Antalya Onabara-Deveboynu

 

Adalya’dan güneybatıya 4 saat uzaklıkta Hurma dağının eteğindedir

Burada bulunan iki lahit yazıtında, yerleşimin adının “Onnobara” olduğu ve Trebenna’ya bağlı olduğu anlaşılmıştır.

Patara Yol Klavuz Anıtında: adı Trebenna’dan sonra okunan, Onobara Sivridağın eteğinde Gedeller köyündeki Deveboynundadır.

Adı, muhtemelen eşek (ono) ve çiftlik (baris) kelimelerinin birleşiminden doğmuştur. Yerleşimin çevresinde dağınık bulunan çiftliklerdeki lahitler  Onobara’nın merkezi yerleşimle kalmadığı yakın çiftliklerin de Onobara’ya dahil olduğu ve yakınında bulunan çiftlikleriyle birlikte tümünün Trebenna’ya bağlı olduğu anlaşılmıştır.

Bunların en büyüğü ve dolayısıyla merkezi olanı Deveboynu’ndaki yerleşimdir.

Gedeller’deki çiftlikler Onabara bölgesi içinde kalmaktadır. Hatta, tüm Gökdere Vadisinin Onobara olduğu ve merkezinin Gedeller çiftliği olduğu öne sürülür. Ancak, yine bazı araştırmacılara göre, Onobara sadece bir yerleşim değil çevresindeki çiftliklerin de adıdır. Yani, fark; merkezi yerleşimin neresi olduğudur. Ancak: kesin olan: bulunan zengin kalıntılar ve yazıt yardımıyla, Onobara’nın Gökdere Vadisi çiftlikleri olduğu, merkez yerleşimin ise Deveboynu olduğu yönündedir.

Yerleşimin bulunduğu tepenin güneyinde bulunan sınır yazıtında da Phaselis-Trebenna sınırı aydınlanmıştır. Bulgulara göre, güney sınırı Tünektepe’nin güneyi, kuzey sınırı Badırıktepe ve Belen’in kuzeyinden geçen derin vadi, Antalya düzlüğünde ise Hurma kalıntıları sınırı çizmektedir.

Hurma Çiftliğinde bulunan lahitlerdeki tabulalarda cezaların Attaleia kent kasasına yatırılması gerektiği yazar. Dolayısıyla buradan itibaren doğuya doğru Attaleia egemenlik bölgesi başlar. Miliarium Lyciae’ye göre: Onobara, bu kesimde denizle bağlantı kuran son noktadır. Thalassa’ya bağlanmaktadır. Dolayısıyla arkasındaki dağlarda üretilen ürünlerin deniz yoluyla satışa gönderildiği güzergahlardan biri olmalıdır.

Yerleşim Gökdere vadisinin doğusunda, kuzey-güney doğrultusunda uzanan Deveboynu Tepesinin güney ucunda konumlanır.

Kente ulaşım, vadi içinde kuzey güney doğrultusunda uzanarak Gedeller Köyünü Gökdere Mahallesine bağlayan orman yolu sağlar. Deveboynu tepesinin güney bitiminde, orman yolundan doğuya dönülüp, yamaca doğru hareket edildiğinde karşılaşılan ilk patika, Onobara kentine ulaşır.

Orosada’dan devam eden antik yol Miliarim Lyciae’de anıldığı gibi, Thalasa’ya varır. Denize varmadan önce yol üstündeki Dipsiz yerleşiminden geçer. Tepenin sırtı tamamen kayalık, kuzeyi ve batısı ise oldukça sarptır. Bu nedenle, tepenin yerleşime uygun olan doğu yamacı güney ucunda konumlanmıştır. Deveboynu Tepesinin batı ucunda iz veren, 2-2.5 m kalınlığındaki sur duvarları, doğu yönünde 50 m arayla iki kule ile desteklenerek kent merkezine yönelir.

 

YERLEŞİM MERKEZİNDEKİ KALINTILAR:

Kalıntılar Bizans ve Roma dönemlerine aittir. Yapı malzemeleri neredeyse tamamıyla Roma iken, yapılar son halleriyle Bizans yapımıdır. Devşirme malzemeyle yapılan 3 odalı Bizans yapısı dikkat çeker. Söz konusu Bizans yapısının güneyinde, doğu batı doğrultusunda konumlanmış 3 ayrı mekan daha vardır. Tüm bu yapıların doğu altında yamaca paralel sıralanmış başka mekanlar dikkati çeker ki, bu alan Roma yerleşim meydanı için oldukça uygundur.

Agoranın Bizans döneminde devşirme malzeme kullanılarak büyük oranda yeniden inşa edilmiş olduğu anlaşılır. Yapılan araştırmalarda 18 adet yazıtlı blok tespit edilmiştir. Merkezde 4 adet aslan ayaklı lahit podyumu, bir adet ostothek parçası, şimşek kabartmalı küçük bir altar ile yarısı ele geçen bir güneş saati diğer önemli parçalardır.

Bunların yanı sıra aynı alanda tespit edilen hafif kavis yaparak sonlanan profilli bloklar bir eksedra yapısına işaret eder. Oldukça yoğun olarak görülen diğer mimari bloklar kentin Roma dönemi yapılarına dair önemli bilgiler verir. Kentin onur yazıtlarından bazılarının, anıtsal bir giriş üzerinde konumlandığı düşünülür. Tüm yapılar Bizans Dönemi değişiklikleri geçirdiğinden ve tüm malzemeleri tekrar kullanıldığından bunların plan ve fonksiyonlarını tam olarak belirlemek güçtür. Bizans dönemine ilişkin en önemli yapı iyi korunmuş küçük bir kilisedir.

Trebenna, Onobara veya Typallia, Onobara sınır kesişme yerini belirleyen önemli bir kaya yazıtı Sivridağ’ın 1 km doğusunda Gavurbeleninde bulunmuştur. Bu yazıt iki kentin baş harflerinden oluşmaktadır. “OTO” biçimindeki yazıtta “O” nun “Onobara’yı karşıladığı kesindir. Ancak “T” harfinin Terebenna ya da Typallia ya ait olma olasılığı da vardır. Yazıtın konumuna yönelimine göre Typallia-Onobara sanır yazıtı olduğuna karar verilmiştir.

 

 

Antalya Typallia-Yarbaşçandır

Antalya merkezde Çakırlar Mahallesi bitiminden sonra, Körler Mezarlığı mevkisinde yer alan kavşaktan Çandır istikametine doğru gidildiğinde, asfalt yolun 14. km de, orman yoluna döndükten sonra 3100 m daha çok sarp bir yoldan ilerlendiğinde ilk kalıntılara ulaşılır.

Çatdibi köyü kuzey arkasında, Karabel’de konumlanan antik yerleşimin bulunduğu yere haritalarda ve ormancılar arasında “Asarlık Tepe” adı verilir.

Sarp kayalık bir tepe üzerinde kurulu küçük bir yerleşimdir.

Trebana ve Kitanaura arasındaki yol bağlantı noktasıdır. Patara Yol Klavuz Anıtından edinilen bilgilere göre; bu konu kuşku bırakmaz. Lahit yazıtları da adını doğrular.

Yerleşimin Termessos’la bir sympoliteia oluşturduğu belirlenmiştir.

 

YERLEŞİMDEKİ KALINTILAR:

Bugünkü orman yolunun çıkışı boyunca ve sırttaki düzlükte, Pisidia tipinde kalkan, yazıtlı ve kabartmalı 15 lahit dizilidir. Sağda yükselen kayalık tepe üzerinde akropol güney eteğinde de yerleşim kalıntıları izlenir.

Ana kayaya oyulu akropol girişi gibi birkaç yapı ve teras duvarları dışında, tam tanımlanabilir çok fazla yapı kalmamıştır. Yaygın bina yıkıntıları söz konusudur.

Kalıntıları bakıldığında küçük bir yerleşim olduğu anlaşılır. Akropolün ana kayaya açılı giriş kapısından tepenin  doğu yamacına kadar uzanan alanda yapı kalıntıları ve kaya alanları izlenir. Aşağı inildikçe teras duvarları ve üstlerinde yine kalıntılar görülür.

Yerleşimin tüm planı ve işleviyle saptanabilen yapısı, bütününe yakın korunmuş yapı olan Roma hamamıdır.

ROMA HAMAMI:

Akropolün güneydoğu eteğindedir. Bölgenin bilinen en küçük hamamıdır. Yapı üst duvarlarına kadar ayaktadır. Yan yana dizili 3 bölümden oluşur. En doğudaki, küçük bölüm giriştir.

Profilli dış kapı 0.73 m genişlikte ve 1.86 m yükseklikte ve ayaktadır. İç ve dışındaki menteşeler ikili bir kapı olduğunu gösterir. Bu da çok bölümü olmayan küçük taşra hamamlarında ısıyı korumak amacıyla yapılması beklenen rutin bir uygulamadır.

Bu bölümün batı yan duvarlarından ana bölüme geçilir. Dikdörtgen bölüm hamamın yıkanma bölümüdür.

Binanın köşeleri ve kapılar bloklarla örülüyken ara duvarlar moloz taşlarla örülüdür. Tonozun başladığı kotta bir sıra blok taş tüm yapıyı çevrelemekte ve bir konsol çıkıntısı oluşturmaktadır.

Binanın akropole yönelik arkası boyunca bağımsız ve güçlü bir duvar uzanır. Kaya duvar ile hamam arasında 3.30 m lik bir koridor oluşur.

Mimarisi ve planı dışında duvarların dış ve içte sıvalı olması, yuvarlak ve kare pilaeler ile ince kristalli, mavi damarlı beyaz mermer plakalar ve mermer levha parçaları yapının işlevinden kuşku bırakmaz.

Pişmiş toprak çiviler ise bu küçücük hamamın bile duvar içinden de ısıtıldığını gösterir. Yapının en önemli yanı Roma Dönemi taştan hamamları için çok özel bir örnek olmasıdır.

Genellikle büyük kent hamamlarının iyi bilindiği bu bölgede, küçük yerleşimlerdeki küçük boyutlu hamamların nasıl olduğuna bir örnektir.

ANTİK YOL

Orman yolu biterken, lahitlerin sıralandığı antik yol başlar. O bölgeden çevreye bakıldığında görülebilen kalıntıların azı düzlükte  konumlanmış, geri kalanı topoğrafya gereği yamaçlarda yerleşmiştir.

Şehir içinde yer alan tük küçük düzlük nekropol alanı olarak kullanılmış ve 15 lahit çoğunlukla bu alana yerleştirilmiştir. Yerleşimde 1 tane de khamosorion vardır.

 

AKROPOL/MEZARLAR:

Akropol kayalığının batı yüzüne açılan üç kaya mezarı bulunmaktadır. Birbirlerine benzeyen üç mezar ortak karakterdedir. Sarp kayalığın yüzündeki çok dar giriş örtü alanıyla ve küçük bir kapıyla girilen tek odadan oluşur.

İlk yan duvar boyunca ölü yatağı yapılmıştır. Arka duvar önünde ise iki ölü yatağı arasında kalan küçük boşluk bir armağan ve mezar eşyası sehpası işlevinde arada düzgünce kesilerek bırakılmıştır.

Ortada kalan kısım ise, derince bir hareket alanı çukurudur. Sivri tonozlu çatı taklidi biçiminde kesilen ana kayada, tepede ani kiriş de kayaya işlenmiştir. Kirişin ucu dışarıda mezar önü alanına da çıkarılmıştır.

Bu durumuyla mezar Lykia’dan bilinen kaya mezarı geleneğinden farklı yanlar gösterir. Örneğin: Lykia’da mezar içlerinde ahşap taklidine rastlanmaz. Dışta vardır. Burada ise tam tersidir. Dışta vardır. İçte ahşap taklidi vardır dışta yoktur. Burası kültürel olarak artık Lykia değildir.

 

KALEBAŞI-ASARLIK KALESİ

Çandır vadisinin güney yamacında, Yarbaşçandır köyünün karşısındaki yamaçta Asartepe denilen mevkide tespit edilen iyi durumdaki kale, Bizans Dönemine ait bir yapıdır.

Yarbaşçandır köyünden aşağı, vadinin dibine inildikten sonra bir köprü geçilerek karşı yamaca  tırmanılır ve orman yolundan doğuya doğru yaklaşık 1.5 saatlik bir yoldan sonra Asartepe mevkisine ulaşılır.

Bütün vadiye egemen olan bir konumdaki kalenin batı ve kuzey tarafları 100 metreyi aşan sarp uçurumlar halinde olduğundan, duvarlar sadece güney ve batı taraflarını çevrelemektedir.

Güney duvarına bitişik olarak yapılmış iki burçtan batı tarafındakinin alt kısmı sarnıç olarak yapılmıştır. Kalenin içinde ve çevresindeki yamaçlarda bulunan çok sayıdaki sırlı seramik parçalar Orta

Bizans dönemine aittir. Ayrıca çeşitli cam parçaları ve bıçak, çivi başı, cüruf gibi metal parçalar da bulunmuştur. Çok iyi durumda korunmuş olan bu kale kalıntısı, Trebenna teritoryumunda bu döneme ilişkin keşfedilen en önemli savunma yapısıdır.

 

 

 

 

 

 

Demre Beymelek

İSİON-BEYMELEK:

İlk kez Periplus Maris Magni’de “Lamyros nehrinden İsian olarak adlandırılan kuleye 60 stadiadır. İsian kulesinden de Andriake’ye 60 stadiadır.” Diye anılır.

Spratt burada anılan yerin “İsion Prygos” adıyla Beymelek olduğunu belirtir.

Bugünkü lagünün de İsion günlerinde bir köy olduğunu söyler.

Bunun olamayacağını düşünen Helenkemper ve Hild gibi bilimciler de vardır.

Müller’e göre, kalenin yapımcıları Mısır tanrılarına izafeten burayı “Tanrıça İsis’in yeri anlamında “İsion” olarak adlandırmıştır.

Myra’nın ekstra urban savunma sistem ve yapılarının tamamı Helenistik Döneme tarihlenir.

Myra vadisi boyunca, Beymelek’ten Gürses’e kadarki yakın alanda Myra’nın güvenlik sistemini oluşturan kuleler, uç kaleler bulunmaktaydı.

Korunma taktiklerine bağlı ilişkileri ve yapım parçaları olarak yol kontrolü için, hem de yerel bir egemenin kendisini, arazisini ve ürününü korumak amacıyla inşa edilmiştir.

Tehlike anlarında, birbirlerini gören bu kulelerden hızlı bir haberleşme ağının kurulduğu da anlaşılmaktadır.

İsion kuleleri de bu dönemde muhtemelen MÖ 2 nci yüzyılda bir garnizon gibi yapılmış ve Roma döneminde de yine yol kontrolü için kullanılmıştır.

Savunma sisteminin varlık nedeni: Myra’nın savunulması, teritoryal toprak egemenliğinin korunması, yol ağının korunması, tarımsal üretimin ve üretim alanlarının korunması, ticaretin ve halkın korunmasıdır.

İsion’daki korumalı çiftliğin mimari yapılanması teknik ve planlamada Helenistik kulelere çok iyi bir örnek sunar.

Bosajlı bloklarla isodomik tarzda örülmüştür.

Doğu-batı doğrultusunda uzanan kademeli ana dikdörtgen bir plana oturtulan kule, kuzey ortada ve batı sondaki birer kuleyle desteklenmiştir.

Kuleler 3 katlıdır ve çoğunlukla korunmuş olarak günümüze ulaşmıştır.

Kırma çatıyla örtülmüş olması gereken kulelerin arasında kalan geniş avlu 2. Kata kadar yükselmektedir.

Kalenin ana girişi güney taraftan, doğrudan avluyadır.

Avlu tarafı üç katlı olduğu halde, arazinin eğimi nedeniyle kulelerin 2. Katına denk gelmektedir.

Kulelerin içerisinde de ahşap kat konstrüksiyonlarına ilişkin kiriş yuvaları ve konsollar gibi tüm izler görülebilmektedir.

Her katta ışıklandırma pencereleri bulunur.

Kalenin doğu yamacında başka yapıların duvarları görülür.

Kalenin çevresinde, özellikle de batı yanında yoğunlaşan zeytinyağı işlikleri bulunur.

En az 10 adeti görülebilin, ana kayaya oyulu işlikler buradaki çiftlikte yüksek kapasitede bir zeytinyağı üretimi olduğunu kanıtlar.

Kuzey kulesinin içinde ana kayaya oyulmuş olan büyük sarnıçta buradaki yaşamın ve üretimin örgütlenme modelinin açıklanmasında büyük kattı verir.

Kuzey taraftan gelen büyük kanal bu sarnıca yüzey sularını yönlendirmek için yapılmıştır.

Kale ve çevresindeki mimari kalıntılar, buranın oldukça önemli, korunaklı bir çiftlik olduğunu, muhtemelen yakınındaki köy yerleşiminin korunaklı merkezini oluşturduğu ve Helenistik dönemde Myra antik kentinin doğu egemenlik sınırında bir uç kalesi olduğunu göstermektedir.

Bizans dönemine ilişkin herhangi bir ize rastlanmamıştır.

Roma döneminde de kullanılmış olduğu anlaşılır.

Helenistik dönemde bu korunaklı kuleli konakların sahipleri olan zengin feodal beyler muhtemelen buradaki dar olanaklı ve kimsesiz kırsalda kalmıyorlardı.

Myra’daki daha rahat evlerinde kalıyorlar ve buraya da bir kahya bıraktığı düşünülebilir.

Roma Döneminde de zaten bu tür kuleli çiftlikler çok az görülmektedir.

Olanların da aynı durumda idare edilmiş olduğu düşünülür.

Beymelek adının kaynağı olduğu düşünülen Selçuklu Emiri Beğ Melek’in söz konusu olduğu Beylikler döneminde ise Türkler’in burayı kullandığına ilişkin bir iz görülmemiştir.

Oysa Myra Akropolündeki Orta Çağ kullanımı izlenmektedir.

 

YUKARI BEYMELEK:

Yukarı Beymelek, hem antik yerleşim hem de geleneksel Türk yerleşimi dönemlerinden kalma kalıntılarıyla dikkat çeker.

Beymelek’deki asıl antik yerleşim kalesi Yukarı Beymelekte’dir.

İsion ile bağlantılı görülmektedir.

Eski Beymelek (Yukarı Beymelek) içinden geçen yollar ve devamında yaya yürüyüşüyle ulaşılır.

Doğu-batı yönünde uzanan yaklaşık 150 m uzunluğunda hilal biçimli bir tepe üzerinde bulunur.

Denizden 600 m yükseklikteki tepenin kuzey tarafı sarp kayalıklardan oluşur.

Daha yayvan olan güney eteklerde yoğun konut kalıntılarına rastlanır.

Tepenin en yüksek yeri olan ortasında üçgenimsi doğal yapı koruma duvarlarıyla çevrelenmiştir.

İç kalenin girişi, güney taraftan, 10’dan fazlası sayılabilen kaya basamaklarıyla verilmiştir.

Çevresinde ikinci bir koruma duvarı olduğu yer yer kalıntılardan anlaşılır.

Doğal su kaynağı olmadığından kaledeki su ihtiyacı 10’a yakını görülebilin sarnıçlarla karşılanmıştır.

Kalenin batı ucunda bir Bizans kilisesi bulunur.

Kalenin güney yüzünün doğu kesiminde ilk teras duvarından sonra lahitlere rastlanır.

Kuzeye doğru 4 tanesi sayılabilmektedir.

Kalenin güneyinde tarım alanları görülür.

Burada Beymelek’in Türk yerleşiminden kalabilen geleneksel mimarlık örneklerini de anmak gerekir.

Yukarı Beymelek’te yokuşa çıkan toprak yol boyunca yerleşmiş olan yaklaşık 50 evden oluşmaktadır.

Erken Cumhuriyet döneminde, önceden burada alaçık çadır gibi geçici konutlarda yaşayan Türkler, bu yerel geleneksel yapıları inşa ederek yakın zamana kadar da kullanmışlardır.

Bazılarında hala yaşayanlar vardır.

Denizden yaklaşık 200 m yüksekteki Beymelek yamaçlarındaki harika doğal doku içinde birbirini kesmeyecek kotlarda ve açılarda, lagüne bakacak biçimde yerleşmiş evler, yerleşimin doğadan ortak yararlanma üzerine kurgulandığını gösterir.

Az sayıdaki ev iki katlı ya da birden fazla odalıdır.

Duvarlarında ise yüklükler ve boy düzeyi üstünde raflar bulunmaktadır.

Bir kapıyla girilen tek odayı 1-2 pencere aydınlatıp havalandırır.

Pencerelerde cam yoktur.

Ahşap kanatlar açıldığında arkada yarıya kadar yükselen ahşap korkuluk bulunmaktadır.

Bu tek oda, tuvalet ve banyo gibi ihtiyaçları dışında, ailenin tüm ihtiyaçlarını karşılar.

Aynı odada yemek pişirilip yenmekte, oturulmakta ve yatılmaktadır.

Her evin yanında ya da önünde bir sarnıç vardır.

İnşaat malzemesi taş, çamur ve ahşaptır.

Arada çok az antik devşirme malzemeye de rastlanır.

Bu malzeme yaşlıların anlattıklarına göre Yukarı Beymelek antik yerleşiminden taşınmıştır.

Toprak düzdamla örtülmüştür.

Taşınan beyaz toprakla katlanıp silindirik taşla sıkıştırılarak her yıl evlerin damları yenilenmektedir.

Bugün kısmen beton direklerle ve çatıyla, özü bozan bir dönüşün geçirmektedir.

Çoğunlukla terk edilmiş ve bazıları harabe olmuş bu özel yerleşim korunmalı ve değerlendirilir.

Üstelik geleneksel mimarlık eserlerinin neredeyse hiç kalmamış olduğu Demre için örnek bir yerleşimi, elde kalabilen son konutlarla temsil etmesi açısından önemlidir.

Bu bölge henüz sit alanı olmadığı gibi evler de tescilli değildir.

Korunmuş olmaları sadece yerel duyarlılığa bağlı gerçekleşmiştir.

 

BELOS-BELEN TEPESİ-BEYMELEK:

Demre Beymelek sınırları içindedir. Antik çağda Myra-Finike arasındaki ulaşım yolu üzerinde, Myra’ya 10 km uzaklıktadır. Beymelek’ten gelen ve zikzaklar yaparak yamaca tırmanan antik yol, Belos’a ulaşmakta, sonra da Bondo üzerinden Finike’ye ulaşmaktadır.

Tepede küçük bir klasik kale vardır. Kalenin doğu eteklerinde de konutlar ve sarnıçlar gözlenir. Konutlar oldukça iyi korunmuştur. Bu kalıntılar arasında bir de kilise bulunur.

Yerleşimin mezarlığı, kuzeyden kente bağlanan yolun iki yanı boyunca düzenlenmiştir. Roma döneminde karakteristik olan yol boyu mezarlığıdır. 12 lahit bulunduğu anlaşılmaktadır. Lahitlerin ikisinde yazıt bulunur. Yazıtta ne yazık ki yerleşim adı geçmez. Mezar cezasının kutsal kasaya ödeneceği yazar.

Lahitler dışında nekropol uzağında bir de kaya mezarı bulunmaktadır. Belos çevresinde bazı küçük çiftlik kalıntıları da vardır.

 

BELEN KULELİ ÇİFTLİK VE KIRSALDA EŞKİYALIK

Geyikbayırı Beldesini Feslikan Yaylasına bağlayan asfalt yolun, Antalya’dan 26. km de, kuzeye yönelen orman yolundan 1.3 km sonra Belen’e varılır. Doyran Vadisinin güneyinde, doğu-batı doğrultusunda uzanan ağaçlık bir tepe üstünde bulunan Belen, tüm çevre kentlerini görebilecek konumdadır. Doğuda: Neapolis, güneyde Sivridağ/Trebenna, kuzeybatıda Kelbessos ve kuzeyde İn Önü’yü görür.

Tepenin güneydoğu eteklerinde ve güneyindeki büyük tarım düzlükleri, günümüzde hala kullanılmaktadır.

Tepenin kuzey kesimi sarp kayalıklardan geçit vermez. Güney kesimi ise tarım arazilerine doğru, topoğrafyaya bağlı olarak 3 ana terasla kademelendirilmiş, bu teraslara birbirlerine bağlı yapılar yerleştirilmiştir.

Roma İmparatorluk döneminde sağlanan güvenlik nedeniyle savunma amaçlı kalelere/birimlere ihtiyaç kalmadığı yaygın bir görüştür. Çok sayıda Klasik, Helenistik ve Bizans dönemleri savunma yapısının ele geçtiği Lykia, Pamphlia, Kilikia gibi bölgelerde Roma Dönemine ilişkin, bu konuda fazla bulgu olmayışı, bu durumu destekler.

EŞKİYALIK DÖNEMİ:

Özellikle Augustus ile birlikte planlı bir şekilde yapılan yollar, askeri koloniler ve ekonomik önlemlerle İmparatorluğa huzur ve güven hakim olmuştur. Güvenli yaşam kısa sürmüş, 3. yüzyılın ortasından sonra savaşlar ve salgınlarla İmparatorluk düşüşe geçmiştir. Bunun sonucunda eyaletlerde karışıklık ve başkaldırılar başlar. Özellikle kentlerin uzağında bulunan kırsal bölgelerdeki küçük birimlerde yerel güvenlik sorunu artar. Özellikle MS 3. yüzyılla birlikte artan güvensiz ortama, büyük kentlere gücü yetmeyen eşkiyalar genelde gözden uzak, küçük yerleşimlere zarar vermekteydi.

Belen ve Kelbessos çiftlikleri arasındaki derin Doyran Vadisinin iki yakası boyunca bugün görülmeyen kırsal yollarda, askerler, köylüler, seyyahlar ve tüccarlar geçmiştir. Aynı yollarda tarım alanlarında elde edilen hasat, çiftliklerdeki depolara ve çiftliklerin ihtiyaç fazlası da oradan bağlı olduğu, Trebenna gibi kent merkezlerine taşınmıştı. Eşkiya ve çapulculara da yol veren bu yollar, tehlikeyi de beraberinde taşıyordu. Bu güzergahlar boyunca uygun yerlerde konumlanmış bulunan irili ufaklı yerleşimler, teritoryumdaki arazilerin ekilip-biçilip değerlendirilesi konusunda önemli rol oynuyordu. Bunlardan tahrimatlı olanların özellikle ve sadece Lykia-Psidia sınırını oluşturan vadi boyunca dizili olanların ise birincil tarım işlevi ötesinde ulaşım ağının kollanmasında da rol üstlenmiş olmaları muhtemeldir.

Helenistik dönem örneklerinin iyi bilindiği Lykia’nın çok bilinmeyen Roma dönemi kırsal güvenliğinin nasıl olduğu konusu bu bölgedeki bulgularla biraz daha aydınlatılmıştır. Roma İmparatorluğuyla birlikte değişen siyasi yapının yerel güvenlik sorunlarını çok değiştirmediği benzer kaygılarla yerleşim ve çiftliklerin benzer savunma unsurlarıyla tahkim edildiği anlaşılmaktadır.

 

KULE:

Tepenin merkezinde iyi korunmuş bir kule bulunur. Kulenin yöneldiği doğu kesimde yapılar uzanır. Tamamı, doğu, güneydoğu cephelidir. Kule ile batısındaki tek hacimli büyük dikdörtgen yapı arasındaki geniş düzlük güneyde, girişlerin de bulunduğu doğu-batı doğrultulu bir duvarla sınırlandırılmıştır. Kesme taş bloklarla örülen duvarda kapı söveleri halen görülmektedir.

Kalıntıların bulunduğu tepenin en yüksek noktasına, ana kayadan düzleştirilmiş bir platforma yerleştirilmiş olan kulenin genişliği 6.10 m, uzunluğu ise 6.25 m dir. İki katlı olduğu açıkça anlaşılan kule, alt katta tek hacimden oluşur. En çok 5 m yüksekliğe kadar korunabilmiş duvarların tamamı büyük kesme taşlarla örülüdür. Güneydoğu duvarının ortasındaki kapının lentosu ve söveleri büyük tek bloklardan oluşmaktadır. Sövenin iç ve dışında görülen silindirik mil yuvaları ve kilit yuvaları kapının hem içte hem de dışta kanada sahip olduğunu gösterir.

Çevresindeki dokudan bağımsız değerlendirildiğinde kulenin benzerleri bölgede bulunmaktadır. Kelbessos Çiftliğindeki kule ve Lyrboton Kome kulesi buna örnektir. Kulenin kendi yapısallığı ve taş işçiliği Roma dönemin kuleleri ve diğer yapılarıyla benzerdir.

Trebenna, Neapolis ve Kelbessos çevresindeki yerleşimlerde, Doyran Vadisinin iki kıyısında bulunan iki örnek dışında, başka bir çiftlik kulesinin bulunmaması dikkat çekicidir. Bunun nedeni, Doyran Vadisinin dağlardan düzlüğe inen ana güzergahı oluşturmasıdır. Ve dağ eşkiyasının en hızlı iniş-çıkışı sağladığı bu güzergahta bulunan Moryer, Şehit Beleni, Badırık Tepe gibi yerleşimlerin diğerlerine göre savunmalı yapılmış olmasının nedeni bu olmalıdır. Çevredeki yerleşimler içerisinde sur duvarı bulunan savunmaya yönelik bir dağ kalesi niteliğindeki Kelbessos’un da tüm vadiye egemen bu noktada bulunması savunmalı diğer yapıların aynı hatta bulunmalarının tesadüften öte bir anlam taşıyabileceğini gösterir.

TÜNEL

Kulenin, bölgede benzeri olmayan en özgün yanı, arka duvarı dibinde yer altından giriş/çıkış veren gizli bir geçittir. Kule içinde dar başlayan (0.55 m) yer altı tüneli, batıya-dışa doğru 3.80 m ilerler ve kule içinden 2 m kadar aşağıya inmiş olur. Basamaklı tünelin yüksekliği 0.84 m dir. Gizli geçidin kule içindeki başlangıcının kapılı olduğu lento ve sağ sövedeki kilit ve mil yuvalarından anlaşılmaktadır. Gizli bir kaçış tüneli olduğu rahatlıkla öne sürülebilir. En azından bu tünelin normal, günlük ihtiyaçlara yönelik yapılmamış olduğu kesindir.

 

MEZAR ODASI:

Yerleşkenin ortasında, kulenin hemen doğu önünde, 2.45 x 2.80 m ölçülerinde dikdörtgen planlı tonozlu mezar odası vardır. Bu mezar, Belen’in asıl egemeninin mezarıdır ki kulenin tam önünde ve yapıların odağında ayrıcalıklı olarak yerleştirilmiştir. Kompleksin doğu ucunda konut kalıntıları devam eder.

DEPO YAPISI:

Kulenin 18.50 m kadar batısındaki bir düzlükte depo yapısı vardır. 400 metre kare avlusu, kuleyle ve duvarlarla çevrelenmiştir. Avludan açılan kapısı doğu yönde kule tarafına bakmaktadır. Yapıda pencere izine rastlanmamış olması güvenliğe bağlı bir uygulama gibi görünür. Yapının iki katlı olduğunu gösteren bir bulguya rastlanmamıştır.

 

ŞARAP İŞLİĞİ:

Alanın güneybatısındaki kayalıkta, ana kayaya oyulmuş yamuk dikdörtgen formlu ezme teknesiyle bir işlik görülür. Açık alanlarda ana kayaya oyulmuş ezme/pres teknesine sahip işliklerin şarap üretimine yönelik oldukları saptanmıştır. Belen işliğinde trapetum ve orbis gibi zeytinyağı işliklerinde kullanılan elemanların bulunmaması, işliğin şarap üretiminde kullanıldığını gösterir. Bölgede genellikle silindirik formlu ağırlık taşlarında karşılaşılan taş ağırlığa bağlı vida preslerine yeni bir örnek daha eklenmiştir. Şarap işliğinin ana kayaya oyulmuş toplama kabı, bölgedeki örnekler içinde en büyük olanıdır. Dolayısıyla üretim kapasitesi yüksek bir işliğe sahip olan Belen yerleşiminin buna paralel çevresindeki oldukça geniş tarım alanlarına egemen olduğu anlaşılır. Yerleşimin güneyindeki geniş tarım düzlükleri ile etrafındaki yamaçlar bu beklentiyi destekler. En yakınındaki benzer örnek Kelbessos yamacında bulunmuştur.