
Olympos: Kumluca merkeze uzaklık 28 km dir. Antik kente giriş ücretlidir.
Müze kart geçerlidir. Ayrıca otopark için de ücret alınıyor.
Şehrin ismi ve konumu:
Kentin doğu yönünde denizi kıyısı vardır. Kuzey ve güney yönden ise, yüksek dağ sıraları ile çevrilidir.
Olympos dağının Tahtalı ya da Musa dağı olduğuna yönelik kesin belge ve bilgi yoktur. Görkemli Tahtalı dağı, Olympos’a yakışsa da topoğrafik özellikleri ve kalıntılarıyla Musa Dağı da bir alternatiftir.
Şehir ismini, kuzeyinde 16 km uzaklıkta bulunan Tahtalı Dağından alır. Bu yüzden şehrin ismi “Yüksek dağ-Ulu dağ” anlamına gelmektedir. Antalya bölgesinde, sahil kesiminde Phaselis şehrinden sonraki en önemli ikinci liman şehridir.
Kentin ortasından geçen Akçay, kenti ikiye ayırır.

Önemi:
Kesin kuruluş tarihi bilinmez. Ancak Helenistik dönemde kurulduğu düşünülmektedir.
MÖ 167-177 yıllarında basılan Likya sikkelerinde, Olympos şehrinin adı geçer.
Doğu Lykia’nın en önemli kentidir. Birlik sikkeleri, Helenistik duvar kalıntıları ve Asartaş’daki kaya mezarları, kentin en erken belgeleridir.
169. olimpiyatların başladığı 104 yılına kadar Lykia Birliğinde 3 oy hakkına sahip 6 kentten biridir. Birliğin ayrıcalıklı üyesi konumunda, Doğu Lykia’daki tek şehirdir. Zaten üyeliği de Zeniketes’in hakım olduğu MÖ 1’nci yüzyıla kadar sürer. Olympos ve Phaselis, bu dönemde korsanların gücünden gönüllü olarak yararlanmış ve birliğin dışında kalmış gibidir. Bu dönemde sahte birlik sikkeleri basılmıştır. İmparatorluk döneminde tekrar birlik üyesidir. MS 2’nci yüzyılda onurlandırılan Hoplon’un görevleri arasında Lykiarkhlığın da anılması bunu belgeler. MS 2’nci yüzyılda birlik kararını başkente iletmek üzere bir Olympos’lunun seçilmesi dikkat çekicidir.
ZENİTEKES:
Burası anlatılırken, Zenitekes’in bilinmesi gerekir. Sahillerin baş belası, korsanların kralıdır. Dodona Zeus’una göre, yerel bir egemen olarak demir strigilis sunması da onu kurtaramamıştır. Ondan da kartal yuvası sığınağı günümüze ulaşmıştır. Akdeniz’in en güzel sığınağı Olympos, Zenitekes’e bile kucak açmıştır. Strabon: “Zenitekes’in egemenlik alanını Pamphylia içlerine dek yaydığını” yazar. Ancak gücü Roma İmparatorluğuna uzun süre direnecek kadar değildir. MÖ 77-76 yıllarında, Romalı Komutan Servilus Vatia, Roma donanması ile bölgeye gelir ve Gelidonya burnunda yapılan üç deniz savaşında korsanları yenerek Zenikeles’in ünlü kalesini yerle bir eder.
Ve koca korsan kral yenilince, ailesiyle birlikte intiharı seçer. Zenikeles’in ölümünden sonra Likya bölgesinde Olympos, Phaselis ve Korykos kentleri korsanlardan temizlenir.
Roma döneminde, şehir yine Likya birliğinin önemli şehirlerinden birisidir.
MS 2 ile MS 3’ncü yüzyıllarda, şehirde bulunan bir mezar anıtında: Marcus Aurelius Arkpepolis’in Likya Birliğinde, Lykiark (yani Likya Birliği Başkanı) görevinde bulunduğu yazılıdır.
Hıristiyanlığın yayılmasıyla, bölgedeki Hırıstiyanlığı ilk kabul eden şehirlerden birisi olmuştur. Şehrin bilinen ilk piskoposu Methodios’tur.
Kendisi: MS 312 yılında Patara kentinde, kenti ziyaret eden İmparator Maksimus Diaa’nın da katıldığı bir mahkeme sonucunda idam edilmiştir.
MS 6 ve 7’ncı yüzyılda Olympos şehri hakkında bilgi yoktur. MS 7’nci yüzyılda Arap akınları bölgeyi çok yönlü olarak etkilemiştir.
Ayrıca yine aynı dönemlerde, bölgede doğal afetlerin yıkım gücü oldukça fazla etkilidir. Hatta, bu doğal felaketlerden özellikle tsunami dikkat çeker. MS 542 yıllarında bölgede veba salgını görüldüğü bilinmektedir.
Tüm bunlar nedeniyle, kıyı bölgesindeki diğer kentler gibi, Olympos kentinde de büyük oranda nüfus kaybı görülür.

GÜNÜMÜZDE ÖREN YERİNDE BULUNAN KALINTILAR
Yerleşimin şehirciliğini ortasından akar Olympos çağı biçimlendirir. Bu nedenle Lykia’da alışkın olunmayan bir kent düzeni ortaya çıkar. Limanda bulunan ana cadde kentin ortasından ilerleyip sonuna dek uzanır. Denizle buluşan Olympos çayı (Günümüzdeki ismi Akçay) ın iki yakasında, Helenistik’ten Bizans’a kadar onarılarak kullanılan duvarlar uzanır. Bunlar liman duvarları ve yapılarıdır. Limana gelen gemiler muhtemelen bu yolla kentin içinde servis alabilecekleri alana kadar ilerleyebiliyorlardı. Bu yapı ve duvarların denizle nasıl buluştuğu kumul ve alüvyon nedeniyle anlaşılamamıştır.
Evet gelelim günümüze ulaşan kalıntıları:
Yerleşimin güney ucunda ve kuzey tarafında tahkimatlı iki kale vardır. Güneydeki “Ceneviz Kalesi”, kuzeydeki ise “Akropol Kalesi” dir. Vadinin içine yayılan Ortaçağ yerleşiminde ise savunma sistemi yoktur. Buna karşı yüksek ve güçlü duvarları olan önemli yapılar lokal koruma alanı içindedir. Bu durum, sadece din adamlarının yaşadığı dinsel merkez konumundaki kentte, buna ihtiyaç duyulmamış olmasıyla açıklanır.
Ceneviz kalesi: Sarp kayalıklara yerleştirilmiş yapı topluluğu içinde Bazilikal planlı büyük bir kilise dikkat çeker.
Akropol Kalesi: Kentle deniz arasında savunma yapılarıyla berkitilmiş, hem gözetlemeye hem de savunmaya ve sivil amaçlı diğer yapılar bulunur.
Kentten günümüze ulaşmış Helenistik, Roma ve Bizans dönemine ait kalıntıların çoğu: orman içindedir, ağaçlar ve çalılarla örtülüdür.
Diğer bir kısım kalıntı ise: denize akan bir ırmağın (Olympos Çayı-Akçay) ağzında ve her iki yakasında bulunmaktadır.
Zaten bu ırmak, antik dönemde kendi ikiye bölmekteymiş, zamanla bir kanal içine alınmış ve her iki yakasına iskele yapılmış, iki yaka yapılan bir köprü ile birbirine bağlanmıştır.
Köprünün bir ayağı, günümüzde yerinde görülmektedir.

Giriş Kompleksi:
Yapılan araştırmalara göre, yapı MS 5 ile 6’ncı yüzyıllara tarihlenmektedir.
Şehrin günlük ve ekonomik yaşamına ait izler taşımaktadır.
Kentin ana caddesi: doğu-batı doğrultusunda uzanmaktadır. Bu caddenin başlangıç yerinde bulunan giriş kompleksi: 11 odadan oluşur.
Muhtemelen, bu 11 odanın üzerinde bir kat daha bulunduğu düşünülmektedir. Çünkü yapının bazı yerlerinde duvarlar yüksektir, kat izleri ve merdiven basamakları vardır.
Giriş kompleksinin en önemli özelliği: kemerli düzenlemelerdir. Kemerler, kuzeyde ve cadde cephesindedir.
Evet, burası tahminlere göre: konut, konaklama yeri, gıda maddesi üzerimi ve ticaret yeri olarak kullanılmış olmalıdır.
Köprü:
Yukarıda da belirttiğim gibi, Olympos çayının üzerinde olan köprünün ayaklarında biri günümüze ulaşmış, diğeri ise temel seviyesinde korunmuştur.
Köprü ayağında devşirme malzeme kullanılmıştır, çünkü çok sayıda Roma dönemi mimari elemanı görülmektedir.
Köprü muhtemelen Roma döneminde yapılmıştır. Ancak sonraki depremler sonucunda yıkılmıştır. Ancak iki yaka arasındaki ulaşım etkilendiğinden Hıristiyanlık döneminde hızlı bir şekilde yeniden yapılmıştır.
Köprü: kentin kuzey ve güneyindeki yerleşim alanlarını birbirine bağlaması açısından önemlidir.
Araştırma sonuçlarına göre, köprünün üç gözlü ve balıksırtı biçimli olduğu tahmin edilmektedir.

Akropol Tepesi:
Nehir ağzına yani denize döküldüğü yere yakındır. Mimari veriler, tepenin Geç Antik çağda yerleşime açıldığını gösterir.
Tepe, küçük ve dik yapılıdır.
48 metre rakımlı bu tepe üzerinde yerleşimler devam etmektedir.
Tepe üzerinde, iki ve üç katlı düzenlenmiş, kule tipi konutlar vardır. Su ihtiyacını karşılamak için sarnıç yapılmıştır.
Evet, günümüzde, tepede bazı yapı kalıntıları görülmektedir.
Tiyatro:
Kentin batı sınırındaki tepenin kuzey yamacına yapılmıştır. Tiyatro, Likya özelliklerine istinaden, Batı nekropolünün başladığı alanın hemen yanında derenin güneyindeki Sepet Dağı eteklerinde kuruludur.
Helenistik dönem yapısı, Roma döneminde onarım görmüştür. Tiyatronun MS 2’nci yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir.
Büyük oranda tahrip olan yapı henüz kazılmamıştır. Araştırmacılar 20 oturma sırası olduğunu kabul ederler. Kapasitesi 2000 kişidir. Lykia’nın bildik depremlerinde yıkıldığı anlaşılır. Onarım görmüştür. Yazıta göre: Tyindaris adlı Olympos’lu bir kadın tarafından İmparator Hadrianus’a adanmıştır.
Evet, tiyatro oldukça harap bir durumda günümüze ulaşmıştır. Sadece tiyatro girişinin bir yanı, iyi durumda görülebilir.
Tiyatronun günümüze sağlam ulaşamamışının sebeplerinden birisi de Bizans döneminde blokların kireç ocaklarında eritilerek yapı malzemesi olarak kullanılmasıdır.

Tapınım gören Tanrılar:
Olympos’da Zeus, Apollon, Athena, Artemis, Mithras ve Hephaistos’un tapınım gördüğü anlaşılır. Olmpos’un efendisi, tanrıların babası Zeus’un tapınım gördüğü öne sürülür. Erkeklerin, askerlerin tanrısı Mithras’ın buradaki varlığını Plutarkhos aktarır. “Olympos’ta kendine özgü tuhaf ve gizli ayinler yapıyorlardı. Bunlar arasında yer alan Mithras ayinleri korsanlar tarafından başlatılmış ve hala devam etmektedir.”
Keşfedilen Mithras tapınım alanındaki nişler arasında, tanrının Roma dönemindeki adı olan “Sol invictus” yazar. Nöbetçi asker tarafından adanmıştır. Olympos’da Apollon’un varlığı sanki birliğe girişin bir sonucu olarak politik bir seçim gibi görülür. Olympos’un en etkili tanrısı ise Hephaistos’tur. Mezar cezaları, Hephaistos’a yatırıldığı gibi bu tanrı adına şenlikler de düzenlenmekteydi. Hephaistion olarak bahsdilen tapınak da tapınım alanının varlığını belgeler. Bu tapınak Çıralı’da ancak kilisenin altında görünmez olmuştur.
Tapınak:
Nehrin denize döküldüğü yerin 150 metre batısındadır. Kentteki anıtsal mimari örnekler arasında önemli bir yere sahiptir. İon düzenindedir. Önündeki kaide yazıtına göre: MS 2’nci yüzyılın ikinci yarısında Marcus Aurelius’a adanmıştır.
4.88 m yüksekliğindeki anıtsal kapıyı taşıyan güney cephesi ayaktadır. Bölgede yaygın olan küçük boyutlu 2’nci yüzyıl moda tapınaklarından biridir. Prostylos cephe düzenlidir.
Yapının ön cephesinde, dört sütun bulunduğu anlaşılmaktadır. Kesme taşlardan yapılan Cella ön duvarı günümüze ulaşmıştır.
Kaptan Eudomos Lahdi:
Lahit, nehir ağzının hemen yanında, bir kayalığın oyuğunda bulunmaktadır. Kaptan Eudomos’un mezarı ilgi çeker. Yattığı lahdin taştan soğuk yüzü, Akdeniz’e bakar.
Lahdin üzerindeki yazıtta, duygu dolu ve şiirsel bir üslup ile kaptanın adı verilmektedir. Çevirisi “Son limana girdi, demirledi gemi, çıkmamak üzere. Çünkü ne rüzgardan ne de gün ışığından medet var artık. Kaptan Eudomos ışık taşıyan şafağı terk ettikten sonra. Gün ışığından uzak yatacak burada, gemi ise dalgasızdır ölülere.”
Aynı mezar odasında Eudomos’un lahdi yanında yeğeni Zosimos’un lahdi bulunur. Bu lahit üzerindeki yazıt, yanındakinin aksine standart bir mezar yazıtıdır. Zemini av sahnesi mozağiyle döşeli mezar odasının Zosimos tarafından yaptırıldığı lentodaki yazıttan anlaşılır. Lahdin uzun kenarında ise, gemi kabartması vardır.
Vespasianus Hamamı-Büyük Hamam:
Şehirde bulunan iki hamamdan, buradaki boyutları büyük olduğu için “Büyük Hamam” olarak isimlendirilmiştir.
Kentin güneydoğusundadır. Yazıtına göre: MS 78’de Vespasianus döneminde inşa edilmiştir.
Tüm liman yerleşimlerinde olduğu gibi 1’nci yüzyılla birlikte hamama sahip olmuştur. Hamam ve yakınında gymnasium olabilecek yapıda İmparator ve Hephaistos onurana Panegyrik oyunlar düzenlendiği bilinir. Güneydoğusunda da küçük hamam bulunur. Derenin kuzey yanında da Ortaçağ hamamı vardır.
Yapının bazı bölümleri günümüzde ayaktadır. Bu bölümlerdeki mimari özellikler incelendiğinde, yapının anıtsal boyutlarda yapılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Mezarlar:
Kendine özgü yapı ve teknikleri ve mezarlık düzeniyle Lykia sanatından uzak resimleriyle mezarlar günümüze ulaşmıştır. Doğu ve özellikle batı nekropolünde sıralanan ve kademelenen yaklaşık 350 tane mezar, Lykia için olağan dışı bir görüntü oluşturur. Lykia’da bu tür bir nekropol yoktur. Yaklaşık 300’ü tamamen örülerek inşa edilen odalar, tonozlu örtüleri, sürgülü kapıları ve moloz taş-harç malzemeleriyle daha çok Kilikya örneklerini hatırlatır. Güney mezarlığın en üst kotunda yer alan mezardaki “Harf Falı” içeren metin dikkat çeker.
Güney Nekropol:
Kentin batısındadır. Nekropol alanı, ortadan akan nehir ile kuzey ve güney olmak üzere iki kısma ayrılmıştır. Güney Nekropol: nehrin ikiye böldüğü şehir merkezinin güneyindedir.
Günümüzde mezarların önünden devam eden yol, muhtemelen antik dönemde de kullanılmıştır. Nekropol alanında toplam 354 mezar bulunmaktadır.
Nekropolün batı kısmındaki mezarlar: beşik tonozlu, bitişik nizamlı ve genellikle iki katlıdır.
Kuzey Nekropol:
Bu bölümdeki gömül alanına, MS 1’nci yüzyıldan itibaren gömü yapılmış ve MS 3’ncü yüzyıla kadar kullanılmıştır. Bizans döneminde ise, Nekropol alanına kiliseler ve konutlar yapılmıştır.
Kuzey Nekropol Caddesi:
Bu cadde: Kuzey Nekropol’ün batısından başlar ve Piskoposluk Sarayına kadar devam eder. Şehrin bu bölümü, MS 4’ncü yüzyıldan itibaren konut alanı olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Cadde üstünde: çok katıl ve büyük avlulu, muhtemelen şehrin ileri gelenlerine ait evler bulunmaktaydı. Bu konutlar nekropol alanındaki oda mezarlarla iç içe yapılmıştır.
Cadde, özellikle MS 5’nci yüzyılda, yani Hıristiyanlığın kabul edilmesinin ardından son derece geliştiği anlaşılmaktadır.
Kuzey Nekropol Kilisesi:
Nehrin ikiye böldüğü kentin kuzeybatısında, Kuzey Nekropol girişinin güneyindedir. Yapının; kuzey ve güney nekropollerinin ortasında olması nedeniyle: Olympos şehrinin Nekropol Kilisesi olduğu düşünülmektedir.
Mimari tarzına göre, muhtemelen MS 6’ncı yüzyılda inşa edildiği düşünülür. 1969 yılında bölgeyi etkileyen sel felaketinde: yapının orta nef, apsis ve güney nefi yıkılmıştır.
Lykiarkh Mezarı:
Kuzey Nekropoldeki bu mezar: Likya birliği başkanı olarak görev yapmış Olymposlu Marcus Aurelius Arkhepolis ve ailesine aittir.
Mezar binası, yazıtına göre MS 3’ncü yüzyıl ikinci yarısında yapılmıştır. Mezar binası kareye yakın formludur.
Ancak tonozunun büyük kısmı çökmüştür.
Mezar odasının içinde: uzun ve yan duvarları çevreleyen “u” biçiminde, iki basamaklı özgün kesilmiş, masif taşlarla yapılmış bir podyum bulunur.
Köşelere aslan ayağı işlenmiştir. En üstteki podyum basamağı: oturma bankı olarak biçimlendirilmiştir.
Podyumun üstünde: üç lahit bulunur.
Girişin sağındaki lahit: Prokonnesos (günümüzdeki Marmara Adası) ndan ithal edilmiş, girlandlı lahittir. Teknenin altına profil yapılmıştır.
Uzun yüzde: 3 tane, kısa cephelerde birer tane girland bulunur. Girişin solundaki lahit: Sandık biçimindedir.
Olympos’un bilinen tek Lykiarkhı’nın lahdi Antalya Müzesine taşınmıştır. Lykiarkh mezarının önünden geçen su kanalı, 19’ncu yüzyıl Osmanlı değirmeninden kalmadır.
Antimachos Lahdi:
Kentin kuzey kısmındadır. Lahit: muhtemelen MS 2’nci yüzyıl ortalarında yapılmış olmalıdır. Lahit: Antimachos ve ailesine aittir.
Lahdin üstünde: Likya tipi denen semendar biçimli bir kapak bulunur. Lahdin sandukası, kabartmalarla süslenmiştir. Teknenin ön cephesi ve dar yüzlerinde köşe plasterleri bulunur.
Plasterlerin alt kısmında, sarmaşık biçiminde çıkan hayat ağacı motifi görülür. Hayat ağacı motifi, MÖ 3 binden itibaren kullanılmaya başlanır.
Sümerlerde yaşam ve ölüm arasındaki değişmez döngünün sembolüdür. Antimakhos ve ailesine ait lahitte: hayat ağacı motifi de ölümle bağlantılı sembollerden birisi olarak işlenmiştir.
Piskoposluk Sarayı:
Burada bulunan ve bir çevre duvarı ile sınırlandırılmış yapılar kompleksi, 128 x 62 metre ölçülerindedir. Mimari stil değerlendirildiğinde muhtemelen MS 5-6’ncı yüzyıllarda yapılmıştır.
Kent içindeki en büyük yapı konumundadır. Yapının inşaatı sırasında, Roma dönemine ait tapınak ve temenos alanı dahil edildiğinden, yapılar kompleksi olarak algılanmaktadır. Komplekste, Piskoposluk kilisesi merkezi yapı konumundadır.
Doğu bölümde: bir avlu etrafına sıralanmış mekanlardan oluşan Piskopos ikametgahı vardır. Ayrıca: görevli din adamlarının özel yaşamları için iki katlı düzenlenen mekanlar bulunmaktadır.

Alkestis Lahti:
Lahdin kapağında: üçgen alınlık, tepe ve köşe akroteri vardır.
Lahit, Aurelius Artemias ve ailesine aittir. Lahit: MS 2’nci yüzyıl sonlarına tarihlenmektedir. Yerel kireç taşından yapılmıştır. Kapağın eğimli yüzeylerinde: balık pulu motifi işlenmiştir. Bu durum, Attik kapaklarında yaygındır.
Lahitte: Akroterlerde Eroslar ve kısa yüzlerde Medusa başları bulunur. Mezar sandukasının köşelerine: Nike figürleri yerleştirilmiştir.
Yanlarda: iki üçgen alınlıklı bir kapı içinde “dextrarum iunctio” yani “tokalaşma” sahnesi görülür.
Bu sahne, Roma döneminde “evlilik bağı” nı ifade etmektedir.
ASARTAŞ-TOPAL GAVUR:
“Ben Hellophilos oğlu Apollonios burada yatıyorum, Her zaman hakkaniyetliydim. Yemeli, içmeli ve hazla dolu çok rahat bir ömür sürdüm. Ancak şimdi veda zamanı ve hayat devam ediyor”
MÖ 4’ncü yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen mezardaki bu etkileyici dizeler, antik adı bilinmeyen yerleşimin bilinen tek egemeninden izler verir.
Yazır köyünün 500 m kuzeydoğusundadır.
Günümüz köylüleri buraya “Topal Gavur” derler. Nedeni de, mezar kabartmasındaki Apllonius’un bir bacağının kırık olmasındandır. Küçük yerleşimdeki en önemli kalıntılar, iki kaya mezarıdır.
Alnacındaki Eski Yunanca yazıtından okunduğu gibi “Apollonios’un mezarı” Olympos çevresindeki en önemli eserlerden biridir. Cephesindeki kabartmada mezar sahibini kline üzerinde uzanırken, yas içindeki karısı, hizmetkarı ve aileden genç bir figürle yine alışılmış bir ikonografide betimlenmiştir.
Mezarın cephe mimarisinde Dor ve İon düzenleri birlikte kullanılmıştır. En alışılmadık olan ise, kapının üstünden inen perdedir. Kapı açıldığı zamanlarda içeriyi perdeleyen gerçek bir geleneğin kayaya yansımış haline benzer. Kapıların iki yanındaki figürlerden sağdaki, başında Pers Harasıyla ve duruşuyla bir Lykia egemeni gibidir. Soldaki pusatlı kişi ise, sağdakinin emrinde yerel bir egemen olan mezar sahibi Apollonios olmalıdır. Belki de iki farklı rolde mezar sahibinin resimleridir.
Hellaphilos ve Apollonios isimlerinin seçimi de dönemin Helen kültür egemenliğinin baskın bir sonucu gibidir. Mezar hem kabartmaları hem yazıtlarının içeriği hem de mimarideki eklektizmiyle tam bir karmaşa kimliği gösterir. Bu durum doğu Lykia’daki tek tük mezarlarla ne kadar Lykialılıktan bahsedilebileceğini gösterir. Bundan bahsedebilmek için bir mezar değil mezarlıklar lazımdır. Ve Topal Gavur’daki bir Likçe yazıt ile iki kaya mezarı, Doğu Lykia’nın sadece siyasi olarak ve üstelik salt bir dönem için Lykia’dan sayılabileceği gerçeğini değiştirmemiştir. Bunu anlamak kolaydır. Örneğin: Ksanthos, Mrya ya da Limyra gibi pür bir Lykia kenti Doğu Lykia’da bulunmaz.
Apollonios mezarının batı yukarısındaki kayalıkta Likçe yazıtıyla önemli olan bir kaya mezarı daha bulunur. Yazıtta “bu mezarı İkuwe ailesinin babası ve bir ferdi olan Armanaza, oğlu Ipredisa, karısı ve çocukları için yaptırdı” gibi alışılmış bir mezar sahibi kimlik bilgisi geçer.
Bu mezarlar Doğu Lykia’daki en son Lykia mezarlarıdır. Ancak tüm Doğu Lykia’da sadece birkaç örnekle bilinen Lykia geleneksel kaya mezarı örnekleri, bu bölgenin, asal Lykia’nın siyasi sınırları içinde algılansa da kültürel olarak asla tam olarak Lykia olmadığını göstermektedir.
Çünkü Asartaş’ın hemen dibindeki Olympos’da bile herhangi bir Lykia kültürü sanatı ürünü yoktur. Olympos, sadece Lykia Birliğinin bir süreliğine siyasi üyesidir. Dolayısıyla siyasi sınırlarla kültürel sınırlar birbirine karıştırılmamalıdır. Özellikle Roma Döneminin Yol Klavuz Anıtında adının anılması sadece bölgenin bir eyalet sınırları içinden tanımlanmasından ibaret siyasi bir durumdur.
Asartaş Tepesinde çok az kalıntı bulunmaktadır. Bu durum iki mezarın azlığını karşılamaktadır. Oldukça küçük ve zayıf bir yerleşimden iz veren kalıntılar içinde bir işlik dikkat çeker.
OLYMPOS PLAJI:
En büyük özelliği: Kumluca’ya ait olmasıdır.
Antik kentin içinden geçilerek plaja gidildiği için, giriş ücretlidir.
Müze kart geçerlidir. Aracınız ile giderseniz, otopark için de ayrı ücret ödeniyor.
Girişten sonra, antik kentinin içinden geçilerek, dere boyunca yürüyerek yaklaşık 10 dakikada sahile ulaşabilirsiniz.
Burada yol üzerinde su kanalı ve önündeki tarihi havuz, serinlemek için kullanılmaktadır.
Çıralı plajının devamı, antik kentinin önündedir. Aradaki dere var, dereden dağa kadar olan bölüm Olympos plajı olarak geçiyor.
Dağın arka yüzünde ise, Adrasan Plajı vardır.
Ormanla iç içe olan plaj kum değil, ufak çakıllıdır, deniz suyunun berraklığı ve sahilin temizliği ilgi çeker.
Plajda, büfe, kabin ve duş yoktur. Çünkü burası beach değil, şezlong ve şemsiye işletmesi yoktur.
Yukarıda söz ettiğim gibi, buraya antik kent kalıntıları içinden geçilerek giriliyor.
Bu yüzden, buraya giderseniz yanınızda özellikle mutlaka su, yiyecek, şemsiye götürmenizi öneririm.