İstanbul Yeşilköy

yesilkoy-1
İstanbul Yeşilköy

Burada bulunan eski bir Rum köyü “Ayastefanos” 1925 yılında yer isimlerinin Türkçeleştirilmesi sırasında “Yeşilköy” olarak değiştirilmiştir. Ancak, buraya Yeşilköy isminin verilmesinde, o dönemde burada yaşayan ve yörenin yeşilliğine hayran olan Halid Ziya Uşaklıgil’in de önerisi etkili olmuştur.

İlk Hıristiyan şehidi Aziz Stefan’ın kemiklerini Roma’ya taşıyan gemi, fırtına nedeniyle burada durmak zorunda kalınca, burada Aziz Stefan adına bir kilise kurulmuş ve buradaki küçük balıkçı köyünün de adı belirlenmiş olur. Bu sözü edilen kilise, günümüzde yoktur.

Haçlıların Latin ordusu, 1204 yılında, İstanbul şehrine saldırmak üzere, burada karaya çıkmışlar ve ardından şehri işgal etmişlerdir.

19 yüzyılda, tüm köy, padişah Sultan II. Mahmut’un hediyesi olarak “Dadyanlar” isimli bir Ermeni aileye verilmiştir. Çünkü Hovhannes ve Bogos Dadyan Beyler: Barukçubaşı ünvanı ile Osmanlı Baruthanesinin başına getirilirler ve bunlar uzun süre, Garabet Balyan tarafından yaptırılan Yeşilköy’deki konaklarında yaşarlar. Dadyan ailesinin sonraki fertleri, geçen yıllar içinde buradaki mülkleri tek tek satmıştır.

Kırım Savaşı sırasında, burada kalan Fransız askerleri, şehirdeki üç deniz fenerinden birini, burada yapmışlardır.

1876 yılında, Osmanlı imparatorluğuna karşı bağımsızlığını ilan eden Bulgarlara yardım için bölgeye gelen Rus ordusu: buraya kadar ilerlemiş ve bunun üzerine Sultan II. Abdülhamit, barış istemek zorunda kalmıştır. Osmanlı için çok ağır şartlar içeren barış antlaşması “Simonoğlu” ailesine ait muhteşem bir ahşap konakta, burada imzalanmıştır.

“Ayastefanos” isimli bu antlaşmayla, yeni Bulgaristan’ın sınırları, Tuna nehrinden Ege denizine kadar çizilmiştir. Sultan II. Abdülhamit’in Selanik şehrine sürgün gönderilme kararı, İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından 1909 yılında, yine burada alınmıştır.

ayestefanos-aniti-1
İstanbul Yeşilköy

93 harbi olarak bilinen 1877-1878 yılları arasındaki Osmanlı-Rus savaşında, Rus ordusu batıda Yeşilköy’e kadar ilerlemiştir. 1895 yılında, Ruslar ölen askerlerinin anısına, burada Rus mimarisinin tüm özelliklerini yansıtan ve Rus kilisesinin motifleriyle süslü bir anıt yapmışlardır. Yapılma aşamasında, Osmanlılar ve Ruslar arasında büyük çekişmelere sebep olan anıt, Osmanlılar tarafından bir yenilgi simgesi olarak görüldüğü için, 14 Kasım 1914 tarihinde yani yapıldıktan 19 yıl sonra törenle yıkılmıştır. Hatta, anıt gayri resmi bir şekilde, hükumetin denetimi dışında havası verilerek İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleri tarafından yıktırılmıştır. Yani: geçmiş hatıralar arasında, buranın eski ismi, kötü çağrışımlar yapmaktadır.

Buranın Türk tarihindeki bir diğer önemi, Fuat Özkınay tarafında çekilen ilk Türk sinema filminin, bu anıtın yıkılması olayı sırasında çekilmiş olmasıdır. Filmin ismi “Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı” dır. Ancak bu filmin hiçbir karesi ve bölümü, günümüze ulaşmamıştır yani kayıptır.

Yeşilköy’ün tarihi geçmişinde yine bir olay: Malta doğumlu bir ressam olan Amadeo Preziosi 1842 yılında İstanbul’a gelir. Rum bir kadınla evlenir ve Beyoğlu’na yerleşir. O dönemde, Yeşilköy’ün ormanlık arazilerinde avlanırken, yanlışlıkla kendini vurur ve ölür. Yeşil zeytin sokağındaki mezarlığa gömülür. Anılan ressamın İstanbul sokak hayatını anlatan bazı resimleri, günümüzde Pera Müzesinde sergilenmektedir.

Yeşilköy, Cumhuriyet döneminde, İstanbul hava alanı için en uygun yer olarak seçilmiştir.

yesilkoy-3
İstanbul Yeşilköy

 

Günümüzde semtin, kuzeyinde “Atatürk Hava Alanı” ve güneyinde ise Marmara Denizi, doğusunda Yeşilyurt ve batısında Florya vardır. Son bir not: Atatürk Hava alanı, yeni İstanbul hava alanı yapılması nedeniyle kapatılmıştır.

st-stephan-katolik-kilisesi-1
İstanbul Yeşilköy St Stephen Katolik Kilisesi

St Stephen Katolik Kilisesi

Cünbüş sokaktaki bu kilisede, altarın üstündeki Aziz Stefan’ın taşlanarak öldürülmesini anlatan ilginç tablo görülmeye değerdir.

mecidiye-camii-1
İstanbul Yeşilköy Mecidiye Camii

Mecidiye Camii

Gazi Evrenos Caddesi ile Mühendis Ziya Sokağının kesiştiği köşede bulunan cami: 1909 yılında, Padişah V. Mehmet tarafından yaptırılmaya başlanmış, ancak Cumhuriyet döneminde bitirilebilmiş. Mimarı: Kemaleddin Beydir.

yesilkoy-fener-3
İstanbul Yeşilköy Ayestefanos Feneri

 

Yeşilköy-Ayestefanos Feneri


Fener, Sultan Abdülmecid tarafından, Fransız Sautter Firmasına yaptırılır. Yapım yılı olarak 1856 yılı görülmekte olup, yüksekliği 23 metredir. Fener her 10 saniyede bir yanıp çakarak uzun yıllardır balıkçılara ve gemicilere yol gösterir.

tren-istasyonu-2
İstanbul Yeşilköy Tren İstasyonu

Yeşilköy tren istasyonu

İstasyon binası, 1871 yılında yapılmıştır. 1909 yılında Atatürk, Harekat Ordusuyla birlikte buraya gelmiştir. İstasyonun en eski bölümü, dışarıda bulunan su deposudur.

semprini-1
İstanbul Yeşilköy Semprini Evleri

Semprini Evleri

İtalyan mimar Semptini; 1900’lü yılların başlarında, burada yan yana duran üç ev inşa etmiştir. Semprini’nin şehirdeki en önemli eseri ise, Tepebaşı’nda bulunan “Büyük Londra Oteli” dir.

havacilik-muzesi-1
İstanbul Yeşilköy Havacılık Müzesi

 

Havacılık Müzesi

İlk hava müzesi, 1971 yılında İzmir’de açılmıştır. Ancak müze, 1978 yılında, Hava Harp Okulunun yakınında konuşlandırılmış olan Askeri Hava alanı bitişiğindeki alana taşınmıştır. Buradaki müze binası, 1977-1983 yılları arasında inşa edilmiş ve modern müzecilik anlayışı içinde açık ve kapalı sergi alanlarının bulunduğu Havacılık Müzesi: 1985 yılında açılmıştır. Bakırköy tren istasyonunun hemen karşısındadır. Antika ve halen kullanılan uçaklar, Türk Havacılık Tarihine ait değerli eşya ve belgeler sergileniyor. Pazartesi ve Salı günleri hariç, ziyarete açıktır.

ataturk-havaalani-1
İstanbul Yeşilköy Atatürk Havaalanı

Atatürk Havaalanı

Atatürk hava alanı, 2020 yılında yeni hava alanı yapılması nedeniyle kapatılmıştır. Aşağıdaki satırları, bilgi mahiyetinde, nostalji mahiyetinde okumalısınız.

1924 yılında yapılarak, Atatürk tarafından hizmete açılmıştır.

1930’lu yıllara kadar, askeri amaçlara hizmet verilmiştir.

1938 yılında, İstanbul-Ankara seferlerinin başlamasıyla, sivil amaçlı havacılığa açılmış. O zamanlar, İncirli denen Londra asfaltı da hava alanını şehre bağlamak için yapılmıştır. Hatta bu yolun, eski Roma döneminin meşhur yolu “Via Egnatia” güzergahında inşa edildiği söylenir. Ancak 1960’larda, bu asfaltın üstündeki köprü çok dardır. Eli bayraklı bir adam köprünün üstünde bekler, iki araba yaklaşacak olursa, birini durdurup diğerinin geçmesini sağlardı.

Bu sıralarda, hava alanı, bir süre uluslar arası standartların dışında bir meydan olarak hizmet vermiştir. 1944 yılından sonra, Amerikalı bir firma ile yapılan bir antlaşma ile, 1949-1953 yılları arasında, uluslar arası normlarda yeniden inşa edilir.

2300 metre uzunluğunda bir pist, bir hangar ve servis yapıları oluşturulur. 1957 yılında, uluslar arası seferlerde jet uçaklarının kullanılmaya başlanmasıyla, alanın kullanımı yeniden kısıtlanır.

1975-1983 yılları arasında yapılan inşaat çalışmalarıyla: yeni ek terminal binası ve 3000 metre uzunluğundaki ikinci pist ile yolcu kapasitesi arttırılır. Bu gelişmelere rağmen, turizmin giderek artan potansiyeli yüzünden, 1980 li yıllarda yine yetersiz kalır. Yolcu terminallerinin kapasiteleri, iki katına çıkarılır, ancak yine de hava ulaşımının ağırlığını taşımaktan hala uzak kalmaktadır. 1993 yılında: yolcu salonları, yapılan değişikliklerle iki katına çıkarılır.

Evet: 24 Temmuz 1985 tarihine kadar, ismi: Yeşilköy Hava alanı. Sonra: Atatürk Havalimanı. İstanbul’un Avrupa yakasındadır. Yeşilköy’de bulunuyor. Şehir merkezine (Sirkeci) uzaklık: 28 km. dir. Denize uzaklık ise: 4-4.5 km.dir. Buraya ulaşım için çeşitli seçenekler var. Bunlar: Havaş, Taksi, Metro-Otobüs ve araba kiralamaktır. Havaş otobüsleri: Taksim, Büyükşehir Sanat Galerisi önünden kalkar. Sabah saat: 04.00 ile, gece 01.00 arasında devam eder. (her yarım saatte bir)

Meteorolojik koşulların kötü olduğu zamanlarda bile, uçak iniş-kalkışlarına olanak sağlayan teknik ve teknolojik yapı mevcuttur. Birbirine paralel: 2 adet olmak üzere, toplam 3 pisti vardır. Bunların boyutları: 3000 x 45 metre boyutlarındadır. İç hatlar terminalinin kapasitesi: yıllık: 7.5 milyon yolcudur. Dış hatlar terminalinin yıllık yolcu kapasitesi ise: 20 milyon yolcudur. 7076 araçlık kapalı otopark bulunmaktadır. Atatürk Hava alanı, İngiltere merkezli Skytrax tarafından 2009 yılında yapılan araştırmalar sonucu : Güney Avrupa’nın “En iyi İkinci Hava limanı” seçilmiştir. Evet Atatürk Havaalanı, ismi büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ismiyle anılan bu havaalanı artık yok. 

İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için.

 

İstanbul Baltalimanı

genel-1
İstanbul Baltalimanı

Sarıyer ilçesine bağlı, Boğaziçinde bir semttir. Emirgan ve Rumelihisarı semtleri arasındadır. Kaynağını Levent çiftliğinden alan bir derenin ağzındadır.

Antik dönemde: Kral Barbys’in “Phaidaliae” isimli kızı: burada bulunan bir kayanın üzerinden atlayarak intihar etmiştir. Günümüzdeki Baltalimanı olan bölgedeki bu kayaya ve kayanın çevresindeki yerlere “Sinus Phidailae” deniyordu. Ayrıca yine buraya “Portas Muilerum” (Gynaikon limen yani kadınlar limanı) ismi de veriliyordu.

Adını: Fatih Sultan Mehmet döneminde, Osmanlı donanmasının başında bulunan Kaptan-ı Derya Baltacıoğlu Süleyman’dan almıştır. Çünkü: Baltacıoğlu Süleyman İstanbul’un fethinde gemileriyle büyük katkılar sağlamış ve gemileri hazırladığı liman olan bu bölge, Baltacıoğlu ismiyle anılır olmuştur. Kaptan-ı Derya Süleyman Bey: 70 parça kadırgayı, Baltalimanı deresinden karaya çıkarmış, bir kısmını bugünkü Fenerkapı’dan ve bir kısmını da Sütlüce’den Haliç’e indirmeyi başarmıştır.

Baltaoğlu Süleyman Bey: 1449 yılında Midilli seferinde bulundu ve Callone kalesini aldı. Sultan II. Murat döneminin sonlarında Kaptan-ı Deryalığa atandı. 1451 yılında Fatih’in İstanbul kuşatması sırasında, Bizans’a denizden gelebilecek yardımı önlemek ve Haliç’teki Bizans gemilerini dışarıda bırakmak için, Gelibolu’da hazırlayıp getirdiği donanmayı, günümüzde kendi adıyla anılan Balta limanında tuttu.

Bu kuşatma sırasındaki en büyük başarısı Adaları ele geçirmesiydi. Adaların alınmasından iki gün sonra, 20 Nisan 1453 günü, Bizans’a yardıma gelen dördü Papalığa ait beş Ceneviz ve Rum gemisinin Haliç’e girmesine engel olamadı.

Lodosun ve akıntının yardımı yanında, Sarayburnu ve Tophane arasındaki kalın zincirin Bizanslılarca gevşetilmesiyle gemilerin Haliç’e girmesini önleyemediğini, Galata sırtlarında izleyen ve öfkesinden atını denize süren Fatih tarafından görevden alınarak kara ordusuna geçti. Fetih sırasında, Haliç’e indirilen meşhur yassı tabanlı gemiler burada yapılmıştır.

Takip eden dönemde: Baltalimanı: Reşit Paşa zamanında köşklerin kurulduğu ve Lale Devrinde ise yurt dışından gelen konukların ağırlandığı bir semt olarak öne çıkar.

Sonradan: Baltalimanı ve Emirgan arasında, Reşit Paşa arazisi denen yerde, bir kısım yer ayrılarak “Reşit Paşa” adlı bir mahalle kuruldu.

TABYA

1821 yılında, Sultan II. Mahmut tarafından liman ağzında yaptırılan savunma amaçlı bir tabyadır.

SABUN FABRİKASI

Bu eski sabun fabrikası, faaliyetini uzun süre önce durdurmuş olmasına rağmen, kalıntıları ve yüksek bacası günümüze kadar ulaşmıştır.

baltalimani-camisi-1
İstanbul Baltalimanı Camisi-Serhazin Süleyman Ağa Camii

 

BALTALİMANI CAMİSİ-SERHAZİN SÜLEYMAN AĞA CAMİSİ

Emirgan caddesi üzerinde ve deniz tarafında, Baltalimanı deresinin doğu tarafında, ağzındadır. Süleyman Bey: Paşmakçı Şücaeddin Efendiye: kendi adı ile anılacak bu camiyi yaptırmıştır. Paşmakçı Şücaeddin Efendinin mezarı: mihrabın önündedir. Ancak mezar, 1826 yılında Zahire Nazırı Arif Efendi tarafından yaptırılan tadilatta yok edilmiştir. Caminin minberi: Sultan III. Ahmet’in “İmam-ı Sultani Hacı İmam” diye tanınan imamı: Seyyid Mehmet Efendi tarafından yaptırılmıştır.

Caminin namazgah ve çeşmesi ise: Hazerpare Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1648 yılında yapılan bu inşaat sırasında, bahçede bir de kuyu açtırılmıştır.

Cami: 1826 yılında Zahire Nazırı Arif Efendi tarafından yaptırılan tadilat sonrası günümüzdeki halini almıştır. Caminin kuzey duvarındaki kitabesinde 1826 tarihi yazılıdır. Ancak, 1960 yılındaki onarım sonrasında, cami eski özgün karakterini tamamen kaybetmiştir.

japon-bahcesi-1
İstanbul Baltalimanı Japon Bahçesi

 

JAPON BAHÇESİ

Bu park alanı, Japonya ile Türkiye arasındaki işbirliği sonucu 2003 yılı Kasım ayında kurulmuştur. 2003 yılında İstanbul ve Japonya’nın Yamaguchi Eyaleti Shimonoseki şehri kardeş şehir olmuştur. Ancak Ertuğrul Fırkateyni kazasının 125 yılında yani 2015 yılında park alanı yeniden restore edilmiştir.

Buradaki park alanında: iki kardeş şehrin sembolü olan Marmara Boğazı ve Shimonoseki Boğazından esinlenilerek yapılan giriş kapısı, Çay odası, Şelale, Gölet, Çardak gibi yerler bulunmaktadır. Bahçenin Japon kültürünü yansıtan iki kapısı, bir çeşmesi ve kuru bahçesi vardır. Bahçe, çok sayıda doğal taştan yapılmış fenerle aydınlatılıyor. Bahçenin çevresi ise, Japon stili bir duvarla çevrilmiştir.

Toplamda, bahçede 4850 ağaç ve bitki bulunmaktadır. Ağaçların bir kısmı Japon kamelyası, Japon kiraz ağacı, Japon Akça ağacı, Japon kayını, Karaçam, Alev ağacıdır. Ama özellikle Sakura yani Japonya’nın simgesi olan kiraz ağaçları ilgi çekmektedir.

Burayı ziyaret ederseniz, Boğaziçi’ne bakan müthiş bir yerde konumlanmış bahçede yürüyüş yapabilirsiniz.

sahilhane-0
İstanbul Baltalimanı Sahil Sarayı-Mediha Sultan Sahilhanesi

 

BALTALİMANI SAHİL SARAYI-MEDİHA SULTAN SAHİLHANESİ

Kemik Hastanesinin hemen yan tarafındadır. Kemik hastanesiyle bir bütün teşkil eder.

Yapı: 1840 yılında, Tanzimat döneminin ünlü devlet adamı Mustafa Reşit Paşa tarafından, ünlü mimar Serkis Balyan’a yaptırılmıştır.

Sahilhane: neoklasik üslüpla yapılmış, iki katlı ve kagir bir yapıdır. Geniş bir avlu içindedir ve bahçesinde havuz ve diğer birimler bulunur. Mermer sütunlu ve mermer kaideli bahçe ve sandal girişleri, neoklasik üslubun hissedildiği başlıca yerlerdir. Yapının uzunluğu: doğu-batı yönünde 55 metre, güney-kuzey yönünde ise 42 metredir. Yan cephelerden, masif kolonlarla dışarı taşırılmıştır. Giriş katında 22 oda, 1 büyük orta hol, 12 servis odası bulunur.

İkinci katında: 11 salon, 7 sofa ve 7 servis odası vardır. Giriş katı ortasındaki sofanın duvarları aynalarla kaplanmıştır. Yalının zemin katından, üst kata çıkan üç merdiven vardı. Bu merdivenlerden biri: birinci katın holüne çıkan ana merdiven, ikincisi ana merdivenin sahanlığından havuza inen merdiven, üçüncüsü de servis merdivenidir.

Yalının havuzunun üstü yakın geçmişte kapatılmış ve özelliğini yitirmiştir. Bu havuzun üzerindeki ikinci kat damına kadar yükselen piramidal bir camekanla kapatılmıştır. Günümüzde bu camekanlı bölüm halen mevcuttur. Yalının rıhtımında, açık yüzme havuzu ile kapalı bir deniz hamamı vardı. Bahçesinde bulunan Hünkar Köşkü ile arkasındaki tepenin yamacındaki hamam: önünden geçen yolun genişletilmesi sırasında yıktırıldı.

Buranın en büyük özelliği, geçmişte uğursuzlukları ile bilinmektedir. Çünkü: Osmanlı döneminde, hanedandan dört damadın başını yemiştir. Bu damatlardan biri boğulmuş, biri zindanda ölmüş, biri tifo hastalığından ölmüş ve yalının son damadı Damat Ferit Paşa: Türk tarihine kara bir leke olarak geçmiştir.

Reşit Paşa: 1854 yılında, oğlu Galip Paşayı, Sultan Abdülmecit’in kızı Fatma Sultan ile evlendirdi ve bu sarayı kendilerine tahsis etti. Yeni evli çiftin ilk çocukları olan Cemile, birkaç günlük iken sarayda öldü. Galip Paşa ise, 1858 yılında bir davetten yalısına dönerken kayıktan denize düştü ve boğularak öldü. Paşa ve sadık uşağının birbirlerine sarılmış cesetleri, günler sonra Boğazın uzak bir köşesinde bulundu.

Mustafa Reşit Paşa, Hariciye Nazırlığı sırasında, bu yalıda 3 Ağustos 1838 tarihinde Belçika ve 16 Ağustos 1838 yılında İngiltere ile birer ticaret anlaşması imzaladı.

Rusya ile 1 Mayıs 1849 tarihinde, Eflak-Boğdan Beylikleri hakkında anlaşma imzalandı. Son olarak ise, Osmanlı devletinin mali alanda çöküşüne zemin hazırlayan  “Balta-Limanı Ticaret Antlaşması”nı imzaladı. Çünkü Mustafa Reşit Paşa, İngilizlere yakın kişiliğiyle tanınıyordu. Reşit Paşa, Mısır meselesinde İngilizlerin yardımını temin bahanesiyle, Baltalimanı’ndaki yalısında, dört gün süren ve çok gizli tutulan pazarlıklar sonucunda, 16 Ağustos 1838 tarihinde Osmanlı-İngiliz ticaret anlaşmasını imzaladı. Anlaşma, 8 Ekim 1838 tarihinde Kraliçe Victoria ve bir ay sonra da Sultan Mahmut tarafından onaylandı.

Bu anlaşma ile, emperyalistler önündeki engeller kaldırılarak, ekonomik sistemimiz felce uğratıldı. Ayrıca iç ticaret, Osmanlı vatandaşlarına ait olmaktan çıkarılıp istisnasız bir şekilde İngiliz tüccarlarına veriliyordu. Öte yandan, Osmanlı tüccarları bir yerden bir yere mal götürüp satarken yüzde 12 vergi verirken, İngiliz tüccarları yüzde 5 vergi ödeyeceklerdi. Sonuç olarak: Osmanlı hazinesi önemli gelir kaynaklarından mahrum kaldı. Benzer anlaşmalar, Avrupa’nın diğer ülkeleriyle de yapıldı.

Dul kalan Fatma Sultan, altı ay sonra Mabeynci Mehmet Nuri Paşa ile evlendi. Ancak, Nuri Paşa: 1881 yılında Sultan II. Abdülhamit tarafından tutuklattırıldı ve idama mahkum ettirildi. Çünkü amcası Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi ve öldürülmesi hadisesine karıştığına inanılıyordu.

Padişah cezayı müebbet hapse çevirdi ve Paşa diğer mahkumlarla (bunlardan birisi de Mithat Paşa) birlikte Arabistan’a sürgün edildi, Taif kalesine kapatıldı ve 9 yıllık zindan hayatı sonunda, 1890 yılında yine orada çıldırarak öldü. Hatta Taif yolunda aklını yitirdiği de söylenmektedir. Sultan II. Abdülhamit’e kin tutan Fatma Sultan, kardeşi V. Murat’ın tahta geçmesi için çalıştı. Fakat casuslar, yazışmaları ele geçirdiler. Fatma Sultan, burada yalıda göz hapsine alındı. Bu arada, Fatma Sultan, 3 çocuğunu da erken yaşta kaybetti. Ve tüm bunlara dayanamayarak, henüz 44 yaşında iken, 1884 yılında öldü ve saray hazineye kaldı.

Bir süre bakımsız kalan yalı, Sultan Abdülmecid’in kızı Mediha Sultan’a tahsis edildi. Mediha Sultan, 1879 yılında Paris Sefareti katibi Sami Paşazade Necip Beyle evlendi ve yeni evli çift, Baltalimanında bulunan sahil sarayında yaşamaya başladı. Bir süre sonra damat Necip Paşa: tifoya yakalandı ve 1885 yılında hastalıktan öldü.

Mediha Sultan, ikinci evliliğini, 1886 yılında Londra Sefareti Katibi Ferit Paşa ile yaptı. Mütarekeden sonraki dönemde (1918-1923) siyasi ve milli mücadele aleyhine olan görüşmeler, hürriyet ve itilaf birliği toplantıları burada düzenlendi. Ayrıca, yine gösteriş düşkünü Damat Ferit Paşa tarafından, yalıda: müzikli davetler, yemekler ve İstanbul’daki üst düzey diplomatların katıldığı toplantılar düzenliyordu.

Damat Ferit Paşa, bu toplantılara, smokin ile katılıyordu. Mediha Sultanı ise, yine bu davetlere dekolte giysilerle katılmaya zorluyordu. O dönem, Damat Ferit Paşa için “alafrangılıkta Frenkleri bile geçmiş” deniyordu. Yalıdaki hayat lüks ve ihtişam içinde olsa da, ülke karanlıktaydı.

Ferit Paşa: 1922 yılında İstanbul şehrinin işgalden kurtulmasından birkaç gün önce: karısı ve karısının ailesini de yanına alıp, bir tekneyle, Avrupa’ya kaçtı ve sürgündeki bir yıllık yaşamın ardından; Türk ordusunun İstanbul’a girdiği gün, yani 6 Ekim 1923 tarihinde Fransa Nice şehrinde hastalıktan öldü. Mediha Sultan: 1928 yılında, Fransa-İtalya sınırındaki Menton kasabasında sona erdi.

Baltalimanında boş kalan saraya ise, devlet el koydu ve içindeki eşyalar ile Damat Ferit Paşanın zengin kütüphanesi: 1925 yılında müzayede ile satıldı. Böylece önemli bir koleksiyon yok edilmiş oldu.

Cumhuriyet döneminde bir süre boş kalan binanın: tavan dokusu, yaldızlı ve işlemeli yüzeyleri harap oldu, sıvaları düştü, sahil ve rıhtım korunakları parçalandı ve salon süsleri bozuldu. Daha sonra, bina: önce Balıkçılık Enstitüsü ve sonrasında ise Harem kısmı 1943 yılında Sağlık Bakanlığına devredildi ve Kemik Hastalıkları Hastanesi oldu. Selamlık kısmı ise, İstanbul Üniversitesi Sosyal tesisleri oldu.

baltalimani-hastanesi-3
İstanbul Baltalimanı Metin Sabancı Baltalimanı Kemik Hastalıkları Hastanesi

 

METİN SABANCI BALTALİMANI KEMİK HASTALIKLARI HASTANESİ

Sahil Sarayının Harem kısmı: 1943 yılında Sağlık Bakanlığına devredilen yapı: 1944 yılında “Kemik ve Mafsal Hastalıkları Hastanesi” olarak hizmete girdi. Ancak 1990’lı yıllarda: fiziki alt yapısı ve teknik donanımların yetersizliği nedeniyle kapatılma tehlikesi yaşandı ve hatta, yapının özel sektöre kiralanması gündeme geldi.

1999 yılında yapı depremde hasar görünce, 2000 yılında Sakıp Sabancının katkılarıyla kapsamlı bir yenilemeye tabi tutuldu ve özellikle tavan işlemeleri, büyük ölçüde orijinal şekline kavuşturuldu. İlkel koşullarda hizmet veren birçok birim ve idari üniteler, iki katlı ve modern geniş yönetim binasının inşasıyla birlikte, buraya taşındı.

Hastanenin poliklinik binası ile yalı arasındaki bahçede: büyük çiçekli bir manolya ağacı anıt gibi durmaktadır. Ağaç kışın yapraklarını dökmez. Parlak yeşil, cilalı yapraklarıyla dikkat çeker. Ancak Mayıs ayında, kreme çalan beyaz büyük ve güzel çiçekleri açmaya başlar. Hastaneyi ziyaret ederseniz, bu asırlık anıt ağacı mutlaka görünüz.

genel-4
İstanbul Baltalimanı İstanbul Üniversitesi Baltalimanı Sosyal Tesisleri

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ BALTALİMANI SOSYAL TESİSLERİ

1933 yılında, uzun yıllar boş kalan yalı: izbe haldeyken Atatürk tarafından İstanbul Üniversitesine veriliyor.

Sahil Sarayının Selamlık bölümünde bulunan İstanbul Üniversitesi Sosyal Tesislerinde üyelerin yararlandıkları bir restoran bulunuyor. Öğretim üyesi veya öğrenci olmak, girişi engellemiyor. Hatta diğer kamu personeli de girebiliyormuş. Ancak yine öğrendiğime göre, üyelere indirimli hizmet veriliyormuş. Burayı ziyaret ederseniz, bahçedeki çınar ağacını görmenizi öneririm. Bu ağaç 5 metrelik çevresiyle anıt ağaç statüsündedir. Yine bu ağacın yanında bulunan iki at kestanesi ağacı ve Lale ağaçları da asırlık anıt ağaçlardır.

İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için.

 

İstanbul Zeytinburnu

zeytinburnu.genel.2
İstanbul Zeytinburnu

Kazlıçeşme’den sonra, Zeytinburnu’na gelinir.

Roma ve Bizans dönemlerinde, Zeytinburnu bölgesinde yoğun bir yerleşim yoktur. Burası bir geçiş güzergahı olarak kullanılmıştır. Via Egnatia yolu, bu bölgeden geçer. Yaklaşık 1120 km uzunluğundaki bu yol, Roma ve Bizans’ın Batı Avrupa’daki hakimiyetinin sembolüydü. Osmanlı idaresinde de, bu önemli güzergah, Balkanlardaki Osmanlı hükümranlığının önemli bir dayanağı oldu.

Bizans döneminde, 5’nci yüzyılda burası gözde bir yaşam merkezi haline gelmiştir. Bu asrın ikinci yarısında, İmparator I. Leon tarafından yaptırılan Panayia Kilisesi ve hemen yanındaki Balıklı Ayazması bunu göstermektedir.

9’ncu yüzyılda, İmparator I. Basileios tarafından yine Balıklı civarında inşa edilen Piyi Sarayı, burayı cazibe merkezi bir muhit haline dönüştürmüştür.

Osmanlı döneminde ise, fethi müteakip Fatih Sultan Mehmet tarafından burada Yedikule Hisarı yaptırılır ve Kazlıçeşme’de tabakhaneler tesis ettirilir. Böylece Zeytinburnu bölgesinin tarihi değişir.

Zeytinburnu: 1949 yılında sanayi bölgesi olarak seçilmiştir. 1950’li yıllarda, burada hızlı şekilde gecekondulaşma başlamıştır. Özellikle: Balkanlardan gelen göçmenler ve Aksaray istimlakında evlerini kaybedenler, buraya gelip yerleştiler. Bu gelişmelerin ardından, 1957 yılında Zeytinburnu ilçe oldu. Zeytinburnu arazisini, batıda Çırpıcı deresi, doğuda ise Zeytinburnu’nu tarihi yarımadadan ayıran kara surları sınırlar.

zeytinburnu.genel.1
İstanbul Zeytinburnu

Kudüslü Papazlar

Fetihten sonra, bu bölgeye “Kudüslü Papazlar” denen bir topluluk yerleşmiştir. Çünkü, şehir fetih edildikten sonra, şehirdeki Rumlar arasında anlaşmazlık çıkar ve bir kısım Rum “Kudüslü Papazlar” adı altında, bu bölgede deniz kıyısına yerleşirler. Buraya yerleşen papazlar, İstanbul içinde kalanlardan daha dindardır. Bir süre sonra, Kudüslü Papazlar, zeytin ve türlü tarım ürünleri yetiştirmeye başladılar. Zeytin yetiştirmeye bile müsait olan iklim, bu yörenin bir dinlenme ve gezinti yeri olmasını sağladı.

Zeytinburnu ismi

“Zeytin” kelimesi, Kudüslü papazların yaşadığı dönemde, ilçenin güneyinde uzanan kıyı şeridinde yetiştirilen zeytin ağaçlarından gelir. “Burun” kelimesi: Marmara Denizi kıyısında, Yedikule ile Bakırköy arasında bulunan ve ilçenin güneyinde denize doğru hafif çıkıntı yapan, küçük burundan gelir. Önceleri “Zeytinli Burun” olarak anılmakta iken zamanla “Zeytinburnu” olarak anılmaya başlanmıştır.

Zeytinburnu Belediyesi çalışmalarını: Kazlıçeşme Abay caddesi üzerinde bulunan ve geçmişte askeri hastane olarak kullanılan tarihi binada sürdürmektedir.

çırpıcı çayırı.1
İstanbul Zeytinburnu Çırpıcı Çayırı

ÇIRPICI ÇAYIRI

Eskilerin kısaca Veli Efendi diye andığı, Hattat Şeyhülislam Veliyüddin Efendinin çiftliği olarak bilinen, günümüzde ise Veliefendi Hipodromunun kuzeyinde, surların dışındadır. Eski İstanbul’un en ünlü mesire yerlerinden birisidir. Çırpıcı Çayırı olarak ünlenen bu yer, kara surlarının dışındadır.

Bu çayırın ortasından akan derenin üstünde, birkaç tarihi köprü vardı. Derenin kenarında, I. Dünya savaşı sırasında Almanlar tarafından açılan artezyen kuyularına, sonraları çevredeki sanayi tesislerine yenileri eklenmiştir. Yani 1945 yılından sonra özellikle çevresinde kurulan sanayi tesisleri yüzünden, mesire alanı olma özelliğini kaybetmiştir.

Çırpıcı çayırının günümüze ulaşan kısımları, 1999 yılından sonra, Belediye tarafından eski hüviyetine uygun şekilde, yeşil alan olarak yeniden düzenlenmiştir.