geben beldesine 10 km. uzaklıktadır. Tarihi ipek yolu üzerinde bulunması nedeniyle, stratejik öneme sahiptir.

Yaylanın en önemli özelliği: boğaz yönünde hava akımının olması ve havanın rutubetsiz oluşudur. Yayla bölgesinde alışveriş yapabileceğiniz herhangi bir yer yok ve bu yüzden, ihtiyaçlarınızı Geben beldesinden karşılayabilirsiniz. Evet, bu yayla, özellikle Çukurova bölgesinde yaşayanların yaz sıcaklarından kaçtıkları bir yer olarak önem kazanıyor.

Kahramanmaraş Göksun Berit Gümüşkayalar Mağarası

BERİT GÜMÜŞKAYALAR MAĞARASI

İlçe merkezine bağlı, 35 km. uzaklıktaki Ericek kasabasındadır.
Kasabanın Haytalar mezrasında, karnıyarık mevkiinde, 70 yerden su kaynamakta ve bunlar, Esendere çayını oluşturmaktadır. Bu gözlerin hemen yukarısında ise, iki tane gümüş kayası mağarası bulunuyor. Bunlardan yeni açılan bir tanesinin içinde, traverten
oluşumları, kolon ve havuzun içinde oluşan adacık, ziyaretçilerin yoğun ilgisini çekmektedir. Burada ayrıca Karagöl ve Berit kızı kayası da görülebilir.

Pınarbaşı tanıtımı.Kayseri Pınarbaşı

Elbistan tanıtımı.

Kahramanmaraş tanıtımı.

 

Tokat Erbaa

Tokat Erbaa

Kavak ağaçları, kargalar ve tarih severlerin ilgisini çekebilecek “Horoz Tepesi”. İşte, Erbaa ve hatta bazılarınca “Erbağ” olarak isimlendirilen ve ana yol üzerinde bulunan bu şirin ilçemizi tanıtabilecek birkaç kelime.  Ayrıntı isterseniz, buyurun hep birlikte Erbaa’yı gezelim.

 

ULAŞIM

Erbaa’nın, il merkezi olan Tokat’a uzaklığı: 81 km. dir ve bu mesafe 50 dakikada alınmaktadır. Erbaa-Amasya arasındaki uzaklık: 121 km. Erbaa-Niksar arası uzaklık: 41 km. Erbaa-Ünye arası uzaklık: 119 km. Erbaa-Ankara arası uzaklık: 382 km. Erbaa-İstanbul arası uzaklık: 734 km.

TARİHİ

İlçenin adının kelime anlamı, Arapça olup “Dört” anlamına gelmektedir. Çünkü: dört yerleşim biriminin birleşmesiyle oluşmuştur. Resmi kayıtlarda, 18.yüzyıldan itibaren, Erbaa ismi kullanılmaktadır.

Yörenin tarihi geçmişi incelendiğinde: Kelkit havzası ve yöresinde, Hititlerin yerleşim alanlarının bulunduğu anlaşılmıştır. Hititler ve Frigler: MÖ. 2000-6000 yılları arasında, birçok yerleşim birimi kurmuşlardır.

Osmanlı arşivlerinde ise, bölge hakkında “Kaza-i Erbaa” denilmektedir. Bu yörede kurulan “Erek” nahiyesi, 1872 yılından itibaren, Amasya sancağına bağlı bir ilçe olarak teşkilatlanmış ve Erbaa ismini almıştır. 1892 yılında ise, Tokat’a bağlanmıştır.

Aslında Erek nahiyesi, 1941 yılındaki depremde büyük hasar görmüş ve yaşanmaz hale gelince, fay hattında kalan bu bölge terk edilmiş ve daha güneye, toplu halde göç eden halk, Erbaa’yı kurmuştur.

Deprem sonrası kurulan yeni yerleşim yerinde, güzel bir planlama yapılmış olup, özellikle bütün resmi dairelerin birbirine 5-10 dakika uzaklıkta bulunması, büyük bir özelliktir.

 

GENEL

Orta Karadeniz bölgesinde, Yeşilırmak havzası üzerindedir. Karadeniz ve İç Anadolu bölgeleri arasındaki, bir geçiş alanıdır.

İlçe merkezinin, denizden yüksekliği: 248 metredir.

İklim: bölge bir geçiş alanı olduğundan, belli bir iklim tipinin hüküm sürdüğü söylenemez. Ama sonuçta, etkin olan hava şartları: kışları yağışlı ve ılık, yazları ise, ılık ve yağışlı geçmektedir.

En uzun mevsim: Sonbahardır. Özellikle, yörede, son yıllarda yapılan barajlar, iklim şartlarının ılıman olmasına neden olmuştur.

Yörenin bitki örtüsü incelendiğinde, ilginç bir durum ortaya çıkıyor. Çünkü: Karınca dağı eteklerindeki “Çatalan” bölgesinde: sadece Akdeniz iklim şartlarında yetişen “Lübnan Sedir” ağaçları görülüyor. Bunlar: güzelliği ve ekonomik değerleri nedeniyle, koruma altına alınmıştır.

Yörenin ekonomik etkinliği düşünüldüğünde: tarımın başta geldiği görülmektedir. Tarım ürünleri olarak ise: şeker pancarı, tütün, patates, domates, kuşburnu, ceviz, buğday, pirinç ve her türlü sebze ve meyve yetiştirilmektedir.

İlçe, yaşayan nüfus oranını değerlendirildiğinde, kilometre kareye düşün insan sayısı olarak, ülkemizdeki birçok il ortalamasının üzerindedir.

NE YENİR.NE İÇİLİR

Erbaa yöresinde: keşkek, nohut yahnisi ve mıhlama yiyebilirsiniz. Özellikle: pancar ve domates mıhlamasını tercih edebilirsiniz. Bunları beğenmeseniz, elbette, yöreye has “Tokat Kebabı” tercih edebilirsiniz. Erbaa da da, bunu çok güzel yapıyorlar.

 

NE SATIN ALINIR

Yörede: bol miktarda, kuş burnu yetişiyor. Bu nedenle: kuşburnu reçeli, kuşburnu pekmezi yapılıyor ki, gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için, hediyelik olarak mutlaka satın almalısınız.

 

GEZİLECEK YERLER

Tokat Erbaa Horoz Tepesi-Dere Mahallesi

HOROZ TEPESİ-DERE MAHALLESİ

Burada: MÖ. 3000 yıllarında, Hitit medeniyetinin izleri ve özellikle kral mezarları bulunmuştur. Ancak, tam olarak arkeolojik araştırmalar yapılmamıştır.

Toprak altında bulunan tarihi kalıntıların, Hititlere ait olduğu sanılmaktadır.

Yani: henüz dokunulmamış, tarihi bir hazinedir. Alacahöyük yöresinden başka, değişik yerlerde kral mezarlarının bulunduğu kanıtlanmıştır.

Burada, 1954 yılında, iki mezar kazılmış, bir tanesi boş bulunmuş ve bunun defineciler tarafından boşaltıldığı ve yurt dışındaki buluntuların buraya ait olduğu düşünülmüştür. Diğer kazılan mezar yapısında ise, ilginç buluntular ele geçirilmiştir.

Tokat Erbaa Horoz Tepesi-Dere Mahallesi

Burada yapılan araştırmalarda, mezarların, MÖ. 3000 yıllarına ait olduğu anlaşılmış olup, mezar içinde: madeni ve altın süs eşyaları bulunmuştur. Bunların arasında en göze batanı ise, altından yapılmış, bebeğini emziren bir kadın heykelidir.

Evet, bunlar Hitit uygarlığının en muhteşem dönemlerinde, olağanüstü armağanlar ile gömülen yöneticilere ait çok zengin mezarlardır. Mezarların, 4 metre ötesinden başladığı düşünülen yerleşim yeri bölgesinde ele geçirilen çanak-çömlek parçaları da, aynı dönemleri işaret etmektedir.

Bu buluntu, halen Ankara-Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergileniyor. Bunun dışında: hayvan şekilli bir alemde bulunmuş. Bu da, aynı müzede koruma altına alınmıştır. Tüm bunların dışında, kaçak kazılarda elde edilen birçok Horoztepesi eseri ise, dünyanın çeşitli yörelerindeki müzelerde sergileniyor.

Bulunan eserlerin durumu değerlendirildiğinde, yörede büyük ve kültürel önemi öne çıkan bir yerleşim bulunduğu anlaşılmaktadır. Özellikle: Dere Mahallesi mezarlığının, eski bir yerleşim yeri ve kral mezarlığı üzerine oturduğu ortaya çıkmıştır.

Ancak: burayı görmek isterseniz: sadece tarlalar, tarlalar arasında günümüze kadar ulaşan bir mezarlık var.

KİLİSE SUYU

İlçenin, Çamdibi köyünün 1 km aşağısından çıkan bir kaynak suyudur. Buradan: bir değirmeni döndürecek kadar çıkan su, gayet temiz ve berraktır. Burada: yapı tarzına bakıldığında: içteki suyun, güzelce toplanarak, büyük bir kaynak şekline dönüştürüldüğü görülüyor.

Toplanan bu su: içmede ve arazi sulamada, kullanılıyor.

Eskiden, önünde demir bir kapısı bulunduğu söylenen kaynak: Roma döneminde tapınak olarak kullanılmıştır. Çünkü: Roma kültüründe: bu şekilde ve özellikle su kaynağı bulunan yapıların, tapınak olarak kullanıldığı bilinmektedir.

Küçük bir kapı ile dışarıya açılan kaynak mağarasının, Roma dönemindeki törenlerde kullanıldığı tahmin edilmektedir.

 

BOĞAZKESEN KALESİ

Kale köyündedir. Köyün resmi adı: Kaleköy’dür. Tarihi geçmişi, 2000 yıl öncesine kadar gitmektedir. Antik dönemde, Kral Mihridat, kalede yaşarmış. Önceleri, savunma amaçlı olarak kullanılan kale, takip eden Osmanlı döneminde ise, hapishane yani zindan olarak kullanılmıştır.

Çünkü, yazılı kaynaklarda bu konuda bilgi bulunmaktadır. Buna göre: 1775 yılında, Tokat yöresinde eşkiyalık yapan Biskenili Emin, Erbaa yöresinde de eşkiyalıklarına devam edince, yakalanır ve Boğazkesen kalesine hapis olunur.

Günümüzde: Erbaa’nın yüksek kesimlerinde ve özellikle Tepeşehir ve İsmetpaşa Mahallelerinin üst kısımlarında: midye kabukları bulunmaktadır. Buna göre: kaleboğazı mevkinin, eskiden kapalı olduğu ve bugünkü ovanın, antik dönemlerde, büyük bir göl olduğu ortaya çıkmaktadır.

Hatta: kalede yaşayan krallardan birinin eşinin, Lübnanlı olduğu ve buna bağlı olarak, Sedirlik denilen mevkiinin, Lübnan Sedir ağaçları ile kaplı bulunduğundan anlaşılmaktadır. Çünkü: bu küçük ormanlık alanda yapılan incelemelerde, bu ağaçların burada bulunması, başka bir şekilde izah edilememektedir.

Evet, kaleboğazı denilen yerde, bir de taş köprü var. Bu köprünün de, yapım tarihi ve yaptıran bilinmiyor.

Ancak, Yavuz Sultan Selim, bu köprüyü bir zamanlar tamir ettirmiş ve Mısır seferine giderken, bu köprünün üzerinden geçmiştir. Köprünün ayağında, taşa işlenmiş, iki haç işareti var. Ancak, daha önceleri, söylenenlere göre, burada “kartal” figürü varmış.

SİLAHTAR ÖMER PAŞA CAMİİ

İlçenin, Akça kasabasındadır. Caminin kitabesi yoktur ve bu yüzden, yapılış tarihi ve yaptıran bilinmemektedir. Ancak: Silahtar Ömer Paşa tarafından, 1688 yılında yapıldığı tahmin edilmektedir. Giriş kapısı gösterişlidir.

Yanının üst bölümü: ahşaptır. İç mekanı örten ahşap tavan ve minber, görülmeye değer. Yani, dıştan sade, içten ise çok zengin görünüşlüdür. Minaresi ise, kesme taştan yapılan bir kaide üzerine oturtulmuş, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir.