Macaristan Budapeşte Tuna nehri ve köprüler

Macaristan Budapeşte Tuna nehri ve köprüler

Macaristan Budapeşte Tuna nehri ve köprüler; Tuna nehri; Almanya’nın güneyinden doğuyor ve Karadeniz’e  dökülüyor.

Uzunluğu: 2779 km. Toplam: 10 ülkenin sınırları içinden geçiyor.

Nehir taşımacılığına çok uygundur. Hollanda’dan Ren nehrinden başlayan seyahat kanalları geçişleri ile, Tuna üzerinden Karadeniz’e kadar seyahat ediliyor.

Yazın buharlaşma ve kuraklık arttığında, suları azalır. Kışın ve ilkbaharda ise suyu fazlalaşır. Nehir yatağından çevreye yayılır.

Bu durumda, bir deniz görüntüsü alır. Nehrin ortalama genişliği: 400-500 metre olmasına rağmen, bazı yerlerde, 1200 metreye ulaşır.

Macaristan Budapeşte Tuna nehri ve köprüler

Tuna nehri üzerinde: Budapeşte şehrinde, üç tane ada bulunuyor. Bunlar: Tuna nehrinin en büyük adası: Csepel-sziget (Csepel adası), Hajoyari-sziget ve Lupa-sziget adalarıdır.

Tuna nehri konusunda burada size bazı bilgiler vermek istiyorum. Hani, bir türkü var, “Tuna nehri akmam diyor” şeklinde dizeleri olan. Burada elbette Tuna nehri akıyor, ama uzaktan baktığınızda, nehrin aktığını fark edemiyorsunuz, Tuna’nın bu güzel şehri terk etmek istemediğini düşünüyorsunuz bir an.

Diğer konu

Mavi Tuna. Evet, Tuna nehrine baktığınızda, mavi renk görmek mümkün değil, alenen kahverengimsi bir rengi var. Bunu Macarlara sorduğunuzda, çok ilginç bir yanıt veriyorlar. Macarlar diyorlar ki “Tuna nehri, yalnızca aşık olanlara mavi görünür”

Yanınızda, eşiniz, sevgiliniz varsa, buyurun bu cevabı değerlendirin, siz Tuna nehrini mavi görmüyorsanız, demek ki aşık değilsiniz, yanınızdakine bunu nasıl izah edeceksiniz.

İşte böyle, Tuna nehri. Bu nehir üzerinde, 9 tane köprü var. Bunlardan: 7 tanesi trafiğe açık. Diğer 2 tanesi ise kapalı.

Bu köprülerden en ünlüsü: Lanc Hid yani Zincirli köprüdür. Bir diğer adı: Aslanlı köprü. Bu köprüde bazen, özellikle Cumartesi akşamları, trafiğe kapatılıyor.

Macaristan Budapeşte Tuna nehri ve köprüler Szecsenyi Lanchid

SZECSENYİ LANCHİD (ZİNCİRLİ KÖPRÜ)

Köprü: şehrin ilk köprüsü. Aslanlı köprü de deniliyor. Zincir köprü ismini ise: birer gerdanlığı andıran asma zincirlerinden alıyor. Uzunluğu: 380 metre. Genişliği ise; 16 metre.

Macaristan Budapeşte Tuna nehri ve köprüler

1839-1849 yılları arasında yapılmıştır. Ancak: Tuna nehri üzerindeki tüm köprüler gibi, bu köprü de,  II. Dünya Savaşı sonrasında yıkılmış, ancak 1949 yılında, eski planlarına sadık bir şekilde tekrar inşa edilmiştir.

Macaristan Budapeşte Tuna nehri ve köprüler

Buda tarafına geçen, en eski ve en ünlü köprü, zincirli köprüdür. Buda kalesinin üzerinde bulunduğu tepenin (Varhegy) altında biter. Köprü, yaz döneminde hafta sonlarında trafiğe kapatılır ve çevresinde etkinlikler düzenlenir.

Macaristan Budapeşte Tuna nehri ve köprüler

İki başında da, her bir ayağın üzerinde, aslan heykelleri var. Peşte yakasında: günümüzde “Four Seasons Hotel” olarak hizmet veren “Gresham Sarayı”na, Buda yakasında da, tepeden aşağı mağrur bakan “Kraliyet Sarayı”na açılıyor.

Gündüz hantal bir görüntü verse de, gece karanlık olup ta ışıklandırıldığında muhteşem bir manzara ortaya çıkıyor. Bu yüzden: şehri tanıdan tüm broşürlerde, bu köprünün gece ışıklandırılmış görüntüsünün resmi kullanılıyor.

Köprü ilk yapıldığında

Mimarı İngiliz William Clark : eğer köprü bittiğinde bir hata olursa, kendini öldüreceğini söyler. Bu sözünün ağırlığı ile, köprüyü hatasız yapmaya gayret eder. Gün gelir, köprü biter ve tüm halk tarafından incelendiğinde, köprüde hiçbir mimari ve statik hata bulunmaz.

Ancak, bir çocuk, en büyük hatayı, daha doğrusu eksikliği görür ve kendi üslubu ile söyler. Aslan heykellerini yapan bir heykeltıraş, aslanların dillerini yapmayı unutmuş. Köprüyü süsleyen aslanların dili yoktur.

Çocuk, aslanların dillerini yutup yutmadıklarını sorar. Bunun üzerine, aslan heykellerinin dillerinin bulunmadığı görülür ve bunun üzerine, köprüyü yapan mimarın sözlerini hatırlayan heykeltıraş, Tuna nehrine atlayarak, intihar eder.

Bu köprü: bazen, araç trafiğine kapatılıyor. (benim zamanımda, Cumartesi günü akşamı idi) Bu akşamlarda, köprünün üzeri panayır yeri gibi oluyor. Köprünün iki tarafından konserler, köprü üzerinde yiyecek-içecek ve hediyelik eşya satıcıları doluşuyor. Caddenin kenarına konulan masalara oturup bir şeyler yiyip içebiliyorsunuz. Bu da size yorgunluğunuzu unutturacaktır.

Macaristan Budapeşte Tuna nehri ve köprüler Liberty Bridge

 LİBERTY BRİDGE

1894 yılında inşa edilmiştir. 1896 yılında, İmparator Franz Joseph tarafından açılmıştır. Köprünün inşaatı: çelik bir kemer kombinasyonudur. Asma köprü gibi görünür.

Macaristan Budapeşte Tuna nehri ve köprüler Petöfi Köprüsü

PETÖFİ KÖPRÜSÜ

Köprü: ismini: ünlü Macar Şairi ve İhtilalcisi Sandor Petöfi’den almıştır. 1933 yılında yapımına başlanan köprü 1937 tarihinde bitirilmiştir. Ancak, şehirdeki diğer köprüler gibi, bu köprüde, II. Dünya Savaşı sonunda, Alman askerleri tarafından, geri çekilirken bombalanarak imha edildi.

Bunun üzerine, Sovyet ordusu, buraya geçici bir köprü kurdu. Daha sonra ise, 1950-1952 yılları arasında, köprü yeniden inşa edildi. Köprünün yeni açılışı: 1952 yılına rastlar.

Macaristan Budapeşte Tuna nehri ve köprüler

Köprünün Buda tarafındaki ayağına kurulmuş “Zöld”: Avrupa’nın önde gelen açık hava diskolarındandır. Burada: her gece canlı pop, rock ve elektronik müzik dinleyebilirsiniz. Ancak, yaz aylarında açık.

Burada, 2 katlı bir dans pisti de var. Köprünün yine Buda tarafında, Cafe Del Rio isimli bir eğlence mekanı var. Burası da, genç ve kalabalık ziyaretçileri buraya çeker. Dans, içki, yemek sunuluyor. Her gece, binlerce insan kulübe geliyor.

Buranın müşterilerinin çoğu üniversite öğrencileridir. Çünkü: köprünün Goldman György ter denilen ayağında: Budapeşte Teknoloji ve Ekonomi Üniversitesi kampüsü var. Uzunluğu: 514 metre ve genişliği ise: 25.6 metredir.

Macaristan Budapeşte Tuna nehri ve köprüler Elizabet Köprüsü

 ELIZABET KÖPRÜSÜ

1897-1903 yılları arasında yapılmış. Tamamlandığında, dünyanın en uzun asma köprüsü imiş. Adını: İmparator Franz Joseph’in eşi Macaristan’ın kraliçesi Elizabeth’den almış. Çok sevilen bu kraliçe, trajik şekilde suikaste kurban gitmiş. Köprünün, Buda tarafındaki küçük bir bahçenin ortasında kraliçenin bronz heykeli bulunuyor.

Macaristan Budapeşte Tuna nehri ve köprüler

II. Dünya Savaşında, diğer köprüler gibi yıkılmış ve 1964 yılında yeniden inşa edilmiş. Sonuçta: Budapeşte’nin en yeni ve en zarif köprüsü olarak öne çıkıyor.

Tuna nehrinin en dar kısmında yapılmış.

Uzunluğu: 290 metre. Bu köprünün özel aydınlatması: ünlü Japon aydınlatma tasarımcısı Motoko İshii tarafından yapılmış, maliyetler ise Japonya tarafından karşılanmıştır.

Kar beyaz rengi nedeniyle, Budapeşte’nin en zarif köprüsü olarak biliniyor.

Macaristan Budapeşte Tuna nehri ve köprüler Margitsziget Adası

MARGİTSZİGET ADASI (MAGRİT ADASI)

Peşte yakasından, Magrit köprüsü ile karaya bağlanan bir ada konumunda. Magrit ve Arpad köprüleri arasında kalıyor. Yürüyerek, 20 dakikada gitmek mümkün. Tuna nehrinin kenarındadır.

Günümüzde, burada, bir spor tesisi, ilköğretim okulu, olimpik yüzme havuzu, bol sinek üremesine neden olan nilüfer çiçekleri ile bezeli Japon bahçesi ve otel bulunuyor. Bu otel: Grand Danibius Oteli. Bütçesi uygun olanların kalması için, şiddetle tavsiye ederim.

Tüm bunların yanında: bir de yüksek su kulesi var. Bu kule: 1911 yılında yapılmış ve UNESCO tarafından koruma altına alınmış.

Adanın bir bölümünde: gezinmek için ilginç bir araç var. Carriage, bringo coach denilen Açıkhava, araba modeli bir tür bisiklet. Newyork, Central Park’daki gezinti bisikletleri gibi.

Halka açık bir ada. Uzunluğu: 2.5 km. Ada boyunca: bisiklet kiralayıp, bir gezinti yapabilirsiniz. Bu adada: bol ağaçlı bir park var. Yeşillikler içinde bir yer. Burada: hafta sonları piknik yapılabiliyor.

Macar halkı spor yapmaya düşkün. Özellikle parklarda, koşu yapan insanlar göreceksiniz. Magrit adasının koşu parkutu: 5 km. uzunluğunda.

Budapeşte’de bulunduğunuz dönem

Yaz mevsimi ise: adanın ortasındaki devasa havuza girebilirsiniz. Şehir halkı, burada havuz kenarında güneşleniyor. Sere serpe çimlere uzanıyorlar, güneşleniyorlar.

Hatta:  sonbahar mevsiminde ; adada, meşhur Sziget Müzik Festivaline gidebilirsiniz. Evet, bu adada, her yıl, Doğu Avrupa’nın en büyük rock-elektronik müzik festivallerinden biri düzenleniyormuş.

Ada hakkında bir söylenti var. “ Kral IV.Bela, ülkesinin işgal edilmesinden usanmış ve işgal biterse, ilk doğan çocuğunu, bu adada bir manastır yaptırarak din işlerine adayacağına dair, kendi kendine söz verir.

Ülkesi işgalden kurtulduğunda, kralın, Margit isimli bir kızı olur. Ve söz verdiği gibi, manastır yaptırıp, kızını buraya kapatır.

Ancak: Margit, çok genç yaşta, bu manastırda ölür. O günden sonra: adanın ismi Margit adası olarak anılmaya başlanır. Sonraki yıllarda: Osmanlı işgali sırasında, buradaki manastır yıkılır.

Macaristan Gezilecek yerler

Macaristan Gezilecek yerler BALATON GÖLÜ

BALATON GÖLÜ

Macaristan Gezilecek yerler; Budapeşte’ye 15 dakika uzaklıkta. Kelime anlamı: çamurlu göl. Macaristan denize kıyısı bulunmayan bir ülke olduğu için, göl, bazen Macar Denizi olarak da adlandırılıyor. Her şeyi ile, minyatür bir Akdeniz. Ayrıca: Avrupa’nın en geniş gölü unvanına da sahip. Uçtan uca uzunluğu: 77 km. Genişliği ise: 4 ile 14 km. arasında değişmektedir. Deniz seviyesinden yüksekliği: 104 metre.

Macarlar tarafından, yaz aylarında tercih edilen bir yer. Tatil bölgesi. Gölün Siofok ile Fonyod arasındaki güney sahili: şık otel ve tatil merkezleriyle dolu. Suyunun sıcaklığı, yüzmeye elverişli. Yaz aylarında, göl suyu: 25 derece. Bu özellikleri nedeniyle, göl çok fazla sayıda turist çekiyor. Gölde, yüzmenin yanında, balıkçılık, yelkencilik ve diğer bazı su sporları da yapılıyor.

Kuzey bölümü ise, tarihi eser ve doğal güzellikleriyle dikkati çekiyor. Özellikle, Tıhany yarımadası, tarihi öneme sahip bir alan.

Kışın ise, göl buz tutuyor. Buz kalınlığı: 15 cm. kadar ulaşabiliyor. Bu dönemde de; buz tutmuş göl yüzeyinde, buz pateni ve kızak kayma etkinlikleri yapılabiliyor.

Gölün hemen yanında: Sarmellek Havaalanı var. Birçok ülkeden, bu havaalanına doğrudan uçuşlar düzenleniyor.

Macaristan Gezilecek yerler Baja

BAJA

Burası, günümüzde tatil ve spor merkezi olarak biliniyor. Petöfi ve nagy Pandur adalarındaki kumsallar: yüzmek için çok güzel yerler. Burada: görülecek yerler arasında: ıstvan Türr Müzesi, Istvan Nagy Galerisi, Bunyevac Köy Evi var.

Macaristan Gezilecek yerler Sopron

SOPRON

Burası: kırmızı şaraplarıyla ünlü bir şehir. Avusturya sınırında bulunan şehir: 1920’li yıllarda yapılan referandum ile, Macaristan sınırlarına katılmış. Şehir: II. Dünya Savaşında tamamen yıkılmış. Yeniden kurulması, yaklaşık 50 yıl sürmüş.

Meydanları: gotik yapılarla çevrilmiş olan bu ortaçağ şehrinde, Liszt Ferenc Müzesi oldukça zengin. Macarlar yerleşmeden önce, buraya yerleşen Romalılar, yaklaşık 400 yıl kalmışlar. Macarlar: özgün Roma surlarını güçlendirerek, kale inşa etmişler. Dolayısı ile: kalenin içindeki iç şehir: çok sayıda kapı ile korunmuştur. Buradaki yangın kulesi (FO ter) kentin bir sembolü durumundadır. Kule: Roma kapısı üzerine, 16.yüzyılda yapılmıştır. 61 metre yüksekliğindedir. Gözcü olarak hizmet vermektedir. Bugün müze olarak kullanılan: The Old Synagog: Avrupa’nın en büyük Yahudi anıtları arasında yer alıyor.

Budapeşte’den tren ve otobüs seferleri ile gidilebiliyor.

PEYÇ

Tuna ve Drava nehirleri yakınlarındaki Meçek Dağı eteklerinde kurulu, 2000 yıllık bir kent. Budapeştenin 200 km. güneyinde. Akdeniz iklimi ve ünlü bir üniversite kenti. Macaristan’ın ilk üniversitesi: 1367 yılında, burada kurulmuş. Akdeniz ikliminden dolayı Peyç’de: orkide, kayısı, erik, armut, şeftali, ceviz, badem, incir ve en önemlisi üzüm yetiştiriliyor. Evliya Çelebinin anlatımlarına bakılırsa: “Peyç armudunun 170 türü yetiştiriliyormuş. Kendisi Peyç’de bir beyin konuğu iken, 42 değişik armut yemiş.” Bölgede, ünlü “Kadarka” şarabının adı, Üsküdar’dan (Skadar) geliyor.

Peyç: 1543-1686 yılları arasında, Osmanlı egemenliğinde kalmış. Pecuy olarak anılıyor. Osmanlı tarihinde, biraz da, burada doğmuş olan tarihçi İbrahim Peçevi (1574-1650) ile ünlenmiş. Bir ara, Macaristan’ın eski başkenti Szekesfehevar’da valilik yapan İbrahim Peçevi’nin eseri “Peçevi Tarihi”, Osmanlıların 1520-1640 yılları arasındaki dönemini kapsıyor.

Osmanlılar egemenliğinde kent, Ortadoğu havalı bir ticaret merkezine dönüşmüş.

Osmanlılar, kenti aldıktan bir süre sonra, ana meydanına: Aziz Bartolomeo Kilisesi’ni yıkarak, Gazi Kasım Paşa Camisini yapmışlar. Ancak, kenti terk ettiklerinde ise, cami yine kiliseye çevrilmiş. Ancak: mimari özellikleri tamamen yok edilir.

Ancak: 1950 yılında yapılan restorasyonda: Macarlar geçmişlerine saygı yaklaşımı içinde, binadaki Barok ekleri kaldırırlar ve binaya yeniden Osmanlı kimliğini kazandırırlar. Şu anda: Peyç kentinin ana meydanına damgasını vuran; Osmanlı kubbeli yapının üzerinde, hilal ve haç bulunuyor. Barışsever dünya halkları için, önemli bir görüntü.

Evet, üniversite kenti olması nedeniyle, Peyç kentinin genç bir nüfusu var. Geç Barok, Neo-Rönesans, Neo-klasik yapılar tüm kenti sarmış. Eski kentin surları ile burçları hala ayakta. Kentteki, 100 metrelik Kaptalan Sokağında, 5 tane müze bulunuyor. Bu müzelerin hemen yakınında da: ünlü Çontvari Müzesi bulunuyor.

Bu müze hakkında bir söylenti var. Şöyle ki: Çontvari’nin ölümünden sonra, Paris’te açılan sergisini gezen Picasso: içeride bir saat yalnız bırakılmasını istemiş ve sonra sergiden çıkarken “Yüzyılımızda, benim kadar büyük bir ressam olduğunu bilmiyordum” demiş. Yani: bu Müze, sanatseverler için mutlaka çok hoşa gidecek eserleri barındırıyor.

Peyç şehrine damgasını vuran yapı malzemesi: seramik. Çatılar: seramikle kaplı, heykeller, çeşmeler seramikten. Kentte; 1868 yılında açılan fabrika, Peyç Jolnay Seramiği ile çok ünlenmiş. Seramik üretiminden dolayı, Peyç ile Kütahya kardeş kent olmuşlar.

Kanuni Sultan Süleyman

ZİGETVAR

Peç şehrinin, 33 km. batısındadır. (25-30 dakika uzaklıkta) 1566 yılında, Türklerin yaptırdığı Sultan Süleyman Camisi, daha sonradan Ortodoks kilisesine çevrilen Ali Paşa Camisi, 1960 yıllarında restore edilen Zigetvar Kalesi ve Tarih Müzesi; Zigetvar şehrinin tarihi zenginlikleri olarak öne çıkıyor.

Evet, burada, Osmanlı İmparatorluğu tarihinin en görkemli sultanı, Kanuni Sultan Süleyman’ın mezarı bulunuyor.

Macaristan ZİGETVAR

Kanuni, 1566 yılının, 6 Eylül günü, 72 yaşında, küçük Macar kenti, Zigetvar’daki çetin savaşlar sırasında öldü. Ancak; kalenin düşmesinden iki gün önce ölmüş. Askerler arasında moral bozukluğu yaratmaması için, ölüm haberi gizlenmiş. Cesedi bozulmasın diye, iç organları çıkarılarak ilaçlanmış ve iç organları otağının bulunduğu yere gömülmüş.

Bedeni ise, fetihten sonra, İstanbul’a getirilerek, Süleymaniye Camisinin avlusundaki, bugünkü yerine gönülmüş. İç organlarının gömüldüğü yere, “Süleyman’ın kalbinin gömülü olduğu türbe” anlamına gelen “Türbek” deniliyor. Daha sonra, oğlu II. Selim, buraya türbe ve çevresine de müştemilat yaptırdı.

Ancak: 150 yıl sonra, bu yapılar kayboldu. Zivetgar kalesini ele geçiren Harburg Hanedanı, bu yerin üzerine bir kilise diker. Kilisenin adı: Türbek kilisesi. Kiliseyi ziyaret edenlerin, papazlara en çok sorduğu soru ise, hep aynı olmuş. “Süleyman’ın kalbi nerede gömülü?”

Macaristan Zivetgar

Savaş, Türklerin zaferiyle sonuçlandı ve bu bölgede, 23 yıl sürecek olan Osmanlı hakimiyeti başladı. Kale alındıktan sonra: Osmanlılar, kale içinde, hemen Sultan Süleyman Camisini inşa etmişler. Caminin özgün mihrabı, hala duruyor. Mihrap üzerinde: damla pencere oldukça ilginç. Caminin minaresi:  doğal tahribata dayanamamış, boyunun üçte ikisini yitirmiş.

Macaristan Zivetgar

Zivetgar kalesinin mazgalları; Osmanlılar tarafından eklenmiş.

Günümüzde: orada bir park var. Zivetgar kentine, yaklaşık 2 km. uzaklıkta açıldı. Török-Magyar Baratsag Park. Yani: “Türk-Macar Dostluk Parkı.” Bu parkta: Kanuni Sultan Süleyman ve Miklos Zrinyi adına dikilmiş bir anıt bulunuyor.

Zivetgar kentinde: bir de Osmanlı biçemli pencerelere sahip, bir Barok Kilise var. Yapının aslı, 1596 yılında inşa edilen “Ali Paşa Camisi”. Cami, daha sonra kiliseye çevrilmiş ve bir çan kulesi eklenmiş.

Ardından, Macarlar restorasyonda, değişik Barok eklerini kaldırınca, yapının Osmanlı kimliği öne çıkmış. Kilisenin kubbesinde ise, ilginç bir fresko var. Kanuni Sultan Süleyman, hasta yatağında ölümü beklerken; 2400 askeriyle kaleyi savunan Macar Komutan Mikloş Jrinyi ise ölüme gidiyor.

Kasabadaki savaş müzesini, o silahları ve illustrasyonları mutlaka görün. Diğer gezilecek yerler: Fransisken ve Barok kiliseleridir. Ayrıca, şehirde bir Türk Evi bulunuyor. Şehirdeki tarihi mekanlar ise: Andrassy Sarayı ve Zrinyi Miklos Müzesi’dir.

Macaristan Gezilecek yerler Szentendrei Ezstergom

SZENTENDREİ-EZSTERGOM

Evet, büyük olasılıkla, buraya tur ile gitmeniz yönünde taleplerle karşılaşacaksınız. Turlar, bu geziyi, size: kişi başına: 50 Euro ücret verecekler. Ancak: siz, yerel olanakları kullanarak, buraya gitmeye kalkarsanız: kişi başına, yemek dahil, en fazla: 25 Euro ödersiniz.

ULAŞIM

Szentendrei şehrine, kendi imkanlarınızla gitmek isterseniz: Metronun kırmızı hattı üzerinde bulunan: Batthyany Ter istasyonuna ulaşmanız gerekiyor. Oradan ise: HEV yani banliyö trenine binerek, 40 dakikalık bir yolculuk yapmanız şart.

Ancak: bu yolculuk sırasında: Budapeşte’den satın aldığınız bilet geçmiyor, yeni bilet almanız gerekiyor. Lütfen buna dikkat edin, trende elinde ceza makbuzu ile dolaşan ve özellikle turistlere ceza yazmak için can attığı her halinden belli olan, görevliye fırsat vermeyin, mutlaka banliyö trenine binmeden önce, yeni bilet alın.

Evet: 40 dakikalık bu tren yolculuğundan sonra: Szentendrei şehrine varıyorsunuz ve 10 dakikalık bir yürüyüşten sonra, şehir merkezine ulaşıyorsunuz.

Eğer, tren değil, otobüs ile gitmek isterseniz: öncelikle metro ile “Arpad Hid”e gidin. Burada: Estergon ve Szentendre otobüslerinin kalktığı, ilk durak var. Kişi başı: 5 Euro ödeyerek, 1 saatlik yolculuk sonucunda, şehir merkezine ulaşabilirsiniz. Bu arada: insanların köpekleri ile, belediye otobüslerine rahatça bineceklerini göreceksiniz.

Burası

Budapeşte şehrinin kuzeyinde ve yaklaşık 20 km. uzaklıkta. Şehirde: 2 katlı, sevimli evler var, özellikle: elişi ürünler ve hediyelik eşyalar satılıyor. Yollar: parke taşlı ve dar sokaklar, sanki bir Akdeniz kasabası havasını yansıtıyor.

Zaten: şehir merkezinde dolaşan kızların üzerinde, bikini gördüğünüzde, gerçekten deniz kıyısında bir yerde miyim diye mutlaka düşüneceksiniz, ama sokak aralarında dolaşırken, birden karşınıza Tuna nehri çıkıyor.

Evet: bu şehirden sonra, önünüzde iki seçenek var. Ya: Visegrad’a gitmek, ya da Estergon’a gitmek. Estergon’a gitmenizi öneriyorum. Sonuçta: tarihi geçmişimizde, Estergon’un özel bir yeri var. Estergon’a gitmek için: Tren istasyonunun yanından kalkan otobüslere binmeniz gerek. Otobüs yolculuğu, yaklaşık: 1 saat sürüyor.

Macaristan Gezilecek yerler

Estergon’a varıyoruz.

Burası: Macaristan’ın ilk başkenti. Bu nedenle: tarihi özellikleri öne çıkıyor. Burada, kalenin içinde bulunan bazilika ise, yine önemli bir kilise.

Bunun yanında: daha önce Budapeşte gezileriniz için, eğer buraya gelecekseniz, oradan herhangi bir şey almamanızı, çünkü burada her şeyin çok ucuz olduğunu söylemiştim.

Kesinlikle: burada bulunduğunuz zamanın bir kısmını: alışveriş yapmak için mutlaka ayırın. Hatta ve hatta: belki de bir kısım tekstil veya ayakkabı, bot, çizme gibi ürünü, çok uygun fiyata aldığınızda, üretim yerine bakın, büyük olasılıkla “Made in Turkey” cümlesini görebilirsiniz.

Macaristan Estergon Kalesi

ESTERGON KALESİ

Kale: uzun yıllar, Osmanlı imparatorluğuna aitmiş. Kale: Osmanlı tarihinde büyük önem taşımaktadır. Kale: 3 Ağustos 1543 tarihinde, Kanuni Sultan Süleyman zamanında, Osmanlılar tarafından 30 günlük bir kuşatma sonucu ele geçirilmiştir.

Kalenin bulunduğu bölge: bir sancakbeyliği haline getirilerek, Budin Beylerbeyliğine bağlanır.

Ancak: 1594 yılında, kale: Alman, Leh ve Venediklilerden oluşan 80 bin kişilik büyük bir ordu tarafından kuşatılır. Kuşatan orduya göre, çok daha küçük bir ordu ile (1400 kişi) savunulan Estergon kalesi, o sırada kalede bulunan Sokullu Mehmet Paşa’nın oğlu Anadolu Beylerbeyi Sokulluzade Lala Mehmet Paşa’nın komutasında, kahramanca savunulur.

Ancak, uzun süreli kuşatma sonucu, kalede gerek yiyecek ve gerekse su stokları tükenir ve 28 gün sonra teslim olmak zorunda kalırlar. Yapılan anlaşmaya göre: herkes, malı ve silahı ile birlikte gidecekti. Düşman: kendi gemileri ile, gazileri Visegrad kalesine taşıdı. Ancak: Estergon’un kaybı, büyük acı ve üzüntüye neden oldu.

Osmanlı tarihçisi İbrahim Peçevi: bu muhteşem savunmanın “Estergon Kalesi” türküsü ile, Türk belleklerine yerleşmesine sebep olur.

1605 yılında: Osmanlılar tekrar kaleyi kuşatırlar. Sadrazam Sokulluzade Lala Mehmet Paşa: 30 günlük bir kuşatmanın ardından, 29 Eylül 1605 tarihinde, kaleyi ele geçirir. Evet, kale bu tarihten sonra, 78 yıl boyunca Osmanlıların elinde kalır. 1683 yılında; Osmanlıların, II. Viyana Kuşatmasındaki başarısızlıklarının ardından, Avrupa devletleri tarafından oluşturulan kutsal ittifak; diğer tüm yerlerde olduğu gibi, Estergon kalesinde de kendini gösterir ve kale, elden gider.

Kale hakkında, o dönemlerde

Evliya Çelebinin notlarından bir kısmı şöyle: Kalede, 200 adet bir ve iki katlı ev var. Ama, bahçe yok. Kalenin suyu: Tuna nehrinden, at koşulu dolaplarla geliyor ve kaledeki sarnıçlara dolduruluyor. Kalenin büyük dış kapısı önünde, asma demir zincirli bir köprüsü var. Her gece, bekçiler kapıyı kaldırıp, siper ederler. Kalede: on basamak taş merdivenle çıkılan kiliseden bozma, Kızılelma camisi var. Bu caminin mağfel ve minberi: Mimar Sinan tarafından yapılmış.

Bu cami içinde bulunan, altın sıvanmış bir dolap kapısı üzerinde: Evliya Çelebi’nin babası Dergah-ı Ali Kuyumcubaşı Derviş Mehmet Zilli Baba: tarafından kaleme alınmış bir beyit yazılı imiş. Kalenin: 50 tane topu varmış. Kale Beyi, Dizdarağaları ve Yeniçeriler, Macarlar gibi giyinirler ve gören onları Macar zannederdi. Macarcayı da çok güzel konuşurlarmış. Kalede, üç tane mehter takımı bulunuyormuş.

Evet, büyük seyyahın Estergon için yazdıkları, 16 sayfadan oluşmaktadır. Yazdıklarına göre: Estergon varoşları: 12 mahalle ve 2900 haneden oluşmaktadır. Her ne kadar çarşısı, pazarı mükemmel olsa da, Estergon’da o zamanlar “Han” bulunmuyormuş.

Çünkü: Estegonlular “Türk memleketinde, han ayıptır” der ve bütün yolcuları kendi evlerinde ağırlarlarmış. En büyük camisi: “Mahkeme Camisi” imiş. Bu cami: Türkler çekildikten sonra, Avusturyalılar tarafından yıktırılmış ve 1850 yılında, yerine büyük bir kilise inşa edilmiştir. Macarlar: “Bu kilisenin kubbesi, Roma’daki Sen Piyer Kilisesi kubbesinden sonra, en büyük kubbedir” diye övünürler.

Evet, belki de, bu yazdıklarım biraz uzun oldu ve sıkıldınız. Ama, amacım: bu kalenin bizim tarihi geçmişimizdeki gerçekten büyük olan önemini vurgulamak. Gezerken: bu duygular ile gezin. Surlar üzerinde dolaşırken, Tuna’yı izlerken, o devirlerdeki bir nöbetçinin yaşadığı duyguyu hissetmeye çalışın.

Evet, kale, günümüzde yani şu anda müzeye çevrilmiş. Maalesef kaleden geriye kalan çok küçük bir parça. Üstüne çıkıldığında: Ağustos ayında bile, dondurucu soğuklara ev sahipliği yapabilen bir kale. Ancak: tepeye çıkıldığında görünen Tuna nehri manzarası, Osmanlının buralara neden gelmiş olduğunu bir kez daha hatırlatır. Kalenin içinde: Macaristan’ın en büyük kilisesi var.

MacaristanEstergon Bazilikası

ESTERGON BAZİLİKASI

Ülkenin en büyük kilisesi. İçine girip gezmenizi tavsiye ederim.

Bu kilisenin yerinde: buradaki Osmanlı hakimiyeti döneminde, bir cami varmış. Ancak: takip eden tarihi süreçte, burada Avusturyalılar hüküm sürerken: bu camiyi yıkmışlar ve yerine bu kiliseyi inşa etmişler.

Kilisenin avlusundan, Tuna’nın ayırdığı, Slovakya kıyılarını görebilirsiniz. Bulunduğunuz yer, Macaristan toprakları, nehrin karşı kıyısı ise, Slovakya toprakları. İki ülke: aralarında bir köprü ile birbirine bağlanmış.

Yükseklik korkunuz yoksa: yuvarlar merdivenlerinden tırmanarak, kilisenin çan kulesine tırmanabilir ve buradan çevreyi seyredebilirsiniz. Ayrıca: çan kulesinin içinde bir eko sistem bulunduğunu hissedebilirsiniz. Bunu hissetmek için: birkaç kelime konuşmanız, belki de bir şarkı söylemeniz yeterli gelecek.

Kilisenin içinde: Hıristiyan dinine ait semboller dolu. Bodrum katında ise, birçok kardinal seviyesinde, din adamlarının mezarları var.

ESKİ SANATLAR MÜZESİ

Kale yakınlarında: Eski Sanatlar Müzesi denen bir galeri var. Burada bir tablo var. Tabloda, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi anı resmedilmiş. Ama ilginç olan, İsa’yı çarmıha gerenlerin, öz be öz, bizim yeniçeri vatandaşlarımız, Osmanlı Türkleri olması.

Evet, tablo böyle resmedilmiş. Bu Avrupalının bize karşı duyduğu kini anlamak için, küçük bir örnek. Bu resimleri gören büyük-küçük insanlar; düşünün, bize yani Türklere karşı nasıl sempati duyabilirler, mümkün değil.

Macaristan Estergon kalesi ve çevresi

Macaristan Estergon kalesi ve çevresi

Başkent Budapeşte şehrine 46 km uzaklıktadır. Otobüsle yaklaşık 45-50 dakikada ulaşılıyor. Trenle de ulaşım mümkündür. Yazının hemen en başında şunu belirtmekte yarar var, burayı gezmeyi düşündüğünüzde, hani karşınıza muhteşem bir kale yapısı çıkmasını beklemeyin.

10-13’ncü yüzyıllar arasında, Macaristan kralları burada ikamet ediyorlardı ve 13’ncü yüzyılda Buda şehrine taşındılar. 1526 yılında Mohaç savaşının ardından, Estergon 1 aylık kuşatmanın ardından, 1543 yılında, Sultan Süleyman idaresindeki Osmanlı güçleri, burayı ele geçirdiler.

Ardından, burası Budin Beylerbeyliğine ait bir sancak merkezi olmuş ve başına Yahya Paşazade Mehmet getirilmiştir. 1664 yılında Evliye Çelebi: Ordu ile birlikte Macaristan seferine gittiğinde, Estergon kalesini uzun uzun anlatır.

Bu anlattıklarında benim de ilgimi çeken bölüm: 2 Macar birbirlerine beddua etmek isterse “Estergonlu belasına uğrayasın” derlermiş. Kalenin suyu: Tuna nehrinden, at koşulu dolaplarla gelir ve sarnıçlara doldurulurmuş.

Yine Evliye Çelebi tarafından, kalede 200 tane bir ve iki katlı ev bulunduğu yazılıdır. Ama bahçe bulunmamaktadır. Kalenin büyük dış kapısının önünde, asma demir zincirleri olan bir köprü vardır.

Bu köprü, her gece bekçiler tarafından kaldırılır ve kapıya siper edilirmiş. Evet, Evliya Çelebi, kale hakkında daha birçok bilgi vermiş, ancak ben okuru bunaltmamak adına, ayrıntıya girmiyorum.

1593 yılına gelindiğinde, kalenin içindeki Sokullazade Lala Mehmet Paşa komutasındaki 5000 Türk muhafız, Alman, Leh, Çek ve İtalyanlardan oluşan 80.000 kişilik haçlı ordusu tarafından kuşatılır.

Macaristan Estergon kalesi ve çevresi:

Yardım alma ihtimali olmamasına rağmen, kalede bulunanlar, kaleyi düşmana teslim etmeyi kabul etmezler. Ancak günler geçtikçe kalede susuzluk ve kıtlık baş gösterir ve yapacak fazla bir şey kalmaz.

Son olarak, yeniçeri askerlerinin ayaklanması üzerine, teslim olmaktan başka çare bulunmadığı kabul edilir ve teslim olunur. Esirler Tuna nehrindeki gemilere bindirilerek Visegrad şehrine götürülürler.

Estergon kalesinin elden çıkması ve orada verilen şehitler, bütün milletimizi yürekten yaralar ve nesilden nesle gelen ünlü “Estergon Türküsü” söylenir. Burada hassas husus: olaya bizzat tanıklık eden Osmanlı tarihçesi İbrahim Peçevi tarafından savunmanın destanlaştırılmasıdır.

1605 yılında, Estergon kalesi, yine Türkler tarafından kuşatılır ve 1 aylık kuşatmanın ardından ele geçirilir. Burada ilginç olan husus, bir önceki sefer kaleyi teslim etmek zorunda kalan Sokulluzade Lala Mehmet Paşa, bu kere Sadrazam olarak ordunun başındadır ve kaleyi ele geçirmiştir.

Takip eden süreçte, 78 yıl daha Osmanlı hudut boylarını savunan mücahitler tarafından kullanılan kale, 1863 yılında yine elimizden alınır ve “Estergon Türküsü” tüm ülkede, keder ve hüzünle birlikte, insanların hafızalarına işlenir. Kalenin bulunduğu yer, günümüzde Macarların en büyük dini merkezi konumundadır.

Macaristan Estergon kalesi
Macaristan Estergon kalesi ve çevresi:

Tuna nehri kıyısında, hemen karşı kıyıda Slovakya ülkesi toprakları bulunuyor. Burada, 2 ülkeyi Maria Valeria Köprüsü birbirinden ayırıyor. Köprü II. Dünya savaşında, Naziler tarafından 1945 yılında yıkılmış ve 2001 yılında yeniden inşa edilmiştir.

Macaristan Estergon kalesi

Burayı ziyaret ettiğinizde, önce bu köprüden karşıya yani Slovakya topraklarına geçin ve buradan, Estergon kalesinin tam karşıdan muhteşem manzarasını izledikten sonra, aynı yoldan geri dönerek Estergon kalesine çıkmanızı öneriyorum.

Zaten burayı ziyaret ettiğinizde, eminim ki, Tuna üzerinden göreceğiniz manzaraya bayılacaksınız ki, fotoğraflardan bunu görebilirsiniz.

 

Esztergon Kalesi

Estergon kalesi: tam Tuna nehrinin bir “S” çizdiği yerde bulunuyor, yani konumu stratejik, bir zamanlar Tuna nehri üzerinden geçen bütün gemiler, tam bu dönemeç noktasındaki Estergon kalesini tutanlara, vergi ödüyorlarmış ve kalenin değeri bu yüzden çok fazla imiş.

Günümüzde, kaleden pek bir şey kalmamış görünüyor. Sadece, Bazilikanın aşağısına bakılınca, tepenin kenarında eski duvarlar ve burç kalıntıları görülebiliyor.

Osmanlı döneminde inşa edilmiş saray ve kalenin bir bölümünün kalıntıları, 1930’lu yıllara kadar tamamen toprak altında kalmış ve halen arkeolojik çalışmalar sürdürülüyor. Hatta: Bazilikanın hemen altında bir minare göreceksiniz.

Burası eski bir cami kalıntısı, duyduğuma göre, burası bir özel şirket tarafından alınmış ve restorasyon çalışması yapılıyormuş. Zaten burada Osmanlının ardından gelen Avusturyalılar öyle bir yıkım yapmışlar ki, Estergon tamamen yıkılıp tüm Osmanlı izleri yok edilmiş ve yeniden yapılmış, Osmanlıdan günümüze sadece bir yıkık cami ve hamam kalmıştır.

Bazilikanın bahçesinde dolaştığınızda, bir kuyu göreceksiniz. Bu kuyudan, kaleye Tuna nehrinden su temin ediliyormuş.

Ayrıca, yine kalenin bir metalden yapılmış maketi görülüyor. Bazilikanın yeşil büyük kapının bulunduğu yerdeki kale duvarları yok edilmiş, çünkü bazilikanın kapısının çok uzaklardan görülmesi istenmiş.

Ayrıca Macar Kralı St Stephen’in taç giymesinin anısına yapılmış bir heykel görülüyor. Bu heykelde, krala tacı, Papa tarafından takılıyor ve kutsanıyor.

Kale hakkında son bir not: hemen kalenin girişinde bir Macar flüt çalıyor. Türk olduğunuzu söylediğinizde veya öğrendiğinde: flütle, Türk ezgilerini muhteşem icra ediyor, inanamayacaksınız, her şehre göre çalabildiği parçalar var, hatta 10’ncu yıl marşı, İstiklal Marşı. Dinledikten sonra elbette birkaç bozukluk atmak adet olmuş.

Macaristan Estergon Bazilikası
Macaristan Estergon Bazilikası
Macaristan Estergon Bazilikası

 

Esztergon Basilica

Giriş ücretsizdir. Macaristan ülkesinin en büyük kilisesidir. Avrupa’nın ise 3’ncü büyük kilisesidir. İlk Macar kralı Stephan, MS 1000 yılında buradaki katedralde taç giymiştir.

Aynı zamanda Macar Klasizm mimari stilinin en güzel anıtsal örneğidir. Yapı 1822-1870 yılları arasındaki dönemde inşa edilmiştir. Elbette daha önce burada ilk yapı, kilise, sonra cami, sonra yine kilise var, bu son kilise yıkılarak günümüzdeki muhteşem yapı yapılıyor.

Bir önceki kiliseden tek kalan, Bazilikaya girdikten sonra, hemen ileride sağ bölümdeki bir alanda, bu alanda hemen kapının solunda, gerek II. Viyana kuşatmasında ordusu ile gelerek şehri kurtaran Polonya kralının resmi var.

Bu kral, aynı zamanda bu Bazilikanın yapımına da büyük para yardımında bulunmuştur. Bu küçük bölümde, içeri girdiğinizde, sağ bölümde duvardaki bölüm, eski kiliseden alınarak buraya aktarılmıştır.

Bu kalıntılar, yani Güney kanattaki Bakocz Şapeli, ortaçağdan günümüze gelen bu kalıntıyı barındırıyor. 1600 yılından kalma bu kalıntı, duvara monte edilmiş ve orijinal yani bir önceki kiliseden kalmadır. Burası Macar Rönesans’ının en önemli kalıntısıdır.

Macaristan Estergon Bazilikası

Dikkatle bakın ve biz yani Türklere ne gözle baktıklarını ve duygularını düşünün. Bu duvar kabartmasındaki meleklerin gözleri oyulmuş, çünkü Müslümanlar bu şekildeki suretler önünde namaz kılmayı günah kabul ederek, bunların gözlerini oyuyorlarmış. Görüntü maalesef kötü.

Gelelim yapıya, kubbe 71 metre yüksekliktedir. Kubbenin bir özelliği de, burayı yapan İtalyan mimarlar, bu tür yapılarda kubbenin dışarıdan ve uzaktan daha haşmetli görülmesi için, kubbenin üstüne, dışarıdan bir ek kubbe yapıyorlarmış, burada da aynı teknik kullanılmış.

Hemen girişteki sütunların yüksekliği 22 metredir. Hemen üstte en sağda gördüğünüz ve bazilikanın duvarındaki büyük tablo, iki kısımdan oluşuyor. Aslında tek parça olarak görünmesine rağmen, üstteki ve alttaki bölümlerin renk farklılığını hissedeceksiniz, çünkü üst ve alt bölümler 2 farklı ressam tarafından, farklı zamanlarda yapılmıştır.

Bazilikanın ücret karşılığı girilen bir de “Hazine” bölümü bulunuyor. Burada ben girmedim ama koleksiyonda, 9’ncu yüzyıldan kalma bir elmas ve gotik tarzın en güzel örneklerinden bir suki kadehi bulunduğu söyleniyor. Ayrıca, yine ortaçağ döneminden kalma tekstil örnekleri varmış.

 

SZENTENDRE

Tuna nehrinin kıyısındaki bu küçük yerleşim yeri, Pilis Tepesinin eteklerine kurulmuştur. Budapeşte şehrine çok yakın olması nedeniyle, çok sayıda ziyaretçi çekmektedir.

Osmanlı işgalinden kaçan Sırplar, bu şehre yerleşmiş ve şehirde Akdeniz karakteri korunmuştur.

Arnavut kaldırımlı dolambaçlı sokaklarda yürürken, 18’nci yüzyıl Barok mimari yapı örneklerini görebilirsiniz.

Şehrin hemen ortasında, diğer birçok yerde olduğu gibi “Veba Anıtı” bulunuyor. Anıt 1763 yılında yapılmıştır.

Arnavut kaldırımlı sokaklarda, Tuna nehri kıyısında nehir manzarasını izleyerek gezinebilirsiniz. Ancak buranın en büyük özelliği: tabiat güzelliği yanında, alışveriş olanaklarıdır. Burada: Tuna nehri kıyısına paralel bir iç cadde, tamamen alışveriş mekanlarıyla doludur.

Buralarda: Budapeşte şehir merkezinden daha uygun fiyatlı birçok hediyelik eşya bulup satın alabilirsiniz. Benim önerim: bu caddede, birbirine 400 metre mesafede 2 Türk alışveriş mağazası bulunuyor.

Bunlar zaten kapılarına astıkları Türk bayrakları ile kendilerini tanıtıyorlar. Ama maalesef aralarında rekabet var, yani birinden ucuz diye ki, gerçekten diğer dükkanlara bakarak ucuz bir şey satın aldığınızda ve öbür dükkana gittiğinizde, satıcı, sizin önceki dükkandan alışveriş yaptığınızı bilerek, yani almayacağınızı düşünerek, fiyatı iyice aşağıya çekiyor.

Bu yüzden, bence, hoşunuza giden ve satın almak istediğiniz ürünlerin her iki dükkandan da fiyatlarını alıp, sonra satın alma faslına geçmenizdir.

Ayrıca, bu Türk dükkanlarından biri, yani caddenin sonundaki dükkanda, sıcak Türk çayı içebilir, tuvaleti ücretsiz kullanabilir, aldıklarınızı, gezinizin sonunda teslim almak üzere emanet bırakabilirsiniz.

Peki ne satın alınır? Buranın bir tür kırmızı toz biberi meşhur, (Paprika Haz) bu kırmızı biberler acılı ve acısız olarak, küçük şişelerde satılıyor. Acı biber meraklıları düşünebilir. Ayrıca: yine burada, buraya has içki türleri var.

Tokaji denen şarap cinsi, ünlü ama esas buraya has ve sert bir içki türü var. Palinka denen (bir tür Brendi) ve içinde, içkinin yapıldığı meyvenin bir parçası bulunuyor ve gözle görülüyor, ama bunun çok sert olduğunu duydum.

Başkaca: yine hoşa gidebilecek yüzlerce hediyelik çeşidi ve magnetler var. Ama söylediğim gibi, hediyelik bir şeyler satın almayı düşünenler, burayı ziyaret edeceklerse, alışverişi buraya bıraksınlar çünkü fiyatlar gerçekten uygun.

Bunun  dışına: burada şehir meydanında hemen sağda bulunan dondurmacıdan dondurma almanızı, özellikle taze naneli dondurma almanızı öneririm, değişik bir tat, denemelisiniz.

Bunların dışında, burada yapabileceğiz fazlaca bir şey yok, Tuna nehrinin kıyısında banklar var, oturup nehri izleyebilirsiniz.

Macaristan Visegrad

VİSEGRAD

Szendtenre şehrinden sonra, yine Tuna nehri kıyısındaki bu yerleşim yerine gidebilirsiniz. Tur şirketleri, Estergon turunda, aslında 3 yer satıyorlar ama buraya uğramıyorlar, çünkü bir önceki Szendtenre şehri, daha çok ilgi çekiyor ve insanlar orada alışveriş için daha uzun zaman istiyorlar. Visegrad ise, tepede kalıyor yani ana yoldan uzak ve tarihi kalıntılarıyla dikkat çeken bir yer.

Tuna nehri kıyısında, kayalık tepelerde konumlandırılmış ve bir zamanlar stratejik konumuyla önem kazanmış bir yerdir. Özellikle Romalılar döneminde, burada büyük bir kale inşa edilmiştir. Bu ilk kale, 1241-1242 yıllarındaki Moğol saldırıları sırasında imha edilmiştir. 1235-1270 yılları arasında ise, Macar Kralı Bela IV. Tarafından burada yeniden kale inşa edilmiştir.

Günümüzde, burada kale ve 1320 yılında yapılan kral sarayı kalıntıları gezilebiliyor. Özellikle, 1458-1490 yılları arasında Kral Matthias tarafından yeniden yapılan muhteşem Rönesans sarayı ilgi çekiyor. Bunun hemen ortasındaki Herkül heykeli bulunan havuzu mutlaka görün.

Macaristan Budapeşte Peşte bölümü