İstanbul Galata

İstanbul Galata
 

 

Haliç bölgesinin kuzeyinde, Kasımpaşa Deresinden Boğaziçi Tophaneye kadar uzanan bölgeye “Galata” denir. Galata: Galatasaray ve Beyoğlu’nun bulunduğu tepeyi de içine alır.

Bizans Dönemi

Galata yöresine ilk çağda “Sykai” yani “İncirlik” ismi verilmiştir.

Esas şehirde: Haliç ile ayrılmış bölge, eski Grek diliyle “karşıdaki Sykais” anlamına gelen “Peran en Sykasi” olarak isimlendiriliyordu. Yani “karşıdaki incirlik” anlamındadır. Evet bu “Sycae” ismi 7’nci yüzyıla kadar kullanılmıştır.

Buradaki “Peran” kelimesi, önce Cevevizliler tarafından Galata’yı ifade etmek için kullanılmıştır. Levantenler ise Beyoğlu’nu ifade etmek için “Pera” ismini kullanmışlardır.

Galata kelimesinin anlamı ise, bir görüşe göre, İtalyanca “İskeleye inen merdivenli veya yokuşlu yol” anlamına gelen “Calata” kelimesinden gelir.

Bir diğer görüşe göre, Galata kelimesi “Galatialının Mahallesi” anlamına gelen “tou Galatou” dan gelmektedir.

Bizans imparatoru I Justinian (324-337) bölgedeki tiyatroyu, şehir surlarını ve kiliseyi restore ettirdikten sonra burayı “Justinianopolis” olarak adlandırdı. Ancak İmparatorun ölümünden sonra yörenin eski ismi tekrar kullanılmaya başlandı.

Galata isminin kaynağı:

 

Söylentilere göre “Burada bulunan hamam, kilise, tiyatro ve değirmen gibi yerleri korumak üzere 34 muhafızdan oluşan “Collegiatos” denen bir birlik varmış ve bu birliğin ismi zaman içinde değişerek “Galata” ya dönüşmüştür.”

Diğer bir söylenti de, Bizans döneminde burada süthaneler varmış ve semtin ismi Yunanca “Gala” yani süt kelimesinden geldiğidir. Evliya Çelebi, yöre hakkında, bu görüşü destekleyecek yazılar yazmıştır.

Son bir rivayetten söz etmek gerekir. Galata isminin, burada yerleşik Kelt kökenli ve Galatlar olarak isimlendirilen kavimden kaynaklandığıdır.

İmparator I Manuel Komnenos (1143-1180) döneminde, Bizans’tan elde ettikleri imtiyazlar ile Haliç kıyılarına Cenevizliler yerleşir.

Bizans, 1204 yılındaki Latin istilasının ardından, 1261 yılında Konstantinopolis şehrini geri alınca, gösterdikleri tutum nedeniyle Cenevizlilere, bu kez, Galata bölgesinde yerleşme imtiyazı verir.

Ceneviz Galatası, 1303 ile 1453 yılları arasında hızla gelişir.

1300’lü yıllarda 6 hektarlık bir alanı kaplayan Ceneviz yerleşkesi, 1453 yılında 37 hektara ulaşır. Bu dönemde, Cenevizliler evler ve kiliseler inşa etmişlerdir.

Ancak, Cenevizlilerin sur ve hisar yapmalarına Bizans tarafından müsaade edilmemiştir. Cenevizliler, konut yapımı bahanesiyle, hendek kenarlarına sağlam kagir burçlar yaparlar ve zaman içinde bunların arasına duvar örerler.

1348-1349 yılları arasında ise, kuzeyde Galata kulesi ve çevre surlarını yaparlar.

1453 yılında şehrin fetih edilmesinden önce, buradaki Ceneviz kolonisi özerk hareket edebilecek güçteydi. İstanbul kuşatması sırasında, tarafsızlık ilan ederler.

Böylece özerkliklerini koruyacaklarını düşünmüşler ancak şehrin fetih edilmesinin ardından Fatih Sultan Mehmet, Cenevizlilerin özerkliklerini kabul etmemiştir. Bunun yerine, Galata’ya yerleşmiş olan Cenevizlilere, mal, can ve ticari serbestlik garantisi verilmiştir.

15’nci yüzyılda İspanya’dan kaçarak Osmanlıya sığınan Arap ve Yahudi ailelerin de buraya yerleşmesiyle Galata bölgesi hızla kalabalıklaşır ve gelişir.

Nüfusun artması nedeniyle, Sultan I Süleyman, Fransız Sefaretine, Pera bağlarına yerleşme izni verir. Böylece 16’ncı yüzyıldan itibaren, Haliç kuzeyindeki yerleşim, Galata surlarını aşar ve Pera’ya doğru genişlemeye başlar.

İstanbul Galata
 

GALATA KULESİ

Galata denince elbette ilk akla gelenlerden biri olan Galata kulesi hakkındaki ayrıntılı tanıtım yazımı yine bu sitede “Galata Kulesi” adı altında aratırsanız bulabilirsiniz.

Galata Tünel

 

TÜNEL

Asmalı Mescit Mahallesinde, Karaköy ile Beyoğlu’nu birbirine bağlamak için yapılmıştır. Tünel ile birlikte, insanlar Yüksek kaldırım Yokuşunu çıkmaktan kurtuldular.

Fransız Mühendis Eugene Henri Gavand, 1867 yılında İstanbul’a gelir.

Burada bulunduğu sürede, bölgeyi gezerken, Galata ve Beyoğlu arasında, Yüksek Kaldırımın üzerinde çok sayıda insanın gidip geldiğini görür.

Yüksek kaldırım caddesi yüzde 25 eğimli olmasına rağmen, günde ortalama 40 bin kişinin gelip geçtiğini fark eder.

Galata ve Pera arasındaki bu yoğun insan akışına rağmen, ulaşım imkanları yetersizdir.

Bunun üzerine, mühendis Gavand: iki bölge arasındaki ulaşımın sağlanması için asansör tipi, yeraltı demiryolu projesi hazırlar ve 1868 yılında bu projeyi Sadrazam Ali Paşa’ya sunar. Ardından Sultan Abdülaziz’den gerekli imtiyazı alarak çalışmalara başlar.

Projenin sermayesi için İngiltere ile temas kurar ve 1871 yılında “The Metropolitan Railway of Constantinople from Galata to Pera” isimli şirketi kurar.

Tünel hattı inşaatı başlar ve 1874 yılı sonunda: hattın büyük bölümü biter ve 1875 yılında Tünel hattının açılışı yapılır. Tünel, Londra’dan sonra dünyanın ikinci metrosudur.

İstanbul Galata
 
Tünelle ilgili bilgiler

Evet tünelin uzunluğu 573 metredir. Vagonlar, 150 CV gücündeki iki buhar makinası ile çalışmaktadır. Vagonlar ise David Desouche ve ortaklarınındır. Tünel hattı; iki kompartman ile faaliyete geçmiştir.

İlk açıldığında, tünelde teleferikle çekilen arabalarla ulaşım sağlanıyordu. Bu ahşap lake arabalar, 1970’lerde modern metal arabalarla değiştirildi.

Bunlardan birinci mevki kompartımanda 40 kişi ve ikinci mevki kompartımanda ise 50 kişi taşınıyordu. Yük taşınmadığında ise, kompartımanlarda 150 kişi taşınabiliyordu. Vagonların iki tarafı açıktı, elektrik olmadığı için gaz lambaları ile aydınlatma yapılıyordu.  

Tünel ilk açıldığında bir ay içinde 111 bin yolcu taşınmış, aynı yılın Haziran ayında ise 225 bin yolcu taşınmıştır.

Tünel istasyonu ve teknik birimler “Cer Binası” nda bulunur.

1908 yılında İngiliz şirketi Tünel’i “Tramvay Şirketi” ne devreder.

1911 yılında Belçikalı “Sofına Şirketi” tüm işletmeleri satın alır.

1971 yılına kadar buhar gücü ile çalışmıştır.

Gelelim günümüze:

Tünelde 350 beygir gücünde elektrik sistemi vardır. Bu sistemle: 16 metre boyunda, 2 vagon ile Galata-Beyoğlu arasında, yer altında, 170 kişi, 90 saniyede taşınır.

Galata Tünel Geçidi İşhanı

TÜNEL GEÇİDİ İŞ HANI

Asmalı Mescit Mahallesinde, Tünel Geçidi Sokağındadır.

Bina muhtemelen 1883-1885 yılları arasında inşa edilmiş olup, burada daha önce 1874 yılında yapılan ilk metro binası bulunuyordu.

Üç kapısı olan iş hanının kesin yapım tarihi ve mimarı bilinmemektedir.

Ancak çatı katı pencerelerinde “1883-1885” tarihleri yazılıdır.

5 katlı binanın zemin katı dükkanlar için, üst katlar ise konut olarak düzenlenmiştir.

Bu nedenle yapıya uzun yıllar “Tünel Apartmanı” ismi verilmiştir.

İstanbul Galata
 

Ancak: 1960-1970 yılları arasında yapılan restorasyonda, konutlar dükkan şeklinde yeniden düzenlenmiştir.

Günümüzde iş hanının zemin katında: müzik aletleri ve hediyelik eşya satan dükkanlar vardır.

Üst katlardaki ofislerde ise, sigorta acenteleri, hukuk büroları ve mali müşavirlikler vardır.

 

METRO HAN VE TÜNEL CER BİNASI

Günümüzde Metro Han: İETT Genel Müdürlüğü ve Cer Binası ise Tünel Hattının teknik yapısı olarak kullanılmaktadır.

Galata Cer binası

Cer Binası

Cer binası: Asmalı Mescit Mahallesi Tünel Meydanı Sokaktadır.

Bulunduğu yerde, 1883 yılında yapılan Tünel Pasajı da vardır.

Tünel meydanı sokağı ve sonrasında Metro Han vardır.

Bina: iki cephelidir. Bur cephesi Tünel Meydanı Sokağa ve diğer cephesi Ensiz Sokağa bakmaktadır.

Yapının girişleri, Tünel Meydanı Sokağa bakan güney cephededir.

Yapının 30 metreyi aşan bacası bulunmaktadır. Neden bu baca neden yapılmıştır? Tünel hattı ilk yapıldığında sistem buhar makinası ile çalışmaktadır.

Cer binasının bodrum katında bulunan makine dairesi, yapıldığı tarihte buhar makinası düşünülerek tasarlanmıştır. Baca da bu buharlı sistemin dumanını uzaklaştırmak için tasarlanmıştır. 1968 yılında ise elektrikli sisteme dönüştürülmüştür. Elektrikli sistem buhar ve duman üretmediği için yapının bacısını sistemde boşa çıkarmıştır. Baca, Galata silüetinde önemli bir etkiye sahiptir ve simgesel önem taşır. Ancak birçok kimse bu bacanın işlevini bilmez, evet, burayı bu yüzden özellikle belirttim.

Devam edelim.

İstanbul Galata
 

Metro Han

Cer binası ve Tünel Meydanı sokağın güneyinde bulunmaktadır.

Şirket: idari merkez ihtiyacını gidermek için “Metro Han” ı inşa ettirir.

Han inşaatı, 1914 yılında tamamlanır ve hizmete açılır.

1939 yılında Elektrik, Tramvay ve Tünel işletmeleri millileştirilir. İstanbul Elektrik, Tramvay ve Tünel İşletmeleri (kısa adı İETT) adı altındaki şirket, genel müdürlük binası olarak “Metro Han” ı kullanır.

Yapının iki girişi vardır. 7 katlıdır. 7’nci kat, 1928 tarihinde eklenmiştir.

Galata Tünel Pasajı

TÜNEL PASAJI

Tünel meydanında, Tünel binasının hemen karşısındadır.

1886 yılında, Metro Han karşısında, konut olarak 3 ana blok yapı yaptırılır.

Bunların isimleri o dönemde “Asmalı Mescit Pasajı” dır.

Apartman sakinlerinin çoğunluğu Musevilerden oluşmaktadır.

Galatasaray’daki Hacopulo Pasajının Akdeniz havalı mimarisine karşılık, burası tam bir Parisli ya da Londralıydı. Bina ciddi suratlıdır. Altındaki dükkanlar, hemen her dönemde, öyle cıvıl cıvıl değil, ağırdan alan konuludur. Tünele göre girişte, sol köşede bir optik aletleri mağazası, sağda korseci-sütyenci bulunurdu. İçeride ise bir antikacı, hatıra eşya mağazası, seyahat acentası vardı.

Ancak kitap dostları için de “Kohen Kardeşler” (Cohen Soeurs) dükkanı vardı ki halen varlığını sürdürmektedir. Az ileride ana cadde üstündeki eski yerlerinden buraya taşınan bu Musevi kız kardeşler, yabancı kökenli kitap satıyorlardı ancak turistleri de çeken bir yanları, kitaplardan kesilmiş gravürler köşesiydi. Pasaj, sola bir sapış yapar, orada görülen “Beyoğlu Resmi” hala bozulmadan duran tablolardan birisidir.

Binanın üst cephe silmesinde iki ayrı madalyon içinde 1883 ve 1885 tarihleri yazılıdır.

Cumhuriyet dönemi sonrasında, İstanbul’un ünlü lokantalarından Macar “Çardaş Lokantası” buradaydı.

1940 yılında Moralı ailesi binayı satın aldı.

1955 yılında binanın mülkiyeti “Sosyal Sigortalar Kurumu” na geçti.

1980’li yılların başında buradaki binaya “Beyoğlu Adliyesi” taşınır.

Pasajın ana girişini: Tünel meydanına bakan cephedeki kapı girişi oluşturur.

Binanın bodrum katları: Tünel makine sistemine verilmiştir.

Binanın en dikkat çeken yeri: zemin kat girişinin iki yanında bulunan dükkanların üzerine gelen katların, üçgen çıkmaları ve ikiz konsollarıdır.

Ayrıca: mermer zemin döşemesi ve merdiven basamakları da dikkat çeker.

Günümüzde bölgedeki birçok apartman işyerine dönüşmüştür.  

İstanbul Galata
 

SAN PİETRO VE SAN PAOLO KİLİSESİ-SEN PİYER KİLİSESİ

Galata kulesi sokağındadır. (Sokağın eski ismi Kuledibi Sokağıdır.) Günümüzdeki kilisenin arka duvarı, Galata eski Ceneviz surlarının bir bölümüne inşa edilmiştir.

Halk arasında “Sen Piyer Kilisesi” olarak tanınır.

Dominikenler, 1200’lü yılların başında İstanbul şehrine gelirler ve bir manastır kurarlar. Ancak kurdukları bu manastır, İstanbul’un fethinin ardından camiye dönüştürülür. (Arap Camii)

Bunun üzerine, 1475 yılında: San Paolo kilisesine geçerler.

Kilise: 1705 yılında Fransa elçiliği himayesine geçer ve Saint Pierre kilisesi olarak isimlendirilir. Ancak 1731 yılında yapılan bu kilise, ahşaptır ve Galata’da çıkan büyük yangında yanar, yerine, 1841-1843 yılları arasında yapılmış ve günümüzde görülen kilise yapılır. Günümüzde yapılan bu kilisenin mimarı Gaspare Fosettidir.

Kilise yapısının dış cephesi nispeten sade iken iç cephesi oldukça renkli ve süslemelidir. Kubbe koro üzerinde, altın yaldızlarla çivili gök mavisi görüntüsü vardır.

Kilisede: daha önce Kırım Caffa’daki bir Dominik kilisesinde bulunan “Hodegetria tipi Meryem Ana ikonu” bulunmaktadır. Ayrıca: kilisede Aziz Thomas, Aziz Dominik ve Aziz Peter ile Paul’un kalıntıları bulunmaktadır.

Kilisenin hemen yanında bir manastır binası bulunmaktadır. 1837 yılında yapılan bu bina bir süre İtalyan okulu olarak kullanılmış ve 1950 yılında ise boşaltılmış, halen kilise çalışanları tarafından kullanılmaktadır.

Ayrıca bu kilisenin akustiği oldukça güzeldir ve bu yüzden kilisede konserler düzenlenmektedir.

 

ST GEORGE KİLİSESİ

Galata: Bankalar Caddesi, Kartçınar Sokağındadır. Galata’nın ortasında bir tepede bulunmaktadır. Neden Kartçınar Sokak: Çünkü burada bir zamanlar bir çınar ağacı varmış.

Burada daha önce mevcut olan kilise, 1660 yılındaki büyük yangında yanarak yok olur.

Ardından, Fransız hükümeti, kilisenin bulunduğu arsayı, Osmanlı hükümetinden satın alır.

1675 yılında ise gerekli izinler alındıktan sonra burada bir kilise yaptırılır ve 1677 yılında ibadete açılır. Söylentilere göre, kilise bir pagan ayazması üzerine yapılmıştır.

Kilise: 1783-1853 yılları arasında papa vekilliği olarak hizmet vermiş ve 1853 yılında Boşnak Fransiskenlere satılmıştır ve onlar da burayı Avusturya-Macaristan denizcileri için bir hastaneye dönüştürmüştür. Ayrıca: 1809 yılında Kırım savaşı sırasında, Fransızlar tarafından askeri hastane olarak kullanılır.

1831 yılında yine yangın çıkar ve kilise binası büyük zarar görür.

1882 yılında Avusturyalı Lazaristler buraya yerleşir ve Almanca konuşan Katolik çocukları için bir ilkokul ve yetimhane açarlar, bu okul günümüzdeki “Avusturya Lisesi” binasında hizmet vermiştir. Okulun yönetimi de Avusturya’daki Lazaristlerden “Schwestern” isimli bir dini kuruluştur. Lazaristler buradaki binaları restore ederken, Avrupa mimari tarzını kullanmışlardır.

1963 yılında kilisede büyük bir restorasyon yapılır. Bu restorasyonda, binanın içindeki aşırı süslemeler kaldırılmış ve yeni bir dekorasyon yapılmıştır. Bu dekorasyon Ressam Anton Lehmden ve Oitzinger tarafından yapılmıştır. Kilise ve okul, günümüzde de İstanbul şehrinde yaşayan Katolik Avusturyalıların merkezidir.

İstanbul Galata
 

YÜKSEK KALDIRIM CADDESİ

Bankalar caddesinin kuzeyindedir ve Pera’ya doğru çıkar.

Önceleri, bu cadde 118 basamaklı bir merdiven ile Galipdere Caddesine bağlanıyormuş.  Günümüzde basamaklar, yerini asfalta bırakmıştır.

Daha sonra “Funiküler” yani “Tünel” yapılmıştır. Funiküler yapılınca, caddeden gelip-geçenlerde azalmıştır.

Aslında, Funiküler bağlantı açısından insanların yoğun tercih ettiği bir ulaşım aracı olmuştur. Çünkü: Yüksek Kaldırım caddesinde ilginç dükkanlar ve ara sokaklarda genelevler bulunmaktadır.

İstanbul Galata

YÜKSEK KALDIRIM AŞKENAZİ SİNAGOGU

Yüksek Kaldırım çıkışındadır.

Döneminde aristokrat eğilimli ve Avusturya kökenli Aşkenazlar tarafından inşa ettirilmiştir.

Burada ilk dini yapı, 1866 yılında “Österreichsicher” diye yapılmış tahta bir yapıdır.

İstanbul Galata
 

1900 yılında ise Sultan II Abdülhamit’in fermanı ile yeni bir Sinegog yapılmıştır. Yapı Venedikli Mimar Gabriel Cornaro tarafından yapılmıştır. Yeni Sinegog 23 Eylül 1900 günü ibadete açıldı.

Sinegog mimari yapısında İslam mimarisi motifleri kullanılmıştır ve dışarıdan bakınca tipik bir Osmanlı Kasrı izlenimi vermektedir. Dış cephesi oldukça görkemlidir.

Yıldızlarla süslü, parlak renkli geniş kubbesi ve Viyana’dan getirilen görkemli avizeleri ilgi çeker. Parlak ve geniş kubbenin yıldızlarla süslü olmasının bir anlamı vardır.

İstanbul Galata
 
Bir rivayet:

Bir rivayete göre tamamen bir söylenti “Bu Sinegog bir uzay gemisi olarak inşa edilmiştir. Çünkü: Sinegog inşa tarihinden 300 yıl sonra (yani 2200 yılında) mesih yeryüzüne inecek, tam 33 gün boyunca bu sinegog’ta kalacak, bu sırada seçilmişlerin seçilmişleri olan 299 kişi bu sinegog’a doluşacaktır. Mesih 33’ncü günün gecesi sinegog’da bulunan gizli bir düğmeye basacak ve Sinegog yerden havalanacaktır.

Dünya yok olacak, ancak bu 300 kişi (yarısı kadın, yarısı erkek) kişi bir başka gezegende insan yaşamını devam ettireceklerdir. Hatta: yapının kubbesinin bir kumanda merkezi ve kubbesindeki işlemelerin de dokunmatik kontrol paneli olduğu ileri sürülmektedir. Evet, ilginç bir söylenti, duydum sizlerle paylaşmak istedim.

Evet sinegog ilk yapıldığında, özellikle Bolşevik ihtilalinde Rusya’dan kaçan Beyaz Ruslara hizmet vermiştir.

Aşkenaz Sinegogu halen ibadete açıktır. Düğün ve cenaze törenleri burada yapılmaktadır.

İstanbul Galata
 

GALATA MEVLEVİHANESİ

Şahkulu Mahallesi Galip Dede Caddesindedir. Beyoğlu semtinden, Yüksek Kaldırıma inen yokuşun başındadır.

Diğer ismi “Kulekapı Mevlevihanesi” dir. Sultan II Beyazıt döneminde, ağaçlarla kaplı ve ıssız buradaki büyük arazi, Beylerbeyi İskender Paşa’ya tahsis edilir. Mevlana torunlarından Sema-i Mehmet Dede, İskender Paşa’dan burada bir Mevlevihane yapmak için yer ister ve bu isteği uygun görülür, bir süre sonra 1491 yılında Galata Mevlevihanesi yapılır.

İstanbul Galata
 

Yüzyıllar boyunca musiki ve bilimi bir arada kaynaştıran Mevlevihanelerin Türk kültürüne büyük etkileri olmuştur. Mevlevihanelerin çevresinde toplananlar güzel sanatların çeşitli dallarında eğitim görmüşler ve bilimsel alanlarda kendilerini yetiştirmişlerdir.

Galata Mevlevihanesi, 1766 yılında yangın geçirir ve Sultan III Mustafa tarafından aynı tarihte, günümüzde görülen Mevlevihane binası yaptırılır. Daha sonraki süreçte: Sultan III Selim, Sultan II Mahmut ve Sultan Abdülmecid dönemlerinde onarım görmüştür.

İstanbul Galata
 

Gelelim yapının mimari özelliklerine:

Mevlevihane külliye şeklinde inşa edilmiştir. Yapıda: semahane, derviş hücreleri, şeyh dairesi ve hünkar mahfeli, bacılar kısmı, kütüphane, sebil, muvakkithane, mutfak, türbeler ve hazire bulunmaktadır. Binanın cephesi üç bölüme ayrılmıştır. Bina: 2 katlıdır. Binanın üst katı: kütüphane ve mektep olarak düzenlenmiştir. Binanın alt katı ise, muvakkıthane ve sebildir. Alt katta pencereler sebil görevi görürler.

Bina: uzun yıllar Karakol olarak kullanılmıştır. 1946 yılında bina “İstanbul’u Sevenler Gurubu” tarafından restore edilmiştir. Yine aynı yıl “Mevlevihane” müze yapılınca boşaltılmıştır. Günümüzde burada 1975 yılında ziyarete açılan: “Galata Mevlevihanesi Müzesi” bulunmaktadır.

 

PATTERSON PASAJI

Şahkulu Mahallesinde, Kumbaracı Yokuşu ve İsveç Başkonsolosluğu arasındadır.

Pasaj, uzun bir koridor ile bahçeye bağlanır. Geçidin ön tarafından Botter Apartmanı vardı. Bu apartmanın 1900’de ve daha sonraki yıllarda Terzi Botter oturuyordu. Geçit ile geçilen arka taraftaki Patterson binasında ise, o dönem Dr Patterson oturuyordu. Ondan önce ise burada Humbaracı Ahmet Paşa oturuyormuş.

1920 yılında Dr Patterson yerine, Avukat Dr Rizo ve Tüccar Samuel geldiler.

Günümüzde apartmanın sadece arka bahçeye çıkışı vardır. Ancak arka bahçeden Kumbaracılar Caddesine çıkış kapatılmıştır.

Arka taraftaki Paterson Apartmanı oldukça bakımsız durumdadır. Halen bu apartmanın 3 katı da konut olarak kullanılıyor.

Pasajın bulunduğu bina, neo-klasik üsluptadır. Yapı zemin üstü 3 kattan oluşur. Pasajın arka cephesi, İstiklal caddesine bakan cephesine göre daha basit görünür.

Galata Kenesset Sinegogu

KENESSET (APOLLON) SİNEGOGU

Şahkulu Mahallesinde, Büyük Hendek Caddesindedir.

1923 yılında Zülfaris Sinegogu ihtiyaca cevap vermeyince yeni bir sinegog yapılmasına karar verilir.

Büyük Hendek Caddesi üzerinde bulunan Ünion Sineması kiralandı ve Sinegoga dönüştürüldü. Sinegog girişi, Büyük Hendek Caddesi üzerindeki Apollon Apartmanındandır. Bu yüzden Sinegog ismi “El Kal de Apollon” oldu.  Sinegogun bir diğer ismi “Kenesset Israel” dir ve 1923 tarihinde ibadete açılmıştır.

Ancak yaklaşık 59 yıl ibadete açık tutulan Sinegog, bölgede bulunan Yahudi nüfus azalınca eski işlevini kaybetti ve 1982 yılında kapatıldı. Sinegogun yerinde, günümüzde bir iş hanı vardır.

İstanbul Galata
 

NEVE ŞALOM SİNAGOGU

Şahkulu Mahallesi Mahallesi Büyük Hendek Caddesindedir. Galata kulesinin hemen aşağısındadır.

1938 yılında Yahudi Okul binasından topluluğun genişlemesi üzerine: Birinci karma Musevi İlkokulu tören salonu sinegoga dönüştürülmüştür.

Tören salonu, zaman zaman ibadete tahsis edilmeye başlanır.

Salonun tamiri için 1949 yılında İstanbul Teknik Üniversitesinden yeni mezun iki Yahudi mimar Elio Ventura ve Bernard Motola görevlendirildi.

Yapının kubbesinde asılı olan avize 8 tondur. Kubbe bu ağır avizeyi taşıyabilecek şekilde inşa edilmiştir.

Vitraylar, Güzel Sanatlar Akademisinde çizildi, özel camları İngiltere’den getirildi.

Yeni yapılan Sinegog, 1951 tarihinde ibadete açıldı.

Sinegog yapıldığında, Büyük Hendek Caddesine cephesi yoktu ve bu yüzden dar bir geçitten girilip çıkılıyordu.  Ardından sinegog önündeki 4 katlı kagir bina satın alındı ve 1960 yılında yıktırılarak ön cephe inşaatı tamamlandı.

Gelelim günümüze: halen dini yapının bir kısmı “Müze” olarak kullanılmaktadır. Çünkü içeride çok sayıda özel eser bulunmaktadır. Her yıl “Yahudi Avrupa Kültür Haftası” etkinlikleri burada düzenlenmektedir.

İstanbul Galata
 

FRANSA SARAYI

Tomtom Mahallesinde, Nur-i Ziya Sokaktadır.

Fransızlar, Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Osmanlı ile ilişkiler kurmuş ve 1535 yılında elçilik açma izni almışlardır. Bunun üzerine, Beyoğlu bölgesine ilk yerleşen Fransızlar. Bir zamanlar Osmanlı astronomu Takiyeddin Rasathanesi bulunan bu geniş alana: ilk Fransız elçisi Jean de la Forest zamanında “Palais de France” adını verdikleri “Fransa Sarayını” kurmuşlardır.

Yapılan ilk bina, 1767 yılındaki yangında zarar görür. Daha sonra 1774 yılında yeni bir elçilik binası yapılır. Ancak bu bina da yangınlar sonucu hasar görür ve tahrip olur.

Günümüzde de görülen yeni elçilik binası, 1839-1847 yılları arasında yapılır. Mimar Parisli Pierre Leonard Laurecisque’dir.

Evet, yapının en büyük özelliği, cephesinde kullanılan Malta Taşı malzemedir. Bu malzeme, cepheye pastel bir görünüm verir.

Ayrıca: taşın özelliği gereği yapı kışın sıcak, yazın serin olur. Ancak en önemli özelliği, yangına karşı dayanıklı olmasıdır.

Sarayın bahçesinde: Humbaracı Ahmet Paşa büstü bulunuyor. Ahmet Paşa: 1729 yılında İstanbul’a gelmiş ve Osmanlı ordusunu modernleştirmek için görevlendirilmiştir. Kendisi aslında bir Fransız asilzadesidir ve gerçek ismi “Comte de Bonneval” dir.

Fransızlar, 1920 yılında elçiliği Ankara’ya taşıyınca bu binayı, Fransız Büyükelçisinin İstanbul’daki rezidansı olarak kullanmaya başladılar ve yanında ise Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü merkezi bulunuyor.

Galata Union Church

UNİON CHURCH

Tomtom Mahallesinde, Postacılar Sokaktadır.

Hollanda Konsolosluğuna bağlı bir Protestan kilisesidir.

Hollanda Şapeli olarak da isimlendirilen bina, 1711 yılında inşa edildi.  

1857 yılına kadar olan süreçte, depo ve hapishane olarak da kullanıldı.

1857 yılından sonra ise Hollanda şapeli, sadece bina bakımı ile ilgilenen Birlik Kilisesi tarafından kullanılmaktadır.

İstanbul Galata
 

Çünkü Hollanda Büyükelçiliği, Cumhuriyet dönemi başında Ankara’ya taşındı ve buradaki mekan, Hollanda Konsolosluğu olarak kullanılmaya başlandı. 1923 yılında yeni Cumhuriyetin kurulması kilisenin işleyişini ciddi şekilde etkilemedi. 1930’lu yıllarda İskoç papazların görev süreleri sırasında belirgin bir İngiliz etkinliği olan cemaat, bu yıllarda daha fazla Amerikalı ve diğer milletler tarafından tercih edilmeye başlandı.

1956 yılında “Pera Evanjelist Birlik Kilisesi” isim değiştirdi ve “İstanbul Birlik Kilisesi” oldu.

Galata Heritia

HERİTİA

Asmalı Mescit Mahallesi, Meşrutiyet Caddesinde 79 numaradadır. Pera Palas otelinin karşısındadır.

Mağazanın konsepti: yüzyıllardır kültürümüzün bir parçası olan nadide el sanatları ve geleneksel tatların unutulmasının önlenmesi ve bunların gelecek nesillere tanıtılmasıdır.  

Burada: sedef işlemeli sehpalar, tespih ve takı kutuları, dolaplar, altın-sim-gümüş ve ipek ile elde işlenmiş masa örtüleri, duvar panoları, gümüş ev objeleri ve özgün el sanatlarından örnekler sunulmaktadır.

Ayrıca: geleneksel tatlar sunuluyor. Bunlar: lokum, badem ezmesi ve glukozsuz akide şekerleridir. Lokumların her ay farklı seçenekleri ekleniyormuş.

Galata İstanbul Barosu

İSTANBUL BAROSU

Asmalı Mescit Mahallesi, Orhan Adlı Apaydın Sokaktadır.

Orhan Arsal başkanlığı döneminde Baroya merkez bina satın alınması kararlaştırılmış ve 1962 yılında İstanbul Barosu Yardımlaşma Sandığı tarafından bu bina satın alınmıştır.

Yapının eski ismi “Metropol Han” dır. Günümüzde ise “Baro Han” olarak tanınır.

Ancak eski yapı 2014 yılında yıkılmış ve yerine yapılan 5 katlı yeni bina, 2017 yılında tamamlanmıştır. Bina günümüzde “Baro Han” olarak isimlendirilmekte ve “İstanbul Barosu” tarafından kullanılmaktadır.

İstanbul Galata
 

FRANZ LİSZT

Franz Listz, 1840-1847 yılları arasında Portekiz’den Rusya’ya kadar tüm Avrupa’yı kapsayan bir turneye çıkar. Bu turne kapsamında 8 Haziran 1847 tarihinde İstanbul’a gelir. Ancak Agoult Kontesi Maria Duplesis ile sıra dışı bir ilişki yaşamakta iken, 1847 yılı Şubat ayında, Maria Paris’de iken ölür. Dolayısıyla, bu turne Listz için bir yas gezisine dönüşür.

Listz: gemi ile İstanbul’a geldiğinde, Donizetti Paşa kendisini gemide karşılar ve Çırağan Sarayına götürür.

Liszt: İstanbul’da Çırağan Sarayında, Sultan Abdülmecid huzurunda piyano resitali verdi. Hatta bu resitalde, cam bir koltuk ve cam bir piyano kullandığı söylenir. Bu koltuk ve piyano, günümüzde Çırağan Sarayının Camlı Köşkünde sergilenmektedir.

Bu resitaller için, Paris şehrinde Sebastian Erhand tarafından ikinci bir piyano üretilmiş ve bu piyano, ünlü Rum Mihail Beltazzi tarafından satın alınmıştır. Ayrıca: o sırada Müzika-i Hümayun Başkanı Don-İzzet Paşa (Donizetti) nın bestelediği Mecidiye Marşına eklemeler yaptı.

Ayrıca: 18 Haziran 1847 tarihinde, Büyükdere’de, Franchini Köşkünde (Büyükdere koyunda çayıra yakın olan bu bina daha sonra Hubch Evi olur) muhteşem bir konser verir.

İstanbul’da kaldığı 5 hafta boyunca: Galatasaray’dan Tünele inerken, sol tarafta bulunan bir evde kalır. Bu 19 numaralı ev: o zamanki adıyla Polonya, bugünkü adıyla Nuru Ziya Sokaktadır.

Piyano ve nota basım ticaretiyle uğraşan Alexander Commendingerler’e ait bu ev yangın sonucunda yanarak yok olur. Yerine bir apartman yapılır. Günümüzde bu apartmanın cephesine Franz Listz’in bir zamanlar burada kaldığı hakkında bir plaket bulunmaktadır.

Listzt: İstanbul’da kaldığı sürece verdiği resitaller nedeniyle, Sultan Abdülmecit tarafından 4’ncü dereceden Mecidiye Nişanı ve 12500 altın değerinde elmaslarla süslenmiş bir enfiye kutusu ile ödüllendirildi.

 

REŞİT PAŞA APARTMANI

Asmalı Mescit Mahallesinde, İstiklal Caddesi Tütün Çıkması Sokak köşesinde, Aznavur Pasajı sağ yanındadır.

Kitabesi yoktur, bu yüzden yapım yılı ve yaptıran bilinmez.

Hatta, Apartman isminin Osmanlı dönemi son Hariciye Nazırı Reşit Paşa ile ilgisinin bulunmadığı söyleniyor. Ancak Sadrazam Mustafa Reşit Paşa, 1857-1858 yıllarında, bölgedeki ilk kentsel tadilat ve reformların yapılmasında önemli rol oynamıştır.

Apartman, zemin ve üstünde toplam 5 kattan oluşmaktadır.

İstanbul Galata
 

BARNATHAN APARTMANI

Şahkulu Mahallesi Tımarcı Sokaktadır.

Apartman, Galata kulesine oldukça yakındır ve kulenin tepesinden Barnathan Apartmanının arka cephesi görülebilmektedir.

Yapı, 1892 yılında inşa edilmiştir. Apartmanın ismi mülk sahibi “Barnathanlar” ın aile ismidir.

Ancak aile üyeleri, 19’ncu yüzyıldan sonra çeşitli ülkelere dağılmıştır.

Evet Barnathan Apartmanı, yapıldığı tarihte, İstanbul’da apartman mimarisinin ilk örneklerinden birisidir. Özellikle blok apartman olarak Pera ve Galata bölgesinde o tarihte sadece birkaç apartman vardı. Bunların içinden en büyüklerinden birisi Barnathan apartmanı idi. Ancak, Doğan apartmanı kadar ilgi görmemiştir.

Çünkü Doğan apartmanında avlu mimarisi vardı. Barnathan apartmanında ise avlu yoktu ve daha sade kalıyordu. Ancak Barnathan apartmanının en dikkat çeken detayı “balkonları” dır. Bu balkonlarda; klasik Fransız Balkonu işlemelerinin ve tarzının yansıtılmış, herhangi bir şekilde bir beton destek kullanılmamıştır.

1875 yılında yapılan tünel, Barnathan apartmanının altından geçiyordu.

Büyük olasılıkla yabancı olan sahipleri yukarıda belirttiğim gibi, İstanbul’u terk ederken, binayı da Halit ve Hamit kardeşlere satmıştır.

Hatta: Barnathan ailesi böyle büyük bir apartmana sahip olmasına rağmen, genellikle Kadıköy ve Moda gibi yerlerde ikamet ediyorlardı. Bu apartman kiraya verilmek suretiyle gelir getirecek bir mülk olarak inşa edilmişti ve binanın ilk kiracıları, Osmanlı döneminin yeni orta sınıfıydı. Apartman sakinlerinin tamamı, Levanten ya da Gayrimüslim Osmanlılardan oluşuyordu.

Apartmanın bölünmesi

Yukarıda belirttiğim gibi, apartmanı satın alan Halil ve Hamit kardeşler bir süre sonra apartmanı üçe bölerler. Apartmana ait 30 hissenin yarısı Hamit Karaorman’a ve 14 hisse ise Halil Ethem Arda’ya aittir. Her ne kadar Halil ve Hamit kardeşler denilse de, bu iki avukatın farklı ailelerden geldikleri de iddia edilmektedir.

Geriye kalan 1 hisse ise, Diyonis kızı Eleni’ye aittir. Bu yüzden, 1960 yılından sonra Barnathan Apartmanı, “Halil Hamit Apartmanı” olarak isimlendirilmeye başlanır. İkinci blok ise “Demir Apartmanı” olarak isimlendirilmiştir.

Apartmanın kapısında “Musevi tarihi olarak 5652” yazılıdır. Buna göre apartman 1892 yılında yaptırılmıştır. Günümüzde Barnathan Apartmanından geriye kalan tek şey, apartmanın girişinin üzerine kazınmış “Barnathan Han” yazısıdır.

 

HAHAMBAŞILIK BİNASI

Asmalı Mescit Mahallesi, Yemeniçi Sokaktadır.

Türkiye Hahambaşısı, Musevi Türk vatandaşlarının ruhani lideridir.

1835 yılında Sultan II Mahmut tarafından, fermanla resmen ihdas olunan Osmanlı Hahambaşısı sıfatını taşıyan ilk kişi Rav Avram Levi’dir. (1835-1836)

Yemenici Sokakta bulunan bu bina: bazı zenginlerin maddi katkılarıyla satın alınmış ve 1909 yılında Hahambaşı Nahum döneminde hizmete girmiştir.

Hahambaşı Rav Moşe Becerano, aynı binanın en üst katında otururdu.

Ölümünden sonra (1935) ikametgah katı: bazı hayır dernekleri tarafından dernek merkezi ve irtibat bürosu olarak kullanıldı.

Çünkü yeni seçilen Hahambaşı, ikamet için Şişli’de bir dairede oturmaya karar verdi, bu bina ise, Hahamlık Makamı olarak kullanılmaya başlandı.

Galata Galatasaray Panayia Kilisesi

GALATASARAY PANAYİA KİLİSESİ

Asmalı Mescit Mahallesinde, Emir Nevruz Sokaktadır. Girişi Hazzopulo Pasajı yan kapısındandır.

Hz Meryem’İn “Tapınağa Takdimine ithaf edilen Panayia, Pera bölgesinin en eski Rum kilisesidir.

Rum Ortodoks kilisesi, Osmanlı döneminde Sultan III Selim’in onayı yani fermanıyla 1804 yılında inşa edilmiştir. Mimarı Hacı Komninos Kalfadır.

Kilise, 1851 ve 1860 yıllarında genişletilmiş ve 5 nefli büyük bir bazilika haline gelmiştir.

Kilisede bulunan tasvir ve bezemeler, 1945 yılında yenilenmiştir. Kilise, Kariye Müzesindekilere benzeyen ikonaların bulunduğu ahşap templon ve freskleriyle dikkat çekmektedir. Özellikler: 15’nci yüzyıldan kalma Meryem İkonası, kilisede güneydoğu köşede korunmaktadır. İkonanın en büyük özelliği Türkiye’deki tek esmer Meryem Ana ikonası olmasıdır. Bu ikona, Ortodoks Rumlar tarafından Kaffa (Rusya) dan getirilmiştir.

Galata Galatasaray Panayia Kilisesi içi

Kilisenin, İstiklal Caddesi yönünde, güzel bir çan kulesi bulunmaktadır.

Kilise, yakınındaki İngiliz konsolosluğuna 2003 yılında yapılan bombalı saldırıda hasar gördü ve köklü yenileme çalışmalarının ardından 2009 yılında yeniden ibadete açıldı.

Günümüzde kilise ziyarete açık değildir.

 

GALATA İOANNİS PRODROMOS KİLİSESİ

Hacı Mimi Mahallesinde Sakızcılar Sokaktadır.

Kilise, 1583 yılında Rus Çarı adına İstanbul’daki Rum Ortodoks kiliselerinin listesini hazırlayan Tryphon Karabeinikov’in listesinde bulunmaktadır.

1652 yılında İstanbul’a gelen Antakya Patriği katibi Paulus, kilisenin iki kez yandığını ve daha sonra yeniden yapıldığını yazmıştır.

Kilise, 1696 yılında yine yanar ve 1699 yılında yeniden yapılır.

Kilisenin güney köşesinde bulunan Ayios Nikolaos ikonası, 1731 yılında kiliseye bağışlanmıştır.

1734 yılında yapılan yenileme çalışmaları Sakızlı tüccarlar tarafından yapıldığından Patrikhane tarafından alınan bir kararla kilise “Sakızlıların Kilisesi” olarak anılmaya başlamıştır.

1771 yılında kilise yine yanar ve harap olur. 1773 yılında yeniden inşa edilir. Günümüzde görülen kilise yapısı, 1773 yılında inşa edilen bu kilisedir.

1836 yılında kilise onarılır, 1850 yılında zemin mermer döşenir ve ikonostasion altın yaldız kaplanır. Çan kulesi, 1855 yılında yapılır.

 

OR HODEŞ SİNEGOGU

Yüksek Kaldırım Caddesindedir.

1895’li yıllarda: Polonya, Romanya ve Rusya’dan kaçan ve daha sonra ise, Rusya’da Bolşevik ihtilalinden kaçan Yahudiler: Türkiye’ye sığındıklarında Yüksekkaldırım ve Kemeraltı Semtlerine yerleştiler. Ancak bunlar arasında fakirlik ve sefalet korkunç düzeydeydi. Birçok Yahudi kadın, genelevlere düştü.

Bunun üzerine, Hahambaşılığın müracaatı üzerine, 1896 yılında Bereketzade Mahallesi Zürafa Sokakta bir bina yapıldı. Bu bina: yıllarda Aşkenaz Cemaati mensupları tarafından ve hayat kadınları tarafından kurulan İhtiyarlar Yurdu olarak kullanıldı.

Aşkenaz nüfusu azaldığında ise, Sinegog Gürcü kökenli Sefaradlara tahsis edildi ve daha sonra tamamen terk edildi, bina satıldı.

 

BEREKETZADE ÇEŞMESİ

Galata Meydanındadır.

Bereketzade Mescidi yanında iken, 1957 yılında bugünkü yerine taşınmıştır.

Çeşmenin taş işçiliği muhteşem güzelliktedir.

Ortada büyük bir çeşme ve yanlarda ise küçük çeşmecikler bulunmaktadır.

Çeşme çeşitli tarihlerde yenilenmiş ve onarılmıştır.

Burada ilk çeşme, Fatih Sultan Mehmet’in müezzin başısı tarafından yaptırılmış, daha sonra Defterdar Mehmet Emin Efendi tarafından 1732 yılında yenilenmiştir. 1844 yılında ise, Hazinedar Azmicemal Kalfa ve 1910 yılında ise Ziya Bey tarafından tamir ettirilir. 

Beyoğlu ilçesi gezi planı için bakınız. Beyoğlu

 

İstanbul Beyoğlu

İstanbul Beyoğlu
 

BEYOĞLU SURURİ PARK

Beyoğlu İlçesinde, Sururi Mehmet Efendi Mahallesinde, Beyoğlu’nda Bahriye Caddesindedir.

1997 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılmıştır. Özellikle süs havuzu görülmeye değerdir. Ayrıca park alanında: çocuk oyun alanları ve basketbol sahası bulunmaktadır.

 

SURURİ MEHMET EFENDİ CAMİİ

Sururi Mehmet Efendi Mahallesinde, Aynalı Çeşme Caddesindedir.

Cami, kitabesine göre 1561 yılında Muslihiddin Mustafa Efendi tarafından yaptırılmıştır. Cami, zaman içinde harap olmuş ve 1956 yılında temelden itibaren yeniden yapılmış ve 1962 yılında ibadete açılmıştır. Yani günümüzde görülen caminin herhangi bir mimari özelliği yoktur.

Beyoğlu Ayios Konstantinos Kilisesi

BEYOĞLU AYİOS KONSTANTİNOS VE AYİA ELENİ KİLİSESİ

Tarlabaşı’nda Kalyoncukulluk caddesi Kammer Bostan Sokaktadır.  

Kilise, bölgenin en eski 2’nci kilisesidir. Kilise, Tanzimat dönemi sonrasında inşa edilmiştir.

Kitabesinde kilisenin inşasına 1856 yılında başlandığı ve 1861 yılında ibadete açıldığı yazılıdır. Mimarı Konstantinos Karatzas’dır. 9 Nisan 1861 tarihinde Patrik II Iohakim tarafından kutsanarak ibadete açılmıştır.

Kilisenin ithaf edildiği kişi; Aziz Konstantinos ve Azize Eleni: Roma döneminde Hıristiyanlığı ilk kabul eden imparator ve annesidir. Eleni, ölümünden sonra Roma şehrine gömülmüş ve Azize mertebesine yükseltilmiştir. Eleni, Kudüs’e gitmiş ve orada “İsa’nın haçını” bulmuş ve İstanbul’a getirmiştir. Ancak bu kutsal haçın nerede olduğu elbette bilinmiyor.

Evet kilise yapısının mimari stili barok ağırlıklıdır. Yüksek duvarların çevrelediği bir avlunun ortasındadır. Kubbede: Pantokrator İsa, pantantiflerde ise 4 İncil yazarı resmedilmiştir. Batı cephesinde çan kulesi vardır. Çan kulesi 1903 yılında yapılmıştır.

En büyük özeliği ise, çatı kısmındaki bir çıkıntıda bulunan “saat” tir. Kilise, 6-7 Eylül olaylarında kısmen tahrip edilmiş, 1960 yılında onarılarak yeniden ibadete açılmıştır.

İstanbul Beyoğlu
 

ADAM MİCKİEWİCZ MÜZESİ

Tarlabaşı, Kalyoncu Kulluğu Mahallesi Serdar Ömer Caddesi Tatlı Badem Sokaktadır. Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğünün yan sokağındadır.

Adam Mickiewicz: Polonyalı bir vatansever ve devrimci şairdir. Vatanları için dünyanın birçok köşesine dağılmış Polonyalılara milli şiirleriyle destek olmuştur.

Ruslar, Polonya’yı işgal ettiğinde, ülkesinin özgürlüğü için bir örgüt kurmuş, ama daha sonra Fransa’ya sürgüne yollanmıştır.

İstanbul Beyoğlu
 

1848 yılında Osmanlı İmparatorluğu, Rusya ile savaşa başlayınca Kırım’da bir Polonya lejyonu oluşturulur. Çünkü aynı yıllarda Polonya Rus işgali altındadır.

Adam Mickiewicz, 1855 yılında bu lejyona destek vermek ve aralarındaki sorunları çözmek için İstanbul’a gelir ve bir süre Galata’da bulunan Saint Lazar Manastırında kalır.

Daha sonra bu eve taşınır. Bu evde: Adam Czartoryski (sonradan Polonezköy’ü kurmuştur) ve yazar T.T. Jez ile birlikte yaşarlar.

İstanbul Beyoğlu
 

Ev: 3 katlıdır, her katta küçük 2 oda vardır. Bu ev Kırım Savaşında, Polonyalıların toplandığı ve hararetli konuşmaların yapıldığı bir merkezdi. Şairin evinde kalan yakın arkadaşlarından Sobozowki o dönemde gönüllü olarak Kırım Savaşına katılır.

Ancak, İstanbul’da bu evde, kolera salgını sonucunda ölür ve cesedi Paris şehrine götürülerek orada gömülür. Ancak bir başka kaynakta mezarının Krakow şehrindeki Wawel kalesinde olduğu da söylenmektedir.

Kurtuluş semtindeki çadırlarda bulunan hastaları ziyaret ettiği sırada “Kolera” kaptığı tahmin edilmektedir. 26 Kasım 1855 tarihinde Tarlabaşı’nda bulunan bu evde ölür.

Bir süre yaşadığı bu ev ise, 1870 yılında çıkan yangın sonucu yanar ve tamamen yok olur.

İstanbul Beyoğlu
 
Adam Mickiewicz Müzesi

Daha sonra, Türkiye’ye iltica eden Polonyalı aristokrat Jozef Ratynski,  Adam Mickiewicz anısına bu eski binayı İstanbul Belediyesinden satın alır ve yeniden yaptırır.

Bina, 1955 yılında “Müze” olarak açılır.

Müzenin en ilginç yanı: şairin zorluklarla dolu yaşamını, günümüzde gözler önüne sermesidir.

Binanın mahzenindeki bir oda, şairin sembolik kabrine tahsis edilmiş, içine haç ve üzerine 26 Kasım-30 Aralık 1855-Adam Mickiewicz’in geçici kabri yazısı bulunan bir levha yerleştirilmiştir. Ayrıca şairin yüz kalıbının kopyası bulunmaktadır.

Birinci katta: Polonya’nın tarihi, gelenek ve görenekleri, şairin kişisel eşyaları, şiir kitapları, mektupları, çeşitli fotoğrafları sergileniyor. İkinci katta ise, şairin şiirlerinin ilk baskıları ve fotoğrafları sergileniyor.

 

ÇATMALI MESCİT CAMİİ

Çatma Mescit Mahallesi, Çatmalı Mescit Kuyu Sokaktadır.

Rivayete göre: Güzelce Kasım Paşa, Camiikebir’i yaparken, kızı Belkıs Hanım “Bu camiden artan malzeme ile bu civarda benim adıma derme-çatma bir mescit yaptırın” der ve bunun üzerine bu mescit Belkıs Hanım adına yaptırılır ve “Çatmalı Mescit” denir.

Evet, günümüzde cami yapısı, kare şeklindedir. Yapının yanındaki arsa Diyanet Vakfı tarafından satın alınmış ve 1989 yılında, buraya 5 katlı Kur’an Kursu olarak kullanılan bir yapı inşa edilmiştir.

Caminin karşısındaki 2 katlı bina da satın alınmıştır. Bun binanın alt kısmına Şadırvan yapılmış, üst kısmı ise lokal olarak kullanıma ayrılmıştır.

İstanbul Beyoğlu
 

ÇATMA MESCİT HAMAMI

Çatma Mescit Mahallesi, Hayratçı Sokaktadır.

Hamamın yapılmasında bir rivayet vardır. Buna göre: “MimarSinan, Kasım Paşa adına Kasımpaşa Cami ve Büyük Hamamı yapmıştır. Ancak dönemin ileri gelen devlet adamları, Büyük Hamama, ahali ve işçi sınıfının girmesini kabul etmezler.

Bunun üzerine Mimar Sinan, çevrede bulunan ve Haliç Tersane inşaatında çalışan içiler için “Çatma Mescit Hamamı” nı tasarlamıştır. Çatma Mescit Hamamı, Mimar Sinan tarafından Kasım Paşa’nın kızı Belkıs’a hediye edilmiştir.

 

PLATİN APARTMANI

Çukur Mahallesinde, Tek Kuyulu Sokaktadır.

İstanbul Tarlabaşı bölgesinde, günümüze ulaşmış nadir yapılardan birisidir.

Giriş kapısı üstünde kitabesi vardır.

Kitabede 1909 ibaresi yazılıdır. Ancak mimarı bilinmez.

Kitabenin solunda ise “APARTIMAN” ve sağında ise “PLATİN” yazılıdır.

Yapının bodrum katı depo, zemin katı dükkan, üst katları konut olarak düzenlenmiştir.

6 katlıdır. Çatı katına sonradan kat ilave edilmiştir. Apartmanlaşma ile birlikte, küçük de olsa bahçelerin yok olmaya başladığı dönemde yapılmıştır. Cepheleri bitki figürleri ile bezeli bir örnektir.

Geçmiş süreçte, yapı birçok kez el değiştirmiş, ancak herhangi bir onarım yapılmamıştır.

Günümüzde burada çeşitli ticari kuruluşlar, dükkanlar bulunmaktadır.

İstanbul Beyoğlu
 

 EMEKYEMEZ CAMİİ

Emekyemez Mahallesinde, Tutsak Sokaktadır.

Cami, Hüsamettin Efendi tarafından, 1590-1591 yılları arasında yaptırılmıştır.

Cami yapımında çalışan işçileri ücretleri, alın teri kurumadan verildiği için “Emekyemez Camii” ismi verilmiştir.

Cami, 1884 yılında onarım görmüştür. Bir dönem depo olarak da kullanılan caminin, sadece duvarları kalmıştır. Yapıldığı dönemde Galata surları içinde ve ahşaptır.

Cami, 1948 yılında yenilenmiştir.

Cami kenarında üçgen bir alanda hazire vardır. Burada, ikisi yakın dönemde yapılmış, toplam 3 tane kabir bulunur. Bu kabirlerin şahidesiz olduğu görülür.

 

YOLCUZADE HACI ÖMER EFENDİ TÜRBESİ

Emekyemez Mahallesi Gümüş Gerdan Sokaktadır.

Yolcuzade Hacı Ömer Efendi, doğum tarihi bilinmez, ölüm tarihi 1678 yılıdır. Türbe, günümüzde camiye bitişiktir. Tarihi Galata surlarının içinde kalan türbe yapısı, 1940’lı yıllarda harap haldedir. Günümüzde ise, türbenin üzerinde apartman vardır. Türbe apartmanın giriş kotunda, kare bir mekandan oluşur. Demir kapısı bulunan türbenin içi beyaz fayanslarla kaplıdır. Türbede mermer bir sanduka bulunur. Ayrıca baninin ismini belirten orijinal mezar taşı vardır.

İstanbul Beyoğlu
 

FREJ APARTMANI-SARKUYSAN BİNASI

Emekyemez Mahallesinde, Okçu Musa Caddesindedir. Bankalar Caddesi ve Meşrutiyet Caddesinin kesiştiği yerdedir.

Yapının arsası muhtemelen Galata surlarının yıkımından sonra elde edilen ve sonra düzenlenip satılan kamu arazisidir. Çünkü bölgenin eski planlarında burada surlara ait bir kule kalıntısının vardır.

Yapı: 1905 yılında Rum kökenli mimarlar Neocosmos Yenidunia ve Kyriakides tarafından, Lübnanlı Hıristiyan Maruni Cemaatine mensup Selim Hahna Freige ailesi için yaptırılmış ve “Frej Apartmanı” olarak isimlendirilmiştir. Selim Hanna: kökeni 1150’lere giden Maruni Cemaatinden Beyrutlu Hıristiyan dır.

Babası Arap, annesi ise Amerikalıdır. Karısı Pauline ise bir dönem Tepebaşı’nın büyük bir kısmına sahip olan İstanbul’un ünlü İtalyan asıllı Levanten ailesi Glavani’lerin kızıdır.

Freige’lerin Hayfe ve Trablusgarp’ı da içerecek şekilde Beyrut ve Cebil-i Lübnan kıyılarının kabotaj hakkını 99 yıllığına isteyecek kadar güçlü bir ekonomik durumu vardır.

Mimarlardan Kyriakides: 1922 yılında Atina’ya gider. Ancak gitmeden önce, İstanbul’da birçok yapıya imza atar. Bunlar: Fener Rum Patrikhanesi, Pera’da bir otel, Elhamra Sineması ve Tiyatrosudur.

Yapı; iki bodrum ve zemin üstüne 6 katlıdır.

İstanbul Beyoğlu
 
Frej Apartmanı Süslemeleri

Binanın dış yüzü; Malta’dan getirilen taşlarla kaplanmıştır. Merdiven mermerleri ise İtalya’dan getirilmiştir. Dış cephede: taşıyıcı kolonlar üstünde baykuş, atmaca ve böcek süslemeleri dikkat çeker.

Binanın her iki yanında bulunan ve kule etkisiyle biterek, yapıyı yumuşatan dönüşler, konsollarla havada gibi duran yapının etkisini güçlendirmektedir.

Binanın üzerinde görülen çocuk figürleri, ailenin çocuklarını temsil etmektedir. Bu çocuklardan bir tanesi, uzun süre Frej apartmanında yaşayan, tek kız Anjel’dir. Anjel: İstiklal savaşının başarılı kahramanlarından birisi olan Feridun Dirimtekin ile evlenerek “Aysel” adını alır.

Ancak eşi Feridun bey, askerlikten emekli olunca, Frej Apartmanını 1948 yılında, 150 bin Liraya satarlar ve Nişantaşı semtinde bir apartman dairesine taşınırlar. Ancak bir süre sonra Feridun bey, bir kaza sonucu çukura düşer ve bacağı kırılır ve kısa süre sonra vefat eder.

Aysel hanım, bu büyük felaketin ardından, miras kavgalarının içinde kalır. Mirasçıları, Aysel Hanıma deli diyerek akıl hastanesine yatırırlar. Ardından da huzur evine göndertirler.

Bu arada, evinden antikaları çalınır ve yoksul bir hayat sürmek zorunda kalır. Sonra o da eşi gibi bir çukura düşerek bacağını kırar ve sonrasında vefat eder.

Evet, bu apartman: 19’ncu yüzyılda, İstanbul şehrinde yaşayan Hıristiyan cemaat zenginlerinin yaşam ve servetleri hakkında bilgi vermesi açısından önemlidir.

Ayrıca: bir zamanlar Osmanlı devletine bile borç verecek kadar zengin olan Beyrutlu Selim Hanna Freige’nin varisi kızının çektiği acı bir hayat hikayesinin şahididir.

Yapı daha sonra Kapalıçarşı’da altın ticareti yapan sarraf ve kuyumcuların önderliğinde 1972 yılında kurulan Sarkuysan şirketi tarafından 1983 yılında satın alınmıştır.

1987-1989 yılları arasında binanın içi tamamen sökülmüş ve yıkılmış, cephesi askıya alınarak içi tamamen yenilenmiştir. Bu çalışmalarda, her ne kadar binanın dışı yani cephesi korunsa da, içinde girişi, kat planları ve özgün kartonpiyer gibi tavan dekorasyonları ve kapıları yok edilmiştir.

Şirket, 20 yılın ardından merkezini Darıca’ya taşıyınca bina 2011 yılında satılır. Son durumunu bilmiyorum, büyük olasılıkla otel yapılabilir.

Günümüzde Frej Apartmanı diğer adı ile Sarkuysan Han, 2’nci derece tarihi eser konumundadır.

 

KAMONDO APARTMANI

Kamondo apartmanı tanıtım yazısı biraz uzun oldu ama burada bir zamanlar kimlerin yaşadığını bilmek, yapının önemi açısından sanırım ilginizi çekecektir.

Apartman: Emekyemez Mahallesinde, Serdar-ı Ekrem Caddesindedir.  

Kamondo Ailesi, Beyoğlu bölgesinin imarında etkili Yahudi bir ailedir.

İstanbul Beyoğlu
 

Galata bankerlerinin en ünlülerindendir. 1492 yılında İspanya’yı terk etmek zorunda kalan ve önce Venedik’e ve sonra İstanbul’a yerleşmiştir.

En önemli özellikleri: Abraham Kamondo, kardeşi İsaac ile birlikte “Isaac Kamondo ve Şürekası” isimli bir banka kurarlar ve Kırım Savaşında Osmanlı devletini finanse ederler.

Dersaadet Tramvay şirketinin de ortaklarıdırlar. İstanbul’da ilk belediyenin oluşumunda rol oynamışlardır.

İstanbul Beyoğlu
 

İstanbul’da pek çok gayrimenkul sahibi olmuşlardır. Ama en önemli yapıları buradaki Kamondo Malikanesidir. Hatta, günümüzdeki Kasımpaşa’da bulunan Deniz Kuvvetlerine ait bina da bu ailenin yazlık sarayı imiş.

1832 yılında vefat eden Isaac Kamondo’nun yerine şirket yönetimini Abraham Kamondo devralmıştır.

Abraham Kamondo, yabancı uyruklu olması nedeniyle sahibi bulunduğu banka: borçluları kredileri zamanında ödeyemedikleri durumda, teminat olarak ipotek altına alınan gayrimenkullere sahip olamazlar.

Bunun üzerine Sultan Abdülaziz, başkalarına emsal olmamak üzere kendisine gayrimenkul edinme izni verir. Böylece Abraham Kamondo, Osmanlı devletinde gayrimenkul edinme izni alan yabancı uyruklu ilk kişi olmuştur.

Aile 1861 yılında, ikameti için bu binayı yaptırmıştır. Çünkü işyerlerine burası daha yakınmış.

Yapı muhtemelen dönemin mimarı Giulio Mongeri eseridir. Burayı kış evi olarak kullanırlarmış.

Tarihi Süreç İçinde Yaşananlar

Yapıda, ilk önce ailenin çocuklarından Rafael, aniden ölmüştür. Bunun ardından Abraham Solomon bunalıma girer. Abraham Bey, bu evden ve İstanbul’dan uzaklaşmak ister ve gider Paris’e yerleşir.

İstanbul’dan ayrılıştaki en başlıca sebep: yenileşme ve eğitim sistemi konularında Osmanlı yönetimi ile anlaşamamalarıdır.

Ancak birkaç sene sonra da 1873 yılında 93 yaşında orada ölür ve vasiyeti üzerine cenazesi İstanbul’a getirilir, İstanbul’da ilk olarak bu eve getirilir, sonra Hasköy’de kendisinin yaptırdığı anıt mezara devlet töreniyle defnedilerek son yolculuğuna uğurlanır.

Ailenin geriye kalan diğer oğlu Moise de Camondo, oğlu Nissim ve kızı Beatrice ile birlikte Paris’e yerleşirler.

Paris şehrinde sanatçıları koruyan en önemli ailelerden birisi olurlar. Ayrıca yine Paris şehrinde: Champs-Elysees Tiyatrosu ve Kamondo Müzesini yaptırırlar.

Nissim: 1’nci Dünya savaşında pilot olarak Fransız ordusuna katılır ve savaş sırasında 1917 yılında ölür. Beatrice ise, müzisyen kocası ve iki çocuğu ile, ailenin tüm servetinin tek sahibi olur.

Nissim’in evi hala Paris şehrinde Mobilya Müzesi (Paris şehri 8 bölgede bulunan Nissip de Camondo Müzesi) olarak ziyarete açıktır. Nissim’in oğlu olan Moise de Camondo, babasının ölümü üzerine kendisine miras kalan konağı yıktırır ve Mimar Rene Sergent tarafından neoklasik tarzda yeni bir konak inşa ettirir.

Öte yandan, Fransız sanatını en iyi temsil eden özel eserlerin peşine düşer ve koleksiyonuna katmak üzere her bir eserden ikişer adet satın alır ve bunları müzeye dönüştürdüğü yeni konakta sergilemeye başlar. (Les Arts Decoratifs Müzesi)

Geriye kalan sanat koleksiyonunun büyük kısmı ise yine Paris şehrinde Louvre Müzesine geçmiştir. Abraham Camondo’nun hiç evlenmeyen oğlu İsaac: Uzak doğu sanatı ve empresyonist tablolar toplamaya başlar, öldüğünde aralarında Monet, Manet, Degas ve Cezanne gibi sanatçıların tablolarının bulunduğu koleksiyonu, 50 yıl boyunca kendi adını taşıyan bir salonda sergilenmesi şartıyla Louvre Müzesine bağışlar.

Tüm bunların yanında, 2’nci Dünya Savaşı sırasında tüm uyarılara rağmen Paris şehrinden kaçmaz, ancak Alman Nazileri, Yahudileri toplamaya devam ederken, tüm servetine rağmen onları da alır ve toplama kampına gönderirler. Böylece ünlü Kamondo ailesinin soyu, 1944 yılında Austcwitrz kampında biter.

İstanbul Beyoğlu
 

Mimari özellikleri

Bölgenin en eski binasıdır. Bodrum kat üstünde 4 katlıdır. Giriş katı dükkanlara ayrılmıştır.

Her katta bir aile yaşayacak şekilde düzenlenmiştir. Ortak kullanımlı bir teras bulunur.

Cumbaları dahil pek çok yerinde ahşap malzeme kullanılmıştır. Apartmanın bir diğer özel yanı: 19’ncu yüzyıl sonlarında burada birçok ünlü ismin yaşamış olmasıdır. (Sait Faik, Yaşar Kemal, Orhan Veli, Oktay Rıfat, Abidin Dino gibi) Abidin Dino, çatı katını kiralamış ve bir süre atölye olarak kullanmıştır.

Apartmanın giriş katında dükkanlar vardır. Giriş katında ise dükkanlar vardır.

Gelelim günümüze: Kamondo ailesinin soyu 1944 yılında Auschwitz kampında ölmeleriyle sona erince, uzun yıllar, mirasçı olmaması nedeniyle bina atıl kalmıştır. Daha sonra Kamondolardan, Gerson kardeşlere miras yoluyla geçmiş ve 1976 yılında, içlerinde Sultanhamamlı bir kumaş tüccarının da bulunduğu 8 kişilik bir ortaklığa satılmıştır.

1986 yılında bina 2’nci derece tarihi eser olarak tescil edilmiş ve koruma altına alınmıştır.

Daha sonra Apartman, Kazak şirketi Capital Partners tarafından 2003 yılında satın alınmıştır. 2005 yılında restorasyon projesi başlatılmıştır. Çünkü mevcut hali depreme dayanıklı değildir.

Bu yüzden: Serdar-ı Ekrem Sokağa bakan ön cephe, mermer merdivenler ve giriş holü korunmuş, yapının diğer bölümleri ise yıkılmıştır. Aslına uygun olarak yeniden betonarme teknikte inşa edilen binanın restorasyonu 2006 yılında bitirilmiş ve günümüzde rezidans olarak kullanılmaktadır.  

İstanbul Beyoğlu
 

DOĞAN APARTMANI

İstiklal caddesinde Tünel bitimine paralel bir yerde Serdar-ı Ekrem Caddesindedir.

Binanın bulunduğu arsa: daha önce Karaim Yahudi Cemaati Mezarlığıdır. 1895 yılında bu arsa üzerine 49 daireli bir bina yapılmıştır. Bu binanın ilk mülkiyeti Ankara-Bağdat Şimendifer Hattı ve Rumeli, Anadolu, Suriye, Bağdat, Ege, Samsun Demiryollarının inşasını yapan Ali Beyzade Mehmet Nahit Bey’dir. Nahit Bey, dönemin gereksinimi doğrultusunda, Pera bölgesinin seçkinleri olan varlıklı Musevi ve Rum aileleri ile Levantenler için burayı toplu konut olarak yaptırmıştır.

Mimari stili İtalyan’dır.

5 katlıdır.  Özelliği Türkiye’de “U” tipi planlı, iç avlulu nadir örneklerden biri olmasıdır.

Bu avlunun çevresindeki 4 bloktan oluşmaktadır.

1902 yılında Nahid Bey Apartmanını: Helbig Bankası ortaklarından Belçika kökenli Helbig ailesine satar ve bina “Helbig Apartmanı” olarak isimlendirilir.

1919 yılında ise binayı Botton Biraderler satın alır ve 1929 yılında binayı, Selanik Bankasına ipotek ettirirler. Ardından ipoteği devralan Victoria Sigorta Şirketi, 1935 yılında büyük onarım yaptıktan sonra 1942 yılında binayı Yapı Kredi Bankasının kurucusu Kazım Taşkent’in sahip olduğu “Doğan Sigorta” ya satar.

Kazım Taşkent, apartmana, 1939 yılında İsviçre Alplerde kayak yaparken geçirdiği bir kazada ölen oğlu Doğanın ismini verir ve 1940 yılından itibaren “Doğan Apartmanı” olur.

1950-1970 yılları arasında, apartmanda bulunan toplam 51 daire, tek tek satılarak kişisel mülk haline dönüştürüldü.

1980’li yıllarda: çeşitli filmler ve reklamlar burada çekildi. (filmler: Muhsin Bey, Rumuz Goncagül, Bugünün saraylısı, Eşkıya)

Bina. 2001 yılında ayrıntılı bir onarım görmüştür. Binanın damı, muhteşem manzaralıdır.

2004 yılında kapsamlı bir tadilattan geçirilen bina, 6 katlı ve 49 dairelidir. Dairelerin büyük çoğunluğu boğaz manzaralıdır.

Ancak günümüzde dairelerin fiyatları milyonlarca dolarla ifade edilmektedir. Bu yüzden, günümüzde: Sezen Aksu, Şener Şen, Sibel Can, Okan Bayülgen gibi çeşitli sanatçılar burada yaşamaktadırlar.

 

EKMEKÇİBAŞI ALİ AĞA CAMİİ

Firuz Ağa Mahallesinde Kalkan Sokaktadır.

Caminin banisi, Fatih Sultan Mehmet’in Ekmekçibaşısı Ali Ağa’dır.

Caminin güneydoğusunda hazire bulunur. Hazirede bulunan kabirlerden 4 tanesi kadın, diğerleri erkek kabirleridir. Kadın mezar taşlarının serpuşları, hotoz şeklindedir. Erkek mezar taşları ise kavuklu ya da başlıksızdır.

İstanbul Beyoğlu
 

FİRUZ AĞA CAMİİ

Firuz Ağa Mahallesinde, Palaska Sokaktadır.

Cami Saray Ağası Firuz Ağa tarafından 1491 yılında yaptırılmıştır.

Bu cami: 1823 yılındaki Büyük Cihangir yangını sonucunda yanar ve bunun yerine, 1823 yılında Sultan II Mahmut tarafından günümüzdeki cami yaptırılmıştır.

Mimari stilinde “Tanzimat uslübu” özellikleri görülür. İki yandan, camiye merdivenle çıkılır.

Cami 2 katlıdır, üst katta cami, alt katta ise 6 tane dükkan vardır.

Duvarları kagir ve çatısı ahşaptır.  

Caminin kapısında ise, sol köşede Sultan II Mahmut tuğrası ve yapım kitabesi vardır.

Caminin duvarları içten kalem işleriyle süslenmiştir. Minber ve kürsüsü ahşaptır.

Tuğladan yapılma ve tek şerefeli minare kurşun kaplıdır, kuzeybatı köşededir ve kesme taştan yapılmış bir kaide üzerinde yükselir.

Caminin oldukça geniş bahçesinde bir de şadırvan vardır.

Evet, yukarıda da söz ettiğim gibi, yeni yapılan cami, eski camiden herhangi bir iz taşımamaktadır.

Beyoğlu Kadiri Tekkesi

KADİRİ TEKKESİ-ASİTANE-HACI PİRİ CAMİİ-TEKKE CAMİİ

Firuz Ağa Mahallesinde, Kadiriler Yokuşunda Firuz Ağa camisinin hemen altındadır.

Tekkenin bulunduğu alanda, Bizans döneminde Hagios Makeveon Kilisesi bulunuyordu.

Tekke: Hacı Piri tarafından 1630 yılında Şeyh İsmail Rümi için yaptırılmıştır. Tekke, Kadirriye teşkilatının İstanbul’daki merkezidir. 1894 yılında Sultan II Abdülhamit tarafından tekkeye mutfak ve yemekhane bölümleri eklenmiştir.

Tekke 1765 yılındaki Tophane yangınında harap olunca Sultan III Mustafa ve 1823 yılındaki Tophane yangınında yanınca Sultan II Mahmut tarafından onarılmıştır. 1823 yılındaki yangında caminin sadece minaresi sağlam kalır.

Tekke yapısının tevhidhane bölümü 1925 yılından sonra cami olarak kullanılmaya başlamıştır. 1999 yılına kadar cami ibadete açık kalmıştır. Ancak bu tarihte çıkan bir yangın sonucunda cami yanarak büyük hasar görmüştür.

1925 yılında tekkeler kapatalınca, Asitanedeki eşyaların bir kısmı Ankara Etnoğrafya Müzesine görülmüştür. Semahane bölümü ise 1927-1951 tarihleri arasında Tophane İlkokulu olarak kullanılmıştır. Aynı dönemde, yapının mutfak, kiler, gusülhane kısımları yıkılmıştır. Daha sonra Semahane bölümü Vakıflar tarafından tamir ettirilmiş ve “Hacı Piri Camii” ismiyle ibadete açılmıştır.

2 Nisan 1997 yılında çıkan yangında, tevhidhane ve selamlık kısımları yanarak tahrip olur. Geriye yine sadece minaresi kalır. 2014 yılında Semahane ve müştemilatı yeniden inşa edilir. 2018 yılında tamamlanır ve cami ibadete açılır.

Tevhidhanenin solunda hazire vardır. 300 yıl boyunca tekkenin haziresine sadece şeyhler ve aileleri defnedilmiştir. Şeyh İsmail Rümi’nin türbesi de hazire bölümünde bulunmaktadır.

Ayrıca cami içinde bir su kaynağı vardır. Merkezinin Taksim civarında olduğu tahmin edilen bu su kaynağından, günümüzde az da olsa su akmaktadır. Bu su kaynağının en büyük özelliği yazları soğuk, kışları ise sıcak akmasıdır. Bu su kaynağının muhtemelen daha önce burada bulunan Bizans Kilisesi Hagios Makeveon’un ayazması olduğu tahmin edilmektedir.

Halen Tekke yapısında restorasyon çalışmaları sürdürülmektedir.

İstanbul Beyoğlu
 

İsmail Rümi Türbesi

Tekkenin kurucusu İsmail Rumi, 1631 yılında vefat edince, cami ve tekke arasındaki türbeye defnedilmiştir. Hazirede bulunan türbenin çevresinde, dökme demir şebeke bulunmaktadır. Dört tarafı demir şebekelerle çevrili türbenin içindeki kabir, dikdörtgen mermer bir kaide üzerinde yekpare mermer sütun üzeri yazıtlıdır.

 

TOPÇUBAŞI İSMAİL AĞA ÇEŞMESİ-SALİHA SULTAN ÇEŞMESİ-KADİRHANE ÇEŞMESİ

Firuz Ağa Mahallesinde, Kadirler Yokuşunda Kadirler Tekkesinin cümle kapısı yanındadır.

Kitabesine göre, hemen yanındaki Kadiri Tekkesi için, 1773 yılında Topçubaşı İsmail Ağa tarafından yaptırılmıştır.

Çeşmenin suyunu ise, Sultan I Mahmut annesi Saliha Sultan getirtmiştir. Bu yüzden, çeşme bazı kaynaklarda “Saliha Sultan Çeşmesi” olarak da geçer.

Çeşmenin cephesi mermerdir. Ayna taşı, hafif öne çıkarılmıştır. Ayna taşı üzerinde: tavus kuşu motifli kemer göze çarpar.

Ayna taşı ile kitabeyi çevreleyen kuşakta vazo vardır. Vazonun içinde ise, çiçekler ve meyveler görülür.

1823 yılındaki Topkapı yangınından sonra çeşme hasar görünce, Sultan II Mahmut tarafından yeniden yaptırılır.

İstanbul Beyoğlu
 

ASRİ TURŞUCU

Çukurcuma mahallesindedir.

1938 yılından bu yana hizmet veren turşucuda, yaklaşık 40 civarında turşu çeşidi satışa sunulmaktadır. En büyük özelliği ise, “Neşeli Günler” filminde Adile Naşit ve Münir Özkul’un burada yaptıkları en güzel turşu tartışmasıdır yani filmin bazı sahneleri bu turşucuda çekilmiştir. Bence uğrayıp turşuların tadına bakın.

 

FAİK PAŞA YOKUŞU

Çukurcuma mahallesinin sembolik yolu, tarihe uzanan taş binalarıyla ilgi çekiyor.

Gelelim sokağın hikayesine: Yunanistan’da yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğan Francesco Della Suda: yetim kalınca İstanbul’a gelir ve yerleşir. İstanbul’da “Mekteb-i Tıbbıye” ye girer ve 1844 yılında mezun olur.

Ardından İstanbul şehrinin ilk eczanelerinden olan “Grand Pharmacie Della Suda” eczanesini açar. Ardından Sultan Abdülaziz’in baş eczacısı olur ve “Paşa” ünvanı alır. Evet, Faik Paşa olarak tanının bu kişi, burada yokuşun başındaki bir evde yaşamıştır.

İstanbul Beyoğlu
 

ÇUKURCUMA HAMAMI-SÜREYYA HAMAMI-SÜRAHİ HAMAMI-FİRUZAĞA HAMAMI

Firuz Ağa Mahallesinde, Çukur Cuma Caddesindedir. Yapıya “Sürahi Hamamı” ve “Süreyya Hamamı” da denir.

Hamam yapısı, 1850 yılında Sultan II Mahmut’un manevi annesi Fransız asıllı Nakşidil Valide Sultan tarafından vakfedilen su tesislerinden sonra yaptırılmıştır.

Kubbe oldukça geniş ve aydınlıktır. Ortada kare şeklinde ısıtmalı mermer göbek taşı vardır.

İskenderiyeli büyük şair Konstantinos Kavafis’in 1880-1885 yılları arasında bu hamamın müdavimlerinden olduğu söylenir.

1997 yılında çevrilen “Hamam” isimli film, burada çekilmiştir.

2007 yılında restorasyona alınan hamam, 2018 yılında hizmete girmiştir. “Türk Hamamı” konseptiyle hizmet vermektedir. Yalnız bir özelliği var, sadece erkeklere hizmet vermektedir.

İstanbul Beyoğlu
 

CEZAYİR SOKAK

Firuz Ağa Mahallesinde, Galatasaray Lisesinin arkasındaki sokak restore edilerek yepyeni bir görünüme kavuşmuş ve Türkiye’nin ilk temalı sokağı olarak 2004 yılında açılmıştır. Açılışında Fransız Sokağı olarak isimlendirilmesine rağmen, ardından bazı nedenlerden dolayı “Cezayir Sokağı” ismi verilmiştir.

Sokağın en büyük özelliği: Tophane ve Beyoğlu arasındaki bağlantıyı sağlar. Sokakta: kafeler, restoranlar ve galeriler bulunur. Her yer rengarenk ve cıvıl cıvıldır.

Bunlar: İstanbul şehrinin Kültür, Sanat ve Eğlence Merkezleridir. Ancak bu sokaktaki işletmelerin aşırı pahalı olduğu unutulmamalıdır. Sonuç, İstiklal caddesine sadece 100 metre uzaklıkta, ancak İstiklal caddesinin kalabalıklarından uzak bu cadde mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer olarak öne çıkıyor.

 

OĞUZ ATAY EVİ

Cezayir Sokağının üst başındaki 9 numaralı evin ikinci katında unutamadığı büyük aşkı Sevin Seydi ile birlikte hayatı paylaşmıştır. Günümüzde yıkılmaya başlanan binanın kapısına, Oğuz Atay’ın burada yaşadığına dair bir tabela konulmuştur.

 

HUMBARACI KIŞLASI

Halıcıoğlu Mahallesinde Hambaracı ve Lağımcı Kışlası: Sultan III Selim tarafından, 1792 tarihinde temelleri atılmıştır.

(Humbaracı kelime anlamı nedir: Humbara, patlayıcı madde doldurulan yuvarlak bir çeşit merminin adıdır. Bu mermiyi havan topu vasıtasıyla kullanan topçuya humbaracı, bunu yapan ve kullananların bağlı bulunduğu ocağa da humbaracı ocağı denir.)

Ancak kışlanın inşaatı için hazırlanan keşif defteri dökümlerinde, yapımı planlanan binaların yanı sıra burada bir de mühendishane binasına yer verilmiştir. Mühendishane binası inşaatı 1793 yılının Ekim ayı sonunda yani kışla binasından daha sonra bitirilir.

Kışla: Top talim yerleri, Top döküm tesisleri ve diğer tesislerden (mutfak, ahırlar, hamam, mescit, dükkanlar gibi) oluşmuştur.

Hasköy tarafı humbaracılara, Sütlüce tarafı ise lağımcılara ayrılmıştır. Kışla: ortası avlulu, dikdörtgen tipte klasik kışla özelliği gösterir. Avlunun dört bir yanında, iki katlı koğuşlar dizisi bulunmaktadır. Yapının uzunluğu 130 metreden fazladır.

Haliç yönünde, yapının ana giriş kapısı vardır. Ana giriş kapısı üzerinde Hünkar Köşkü bulunur. 1795 yılında kışla binaları Sultan II Mahmut döneminde yenilenmiştir. Kışla yapısının zemin katında 1797 yılında Matbaa açılmıştır.

Matbaada, derslerde okunan telif ve ders kitapları burada basılmaya başladı. Ancak bir süre sonra, yer darlığı nedeniyle matbaa buradan taşınmak zorunda kalır.

 

Mekteb-i Hendese

Türkiye’deki ilk mühendislik okulu, Baron de Tott nezaretinde, 1775 yılında Haliç’te bulunan Tersane-i Amire’de açılmıştır. Adı “Hendese Odası” dır. 1781 yılında ise “Hendese Odasına” “Mühendishane” denmeye başlamıştır.  

1795 yılında ise, Halıcıoğlu’nda “Mühendishane-i Cedide” kurulur. Burada: Topçu ve İstihkam Subaylarının yetiştirilmesi planlanmıştır. Okul, 1806 yılında “Mühendishane-i Berri Hümayun” ismini alır.

İstanbul Beyoğlu
 

Mühendishane-i Berri-i Hümayun

İsminin anlamı “İmparatorluk Kara Mühendislik Okulu” dur. Okul 1944 yılında kurulan İstanbul Teknik Üniversitesi adını alan kurumun çekirdeğini oluşturur.  

Sultan III Selim, Humbaracılar Kışlasını yaptırırken, okulu yıktırır ve yerine kışlanın hemen yanında sol tarafta, günümüzde görülen yeni bir bina yaptırır. Bu yeni bina, hemen kışlanın yanındadır. 1795 yılında açılmıştır.

Kayıtlara göre, Mühendishane binası: iki katlıdır. Üst katta hoca ve halife odaları, iki dershane ve alt katta ise, iki oda ve iki dershane vardır. Alt kattaki odalardan biri, hendese aletlerinin saklandığı “Alat Odası” dır. Üst katta ise kütüphane odası vardır.

1883 yılında Sultan II Abdülhamit döneminde: okulun bünyesine yeni okullar ilave edilir. Bunlar: Tophane-i Amire Müşirliği ve Hendese-i Mülkiye Mektebidir. Okul: 1909 yılında askeriyeden ayrılır.

İstanbul Beyoğlu
 

Gelelim günümüze:

Mühendishane-i Berri Hümayun binasından kalan bina: günümüzde Halıcıoğlu Askerlik Şubesi binası olarak kullanılmaktadır.

Bu yapının hemen yanında bulunan ve “Hendese-i Mülkiye Binası” olarak kullanılan yapı ise: günümüzde bir süre Beyoğlu Adliye Binası olarak kullanılmış, daha sonra Beyoğlu Adliyesi, Çağlayan Adliye Binasına taşınınca, buradaki bina boşaltılır ve restorasyona alınır.

İstanbul Beyoğlu
 

Mihrişah Sultan Camii-Halıcıoğlu Camii

Avlunun ortasında: Sultan III Selim annesi ve Sultan III Mustafa’nın baş kadını Mihrişah Valide Sultan tarafından yaptırılan ve 1794 tarihinde ibadete açılan bir cami bulunmaktadır.

Cami, günümüzdeki şeklini 1803-1804 yılları arasında alır.

Cami, iki minarelidir. Cami: 1942 yılından sonra 2’nci dünya savaşı bitene kadar askeri amaçla kullanılmıştır.

Cami günümüzde Haliç köprüsünün tabliye seviyesinin altında kalmıştır. Yani cami yol seviyesinin altındadır.

Gelelim günümüze, yapının arka bölümleri, Haliç köprüsünün yapımı sırasında 1971-1974 yılları arasında ortadan kaldırılmıştır. Kışladan geriye kalan küçük bir bölüm ve cami ise, halen Kumbarahane caddesindedir.

 

LÜTFULLAH PASAJI

Hüseyinağa Mahallesinde, bina muhtemelen 19’ncu yüzyıl sonlarında yapılmıştır. Hammalbaşı ve Duduodalar çıkmazındadır.

Günümüzde binanın zemin katı dükkanlar ve üst katları ise işyeri olarak kullanılmaktadır. Burada toplamda 35 dükkan, apartman ve pasaj bulunmaktadır.

1940’lı yıllarda pasajın en ünlü dükkanı “Binman Kitapevi” dir. Kitapevinde: yabancı dillerdeki teknik kitap ve dergiler satılırdı.

Günümüzde pasajın zemin katında fırın, kahve ve lokanta vardır.

Beyoğlu Kamer Hatun Camii

KAMER HATUN CAMİİ

Kamer Hatun Mahallesinde, Tarlabaşı Caddesinde Çatıkkaş Sokaktadır.

Kamer Hatun: Sultan I Selim veya Sultan III Selim’in sütannesidir.

Yapım tarihi net olarak bilinmez. Ancak yapının üzerinde bir kitabe bulunmaktadır ve kitabeye göre: 1511 yılında Sultan Selim’in sütannesi tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Ama hangi Sultan Selim, bu bilinmiyor.

Cami, 1871 yılında Beyoğlu yangınında yanarak yok olmuştur. Caminin yerine, 1911-1914 yılları arasında Mimar Kemalettin Bey tarafından günümüzde görülen cami yaptırılmıştır.

Yapı: yığma kesme taştan yapılmıştır. En büyük görsel özelliği: üstte sivri profilli kemerli ve mermer şebekeli aydınlatma pencerelerinin kemerlerinin çevresindeki mavi çinilerdir. Ayrıca: mihrap ve minberdeki ahşap işçiliği görülmeye değerdir.

Camide bulunan tek minare, kalın gövdeli ve solda, cadde üzerindedir.

Mihrabın önünde: Kamer Hatun türbesi bulunmaktadır. Cami duvarında daha önce bulunan aynalı çeşme yıkılmıştır, günümüzde yoktur. Caminin avlusunun bir kısmı, yol çalışmaları sırasında istimlak edilmiştir.

Beyoğlu Tarlabaşı

TARLABAŞI

İstiklal Caddesine paralel caddedir.

Tarlabaşı denen bu bölge, 1500’lü yılların ortalarında yabancı ülkelerin elçiliklerinin Beyoğlu yöresine yerleşmeleri ve bu elçiliklerde çalışan üst düzey yöneticilerin ve Beyoğlu’nda yaşayan Levantenlerin işyerleri ve konutlarının bulunduğu bir yerdir.

Ancak bölgedeki esas yerleşim, 1870 yılındaki Beyoğlu yangınının ardından olur.

Ancak elçiliklerin Ankara’ya taşınmasıyla bölge olumsuz etkilenmiştir. Öte yandan, 1924 yılındaki mübadele ve 1942 yılında yasalaşan “Varlık Vergisi” ile, burada yaşayan insanların birçoğunun malları ellerinden alınmış ve burada yaşayanların çoğu ülkeyi terk etmişlerdir.

1960 yılında ise, yaşayan göç dalgası sonucu, bölgede gecekondulaşma görülür.

1980 yılında Tarlabaşı Bulvarı inşa edilmiştir.

İstanbul Beyoğlu
 

MERYEM ANA SÜRYANİ KİLİSESİ

Tarlabaşı Karakurum Sokaktadır.

1830’lu yıllarda: Anadolu’daki Süryaniler İstanbul’a dalgalar halinde göç etmeye başlarlar. İstanbul’a ilk yerleşen Süryaniler, ibadet yapabilmek için, Tarlabaşı’nda küçük ahşap bir ev satın alırlar. 1844 yılında Patrik Mor Ignations Yakup cemaati ziyaret için İstanbul’a geldiğinde bu küçük evi kiliseye çevirmeyi düşünür.

Sultan Abdülmecid’e bu konu için müracaat eder ve isteği olumlu karşılanır, Tarlabaşı’nda bulunan küçük ahşap ev yıkılır, yerine ahşap bir kilise inşa edilir.

Meryem Ana’ya ithaf edilen bu kilise, 1870 yılındaki Tarlabaşı yangınında yanarak yok olur.

1880 yılında kagirden yeni bir kilise yaptırılır.

Daha sonra bu kilisenin çevresindeki evler Süryani Vakfı tarafından satın alınır ve 1961 yılında daha büyük olan günümüzdeki kilise yapılır.

Bu son kilisenin yapımında, Mardin şehrinden getirilen taş ustaları kullanılır. Taş oymacılığı ve taşçı ustası olan birkaç kişilik ekip ve yine Mardin’den getirilen taşlarla kilise inşa edilir.

Kilise: 1863 yılında inşa edilmiş, arsa üzerinde hak iddia eden Ermenilerle birlikte Süryanilerin ortak kullanımına tahsis edilmiştir. 1870 yılındaki yangında kilise büyük hasar görür ve 1878 yılında kapsamlı bir onarım görür.

Ancak yine de kilise zaman içinde harap olmaya devam etmiş ve yıkılarak 1961-1964 yılları arasında bugün görülen yeni bina yapılmıştır.

Kilisenin en özel tarafı: Mardin tarafını yansıtan taş işçiliğidir. Özellikle burmalı kolonların başlıkları oldukça güzeldir.  

Son olarak ise restore edilmiş ve 2003 tarihinde ibadete açılmıştır.

Kilise, İstanbul şehrinde tek Süryani kilisesidir.

Kilisede, ek olarak yapılan binada idare ve okul bulunmaktadır.

İstanbul Beyoğlu
 

ÖZEL ZAPYON RUM İLKOKULU, ORTAOKULU VE LİSESİ

Katip Mustafa Çelebi Mahallesinde Meşelik Sokaktadır.

Günümüzde görülen bina, 1882 yılında Sultan II  Abdülhamit’in fermanı ile, Evangelos ve Kostantinos Zappas isimli kardeş çocukları tarafından yaptırılmıştır. Bu yüzden okula onların soyadı “Zapyon” ismi verilmiştir. Yapının mimarı İoannis İoannidis’tir. 1885 yılında bina tamamlanır.

İstanbul Beyoğlu
 

Mimari özellikleri

Okulun boyu 40 metre ve yüksekliği ise 25 metredir.

Okulda: anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise ve ilkokul öğretmeni yetiştiren lise üstü 2 yıllık öğretmen okulu bulunmaktadır. 1888 yılında okul müdürü Kalliopi Kehaya okuldan ayrılır ve yerine okulun ilk mezunlarından, 1879 yılının okul birincisi Eftalia Adam atanır.

1’nci Dünya Savaşında, okul binası Hastane olarak kullanıldı. Zapyon okulu ise, bu sırada İstiklal caddesindeki büyük bir apartmanda eğitime devam etti. 1918 yılında okul yeniden yerinde açıldı.

Okul: anaokulu, ilkokul, ortaokul ve liseden oluşur, yatılı ve yatısız kısımları vardır. Ayrıca buradan İlkokul öğretmeni yetiştiriliyordu. Burada yetişen öğretmenler, dünyanın dört bir tarafına dağılmışlardır.

Okul binası, I. Dünya savaşı yıllarında hastane olarak kullanılır. Okul bu dönemde, İstiklal caddesinde büyük bir apartmana taşınır. 1918 yılında ise yine buraya taşınır. Ancak öğretmen okulu bölümü 1924 yılında kapatılır.

Evet, okul halen eğitime devam etmektedir.

İstanbul Beyoğlu
 

YAHYA AĞA (SİLAHDAR) ÇEŞMESİ

Keçeci Piri Mahallesinde Ok Meydanı Caddesindedir.

Muhtemelen, Sultan III Ahmet kızı Esma Sultan’ın eşi Damat Yakup Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Günümüzde çeşmenin teknesi yol seviyesi altında kalmış ve oldukça bakımsız durumdadır.

Kitabesine göre, 1732 yılında yaptırılmıştır.

 

GALATASARAY HAMAMI

Kuloğlu Mahallesi Turnacıbaşı Sokaktadır.

Hamam, Sultan II Beyazıt döneminde 1481 yılında yapılmıştır. Galatasaray külliyesi içindedir.

Klasik Türk hamam mimarisine sahiptir. Galatasaray Lisesi öğrencilerine hizmet verdiği söylenir. Öğrenciler okulun yatakhanesinde gurup gurup toplanırlar ve okulun arka bahçesine bitişik olan bu hamama gelirlermiş. Öğrenciler hamamda iken, hamamın sokağa bakan kapısı kapalı tutulur, dışarıdan müşteri girmesine izin verilmezmiş.

1965 yılında restorasyon ve onarım geçiren Galatasaray Hamamı, orjinalliğini büyük oranda yitirse de merkezi konumu nedeniyle bolca ilgi görmektedir.

Hamam: günümüzde Turizm Bakanlığına bağlı olarak faaliyet göstermektedir.

İstanbul Beyoğlu
 

MİHRİŞAH KADIN ÇEŞMESİ

Tophane’de Müeyyedzade Mahallesi Lüleci Hendek Caddesinde, Hoca Ali Camii önündedir.

Sultan III Ahmet’in başkadını ve Sultan III Mustafa annesi Mihrişah Kadın tarafından 1732 yılında yaptırılmıştır. Bu çeşmeden başka, Üsküdar Ayazma Camii de, anısına oğlu III Mustafa tarafından yapılmıştır. Çeşme, kesme taştan yapılmıştır. İki yanında niş vardır. İki yanında, mihrap şeklinde dinlenme yerleri bulunur. Kitabesi Seyyid Vehbi tarafından yazılmıştır.

Günümüzde yarısına kadar (1 metre) toprağa gömülü durumdadır.

İstanbul Beyoğlu
 

HEKİMOĞLU ALİ PAŞA ÇEŞMESİ

Ömer Avni Mahallesinde Meclis-i Mebusan Caddesinde Kabataş iskele meydanındadır.

Çeşme: 1732 yılında, Hekimbaşı Nuh Efendi oğlu Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Çeşmenin ilk orijinal yeri: merdivenli Kabataş Set üstüdür. 1958 yılında Meclis-i Mebusan Caddesi açılırken, çeşme, bulunduğu Set üstünden alınarak buraya yani İskele Meydanına taşınmıştır. Ayrıca çeşmeye çıkmak için yapılan 30-40 basamaklı merdiven ortadan kaldırılmıştır. Yeni taşındığı yerinde çeşmenin üzerine geniş bir saçak yapıldı.

Çeşme, barok tarzda inşa edilmiş, dört yüzlü ve iri hazneli bir meydan çeşmesidir. Cadde ve denize bakan cephelerde: muslukların bulunduğu ayna taşları,  tekneler ve oturma yerleri vardır. Yan cepheler ise boş ve süslemesizdir. Denize bakan cephenin süslemesi ilgi çeker.

Kare şeklindedir. İki cephe, süslenmemiş sadece mermer bloklarla kaplanmıştır. Gövdenin üstünde: çatı ve saçak bulunur. Her iki cephenin önünde, birer tekne vardır. Çeşmenin denize bakan cephesinde, 1732 tarihini gösterir Seyyid Vehbi’ye ait 3 satırlık bir kitabe vardır. Caddeye bakan cephesinde ise, Şair Mahmut Efendiye ait aynı tarihli 6 satırlık bir kitabe bulunur. 1986-1987 yıllarında yapılan onarım sırasında, kırmızı ve mavi kalem işi süslemeler yapılmıştır. Çeşmenin suyu akmamaktadır.

İstanbul Beyoğlu
 

GÜMÜŞSUYU PALAS

Ömer Avni Mahallesi İnönü Caddesindedir. Kitabesi yoktur, bu yüzden yapım tarihi ve mimari bilinmez.

Muhtemelen 1900’lü yılların başında Azaryan ailesi tarafından yaptırılmıştır.

Yapı; İstanbul ve Ayazpaşa’nın en eski apartmanlarındandır.

Azaryan ailesi Fransa’ya yerleşince, el değiştirerek Gümüşsu Palas adını almıştır.

Sonraki süreçte, yapının genel özellikleri korunmuş, sadece asansör ve kalorifer tesisatı eklenmiştir.

3 ve 4’ncü katlarda, kadın başı heykelleri, balkon korkuluklarının altında ve üstünde birleşen kıvrık uçlu motifler bulunur. Çatı korkulukları, ünlü İspanyol mimar Gaudi’yi hatırlatır.

İstanbul Beyoğlu
 

BEZMİALEM VALİDE SULTAN CAMİİ-DOLMABAHÇE CAMİİ

Ömer Avni Mahallesinde Meclis-i Mebusan Caddesinde, Dolmabahçe Sarayı önünde Deniz kıyısındadır.

Cami: Bezm-i Alem Valide Sultan tarafından mimar Nikos Balyan’a yaptırılmaya başlanır, ancak ölümü üzerine oğlu Sultan Abdülmecid tarafından 1855 yılında tamamlattırılır.

İstanbul Beyoğlu
 

Caminin kitabesi olağanüstü güzeldir. Kıble dış duvarı dibindeki kitabe, celi sülüs hatla yapılmıştır ve tamamen batı tarzında akant yapraklarıyla süslenmiştir. Tepe kısmının ortasında ise Abdülmecid tuğrası bulunan büyük bir çelenk vardır.

Bezm-i Alem Valide Sultan: Osmanlı tarihinde en tanınmış Valide Sultanlardandır ve çok sayıda hayırseverlik yatırımı yapmıştır.

Sarayın önündeki konumu nedeniyle “Dolmabahçe Camii” olarak da bilinir.

Mimarisindeki en büyük özellik: karma yani eklektik bir stilin kullanılmasıdır. Buna göre: Batılı unsurlar ve Osmanlı ile İslam unsurları karıştırılarak kullanılmıştır. Bu yüzden oldukça güzel bir sanat ve estetik görülür.

İstanbul Beyoğlu
 

İlk yapıldığında cami, bir avlu içinde düzenlenmiştir.

Ancak İnönü Stadyumu yapımı ve yolun genişletilmesi sırasında, bu avlu duvarı yıkılarak yok edilmiştir. Yine aynı dönemde, kuzey köşede bulunan “Muvakkithane” de güneyde deniz kıyısına taşınmıştır.

Cami: taş ve mermerden yapılmıştır.

1948-1961 yılları arasında “Deniz Müzesi” olarak kullanılmıştır. Müze binası yapıldıktan sonra 1966 yılında restore edilerek yeniden cami olarak ibadete açılmıştır.

 

FINDIKLI MOLLA ÇELEBİ CAMİİ-FINDIKLI CAMİİ

Ömer Avni Mahallesinde Meclis-i Mebusan Caddesinde deniz kenarındadır.

1589 yılında yapılan cami, çevresindeki diğer yapılarla birlikte küçük bir külliye görünümündedir.

Fındıklı iskelesi yanına yapılan yapılar topluluğunda: cami, çifte hamam ve Sıbyan mektebi vardı.

Cami

1589 yılında tamamlanarak ibadete açılmıştır.

Banisi yani yaptıran: Anadolu Kazaskeri Vusuli Mehmet Efendi’dir. Kendisi: Sultan II Selim ve Sultan III Murat dönemlerinde, Bursa ve İstanbul Kadılığı görevlerinde bulunmuştur. Cami ve hamam, Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Caminin kubbesi 11.80 metre çapındadır.

Ana kubbenin içi bitkisel motiflerle süslenmiştir. Tek minarelidir. 1999 depreminde zarar gören bu minare, 2001 yılında yeniden yapılmıştır.

Mihrap bölümü denize doğru çıkıntı yapar. Kayıtlardan cami içinde bir de kütüphane kurulduğu anlaşılmakta olup, bu kütüphaneye kayıtlı kitaplar, Süleymaniye Merkez Kütüphanesine taşınmıştır.

Sıbyan Mektebi

Yıkılmış olup hiçbir belgeye ulaşılamadığından, hakkında bilgi yoktur.

Çifte Hamam

Molla Çelebi hamamı olarak bilinen çifte hamam, Mimar Sinan yapısıdır. 6 satırlık kitabesinde yapım tarihi olarak 1561-1562 tarihi okunur. Muhtemelen camiden hemen sonra tamamlanmıştır. Caminin batısında bulunan hamam: 1957’li yıllarda yol genişletme çalışmaları sırasında yıkılarak yok edilir.

Beyoğlu Dolapdere Panayia kilisesi

DOLAPDERE PANAYİA EVANGELİSTRİA KİLİSESİ

Yenişehir Mahallesinde Hacı İlbey Sokaktadır. Taksim’den Dolapdere’ye inen yokuşun sonundadır. Kilise günümüzde çirkin bir çitle çevrilmiştir.

Evangelistria: 20’nci yüzyıl ortalarına kadar İstanbul’da yaşamış Rum Ortodoks cemaatidir.

Kilise yapı olarak geleneksel Rus mimarisinin en güzel yapılarından birisi olarak kabul edilir.

İstanbul Beyoğlu
 

Kilise kitabesine göre, yapımına 1877 yılında başlanır ve 1893 yılında yani 16 yıl sonra tamamlanır.

Ahşap bir yapının yerine yapılmıştır.

Kilisenin ithaf edildiği “Panayia”: Meryem Ana’nın Doğu kiliselerinde kullanılan ismidir.

Kilisenin inşaasında: yumuşaklığı ve kolay işlenmesiyle ünlü olan Malta taşı kullanılır. Ön cephedeki süslemeler malta taşıdır. Kilise mükemmel geometrik simetride inşa edilmiş iki güçlü çan kulesine sahiptir. Bu iki çan kulesinin ortasında bir de saat kulesi bulunmaktadır.

Kilisenin içinde, Evangelistria (İsa’nın doğumunun müjdelenmesi) konulu gümüş ikona görülmeye değerdir, zaten kilisenin en değerli varlığıdır.

Kilise ilk yapıldığında, çanları, dünyanın en güzel sesli kilise çanlarının üretildiği Rusya’ya sipariş edilir. Rusya’da bu tür çanlar, içine altın ve gümüş karıştırılarak üretilir, metal alaşımın hazırlanışı aylar sürermiş. Günümüzde de bu tür çanların üretimi çok kısıtlı olarak sürdürülmektedir.

Evet kilisenin Rusya’da üretilip gelen bir çanı, yaklaşık 100 kilogram ağırlığındaymış ve 110 yıl önce Rusya’da dökülüp buraya getirilmiştir. Diğer yani Türkiye’de üretilen çan ise, 80 kilogram ağırlığındaymış ve Türkiye’de dökülmüştür.

İstanbul Beyoğlu
 

Kilisede bulunan iki çan, Temmuz 2005 tarihinde birer gün arayla çalınır ve halen bulunamamıştır. Çanların kilisenin yan sokağındaki fırının arkasına merdiven konarak indirildiği görülmüştür.

Kilisenin girişinin yanında Theotokos Ayazması bulunmaktadır.

 

SURP ASDVADZADZİN PATRİKHANESİ KİLİSESİ

Şehit Muhtar Mahallesinde, Sakız Ağacı Caddesindedir.

Kilise ve diğer binaların bulunduğu geniş arazi: 1838 yılında Boğos Ağa Bilezikçi tarafından bağışlanmıştır.

Arazide önce ahşap bir bina vardı ve “Arakelots Okulu” olarak eğitim veriliyordu. Ancak 1856 yılında yangın çıkmış ve yok olmuştur. 1856 yılında ise cemaatin yardımlarıyla kagir yeni bir okul binası ve yanına piskoposluk konutu yapılmıştır. Ancak bu ruhban okulu, 1863 yılında piskoposluk konutu ile birlikte yıkılmıştır.

Surp Asdvadzadzin kilisesi ve ek konutlarının temeli, 1865 yılında atılmıştır ve 1866 yılında bitirilmiştir.

Yapıların mimarı: ünlü Ermeni Katolik Mimar Andon Tülbentçiyan’dır.

Kilisede; 1967 tarihinde, cemaati ziyaret eden Papa Paul VI ve Kilikya Katolik Ermeni Patriği tarafından büyük bir ayin yapılmıştır.

1969 yılında çan kulesi yenilenmiştir. Kulede, farklı boyutlarda 3 çan bulunmakta olup, bunların tarihleri 1865 yılıdır.

Mısırlı ailesi tarafından yaptırılan evlerde: Kilise, piskoposluk konutu ve papaz evi bulunmaktadır.

Avluda: ibadethanenin ana giriş kapısının sağ ve solunda: Mısırlıyan ailesinin, piramit ve palmiye kabartmalarla süslü 2 mermer lahdi bulunmaktadır.

Kilisede bulunan tablolar, İtalyan ressamlara aittir.

İstanbul’un günlük gezi planı için. İstanbul gezisi

İstanbul Galata Köprüsü

İstanbul Galata Köprüsü
 

İlk Galata Köprüsü: Unkapanı-Azapkapı arasında yaptırılır.

1838 yılından sonra Karaköy Meydanının ticaret merkezi olma özelliği artmıştır. Ayrıca Sarayın tarihi yarımadadan Dolmabahçe Sarayına taşınmasıyla, şehir içi ulaşımı Eminönü-Karaköy hattında yoğunlaşmıştır.

Ardından, Haliç’in iki yakasının yeni bir köprüyle bağlanması gerekmiştir.

Haliç üzerinde ilk köprü: Azapkapı ile Unkapanı arasında 1836 yılında yapılan “Hayratiye Köprüsü” dür.

1845 yılında, Sultan II Mahlut’un annesi Bezmi Alem Valide Sultan, ilk Galata Köprüsünü yaptırır. Bu köprü: Tersane-i Hümayun’da dubalı olarak ve ahşap yaptırılmıştır. Köprünün ismi “Cisr-i Cedid” yani “Yeni köprü” dür.

Köprü zaman içinde yeterli gelmeyince ve ahşap olduğu için, 1863 yılında daha geniş ve ahşap ama daha geniş ve sağlam bir köprü yapılır.

İstanbul Galata Köprüsü
 

1869 yılında ise, bu köprünün yerine, demir konstrüskiyonlu bir köprü yapılması fikri ortaya atılmıştır ve yeni köprü 1878 yılında tamamlanmıştır.

Sultan Abdülaziz döneminde, köprünün Karaköy meydanına bağlandığı yerde “Karakol Binası” yapılır. Ancak bu bina daha sonra yıkılır ve yerine “Karaköy Seyrü Sefain Acentası Binası” yapılır.

Demir köprü

1878 yılında: Eminönü-Karaköy arasında, 24 dubayla taşınan, orta bölümü gemi geçişleri için açılabilen, dönemine göre çağdaş bir demir köprü yapılır.

Bu demir köprü üzerine, 1912 yılında Alman Man firması tarafında tramvay yapılmıştır. Köprünün altına ise yolcu bekleme salonları ve dükkanlar eklenmiştir.

Ayrıca bu yeni köprü üzerinde: çeşitli yönlere giden vapur hatlarının iskeleleri bulunuyordu.

İstanbul Galata Köprüsü
 

1936 yılında eski Galata köprüsü üzerindeki iskele yetersiz kalınca: mühendis Galip Alnar tarafından tasarlanıp uygulanan ilk “Karaköy İskelesi”, sunduğu gazino, kitapçı, berber gibi insan odaklı hizmetleriyle kentli için çok değerli bir kamusal alan oluşturmuştu.  

1980’li yıllara kadar altı da üstüyle birlikte yaşayan Galata Köprüsü; tramvay-otobüs hatları, Şirket-i Hayriye, Şehit Hatları vapur iskeleleri ile birlikte entegre bir ulaşım sistemini oluşturur. Ancak yine aynı dönemde, bu köprünün yerine, ayaklar üzerinde duran bir köprü yapılması düşünülmeye başlanır.

Yeni köprü, 12 Haziran 1992 yılında hizmete girer.

İstanbul gezi planı.