İstanbul Beyoğlu

İstanbul Beyoğlu
 

BEYOĞLU SURURİ PARK

Beyoğlu İlçesinde, Sururi Mehmet Efendi Mahallesinde, Beyoğlu’nda Bahriye Caddesindedir.

1997 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılmıştır. Özellikle süs havuzu görülmeye değerdir. Ayrıca park alanında: çocuk oyun alanları ve basketbol sahası bulunmaktadır.

 

SURURİ MEHMET EFENDİ CAMİİ

Sururi Mehmet Efendi Mahallesinde, Aynalı Çeşme Caddesindedir.

Cami, kitabesine göre 1561 yılında Muslihiddin Mustafa Efendi tarafından yaptırılmıştır. Cami, zaman içinde harap olmuş ve 1956 yılında temelden itibaren yeniden yapılmış ve 1962 yılında ibadete açılmıştır. Yani günümüzde görülen caminin herhangi bir mimari özelliği yoktur.

Beyoğlu Ayios Konstantinos Kilisesi

BEYOĞLU AYİOS KONSTANTİNOS VE AYİA ELENİ KİLİSESİ

Tarlabaşı’nda Kalyoncukulluk caddesi Kammer Bostan Sokaktadır.  

Kilise, bölgenin en eski 2’nci kilisesidir. Kilise, Tanzimat dönemi sonrasında inşa edilmiştir.

Kitabesinde kilisenin inşasına 1856 yılında başlandığı ve 1861 yılında ibadete açıldığı yazılıdır. Mimarı Konstantinos Karatzas’dır. 9 Nisan 1861 tarihinde Patrik II Iohakim tarafından kutsanarak ibadete açılmıştır.

Kilisenin ithaf edildiği kişi; Aziz Konstantinos ve Azize Eleni: Roma döneminde Hıristiyanlığı ilk kabul eden imparator ve annesidir. Eleni, ölümünden sonra Roma şehrine gömülmüş ve Azize mertebesine yükseltilmiştir. Eleni, Kudüs’e gitmiş ve orada “İsa’nın haçını” bulmuş ve İstanbul’a getirmiştir. Ancak bu kutsal haçın nerede olduğu elbette bilinmiyor.

Evet kilise yapısının mimari stili barok ağırlıklıdır. Yüksek duvarların çevrelediği bir avlunun ortasındadır. Kubbede: Pantokrator İsa, pantantiflerde ise 4 İncil yazarı resmedilmiştir. Batı cephesinde çan kulesi vardır. Çan kulesi 1903 yılında yapılmıştır.

En büyük özeliği ise, çatı kısmındaki bir çıkıntıda bulunan “saat” tir. Kilise, 6-7 Eylül olaylarında kısmen tahrip edilmiş, 1960 yılında onarılarak yeniden ibadete açılmıştır.

İstanbul Beyoğlu
 

ADAM MİCKİEWİCZ MÜZESİ

Tarlabaşı, Kalyoncu Kulluğu Mahallesi Serdar Ömer Caddesi Tatlı Badem Sokaktadır. Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğünün yan sokağındadır.

Adam Mickiewicz: Polonyalı bir vatansever ve devrimci şairdir. Vatanları için dünyanın birçok köşesine dağılmış Polonyalılara milli şiirleriyle destek olmuştur.

Ruslar, Polonya’yı işgal ettiğinde, ülkesinin özgürlüğü için bir örgüt kurmuş, ama daha sonra Fransa’ya sürgüne yollanmıştır.

İstanbul Beyoğlu
 

1848 yılında Osmanlı İmparatorluğu, Rusya ile savaşa başlayınca Kırım’da bir Polonya lejyonu oluşturulur. Çünkü aynı yıllarda Polonya Rus işgali altındadır.

Adam Mickiewicz, 1855 yılında bu lejyona destek vermek ve aralarındaki sorunları çözmek için İstanbul’a gelir ve bir süre Galata’da bulunan Saint Lazar Manastırında kalır.

Daha sonra bu eve taşınır. Bu evde: Adam Czartoryski (sonradan Polonezköy’ü kurmuştur) ve yazar T.T. Jez ile birlikte yaşarlar.

İstanbul Beyoğlu
 

Ev: 3 katlıdır, her katta küçük 2 oda vardır. Bu ev Kırım Savaşında, Polonyalıların toplandığı ve hararetli konuşmaların yapıldığı bir merkezdi. Şairin evinde kalan yakın arkadaşlarından Sobozowki o dönemde gönüllü olarak Kırım Savaşına katılır.

Ancak, İstanbul’da bu evde, kolera salgını sonucunda ölür ve cesedi Paris şehrine götürülerek orada gömülür. Ancak bir başka kaynakta mezarının Krakow şehrindeki Wawel kalesinde olduğu da söylenmektedir.

Kurtuluş semtindeki çadırlarda bulunan hastaları ziyaret ettiği sırada “Kolera” kaptığı tahmin edilmektedir. 26 Kasım 1855 tarihinde Tarlabaşı’nda bulunan bu evde ölür.

Bir süre yaşadığı bu ev ise, 1870 yılında çıkan yangın sonucu yanar ve tamamen yok olur.

İstanbul Beyoğlu
 
Adam Mickiewicz Müzesi

Daha sonra, Türkiye’ye iltica eden Polonyalı aristokrat Jozef Ratynski,  Adam Mickiewicz anısına bu eski binayı İstanbul Belediyesinden satın alır ve yeniden yaptırır.

Bina, 1955 yılında “Müze” olarak açılır.

Müzenin en ilginç yanı: şairin zorluklarla dolu yaşamını, günümüzde gözler önüne sermesidir.

Binanın mahzenindeki bir oda, şairin sembolik kabrine tahsis edilmiş, içine haç ve üzerine 26 Kasım-30 Aralık 1855-Adam Mickiewicz’in geçici kabri yazısı bulunan bir levha yerleştirilmiştir. Ayrıca şairin yüz kalıbının kopyası bulunmaktadır.

Birinci katta: Polonya’nın tarihi, gelenek ve görenekleri, şairin kişisel eşyaları, şiir kitapları, mektupları, çeşitli fotoğrafları sergileniyor. İkinci katta ise, şairin şiirlerinin ilk baskıları ve fotoğrafları sergileniyor.

 

ÇATMALI MESCİT CAMİİ

Çatma Mescit Mahallesi, Çatmalı Mescit Kuyu Sokaktadır.

Rivayete göre: Güzelce Kasım Paşa, Camiikebir’i yaparken, kızı Belkıs Hanım “Bu camiden artan malzeme ile bu civarda benim adıma derme-çatma bir mescit yaptırın” der ve bunun üzerine bu mescit Belkıs Hanım adına yaptırılır ve “Çatmalı Mescit” denir.

Evet, günümüzde cami yapısı, kare şeklindedir. Yapının yanındaki arsa Diyanet Vakfı tarafından satın alınmış ve 1989 yılında, buraya 5 katlı Kur’an Kursu olarak kullanılan bir yapı inşa edilmiştir.

Caminin karşısındaki 2 katlı bina da satın alınmıştır. Bun binanın alt kısmına Şadırvan yapılmış, üst kısmı ise lokal olarak kullanıma ayrılmıştır.

İstanbul Beyoğlu
 

ÇATMA MESCİT HAMAMI

Çatma Mescit Mahallesi, Hayratçı Sokaktadır.

Hamamın yapılmasında bir rivayet vardır. Buna göre: “MimarSinan, Kasım Paşa adına Kasımpaşa Cami ve Büyük Hamamı yapmıştır. Ancak dönemin ileri gelen devlet adamları, Büyük Hamama, ahali ve işçi sınıfının girmesini kabul etmezler.

Bunun üzerine Mimar Sinan, çevrede bulunan ve Haliç Tersane inşaatında çalışan içiler için “Çatma Mescit Hamamı” nı tasarlamıştır. Çatma Mescit Hamamı, Mimar Sinan tarafından Kasım Paşa’nın kızı Belkıs’a hediye edilmiştir.

 

PLATİN APARTMANI

Çukur Mahallesinde, Tek Kuyulu Sokaktadır.

İstanbul Tarlabaşı bölgesinde, günümüze ulaşmış nadir yapılardan birisidir.

Giriş kapısı üstünde kitabesi vardır.

Kitabede 1909 ibaresi yazılıdır. Ancak mimarı bilinmez.

Kitabenin solunda ise “APARTIMAN” ve sağında ise “PLATİN” yazılıdır.

Yapının bodrum katı depo, zemin katı dükkan, üst katları konut olarak düzenlenmiştir.

6 katlıdır. Çatı katına sonradan kat ilave edilmiştir. Apartmanlaşma ile birlikte, küçük de olsa bahçelerin yok olmaya başladığı dönemde yapılmıştır. Cepheleri bitki figürleri ile bezeli bir örnektir.

Geçmiş süreçte, yapı birçok kez el değiştirmiş, ancak herhangi bir onarım yapılmamıştır.

Günümüzde burada çeşitli ticari kuruluşlar, dükkanlar bulunmaktadır.

İstanbul Beyoğlu
 

 EMEKYEMEZ CAMİİ

Emekyemez Mahallesinde, Tutsak Sokaktadır.

Cami, Hüsamettin Efendi tarafından, 1590-1591 yılları arasında yaptırılmıştır.

Cami yapımında çalışan işçileri ücretleri, alın teri kurumadan verildiği için “Emekyemez Camii” ismi verilmiştir.

Cami, 1884 yılında onarım görmüştür. Bir dönem depo olarak da kullanılan caminin, sadece duvarları kalmıştır. Yapıldığı dönemde Galata surları içinde ve ahşaptır.

Cami, 1948 yılında yenilenmiştir.

Cami kenarında üçgen bir alanda hazire vardır. Burada, ikisi yakın dönemde yapılmış, toplam 3 tane kabir bulunur. Bu kabirlerin şahidesiz olduğu görülür.

 

YOLCUZADE HACI ÖMER EFENDİ TÜRBESİ

Emekyemez Mahallesi Gümüş Gerdan Sokaktadır.

Yolcuzade Hacı Ömer Efendi, doğum tarihi bilinmez, ölüm tarihi 1678 yılıdır. Türbe, günümüzde camiye bitişiktir. Tarihi Galata surlarının içinde kalan türbe yapısı, 1940’lı yıllarda harap haldedir. Günümüzde ise, türbenin üzerinde apartman vardır. Türbe apartmanın giriş kotunda, kare bir mekandan oluşur. Demir kapısı bulunan türbenin içi beyaz fayanslarla kaplıdır. Türbede mermer bir sanduka bulunur. Ayrıca baninin ismini belirten orijinal mezar taşı vardır.

İstanbul Beyoğlu
 

FREJ APARTMANI-SARKUYSAN BİNASI

Emekyemez Mahallesinde, Okçu Musa Caddesindedir. Bankalar Caddesi ve Meşrutiyet Caddesinin kesiştiği yerdedir.

Yapının arsası muhtemelen Galata surlarının yıkımından sonra elde edilen ve sonra düzenlenip satılan kamu arazisidir. Çünkü bölgenin eski planlarında burada surlara ait bir kule kalıntısının vardır.

Yapı: 1905 yılında Rum kökenli mimarlar Neocosmos Yenidunia ve Kyriakides tarafından, Lübnanlı Hıristiyan Maruni Cemaatine mensup Selim Hahna Freige ailesi için yaptırılmış ve “Frej Apartmanı” olarak isimlendirilmiştir. Selim Hanna: kökeni 1150’lere giden Maruni Cemaatinden Beyrutlu Hıristiyan dır.

Babası Arap, annesi ise Amerikalıdır. Karısı Pauline ise bir dönem Tepebaşı’nın büyük bir kısmına sahip olan İstanbul’un ünlü İtalyan asıllı Levanten ailesi Glavani’lerin kızıdır.

Freige’lerin Hayfe ve Trablusgarp’ı da içerecek şekilde Beyrut ve Cebil-i Lübnan kıyılarının kabotaj hakkını 99 yıllığına isteyecek kadar güçlü bir ekonomik durumu vardır.

Mimarlardan Kyriakides: 1922 yılında Atina’ya gider. Ancak gitmeden önce, İstanbul’da birçok yapıya imza atar. Bunlar: Fener Rum Patrikhanesi, Pera’da bir otel, Elhamra Sineması ve Tiyatrosudur.

Yapı; iki bodrum ve zemin üstüne 6 katlıdır.

İstanbul Beyoğlu
 
Frej Apartmanı Süslemeleri

Binanın dış yüzü; Malta’dan getirilen taşlarla kaplanmıştır. Merdiven mermerleri ise İtalya’dan getirilmiştir. Dış cephede: taşıyıcı kolonlar üstünde baykuş, atmaca ve böcek süslemeleri dikkat çeker.

Binanın her iki yanında bulunan ve kule etkisiyle biterek, yapıyı yumuşatan dönüşler, konsollarla havada gibi duran yapının etkisini güçlendirmektedir.

Binanın üzerinde görülen çocuk figürleri, ailenin çocuklarını temsil etmektedir. Bu çocuklardan bir tanesi, uzun süre Frej apartmanında yaşayan, tek kız Anjel’dir. Anjel: İstiklal savaşının başarılı kahramanlarından birisi olan Feridun Dirimtekin ile evlenerek “Aysel” adını alır.

Ancak eşi Feridun bey, askerlikten emekli olunca, Frej Apartmanını 1948 yılında, 150 bin Liraya satarlar ve Nişantaşı semtinde bir apartman dairesine taşınırlar. Ancak bir süre sonra Feridun bey, bir kaza sonucu çukura düşer ve bacağı kırılır ve kısa süre sonra vefat eder.

Aysel hanım, bu büyük felaketin ardından, miras kavgalarının içinde kalır. Mirasçıları, Aysel Hanıma deli diyerek akıl hastanesine yatırırlar. Ardından da huzur evine göndertirler.

Bu arada, evinden antikaları çalınır ve yoksul bir hayat sürmek zorunda kalır. Sonra o da eşi gibi bir çukura düşerek bacağını kırar ve sonrasında vefat eder.

Evet, bu apartman: 19’ncu yüzyılda, İstanbul şehrinde yaşayan Hıristiyan cemaat zenginlerinin yaşam ve servetleri hakkında bilgi vermesi açısından önemlidir.

Ayrıca: bir zamanlar Osmanlı devletine bile borç verecek kadar zengin olan Beyrutlu Selim Hanna Freige’nin varisi kızının çektiği acı bir hayat hikayesinin şahididir.

Yapı daha sonra Kapalıçarşı’da altın ticareti yapan sarraf ve kuyumcuların önderliğinde 1972 yılında kurulan Sarkuysan şirketi tarafından 1983 yılında satın alınmıştır.

1987-1989 yılları arasında binanın içi tamamen sökülmüş ve yıkılmış, cephesi askıya alınarak içi tamamen yenilenmiştir. Bu çalışmalarda, her ne kadar binanın dışı yani cephesi korunsa da, içinde girişi, kat planları ve özgün kartonpiyer gibi tavan dekorasyonları ve kapıları yok edilmiştir.

Şirket, 20 yılın ardından merkezini Darıca’ya taşıyınca bina 2011 yılında satılır. Son durumunu bilmiyorum, büyük olasılıkla otel yapılabilir.

Günümüzde Frej Apartmanı diğer adı ile Sarkuysan Han, 2’nci derece tarihi eser konumundadır.

 

KAMONDO APARTMANI

Kamondo apartmanı tanıtım yazısı biraz uzun oldu ama burada bir zamanlar kimlerin yaşadığını bilmek, yapının önemi açısından sanırım ilginizi çekecektir.

Apartman: Emekyemez Mahallesinde, Serdar-ı Ekrem Caddesindedir.  

Kamondo Ailesi, Beyoğlu bölgesinin imarında etkili Yahudi bir ailedir.

İstanbul Beyoğlu
 

Galata bankerlerinin en ünlülerindendir. 1492 yılında İspanya’yı terk etmek zorunda kalan ve önce Venedik’e ve sonra İstanbul’a yerleşmiştir.

En önemli özellikleri: Abraham Kamondo, kardeşi İsaac ile birlikte “Isaac Kamondo ve Şürekası” isimli bir banka kurarlar ve Kırım Savaşında Osmanlı devletini finanse ederler.

Dersaadet Tramvay şirketinin de ortaklarıdırlar. İstanbul’da ilk belediyenin oluşumunda rol oynamışlardır.

İstanbul Beyoğlu
 

İstanbul’da pek çok gayrimenkul sahibi olmuşlardır. Ama en önemli yapıları buradaki Kamondo Malikanesidir. Hatta, günümüzdeki Kasımpaşa’da bulunan Deniz Kuvvetlerine ait bina da bu ailenin yazlık sarayı imiş.

1832 yılında vefat eden Isaac Kamondo’nun yerine şirket yönetimini Abraham Kamondo devralmıştır.

Abraham Kamondo, yabancı uyruklu olması nedeniyle sahibi bulunduğu banka: borçluları kredileri zamanında ödeyemedikleri durumda, teminat olarak ipotek altına alınan gayrimenkullere sahip olamazlar.

Bunun üzerine Sultan Abdülaziz, başkalarına emsal olmamak üzere kendisine gayrimenkul edinme izni verir. Böylece Abraham Kamondo, Osmanlı devletinde gayrimenkul edinme izni alan yabancı uyruklu ilk kişi olmuştur.

Aile 1861 yılında, ikameti için bu binayı yaptırmıştır. Çünkü işyerlerine burası daha yakınmış.

Yapı muhtemelen dönemin mimarı Giulio Mongeri eseridir. Burayı kış evi olarak kullanırlarmış.

Tarihi Süreç İçinde Yaşananlar

Yapıda, ilk önce ailenin çocuklarından Rafael, aniden ölmüştür. Bunun ardından Abraham Solomon bunalıma girer. Abraham Bey, bu evden ve İstanbul’dan uzaklaşmak ister ve gider Paris’e yerleşir.

İstanbul’dan ayrılıştaki en başlıca sebep: yenileşme ve eğitim sistemi konularında Osmanlı yönetimi ile anlaşamamalarıdır.

Ancak birkaç sene sonra da 1873 yılında 93 yaşında orada ölür ve vasiyeti üzerine cenazesi İstanbul’a getirilir, İstanbul’da ilk olarak bu eve getirilir, sonra Hasköy’de kendisinin yaptırdığı anıt mezara devlet töreniyle defnedilerek son yolculuğuna uğurlanır.

Ailenin geriye kalan diğer oğlu Moise de Camondo, oğlu Nissim ve kızı Beatrice ile birlikte Paris’e yerleşirler.

Paris şehrinde sanatçıları koruyan en önemli ailelerden birisi olurlar. Ayrıca yine Paris şehrinde: Champs-Elysees Tiyatrosu ve Kamondo Müzesini yaptırırlar.

Nissim: 1’nci Dünya savaşında pilot olarak Fransız ordusuna katılır ve savaş sırasında 1917 yılında ölür. Beatrice ise, müzisyen kocası ve iki çocuğu ile, ailenin tüm servetinin tek sahibi olur.

Nissim’in evi hala Paris şehrinde Mobilya Müzesi (Paris şehri 8 bölgede bulunan Nissip de Camondo Müzesi) olarak ziyarete açıktır. Nissim’in oğlu olan Moise de Camondo, babasının ölümü üzerine kendisine miras kalan konağı yıktırır ve Mimar Rene Sergent tarafından neoklasik tarzda yeni bir konak inşa ettirir.

Öte yandan, Fransız sanatını en iyi temsil eden özel eserlerin peşine düşer ve koleksiyonuna katmak üzere her bir eserden ikişer adet satın alır ve bunları müzeye dönüştürdüğü yeni konakta sergilemeye başlar. (Les Arts Decoratifs Müzesi)

Geriye kalan sanat koleksiyonunun büyük kısmı ise yine Paris şehrinde Louvre Müzesine geçmiştir. Abraham Camondo’nun hiç evlenmeyen oğlu İsaac: Uzak doğu sanatı ve empresyonist tablolar toplamaya başlar, öldüğünde aralarında Monet, Manet, Degas ve Cezanne gibi sanatçıların tablolarının bulunduğu koleksiyonu, 50 yıl boyunca kendi adını taşıyan bir salonda sergilenmesi şartıyla Louvre Müzesine bağışlar.

Tüm bunların yanında, 2’nci Dünya Savaşı sırasında tüm uyarılara rağmen Paris şehrinden kaçmaz, ancak Alman Nazileri, Yahudileri toplamaya devam ederken, tüm servetine rağmen onları da alır ve toplama kampına gönderirler. Böylece ünlü Kamondo ailesinin soyu, 1944 yılında Austcwitrz kampında biter.

İstanbul Beyoğlu
 

Mimari özellikleri

Bölgenin en eski binasıdır. Bodrum kat üstünde 4 katlıdır. Giriş katı dükkanlara ayrılmıştır.

Her katta bir aile yaşayacak şekilde düzenlenmiştir. Ortak kullanımlı bir teras bulunur.

Cumbaları dahil pek çok yerinde ahşap malzeme kullanılmıştır. Apartmanın bir diğer özel yanı: 19’ncu yüzyıl sonlarında burada birçok ünlü ismin yaşamış olmasıdır. (Sait Faik, Yaşar Kemal, Orhan Veli, Oktay Rıfat, Abidin Dino gibi) Abidin Dino, çatı katını kiralamış ve bir süre atölye olarak kullanmıştır.

Apartmanın giriş katında dükkanlar vardır. Giriş katında ise dükkanlar vardır.

Gelelim günümüze: Kamondo ailesinin soyu 1944 yılında Auschwitz kampında ölmeleriyle sona erince, uzun yıllar, mirasçı olmaması nedeniyle bina atıl kalmıştır. Daha sonra Kamondolardan, Gerson kardeşlere miras yoluyla geçmiş ve 1976 yılında, içlerinde Sultanhamamlı bir kumaş tüccarının da bulunduğu 8 kişilik bir ortaklığa satılmıştır.

1986 yılında bina 2’nci derece tarihi eser olarak tescil edilmiş ve koruma altına alınmıştır.

Daha sonra Apartman, Kazak şirketi Capital Partners tarafından 2003 yılında satın alınmıştır. 2005 yılında restorasyon projesi başlatılmıştır. Çünkü mevcut hali depreme dayanıklı değildir.

Bu yüzden: Serdar-ı Ekrem Sokağa bakan ön cephe, mermer merdivenler ve giriş holü korunmuş, yapının diğer bölümleri ise yıkılmıştır. Aslına uygun olarak yeniden betonarme teknikte inşa edilen binanın restorasyonu 2006 yılında bitirilmiş ve günümüzde rezidans olarak kullanılmaktadır.  

İstanbul Beyoğlu
 

DOĞAN APARTMANI

İstiklal caddesinde Tünel bitimine paralel bir yerde Serdar-ı Ekrem Caddesindedir.

Binanın bulunduğu arsa: daha önce Karaim Yahudi Cemaati Mezarlığıdır. 1895 yılında bu arsa üzerine 49 daireli bir bina yapılmıştır. Bu binanın ilk mülkiyeti Ankara-Bağdat Şimendifer Hattı ve Rumeli, Anadolu, Suriye, Bağdat, Ege, Samsun Demiryollarının inşasını yapan Ali Beyzade Mehmet Nahit Bey’dir. Nahit Bey, dönemin gereksinimi doğrultusunda, Pera bölgesinin seçkinleri olan varlıklı Musevi ve Rum aileleri ile Levantenler için burayı toplu konut olarak yaptırmıştır.

Mimari stili İtalyan’dır.

5 katlıdır.  Özelliği Türkiye’de “U” tipi planlı, iç avlulu nadir örneklerden biri olmasıdır.

Bu avlunun çevresindeki 4 bloktan oluşmaktadır.

1902 yılında Nahid Bey Apartmanını: Helbig Bankası ortaklarından Belçika kökenli Helbig ailesine satar ve bina “Helbig Apartmanı” olarak isimlendirilir.

1919 yılında ise binayı Botton Biraderler satın alır ve 1929 yılında binayı, Selanik Bankasına ipotek ettirirler. Ardından ipoteği devralan Victoria Sigorta Şirketi, 1935 yılında büyük onarım yaptıktan sonra 1942 yılında binayı Yapı Kredi Bankasının kurucusu Kazım Taşkent’in sahip olduğu “Doğan Sigorta” ya satar.

Kazım Taşkent, apartmana, 1939 yılında İsviçre Alplerde kayak yaparken geçirdiği bir kazada ölen oğlu Doğanın ismini verir ve 1940 yılından itibaren “Doğan Apartmanı” olur.

1950-1970 yılları arasında, apartmanda bulunan toplam 51 daire, tek tek satılarak kişisel mülk haline dönüştürüldü.

1980’li yıllarda: çeşitli filmler ve reklamlar burada çekildi. (filmler: Muhsin Bey, Rumuz Goncagül, Bugünün saraylısı, Eşkıya)

Bina. 2001 yılında ayrıntılı bir onarım görmüştür. Binanın damı, muhteşem manzaralıdır.

2004 yılında kapsamlı bir tadilattan geçirilen bina, 6 katlı ve 49 dairelidir. Dairelerin büyük çoğunluğu boğaz manzaralıdır.

Ancak günümüzde dairelerin fiyatları milyonlarca dolarla ifade edilmektedir. Bu yüzden, günümüzde: Sezen Aksu, Şener Şen, Sibel Can, Okan Bayülgen gibi çeşitli sanatçılar burada yaşamaktadırlar.

 

EKMEKÇİBAŞI ALİ AĞA CAMİİ

Firuz Ağa Mahallesinde Kalkan Sokaktadır.

Caminin banisi, Fatih Sultan Mehmet’in Ekmekçibaşısı Ali Ağa’dır.

Caminin güneydoğusunda hazire bulunur. Hazirede bulunan kabirlerden 4 tanesi kadın, diğerleri erkek kabirleridir. Kadın mezar taşlarının serpuşları, hotoz şeklindedir. Erkek mezar taşları ise kavuklu ya da başlıksızdır.

İstanbul Beyoğlu
 

FİRUZ AĞA CAMİİ

Firuz Ağa Mahallesinde, Palaska Sokaktadır.

Cami Saray Ağası Firuz Ağa tarafından 1491 yılında yaptırılmıştır.

Bu cami: 1823 yılındaki Büyük Cihangir yangını sonucunda yanar ve bunun yerine, 1823 yılında Sultan II Mahmut tarafından günümüzdeki cami yaptırılmıştır.

Mimari stilinde “Tanzimat uslübu” özellikleri görülür. İki yandan, camiye merdivenle çıkılır.

Cami 2 katlıdır, üst katta cami, alt katta ise 6 tane dükkan vardır.

Duvarları kagir ve çatısı ahşaptır.  

Caminin kapısında ise, sol köşede Sultan II Mahmut tuğrası ve yapım kitabesi vardır.

Caminin duvarları içten kalem işleriyle süslenmiştir. Minber ve kürsüsü ahşaptır.

Tuğladan yapılma ve tek şerefeli minare kurşun kaplıdır, kuzeybatı köşededir ve kesme taştan yapılmış bir kaide üzerinde yükselir.

Caminin oldukça geniş bahçesinde bir de şadırvan vardır.

Evet, yukarıda da söz ettiğim gibi, yeni yapılan cami, eski camiden herhangi bir iz taşımamaktadır.

Beyoğlu Kadiri Tekkesi

KADİRİ TEKKESİ-ASİTANE-HACI PİRİ CAMİİ-TEKKE CAMİİ

Firuz Ağa Mahallesinde, Kadiriler Yokuşunda Firuz Ağa camisinin hemen altındadır.

Tekkenin bulunduğu alanda, Bizans döneminde Hagios Makeveon Kilisesi bulunuyordu.

Tekke: Hacı Piri tarafından 1630 yılında Şeyh İsmail Rümi için yaptırılmıştır. Tekke, Kadirriye teşkilatının İstanbul’daki merkezidir. 1894 yılında Sultan II Abdülhamit tarafından tekkeye mutfak ve yemekhane bölümleri eklenmiştir.

Tekke 1765 yılındaki Tophane yangınında harap olunca Sultan III Mustafa ve 1823 yılındaki Tophane yangınında yanınca Sultan II Mahmut tarafından onarılmıştır. 1823 yılındaki yangında caminin sadece minaresi sağlam kalır.

Tekke yapısının tevhidhane bölümü 1925 yılından sonra cami olarak kullanılmaya başlamıştır. 1999 yılına kadar cami ibadete açık kalmıştır. Ancak bu tarihte çıkan bir yangın sonucunda cami yanarak büyük hasar görmüştür.

1925 yılında tekkeler kapatalınca, Asitanedeki eşyaların bir kısmı Ankara Etnoğrafya Müzesine görülmüştür. Semahane bölümü ise 1927-1951 tarihleri arasında Tophane İlkokulu olarak kullanılmıştır. Aynı dönemde, yapının mutfak, kiler, gusülhane kısımları yıkılmıştır. Daha sonra Semahane bölümü Vakıflar tarafından tamir ettirilmiş ve “Hacı Piri Camii” ismiyle ibadete açılmıştır.

2 Nisan 1997 yılında çıkan yangında, tevhidhane ve selamlık kısımları yanarak tahrip olur. Geriye yine sadece minaresi kalır. 2014 yılında Semahane ve müştemilatı yeniden inşa edilir. 2018 yılında tamamlanır ve cami ibadete açılır.

Tevhidhanenin solunda hazire vardır. 300 yıl boyunca tekkenin haziresine sadece şeyhler ve aileleri defnedilmiştir. Şeyh İsmail Rümi’nin türbesi de hazire bölümünde bulunmaktadır.

Ayrıca cami içinde bir su kaynağı vardır. Merkezinin Taksim civarında olduğu tahmin edilen bu su kaynağından, günümüzde az da olsa su akmaktadır. Bu su kaynağının en büyük özelliği yazları soğuk, kışları ise sıcak akmasıdır. Bu su kaynağının muhtemelen daha önce burada bulunan Bizans Kilisesi Hagios Makeveon’un ayazması olduğu tahmin edilmektedir.

Halen Tekke yapısında restorasyon çalışmaları sürdürülmektedir.

İstanbul Beyoğlu
 

İsmail Rümi Türbesi

Tekkenin kurucusu İsmail Rumi, 1631 yılında vefat edince, cami ve tekke arasındaki türbeye defnedilmiştir. Hazirede bulunan türbenin çevresinde, dökme demir şebeke bulunmaktadır. Dört tarafı demir şebekelerle çevrili türbenin içindeki kabir, dikdörtgen mermer bir kaide üzerinde yekpare mermer sütun üzeri yazıtlıdır.

 

TOPÇUBAŞI İSMAİL AĞA ÇEŞMESİ-SALİHA SULTAN ÇEŞMESİ-KADİRHANE ÇEŞMESİ

Firuz Ağa Mahallesinde, Kadirler Yokuşunda Kadirler Tekkesinin cümle kapısı yanındadır.

Kitabesine göre, hemen yanındaki Kadiri Tekkesi için, 1773 yılında Topçubaşı İsmail Ağa tarafından yaptırılmıştır.

Çeşmenin suyunu ise, Sultan I Mahmut annesi Saliha Sultan getirtmiştir. Bu yüzden, çeşme bazı kaynaklarda “Saliha Sultan Çeşmesi” olarak da geçer.

Çeşmenin cephesi mermerdir. Ayna taşı, hafif öne çıkarılmıştır. Ayna taşı üzerinde: tavus kuşu motifli kemer göze çarpar.

Ayna taşı ile kitabeyi çevreleyen kuşakta vazo vardır. Vazonun içinde ise, çiçekler ve meyveler görülür.

1823 yılındaki Topkapı yangınından sonra çeşme hasar görünce, Sultan II Mahmut tarafından yeniden yaptırılır.

İstanbul Beyoğlu
 

ASRİ TURŞUCU

Çukurcuma mahallesindedir.

1938 yılından bu yana hizmet veren turşucuda, yaklaşık 40 civarında turşu çeşidi satışa sunulmaktadır. En büyük özelliği ise, “Neşeli Günler” filminde Adile Naşit ve Münir Özkul’un burada yaptıkları en güzel turşu tartışmasıdır yani filmin bazı sahneleri bu turşucuda çekilmiştir. Bence uğrayıp turşuların tadına bakın.

 

FAİK PAŞA YOKUŞU

Çukurcuma mahallesinin sembolik yolu, tarihe uzanan taş binalarıyla ilgi çekiyor.

Gelelim sokağın hikayesine: Yunanistan’da yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğan Francesco Della Suda: yetim kalınca İstanbul’a gelir ve yerleşir. İstanbul’da “Mekteb-i Tıbbıye” ye girer ve 1844 yılında mezun olur.

Ardından İstanbul şehrinin ilk eczanelerinden olan “Grand Pharmacie Della Suda” eczanesini açar. Ardından Sultan Abdülaziz’in baş eczacısı olur ve “Paşa” ünvanı alır. Evet, Faik Paşa olarak tanının bu kişi, burada yokuşun başındaki bir evde yaşamıştır.

İstanbul Beyoğlu
 

ÇUKURCUMA HAMAMI-SÜREYYA HAMAMI-SÜRAHİ HAMAMI-FİRUZAĞA HAMAMI

Firuz Ağa Mahallesinde, Çukur Cuma Caddesindedir. Yapıya “Sürahi Hamamı” ve “Süreyya Hamamı” da denir.

Hamam yapısı, 1850 yılında Sultan II Mahmut’un manevi annesi Fransız asıllı Nakşidil Valide Sultan tarafından vakfedilen su tesislerinden sonra yaptırılmıştır.

Kubbe oldukça geniş ve aydınlıktır. Ortada kare şeklinde ısıtmalı mermer göbek taşı vardır.

İskenderiyeli büyük şair Konstantinos Kavafis’in 1880-1885 yılları arasında bu hamamın müdavimlerinden olduğu söylenir.

1997 yılında çevrilen “Hamam” isimli film, burada çekilmiştir.

2007 yılında restorasyona alınan hamam, 2018 yılında hizmete girmiştir. “Türk Hamamı” konseptiyle hizmet vermektedir. Yalnız bir özelliği var, sadece erkeklere hizmet vermektedir.

İstanbul Beyoğlu
 

CEZAYİR SOKAK

Firuz Ağa Mahallesinde, Galatasaray Lisesinin arkasındaki sokak restore edilerek yepyeni bir görünüme kavuşmuş ve Türkiye’nin ilk temalı sokağı olarak 2004 yılında açılmıştır. Açılışında Fransız Sokağı olarak isimlendirilmesine rağmen, ardından bazı nedenlerden dolayı “Cezayir Sokağı” ismi verilmiştir.

Sokağın en büyük özelliği: Tophane ve Beyoğlu arasındaki bağlantıyı sağlar. Sokakta: kafeler, restoranlar ve galeriler bulunur. Her yer rengarenk ve cıvıl cıvıldır.

Bunlar: İstanbul şehrinin Kültür, Sanat ve Eğlence Merkezleridir. Ancak bu sokaktaki işletmelerin aşırı pahalı olduğu unutulmamalıdır. Sonuç, İstiklal caddesine sadece 100 metre uzaklıkta, ancak İstiklal caddesinin kalabalıklarından uzak bu cadde mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer olarak öne çıkıyor.

 

OĞUZ ATAY EVİ

Cezayir Sokağının üst başındaki 9 numaralı evin ikinci katında unutamadığı büyük aşkı Sevin Seydi ile birlikte hayatı paylaşmıştır. Günümüzde yıkılmaya başlanan binanın kapısına, Oğuz Atay’ın burada yaşadığına dair bir tabela konulmuştur.

 

HUMBARACI KIŞLASI

Halıcıoğlu Mahallesinde Hambaracı ve Lağımcı Kışlası: Sultan III Selim tarafından, 1792 tarihinde temelleri atılmıştır.

(Humbaracı kelime anlamı nedir: Humbara, patlayıcı madde doldurulan yuvarlak bir çeşit merminin adıdır. Bu mermiyi havan topu vasıtasıyla kullanan topçuya humbaracı, bunu yapan ve kullananların bağlı bulunduğu ocağa da humbaracı ocağı denir.)

Ancak kışlanın inşaatı için hazırlanan keşif defteri dökümlerinde, yapımı planlanan binaların yanı sıra burada bir de mühendishane binasına yer verilmiştir. Mühendishane binası inşaatı 1793 yılının Ekim ayı sonunda yani kışla binasından daha sonra bitirilir.

Kışla: Top talim yerleri, Top döküm tesisleri ve diğer tesislerden (mutfak, ahırlar, hamam, mescit, dükkanlar gibi) oluşmuştur.

Hasköy tarafı humbaracılara, Sütlüce tarafı ise lağımcılara ayrılmıştır. Kışla: ortası avlulu, dikdörtgen tipte klasik kışla özelliği gösterir. Avlunun dört bir yanında, iki katlı koğuşlar dizisi bulunmaktadır. Yapının uzunluğu 130 metreden fazladır.

Haliç yönünde, yapının ana giriş kapısı vardır. Ana giriş kapısı üzerinde Hünkar Köşkü bulunur. 1795 yılında kışla binaları Sultan II Mahmut döneminde yenilenmiştir. Kışla yapısının zemin katında 1797 yılında Matbaa açılmıştır.

Matbaada, derslerde okunan telif ve ders kitapları burada basılmaya başladı. Ancak bir süre sonra, yer darlığı nedeniyle matbaa buradan taşınmak zorunda kalır.

 

Mekteb-i Hendese

Türkiye’deki ilk mühendislik okulu, Baron de Tott nezaretinde, 1775 yılında Haliç’te bulunan Tersane-i Amire’de açılmıştır. Adı “Hendese Odası” dır. 1781 yılında ise “Hendese Odasına” “Mühendishane” denmeye başlamıştır.  

1795 yılında ise, Halıcıoğlu’nda “Mühendishane-i Cedide” kurulur. Burada: Topçu ve İstihkam Subaylarının yetiştirilmesi planlanmıştır. Okul, 1806 yılında “Mühendishane-i Berri Hümayun” ismini alır.

İstanbul Beyoğlu
 

Mühendishane-i Berri-i Hümayun

İsminin anlamı “İmparatorluk Kara Mühendislik Okulu” dur. Okul 1944 yılında kurulan İstanbul Teknik Üniversitesi adını alan kurumun çekirdeğini oluşturur.  

Sultan III Selim, Humbaracılar Kışlasını yaptırırken, okulu yıktırır ve yerine kışlanın hemen yanında sol tarafta, günümüzde görülen yeni bir bina yaptırır. Bu yeni bina, hemen kışlanın yanındadır. 1795 yılında açılmıştır.

Kayıtlara göre, Mühendishane binası: iki katlıdır. Üst katta hoca ve halife odaları, iki dershane ve alt katta ise, iki oda ve iki dershane vardır. Alt kattaki odalardan biri, hendese aletlerinin saklandığı “Alat Odası” dır. Üst katta ise kütüphane odası vardır.

1883 yılında Sultan II Abdülhamit döneminde: okulun bünyesine yeni okullar ilave edilir. Bunlar: Tophane-i Amire Müşirliği ve Hendese-i Mülkiye Mektebidir. Okul: 1909 yılında askeriyeden ayrılır.

İstanbul Beyoğlu
 

Gelelim günümüze:

Mühendishane-i Berri Hümayun binasından kalan bina: günümüzde Halıcıoğlu Askerlik Şubesi binası olarak kullanılmaktadır.

Bu yapının hemen yanında bulunan ve “Hendese-i Mülkiye Binası” olarak kullanılan yapı ise: günümüzde bir süre Beyoğlu Adliye Binası olarak kullanılmış, daha sonra Beyoğlu Adliyesi, Çağlayan Adliye Binasına taşınınca, buradaki bina boşaltılır ve restorasyona alınır.

İstanbul Beyoğlu
 

Mihrişah Sultan Camii-Halıcıoğlu Camii

Avlunun ortasında: Sultan III Selim annesi ve Sultan III Mustafa’nın baş kadını Mihrişah Valide Sultan tarafından yaptırılan ve 1794 tarihinde ibadete açılan bir cami bulunmaktadır.

Cami, günümüzdeki şeklini 1803-1804 yılları arasında alır.

Cami, iki minarelidir. Cami: 1942 yılından sonra 2’nci dünya savaşı bitene kadar askeri amaçla kullanılmıştır.

Cami günümüzde Haliç köprüsünün tabliye seviyesinin altında kalmıştır. Yani cami yol seviyesinin altındadır.

Gelelim günümüze, yapının arka bölümleri, Haliç köprüsünün yapımı sırasında 1971-1974 yılları arasında ortadan kaldırılmıştır. Kışladan geriye kalan küçük bir bölüm ve cami ise, halen Kumbarahane caddesindedir.

 

LÜTFULLAH PASAJI

Hüseyinağa Mahallesinde, bina muhtemelen 19’ncu yüzyıl sonlarında yapılmıştır. Hammalbaşı ve Duduodalar çıkmazındadır.

Günümüzde binanın zemin katı dükkanlar ve üst katları ise işyeri olarak kullanılmaktadır. Burada toplamda 35 dükkan, apartman ve pasaj bulunmaktadır.

1940’lı yıllarda pasajın en ünlü dükkanı “Binman Kitapevi” dir. Kitapevinde: yabancı dillerdeki teknik kitap ve dergiler satılırdı.

Günümüzde pasajın zemin katında fırın, kahve ve lokanta vardır.

Beyoğlu Kamer Hatun Camii

KAMER HATUN CAMİİ

Kamer Hatun Mahallesinde, Tarlabaşı Caddesinde Çatıkkaş Sokaktadır.

Kamer Hatun: Sultan I Selim veya Sultan III Selim’in sütannesidir.

Yapım tarihi net olarak bilinmez. Ancak yapının üzerinde bir kitabe bulunmaktadır ve kitabeye göre: 1511 yılında Sultan Selim’in sütannesi tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Ama hangi Sultan Selim, bu bilinmiyor.

Cami, 1871 yılında Beyoğlu yangınında yanarak yok olmuştur. Caminin yerine, 1911-1914 yılları arasında Mimar Kemalettin Bey tarafından günümüzde görülen cami yaptırılmıştır.

Yapı: yığma kesme taştan yapılmıştır. En büyük görsel özelliği: üstte sivri profilli kemerli ve mermer şebekeli aydınlatma pencerelerinin kemerlerinin çevresindeki mavi çinilerdir. Ayrıca: mihrap ve minberdeki ahşap işçiliği görülmeye değerdir.

Camide bulunan tek minare, kalın gövdeli ve solda, cadde üzerindedir.

Mihrabın önünde: Kamer Hatun türbesi bulunmaktadır. Cami duvarında daha önce bulunan aynalı çeşme yıkılmıştır, günümüzde yoktur. Caminin avlusunun bir kısmı, yol çalışmaları sırasında istimlak edilmiştir.

Beyoğlu Tarlabaşı

TARLABAŞI

İstiklal Caddesine paralel caddedir.

Tarlabaşı denen bu bölge, 1500’lü yılların ortalarında yabancı ülkelerin elçiliklerinin Beyoğlu yöresine yerleşmeleri ve bu elçiliklerde çalışan üst düzey yöneticilerin ve Beyoğlu’nda yaşayan Levantenlerin işyerleri ve konutlarının bulunduğu bir yerdir.

Ancak bölgedeki esas yerleşim, 1870 yılındaki Beyoğlu yangınının ardından olur.

Ancak elçiliklerin Ankara’ya taşınmasıyla bölge olumsuz etkilenmiştir. Öte yandan, 1924 yılındaki mübadele ve 1942 yılında yasalaşan “Varlık Vergisi” ile, burada yaşayan insanların birçoğunun malları ellerinden alınmış ve burada yaşayanların çoğu ülkeyi terk etmişlerdir.

1960 yılında ise, yaşayan göç dalgası sonucu, bölgede gecekondulaşma görülür.

1980 yılında Tarlabaşı Bulvarı inşa edilmiştir.

İstanbul Beyoğlu
 

MERYEM ANA SÜRYANİ KİLİSESİ

Tarlabaşı Karakurum Sokaktadır.

1830’lu yıllarda: Anadolu’daki Süryaniler İstanbul’a dalgalar halinde göç etmeye başlarlar. İstanbul’a ilk yerleşen Süryaniler, ibadet yapabilmek için, Tarlabaşı’nda küçük ahşap bir ev satın alırlar. 1844 yılında Patrik Mor Ignations Yakup cemaati ziyaret için İstanbul’a geldiğinde bu küçük evi kiliseye çevirmeyi düşünür.

Sultan Abdülmecid’e bu konu için müracaat eder ve isteği olumlu karşılanır, Tarlabaşı’nda bulunan küçük ahşap ev yıkılır, yerine ahşap bir kilise inşa edilir.

Meryem Ana’ya ithaf edilen bu kilise, 1870 yılındaki Tarlabaşı yangınında yanarak yok olur.

1880 yılında kagirden yeni bir kilise yaptırılır.

Daha sonra bu kilisenin çevresindeki evler Süryani Vakfı tarafından satın alınır ve 1961 yılında daha büyük olan günümüzdeki kilise yapılır.

Bu son kilisenin yapımında, Mardin şehrinden getirilen taş ustaları kullanılır. Taş oymacılığı ve taşçı ustası olan birkaç kişilik ekip ve yine Mardin’den getirilen taşlarla kilise inşa edilir.

Kilise: 1863 yılında inşa edilmiş, arsa üzerinde hak iddia eden Ermenilerle birlikte Süryanilerin ortak kullanımına tahsis edilmiştir. 1870 yılındaki yangında kilise büyük hasar görür ve 1878 yılında kapsamlı bir onarım görür.

Ancak yine de kilise zaman içinde harap olmaya devam etmiş ve yıkılarak 1961-1964 yılları arasında bugün görülen yeni bina yapılmıştır.

Kilisenin en özel tarafı: Mardin tarafını yansıtan taş işçiliğidir. Özellikle burmalı kolonların başlıkları oldukça güzeldir.  

Son olarak ise restore edilmiş ve 2003 tarihinde ibadete açılmıştır.

Kilise, İstanbul şehrinde tek Süryani kilisesidir.

Kilisede, ek olarak yapılan binada idare ve okul bulunmaktadır.

İstanbul Beyoğlu
 

ÖZEL ZAPYON RUM İLKOKULU, ORTAOKULU VE LİSESİ

Katip Mustafa Çelebi Mahallesinde Meşelik Sokaktadır.

Günümüzde görülen bina, 1882 yılında Sultan II  Abdülhamit’in fermanı ile, Evangelos ve Kostantinos Zappas isimli kardeş çocukları tarafından yaptırılmıştır. Bu yüzden okula onların soyadı “Zapyon” ismi verilmiştir. Yapının mimarı İoannis İoannidis’tir. 1885 yılında bina tamamlanır.

İstanbul Beyoğlu
 

Mimari özellikleri

Okulun boyu 40 metre ve yüksekliği ise 25 metredir.

Okulda: anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise ve ilkokul öğretmeni yetiştiren lise üstü 2 yıllık öğretmen okulu bulunmaktadır. 1888 yılında okul müdürü Kalliopi Kehaya okuldan ayrılır ve yerine okulun ilk mezunlarından, 1879 yılının okul birincisi Eftalia Adam atanır.

1’nci Dünya Savaşında, okul binası Hastane olarak kullanıldı. Zapyon okulu ise, bu sırada İstiklal caddesindeki büyük bir apartmanda eğitime devam etti. 1918 yılında okul yeniden yerinde açıldı.

Okul: anaokulu, ilkokul, ortaokul ve liseden oluşur, yatılı ve yatısız kısımları vardır. Ayrıca buradan İlkokul öğretmeni yetiştiriliyordu. Burada yetişen öğretmenler, dünyanın dört bir tarafına dağılmışlardır.

Okul binası, I. Dünya savaşı yıllarında hastane olarak kullanılır. Okul bu dönemde, İstiklal caddesinde büyük bir apartmana taşınır. 1918 yılında ise yine buraya taşınır. Ancak öğretmen okulu bölümü 1924 yılında kapatılır.

Evet, okul halen eğitime devam etmektedir.

İstanbul Beyoğlu
 

YAHYA AĞA (SİLAHDAR) ÇEŞMESİ

Keçeci Piri Mahallesinde Ok Meydanı Caddesindedir.

Muhtemelen, Sultan III Ahmet kızı Esma Sultan’ın eşi Damat Yakup Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Günümüzde çeşmenin teknesi yol seviyesi altında kalmış ve oldukça bakımsız durumdadır.

Kitabesine göre, 1732 yılında yaptırılmıştır.

 

GALATASARAY HAMAMI

Kuloğlu Mahallesi Turnacıbaşı Sokaktadır.

Hamam, Sultan II Beyazıt döneminde 1481 yılında yapılmıştır. Galatasaray külliyesi içindedir.

Klasik Türk hamam mimarisine sahiptir. Galatasaray Lisesi öğrencilerine hizmet verdiği söylenir. Öğrenciler okulun yatakhanesinde gurup gurup toplanırlar ve okulun arka bahçesine bitişik olan bu hamama gelirlermiş. Öğrenciler hamamda iken, hamamın sokağa bakan kapısı kapalı tutulur, dışarıdan müşteri girmesine izin verilmezmiş.

1965 yılında restorasyon ve onarım geçiren Galatasaray Hamamı, orjinalliğini büyük oranda yitirse de merkezi konumu nedeniyle bolca ilgi görmektedir.

Hamam: günümüzde Turizm Bakanlığına bağlı olarak faaliyet göstermektedir.

İstanbul Beyoğlu
 

MİHRİŞAH KADIN ÇEŞMESİ

Tophane’de Müeyyedzade Mahallesi Lüleci Hendek Caddesinde, Hoca Ali Camii önündedir.

Sultan III Ahmet’in başkadını ve Sultan III Mustafa annesi Mihrişah Kadın tarafından 1732 yılında yaptırılmıştır. Bu çeşmeden başka, Üsküdar Ayazma Camii de, anısına oğlu III Mustafa tarafından yapılmıştır. Çeşme, kesme taştan yapılmıştır. İki yanında niş vardır. İki yanında, mihrap şeklinde dinlenme yerleri bulunur. Kitabesi Seyyid Vehbi tarafından yazılmıştır.

Günümüzde yarısına kadar (1 metre) toprağa gömülü durumdadır.

İstanbul Beyoğlu
 

HEKİMOĞLU ALİ PAŞA ÇEŞMESİ

Ömer Avni Mahallesinde Meclis-i Mebusan Caddesinde Kabataş iskele meydanındadır.

Çeşme: 1732 yılında, Hekimbaşı Nuh Efendi oğlu Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Çeşmenin ilk orijinal yeri: merdivenli Kabataş Set üstüdür. 1958 yılında Meclis-i Mebusan Caddesi açılırken, çeşme, bulunduğu Set üstünden alınarak buraya yani İskele Meydanına taşınmıştır. Ayrıca çeşmeye çıkmak için yapılan 30-40 basamaklı merdiven ortadan kaldırılmıştır. Yeni taşındığı yerinde çeşmenin üzerine geniş bir saçak yapıldı.

Çeşme, barok tarzda inşa edilmiş, dört yüzlü ve iri hazneli bir meydan çeşmesidir. Cadde ve denize bakan cephelerde: muslukların bulunduğu ayna taşları,  tekneler ve oturma yerleri vardır. Yan cepheler ise boş ve süslemesizdir. Denize bakan cephenin süslemesi ilgi çeker.

Kare şeklindedir. İki cephe, süslenmemiş sadece mermer bloklarla kaplanmıştır. Gövdenin üstünde: çatı ve saçak bulunur. Her iki cephenin önünde, birer tekne vardır. Çeşmenin denize bakan cephesinde, 1732 tarihini gösterir Seyyid Vehbi’ye ait 3 satırlık bir kitabe vardır. Caddeye bakan cephesinde ise, Şair Mahmut Efendiye ait aynı tarihli 6 satırlık bir kitabe bulunur. 1986-1987 yıllarında yapılan onarım sırasında, kırmızı ve mavi kalem işi süslemeler yapılmıştır. Çeşmenin suyu akmamaktadır.

İstanbul Beyoğlu
 

GÜMÜŞSUYU PALAS

Ömer Avni Mahallesi İnönü Caddesindedir. Kitabesi yoktur, bu yüzden yapım tarihi ve mimari bilinmez.

Muhtemelen 1900’lü yılların başında Azaryan ailesi tarafından yaptırılmıştır.

Yapı; İstanbul ve Ayazpaşa’nın en eski apartmanlarındandır.

Azaryan ailesi Fransa’ya yerleşince, el değiştirerek Gümüşsu Palas adını almıştır.

Sonraki süreçte, yapının genel özellikleri korunmuş, sadece asansör ve kalorifer tesisatı eklenmiştir.

3 ve 4’ncü katlarda, kadın başı heykelleri, balkon korkuluklarının altında ve üstünde birleşen kıvrık uçlu motifler bulunur. Çatı korkulukları, ünlü İspanyol mimar Gaudi’yi hatırlatır.

İstanbul Beyoğlu
 

BEZMİALEM VALİDE SULTAN CAMİİ-DOLMABAHÇE CAMİİ

Ömer Avni Mahallesinde Meclis-i Mebusan Caddesinde, Dolmabahçe Sarayı önünde Deniz kıyısındadır.

Cami: Bezm-i Alem Valide Sultan tarafından mimar Nikos Balyan’a yaptırılmaya başlanır, ancak ölümü üzerine oğlu Sultan Abdülmecid tarafından 1855 yılında tamamlattırılır.

İstanbul Beyoğlu
 

Caminin kitabesi olağanüstü güzeldir. Kıble dış duvarı dibindeki kitabe, celi sülüs hatla yapılmıştır ve tamamen batı tarzında akant yapraklarıyla süslenmiştir. Tepe kısmının ortasında ise Abdülmecid tuğrası bulunan büyük bir çelenk vardır.

Bezm-i Alem Valide Sultan: Osmanlı tarihinde en tanınmış Valide Sultanlardandır ve çok sayıda hayırseverlik yatırımı yapmıştır.

Sarayın önündeki konumu nedeniyle “Dolmabahçe Camii” olarak da bilinir.

Mimarisindeki en büyük özellik: karma yani eklektik bir stilin kullanılmasıdır. Buna göre: Batılı unsurlar ve Osmanlı ile İslam unsurları karıştırılarak kullanılmıştır. Bu yüzden oldukça güzel bir sanat ve estetik görülür.

İstanbul Beyoğlu
 

İlk yapıldığında cami, bir avlu içinde düzenlenmiştir.

Ancak İnönü Stadyumu yapımı ve yolun genişletilmesi sırasında, bu avlu duvarı yıkılarak yok edilmiştir. Yine aynı dönemde, kuzey köşede bulunan “Muvakkithane” de güneyde deniz kıyısına taşınmıştır.

Cami: taş ve mermerden yapılmıştır.

1948-1961 yılları arasında “Deniz Müzesi” olarak kullanılmıştır. Müze binası yapıldıktan sonra 1966 yılında restore edilerek yeniden cami olarak ibadete açılmıştır.

 

FINDIKLI MOLLA ÇELEBİ CAMİİ-FINDIKLI CAMİİ

Ömer Avni Mahallesinde Meclis-i Mebusan Caddesinde deniz kenarındadır.

1589 yılında yapılan cami, çevresindeki diğer yapılarla birlikte küçük bir külliye görünümündedir.

Fındıklı iskelesi yanına yapılan yapılar topluluğunda: cami, çifte hamam ve Sıbyan mektebi vardı.

Cami

1589 yılında tamamlanarak ibadete açılmıştır.

Banisi yani yaptıran: Anadolu Kazaskeri Vusuli Mehmet Efendi’dir. Kendisi: Sultan II Selim ve Sultan III Murat dönemlerinde, Bursa ve İstanbul Kadılığı görevlerinde bulunmuştur. Cami ve hamam, Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Caminin kubbesi 11.80 metre çapındadır.

Ana kubbenin içi bitkisel motiflerle süslenmiştir. Tek minarelidir. 1999 depreminde zarar gören bu minare, 2001 yılında yeniden yapılmıştır.

Mihrap bölümü denize doğru çıkıntı yapar. Kayıtlardan cami içinde bir de kütüphane kurulduğu anlaşılmakta olup, bu kütüphaneye kayıtlı kitaplar, Süleymaniye Merkez Kütüphanesine taşınmıştır.

Sıbyan Mektebi

Yıkılmış olup hiçbir belgeye ulaşılamadığından, hakkında bilgi yoktur.

Çifte Hamam

Molla Çelebi hamamı olarak bilinen çifte hamam, Mimar Sinan yapısıdır. 6 satırlık kitabesinde yapım tarihi olarak 1561-1562 tarihi okunur. Muhtemelen camiden hemen sonra tamamlanmıştır. Caminin batısında bulunan hamam: 1957’li yıllarda yol genişletme çalışmaları sırasında yıkılarak yok edilir.

Beyoğlu Dolapdere Panayia kilisesi

DOLAPDERE PANAYİA EVANGELİSTRİA KİLİSESİ

Yenişehir Mahallesinde Hacı İlbey Sokaktadır. Taksim’den Dolapdere’ye inen yokuşun sonundadır. Kilise günümüzde çirkin bir çitle çevrilmiştir.

Evangelistria: 20’nci yüzyıl ortalarına kadar İstanbul’da yaşamış Rum Ortodoks cemaatidir.

Kilise yapı olarak geleneksel Rus mimarisinin en güzel yapılarından birisi olarak kabul edilir.

İstanbul Beyoğlu
 

Kilise kitabesine göre, yapımına 1877 yılında başlanır ve 1893 yılında yani 16 yıl sonra tamamlanır.

Ahşap bir yapının yerine yapılmıştır.

Kilisenin ithaf edildiği “Panayia”: Meryem Ana’nın Doğu kiliselerinde kullanılan ismidir.

Kilisenin inşaasında: yumuşaklığı ve kolay işlenmesiyle ünlü olan Malta taşı kullanılır. Ön cephedeki süslemeler malta taşıdır. Kilise mükemmel geometrik simetride inşa edilmiş iki güçlü çan kulesine sahiptir. Bu iki çan kulesinin ortasında bir de saat kulesi bulunmaktadır.

Kilisenin içinde, Evangelistria (İsa’nın doğumunun müjdelenmesi) konulu gümüş ikona görülmeye değerdir, zaten kilisenin en değerli varlığıdır.

Kilise ilk yapıldığında, çanları, dünyanın en güzel sesli kilise çanlarının üretildiği Rusya’ya sipariş edilir. Rusya’da bu tür çanlar, içine altın ve gümüş karıştırılarak üretilir, metal alaşımın hazırlanışı aylar sürermiş. Günümüzde de bu tür çanların üretimi çok kısıtlı olarak sürdürülmektedir.

Evet kilisenin Rusya’da üretilip gelen bir çanı, yaklaşık 100 kilogram ağırlığındaymış ve 110 yıl önce Rusya’da dökülüp buraya getirilmiştir. Diğer yani Türkiye’de üretilen çan ise, 80 kilogram ağırlığındaymış ve Türkiye’de dökülmüştür.

İstanbul Beyoğlu
 

Kilisede bulunan iki çan, Temmuz 2005 tarihinde birer gün arayla çalınır ve halen bulunamamıştır. Çanların kilisenin yan sokağındaki fırının arkasına merdiven konarak indirildiği görülmüştür.

Kilisenin girişinin yanında Theotokos Ayazması bulunmaktadır.

 

SURP ASDVADZADZİN PATRİKHANESİ KİLİSESİ

Şehit Muhtar Mahallesinde, Sakız Ağacı Caddesindedir.

Kilise ve diğer binaların bulunduğu geniş arazi: 1838 yılında Boğos Ağa Bilezikçi tarafından bağışlanmıştır.

Arazide önce ahşap bir bina vardı ve “Arakelots Okulu” olarak eğitim veriliyordu. Ancak 1856 yılında yangın çıkmış ve yok olmuştur. 1856 yılında ise cemaatin yardımlarıyla kagir yeni bir okul binası ve yanına piskoposluk konutu yapılmıştır. Ancak bu ruhban okulu, 1863 yılında piskoposluk konutu ile birlikte yıkılmıştır.

Surp Asdvadzadzin kilisesi ve ek konutlarının temeli, 1865 yılında atılmıştır ve 1866 yılında bitirilmiştir.

Yapıların mimarı: ünlü Ermeni Katolik Mimar Andon Tülbentçiyan’dır.

Kilisede; 1967 tarihinde, cemaati ziyaret eden Papa Paul VI ve Kilikya Katolik Ermeni Patriği tarafından büyük bir ayin yapılmıştır.

1969 yılında çan kulesi yenilenmiştir. Kulede, farklı boyutlarda 3 çan bulunmakta olup, bunların tarihleri 1865 yılıdır.

Mısırlı ailesi tarafından yaptırılan evlerde: Kilise, piskoposluk konutu ve papaz evi bulunmaktadır.

Avluda: ibadethanenin ana giriş kapısının sağ ve solunda: Mısırlıyan ailesinin, piramit ve palmiye kabartmalarla süslü 2 mermer lahdi bulunmaktadır.

Kilisede bulunan tablolar, İtalyan ressamlara aittir.

İstanbul’un günlük gezi planı için. İstanbul gezisi

İstanbul Galata Köprüsü

İstanbul Galata Köprüsü
 

İlk Galata Köprüsü: Unkapanı-Azapkapı arasında yaptırılır.

1838 yılından sonra Karaköy Meydanının ticaret merkezi olma özelliği artmıştır. Ayrıca Sarayın tarihi yarımadadan Dolmabahçe Sarayına taşınmasıyla, şehir içi ulaşımı Eminönü-Karaköy hattında yoğunlaşmıştır.

Ardından, Haliç’in iki yakasının yeni bir köprüyle bağlanması gerekmiştir.

Haliç üzerinde ilk köprü: Azapkapı ile Unkapanı arasında 1836 yılında yapılan “Hayratiye Köprüsü” dür.

1845 yılında, Sultan II Mahlut’un annesi Bezmi Alem Valide Sultan, ilk Galata Köprüsünü yaptırır. Bu köprü: Tersane-i Hümayun’da dubalı olarak ve ahşap yaptırılmıştır. Köprünün ismi “Cisr-i Cedid” yani “Yeni köprü” dür.

Köprü zaman içinde yeterli gelmeyince ve ahşap olduğu için, 1863 yılında daha geniş ve ahşap ama daha geniş ve sağlam bir köprü yapılır.

İstanbul Galata Köprüsü
 

1869 yılında ise, bu köprünün yerine, demir konstrüskiyonlu bir köprü yapılması fikri ortaya atılmıştır ve yeni köprü 1878 yılında tamamlanmıştır.

Sultan Abdülaziz döneminde, köprünün Karaköy meydanına bağlandığı yerde “Karakol Binası” yapılır. Ancak bu bina daha sonra yıkılır ve yerine “Karaköy Seyrü Sefain Acentası Binası” yapılır.

Demir köprü

1878 yılında: Eminönü-Karaköy arasında, 24 dubayla taşınan, orta bölümü gemi geçişleri için açılabilen, dönemine göre çağdaş bir demir köprü yapılır.

Bu demir köprü üzerine, 1912 yılında Alman Man firması tarafında tramvay yapılmıştır. Köprünün altına ise yolcu bekleme salonları ve dükkanlar eklenmiştir.

Ayrıca bu yeni köprü üzerinde: çeşitli yönlere giden vapur hatlarının iskeleleri bulunuyordu.

İstanbul Galata Köprüsü
 

1936 yılında eski Galata köprüsü üzerindeki iskele yetersiz kalınca: mühendis Galip Alnar tarafından tasarlanıp uygulanan ilk “Karaköy İskelesi”, sunduğu gazino, kitapçı, berber gibi insan odaklı hizmetleriyle kentli için çok değerli bir kamusal alan oluşturmuştu.  

1980’li yıllara kadar altı da üstüyle birlikte yaşayan Galata Köprüsü; tramvay-otobüs hatları, Şirket-i Hayriye, Şehit Hatları vapur iskeleleri ile birlikte entegre bir ulaşım sistemini oluşturur. Ancak yine aynı dönemde, bu köprünün yerine, ayaklar üzerinde duran bir köprü yapılması düşünülmeye başlanır.

Yeni köprü, 12 Haziran 1992 yılında hizmete girer.

İstanbul gezi planı.

İstanbul Karaköy Sahil Kesimi

İstanbul Karaköy Sahil Kesimi
 

Karaköy Sahil Kesiminde tanıtıma, ilk olarak Tersane Caddesi ile başlıyoruz.

TERSANE CADDESİ

Azapkapı: Haliç kıyısında, eski Galata surlarının bitiminde, Unkapanı’nın karşısındadır.

Gerçek adı “Azepkapı” dır. Çünkü: “Azep” adı bahriyelilere, deniz neferlerine verilirdi. Azep kapısı: ismini orada bulunan tersaneden ve yanındaki Azep Kışlasından almıştır.

1960’larda bu bölgede de imar çalışmaları yürütülmüştür.

Tersane Caddesi: 1960 yılında Karaköy ve Azapkapı arasındaki bağlantıyı sağlaması için yapılmıştır. Cadde. Karaköy Meydanına bağlandıktan sonra Kemeraltı Caddesine bağlanmaktadır.

Cadde “Arap Cami Mahalle” sindedir.

İstanbul Karaköy Sahil Kesimi
 

AZAPKAPI CAMİİ-SOKULLU MEHMET PAŞA CAMİİ

Tersane Caddesindedir. Hemen Unkapanı köprüsünün yanındadır.

Cami: Mimar Sinan tarafından, Sultan III Selim ve Sultan III Murat dönemlerinde Sadrazamlık yapmış Sokullu Mehmet Paşa için, 1577 yılında yapılmıştır. Bunu belirten kitabesi kırılmış ve 1941 yılında eski kalıbına göre yeni bir kitabe yazılarak yerine asılmıştır.

İstanbul Karaköy Sahil Kesimi
 

Cami, ilk yapıldığında: sur duvarlarının dış tarafında, deniz ile sur arasındaki dar kıyı şeridindedir ve buradaki kapıdan dolayı “Azapkapı Camisi” ismini almıştır. İlk yapıldığında cami bir külliyenin parçasıdır, cami ile birlikte Sıbyan mektebi ve 2 çeşme yapılmıştır ancak bunlardan cami hariç diğerleri günümüze ulaşmamıştır.

Caminin minaresi, revaklı bir koridorla terasın üstünden caminin bulunduğu binaya bağlanır. Yani, minare müstakildir. 2005 yılındaki restorasyonda, caminin 3 ahşap kubbesi yeniden yapılmıştır.

İstanbul Karaköy Sahil Kesimi
 

YELKENCİLER HANI

Azapkapı Tersane Caddesinde deniz tarafındadır.

Kemankeş Mustafa Paşa tarafından, 17’nci yüzyılda yaptırılmıştır. Burada, rivayetlere göre, 19’ncu yüzyılda “yelken bezi” üretilmiş ve o yüzden bu isim verilmiştir. Han binası, tek avlulu ve 2 katlıdır.  Zemin kat odaları: depo, birinci kat odaları ise atölye ve büro olarak kullanılmaktadır. Üst kat ise oldukça fazla yıpranmış olarak günümüze ulaşmıştır.

İstanbul Karaköy Sahil Kesimi
 

AZAPKAPI ÇEŞMESİ VE SEBİLİ

Tersane caddesinin sonundadır. Çeşmenin bulunması nedeniyle burası “Çeşme Meydanı” olarak isimlendirilmiştir.

Cami, 1733 yılında Sultan II Mustafa’nın eşi ve Sultan I Mahmut’un annesi Saliha Valide Sultan tarafından yaptırılmıştır. Sultan I Mahmut, Galata bölgesinin su ihtiyacının karşılanması için Taksim şebekesini yaptırmış, halkın su ihtiyacı için ise annesi adına bu çeşmeyi ve kendi adına Tophane çeşmesini yaptırmıştır.

Bu çeşmeyle ilgili anlatılan bir rivayet var. Valide Sultan bu bölgede, su taşırken testisi kırılan küçük bir kız çocuğu görür, çocuğu Saraya aldırır ve bir süre sonra bu küçük kız büyür, Saliha Sultan adını alarak Padişahın zevcesi olur.

1954 yılında gerek Sebil ve gerekse çeşme onarılmıştır. Ancak tam önünden yol geçmesi nedeniyle, sebil ve çeşme günümüzde çukurda ve yolların arasında kalmıştır.

 

ÇİNİLİ HAMAM (LANGA MUSTAFA PAŞA) SEBİLİ

Tersane Caddesi Yolcuzade Sokaktadır. Sebile arkamızı dönünce hemen karşıda Yeşildirek Hamamı görülür. Hamam: Sokullu Mehmet Paşa’nın oğlu tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Hamam, günümüzde halen kullanılmaktadır.

Hamamın hemen yanında bir Sebil bulunmaktadır. Bu sebil günümüzde bir dükkan olarak kullanılıyor. Ancak iki pencere arasında, üst kısımda sebilin kitabesi bulunuyor.

Sebil: dikdörtgen planlı ve yuvarlak kemerlidir. Cephesi oldukça sadedir. Yukarıda söz ettiğim gibi, sebilde günümüzde bir dükkan bulunuyor.

İstanbul Karaköy Sahil Kesimi
 

KURŞUNLU HAN

Tersane Caddesinde Haliç kıyısına yakın bir yerdedir.

Yapı “Zindan Hanı” ve “Rüstem Paşa Hanı” olarak da isimlendirilir. Yapının: 1544-1550 yılları arasında, Sadrazam Rüstem Paşa tarafından, Ceneviz döneminden kalma Saint Michel kilisesi kalıntıları üzerine Mimar Sinan’a yaptırıldığı söyleniyor. Han: 2 katlıdır.

Yuvarlak taş kemerli iki kapısı vardır. İki katı birbirine bağlayan merdiven, avlu ortasında dört kollu olarak konumlanmıştır. Çünkü avlu dardır.

Zemin katta: paye ve duvarlarda masif tuğla ve derz dokulu kısımlar görülür. Bunlar: Bizans dönemi inşaat tarzına uygundur. Bu yüzden: yapının Türkler tarafından inşa edilmesinden önce, burada bir Bizans veya Ceneviz yapısı olduğu doğrulanmaktadır.

 

KARAKÖY SAHİL ŞERİDİ

İstanbul Karaköy Sahil Kesimi
 

DENİZ ANTREPOLARI

Salıpazarı limanındadır.

Antrepo: gümrük mallarının depolandığı binalardır.

Modern anlamda ilk liman inşaatı, yabancı firmalara verilen imtiyazlarla 1892 yılında Karaköy sahilinde başlamıştır. Galata rıhtımında 5 tane antrepo inşa edilmiştir.

Limanların yönetimi ise, Denizcilik Bankasına verilmiştir.

Bu antrepo yapıları: ünlü mimar Sedat Hakkı Eldem tarafından tasarlanmıştır.

20’nci yüzyılda: ticaret aktivitelerinin artması sonucu liman gümrük binaları, yolcu terminali ve deniz antreposu genişletildi.

Ancak 1987 yılında Haliç yıkımları ile şehir endüstriyel merkezi taşınınca, bu bölge, antrepolar ve gümrük limanı işlevsiz hale geldi. Beyoğlu: şehrin finans ve ticaret merkezi olmaktan çıktı. Bu dönemde, bölge işlevsizleştiğinde, şehrin en önemli kıyı bölgesi, halka ve şehirsel aktivitelere kapalı kaldı.

İstanbul Karaköy Sahil Kesimi
 

Günümüzde

Halen bölgede 7 tane antrepo vardı. Deniz antrepo binaları, günümüzde: her biri 2 katlı ve 4000 metre karelik alana sahip 4 binadan oluşmaktadır. Bu binalar, Türkiye Denizcilik İşletmelerine aittir.

Temmuz 2005 yılında, terminal sahasında bulunan 1 ve 2 Numaralı antrepolar, yolcu salonuna dönüştürülerek kruz tipi gemilere hizmet verir hale gelmiştir. 

6 ve 7 Numaralı antrepolar: mevcut yapı aksları korunarak kısmen yıkılmıştır.

5 Numaralı antrepo: dış sınırları korunarak yeniden düzenlenmiştir.

Limanın gemi kabul kapasitesi günlük ortalama 11 gemidir ve 2007 yılında 340 tane kruvaziyet tipi gemi ve 2008 yılında 278 kruvaziyet gemi limana gelmiştir.

Daha sonra liman kullanılmamıştır.

1986 yılında limandan yük taşımacılığına son verilmiştir. Ayrıca yine aynı yıl, dünyada kruvaziyer taşımacılığının artmasına paralel olarak dünyanın en büyük kruvaziyer yolcu gemileri (3000-3500 yolcu kapasiteli) buraya tarifeli seferler düzenlememektedirler.

1995 yılında düzenlenen 4’ncü İstanbul Bienali’nin ana sergi mekanı olarak bunlar kullanılmıştır.

İstanbul Karaköy Sahil Kesimi
 
4 Numaralı Antrepo-İstanbul Modern Sanat Müzesi

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinin yanındadır.

Denizcilik İşletmeleri için, kuru yük deposu olarak inşa edilmiştir.

8000 metre kare büyüklüktedir.

2003 yılında “8’nci İstanbul Bienali” burada düzenlenmiştir.

Yakın zaman önce düzenlenen bu antrepo: 2004 yılından itibaren “Modern Sanat Müzesi” olarak düzenlenmiştir.

Ancak aynı zamanda: bu antrepo binalarının, İstanbul Boğaziçi ve Galata bölgelerinin tarihsel kimliğini ve silüetini dikkate almayan, kitle ölçüleri ve biçimleri mevcut değerlere zarar veren ve kaldırılması ve yenilenmesi gereken yapılar olarak görüldüler.

Tüm bu çalışmalar “Galataport” yani “Salıpazarı Kruvaziyer Limanı Projesi” kapsamında düzenlenmektedir. Proje kapsamında: 2016 yıl sonundan itibaren yıkım işlemleri başladı. Önce limanın Karaköy bölgesinde bulunan tek ve iki katlı yolcu kabul ve pasaport işlemlerinin yapıldığı eski binalar ve antrepolar yıkıldı. Ardından: Tarihi Karaköy Ana Yolcu Salonu da yıkıldı.

İstanbul Karaköy Sahil Kesimi
 

Ki bu Yolcu Salonu: 1935 yılında bir mimari proje yarışması ile tasarlanıp, yüksek nitelikli malzeme, özenli detay ve işçilikle inşa edilmişti. Uzun yıllar ülkenin prestijli bir giriş kapısı olarak hizmet verdi. Temmuz 1940 tarihinde hizmete giren Galata Yolcu Salonu, 2015 yılı sonunda kapatıldı ve 17 Şubat 2017 günü yıkıldı.

Tüm bunların sebebi: yeni inşa edilecek kruvaziyer gemilere yönelik terminaldir.

22 Mayıs 2018 tarihinde, İstanbul Modern Müzesi, 14 yıldır bulunduğu 4 Numaralı antrepodan Beyoğlu Meşrutiyet Caddesindeki eski Union Française binasına taşındı.

Yukarıda sözünü ettiğim gibi: müzenin taşınmasının ardından: 4 Numaralı antrepo binası da yıkıldı. Burada 3 yıllık bir inşa süresinin ardından yeni bir binanın yapılacağı ve İstanbul Modern Müzesinin tekrar buraya taşınacağı söyleniyor.

Karaköy Sahil Kesimi 5 Numaralı Antrepo
5 Numaralı Antrepo
İstanbul Resim ve Heykel Müzesi

İstanbul Resim ve Heykel Müzesi: 20 Eylül 1937 tarihinde: Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle kurulmuş ve Dolmabahçe Sarayı Veliaht Dairesinde hizmete girmiştir.

Müzenin halen bulunduğu bina: 1856 yılında Veliaht Dairesi olarak Dolmabahçe Sarayının mimarları Karabet Balyan ve Nikogos Balyan tarafından tasarlanmış ve inşa edilmiştir.

Müzenin koleksiyonlarında: Türk ve dünya sanatına ait resim, heykel, özgün baskı yapıtları, Antik ve Rönesans dönemlerinden heykeller ve müzeye bağış yolu ile gelmiş özel koleksiyonlar bulunmaktadır.

Evet bu kadar ayrıntıdan sonra gelelim 5 Numaralı antrepoya. Burası da yıkıldı ve yerine yeni müze binası yapılmaktadır, müze binasının 2020 yılında açılması planlanıyormuş, ama geç kaldı.

Bina: İstanbul Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesine tahsis edilerek İstanbul Resim ve Heykel Müzesine dönüştürüldü.

Müze binası olarak kullanılan 5 Numaralı antrepo binası: Sedat Hakkı Eldem tarafından tasarlanmıştır. Her ne kadar bu antrepo binası yıkılıp yerine müze yerleştiriliyor olsa da eski yapının kent hafızasındaki yeri dikkate alınarak müze binası tasarlanıyor.

Yeni müze binasının projesi Emre Arolat ve ekibine aittir. Müze açıldığında ziyaretçiler, dört bir yanı şeffaf cepheye sahip yapı sayesinde, farklı birimler arasında geçtiği köprüler ve rampalarda, İstanbul manzarasını izleyebileceklerdir.

Evet tasarımın bitmesiyle resmi olarak açılacak müzede, Osmanlının son dönemlerinden modern döneme kadar Türk sanatının en önemli örneklerini içeren 15 bin adet parçaya ev sahipliği yapacağı söyleniyor.

 

RIHTIM CADDESİ

İstanbul Karaköy Sahil Kesimi
 

ZİRAAT BANKASI KARAKÖY ŞUBESİ BİNASI

Rıhtım Caddesinde, tam köşededir.

Bina: 1910-1912 yılları arasında, “Wiener Bank Werein” isimli bir Avusturya Bankası olarak inşa edilmiştir. Yapının mimarı bilinmemektedir. Ancak muhtemelen yapının projesi Alexander Von Neuman ve Ernst Gotthily ortaklığınca yapılmıştır. Avusturya Bankasının sahibi Theodor Herzl isimli Avusturyalı bir Yahudidir.

Evet, yapı Avusturya Bankasından sonra, Fransız Banque Française des Paks Orient ve daha sonra Tütün Rejisine devredilmiştir.

1944 yılına gelindiğinde ise yapı Ziraat Bankası tarafından satın alınır ve Karaköy Şubesi olarak kullanılmaya başlanır.

İstanbul Karaköy Sahil Kesimi
 

Gelelim mimari özelliklere:

Konum olarak: günümüzde Karaköy Meydanı ve Haliç girişine hakim konumdadır.

Yapı, yüksek zemin üzerine 5 katlıdır.

Giriş katında: bir müşteri kabul yeri ve galerili asma katı vardır.

Üst katlarda ise çalışma odaları bulunur.

Yapının 3 cephesi vardır.

Giriş katındaki sütunlar, bir taşıyıcı eleman değildir. Sadece binaya hareketlilik kazandırmak için yapılmıştır. Giriş bölümünde bulunan, birbirine paralel bu 6 sütun üzerindeki bezeme öğelerinde:  askı çelenk motifleri, akantus yaprakları ve meyve motifleri bulunur.

Armalar

Yapının girişte deniz cephesinde: üst kat duvar köşelerinde, bir takım armalar ve hayvan figürleri görülür.

Karaköy Sahil Kesimi Ziraat Bankası Karaköy Şubesi süslemeleri

Bu armalardan birinde dikkat ediniz: bir geminin baş tarafının üstüne bir kartal tünemiştir. Çevresinde uçan martı vardır. Ancak burada kartalın baş üstüne tünediği ahşap tekne ilginçtir. İki yanındaki martılarla, dalgalı bir denizi çağrıştıran akantus yapraklarından oluşan bir zemin ifade ediliyor.

Küpeşte kuşağı, kaplama çivileri, ejderha başı pruva bastonu, ifade edilen teknenin oldukça detaylı bir anlatımını ortaya koyuyor. Kartalın “Reich Kartalı” na benzerliği söz konusudur. Ancak o Recih Kartalı, zaten Avusturyalılar tarafından seviliyor ve binayı Avusturyalıların yaptığı unutulmamalı.

Bunun hemen karşısında başka bir arma daha var.

Karaköy Sahil Kesimi Ziraat Bankası Karaköy Şubesi süslemeleri

Bu armada, karşısındaki armada bulunan gemi pruvasının yerine enlem ve boylamı bulunan bir küre almıştır. Küreyi, ekvator boyunca çevreleyen kuşağın üstünde ise eşit aralıklarla yerleştirilmiş 7 tane altı köşeli yıldız yani “Davut Yıldızı” bulunmaktadır.

Kürenin üstünde, tam ortaya saplı bir çubuğa ve birbirine sarılı iki tane yılan görülür. Bunların kafaları birbirine bakar, onlara yanlarında 2 tane daha çubuk bulunur. Tam ortaya saplı çubuk: Pagan Tanrısı Hermes’in asasıdır.

Asa: insanın fizik bedenini, onun etrafını saran iki yılan ise cesedi kuşatan fiziksel dünyayı temsil eder. Asanın tepesindeki iki kanatlı başlık: ermiş bir kişinin, isterse “Ba” (Eski Mısın dininde ruhun temsilidir) formuna geçerek bedeninden ayrılabileceğini anlatır. Asa hükümdarlık anlamına gelir.

Elbette, bu armalardaki işaretlerin neyi ifade ettiği, ne anlama geldiği bilinmiyor, sadece çeşitli yayınlarda, çeşitli yazarların farklı yorumları vardır.

Heykeller

Evet devam edelim. Yapının denize bakan cephesinde: 2’nci kat teras bölümünde, sağ ve sol kenarlarda iki tane insan figürü heykel bulunuyor. Bunlar da oldukça önemlidir.

Batı bölümündeki kadın heykeli ve doğu bölümündeki erkek heykelidir.

Her iki heykelin de sağ ve sol tarafında, 2’şer tane çocuk figürü bulunur.

Bunlar: dizlerinin üstüne çökmüştür. Bu çocukların omuzlarında kadın ve erkeği arkadan çevreleyen çiçek sarmalı bir çelenk vardır. Uzun elbiseli kadın ufka bakar, sağ elinde üzerinde art arda 2 tane halka geçirilmiş kısa bir çubuk tutar.

Bir görüşe göre, bu çelenkler “bereketi” simgelemektedir. Yine bir görüşe göre, denize karşı konumlandırılmış bu heykellerden birisi “ziraatı” ve diğeri ise “ticareti” simgelemektedir.

Şimdi: bu kadın ve erkek heykeli hakkındaki bir diğer varsayımdan söz edelim.

Karaköy Sahil Kesimi Ziraat Bankası Karaköy Şubesi süslemeleri

Batı bölümündeki kadın heykeli: “Dul Kadının Çocukları” nı sembolize eder. Dul kadının çocukları deyimi: Masonların doğuşunu ifade etmektedir. Net olmasa da, Dul kadının çocukları deyimi, Hiram Ustanın dul bir kadının çocuğu olduğu yönünde gelişir.

Karaköy Sahil Kesimi Ziraat Bankası Karaköy Şubesi süslemeleri

Doğu bölümündeki erkek heykeli: “Hiram Usta” dır. Hiram Usta, Masonlukta önemli bir karakterdir. Kendisi yetimdir. Hz Süleyman onu, Süleyman Tapınağını inşa etmekle görevlendirmiştir. Yani, Kral Süleyman mabedinin baş mimarıdır.

Heykelde: rahiplerin giydiği türden uzun bir elbise giymiştir. Uzun ve gür sakalı, kısa saçı vardır, çatık kaşları ile başı hafif öne eğiktir. Ellerini göğüs hizasına kadar kaldırmıştır, sağ elinde çekiç, sol elinde ise keski tutar.

Sonuç: net bir bilgi veya fikir yok, yoruma açık bir konu.

İstanbul Karaköy Sahil Kesimi
 

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Mescidi

Gelelim, binanın hemen arkasındaki “Karaköy Camii” ve “Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii” olarak da tanınan mescide:

Burada, daha önce Fatih Sultan Mehmet döneminde yapılmış bir tekke bulunuyordu. Tekke zaman içinde yıkılınca, yerine 17’nci yüzyılda Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından bir mescit yaptırılmıştır. Altına ise, mescidin giderlerini karşılamak üzere birkaç dükkan ilave edilmiştir.

Zamanla bu mescit/cami harap olur. 1893 yılında İstanbul’a gelen ve ardından Saray baş mimarı olan İtalyan Mimar Raimondo d’Aranco’dan aynı yere bir cami inşa etmesi istenir. Mimar bunun üzerine 1903 yılında Sultan II Abdülhamit’in emriyle, bir cami inşa eder.

Bu cami: kubbeli ve çokgen plandadır. Minaresi özellikle çok ilginçtir. Çünkü minarenin benzeri İstanbul’da yoktur. Yapının dışı tamamen mermer levhalarla kaplıdır.

Evet, Osmanlı devletinde ahşap ilk ve tek cami olan bu Karaköy Mescidinin önüne Avusturyalılar tarafından banka binası yaptırılır.

Yeni banka binasının bu mescidin hemen önünü kapatacak şekilde yaptırılmasının sebeplerinden birisi, rivayet yani söylentilere göre: Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, 2’nci Viyana Kuşatmasını yapan ordunun başındadır.

Daha sonra, mescit 1958 yılında Karaköy meydanı genişletme çalışmaları sırasında yerinden sökülür.

Ancak halkın tepkisi üzerine Kınalıada’ya nakledilmesine karar verilmiş, Kınalıada’ya taşınırken bunu taşıyan vapur yan yatmış, mescidin bütün parçaları denize dökülmüştür. Bunlar yaşanmış gerçekler, sebebi, nedeni ise bilinmiyor. Yani: yıkıldıktan sonra parçaları başka bir yerde kurulmak üzere teker teker numaralandırılarak itina ile sökülen caminin parçalarından geriye hiçbir iz kalmaz.

Karaköy’ü terk eden camiden bir daha haber alınamaz. Hatta, caminin parçalarının denize döküldüğünün de bir söylenti olduğu, caminin parçalarının bazı yalı, konak veya salonlarda süs olarak kullanıldığı da ileri sürülen bir savdır.

Aslında yerinden sökülmesi de anlamsız, çünkü mescit halen Ziraat Bankası olarak kullanılan bina ile aynı hizadadır ve günümüzde mescidin yeri yine doldurulmuştur.

Günümüz

Ziraat Bankası: elektronik bankacılığın getirdiği özellikler nedeniyle, böyle görkemli bir binaya ihtiyaç duyulmamış ve “Ziraat Bankası Karaköy Şubesi”, Kemeraltı caddesinde bir binaya nakledilmiştir. Bir sanat eseri olan bu bina ise akıbetini beklemektedir. Ankara Ulus meydanda bulunan İş Bankası Ulus Şubesi gibi bir müzeye dönüştürülmesi ve halkın ziyaretine açılmasından yanayım.

İstanbul gezi planı.