Antalya Serik Selge

Antalya Serik Selge

Bu antik kent: yaşadığı dönemde, bölgenin en önemli kentlerinden biri olma özelliğini gösteriyor. Kentteki kalıntılardan bazıları; yüzlerce yıllık geçmişe rağmen, günümüze gayet sağlam olarak gelebilmiş. Bu tür yerlerin meraklıları için önerim:  kesinlikle gidin ve görün.

Her ne kadar, yolu biraz zahmetli olsa da; göreceğiniz kalıntılar, bir zamanlar, burada büyük bir medeniyete ev sahipliği yapmış bir yer, onlarla aynı havayı solumak, aynı topraklar üzerinde dolaşmak, kesinlikle size bambaşka bir heyecan verecektir. Tek sıkıntı; günümüzün bir 180 hanelik köyü ve yüzlerce yıl önceki antik kalıntıların, bir arada bulunması, muhteşem bir komedi.

Buraya; 1 Ağustos 2010 tarihinde yine gittim. Daha önce olduğu gibi, yol berbat. Sürekli viraj ve inişli çıkışlı. Zaten, köprülü kanyon bölgesine rafting yapmak için gelenler tarafından kullanılan araçlar, yolu tamamen işlek hale getirmiş. Tüm bunların yanında: yolda ilerlerken, Selge’ye vardığınız hakkında hiçbir uyarı yok.

Yalnızca, sağ yanınızda, Roma su kemerlerini gördüğünüzde, sola dönmeniz gerekiyor. Ama dedim ya, hiçbir yetkili buraya, yani Selge’nin bulunduğu yere, bir tabela koyma gereğini hissetmemiş. Giderseniz aman dikkat, yol devam ediyor, Selge’yi geçerseniz, orman yolundan devam ederek, uzun süre Selge aramayın. Bence, burayı görmek istiyorsanız, bir tam gün ayırın, önce köprülü kanyon bölgesinde, nehirde rafting yapın ve sonra da Selge antik kentini gezin.

Veya tam tersi. İnanın, güzel bir gün geçirmiş olacaksınız. Ama dedim ya, yol berbat. Özellikle ve de kesinlikle geceye yani karanlığa kalmamalısınız. Yoksa, bu yol çekilmez hale geliyor.

Antalya Serik Selge

ULAŞIM

Serik’in 35 km. kuzeyindedir. Antalya-Alanya kara yolu üzerinde: Aspendos yol ayrımından, 5 km. sonra: sağ bölüme dönmek gerekiyor. Bu yol: önce, Beşkonak ve ardından Antik Roma köprüsünün birleştirdiği kanyon vadiyi aşarak, Altınkaya köyüne ulaşılıyor. Yol ilginç. Uçurumların, nehirlerin ve küçük şelalelerin bulunduğu ormanlık yoldan tırmandıktan sonra, biraz öncede söylediğim gibi, bir Roma döneminden kalma, tarihi taş köprünün üzerinden geçip ulaşılıyor.

Bu köprü: 2 metre enindeki, Moka köprüsüdür. Biraz önce söylediğim gibi, buraya vardığınız hakkında herhangi bir tabela yok. Sizin için en önemli konu, sol yanınızda Roma su kemerlerini görmek ve hemen sağınızda, gözlerinize inanmasanız da, Selge antik kentini göreceksiniz. Niye gözlerinize inanmasanız diyorum, çünkü, Selge antik kenti, bir köy, günümüzde üzerinde birçok yapı bulunan ve insanların yaşadığı bir köy ile bütünleşmiş.

Antalya Serik Selge

Doğal ve tarihi zenginlikleri nedeniyle, Köprülü Kanyon Milli Parkı kapsamına alınmış. Köprülü Kanyondan sonra: 12 km. lik bir dik yol ile, 1250 metre yükseklikteki bu bölgeye ulaşılıyor. Bugünkü: Zerk Köyü (Altınkaya) bitişiğinde. Bölgeye ulaştıktan sonra: ören yerine giriş ücretini ödeyip, tarihi kalıntıları gezebiliyorsunuz.

Ancak: burada bulunan yöre insanımız; para kazanma uğruna bir kısım saçmalıklar yapıyor (araçlardan yasal olmayan şekilde otopark parası almak gibi), umarım bu satırları okuyan yetkililer, bu konuda önlem alırlar.

Çünkü: Antalya’ya 90 km. uzaklıktaki, Selge Antik Kenti bölgesinde, SİT alanında, Altınkaya (Zerk) köyü var. 120 haneli köy: SİT alanı olduğu ve herhangi bir yapılaşmaya izin verilmediği için, burada yaşayan köylüler, SİT alanı ilan edilmeden önceki yapılarında yaşıyorlar. Ama: tuvalet ve içme suyu konusunda büyük sıkıntılar çekiliyormuş, çünkü yapılaşma mümkün değil.

Düşünebiliyor musunuz, yüzlerce yıl önce Selgeliler, su sarnıçları ile su sorununu çözmüşler, ancak 20.yüzyılda, burada yaşayan insanlar, büyük su sıkıntısı çekiyorlar. Sanırım: bu köyün buradan başka yere nakledilmesi gerek. (En son aldığım bilgilere göre, içme suyu sıkıntısı çözüme kavuşturulmuş)

Antalya Serik Selge

SELGE İSMİNİN KAYNAĞI

Selge adı: Luwi/Etrüsk dilinde “derin vadi” anlamındaki “Salaga”dan türediği sanılmaktadır.

Antalya Serik Selge

GENEL

Pisidya bölgesinin dağ  kentlerinden biridir. Toros Dağlarının, güney yamaçlarında kurulmuştur. Denizden: 1250 metre yüksekliktedir. Şehir: 3 tepe üzerine kurulmuştur. Çevresi duvarlarla çevrilidir.

Günümüzde, bu duvarların bir kısmı ayakta, görebiliyorsunuz. Özellikle: güneydeki tepe üzerinde, şehri koruyan, kuleli sur duvarlarını görebilirsiniz. Bu duvarlar üzerinde: 7 kapı ve ortalama 100 metre aralıklarla dizilmiş kuleler bulunuyor.

Antik şehirde, resmi kazılar yapılmamıştır.

Antalya Serik Selge

ŞEHRİN HİKAYESİ

Ünlü coğrafya bilgini Strabon’a göre: Selge şehri, Calchas tarafından kurulmuş ve daha sonraları :Spartalılar, bölgeye yerleşmişlerdir. İlk yerleşim: MÖ.2000 yılı sonunda; Troya Savaşına bağlantılı olarak gerçekleşir. Savaşçılıkları ve kahramanlıklarıyla ün yapan kent halkı: Troya savaşında, Truvalı Hektor’un yanında yer almıştır.

İkinci yerleşim ise: MÖ.7’nci yüzyılın başlarında olur. Strabon: şehrin doğal güzelliklerini, verimli meyve bahçelerini, geniş otlaklarını ve ormanlarını över. Aynı zamanda: Selge şehrinde yaşayanların: sık sık ve oldukça uzun mesafelerde seyahat ettiklerini de kaydeder. Şehrin esas geliri: zeytin, şarap ve şifalı bitki üretiminden gelir.

Selge: Pisidia şehirleri içinde, madeni para basan, ilk şehir olarak öne çıkıyor. Burada: MÖ.5’nci yüzyıldan başlayarak, takip eden dönemde: Pers standartlarına uygun ve Aspendos madeni paralarından ayırt edilmesi zor olan; gümüş paralar bastırılmıştır.

Bu madeni paralar: Aspendos’ta basılanlara benzer. Paranın iki yanında: güreşçiler görülüyor. Paranın tersinde ise: sapan kullanan bir figür ve “Stlegiys of Estlegiys” olarak yazılan şehrin adı görülür.

Tarihi kaynaklardan, Selge’nin özellikle Helenistik dönemde, Termessos aleyhine yayılmacı bir politika yürüttüğü ve çevresindeki kentlerle (Pednelissos) savaştığı bilinmektedir. Bunun yanında, bir dönem, iki kent arasında (Adada-Termessos) anlaşma yapıldığı ve o dönemde bölgede çok güçlenen Bergama krallığına ve bu krallığı Termessos şehrine karşı yaptığı saldırıları önlemek için yapılmış girişimlerdir.

Anlaşma: iki tarafın, herhangi bir saldırı ve yıkma girişiminde, birbirlerinin yardımına koşma taahhütleridir. Bu antlaşma sayesinde: iki kent, idari açıdan demokratik bir yapıya kavuşmuş ve şehir devleti (polis) benzeri bir statü kazanmışlardır.

Polybius’un yazıtlarında, Selge ile olan bölümde şunlar anlatılır: “MÖ.218 yılında, Selge; bölgedeki Pisidia şehri olan Pednelissos ile savaşmaktadır. Selge: daha fazla nüfusa sahiptir ve 20.000 askerlik bir ordusu vardır. Bu dönemde, birçok Pisidia şehri; Selge ile aynı saftadır. Sonuçta: Pednelissos şehri kuşatılır.

Pednellissos şehri halkı: yardım için, Syria Kralı Achaios’a başvururlar. Kral, bunun üzerine, en güvendiği generallerinden Garsyeris’i ve 6500 adamını yardıma gönderir. Ancak: Selge halkı, ana geçitleri tutarak, General Garsyeris ve askerlerinin geçişine izin vermezler.

Bunun üzerine: General, ordusu ile birlikte kendi yurduna geri döner. Daha sonra: Selge halkı da, evlerine geri çekilirler ve hasada başlarlar. Ancak: General; geri döner gibi yapar, ancak bu bir aldatmacadır ve hemen geri döner. Kretopolis geçidini ele geçirir ve buraya bir kuvvet koyduktan sonra, Perge’de, Selge’nin düşmanlarıyla temasa geçerek, Pamphylia bölgesine geçer.

Onlardan da yardım sözü alır. Bu sırada: Selge ordusu; General’in askerleri tarafından tutulan geçidi geri almaya çalışırlar, ancak başaramazlar. Bu sırada: Pednellisos şehrinin kuşatmasına da devam etmektedirler.

Pednellisos şehri, açlıkla mücadele ettiği için, General Garsyeris; 200 adamını, buğday yüklü çuvallarla şehre sokmaya çalışır. Başarılı olamazlar. Bunun üzerine, cesaret alan Selge ordusu, saldırıya geçerler.

Pednellios şehri kuşatmasında: küçük bir kuvvet bırakıp, bütün kuvvetleriyle, General Gaarsyeris’in üzerine saldırırlar. General’in ordusu köşeye sıkışır. Ancak süvarileri ile, düşmana yani Selge ordusuna, arkadan, beklenmedik bir saldırı yaparlar ve galip gelirler.

Bu arada: Pednellisos şehri halkı özgür kalır ve geri kalan Selge ordusuna saldırırlar. Selge ordusu, yaklaşık 10.000 asker kaybederek ağır bir yenilgi alır. Geri kalan askerler kaçmaya başlarlar, ancak General’in ordusu tarafından tutulan geçitlerde, hepsi öldürülür.

Kırılan gururları ve barış istekleriyle, Selge şehri, en önemli vatandaşlarından biri olan “Logbasis”i, elçi olarak gönderir. Ancak, Logbasis, halkına ihanet ederek, Selge şehrini, General Garsyeris’e teslim eder. Garsyeris; Selge şehrini hemen işgal eder.

Syria kralı Achaios; şehre gelir. Kral Achais, şehre ulaştığında: Selge’li hain Logbasis ile birlikte, ortak bir plan yaparlar. Selge halkı ve korumaları: bir toplantıya çağırılır. İnsanlar toplantıda iken, Kral Achaios ve Selgeli hain Logbasis: Selge dışındaki, Zeus Tapınağını işgal etmeye çalışırlar.

Bir çoban, bunları görür ve Selge halkını haberdar eder. Selge halkı toplanır ve Logbasis’in evine saldırırlar; onu, oğullarını ve bütün adamlarını öldürürler ve daha sonra şehrin savunmasına koşarlar. Bütün köleler serbest bırakılır.

Kral Achaios: çok fazla can kaybına uğrar ve şehirden geri püskürtülür. Hemen ardından: Selgeliler, antlaşma için, Kral Achaios’a başvururlar ve barış yapılır. Böylece: Selgeliler, topraklarını ve özgürlüklerine, yeniden kazanırlar.

Ancak: Selgeliler için bu özgürlüğün bedeli çok ağır olur. Ödeyebildikleri miktar, şehrin refah seviyesinin ne kadar yüksek olduğunun kanıtıdır.

MÖ.25 yılında, Galatia Krallığının kurulmasıyla: Selge, bir süre bağımsızlığını kaybeder. Ancak: Roma yönetimi altında iken de, imparatorluğun sona erişine kadar, bağımsız statüsünü korur. Sevgili vatanlarını, hiç kimseye vermezler.

İmparator Theodosius (MS.379-395) tarafından: Phyrigia’ya yerleştirilen Gothlar: kısa bir süre sonra, tüm küçük Asya’yı yakıp-yıkarlar. MS.399 yılında, Selge şehri de, Gothların saldırılarına uğrar, ancak Selge düşmanı geri püskürtür.

Antalya Serik Selge

GEZİ PLANI

Şehrin: ana giriş kapısı, güneydeki tepe üzerinde, sur duvarlarının bulunduğu bölümdedir. Duvarların kuzeyindeki tepe üzerinde: Zeus ve Artemis’e adanmış, 2 tapınak kalıntısı var.

Bunun dışında: antik yörede; Agora (Pazar yeri), Anıtsal Çeşme Binası, Nekropol (mezar alanı) ve Bizans dönemine ait bir kilise kalıntısı var.

Günümüzde, antik şehirdeki görülecek ilk kalıntı: Zerk köyünün bir kısmını oluşturan: Yunan-Roma tarzı tiyatrodur.

Antalya Serik Selge

TİYATRO

Antik şehirdeki en önemli kalıntıdır. Günümüz Zerk köyünün bir kısmını oluşturmaktadır. Tiyatronun alt kısmı kayalık bir yamaçta uzanmaktadır. At nalı şeklindeki cavea, tiyatroyu aşağıda 30 ve yukarıda 15 sıra oturacak yere ayıran diazoma ile kesilmiştir.

Diazomanın hemen altındaki sırada bulunan, taştan yapılmış oturacak yerler; bozulmadan kalmıştır. Cavelalar arası geçişi, 12 dik merdiven sağlamaktadır. Seyirci bölümlerinin arasında: blok taşlardan yapılmış, koltuklar dikkat çekmektedir.

Bu tiyatro: at nalı şeklinde ve yaklaşık olarak: 9000 seyirci kapasitelidir. Dört ayrı giriş: diazomaya açılır. Buna ek olarak: cavea ve sahne arasında bulunan, tonozlu paradoslar da tiyatroya girişi sağlamaktadır.

Roma dönemi sahne binası; günümüzde, yalnızca bir taş yığını şeklindedir. Yazıtlardan: burada, 4 yılda bir yarışmaların yapıldığı ve şampiyon sporculara ait heykellerin dikildiği anlaşılmaktadır.

Bunlar: MS.2.yüzyıla kadar tarihlendiriliyor.

Tiyatro: bütün olarak yıkık-dökük bir durumdadır. Hemen yanında ise, Stadyuma ait oturma yerlerinin ana hatları görülebilir.

Antalya Serik Selge

STADYUM

Yıkık-dökük durumdadır. Ayakta kalan kısımlarından, stadyumun, olasılıkla biraz küçük olduğu görülür. Ayrıca: Stadyumda, kazanılan zaferlerin kaydedildiği bir yazıt var. Buradaki koşu yolunun uzunluğu: 216 metre, genişliği ise 40 metredir. Başlangıç hattı korunamamıştır. Yapı: taştan yapılmıştır.

İki tapınağın kalıntıları: batıdaki, en yüksek tepede görülüyor. Bunlar: yazar Polyios’un sözünü ettiği “Kasbedion” olabilir. Güneyde ise: Anadolu Erkeklik ve Savaş Tanrısı Sanda Tapınağının kalıntıları var.

Antalya Serik Selge

ZEUS TAPINAĞI 

Batıdaki tanrısal alandadır. Peripteral tapınak: 17×34 metre ölçüleri ile; şehrin baş tanrısı Zeus’a aittir. Tmplum in antis (çift sütunlu revakı olan küçük tapınak) planlı tapınağın da kesin olmamakla birlikte, yakınında bulunan bir yazıta dayanılarak, Artemis’e ithaf edildiği söyleniyor.

Bu tepenin yani Tanrısal alanın arkasında: yalnızca yağmur sularını biriktirmek ve aynı zamanda, kuzeybatıdan bir kanalla gelen suyu da tutmak için, büyük bir sarnıç inşa edilmiş.

Güneydoğuda: bu tepe ve diğer tepelerin arasında: kentin, diğer önemli kamu binaları bulunuyor. Burada: bir yamaçta, sütunlu girişi olan, oldukça uzun bir caddenin, bir nymphaeum’un ve bir hamamın kalıntıları var. Ancak: bunlar, oldukça parçalanmış.

Güneydoğudaki aynı tepede: üç tarafı kapalı, geniş kare bir Agora’nın kalıntıları var. Bunan yanında, daha sonraki dönemlere ait olan apsidli bazilika var.

Çoğunlukla: Roma dönemine tarihlenen Selge harabeleri, özellikle MS.2.yüzyılda: Selge’nin ne kadar zengin ve güçlü bir şehir olduğunu gösteriyor.

Antalya Serik Selge

SARNIÇ

Tanrısal alan, Tepenin arkasında, sadece yağmur sularını biriktirmek için değil, aynı  zamanda kuzeybatıdan bir kanalla gelen suyu da tutmak için, büyük bir sarnıç inşa edilmiş.

Antalya Serik Selge

AGORA

Antik kentin doğusunda: 50 x 50 metre ölçülerinde, güney tarafı açık, diğer üç tarafı yan yana dizili, dükkanların bulunduğu, sütunlarla çevrili bir yer.

Antalya Serik Selge

BAZİLİKA

Kuzeyde, 120 metre uzunluğundaki bir yapıdır. Bizans dönemine ait olduğu sanılıyor.

Antalya Serik Selge

NEKROPOL

En doğuda bulunuyor. Nekropol tepesinin kuzey yamacında, bir kısmı halen ayakta olan, üç büyük mezar evi bulunuyor.

Antalya şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Antalya Serik

Antalya Serik

Antalya-Mersin kara yolu üzerinde, Antalya’nın 38 km. doğusunda, Manavgat ilçesine 40 km. uzaklıktadır. Serik ilçe merkezinde görebileceğiniz çok şey yok. Burası, genelde çevresindeki turizm beldeleriyle öne çıkan bir yerleşim yeri.

TARİHİ SÜREÇ

Serik’te ilk yerleşim; Bergama krallığına bağlı olarak, MÖ.2’nci yüzyılda; Koçhisar tepesindeki Sillyum antik kenti ve Belkıs köyündeki Aspendos’ta görülür. Osmanlılar zamanında, buraya Seriklü Cemaati (Aşiret Boyu) yerleştiği için, İlçe bu isimle anılır olmuş.

Balkan savaşı sırasında, Batı Trakya Türkleri ve tehcirde ise Girit Türkleri ; buraya yerleştirilmişler. Muhafazakar bir yerleşim yeri olarak biliniyor.

GENEL

Antalya Serik: İlçe merkezi; deniz kıyısından 8 km. içeride ve denizden 26 m. yüksekliktedir. Kısmen dalgalı ve ovalık bir arazi üzerine kurulmuş.

Akdeniz kıyısında; 22 km. lik kıyı şeridi var. 1817 yılında: buradaki yerleşim yerlerinin çok aralıklı olması nedeniyle, İlçe önceleri “seyrek” ismiyle anılmış.

1890 yıllarında ise, Serik ismi ile anılmaya başlanır. 1900 yılında, bugünkü İlçe merkezinde, kökez adı altında bucak merkezi kurulur. 1926 yılında ise, Serik ismi tamamen kullanılmaya başlanır.

Özellikle yaz aylarında, turizm sektöründeki canlılık, İlçenin başlıca gelir kaynağını oluşturur. Kışın ise, nüfusun büyük bölümü, tarım ile uğraşır.

BELEK

Son yıllarda, adı ön plana çıkan, turizm merkezlerinden biridir. Serik ilçesinin turistik yerlerinin başında gelir. 20 km. lik sahil uzunluğu var. Son dönemlerde, gerek ülke ve gerekse dünya çapında, turizm açısından sayılı yerler arasına girmiştir. Özellikle, modern tesisler ve golf turizmiyle anılan lüks tatil köyleriyle ünlüdür.

Bunun yanı sıra; Belek kumsalının uzantısındaki, Boğazkent beldesinde, günümüzde, yazlıklar ve turistik tesisler önem kazanmıştır. Belek’te, bugün, 30 dan fazla, beş yıldızlı otel bulunmakta. Tatil köylerinin ve turizm tesislerinin hepsi, fıstık çamlarının oluşturduğu orman içinde yer alıyor.

Bu ağaçlar, yani fıstık çamları, denizden ilerleyen kumulları önlemek için, geçen yüzyılda, Sultan Abdülaziz döneminde buraya dikilmiş. Gerideki verimli tarım topraklarını koruma altına almak için. Cumhuriyet döneminde de, orman bölgesi geliştirilmiş. Yani: orman, tamamıyla, insan emeğinin ürünü. Sonuç olarak; çam ağaçlarının arasında, keyifli tatil köyleri ortaya çıkmış.

ZEYTİNLİ TAŞ MAĞARASI

Antalya Serik: Mağara; taş ocağı işletmesi için açılan bir galeride, tesadüfen bulunmuş. İlçenin, 15 km. kuzeyinde, Akbaş köyünde. Zeytinli tepe olarak isimlendirilen yerin, güney yamacında. Akbaş köyündeki Gökçeler mahallesinden, doğuya ayrılan, 400 metrelik tali yol ile, mağaranın önüne kadar gitmek mümkün. Zaten, mağaranın en büyük avantajı, ulaşımın kolay olması.

Evet, mağara: zengin damlataşları ile kaplı ilginç bir yer. Özellikle; mağaranın her kesiminde gelişen ve boyları yer yer 50 santimi bulan, makarna görünümlü sarkıtlar, mağaranın karakteristik özelliği. Gelişimleri günümüzde de süren, bu küçük sarkıtlar ve benzerlerini, ülkemizde başka herhangi bir mağarada görmek mümkün değil. Ayrıca; büyük sütunlar arasında, gölcükler var.

Bunlar: mağaranın görünümünü daha da ilginç hale sokmuş. Bulunmasından sonra, mağara girişinin hemen kapatılarak birinci derece Sit alanı olarak mağaranın koruma altına alınması, bu damlataşların tahrip olmasını önlemiş.

UÇANSU ŞELALESİ

Antalya’ya 70 km. uzaklıkta, Kayabükü köyü ile, Eskibağ köyünü ayıran çizgide. Antalya-Alanya kara yolu üzerinde, Abdurrahmanlar-Gebiz sapağından sapılarak ulaşılıyor. Ancak; Gebiz bucağına bağlı Akçapınar köyündeki bu tabiat harikasına, Gebiz’den sonra da, daha 17 km. gitmek gerekiyor. Bu bölümdeki yol, toprak ve kötü. Özellikle, bahar aylarında, su bazı noktalarda, araçlara geçit vermeyebiliyor.

Evet, bu tabiat harikasına ulaşmak gerçekten güç. Tercih sizin. Ama inanın ki, ulaştığınızda göreceğiniz muhteşem manzara, çektiğiniz zahmete değecek. Yine de, bu yazdıklarını okuduktan sonra, yolun zorluğunu göze alarak yola çıkmanızı öneriyorum.

Evet, birazda şelaleyi anlatayım. Uçansu şelalesi: iki tane. Toroslardan gelen su: iki kez, her biri 45-50 metre yükseklikten, yeşillikler içine dökülüyor. Aslında, dökülmekten öte süzülüyor, yavaş yavaş düşüyor da denebilir. Salına salına iniyor da denebilir. Zaten; bu yüzden, Uçansu ismi kullanılmış.

Aracınızla ilk ulaştığınız şelalede, küçük bir tesis var. Özel bir şirket tarafından işletiliyor. Buradaki doğal havuzda yüzmek mümkün. Tesiste ise, bir şeyler yemek ve içebilmek mümkün. Yukarı bölümde, başka bir şelale daha var. Bu şelale, daha muhteşem. Ancak; yalnızca yürüyerek ulaşmanız mümkün.

Yaklaşık, 1.5 saat yürümeniz gerekiyor. Ayrıca; suya ulaşınca, suyun içindeki kayalıkları aşarak şelaleye erişebilirsiniz. Yani; tam bir heyecan fırtınası, aksiyon. Gerçekten zor bir ulaşım, tercihinizi buna göre yapın. Yaşlılar ve küçük çocuklar kesinlikle zorlanır. Ama; şartlarınız uygun ise, mutlaka ikinci şelaleye de gidin ve görün. Daha yüksekten akıyor, süzülüyor.

Antalya şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için. 

Antalya Serik Sillyon

Antalya Serik Sillyon

Antalya-Alanya kara yolundan, yaklaşık 29’ncu kilometrede, Perge’yi; Side yönünde: 10 km. kadar geçince, kuzeye dönülür ve 5 km. sonra, Sillyon antik kentine ulaşılır. Yani: Perge ile Aspendos arasında kalıyor. Yol üzerinde, yeteri kadar tanıtıcı levha var.

Kent; düz bir ovada, ovada masa gibi yükselen, 80-90 m. yükseklikteki bir plato üzerinde kurulmuş. Yamaçların neredeyse tamamı dik, üzeri ise düzlük bir tepe. Antalya ovasına, tamamen egemen bir konumda. Görüş alanı; Akdeniz’e kadar uzanıyor. Tepe: olağan dışı fiziki yapısı ile, uzaklardan bile görülebilmekte. Antik kent bölgesine giriş ücretsiz. Günün, her saatinde burayı gezebilirsiniz.

TARİHİ SÜREÇ

Antalya Serik Sillyon; Kentin tarihi hakkında, çok az bilgi mevcut. Kentin kuruluşunun: MÖ.4’ncü yüzyılda olduğu tahmin edilmekte. Kimler tarafından kurulduğuna gelince; Truva savaşından sonra, bu bölgeye gelen Helen ordusundan ayrılan; Mopsos ve Calchas isimli kahramanlar tarafından kentin kurulduğu öne sürülmekte.

Sillyon’da bulunan bir heykel kaidesinde; “Mopsos” ismi yazılı olması, bu düşünceyi güçlendiriyor. MÖ.3’ncü yüzyılda, kentte, kentin adını taşıyan madeni para bastırılır. Bu paralar üzerinde ise, kentin ismi: “Sylviys” olarak yazılı.

Tarihte, Sillyon ismine: ilk kez yazar Arrianos’un notlarında rastlanır. Bu notlarda: Perge halkının aksine, Sillyon halkının, Büyük İskender’e karşı, düşmanca davrandığı ve kenti savunduğu yazar.

Askerlerin yanı sıra paralı askerlerden de destek alarak, kent halkı, kendilerini savunurlar ve Büyük İskender, kenti ele geçiremez. Sanırım, bunda; kentin bulunduğu coğrafyanın da büyük etkisi olsa gerek, çünkü, gerçekten bulunduğu yer, tam bir hani derler ya, ” kartal yuvası ” gibi.

Pers’ler döneminde de, kent bir “askeri üs” olarak kullanılır. Helenistik, Roma, Bizans ve Selçuklu dönemlerinden kalan surlar ve harabeler, kentin, askeri kimliğini uzun süre koruduğunu göstermekte.

Evet; “Yanköy” isimli köyden, tepeye doğru, düz patikayı tırmanarak, oldukça tatlı bir meyilli, kentin kurulduğu tepeye çıkıyoruz. Karşılaşacağımız ilk şey; aşağı giriş kapısı. Yalnız; bu taşlı yolu tırmanmak için, yanınızda, mutlaka sağlam bir çift ayakkabınızın bulunması şart.

Evet; bu kapı, iki dikdörtgen kule ve at nalı şeklindeki bir avludan oluşur. Planı ve güzel duvar işçiliğiyle, Perge’nin Helenistik kapısına benziyor ve yapılışı MÖ.3’ncü yüzyıla tarihleniyor. Kent; sarp kenarlı bir tepe üzerine kurulduğundan, surlarla çevrilmeye gerek duyulmamış.

Yalnızca, tepe üzerinde, eğimin az olduğu, batı ve güneybatı yönlerinde; surlar, kuleler ve siperler yapılmış. Bunlar; özenli taş işçiliğinin ve büyük teknik uzmanlığın ürünü.

Kentin; en eski kalıntıları, ana giriş kapısının kuzeydoğusunda. Burada: ilk karşılaşacağımız yapı: Bizans döneminden kalma, iki katlı, yüksek duvarlı bir bina. Yapı: iyi durumda da olsa, işlevi günümüze kadar tam olarak anlaşılamamış.

Bu yapının devamında; kentin en önemli yapılarından biri olan, Helenistik döneme ait 5 x 55 m. boyutlarındaki, bir palaestra (spor salonu ) görülebilir. Bunun; bölgenin kaya taşlarından, gayet güzel bir taş işçiliğiyle yapılmış batı duvarında: 10 tane, değişik boyutta ve yükseklikte pencere var.

Bu pencereler, muhtemelen; kuzey kısmındaki rampaları gözaltında bulundurmak için yapılmış. Bu pencerelerden bakıldığında, büyük bir alanı görmek mümkün.

Biraz daha ileride; zarif bir kapısı olan ve duvarları özenle yapılmış, küçük Helenistik bir yapı var. Yapının ünü; kapının üzerindeki, yerel pamphylia lehçesiyle yazılmış yazıttan geliyor. 30 satır uzunluğundaki yazıt, günümüzde, bu lehçe ile yazılmış ve bilinen en uzun ve önemli belge.

Ne yazık ki; daha sonraki tarihlerde, kapıda bir delik açılmış ve yazıtın bir bölümü yok edilmiş. Yunan harfleriyle yazılan bu lehçe, MS.1’nci yüzyıla kadar, Pamyhylia’nın genişçe bir kısmında kullanılmış. Bu tarihten sonra ise, giderek unutulmuş ve yerini Yunancaya bırakmış.

Antalya Serik Sillyon: Platonun güney ucunda; Avusturyalı araştırmacı Lanckoronski’nin, 1884 tarihli seyahat notlarında, devlet tarafından çok iyi korunduğu yazılan kent tiyatrosu ve onun hemen yanındaki odeon (alışveriş merkezi). Ancak; burada üzücü bir manzara ile karşılaşıyoruz.

Çünkü: tiyatronun sahne ve orkestra kısmı, 1969 yılındaki toprak kaymasında, hemen önündeki tepeden koparak düşen kayalar ile yıkılmış ve yalnızca seyircilerin oturdukları sıraların toplam 50 bölümünden yalnızca 11 bölümü, günümüze kalmış. Ayrıca; tiyatronun ortasında, şiddetli bir depremin meydana getirdiği, büyük bir yarık var. Odeonda ise, güneydeki duvarlar düzgün ve ayakta.

Tiyatrodan hemen sonra, yanlarında trabzan taşları ile taş merdivenleri olan, kare veya dikdörtgen planlı, dönemin tipik taş işçiliğiyle yapılmış, Helenistik dönem evleri görülüyor.

Doğu’ya doğru gidilince, küçük bir Helenistik tapınak var. Bir podyumun üzerinde yükselen tapınak; ana salon duvarları ve dış kolonları ile, tabandaki duvar halen ayakta. Var olan mimari kalıntılardan, yapıldığı dönemde, tapınağın ön cephesinin sütunlu ve Dor tarzında olduğu anlaşılıyor.

13’ncü yüzyılın başlarından itibaren, Selçuklular, tıpkı diğer bazı kentlerde yaptıkları gibi, buraya da, küçük guruplar halinde gelir ve yerleşirler. Geleneklerine bağlı olarak; Akropolis’te, küçük ve ince duvarlı ve mazgallı bir kale inşa ederler.

Bunun yanında, Selçuklu döneminden, günümüze gelen en ilginç yapı, Akropolis’in kuzeybatı bölümündeki, kare ve kubbeli camidir.

Üst kapıdan, köye dönerken, önce mezarlardan oluşan, nekropol (mezarlık) alanından geçilir. Buradaki mezarların çoğu, basit toprak mezarlar.

Düzgün taşların ise, mezar taşı olduğu sanılıyor. Daha sonra; iyi muhafaza edilmiş bir kuleye ulaşılır. Kare planlı kulenin iki katı var ve alt kata açılan bir de kapı bulunuyor. Üst kısmında ise, siperler görülüyor.

Kulenin güneybatısındaki terasta, stadyum görülebilir. Oldukça kötü durumda. Günümüzde, geçmişten geriye, sadece batı kenarı boyunca tonozların üzerinde uzanan seyirci sıraları kalmış. Sınırları ise, belli belirsiz.

Bölgede; zamanında, muhtemelen ihtiyacı karşılayacak yeterli su kaynağı yoktu. Çünkü: Helenistik dönemden itibaren, kapalı ve açık su sarnıçlarının yapımına büyük önem verildiği hissediliyor.

Evet; tüm bunlar yanında, Sillyon antik kentinde, resmi kazıların, henüz başlamadığını öğreniyorum ve şaşırıyorum. Tam bir tarih hazinesi ve resmi kazılar başlamamış ama büyük olasılıkla gayri resmi, yani hırsızlık kazılarının her türlüsünün yapıldığını düşünmemek elde değil.

Umarım; buradan çıkarılacak muhteşem kalıntıların büyük bölümü çalınmadan, resmi kazıların yapılacağı tarih veya tarihlere kadar muhafaza edilebilir. Kalıntılar şehri, yalnızca tarih ile ilgilenenler için ilginç gelebilir.

Fakat; bulunduğu yükseklik nedeniyle sahip olduğu uzun mesafeli görüş ve manzara, gerçekten muhteşem.

Tarihe meraklı olmayanlar da, gerçekten bu manzarayı seyretmek için, burayı ziyaret etmeli. Mutlaka gelmenizi önereceğim, gerek tarih ve gerekse panoramik manzara yönünden eşsiz bir yer.

Yalnızca; girişteki, tırmanmanız gereken tatlı meyil, bir nebze de olsa size belki zor gelebilir, bunu düşünmelisiniz.

Yoksa, çıktıktan sonra, inanın tam bir tarih harikası diyar.