Niğde

Güzel bir şehir. Şehir merkezinde, Niğde Müzesini mutlaka görmenizi öneriyorum. Şehir dışında ise: Gümüşler Manastırı,  Tyana antik kenti, Göllüdağ antik kenti ve elbette Aladağlar bölgesinde trekking yani doğa yürüyüşü. Bu arada, Niğde kalesi bölgesindeki Alaettin camisinin kapısındaki, büyük aşkın simgesi, kadın silüetini mutlaka görün.

ULAŞIM

Niğde-Nevşehir arasındaki uzaklık: 82 km. Niğde-Kırşehir arasındaki uzaklık: 173 km. Niğde-Ankara arasındaki uzaklık: 346 km. Niğde-Aksaray arasındaki uzaklık: 121 km. Niğde-Mersin arasındaki uzaklık: 198 km. Niğde-Adana arasındaki uzaklık: 205 km. Niğde-Kayseri arasındaki uzaklık: 128 km.

Yukarıda gördüğünüz gibi, Niğde Anadolu’nun sanki tam orta yerindedir. Birçok merkez ile olan arasındaki kara yolu uzaklığı çok az.

TARİH

Yörenin ismi: antik dönemde “Nahita” olarak bilinmektedir. Yöredeki yerleşimin ise, muhtemelen 10 bin yıl öncesinde başladığı tahmin edilmektedir. Çünkü: Bahçeli ve Çamardı-Kestel buluntuları ve özellikle “kalay madeni”, yörenin tarihini, çok eski dönemlere kadar götürmektedir.

Tarihi süreç içinde: MÖ. 1800-710 yılları arasında, burada, Hititler yaşamışlardır. MÖ.710 yılında ise, bu kez Asurlar görülür. Daha sonra ise, Frigler, Romalılar, Medler, Persler, İskender, Bergama krallığı bölgede egemenlik kurmuşlardır.

1071 Malazgirt savaşından sonra ise, bu kez Türkler yörede görülmeye başlarlar. 1308 yılında Selçuklu egemenliği, 1470 yılında ise, Osmanlılar görülür.

GENEL

Şehir, İç Anadolu bölgemizin, güneydoğu bölümündedir.

Merkezin rakımı: 1229 metredir.

Yörenin ekonomik etkinliğinin temelinde: tarım ve hayvancılık gelmektedir. Burada: özellikle “elma” üretimi üst düzeydedir. Hatta, ülkemizde ilk sıradadır. Bunun yanında, “patates” üretimi de öne çıkmakta olup, ülkemizde üretilen patatesin yüzde 25’i il sınırları içinde üretilmektedir. Yörede: karasal iklim hakimdir. Yağışlar ise yetersizdir.

NİĞDE ÜNİVERSİTESİ

Üniversite yerleşkesi: Niğde-Bor kara yolu yanında, Akkaya Baraj gölü kıyısındadır.

Üniversite bünyesinde: 5 fakülte (Mühendislik, Fen-Edebiyat, İktisadi ve İdari Bilimler, Eğitim, Mimarlık), 2 enstitü (Sosyal Bilimler, Fen Bilimleri), 2 yüksek okul (Beden Eğitimi ve Spor, Sağlık Yüksek okulu), 6 meslek yüksek okulu bulunmaktadır.

NE YENİR

Niğde yöresine yolunuz düşerse, burada tatmanızı önereceğim yerel lezzetlerden birkaçı: tirit, soğan yahnisi, ayva boranısı. Tatlı düşünürseniz: höşmerim olabilir.

NE SATIN ALINIR

Yörede, el sanatları düşünüldüğünde, halıcılık hemen öne çıkar. Çünkü, burada üretilen halılar, dünya çapında üne sahiptir.

GEZİLECEK YERLER

Niğde

NİĞDE MÜZESİ

Şehir merkezinde, Yukarı Kayabaşı Mahallesi, Öğretmenler caddesindedir.

Müzenin binası, ilk olarak: 1977 yılında taşınılmış ve 1999 yılına kadar, buradaki hizmet sürdürülmüştür. Bu  tarihte yapılan restorasyon çalışmaları sonucu, müze, 2001 tarihinde, yeniden ziyarete açılmıştır. Restorasyon sonucu,  teşhir ve sergilemede yapılan büyük değişiklikler nedeniyle, müze, 2003 yılında, Avrupa’da yılın müzesi ödülüne aday gösterilmiş ve ancak ödül alamamıştır. Yine de, bu ödül için aday gösterilmek bile, büyük onur. Müzede: günümüzde, yaklaşık 10 bine yakın eser bulunmaktadır.

Evet, gelelim müzeyi gezmeye. Müzede, 6 tane teşhir salonu var. Bu salonlarda sergilenen eserler hakkında, kısa bilgi vermek istiyorum.

1.Salon: Bu salonda, daha çok: Köşk Höyük kazısında çıkan buluntular sergileniyor. Bunlar arasında: tanrı-tanrıça heykelleri, obsidyen aletler ve MÖ.4880 yıllarına tarihlenen, Köşk Höyük kazısında bulunan bir evin birebir benzeri sergileniyor.

2.Salon: Burada: Göltepe Höyüğü, maden ocaklarında bulunanlar, Acemhöyük kazılarında bulunan, Asur Ticaret kolonileri dönemine ait eserler sergileniyor

3.Salon: Bu salonda, Hitit ve Frig dönemlerine ait, yörede bulunan eserler sergileniyor. Özellikle, bereket tanrısı stelleri ve seramikler ve mutlaka görmenizi önereceğim, Frigyalılara ait “Göllüdüğ Aslanı” sergileniyor.

4.Salon: Burası daha yakın geçmişe yani, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait, yörede bulunan eserlerin sergilendiği bir salondur. Burada: cam eserler, mühürler, heykelcikler, pişmiş toprak objeler sergileniyor.

Niğde

5.Salon: Burası, iki bölüme ayrılmıştır. Sikke ve mumyalar bölümü. Sikke bölümünde: tarihi süreç içinde basılan ve ele geçirilen sikkeler sergileniyor.

Mumya bölümünde ise: Aksaray-Ihlara vadisinde bulunan; 10’ncı yüzyıldan kaldığı tahmin edilen sarışın genç “Rahibe Mumyası” var. Evet, yaklaşık 1000 yıllık bu mumya, 1960 yılında bulunmuştur.

Yine yörede bulunan Çanlı kilisede bulunarak buraya getirilen, 13’ncü yüzyıldan kaldığı tahmin edilen, 4 adet bebek mumyası sergileniyor.

6.Salon: Bu salon, tümüyle Etnografik eserlere ayrılmıştır. Burada: çeşitli silahlar, yazı takımları, halılar, kilimler, aydınlatma araçları, takılar ve Kaçar Türklerine ait bir sini sergileniyor. Ayrıca: birkaç  tane şark köşesi oluşturulmuştur.

NİĞDE KALESİ

Kale: eski şehir merkezinin bulunduğu tepededir. Tepenin ismi: Alaaddin Tepesidir.

Kalenin hangi tarihte ve kimler tarafından yapıldığı net olarak bilinmiyor. Ancak, 1740 yılında, Sadrazam İshak Paşa tarafından onarıldığı bilinmektedir. Yapılış dönemiyle ilgili olarak ise: Anadolu Selçukluları döneminde yapıldığı sanılıyor. Kalenin çevresinde ise: dükkanlar ve iş yerleri var.

Yapının: 3 sıra suru var. Ancak, bu surların büyük bölümü yıkılmış ve yöredeki evlerin inşasında kullanılmıştır. Günümüzde, sadece: kuzeydoğu bölümünde, bir hisar içinde kalan kısım görülebiliyor. Bunun dışında, tepenin en yüksek noktasında, tek burçtan ibaret olan ana kule görülebiliyor.

Ana kule, her ne kadar sağlam gibi görünse de, içindeki hücre ve oda bölümleri tamamen haraptır. Evet, günümüzde, tepenin çevresi, Belediye tarafından  duvarla çevrilmiş ve tepe, bir park haline getirilerek kullanıma açılmıştır. Yörede yaşayan insanların birçoğu, sık sık bu tepeye çıkarak Niğde manzarasını izlemişlerdir. Ancak, tepeye çıkıp ta kaleye giren var mı derseniz, sanırım pek çok değildir.

Çünkü: tepedeki kale, Osmanlılar döneminde hapishane olarak kullanılmış ve kullanım  dışı kaldıktan sonra ise, kapılar kapatılmış ve içerisi harabe haline gelmiştir. 2007 yılında yapılan restorasyon ile, kale içi düzenlenmiş ve tekrar gezilebilir hale getirilmiştir. Tepede, aynı zamanda, Rahmaniye camisi ve Alaeddin camisi bulunuyor.

SAAT KULESİ

Niğde şehrinin simgesi olan saat kulesi: Niğde kalesinin batı bölümünde bulunan burçlarının birinin üzerine yapılmıştır. Daha doğrusu: burcun yarısı yıkılmış ve içi doldurularak yapılmıştır.

Üzerinde kitabesi yoktur. Ancak, Sultan Abdülhamit’in, tahta çıkışının 25’nci yılı anısına, 1901 yılında yaptırıldığı bilinmektedir.

Yapının kaidesi, gövdeden daha kalındır. Gövdenin üzerinde, demir parmaklıklarla çevrilmiş bir şerefe bölümü görülüyor. Bunun üzerinde ise, yine gövde ve takiben, birbirine kemerlerle bağlanmış, dört sütun bulunan bir bölüm yerleştirilmiştir. Bu açık köşk alanı üzerinde de, kasnaklı bir kubbe var. Saat kadranı: şehre bakan tarafa yerleştirilmiştir.

ALAEDDİN CAMİİ

Ziyneddin Başara tarafından,1233 yılında: I. Alaaddin Keykubat adına yaptırılmıştır. Giriş kapısı üstündeki kitabede, caminin Mahmut oğlu üstat Sıdık ve kardeşi Gazi tarafından yapıldığı yazılıdır.

Niğde

Taç kapısında, insan figürleri dikkat çeken caminin, mihrap önünde üç kubbeli mekana sahip oluşu, ortada avlu açıklığının bulunması, kubbe ve tonozları, mimarlık açısından bu yapıyı, çok özel bir konuma yükseltir.

Bazilika tipindedir, üç sahınlıdır ve kıble duvarı önünde, üç kubbesi vardır. Bir zamanlar açık olan orta bölüm zamanla kapanmış ve bir aydınlık feneri yerleştirilmiştir.

Mihrap ve üç kubbe dışında, fazla süsleme ögesine rastlanmaz. Evet, burayı ziyaret ederseniz, özellikle: taçlı kadın başını mutlaka görmelisiniz. Ancak, bu bir gölge, yani uygun ışık-güneş vurduğunda, kapıya vuran bir gölge. Özellikle, Mayıs ayında, günün ilk ışıklarında, kadın silüeti, çok net olarak görülebilmektedir. Hatta, bu kadın başı silüetiyle ilgili bir söylenti var.

Şöyle ki: “Selçuklu Sancakbeyi Ziynettin Başara’nın muhteşem güzel bir kızı vardır. Sancakbeyi, il merkezine bir cami yaptırmak ister. Caminin taş ustası, Sancakbeyinin kızını görünce, ona aşık olur ve kendisi için ümitsiz olan bu aşkını sonsuza dek yaşatmak için: kızın yüz kısmının silüetini, caminin kapı duvarının taşlarına işler ve ışık geldikçe, silüet ortaya çıkar.”

Niğde

AK MEDRESE

İl merkezindeki tepe üzerinde, hemen kalenin yanındadır.

Yapı: Karaman Beyi, Alaeddin Ali Bey tarafından, 1409-1410 yılları arasında yaptırılmıştır. Giriş kapısı üzerinde kitabesi görülüyor. Portalinde, beyaz mermerler kullanılması nedeniyle, Ak medrese olarak isimlendirilmektedir. Zaten medresenin en görkemli bölümü de, bu mermer portaldir. Bu portal, son derece zengin  bezemelidir. Yapının diğer bölümlerinde, sadelik gözlenmektedir.

Özellikle ön cephesindeki sütunlu düzenlemelerle geleneği değiştirmek isteyen bir havadadır. Benzersiz bir yapıdır. Cephesi Bursa Çekirgedeki Hüdavendigar Camii cephesiyle yakın ilişki içindedir.

Bilindiği gibi Karamanoğlu Ali Bey. Dedesi Sultan Muradın yanında Bursa’da yaşamış, Çelebi Sultan Mehmet’in kızıyla evlenmiştir. Bundan, bu caminin neden, Osmanlı sanatına yakın durduğunu anlamak mümkündür. Son olarak,  Ak medrese, 1936 yılında restorasyona tabii tutulmuş ve Arkeoloji müzesi olarak ziyarete açılmış ve 1948 yılında yeniden kapatılmıştır.

Niğde

HUVANT (HÜDAVEND HATUN) KÜMBETİ (TÜRBESİ)

Bu kümbet, Selçuklu mezar anıtlarının, yeni bir yorumudur. Yani, Selçuklu sanatının nadide örneklerindendir. 1312 yılında, Selçuklular döneminde, Rüknettin Kılıçaslan’ın kızı Hüdavent Hatun tarafından yaptırılmıştır.

Sekizgen gövdesi, onaltıgen külahı ve hayvan sembolleriyle, son derece farklıdır. Selçuklularda çift başlı kartalın koruyuculuk örneğidir. Havayı ve tılsımı temsil eder. Bu nedenle, bu türbenin Şamanizme yakın bir yorumla inşa edildiği düşünülebilir. Çünkü, eski Türklerde, ruhlar;  ölümden sonra kuş biçimine girerek, göğe yükselir inancı hakimdi. Ama, bir yandan da, çift başlı kartalın, Doğu Roma (Bizans) sembolü olduğu da unutulmamalı.

Bu kümbetin içinde gördüğümüz şeyler de Doğu Roma ile, kültürel bağın, önemli ipuçlarına sahiptir. Denilebilir ki, Hüdavend’in dış yüzeyi Türklerin Asya’dan getirdikleriyle, iç yüzeyi ve mimarisi de Anadolu’dan aldıklarıyla kurulmuştur.

İki katlı, mozole tipinde olması Roma’dan, konik yapı tipinde olması Kafkasya’dan gelmekle birlikte, kümbetin içindeki taş sandukalar, tamamen yerel özellikler içeriyor gibidir.

Konya Müzesinde görülen sanduka ile, Hüdavend’dekiler arasında şaşırtıcı benzerlik var. Hüdavent Hatun’un mezar taşı üzerinde, ölüm tarihi olarak, 1332 yazılıdır ki, bu da türbenin yapılışından 20 yıl sonra öldüğünü göstermektedir.

Niğde

GÜMÜŞLER MANASTIRI

İl merkezine bağlı, 9 km. uzaklıktaki, Gümüşler kasabasındadır. Niğde-Kayseri kara yoluna, 4 km. uzaklıktadır.

Manastır yapısı: büyük bir kaya kilise içine oyulmuş olup, Kapadokya bölgesinde, günümüze kadar en iyi korunarak gelmiş olması nedeniyle önem kazanmaktadır. Burada: Bizans sanatı etkin.

Niğde

Manastırın içine: yaklaşık 8 metre uzunluğunda ve üzeri tonozla örtülü bir geçitten giriliyor. Bu geçidin iki yanında ise, yine kayalara oyulmuş, iki oda var. Bu geçitten geçtikten sonra, bir avluya ulaşılıyor. 14 X 14 metre boyutlarındaki bu avlunun kuzey bölümünde, kayalara oyularak yapılmış ve birbirine kemerlerle bağlanmış, 9 tane sütun görülüyor. Avlunun duvarlarının bir kısmına ise, güvercinlikler oyulmuştur.

Manastırın en önemli bölümü: kuzeyde yer alan kilisedir. Haç planlı kilise: 5.50 x 3.50 metre ölçülerindedir. Toprak zeminli ön bölümde, yere gömülmüş büyük küpler var. Bu kilisenin içindeki fresklerin güçlü ve canlı anlatımları, ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Kapı boşlukları, çevreleri kilise duvarları, fresklerle işlenmiş. Bunlarda özellikle, kırmızı ve koyu yeşil renkler kullanılmıştır.

Diğer mekanların ne işe yaradığı öğrenilememiştir. Duvar resimleri ise, muhteşem güzeldir. Bu resimler, ikonografik üslup ile yapılmıştır. Resimlerin: 11 ve 12’nci yüzyıllara ait olduğu sanılıyor. Manastır bölgesi, 1973 yılında, arkeolojik Sit alanı ilan edilerek, koruma altına alınmıştır. Manastırdaki dilek kuyusunda, dilek tutmayı unutmayın. Fotoğraf çekmek yasak, lütfen uyalım, çünkü malum flaş, freskleri bozuyor. Ama yine de, siz gülümseyen Meryem ve İsa freskini mutlaka görün.

Niğde

GÖLLÜ DAĞ ANTİK KENTİ

İl merkezine yaklaşık 60 km. uzaklıkta: Kömürcü köyü yakınlarındaki bir ören yeridir. Deniz seviyesinden, 2170 metre yükseklikteki bu antik şehir, korunaklı yapısıyla dikkat çekmektedir.

Yerleşimin bulunduğu, volkanik Göllü dağın zirvesinde, bir krater gölü var ve bu yüzden, dağa “Göllü dağ” ismi verilmiştir.

Bölgede: Neolitik dönemde, yani MÖ. 8000 yıllarında, bir kısım insanın yaşadığı, bunların taş yonttukları ve ürünlerini Kıbrıs ve Suriye gibi yerlere ihraç ettikleri anlaşılmıştır. Ayrıca, yine aynı dönemlere ait, günümüzdeki atın atası olduğu düşünülen ama henüz tam olarak belirlenemeyen bir çene kemiği bulunmuştur.

Yerleşimde diğer yerleşimciler: MÖ. 1200 yıllarında, bu bölgede yani “Tabai” bölgesinde, Geç Hitit imparatorluğunun bazı şehirleri bulunmaktadır. Göllü dağ’daki bir yerleşim yeri, Tabai bölgesinin yeri belli olan şehirlerinden biridir. Yapıldığı dönemde, çevresi surlarla çevrilmiştir.

Saray olarak belirlenen yapı da, ikinci bir surla çevrilmiştir. İki sur arasında ise, birbirine simetrik yapılar bulunmaktadır. Ancak, buluntular değerlendirildiğinde, buranın tam olarak inşasının tamamlanmadan, bilinmeyen bir sebeple terk edildiği anlaşılmaktadır.

ÇİFTEHAN KAPLICASI

İl merkezine 80 km. uzaklıkta, Ulukışla ilçesine bağlı Çiftehan kasabasındadır. E-90 kara yolunun buradan geçmesi, buraya ulaşımda kolaylık sağlamaktadır.

Kaplıca suları, içme ve banyo alma olarak kullanılıyor. Şifalı geldiği belirtilen hastalıklar ise şunlardır: sinirsel hastalıklar, romatizmal rahatsızlıklar, deri ve kadın hastalıklarıdır.

Kaplıca bölgesinde: konaklama tesisleri vardır.

TYANA ANTİK KENTİ

Bor ilçe merkezine bağlı, Kemerhisar kasabasındadır. Ancak, antik şehrin büyük bölümü, günümüzdeki Kemerhisar yerleşiminin altında kalmıştır. Kasabanın çeşitli yerlerinde yapılan kazılar sonucu elde edilen eserler ise, Niğde Müzesinde sergilenmektedir. Tabii bu arada, kaçırılanlar hariç.

Yerleşim yerinde, tarihi süreç içinde, Geç Hitit ve Roma döneminde yerleşim olmuştur. Hititler döneminde, şehrin ismi “Tuwanuwa” olarak bilinirken, Roma döneminde ise “Tyana” olarak tanınmıştır. Ancak, Hitit dönemine de, ünlü kral Warpalawa; MÖ. 738-715 yılları arasında burada hüküm sürmüştür. MÖ. 30 ve MS. 395 yılları arasındaki yaklaşık 400 yıllık dönemde ise, Romalılar görülür. Roma döneminde, şehirde büyük imar faaliyetlerinde bulunulmuştur.

Bu faaliyetler bünyesinde: saraylar, tapınaklar, su kemerleri ve yerleşim yerleri yapılmıştır. Özellikle; Bahçeli Kasabasında bulunan; antik döneme ait Roma havuzuna, su getiren su kemerleridir. Zaten, yöreye, bu kemerler nedeniyle, Kemerhisar kasabası adı verilmiştir. Bu kemerlerin bir kısmı toprak altında, 1.5 km. lik kısmı ise, toprak üstündedir. Bu kemerler ile, Roma havuzundan, şehir merkezine su taşındığı düşünülüyor.

Evet, özellikle Roma  döneminde, büyük önem taşıyan bu şehirdeki kazılar, günümüzde de sürdürülmektedir. İlginizi çekebilir, gidip gezmenizi öneririm.

Niğde

ROMA HAVUZU

Yukarıda sözünü etmiştim, su kanalları ile, bu havuzdaki toplanan su: Tyana şehrine götürülüyormuş. Evet, şehir merkezine 17 km. uzaklıktaki Bahçeli kasabasında bir büyük havuz var. Yeşillikler ve meyve ağaçlarıyla çevrili bölgedeki bu havuz: Roma sanatının büyük ve ender örneklerinden biri olarak önem kazanmaktadır. Havuz tamamen toprak altında iken, 1960 yılında yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Bu yöreden geçerseniz, mutlak ve mutlaka, burayı görmelisiniz.

ÖKÜZ MEHMET PAŞA KÜLLİYESİ

Ulukışla ilçesinde, Ankara-Adana kara yolu üzerinde, ilçe merkezinde “Pazaryeri” bölgesindedir.

Yazılı kaynaklara göre: burası her ne kadar kervansaray olarak değerlendirilse de, sefere çıkacak askerlerin kışlağı olarak da kullanılmaktadır ve ilçenin ismi yani “Ulukışla” ismi, buradan gelmektedir. Zaten, külliyeyi yaptıran, Öküz Mehmet Paşa’da, Ulukışlalıdır. Özellikle, 1615 yılındaki İran seferi öncesinde, burada konaklamış ve ordusuna kışlak olarak kullandırmıştır.

Külliye: dikdörtgen bir plana sahip ve kuzeyden-güneye eğimli bir arazi üzerindedir. Kuzey bölümünde: hücre ve eyvanlardan oluşan, geceleme odaları bulunmaktadır.

ALADAĞLAR MİLLİ PARKI

Çamardı ilçe merkezine, 15 km. uzaklıktadır. Park alanı içinde: kamp alanları ve günübirlik piknik yerleri var. Ayrıca: burada  bulunan akarsularda: amatör balık avcılığı yapılabiliyor. Yaban hayvanlarının üretildiği (yaban keçisi, ayı, sansar, su samuru) bir üretim tesisi var.

Yörede: gündüz ve gece arasındaki sıcaklık farkları çok fazladır. Zaten, iklim özellikleri de, buraya has farklılıklar göstermektedir. Bunun sonucunda: yazları sıcak ve kışları soğuk ve kar yağışlı geçer. Bu nedenle, özellikle yüksek kesimlerde, kalıcı kar görülür. Yöredeki göller, özellikle geceleri donar.

Burası, ülkemiz “dağ turizmi” merkezidir. Burada: mutlaka doğa yürüyüşü yani “trekking” yapmalısınız. Ayrıca: parkın peyzaj güzelliği harikadır. Kamp alanlarından da yararlanabilir, günübirlik alanlarda piknik yapabilirsiniz.