Niğde Ulukışla

Niğde Ulukışla

Ulukışla yöresinin en büyük özelliği, Ankara yönünden, Adana yönüne gidildiğinde, uçsuz-bucaksız bozkırların bitip, yemyeşil Toroslar’ın başladığı bir yer olarak öne çıkması ve yine bir zamanlar burada kurulu bulunan Öküz Mehmet Paşa Külliyesinin varlığıdır.

Bir zamanlar gerçekten İpek yolunun buradan geçiyor olması, yörenin önemini ortaya koymaktadır.

Niğde Ulukışla

ULAŞIM

Bölgede ulaşım sıkıntısı çekilmemektedir. Kayseri’den gelen kara yolu; Ankara-Adana kara yolu ile, ilçenin 5 km. doğusunda birleşirler.
Ulukışla, bağlı bulunduğu Niğde il merkezine, 62 km. uzaklıktadır. Ulukışla-Konya/Ereğli arasındaki uzaklık: 49 km. Ulukışla-Karaman arasındaki uzaklık: 134 km. Ulukışla-Pozantı arasındaki uzaklık: 43 km. Ulukışla-Tarsus arasındaki uzaklık: 122 km.

TARİHİ

Bölge, tarihi süreç içinde: Hititler, Asurlular, Frigler, Persler ve Makedonlar tarafından işgal edilmiştir. Daha sonra ise, Kapadokya kralları görülür.

Roma imparatorluğu ve devamında ikiye ayrılması sonucu, Bizanslılar, 1075 yılına kadar bölgede hakimiyeti elde tutarlar, ancak aynı yıl, Türkler bölgede görülmeye başlanır.
Roma döneminde, bölgedeki yerleşim yerinin ismi “Faustinepolis” dir. Bu isim, dönemin ünlü kraliçesi ve aynı zamanda Roma imparatoru Marcus Aurelius’un karısı olan Faustina’ya atfen verilmiştir.

Hatta: Kraliçe Faustina’nın mezarı, yörede, Başmakçı köyündedir.

1156-1192 yılları arasında bölgede Konya Sultanlığının hakimiyeti görülür. 1466 yılında, Fatih Sultan Mehmet tarafından, bölgedeki diğer birçok yöre gibi, burası da, Osmanlılara bağlanır.

İran seferinden dönen, Kanuni Sultan Süleyman, 1549 yılında, Ulukışla’da konaklamıştır.
Evet, yakın tarihimize gelince, Ulukışla’nın, kurtuluş mücadelesinde, özellikle Fransız işgalcilere karşı mücadele veren Kuvay-i Milliye güçlerinin bir karargahı konumunda bulunduğu görülür.

Gelelim yörenin isim temeline: 16’ncı yüzyılda, Osmanlı Sadrazamlarından Öküz Mehmet Paşa, bu yörede bir kervansaray yaptırır ve bu yapıya “Ulukışlak” ismi verilir. Bu isim, zamanla değişerek, günümüze “Ulukışla” olarak gelmiştir.

Niğde Ulukışla

GENEL

İlçe: Orta Toroslar kesiminde, Aydos Dağlarının eteklerinde “Çiftehan çayı vadisinde“ kurulmuştur. Eski ismi “Şücaeddin” dir.

Yörenin denizden yüksekliği: 1427 metredir. Görüldüğü gibi, denizden çok yüksek bir yer ve bunun etkisi, elbette görülüyor.

İklim: tipik İç Anadolu iklimi hakimdir ve buna bağlı olarak: yazlar serin ve kurak, kışlar ise soğuk ve kar yağışlıdır. Bu bol yağış sonucu, bölgede yoğun orman varlığı görülür.

Yöre insanının ekonomik etkinliklerinin başında: buğdaygiller gelmektedir. Bunun dışında, yamaçlarda: bağcılık, elma, kiraz, armut üretimi yapılmaktadır. Yöre nüfusunun, % 80’den fazla bölümü, geçimini, tarım yaparak sağlamaktadır.

TOROS KURBAĞASI-RAMA HOLTZİ

Dünya üzerinde, yalnızca, Ulukışla ilçesi sınırları içinde, Toros dağlarının, 2560 metre yüksekliğinde bulunan; 12 metre derinlikteki, tektonik yapıdaki “Karagöl” bölgesinde yaşamaktadırlar. İlk olarak, 1800’lü yıllarda, yöreyi gezen bir Alman biyolog tarafından keşfedilmişlerdir.

Toros kurbağaları olarak isimlendirilen bu canlıların vücut boyları: 7.5 cm. dir. Derisi yumuşak, ince ve düzdür. Sırt bölümü: sarımsı kirli yeşil veya sarımsı pembedir. Bazılarının sırtında ve bacaklarında, siyahımsı lekeler görülür. Bu kurbağa türü öterken, diğer kurbağalarda olduğu gibi, göğsünde hava kesesi oluşmuyor. Zehirli sıtma mikrobu taşıyan dişi sivrisinek türünün larvaları ile besleniyor.

Son bir not: dünya üzerinde yalnızca burada yaşadığı kanıtlanan bu kurbağa türü: yaşam alanı olan Karagöl’e bir zamanlar bilinçsizce bırakılan “Aynalı Sazan” balıkları yüzünden büyük bir tehlike geçirmiş ve halen bu balıklar gölden temizlenmeye çalışılmasına rağmen, yine de tehlike geçmiş değildir. Bu konulara ilginiz varsa, Karagöl ve Toros kurbağalarını mutlaka görmelisiniz.

NE YENİR-NE İÇİLİR

Ulukışla denilince, kiraz ve kebap akla gelir, yöreye yolunuz düşerse, bunları tatmayı unutmayın.

KONAKLAMA

Ulukışla Öğretmenevi Alpagut Mah.İsmail Oğuz Cad. 388-5112250

Niğde Ulukışla

GEZİLECEK YERLER

Niğde Ulukışla Öküz Mehmet Paşa Külliyesi

ÖKÜZ MEHMET PAŞA KÜLLİYESİ

Külliye: halka açık ve halka hizmet veren yapılar topluluğudur. Bu yapılar topluluğu içinde: dini ve sosyal içerikli, çeşitli binalar bulunmaktadır. Bunlar: cami, imaret, türbe, kütüphane, helalar, hazire, arasta, hamam, kervansaray vs.

Kendisi: Osmanlı tarihinde ender rastlanan Türk asıllı Sadrazamlardandır.

Kervansarayı: 1615 yılında, İpek yolunun en önemli noktalarından birisinde yaptırmıştır. Doğduğu topraklara bir hediye olacağını düşünmüştür.

Ancak, bundaki amacı: bölgenin ekonomik ve sosyal açıdan canlandırılması, haç yolunun güvenliğinin sağlanması ve doğuya düzenlenen seferlerin etkisini arttırmaktır. Ancak, takip eden süreçte, kurtuluş mücadelesinde, bir silah deposu olarak da kullanılan han; zamanla motorlu taşımacılığın gelişmesi üzerine, eski önemini kaybetmiş, kervan ticaretinin gerilemesi ve giderek yok olmasıyla, han da önemini yitirmiştir.

Cumhuriyet dönemin devamında, han, çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından çeşitli amaçlar için kullanılmıştır. 1930-1949 yılları arasında hapishane, 1953-1978 yılları arasında Toprak Mahsulleri Ofisi tahıl ambarı, 1991-1996 yılları arasında halı atölyesi olarak kullanılmıştır. 1997 yılında ise, tekrar kullanılmamak üzere, tamamen boşaltılmıştır. 2005 yılında ise, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyon çalışmaları sağlanmıştır.

Son bir not: ünlü şair Faruk Nafiz Çamlıbel tarafından yazılan “Han Duvarları şiiri”, bu han tasvir edilerek yazılmıştır.

Niğde Ulukışla Zeyve Höyük

ZEYVE HÖYÜK

İlçe merkezine bağlı, 10 km doğuda Porsuk köyündedir. En büyük özelliği: Toroslar üzerinde bulunan gümüş ve kurşun yataklarına yakınlığıdır.

Burada yapılan araştırmalarda: Hitit, Frig ve Roma dönemine ait buluntular bulunmuştur. MÖ.14-13’ncü yüzyıllarda: burada bulunan şehrin: küçük kum taşı bloklardan örülmüş ve kulelerle güçlendirilmiş bir sur ile çevrili olduğu anlaşılmıştır.

Höyüğün güneybatısında yapılan kazılarda: bir odanın köşesinde, yarı yanmış bir insan iskeleti bulunmuştur. Ayrıca, Klikya bölgesi seramiklerine benzer çanak-çömlek kalıntıları görülmüştür. Takip eden süreçte, Hitit surları, aynı plan takip edilerek yeni surlarla çevrilmiştir.

Buluntular içinde: 2 ve 3’ncü yüzyıllara tarihlenen, tunç ve gümüş sikkeler de sayılmaktadır. Özellikle, buradan çıkarılan “Hitit Hiyeroglifi Kitabesi”, günümüzde Niğde Müzesinde sergilenmektedir. Bu kitabe: Azot Sanayi tesisleri yapılırken, tesadüfen bulunmuştur.

KRALİÇE FAUSTİNA MEZARI

İlçe merkezine bağlı, Başmakçı köyündedir.
Faustina, Roma imparatoru Antoninus Pius’un kızıdır ve Roma imparatoru Marcus Aurelius ile evlenmiştir. İkili, 145 yılında evlenirler. İmparator, 175 yılında, karısı Faustina ve oğlu Commodius ile birlikte, doğuya doğru geziye çıkarlar.

Bu gezide, imparator ve ailesi: küçük Asya, Suriye ve Mısır bölgelerini gezerler. Alexradra (günümüzdeki İskenderiye) şehrinde, bir süre kalırlar. Dönüş yolunda ise, Toroslar üzerinde iken, kraliçe Faustina ölür. İmparator bu duruma çok üzülür ve Başmakçı köyünde, karısı adına bir şehir inşa ettirir.

Faustinapolis ismini verdiği şehre, yine onun adına bir tapınak yaptırır ve karısının tanrıçalaştırılmasını, Roma Senatosundan ister.
Evet, bir zamanların büyük Roma imparatorunun karısı, kraliçe Faustina’nın mezarının Başmakçı köyü yakınlarında olduğu biliniyor.

LÜLVE KALESİ

İlçe merkezi yakınlarında: Çanakçı köyünde; Torosların bir kolu olan Boklar dağının kuzey yamaçlarındadır. Kale: Adana-Ankara kara yoluna, 6 km. uzaklıktadır.
Bu kale: Torosların Kuzey yönünde, ünlü Türk bilim adamı İbn-i Bibi’nin sık sık sözünü ettiği Lulu Kalesidir.

Kale, tarihi süreç içinde, yapıldığı dönemde çok önemli bir konumdadır. Torosların güney bölümünden gelen istilacı akınların önlenmesi için yapılmıştır. Hatta, bu kaleden, işaret kuleleri yardımı ile, Hasan Dağı bölgesinde bulunan Keçi kalesine haber gönderildiği bilinmektedir.

Günümüzde, yakın geçmişte, kale çevresinde çanak-çömlek imalatı yapıldığı için yörenin ismi “Çanakçı” olmuştur. Halen, doğal bir yapı olan kalenin üzerinde, yapılar tahrip olmuştur, ancak yine de yapıldığı dönemdeki ihtişam hissedilmektedir.

Niğde Ulukışla Çifte Han Kaplıcaları

ÇİFTEHAN KAPLICALARI

Kaplıca bölgesi, Ulukışla ilçe merkezini geçtikten 29 km. sonradır. Kasaba girişinde iki han bulunduğu ve bu yüzden, kasabaya Çiftehan isminin verildiği söylenmektedir.

Çiftehan bölgesi: Roma döneminden sonra, günümüze kadar olan süreçte, önem kazanmıştır. Söylentilere göre, Mısır kraliçesi Cleopatra: Tarsus’ta kaldığı dönemde sık sık burayı ziyaret etmiştir. Günümüzde de, eski havuz bölümünün temel kısmının, Roma döneminden kaldığı söylenir. Günümüzde kullanılan, havuzlu banyolar ise, Selçuklular döneminden kalmıştır. Çünkü, o dönemin mimari özellikleri görülmektedir.

Kaplıca bölümünde: kadın ve erkeklere ait iki bölüm bulunuyor. Erkekler bölümünde 85 ve kadınlar bölümünde ise, 26 m. Kare büyüklüğünde havuzlar bulunuyor.
Evet, kaplıca sularının şifalı geldiği söylenen rahatsızlıklar şunlardır: romatizma, siyatik, kireçlenme, bel ağrısı, bel fıtığı, kadın hastalıkları, cilt hastalıklarıdır. Kaplıca suları, 53 derece sıcaklıktadır ve havuzlarda ise, 40-45 derece sıcaklık görülür.

Niğde Ulukışla Bağdat Demiryolu Tesisleri

BAĞDAT DEMİRYOLU TESİSLERİ

Çiftehan kasabasındadır.
1826 yılında bir Alman Şirketi tarafından inşa edilen, İstanbul/Haydarpaşa’dan başlayarak Anadolu üzerinden Bağdat’a ulaşması düşünülen demir yolu: Ulukışla’dan geçmektedir.
1910 yılında, Çiftehan kasabasına, tren istasyonu kurulmuştur.
Ancak, I. Dünya savaşının çıkması üzerine, demir yolu, Bağdat şehrine varmadan bırakılmıştır. Ancak, demir yolunun tamamlanan kısımları bile, özellikle kurtuluş mücadelesinde, askeri ve sivil nakliyatta önemli görevler üstlenmiştir.

Niğde Ulukışla Çiftehan Kasabası

 

Niğde Ulukışla Çiftehan Kasabası

Niğde’nin Ulukışla ilçesine bağlı Çiftehan Kasabası doğa ve tabiat harikası aynı zamanda da dünyanın en iyi, en kaliteli kaplıca suyu buradadır. Çiftehan Kaplıcaları meşhurdur. Ayrıca yaylacıların en gözde mekanıdır ve yazın sıcaklardan kaçanlar Çiftehan yaylasına geliler

Çifthan Kaplıcalarına vardığımızda çok değişik bir coğrafya ile karşılaştık. Sıra sıra dizilmiş dağlar otellerin bulunduğu alanı çevrelemiş, dağların başında belki bin yılların meydana getirdiği irili ufaklı sivri yuvarlak şekiller dağların başına sarılmış, hangi tarafa dönerseniz ruhunuzu okşayan, kalbinize huzur verip aklınıza hitap eden Allah’ın bahşettiği bu mücessem ve muhteşem güzellik sizi büyülü bir aleme götürür.

Bir dağın başında oturmuş, bir dağın yamacında ayakta imiş gibi insana benzer şekiller sizi hayretlere düşürür. Onlara bakarken bir heykeltıraşın emeği olmadığını anlar, Allah’ın büyüklük ve azameti karşısında Allahu ekber demekten kendinizi alamazsınız. Vadiden yükseklere doğru, yükseklerden vadiye doğru inen dağlar yamaçta ele ele verip, vadide ise yeşilin her tonu ile buluşup, dağlara ağaçları bir elbise giydirip envai türlü sanatla nakşedip süsleyerek şair ve ediplere muhteşem bir ilham kaynağını takdim eder sizlere.

Şair iseniz o muhteşem coğrafyada oturup ilhamınızı şiirinizle ortaya koyabilirsiniz. Gece ve gündüz aleminin böcekleri ve kuşların tatlı nağmeleriyle canlı ve İlahi bir orkestrayı dinleyebilirsiniz. Şayet yazar iseniz, aklıma gelmeyen ve bu İlahi kitabın tefsirini takdim etmek için akıllara durgunluk veren bu cazip alemi kaleme alabilirsiniz.

Hayata renk katacak dağlarla ağaçlarla yazılmış o büyük ayetleri okuyabilirsiniz. Bütün bunları cazip hale getiren yerden İlahi bir rahmet olarak tecelli eden berrak ve şifalı suyun size vereceği sıhhat ve afiyetle bazı hastalıklardan kurtulup geleceğinize bir güç ve güzellik katabilirsiniz.

Şifalı suya girdiğinizde kendinizi son derece hijyen bir ortamda bulup, oraya gelen insanların hem iç alem hem de dış alemini etkileyecek zenginliklerle donatılmış bir ortamın bahşettiği o güzellikler, her zaman arzu ettiğiniz bir dünyayı takdim eder sizlere.