
Erzincan Üzümlü: Eski adı “Cimin” dir. Cimin ismi nereden gelir? Cimin adı, eski tarihlerde yaşadığı sanılan ve efsanelere konu olan Cimcime Sultan’dan kaynaklanır. Erzurum’da Cimcime Hatun adına yaptırılmış tarihi eser vardır. Bu eser, Cimcime Sultan’ın varlığını kanıtlar.
Üzümlü ilçesi, il merkezine 23 km uzaklıktadır.

Ancak ilçenin bir diğer özelliği: deprem riski çok yüksek yörelerden biri olmasıdır. Türkiye’nin kuzeyini doğu-batı yönünde geçen Kuzey Anadolu Fay Hattı, Üzümlü’nün güneyindeki tepelik sahaya ulaşır ve böylece Üzümlü, birinci derece deprem bölgesi olur. Zaten geçmişte burada birçok deprem yaşanmıştır. Özellikle 1939 ve 1992 yılındaki depremler büyük hasar vermiştir.
GEZİLECEK YERLER
ÜZÜMLÜ KALESİ
İlçe merkezinin yaklaşık 500 metre doğusunda yüksek bir tepe üzerindedir. Kaleye, tepenin batı yamacında bulunan ve aynı zamanda kaya mezarına da götüren bir antik yoldan ulaşılır.
Kalıntılar arasında bir sunak dikkat çeker ve kalenin tarihlendirilmesinde yardımcı bir unsur olarak değerlendirilir. Günümüzde kalenin ana unsuru olan sur duvarı belirgin değildir. Bu da kalenin çok eski dönemlerde terk edildiğini kanıtlar.
ALTINTEPE KALESİ
Üzümlü ilçesinin 5 km güneybatısında, ova seviyesinden 60 m yükseklikte, kabaca yuvarlak planlı bir tepe ve bu tepenin yamaçlarında kuruludur. Erzincan-Erzurum kara yolunun 100 m kuzeyindedir.
Sitadelin üzerinde bulunduğu yükselti, Erzincan Ovasına ve 3 km güneyinden geçen Karasu Nehri’ne hakimdir.
Günümüze kadar ulaşmış, en sağlam Urartu şehirlerinden biridir. Burası Urartu döneminde, batı sınır bölgesinde, devletin krala bağlı bir beyliği veya valiliğiydi. Çünkü doğudan batıya doğru uzanan yol nedeniyle, Urartuların Altıntepe’deki varlığı, hem askeri hem de siyasi açıdan büyük önem taşıyordu.
URARTU ÖNCESİ
Altıntepe’de Urartu dönemi öncesinde yerleşim olduğuna dair kanıtlar belirgin değildir.
Altıntepe’de Urartu yapı katının Erken Tunç Çağı yapı katının üzerine kurulduğu belirtilir. Fakat kazılarda Urartu öncesine tarihlenen herhangi bir mimari yapıya rastlanmaz. Sadece sondajlarda yangın tabakası içinde Tunç Çağı’na tarihlenen Karaz türü ve yivli seramik parçaları bulunmuştur. Bu durum Urartu öncesinde Altıntepe’de bir yerleşim olduğunu gösterebilir. Urartu öncesi yerleşimin Urartu dönemi yapıları kurulurken, tepenin tıraşlanmasıyla yok edildiği ileri sürülür.
ALTINTEPE NE ZAMAN İNŞA EDİLMİŞTİR?
Altıntepe’nin ne zaman inşa edildiği ve krallığın burayı nasıl adlandırdığına dair net bir şey söylenemez.
Mezarlardan çıkarılan eşyalar üzerinde “Rusa oğlu Argişti” ismi bulunur. Bu yüzden Altıntepe’nin kuruluşu II Argişti dönemine tarihlenir.
Altıntepe’nin Geç-Hitit krallıklarına karşı siyasi bir hamlenin sonucu olarak inşa edildiği söylenir. Mevcut bilgilerle Altıntepe’nin II Argişti döneminde mi kurulduğu yoksa daha önce var olup olmadığı kesin olarak bilinmemektedir.
SUR DUVARLARI
Altıntepe sitadel alanını çevreleyen farklı inşa dönemlerine tarihlenen iki ayrı sur duvarı bulunur.
İlk surlar sitadelin üzerinde bulunduğu yükseltinin yamaçlarından geçer. Erken döneme tarihlenen bu surlar, yamaçlarda bulunan açık hava tapınağı ve mezarları içine alacak şekilde yaklaşık 4 hektarlık bir alanı çevreler.
Sonraki dönemde sitadelin muhtemel bir yıkım sonrası daraltıldığı anlaşılır. Bu dönemde surlar, sitadelin kuzeydoğu üst kısmında bulunan depo odalarının bir kısmını tahrip edecek şekilde sitadeli çevreler ve tapınak kompleksi, saray, konak gibi idari ve dini yapıları içine alan 0.70 hektar alanı kapsamaktadır.
Yeni surların inşasıyla hem savunulan alan daraltılmış hem de surlar savunulması daha kolay dik yamaca taşınmış olmalıdır.
Sitadel surlarının daraltılmasına neyin sebep olduğu bilinmemektedir. Fakat geç dönem sitadel surlarının eski Urartu yapılarından alınan taşlarla acele bir şekilde yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu durum Altıntepe’yi tehdit eden bir tehlikenin varlığını gösterebilir.
TAPINAK:
Tapınağın bulunduğu alan sitadelin merkezi bölgesindedir.
Bu alanda tapınak üç birimden oluşan bir kompleks olarak planlanmıştır. Kompleks: merkezde kule tipi tapınak, tapınağı çevreleyen revaklı avlu ve tapınağın batı duvarı boyunca sıralanmış 3 odalı bir mekandan oluşur.
Kule tapınaktan günümüze, 13.80 x 13.80 m ölçülerinde üzerinde kerpiç duvarların yükseldiği üç sıra halinde kesme taştan yapılmış iyi işçilikli temel duvarları kalmıştır.
Tapınak; plan, işçilik ve malzeme bakımından krali kentlerde görülen tapınakların benzeridir. Tapınağın çevresi 30 x 27 m ölçülerinde revaklı bir avlu tarafından kuşatılır. Revaklı avlunun dış duvarları tapınak kompleksinin dış duvarlarını oluştururken, iç bölüm açık bırakılmış böylece yarı kapalı bir avlu oluşturulmuştur. İç kısımda, üst örtüyü taşımak amacıyla 20 adet ahşap direk bulunur.
Kazılarda direklerin bazalt taştan yapılmış kaideleri ve bazı kalıntılarına rastlanmıştır.
Avlunun tabanı ise sıkıştırılmış toprak veya kumla kaplıdır.
Tapınak kompleksinin son birimini, avlunun batı duvarı boyunca uzanan dikdörtgen planlı 3 odalı mekan oluşturur.
Mekana avludan ortadaki odaya, açılan bir kapıyla geçilir. Diğer odalara geçiş bu odadan sağlanır. Odalarda yapılan kazılarda herhangi bir eşya bulunmamıştır. Bu nedenle odaların kesin işlevi bilinmemektedir.
Odaların duvarlarındaki süslemeler ve avluya açılan kapı nedeniyle kült törenleri için kullanıldığı ileri sürülür.
Bir diğer görüş ise, bu odaların tapınak işlevleri için kullanıldığını ve mekanın bir odasının ise depo olarak kullanıldığıdır.
SARAY ALANI:
Altıntepe Saray Alanı, tapınak alanıyla aynı yer olarak değerlendirilir.
Fakat Urartu sitadellerinde, tapınak alanlarının saray kısımlarından farklı bir yerde, depo ve çeşitli mekanlara sahip ayrı bir kompleks olarak inşa edildiği anlaşılır. Bu nedenle, yöneticilerin ikametgahı olan saray farklı bir yerde aranmalıdır.
Bir görüşe göre, saray yapısının sitadelin batısında tapınak ve sur duvarları arasında kalan 3 odalı yapı ile eşitlenir.
Bir diğer görüşe göre: aynı yapının saray hizmetlilerine ayrıldığı belirtilir.
Son dönemde yapılan bir çalışmada, bu yapı, odaların fresklerle süslü olması ve dere taşlarıyla döşeli avlusu bulunması nedeniyle, konak olarak değerlendirilmiştir.
Bu alanda yapılan kazılarda, 2 odalı, içerisinde tandır, ocak ve pitosların bulunduğu mutfak kısmına rastlanır.
Ayrıca apadananın güneyinde mutfak yapılarıyla ilişkili farklı mekanların da olduğu anlaşılır. Bu durum mutfak yapısının, ortaya çıkarılan sarayın geç dönem apadanasının altına doğru devam ettiğini gösterebilir.
DEPO ODALARI:
Sitadelin depo odaları kalenin kuzeydoğusunda, sitadeli çevreleyen geç dönem surlarının hemen dışındadır.
İki odalı mekanın büyük odası dikdörtgen planlıdır. Odanın üst örtüsü 4 adet ahşap direkle taşınır. Direklerin üzerine oturtulduğu kaidelerin 3 tanesi bulunmuştur.
Diğer odaya 1 m genişliğinde bir kapıdan geçilir. Odanın duvarları geç dönem Urartu sitadel surları tarafından tahrip edildiğinden ölçüleri bilinmez. Burada yapılan kazılarda herhangi bir eşyaya rastlanmamıştır.
Ayrıca bu odalara açılan bir kapı açıklığı bulunmamaktadır. Bu durum, küçük odaların depo mekanına bitişik inşa edilmiş başka bir mekanın odaları olabileceğini gösterir.
Depo odalarında bulunan pitoslar üzerinde hacim bildiren hiyeroglif işaretler bulunur. Pitosların üzerinde görülen hiyeroglifler diğerlerinden farklıdır. Diğer Urartu yerleşimlerinde pitoslar üzerinde hiyeroglif Urartuca kullanılırken, Altıntepe’de hiyeroglif Hititçesi bulunur.
Bu nedenle Altıntepe de yazıcı memurun Hititli olduğu ve bu yazıcı memurun Urartu başkentine kıyasla çok daha yakın bir Hitit merkezinden gelmiş olabileceği düşünülür.
MEZAR SİTELLERİ;
Altıntepe’nin yöneticileri ve ailelerine ait mezarlar, sitadelin güneydoğu eteklerindedir.
Burada yer alan 3 ayrı mezar, kesme taş bloklar kullanılarak örme duvar tekniğiyle yapılmıştır. Mezarlar plan ve anlayış bakımından diğer eyalet merkezleri ve başkent Van kalesinde görülen kaya mezarlarının benzeridir.
Mezar I,
Açık hava tapınağının hemen yanındadır.
Mezar yeri için oluşturulan teras üzerinde, bir alan kazılmış ve üç odalı mezar inşa edilmiştir.
Odalar dikdörtgen planlıdır. Zeminleri sıkıştırılmış topraktır. Üst örtüleri kesme taş bloklarla kemerli şekilde yapılmıştır.
Mezara giriş, ortadaki odanın güneybatı duvarında bulunan dikdörtgen bir kapıdan sağlanır. Kapı iki blok taşla kapatılmıştır. Kapının sağ ve sol tarafındaki duvarların üst kısımlarında kemerli birer niş bulunur.
Ortadaki odanın sağında ve solunda birer oda vardır. Soldaki odaya 0.70 m genişliğinde bir kapıdan geçilir. Bu odada 3 adet niş bulunur. Burada yapılan kazılarda, çocuğa ait olduğu anlaşılan iskelet kalıntılarına rastlanmıştır.
Girişin solundaki odaya ise 0.80 m genişliğinde bir kapıdan geçilir. Bu odanın dar duvarlarında ikişer, uzun duvarlarında ise birer niş bulunur.
Mezar II.
Mezar I’in 2 m güneybatısındadır.
Diğer mezar gibi, soyguncular tarafından talan edilmiştir. Tek odalı bir mezardır. Kalın taş duvarların çevrelediği mezar odası içeriden düzgün kesme taş bloklarla kaplıdır. Kazılar sırasında mezar odasının güneybatı kısmında iskelet kalıntılarına rastlanır. Mezar hediyelerinden bu iskeletin bir kadına ait olabileceği düşünülür.
Mezar III.
Mezar II’nin yaklaşık 16 m güneybatısındadır.
Mezar, diğer iki mezar gibi içeriden düzgün kesme taş bloklarla kaplanmıştır. Duvarlarında niş bulunmaz. Odada bulunan ölü hediyeleri arasında odanın orta noktasında bulunan tunç kazan dikkat çeker. Kazan içerisinde kemer, birinin üzerinde tanrı kabartması bulunan iki adet kurs, at koşum takımları ve heykelcikler bulunur.
Yine aynı odadan iki adet gümüş kaplı sandalye, masa ve koşum takımları ele geçirilmiştir.
Mezar III’ün ilk odasının kuzeybatı duvarından yer alan bir kapıyla ikinci odaya geçilir. Burası mezarın en büyük odasıdır. Oda içinde iki adet tekne biçiminde 2.33 m uzunluğunda ve 99 cm uzunluğunda 85 cm genişliğinde taş lahit vardır. Lahitlerin kapakları, beşik şeklinde yapılmıştır. Üzerlerinde yazı ve betimleme yoktur. Lahitler içerisinde bulunan iskeletler üzerinde yapılan antropolojik çalışmalarda bu lahitlerden birinin 50-55 yaşlarında bir erkek, diğerinin ise 45-50 yaşlarında bir kadına ait olduğu anlaşılmıştır.
İskeletlerin erkeğe ait olanında altın, gümüş düğmeler, ok uçları ve lahit dışında bir kalkan bulunur.
Kadına ait olan lahitte ise altın düğme, gerdanlık gibi süs eşyaları vardır.
Ayrıca odada iki masa, çeşitli mobilyalara ait parçalar ve fildişi levhalara rastlanır.
Mezarın 3’ncü odasında, odanın giriş duvarı hariç diğer üç duvarında birer niş vardır. Bu odada dikkat çeken hediyeler arasında ağaç masa ve sedir, uçları aslan başla gümüş çubuklar bulunmuştur.
Sonuç;
Altıntepe’deki mezarlar, mezar malzeme bakımından kaya mezarlarından farklı olmasına rağmen, plan anlayışı bakımından benzerdir.
Öncelikle bu mezarlar kaya mezarlarında olduğu gibi korunaklı bir yer olan sitadel içerisinde inşa edilmiştir.
Ayrıca mezar odalarındaki nişler, kaya mezarlarında görülen nişlerin benzeridir.
Muhtemelen sitadelin üzerinde bulunduğu alanın kaya mezarı inşası için müsait olmayan yapısı, mezar sahiplerini bu tür mezar inşa etmeye zorlamıştır.
İlk bakışta yer altına inşa edilen ve toprakla örtülü mezarlar dışarıdan bakıldığında gizlenmiş izlenimi verir.
Fakat mezarların üzerine inşa edildiği anlaşılan kuleler ve mezarlarla aynı terasta bulunan açık hava tapınağı, mezarların bulunduğu alanın dışarıdan bakıldığında anıtsal bir görünüme sahip olduğunu gösterir.
AÇIK HAVA TAPINAĞI:
Açık hava tapınağı olarak değerlendirilen alan, sitadelin güneydoğu yamacında, mezarlarla aynı teras üzerindedir.
Çevresi taş temel üzerine kerpiç duvarla çevrelenmiştir. Alanın zemini sıkıştırılmış topraktır. Burada yapılan kazılarda alanın kuzeybatı duvarına 1 m yakınlıkta duvara paralel bir şekilde sıralanmış 4 adet stel ve kaidesi ortaya çıkmıştır. Steller 2.30 m yükseklikte ve 0.50 m genişlikte, 0.32 m derinliktedir. Üstleri kemerli şekilde biçimlendirilen stellerin üzerlerinde yazı bulunmaz.Alanda dikkat çeken diğer buluntu 50 cm çapında yuvarlak bir sunaktır.
GENEL DEĞERLENDİRME:
Altıntepe’de benzerleri krali kentlerde görülen tapınak, saray ve büyük depo yapıları gibi mimari birimlerin bulunması, kentin inşa sürecinde krallığın etkisinin olduğunu gösterir.
Bu nedenle, Altıntepe’yi bir eyalet merkezi olarak tanımlamak mümkündür.
Kent, beyliğin merkezi olarak nitelendirilebilir.
Burada bulunan üç ayrı mezar, Altıntepe’nin krallık hanedanından olmayan, fakat başkentten atanan valiler tarafından idare edildiğini gösterebilir.
Ayrıca bu mezarlarda bulunan bir kısmı ithal üst sınıfa ait lüks eşyalar, burada bir yönetici sınıfın olduğunu desteklemektedir.
Kazılarda burada bulunan boğa başlı kazan, altın düğmeler, küpeler, mobilya aksamı ve seramikler, günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir.
AKKOYUNLU CAMİSİ-AKKOYUN SULTAN CAMİSİ
İlçe merkezinde bulunan caminin 3 satırlık kitabesine göre: 1301 yılında İncili oğlu Emir Say tarafından yaptırılmıştır. Caminin ismi nedeniyle Akkoyunlular döneminde yapıldığı düşünülmektedir. Ancak kitabede, Akkoyunlularla açık bir bağlantı yoktur.
Akkoyunlular yazılı bu tarihten (1301) yaklaşık 170 yıl sonra burada hüküm sürmüşlerdir. Anılan tarihte burada İlhanlılar vardı. Büyük ihtimalle, İlhanlılar zamanında yapılan mescit, Akkoyunlular zamanında elden geçirilmiş ve adı değiştirilmiştir.
Mescit, büyük Erzincan depreminde yıkılmıştır.
1965 yılında restore edilmiştir. Her türlü süs ve değerden yoksun bir binadır. 1997 yılında düzgün kesme taş malzemeyle yapılmış minaresinin şerefesinde baklava dilimi, gül bezek ve karanfil gibi motiflerle süsleme yapılmıştır. Günümüzde de cami olarak faaliyetini sürdürmektedir.
ŞEYH KARPUZ MAĞARASI
Merkez kale tepesi denen yerdedir. Üzümlü kalesinin yamacındadır.
Burası hakkındaki efsaneye göre: mağarada kış mevsiminde, çevrenin karlı olduğu zamanlarda, yemyeşil dallar arasında bir karpuzun çıktığı görülür. Kış ortasında büyük bir karpuzun yetiştiğine hayret eden halk, buranın ulu bir şahsın türbesi olduğuna inanır. Bundan dolayı, burası halk arasında “Şeyh Karpuz Mağarası” olarak anılır.
Bir başka efsaneye göre ise, Rus işgali sırasında, tepeye doğru Rus askerlerinin çıktığı görülür. Bu sırada mağaradan bir el silah sesi duyulur, bundan kaçan Rus askerleri halk tarafından kovulur ve şehir kurtulur. Ancak gerçekte burası, kaleye gidilen, taşlarla düzenlenmiş patika yolla ulaşılan, doğal kayaya oyulmuş bir kaya mezarıdır.
Yaklaşık 30 metre kare büyüklüğündedir. 58 x 128 cm ölçülerindeki dikdörtgen şekilli kapı açıklığının sağ tarafında, 40 x 65 cm ölçülerinde bir niş vardır. Küçük bir giriş bölümünden sonra, 190 x 225 cm ölçülerinde ve yaklaşık 3 metre yükseklikte bir odadan ibaret olan kaya mezarının duvarlarında da iki niş bulunur.
Bunlardan küçük olanı 30 x 40 cm ve büyük olanı ise 54 x 60 cm ebatlarındadır. Mezarın içinde çokça kaçak kazı yapılmış ve bolca ortaçağ seramiği ve iskelet parçaları bulunmuştur. Muhtemelen buranın Urartu (MÖ 900-550) yıllarından kalma bir kaya mezarı olduğu düşünülmektedir.
Mağaranın içinde taş duvarlarda, çizgiler ve mum koymak için yapılmış oyuklar vardır. Ayrıca mağara içinde bir taştan, ince bir toprak akmaktadır.
Burayı halk ziyaret yeri olarak kabullenmiştir.
HIDIRELLEZ GÖLÜ
Çadırtepe köyünün kuzeyindedir. Bol kaynak suları bulunmaktadır.
BAYIRBAĞ BELDESİNDEKİ KALINTILAR
Manastır Kalıntısı
Beldenin 4 km kuzeybatısında bir manastır kalıntısı vardır. Manastırdan, günümüze yüksek duvarlarla çevrili bir avlu çevresine yerleştirilmiş ve yenilenmiş iki ev ve bir ahır ulaşmıştır. Avlu girişinin solunda, duvara monte edilmiş küçük bir bazalt taş üzerinde, Ermenice bir kitabe yazılıdır. Kilise, küçük boyutlu bir köy mabedi olarak inşa edilmiştir.
Yerdeki yuvarlak profilli taşlardan, kemerli bir giriş kapısına sahip olduğu anlaşılır. Yapının cephesinde, üzerine haç işlenmiş taşlar dikkat çeker. Güney bölümde kiliseyle bitişik durumda yarım yuvarlak apsisli bir ek şapel vardır.
Apsisin yanında yerden 1.5 metre yükseklikte birer niş bulunur. Güney duvarı ortasında bir mazgal pencere açıklığı vardır. Ancak pencere çerçevesinde taşlar tahrip olmuştur. Kilisenin güneydoğusunda, şapelin yanında bulunan yuvarlık kemerli bir açıklıktan ulaşılan ve doğuya doğru uzanan bir gizli geçit bulunur.
Günümüze kalan manastır evleri iki parçadan oluşur. Alt tarafları moloz taştan, üst bölümleri kerpiçten örülmüş duvarlara sahiptir. Evler iki katlıdır. Kilise, ona bağlı şapel ve gizli geçit Ortaçağ’dan, evlerin ise daha yakın tarihten kalmış olacağı değerlendirilmektedir.
Hüseyin Beyzade Ahmet Bey Çeşmesi
Belde camisine bitişiktir. Çeşme gri renkli, düzgün kesme taş malzemeden yapılmıştır. Alınlık kısmındaki beyaz renkli taşa işlenen kitabe, Arap ve Latin harfleriyle yazılmıştır. Osmanlıca olarak yazılmış kitabe, 5 satırdan oluşur. Kitabede yapılış tarihi olarak 1951 ve yaptıran olarak ise Hüseyin Bey Zade Ahmet Bey ismi yazılıdır. Mihrap nişi şeklinde bir nişe sahip olan çeşme günümüzde de kullanılmaktadır. Üst kısımlarını asma dalları ve yaprakları sarmıştır.
Konak Çeşmesi
Beldedeki konağın önündedir. Kitabesinde 1801 yılında yapıldığı yazılıdır. Düzgün kesme taş malzemeyle inşa edilmiş olan çeşmenin iki yandan kademeli başlıklı, birer plasterle sınırlandırılmıştır.
Altta dikdörtgen şekilli bir yalak vardır. Daha üstte daha faal durumda bir musluk ile kase koymak için kemerli iki küçük niş bulunur. Kademeli profillerden meydana gelen kornişin üzerinde, içerisinde ay-yıldız motifinin bulunduğu üçgen alınlık görülür. Oldukça sağlam durumdaki çeşmede başkaca süsleme yoktur.

Bayırbağ Değirmenönü Mesire Alanı
Bayırbağ beldesindedir. Pahnik çayı çevresinde bol ağaçlıklı ve yeşilliği ile zengin bir doğal örtüye sahiptir. Mesire alanının altyapı çalışmalarının büyük kısmı tamamlanmıştır.
KARAKAYA BELDESİNDEKİ KALINTILAR
Karakaya Kalesi ve Kaya Basamakları
Kale, Karakaya beldesine 3 km uzaklıkta, ovadan 400 metre yüksekte, sarp bir kayalık üzerine kurulmuştur. Kalenin doğusunda dar bir vadi bulunmaktadır. Kuzey tarafından gelen çay, kalenin doğusundan geçerek ovaya doğru akar. Kalenin bu kısmı sert ve dik, yalçın doğal kayalardan oluşmuştur. Kalenin batısında 5-7 m uzunluğunda moloz-yontu taşla örülmüş sur duvarı kalıntısı vardır.
Ancak bağlantıları tahrip olduğundan, sınırları tam olarak bilinmemektedir. Kalenin kuzeydoğusunda, sarp yamaçtan aşağıdaki suya inen kaya basamakları son derece önemlidir. Basamakların üst bölümünde gerçekleştirilen kaçak kazılarda ortaya çıkarılan toprak, merdivenlerden aşağıya atıldığından, basamaklar günümüzde kullanılmayacak durumdadır.
Eskiden beri üzeri örtülü bir gizli su yolu olduğu anlaşılan bu merdivenlerin, kale halkının aşağıdaki çay ve son derece soğuk kaynak suyuna ulaşmasını sağlayan gizli bir ulaşıma hizmet ettiği düşünülmektedir.
Hemen bunun güneyinde, ana kaya yontularak başka bir patika yol oluşturulmuştur. Gizli yoldaki basamakların sayısı 45’dir. Son üç basamak, toprak altında kalmıştır. Basamakların yüksekliği 30 cm, genişliği 110-190 cm, kalınlığı ise 25-50 cm arasında değişir.
Karakaya kalesinin konumu savunmaya son derece elverişlidir. Ancak kaleyi ve basamakları kimlerin ve hangi tarihte yaptıkları bilinmemektedir. Kalenin biraz aşağısındaki Urartu Göletleri, Altıntepe’ye yakınlığı, savunmaya elverişli konumu, ana kayaya yapılan taş işçiliği ile kalenin ve merdivenlerin Urartu döneminde yapıldığı düşünülmektedir.
Kilise Kalıntısı
Karakaya Beldesinin kurulduğu yamaçta, üst mahallede, bahçeler içindedir. Dıştan dışa 3 x 6.40 metre ölçülerinde, dikdörtgen planlı, küçük bir şapeldir. Şapelin sadece apsis bölümü ile kuzey duvarı günümüze kadar sağlam gelmiştir. Diğer bölümlerinin duvarlarının üst kısımları yıkılmıştır. Burası geçmişte “Keleriç” olarak nitelendirilen yerde oturan azınlıkların ibadeti için kullanılmıştır.
Hacı Nutullah Camisi
Karakaya beldesindedir. Yaklaşık 200 yıllık camidir. Cami, Hacı Nutullah Efendi tarafından yaptırılmıştır. Ancak 1992 yılındaki depremde hasar gören cami, tamamen yenilenmiştir ve bu yüzden orijinalliğini kaybetmiştir.
Halk arasında, caminin önceden, değerli ahşap süslemelere sahip olduğu söylenmektedir. Eski caminin, ahşap destekli ve çatılı olduğu: caminin çevresinde bugünde bulunan üç parçaya bölünmüş ahşap direk ve başlıklardan anlaşılmaktadır.
Caminin önünde küçük bir mezarlık vardır. Buraya halk arasında “Şeyh Mezarlığı” denir. Ancak burada özellikle mezar ve mezar taşına rastlanmamıştır. Mezarlıkta, yörenin yetiştirdiği alimlerden Abdurrahman Efendi’nin mezarı bulunur.
Mezarlığın kuzeybatı köşesinde ise, Karakaya’nın yetiştirdiği alimlerden Pir-i Sami Hazretlerinin ders okuttuğu bir oda vardır. Ocak başlarındaki dolap süslemelerinin orijinal özelliklerini muhafaza eden bu oda, günümüzde yenilenmiş durumdadır. Günümüzde de cami kullanılmaya devam ediliyor.
Karakaya Çermik Mesire Alanı
Karakaya beldesindedir. Soğuk suları, yeşilliği ve yerden kaynayan kaynarca adı verilen şifalı suları ile doğal güzelliğe sahiptir. Çermikte alabalık yetiştirme göletleri de vardır. Her yıl 20 Mayıs tarihinde, Kaynarca şenlikleri düzenlenmektedir.