İzmir Menemen

İzmir Menemen

Menemen denilince, malum güzel ilçemiz Menemen yanında, yaz aylarının çok tercih edilen bir yemek türü olan Menemen’de gündeme geliyor. Umarım, yemek olarak düşünülen Menemen aradığınızda, bu satırlar karşınıza çıkmaz. Ama, yine de bu ilçemizin turizm yönü hakkında yazılan bu yazıyı okuyun, belki ilginizi çekebilir.

ULAŞIM

İlçe: İzmir-Afyon-Bandırma demir yolu üzerindedir. Kara yolu düşünüldüğünde ise: Menemen ilçesi: İzmir-Bergama-Çanakkale kara yolu üzerindedir. İzmir il merkezine uzaklık: 33 km. dir.

İzmir Menemen

TARİH

İlçenin: MÖ.1000 yıllarında, günümüzdeki Yahşeli köyü civarında, kurulduğu sanılıyor. Ancak, MÖ.263-241 yılları arasında, ilçe merkezi, Asarlık köyü yakınlarına taşınmıştır. Anadolu Beylikleri döneminde ise, bugünkü yerine taşınmıştır.

Tarihi süreç içinde, bölgede: İonyalılar ve Frigyalılar egemen olmuşlardır. Daha sonra, Lidyalılar bölgeye gelirler. MÖ.546 yılında, Lidyalıların yenilmesiyle, Persler bölgede egemenliği ele geçirirler. MÖ.334 yılında, İskender tarafından Pers istilası bitirilir. İskender’in yenmesiyle, Persler’de bölgede biter ve Bergama krallığı dönemi başlar. MÖ.64 yılında, Romalılar bölgeyi ele geçirirler. Daha sonra ise, Bizanslılar.

1084 yılında, Selçuklular tarafından, Menemen bölgesi ele geçirilir. Germiyanoğulları Beylerinden, Saruhan Bey; 1313 yıllarında bölgeyi ele geçirir.

Osmanlılar: Yıldırım Beyazıt ile, bölgede egemenliği alırlar. Ancak, 1342 yılındaki yenilgiyle biten Ankara savaşı sonrasında: bölgede, yeniden Saruhan Beyliği kurulur. Ancak, Mehmet Çelebi, Saruhan Bey’i öldürterek, bir asırdır devam eden Saruhan Beyliğine son verir. Menemen ve çevresi, yeniden Osmanlı imparatorluğunun egemenliğine girer.

1425 yılında, Sultan II. Murat tarafından, Menemen ve yöresi, kesin olarak Osmanlılara bağlanır. 1850 yılında, Manisa’dan ayrılıp, İzmir’e bağlanır. Derken, 1919 yılında, Yunanlıların işgali görülür. Üç yıldan fazla süren işgal, 1922 yılında bitirilir. Bu işgal sırasında: özellikle Kaymakam Kemal Bey’in Yunanlılar tarafından şehit edilmesi tarihin sayfalarına bir acı anı olarak geçer.

Menemen isminin kaynağı: Bizans egemenliği sırasında: şehre “Maınemenau” adının verildiği söylenir. Zaman içinde bu isim, değişerek “Menemen” ismini alır. Yalnız: şehrin isminin değiştirilmeden 400 yıl önce, sürekli olarak “Melemen” olarak söylenir olduğudur. Evliya Çelebi, 1671 yılında geldiği şehirde, şehir adını “Melemen” şeklinde yazmıştır.

GENEL

İlçe merkezinin denizden yüksekliği: 20 metredir. İklim: Akdeniz ikliminin, Ege bölgesinde görülen karakteristik özellikleri görülür. Kışları ılık ve yağışlı, yazları ise sıcak ve kuraktır. İlçe ekonomisi: tarıma dayalıdır. Özellikle: kavun ve çilek üretimi yaygındır. İhracata yönelik: deri ve deri ürünlerinin üretildiği önemli bir merkezdir.

İzmir Menemen Kubilay

KUBİLAY OLAYI

23 Aralık 1930 tarihinde, sabahın ilk saatlerinde: Derviş Mehmet isimli bir yobaz ve beraberindeki silahlı 6 kişiyle birlikte, Manisa’dan, Menemen ilçesine gelirler.

Menemen Müftü Camisine girerler ve üzerinde dini ibareler bulunan bir bayrakla, camide bulunanlar ve merakla cami önünde toplananları: kendileriyle birlikte, şeriat istemek üzere, hareket etmeye davet ederler.

Öğle saatlerine kadar, kendileriyle birlikte olmayanların ise, arkalarından gelecek 70 bin kişilik Halife Ordusu tarafından, kılıçtan geçirilerek öldürüleceklerini söyler. Tabii, kasabaya “Halife Ordusunun” geleceği söylentisi, yerel halkı korkutur.

Olaylar: ilçede bulunan askeri birlikte duyulur. Bunun üzerine: Alay Komutanı: yedek subay Kubilay’ı, bir manga askerle birlikte, olay yerine gönderir.

Kubilay: 1906 yılında, Adana-Kozan’da dünyaya gelir. Ancak, ekonomik zorluklar nedeniyle, daha sonraki tarihlerde İzmir’e göç ederler. Kubilay ise: 1926 yılında, Bursa Öğretmen Okulunu bitirir ve aynı yıl, Aydın ilinde öğretmen olarak göreve başlar.

Daha sonra ise, Menemen’e gelerek, Zafer İlkokulunda, öğretmen olarak görev yapar. Daha Sonra ise: Menemen’deki askeri birlikte, yedek subay olarak askerlik hizmetini yapmaktadır.

Kubilay: askerlerle birlikte olay yerine gider. Ancak, söylenenlere göre: askerlerin silahlarında kuru-sıkı mermi bulunmaktadır. Ayrıca, silahlarda süngü takılıdır.

Kubilay: askerleri, meydanın girişine bırakarak, göstericilerden “teslim olmalarını” ister. Ancak, aynı anda, guruptan ateş açılır ve Kubilay yaralanarak yere düşer. Askerler de ateş açarlar, ancak mermiler, kuru-sıkı olduğu için gurubu etkilemez.

Hatta: guruptakiler, kuru-sıkı mermiden haberdar olmadıkları için, kurşunların kendilerini etkilemediğini ve mehdi olduklarını düşünür ve haykırırlar.

Kubilay, yaralı halde, cami avlusuna sığınır. Derviş Mehmet ve arkadaşları ise, peşinden camiye girerler. Derviş Mehmet; çantasından çıkardığı, testere ağızlı bağ bıçağı ile: 24 yaşındaki, yaralı yedek subay Kubilay’ın başını keser ve kesik başı: yeşil bayrağın sopasına takar.

Bu sırada: olay yerine: bekçi Hasan gelir. Ateş açar ve guruptan birini yaralar. Ancak, gurup tarafından ateş açılarak, o da öldürülür. Arkadaşının yardımına koşan, bekçi Şevki de, guruptan açılan ateş sonucu öldürülür.

Tüm bunlar olduktan sonra: daha büyük bir askeri birlik olay yerine yetişir ve “teslim ol” çağrısı yapar. Ancak, olay çatışmaya dönüşür ve askeri birlik ateş açar. Derviş Mehmet ve bir kısım gösterici ölür ve bazıları ise kaçar.

Kubilay olayı: Şeyh Sait isyanı sonrasında, genç Türkiye Cumhuriyetinin yaşadığı, ikinci irtica olayıdır. Devlet, olaya sert tepki gösterir. 31 Aralık 1930 tarihinde, Menemen ilçesi ve Manisa ile Balıkesir il merkezlerinde, sıkıyönetim ilan edilir.

Evet, göstericilerden kaçanlar yakalanır. 105 sanık, 15 Ocak 1931 tarihinden itibaren, Divan-ı Harp’te yargılanmaya başlanırlar. 29 Ocak 1931 tarihinde, mahkeme, 36 kişiyi idam cezasına çarptırır. Bunlardan: 28 sanık: 3 Şubat 1931 günü Menemen’de idam edilirler.

Olayın ardından, Menemen’de, devrim şehidi iki bekçi ve Kubilay adına, anıt dikilir. Anıtın üzerinde şöyle yazar: “ İnandılar, dövüştüler, öldüler. Bıraktıkları emanetin bekçileriyiz.”

NE YENİR.NE İÇİLİR

Menemen ilçesinde olup ta “Menemen” yememek olur mu hiç. Elbette olmaz, burada menemen yemelisiniz. Ayrıca: Meydan Pide’de: nefis döner ve her türlü pide lezzetle tatmanızı bekliyor. Menemen’de: yayık ayranı meşhur. Yol üzerinde, sağda, hemen garaja gelmeden “Meşhur Ramo” bu yayık ayranını içebileceğiniz en güzel yer. Mutlaka deneyin. Ayrıca: buradan, koyun yoğurdu satın alabilirsiniz.

NE SATIN ALINIR

Menemen ilçesinde: çanak, çömlek, testi, saksı, renkli seramik ürünleri ve sepetçilik meşhur. Meşhur menemen testi ve sepetleri: İzmir-Çanakkale otoyolunun üzerinde kurulmuş, derme-çatma satış yerlerinde sergileniyor.

Arzu ederseniz, satın alabilirsiniz. Bunun dışında: Yıldız Mandıradan: peynir, yoğurt, ayran gibi Menemen’e özel, süt ürünlerinden satın alabilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

İzmir Menemen Taşhan

TAŞHAN

Bölgede bulunan en önemli tarih miraslarındandır. Türk-İslam mimarisinin özelliklerini taşır.

Kitabesi olmadığından, ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Ancak: Taşhan’ın yapımında çalıştığı bilinen ve Taşhan bitişiğinde türbesi bulunan Şıh Kamil’in: 1600’lü yıllarda yaşadığı bilinmektedir.

Yani, Taşhan’ın da, 1600’lü yıllarda yapıldığı düşünülmektedir. Yani: Sultan I. Ahmet (1603-1617) veya Genç Osman (1618-1622) dönemlerinde.

Yapının mimari özellikleri: kare planlı, simetrik, moloz taş ve tuğlalardan yapılmıştır. 2 katlıdır. Üst katta: 24 konaklama odası, alt katta ise ahır ve depolar bulunmaktadır.

Avlu kare şeklinde olup, avlunun dört tarafında, tabanları granit taştan yapılmış, tuğla kemer ve çapraz tonozlardan oluşan revaklar var. Girişin hemen sağında, üst kata: 13 basamaklı bir merdivenle çıkılıyor.

İzmir Menemen Karagöl

KARAGÖL

Yamanlar dağında, zirveye yakın bölümdedir. Uzun ve virajlı yollar: buraya pikniğe gitmeyi düşünenler için, göze alınması gereken sıkıntılar. Virajlar ve yokuşlardan bıkacak olanlar, buraya gitmeyi düşünmesinler. Deniz seviyesinden, 1000 metre yüksekliktedir.

Krater gölüdür. Çevresi, çam ormanlarıyla kaplıdır. Burada, piknik yapmak mümkün. Orman işletmesi tarafından, gölün doğu kesimindeki düzlüğe: masalar koyulmuş, oturma yerleri ve çeşmeler ile güzel bir piknik alanı yaratılmış.

Gölde alabalık bulunuyor, olta balıkçılığı yapabilirsiniz. Ancak, krater gölü olması nedeniyle, derinliği oldukça fazladır. Özellikle: çobanlar ve göl çevresinde oturanlar, gölün dibinin olmadığına inanırlar. Bu yüzden: buraya giderseniz, kesinlikle yüzmek gibi bir düşünceniz olmasın.

İzmir Menemen Larissa

LARİSSA

İlçenin kuzeyinde, Gediz nehrine, 2 km. uzaklıktaki, Buruncuk köyünün üst kısmındaki dağ üzerinde kuruludur.

Biraz zahmetli bir tırmanıştan sonra, çok güzel ve estetik görünümlü duvar, yapı ve sarnıç kalıntılarının bulunduğu, antik kent ile karşılaşırsınız.

MÖ.1200 yıllarında kurulan şehir: MÖ.800 yılları sonunda, Yunanlıların egemenliğine girmiştir. Lydia ve Pers dönemlerinden sonra ise, Peleponnesses savaşlarında, tümüyle yıkılarak, tarih sahnesinden silinmiştir. Daha sonra yeniden inşa edilen kent, Galatlar tarafından yağmalanmıştır.

Ünlü coğrafya yazarı Strabon: “Larissalılarla ilgili, ortak bir özellik var. Toprakları, nehirlerin getirdiği alivyonlarla oluşmuştur. İşte, bu nedenle: bu kentlerin adı, Luwi dilinde “Lar-assa-isse” ögelerinden türetilmiştir ki bu kelime kum kenti anlamına gelir.”

Buruncuk köyü yakınlarındaki Larissa antik kenti de: eskiden deniz girintisi iken, Gediz nehri tarafından, kum dolgusu yığılarak oluşturulan bereketli Menemen ovasının yanı başındadır.

Belli aralıklarla burada yapılan kazılarda: surlarla çevrili ve Bizans öncesinden kalma bir kent kalıntısı ortaya çıkarılmıştır. Bu kent kalıntısının: birçok yerinde: su sarnıçları ve dehlizler var. Ayrıca, üç saray kalıntısı bulunmuştur.

Kazılar sırasında ele geçirilen eserlerin bir bölümü ise, İsveçliler tarafından çalınmış ve günümüzde Stockholm Müzesinde sergilenmektedir.

Bazı sütun başlıkları ve buluntular ise, İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergileniyor. Yine de, şehrin büyük kısmı, günümüzde toprak ve kayalarla örtülüdür. Özellikle, tepeye giden 1 km. lik yol görülmeye değer.

İzmir Menemen Temnos (Görece Kalesi)

TEMNOS (GÖRECE KALESİ)

Bu kalenin yıkıntıları: Hasanlar ve Görece köylerinin arasındaki hudut bölgesinde görülebiliyor. Ancak, günümüze kadar, burada herhangi bir resmi arkeolojik kazı yapılmamıştır. Evet, kale hakkında mevcut bilgiler şunlardır.

Bölge: I. Attales zamanında, Bergama krallığına katılır. Roma imparatoru Tiberius devrinde ise, büyük bir deprem yaşanır. Daha sonra: MS.17’nci yüzyılda, Temnos şehrinin sikkeleri basılmaya devam edilse de, şehir, gittikçe önemini kaybetmiştir. Bu tarihten sonra, tarihi kaynaklarda, şehre ait herhangi bir bilgiye rastlanmaz.

LEUKEY

Maltepe köyü yakınlarındadır. Yörenin en büyük höyüğünün bulunduğu tepenin güney kısmında: kalıntılar bulunmaktadır. Bu kalıntıların: Pers kralı Keyhaenus’a isyan eden, General Tahas tarafından kurulan, Leukey şehrinin kalıntıları olduğu düşünülmektedir. Buradaki resmi arkeoloji kazıları sürdürülmekte olup, kazılarda elde edilen buluntular açıklanmamıştır.

Bergama tanıtımı.

İzmir tanıtımı.

 

 

İzmir Seferihisar

İzmir Seferihisar

Seferihisar denilince, Türkiye’nin ilk “Yavaş Şehri” imajı yaratılmış. Sessizliği ve yavaşlığı, sanırım emekli aileleri tarafından çok tercih edilmesiyle bağlantılı. Burada yaşayanlar yörelerinin hep böyle yavaş kalmasından, kimsenin bu hızlandırmamasından yanalar.

Bunun yanında, müstakil yazlık evleriyle ünlüdür. Son olarak, yaz olduğunda, burada “yangın” haberleri hiç eksik olmaz.

İzmir Seferihisar

ULAŞIM

İlçenin, il merkezi İzmir’e uzaklığı: 45 km. dir. İzmir Adnan Menderes havaalanına ise, 40 km uzaklıkta bulunmaktadır. Diğer belli başlı merkezlere uzaklıklar ise şöyledir: Seferihisar-Urla arası uzaklık; 30 km. Seferihisar-Çeşme arası uzaklık: 85 km. Seferihisar-Ürkmez arası uzaklık; 23 km. Seferihisar-Gümüldür arası uzaklık: 28 km. Seferihisar-Özdere arası uzaklık: 38 km. Seferihisar-Selçuk arası uzaklık: 60 km. Seferihisar-Kuşadası arası uzaklık: 70 km.

İzmir Seferihisar

TARİHİ

Tarihi süreç incelendiğinde, bölgedeki ilk yerleşimin “Teos” denilen yerde, MÖ.2000 yıllarında kurulduğu görülür. Burada: Karyalılar bir şehir kurmuşlar. Yani: 4000 yıldır, bölgede yerleşim söz konusudur.

Peki, bu şehir, yani “Teos” nasıl kurulmuş?

Çeşitli söylentiler var. Şöyle ki: Roma-Kartaca savaşları sırasında, Roma’ya yenilen Kartacalı Anibal, Suriyelilere sığınmak üzere, MÖ.150-146 yılları gibi, Anadolu’ya geçer. Bu sırada, Roma donanması, şehir yokken, şehrin ön bölümlerindeki denizde Kartaca donanması ile savaşırken, Romalı general Tysaferin, konaklama yeri olarak “Teos” şehrini kurdurur ve buraya  “Tysaferinopolis” ismini verir.

Evet, şehir kurulduktan sonra, Selçuklular zamanına kadar, şehir ismi olarak “Tysaferin” veya “Tysaferinopolis” olarak kullanılmıştır. Anadolu’nun Türkler tarafından ele geçirilmesinden sonra ise, şehrin ismi “Tysaferinhisar” olarak kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra ise, günümüze “Seferihisar” olarak gelmiştir.

1084 yılında: Selçuklu Emir Çakabey tarafından, bölge ele geçirilir. 1320 yılında ise, Aydınoğulları, bölgede görülür. 1394 yılında ise Osmanlılar. 1402 yılında, Moğol işgali ve ardından, 1425 yılında, yeniden Aydınoğulları. Daha sonra yeniden Osmanlılar.

19’ncu yüzyıl başlarında, şehrin nüfusu, 20 bin kişiyi aşkındır. Ancak, veba hastalığı sonucu, nüfusun büyük kısmı yok olur. 1884 yılında Belediye olarak tescil edilmiştir. Uzun yıllar, yörede: Türk ve Rum nüfus birlikte yaşamıştır. Ancak, 1919 yılında başlayan Yunan işgali, diğer tüm yörelerde olduğu gibi, buradaki bu barış ortamını da ortadan kaldırmış ve Türk nüfus, büyük baskılar altında yaşamak zorunda bırakılmıştır.

1922 yılında Yunan işgali bitirilmiş ve ardından yapılan mübadele sonucu, yöredeki nüfus oranları değişmiştir. Burada, dikkati çeken bir şey var. Seferihisar’ın Yunan işgalinden kurtuluşunda, 11 Eylül 1922 tarihinde, Türk kuvvetleri, Çolak İbrahim Bey komutasında Seferihisar’a girerler.

Dolayısı ile: Çolak İbrahim Bey’in ismi: eski Rum mahallesine verilmiştir. Ayrıca, bu mahalledeki parkta ve Şehitler Çeşmesi karşısında, Çolak İbrahim Bey’in büstlerini görebilirsiniz.

Seferihisar tarihinde, yakın geçmişteki önemli bir olay da şudur: Kore Savaşına katılan, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları, on yıl süresince (1951-1960), savaşa gitmeden önceki hazırlık eğitimlerini burada yapmışlardır. Zaten günümüzde de, Türk Silahlı Kuvvetlerinin deniz-kara-hava bağlantılı tatbikatları, Seferihisar’da yapılıyor.

İzmir Seferihisar

GENEL

Günümüzde, İzmir iline bağlı, 30 ilçeden biridir. Evliya Çelebinin Seyahatname adlı eserindeki yazıları incelendiğinde: yörenin temel geçim kaynaklarının; uzun yıllar öncesinden günümüze “zeytin” ve “üzüm” olduğu anlaşılmaktadır.

İlçe merkezi: batı ve güneyinde Ege denizi tarafından çevrilmiş olmasına rağmen, denizden 5 km. içeride bulunmaktadır. Merkezin, deniz seviyesinden yüksekliği ise, 18 metredir.

İlçenin kıyıları, genelde girintili-çıkıntılıdır. Ancak, Sığacık bölgesinin kıyıları düzdür, çünkü bu bölgedeki akarsular getirdikleri alüvyonlar ile, kıyıyı düz hale getirmişlerdir.

Yörenin iklim durumu değerlendirildiğinde, en büyük etkinin deniz tarafından sağlandığı görülür. Denize yakın yerlerde, denizin ılıman etkisiyle, kışın pek sıcaklık düşüşü görülmez. Yani, yüksek yaz sıcaklıkları varken, kışlar ılık geçer. Nem oranı da, genelde yüksektir.

İlçenin ekonomik öncelikleri: tarım ve onun içindeki zeytincilik, narenciye ve enginar yetiştiriciliği ve süs bitkileri ağırlıklı seracılık var. Nüfusun % 80’i tarımla uğraşmaktadır. Öte yandan, balıkçılık ve turizm de etkinliğini sürdürmektedir. Mandalina’dan söz etmemek olmaz, bu yörede satsumalar meşhur.

Seferihisar denilince, bu yörenin çok iyi rüzgar aldığını söylemeden olmaz. Öyle ki, yıllık rüzgar ortalamalarının yüksek olması, burayı rüzgar enerjisi santraları yapılması için ideal bölge haline getirmiş. Hatta, Sığacık mevki, en uygun yer olarak öne çıkıyormuş.

Dalış meraklıları burayı genelde tercih ediyorlar. Çünkü: kıyıdan girerek dalış yapılabiliyor. Zıpkın avı meraklıları için çok uygun. Ahtapot yönünden zengin. Dalış için çok uygun bölgeler var. Denizi: aşırı soğuk ama çok güzel. Ağustos sıcağında bile denize girdiğinizde, alışkın değilseniz, titrersiniz.

Seferihisar’a “orkinos balık çiftliği” kurulması planlanıyormuş. Büyük olasılıkla, böyle bir yapılanma olursa, her ne kadar soğuk olsa da, bu güzel deniz kesinlikle kirlenecektir.

Son olarak: bu güzel, ama tam olarak diğerleri gibi, reklamlar sonucu, öne çıkarılamamış ilçemizde: “Babam ve Oğlum” filminin çekildiğini, “Kavak Yelleri” isimli televizyon dizisinin birkaç bölümünün burada çekildiğini söylemeden geçmek istemiyorum.

CİTTASLOW

En başta da söz ettiğim gibi: Seferihisar, ilk Türk ve Müslüman “Cittaslow” seçilerek, dünyanın sayılı kentleri arasına adını yazdırmış. Tüm dünyada, 129 Cittaslow şehri var. Cittaslow şehirlerinde: doğal yaşam öne çıkıyor ve her yıl 8 Aralık tarihinde, “Toprak Ana” günü kutlanıyor.

Seferihisar da: her yıl 8 Aralık tarihinde kutlanan, Cittraslow gününde: buraya has, yerli üretim zeytinyağı, üzüm, pekmez, tarhana, meyve-sebzeler öne çıkarılıyor. Yemekler, organik mahsullerle yapılıyor. Yöresel yemekler yapılarak, konukların tatmasına sunuluyor. İtalya merkezli bu statüye girebilmek için: doğasının bozulmaması ilk şart. Sonra: dev marketlerde insanlar bir ekmek almak için sıralara girmemeliler.

Kent yaşayanlarının, hayatlarını koşuşturarak geçirmemeleri gerekiyor. Bunun dışında: yediğiniz-içtiğiniz her şeyin yörede ve doğal ortamla sağlanıyor olması, pizza ve hamburgerle değil, doğru-düzgün yemeklerle insanların besleniyor olması gerekiyor.

Arabayla değil, bisikletle ulaşım sağlanmalı. Çevre kirliliği olmamalı. Çevrede, insanları, gerek göz ve gerekse kulak olarak rahatsız edecek herhangi bir yapılaşma bulunmamalı. Bu bir çok kriterin, Seferihisar tarafından gerçekleştirilmiş olması ve bu statüyü kazanmış olması, gerçekten muhteşem bir olgu.

NE YENİR.NE İÇİLİR

Biraz önce sözünü ettiğim gibi, burası bir Cittaslow şehri. Yani, burada doğal ürünleri, doğal ürünlerle üretilmiş yiyecek maddelerini bulmanız mümkün.

NE SATIN ALINIR

Buradan: doğal ortamlarda üretilmiş: bal ve zeytinyağı satın alabilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

İzmir Seferihisar Turabiye Camisi

TURABİYE CAMİSİ

1197 yılında, Selçuklular tarafından yaptırılmıştır. 1783 yılında ise, Osmanlılar tarafından bakım yapıldığı görülmektedir.

İzmir Seferihisar Teos

TEOS ANTİK KENTİ

İlçenin 5 km. uzağında, Sığacık köyünün 1 km. güneyindedir. Sanatçılar kenti olarak biliniyor. Sanatçılar, burada özel haklara sahip olarak yaşıyorlarmış. Ünlü Filozof Tares: Teos şehrinin, İyonya’nın başkenti olmasını öneriyor. Kent, İyonya ayaklanmasına, 17 gemiyle katılıyor.

Öncelikle isim anlamı ilginç, şöyle ki: Teos isminin anlamı: “Tanrı”

Gerçekten iddialı bir isim konulmuş şehre. Bölgedeki en eski yerleşim yerlerinden. Buradaki ilk yerleşimin, MÖ.1080 yıllarına kadar gittiği düşünülüyor. Bölgedeki 12 İyon kentinden biri.

Kenti kuranların ise; Akalardan kaçan Giritliler. Kaçan ilk kafile, Atamas başkanlığında, Teos şehrinin bulunduğu yere çıkar ve çok iyi karşılanırlar. Bunun üzerine, ikinci büyük kafile ve devamında birçok insan, buraya göç eder. Bunun sonucunda, kentin yerlileri azınlıkta kalır ve Teos bir Karya şehri olmaktan çıkarak, İyon şehri haline gelir.

Şehir, tarihi süreç içindeki en parlak  dönemini: MÖ.900 yıllarında bulur. Bu dönemde: Millet, Piriyene, Efes, Sisam gibi şehirlerle birleşilerek, İyon Federasyonu kurulur. Bu federasyon: birçok konuda, dünyaca ün kazanır. Özellikle: deniz ve kara ticareti ve bankacılık.

MÖ.2’nci yüzyıl civarında: Romalılar ve Suriyeliler arasındaki, Teos limanı açıklarındaki deniz savaşında, Teoslular, Romalılara büyük yardımlarda bulunurlar. Bunun üzerine, Romalılar tarafından, Anadolu ele geçirildiğinde, Teos, bir süre Bergama Krallığının egemenliği altında bırakılır. Tüm bunların yanında, Teos şehri, Hıristiyanlığı ilk kabul eden bölge şehirlerinin başında gelmektedir.

İzmir Seferihisar Teos

MÖ.17 yılından sonra ise, bölgede, büyük depremler söz konusu olur. Bu büyük depremler, diğer antik kentlerde olduğu gibi, Teos kentini de, harabe haline getirir. Şehirler yıkılır, şehir halkları deprem bölgelerini terk etmek zorunda kalır.

MÖ.2.yüzyıla ait, Teos şehrinden çıkarılan antik kalıntı, İzmir Arkeoloji Müzesinde görülebiliyor. Özellikle: Roma ve Bizans dönemlerine ait, çok önemli seramik parçalar, kabartmalar ve heykeller var.

Antik şehir kalıntılarında ne görülebilir? En başta söylediğim gibi, pek düzenli bir yerleşim yok. Kuzeybatı bölümünde, Helenistik döneme ait surlar, tiyatro, akropolis ve gymnasium kalıntıları var.

Bu bölümde bulunan yazıtlarda: Gymnasium denilen yerde 3 sınıf bulunduğu, bunlardan öğretmenler eşliğinde, ikisinde spor ve birinde müzik eğitimi verildiği anlaşılıyor. İonyalı aktörler birliği: ilk kez, MÖ.3.yüzyılda Teos şehrinde kurulmuş ve oyuncular, çeşitli yerlerde temsiller vermişler. Yani, en başta söylediğim gibi, burası tam bir sanatçılar kenti.

Ayrıca, bir tapınak kalıntısından söz etmiştim. Yapılan araştırmalara göre, bu tapınak: dünyanın en büyük “Dionysos” tapınağı. Dönemin en ünlü mimarı Hermogenes tarafından yapılmış olması, en büyük özelliği.

İzmir Seferihisar Lebedos

LEBEDOS ANTİK KENTİ

Gümüldür-Ürkmez arasında, Kısık denilen bir alçak ve kayalık yarımada üzerinde; 175 metre uzunluğunda kurulmuştur. 12 İyon kentinden biri olarak, MÖ.7.yüzyılda kurulmuştur. Kurucuları: Kral Kodros ve oğullarından Andropompos.

Buranın en büyük özelliği: Efes antik kentinden bazı insanların buraya zorla göç ettirilmesidir. Ancak, bu nedenle, şehir hiçbir zaman öne çıkamamıştır.

Burası: 201 uzunluğundaki bir kara parçası ile, ana karaya bağlanmıştır. 61 metrelik bir yükseklikte: akropol var. Kentin coğrafi konumu, iyi bir limanı bulunmayışı, çevresinde Kolophon ve Tlos gibi gelişmiş şehirlerin bulunması, buranın gelişimini engellemiştir.

Bu yüzden: deniz ticaretinden pay alamamış, diğer İyon kentlerinin yaptığı gibi, dış bölgelerde koloni kuramamış, sanatçı ve bilim adamı yetiştirememiştir. Horatius’un: “Terk edilmiş kent” olarak tanımladığı Lebedos, klasik dönemde,kendi adına sikke basamayan tek İyon kenti olmuştur.

MÖ.2’nci yüzyılda: Teos, Ephesos ve Myonnesos şehirlerinden kovulanların, buraya yerleşmesi sonucu, kentin sosyal hayatında biraz hareketlilik olmuştur. Günümüzde, buraya ait hiç bir şey kalmamış. Yalnızca, Helenistik duvarlar, gymnasium ve bir tapınağa ait olduğu düşünülen teras ve konut kalıntıları.

KARAKÖSE HARABELERİ

Doğanbey köyü, Gerenalanı mevkiindedir. Lebedos antik kentine, 4 km. uzaklıktadır. Burada: tapınak ve hamam kalıntıları bulunuyor. Buraya, halk tarafından: Karakisse ismi de verilmiş.

İzmir Seferihisar Myonnesos Adası

MYONNESOS ADASI

Burası, günümüzde: Doğanbey adası olarak bilinen yerin, antik çağdaki adı. Günümüzde, buraya “sıçan adası” da diyenler var. Adanın karaya yakın bölümünde, dimdik bir kaya görünümü var. Sanki, Cebelitarık’ın bir benzeri denilebilir.

Adanın üzeri ise, geniş. Adanın üzerinde bulunan Çıfıt Kaleyi, karaya bağlayan, denizdeki dolgu geçit ise: zamanla ve bakımsızlık nedeniyle, dağılmış ve deniz suyunun altında kalmış. Bu geçidin yapıldı taşlar, dikkat ederseniz, tarihi dönem içindeki taş işçiliğinin güzel örneklerini oluşturuyorlar.

Ancak, yine de, (25-30 cm.) dizlerinize kadar suyun içinde yürümeyi tercih ederseniz, Sığacık kıyısından, yürüyerek adaya ulaşmanız mümkün. Bunu tercih etmeyenler, adaya çıkmak için, deniz motorlarını tercih etmek zorundadırlar.

MÖ.190 yıllarında, III. Antiocus, kıyıları korumaya çalışırken, Teos şehrine yönelmiş olan, birçok Roma gemisi görür. Önce, bunların Roma gemisi olduğunu tahmin eder. Ancak, daha sonra, bunların korsan gemileri olduğu anlaşılır. Korsanlar: Roma donanmasından kaçarak, Myonnesos’a sığınırlar.

Evet, Roma döneminde, Myonnesos, korsan yuvasına dönüşmüş. Denizlerle çevrili kayalıklar, korsanların amaçlarına uygun olduğu için, tercih edilir olmuş. Gemilerini anakaradan ve gözlerden uzaklarda, burada demirliyorlar ve tüccar gemileri geçtiğinde, aniden saldırıyorlarmış.

Adanın, Türk tarihinde de bir süre rol oynadığı düşünülüyor. Şöyle ki, tepenin doruğunda, kırmızı sıvalı üç sarnıç bulunuyor, ancak bunların yapılış dönemleri tarihlenemiyor. Ancak, geç dönemlerin eserleri oldukları tahmin ediliyor.

Adada: çeşitli dönemlerden kalma, pek çok dağınık duvar ve yapı kalıntısı var. Bu duvarlar: 2.5-3 metre yüksekliğinde ve 5-6 metre uzunluğundadır. Çok büyük boyutlu taşlarla inşa edilen bu duvar, MÖ.500 yıllarına tarihleniyor. Adanın üst kısımlarındaki kalıntılar ise, biraz önce sözünü ettiğim gibi, Türk dönemlerinden kalma yapılara ait.

İzmir Seferihisar Sığacık

SIĞACIK VE SIĞACIK KALESİ

Sığacık, günümüzde, Seferihisar’ın bir mahallesi durumundadır. İlçe merkezinin 5 km. batısındadır. İzmir il merkezine ise, 50 km. uzaklıktadır. Teos antik kentinin kuzey limanını oluşturan koydadır. Otel ve pansiyonlar gibi konaklama tesisleri: Sığacık kalesine yakın konumlanmış.

Plajlar ise 1 km. ileride. Plajlar bölgesine, minibüs ve Belediye otobüsleri çalışıyor. Sığacık limanından denize girilmiyor. Liman bölgesinden: günübirlik motor turlarıyla: Papaz boğazı, Taş ada, Azmak, Aktaşlı ve Çamağız bölgelerini keşfedebilirsiniz.

Bunun yanında: Sığacık mevkiinde, 45 yatlık, yat limanı var. Üzüm, özellikle mandalina ve zeytin gibi ürünlerin en lezzetlilerini burada tadabilirsiniz. Ayrıca, elbette taze balık ve deniz ürünleri.

İzmir Seferihisar Sığacık

Sığacık kalesi ise: Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos seferi sırasında, 1521-1522 yılları arasında, Teos şehrinin Ören yeri taşocağı kullanılarak, Palak Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. İç kalenin, denize bakan kısmında: 2 burç ve 2 kapı var. Dış kalede ise, Kuşadası, Ayasuluk ve Seferihisar adlı 3 kapı var.

Kale 2 katlı olmasına rağmen, günümüze tek katı kalmıştır, surlara ise, kulenin gizli merdivenlerinden tırmanılıyor. Surların yapılmasında, antik Telos kentinin taşlarından yararlanılmıştır. Bu nedenlerle, duvarlarda, Teos şehrinden gelme kitabelere rastlanıyor.

Kale içinde, evler bitişik düzende olup, bazıları, tek bazıları ise iki katlıdır. Evlerin çoğu kerpiçtendir ve büyük bölümünde iç avlu var. İki katlı evlere, cumbalar ve tahta panjurlar eklenmiş, içerdeki merdivenler ve kapılar ahşaptan yapılmıştır.

Kale: yapıldığı dönemde, kıyı yerleşmesini savunmaktan öte, bir deniz üssü olarak hizmet vermiştir. Daha sonraki dönemlerde ise, gümrük kontrol merkezi olarak kullanılmıştır.

İzmir Seferihisar Sığacık

Dünyaca ünlü: Akkum ve Ekmekçi plajları, Sığacık mahallindedir.

Küçük ve Büyük Akkum olarak bilinen, iki plaja ayrılan burada, “Rüzgar sörfü” yapılabiliyor. Söylenenlere göre, Çeşme-Alaçatı’ya, rakip olabilecek bir konumu varmış. Sörf meraklıları için duyurulur.

Akkum bölgesinde, güzel konaklama tesisleri de bulunuyor.

İzmir Seferihisar Sığacık

Ekmekçi Plajı ise, daha farklı: burada özellikle deniz dibinden tatlı su kaynaklarının çıkması nedeniyle, burası diğer koylara nazaran daha soğuk. Ayrıca, mucize şekilde, poyraz rüzgarı almıyor.

Koyun yamaçlarında, çam ormanlarıyla kaplı kamping ve piknik alanlarından da yararlanmak mümkün.

HEREKE/DÜZCE

İlçenin 6 km. kuzeyindedir. Bu Düzce isimli köyün, eski adı Hereke’dir. Halk arasında: bu ismin, Herakles’ten geldiği ve köyün, “Heraklia” isimli bir kentin üzerinde kurulduğu anlaşılmaktadır. Ancak, bu tür bir kentin varlığı, bilimsel kayıtlarda yoktur. Bu antik kentte görülebilecek tek şey: yalnızca bu yörede kullanılan, bol miktardaki taş.

Bunların en ilginci ise: Osmanlı döneminden kalma hamamın, batı duvarında bulunan: tanrı Herakles sunağıdır. Yörede bulunan frizler: İzmir Arkeoloji Müzesinde sergileniyor. Bunun dışında, köyde: 15.yüzyılda yapıldığı tahmin edilen Kasım Çelebi Medresesi ve Camidir.

Urla tanıtımı.

Çeşme tanıtımı.

Gümüldür tanıtımı.

Özdere tanıtımı.

Selçuk tanıtımı.

 

İzmir Urla

İzmir Urla

Bir zamanlar, yine burada bulunan bir kamptaki eğitim çalışmaları nedeniyle, sıkça gitmek durumunda olduğum bu şirin yörede: ilk aklıma gelenler: Tanju Okan, muhteşem ve tertemiz bir deniz ve yemyeşil ama bir o kadar da konutlarla dolu bir yöre. Ama yine de biraz öte de ki, Çeşme’den daha sakin ve daha bakir.

Bunun dışında: Urla denildiğinde, 4 yıl süresince, her yaz: burada bulunan bir kamu kampında, yaklaşık 45 gün bulundum ve bu yöreyi gezdim. Her ne kadar tamamen yazlıkçı konutları ile dolu olsa da, her ne kadar tam bir beton yığını haline gelmiş olsa da, günümüzde, Urla yine de, cazip koyları ve temiz denizi ile ve İzmir gibi büyük-metropol bir ilimize yakın olması nedeniyle ilgi çeken bir yer olarak öne çıkıyor.

İzmir Urla

ULAŞIM

Urla merkezi, bağlı bulunduğu İzmir il merkezine, 38 km. uzaklıktadır. İzmir il merkezindeki Konak meydanı ise, yalnızca 35 km. uzaklıktadır. Yani, çok yakın.

Hatta: arada, İzmir-Çeşme otobanı var. 6 şeritli bu yol ile ulaşım  daha da kolaylaştırılmıştır. Urla’dan yarımada istikametinde devam ettiğinizde: Karaburun ve Çeşme var. Güneye doğru devam ederseniz, bu kez karşınıza Seferihisar çıkıyor. Otobandan giderken, Urla çıkışından çıkmanız gerekiyor.

TARİHİ

Yörenin tarihi, çok eski dönemlere dayanır. Takip eden  tarihi süreçte: kent devletleri, Persler, İskender, Roma, Bizans ve Selçuklular egemenlik kurarlar. 1081 yılına gelindiğinde, İzmir fatihi Çaka Bey tarafından kurulan İzmir Beyliğinin yörede de egemen olduğu görülür. Daha sonra ise, 1425 yılında, Sultan II. Murat döneminde Osmanlılar görülür.

I. Dünya Savaşı yıllarına gelindiğinde ise, bu kez: Yunan işgal yılları ve 12 Eylül 1922 tarihinde, işgalin sona erdirilmesi ve kurtuluş.

İlçenin isminin kökeni: yörenin isminin Latinceden geldiği ve “bataklık-sazlık” anlamında “Vurla” kelimesinden türetildiği düşünülmektedir. Evliya Çelebinin yazıtlarında ise, şehrin: Kıdafe kralının kızı Ulice tarafından kurulduğu ve buna istinaden, şehre “Urli” adı verildiği yazılıdır. Tabii bu kelime, zamanla değişerek, günümüze Urla olarak gelmiştir.

Evet, Cumhuriyet dönemindeki mübadele öncesi, yerleşik halkının büyük kısmı: Rum imiş. Tabii bu durum şu an için çok şey ifade etmiyor. Sonuçta, mübadele ile buradan ayrılmak zorunda olan ne kadar Rum varsa, unutulmaması lazım ki, aynı şekilde, Yunanistan’daki yüzlerce yıllık yaşam yerlerini terk ederek, Anadolu’ya göçmek durumunda kalmış Türkler  de var.

Aynı zamanda: Rumlar, bu topraklarda ekonomik ve diğer anlamlarda her ne kadar olumlu  davranışlarda bulunmuş olsalar da, unutulmaması gerekir ki, 1915 yılındaki Yunan işgalinde, Yunan askeri güçlerinin yanında, yörede yaşayan Türklere her türlü vahşeti yapmışlardı. Yani, sonuçta, buradaki halkın hepsi mübadele öncesi Rum’du, tamam, kabul, ama bu çok anlam ifade etmiyor.

Hatta: Yorgo Seferis isimli ve 1963 yılı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi bir Rum’da, buralıdır yani Urla İskelesindendir. 1900 yılında burada doğmuş ve 10 yaşında, ailesiyle birlikte Atina’ya göçmüştür. Yunan edebiyatının öncüsüdür. Ama, ünlü Türk Edebiyatçısı Necati Cumalı’da Urlalıdır.

Necati Cumalının evi, ölümünden sonra müzeye dönüştürülmüştür. Necati Cumalı’yı sizlere hatırlatacak en büyük eseri “Susuz Yaz” Susuz Yaz: beyaz perdeye aktarılmış ve film, yine burada “Bademler” köyünde çekilmiştir.

GENEL

İlçe, Urla yarımadasının başlangıç noktasında kurulmuştur. İlçe yerleşimi, 7 tepe üzerinde kurulmuştur.

İlçe merkezi, denizden 65 metre yüksekliktedir. Ancak, arazinin genel yapısı dağlık ve tepeliktir. Dağlar ise, ormanlık alanlarla kaplıdır.

Yörede: Akdeniz iklimi hakimdir ve buna bağlı olarak hakim bitki örtüsü: zeytin, defne, mersin ve makilerdir. Yerleşim olarak: Karaburun ve Foça’nın karşısında kalması nedeniyle, kuzeyden gelen rüzgarlara açıktır, yani sürekli bir esinti mevcuttur. Yaz dönemi sıcak, kış dönemi ise ılık ve yağışlı geçer.

Yörenin ekonomik etkinlikleri değerlendirildiğinde, büyük sanayi tesisi bulunmadığı ve genellikle, küçük işletmeler bulunduğu görülür. Bunların yoğunluğu ise, zeytin sıkım tesisleridir. Yani, zeytinyağı elde ediliyor. Bunun dışında: çiçek ve sebze üretimi yapılan seralar  da önemli yer tutuyor.

Ancak, yine de tarım alanları, yazlıkçılara konut alanı satış nedeniyle, oldukça düşüktür. Ama, yine de mübadele öncesinde, yani Cumhuriyetin ilk yılları öncesinde, burada muhteşem üzüm bağları bulunduğu söyleniyor. Hatta, bu yörenin, şarapçılıkta kullanılan üzüm üretimi için çok uygun iklim şartlarına sahip olduğu, bu konuda, ünlü Fransız-Bordeaux bölgesiyle aynı özellikleri taşıdığı söylenir.

Tabii, yazlıkçı konutları nedeniyle, zamanla bu üzüm bağlarının büyük bölümü yok edilmiş ve günümüze az sayıda üzüm bağı kalmış ve yılın belli zamanlarında “Bağ bozumu şenlikleri”  düzenlenmektedir.

Urla yöresindeki yerleşimciler değerlendirildiğinde ise: yerli halkın, genellikle kendilerine ait, iki katlı ya da tek katlı yığma taş binalarda yaşadıkları görülür. Kıyı kesimindeki alanlar ise, yerli halk tarafından dışarıdan ve özellikle İzmir yöresinden gelenlere satılmış ve böylece kıyı kesiminde sosyal statüsü yüksek ve bölgedeki evini ikinci konut yani yazlık olarak kullanan bir kesim oluşmuştur. Yörede, bu şekilde yaklaşık 4000 konut bulunduğu belirlenmiştir.

İzmir ilinin, Teknoloji Enstitüsü, Urla’da bulunuyor.

NE YENİR-NE İÇİLİR

Urla yöresinde, yerel bir lezzet tatmak isterseniz: katmer deneyebilirsiniz. Bunun yanında, yine yerel bir lezzet, bir yemek derseniz: bu kez, buraya has bir yemek olan “bamya” önerebilirim. Ama, buranın bamya rengi yeşil değil, kırmızı, yani “kınalı bamya” olarak isimlendiriliyor. Son olarak: “kuzu döneri” diyorum.

NE SATIN ALINIR

Urla yöresine yolunuz düşerse, buraya has ve özellik taşıyan: zeytin ürünleri ve zeytinyağı satın alabilirsiniz.

KONAKLAMA

Günümüzde, Urla yöresindeki toplam yatak kapasitesi: 1200’dir.

Urla İskelesi bölgesinde, Tarih bölümünde sözünü ettiğim ünlü Yunanlı yazar Yorgo Seferis’in burada yaşadığı evi, daha sonra restore edilerek otel haline dönüştürülmüştür. Burası: konaklamak için çok uygun. İskele Mahallesi. Yalı Caddesi.No.47.

İZMİR TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ

Enstitü; 1992 yılında : araştırma, üretim, eğitim, yayın ve danışmanlık yapmak üzere kurulmuştur. Kampüsün bulunduğu bölgede: zeytin bahçeleri, üzüm bağları, şelaleler, antik bir Roma hamamı, vadiler, tepeler ve Akdeniz bitki örtüsü olan maki toplulukları var.

Kampüs alanı: antik Klazomenai bölgesinden başlıyor ve yaklaşık 10 km. sürüyor. Kampüste: Mimarlık, Mühendislik ve Fen Fakülteleri bulunuyor.

GEZİLECEK YERLER

Özellikle: yaz döneminde, Urla yöresinin deniz kıyısında bulunan 40 km. lik sahil şeridi boyunca: bir çok özel tesis ve kamu kuruluşlarına ait 6 kamp tesisinde ve ilaveten çadırlık alanlarda: turizm faaliyetleri yaratılmaktadır.

Otoyoldan çıkıp, Urla ilçe merkezine ulaşabilirsiniz. İlçe merkezi, deniz kıyısında değil. Urla’nın deniz kıyısındaki yerleşimi: Urla iskelesi olarak konumlanmıştır.

URLA

Urla ilçe merkezinde,  turistik anlamda, gezip-görebileceğiniz bir yer yok. Ancak, Urla yakınlarında, muhteşem doğal güzellikleri bulunan yerler var. Tarih derseniz, bölgede iki tane, resmi arkeolojik kazı çalışması sürdürülüyor.

Bunlardan özellikle “Limantepe” kazısı önemli, çünkü: buradaki limanın, dünya üzerindeki ilk liman olduğu  tahmin ediliyor. Ayrıca: dünya üzerinde zeytinin ilk kez büyük üretime yönelik olarak işlendiği, bir zeytinyağı imalathanesi de bu bölgede bulunmuş durumda.

İzmir Urla İskelesi

URLA İSKELESİ

Urla ilçe merkezinin, deniz kıyısındaki yerleşim birimidir. İzmir il merkezine, 30 km. uzaklıktadır. Yaz döneminde, geceleri, burada incik-boncuk satılan Pazar kuruluyor. Burada denize girmeniz mümkün. Ancak, deniz çok sığ ve dibi yosunludur.

Bunun dışında: Urla iskelesinde küçük bir yat limanı var. Bu limanın çevresinde, restoranlar yerleşmiş  durumda, özellikle açık alandaki masa düzenleri çok güzel,  burada tercihinize göre, deniz ürünlerinin tadına bakabilirsiniz.

Kıyı bölgesinde, yürüyüş yapabilirsiniz. Özellikle: Karantina adasına giden yolun hemen solundaki dalga kıran, güzel ve sakin yürüyüşler için çok idealdir.

Urla İskelesinden sonra yola devam ederseniz: TCDD ve Polis kampları bulunuyor.

İzmir Urla Limantepe

LİMANTEPE ANTİK BÖLGESİ

Urla İskelesi bölgesinde: halen, resmi bir arkeolojik kazı çalışması sürdürülüyor. Limantepe bölgesinde. Burası: Urla İskelesinden, Çeşmealtı’na giden yolun tam içinden geçtiği bir kazı alanıdır. Hemen Karantina adasının karşısındadır.

Limantepe höyük bölgesinde yapılan kazılarda: yöredeki yerleşimin MÖ.4000’lere kadar; yani Tunç çağına kadar indiği tespit edilmiştir. Klazomenai ise: antik dönemin ünlü tarihçi yazarlarından Heredot tarafından, döneminin en önemli 12 kentinden biri olarak belirtilmektedir.

Heredot yazıtlarına göre: kent, MÖ.950 yılında kurulmuştur ve Helenistik  dönemde, bölgenin merkezlerinden biri olarak öne çıkmıştır. Ancak, bu önemli şehrin büyük bölümü, halen toprak altındadır. Şehrin limanı da, halen su altındadır. Sur ve bu limana ait kalıntılar, su altında görülebiliyor.

Tarihi süreç içinde, buradaki liman önemini kaybedince: yerleşim yeri de zamanla önemini kaybetmiştir. Evet, burada arkeolojik kazı çalışmaları sürdürülüyor ve bulunan eserler İzmir Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir. Buranın en büyük özelliği: deniz altı arkeolojik kazı çalışmalarıdır.

Bu arada, burada 2007 yılında, deniz altında bir gemi bulunmuş ve geminin MÖ.7’nci yüzyıldan kaldığı tahmin edilmektedir. Ancak, geminin en büyük özelliği, tahta yani ahşaptan yapılmış çıpasının bulunmasıdır.

Kent kalıntılarının bulunduğu yerde, bugün görebilecekleriniz: saray yapısının bir bölümü, yüksekliği yer yer 6 metreye kadar yükselen şehir surunun bir kısmı.

Hatta: Urla İskelesi önündeki adalarda da, yoğun yerleşimler olmuştur. Hatta: Karantina Yarımadasında: mendirek, amfi tiyatro ve tapınak kalıntıları görülmektedir. Bunlar: aşağıda ayrıntılı olarak söz edeceğim, bu bölgede kurulan Klazomenia antik kentinin kalıntılarıdır.

İzmir Urla Karantina Adası

KARANTİNA ADASI

Hemen Urla İskelesindedir. Önceki yıllarda, İzmir şehrine gelen yabancılar, bulaşıcı hastalıklara önlem olarak, önce burada kontrol edilirler ve daha sonra şehre girmelerine izin verilirlermiş. O dönemlerde kullanılan karantina binası, günümüzde ayaktadır.

1800’lü yıllarda, veba, kolera ve cüzzam gibi hastalıkların kol gezdiği yıllarda: burada karantina hamamları kuruluymuş. Özellikle: Osmanlı döneminde, hacı kafilelerini taşıyan gemiler, burada yoğun kontrole tabii tutuluyormuş. Osmanlının bu ilk karantina bölgesi: burada, 1865 yılında kurulmuştur.

Yapanlar ise: Fransızlardır. Buradaki: bu karantina işlevleri: 1950 yıllarına kadar sürdürülmüştür. Bu karantina binası, günümüzde ayaktadır. Ancak, yine de kullanılmamanın verdiği sıkıntılar vardır. Bu nedenle, öğrendiğime göre, buranın bir “Tıp Müzesi” yapılabilmesi için uğraş veriliyormuş.

Evet, bunların yanında, günümüzde: dünyanın en güzel manzaralı on hastane binasından biri olarak öne çıkan “Urla Kemik Hastalıkları” hastanesi buradadır.

Burası her ne kadar ada olarak söz etsem de, uzun yıllar yarımada olarak kullanılmıştır. Çünkü: bir zamanlar, burada,  denizin içinde bir yol yaptırılarak, kara  ile bağlantı sağlanmıştır. Bu yolun taşları, anakara ile ada arasında hala görülebiliyor. Günümüzde kullanılan yol, bu antik yol ile paraleldir.

Hatta: bu antik yola paralel yeni yol yapılmış olması, niye antik yolun geliştirilmemiş olması, birçok insanın merakını çekmektedir.

Günümüzde, burada Sağlık Bakanlığının dinlenme tesisleri var. Yemyeşil bir ada. Zamanınız varsa, 1 km. lik ana kara ile ada arasındaki bağlantı noktasında bisiklete binebilir ve bu ada da küçük bir gezinti yapabilirsiniz.

Ancak, adaya giriş genellikle sınırlanıyor, yani gittiğinizde büyük olasılıkla “yasak” diyen bir görevliyle karşılaşabilirsiniz. Eğer adaya girebilirseniz: sizi adaya götüren yol, adaya varınca ikiye ayrılıyor.

Sağ yönde ilerleyen yol: Urla Devlet Hastanesine ve sol yönde ilerleyen yol ise: Sağlık Bakanlığı dinlenme kamp tesislerine gidiyor.

İzmir Urla Klazomenai

KLAZOMENAİ ANTİK KENTİ

Antik kentin bir kısmı: Karantina adası üzerindedir. Diğer kısmı ise: Karantina adasının hemen karşısındaki, Limantepe’nin batısındaki tepeler üzerinde kurulmuştur.

Helenistik döneme ait bir yerleşim ve kültür merkezi olarak dikkat çekmektedir. Burada yapılan resmi arkeolojik kazı çalışmalarında bulunan bir kısım heykeller: İzmir Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir. Hatta: burada, bir zeytinyağı üretim tesisinin izlerine de rastlanmıştır.

Yani: o dönemlerde, buradan deniz yolu ile zeytinyağı ihracatının yapıldığı kanıtlanmıştır. Günümüzde, Ege Üniversitesi tarafından, bu zeytinyağı atölyesinin bir benzeri kurulmuştur ve ziyaretçiler tarafından görülebilmektedir. Bu önemli, çünkü: burası dünyanın en eski ve ilk, zeytinyağı üretim atölyesi, daha doğrusu fabrikası olarak önem kazanıyor.

Yani, MÖ.6’ncı yüzyılda, burada zeytinyağı işçiliği söz konusu imiş. Bu önemli, çünkü Anadolu’da, yabani zeytin bitkisinin ne zaman ilk olarak işlendiği hakkında ayrıntılı bilgi yoktur. Buralarda, daha önce: zeytinin ezilmesi, içindeki su ve yağı: sıcak suda ayrıştırmaya yarayan toprak kaplar, zeytini ezmekte kullanılan dövme taşları ve el havanları bulunuyordu.

Ama, bu buluntular, burada: büyük miktarda yağ üretiminden çok, küçük hanelerin yağ ihtiyacının karşılandığını göstermektedir. Ancak: Klazomenia şehrinde yani burada bulunan atölyede, büyük üretim yapıldığı kanıtlanıyor. Çünkü: burada, kayalara oyulmuş, 15 çukur var. Yani: bugün kullanılan teknoloji, muhtemelen günümüzden 2600 yıl önce de kullanılmıştır.

Aslında: burada, birinci evredeki üretim, nispeten daha dar kapsamlı ve yakın çevrenin ihtiyacını karşılamaya yöneliktir. Ancak, ikinci evrede, dışarıya ihracat önem kazanmıştır.

Özellikle: buradaki kazılarda bulunan kuşak süslemeli amphoralar; zeytinyağı ve şarap üretimi,  depolanması ve ihracatının önemini ortaya koymaktadır. Tüm bunlar, bu kentin, MÖ.6’ncı yüzyılda, büyük bir ihracat hamlesi yaptığının göstergesidir.

Yerleşimin kuzeyinde: Karantina adası bulunuyor. Şehrin tanrısı: Apollo. Şehrin simgesi ise: kuğu. Zaten buralarda bulunan sikkelerde: kuğu ve Apollon resimleri görülmektedir.

İzmir Urla Çeşmealtı

ÇEŞMEALTI

Urla İskelesinden geçen yolu takip ettiğinizde, Çeşmealtı mevkiine varıyorsunuz. Yani: Urla merkeze 5 km. ve İzmir il merkezine (konak meydanı)  36 km. uzaklıktadır. Adından Çeşme’ye yakın olduğu düşünülebilir, ancak hayır. İzmir’e yakın ve bu yüzden, özellikle hafta sonlarında, İzmir’den yoğun ziyaretçi akınına uğramaktadır.

Çeşmealtı Merkezinde: büyük bir mendirek ve teknelerin demirlediği liman var. Buradaki dalgakıran, yine sessiz, sakin gezintiler, yürüyüşler yapmak isteyenler için ideal bir yer. Bu rıhtımdan: yakın çevreye ve 12 adalara, günübirlik tekne-yat turları yapabilirsiniz.

Bunun dışında: yörede, bol miktarda, yazlık konut var. Ama: son yıllarda, burada birçok beach açılmıştır. Ayrıca: kamp alanları da var. Özellikle: geceleri burada: barlar, restoranlar, kafeler ve gece kurulan alışveriş mekanları, buraya ayrı bir hareketlilik kazandırıyor. Yani: birkaç yıl öncesine kadar, burası emekli mekanı olarak değerlendirilmesine rağmen, günümüzde, küçük bir Çeşme gibi olmuş.

Ayrıca: Güvendik tepesinden, gün batımını izlemelisiniz. Tepeden, denizin görüntüsü muhteşem. Çam ağaçlarının altında, karşınızda koy manzarası var.

Peki,  deniz ve kumsal? Yaz aylarında, genellikle bölge rüzgarlı olduğu için, deniz nispeten kirleniyor ve denize ilk giriş anında, bir süre çakıl taşları üzerinde ilerliyorsunuz ve daha sonra kumluk var. Sahilde ise, kumluk plaj bölümü fazla yok. Genellikle: taşlık ya da yarı kumluk.

Çeşmealtı dışına çıkmayı düşünürseniz: Çeşmealtı burnunun hemen sonunda, “Küpalan” bölgesi var. Onu takip eden yerde ise: İçmeler plajları bulunuyor. Burada: ayrıca, kaplıcalar da var. Ayrıca: denizin içinde, 58 derece sıcaklıktaki ılıca kaynakları bulunuyor. Hatta, bunların toplamının 200-250 kadar olduğu söyleniyor. İlginç olan: ılıca ve plajın aynı yerde bulunmasıdır.

Ilıca sularının muhteviyatı: potasyum klorür, sodyum klorür, magnezyum klorür. Bunların yararlı geldiği söylenen rahatsızlıklar ise: romatizmal hastalıklar, şişmanlık, gut ve metobolizma bozukluklarıdır. Ayrıca: kadın hastalıkları, karaciğer ve idrar yolları rahatsızlıklarnı da iyi gelmektedir.

İçmeler plajlarından hemen sonra ise, Karaburun-Mordoğan yolu, plajlar ve muhteşem güzel koylarla birlikte devam ediyor.

Son bir not, Çeşmealtı bölgesine giderseniz, mutlaka “tarçınlı lokma” tatlısını denemelisiniz.

İzmir Urla Özbek

ÖZBEK

Urla merkeze, yaklaşık 7 km. uzaklıktadır. İzmir il merkezine ise, 50 km uzaklıktadır. Köyün nüfusu, kış aylarında 2000 kişi iken,  yaz aylarında 15.000 kişiye ulaşmaktadır.

Özbek yöresi: sakinliği, yeşilliği, tertemiz denizi ve balık restoranlarıyla öne çıkan bir yerdir. Ancak: Özbek köyüne gitmek isterseniz, uzun süre yeşillikler içinde ilerliyorsunuz ve bir süre sonra, uzaklardan denizi görebiliyorsunuz.

Yani, aslında köy yerleşimi deniz kıyısında değil. Ama deniz kıyısı da, yazlık konutlar var. Burada: bir de köyün iskelesi var. Bu bölümde: güzel balıkçı restoranları bulunuyor. Bu restoranlarda, mutlaka balık yemelisiniz.

Burada: sahilde yürüyüş yapabilirsiniz. Hatta, deniz kıyısında balık tutabilirsiniz. Çünkü, buradaki alan, kapalı bir yer ve bu nedenle, balık bol. Zaten, Özbek köyünün balıkları ünlüdür. Hatta: İzmir balıkçılarında, Özbek köyü balıkları ayrı bir yer tutuyor.

İskele bölgesinde: tekne kiralayarak, yakın çevre gezileri yapabilirsiniz. Karşıda, uzun tepeler bulunması nedeniyle, güneş erken kayboluyor, ama inanın batışı muhteşem görüntüler oluşturuyor.

Karaburun tanıtımı.

Çeşme tanıtımı.

Seferihisar tanıtımı.