
Van Gürpınar: Van şehir merkezine yakın olması büyük avantaj. Burada: özellikle dikkatinizi çekmek istediğin iki tane tarihi yapı var, meraklıların mutlaka ziyaret etmesini, gezmesini ve görmesini öneririm. Zerve ise, ulaşımı zor.
ULAŞIM
İlçe merkezi, il merkezi olan Van şehrine: 21 km. uzaklıktadır. Gürpınar-Hakkari arasındaki uzaklık: 174 km. Gürpınar-Tatvan arasındaki uzaklık: 220 km.
TARİHİ
Bölgede, MÖ. 9.yüzyılda, Urartular döneminden bu yana, yerleşim bulunmaktadır. Hatta, daha da gerilere gitmek mümkün. Çünkü: Yedisalkım köyünde bulunan mağarada, daha eski dönemlere ait mağara resimleri bulunmaktadır.
Bölgede: Urartulardan sonra: Medler, Persler, Makedonyalılar, Partlar, Sasaniler ve Araplar egemenliği ele geçirirler. Daha sonra ise, Romalılar ve Bizanslılar görülür.
MS. 2.yüzyılda, Malazgirt savaşının ardından ise, Selçuklular daha sonra İlhanlılar, Celayir oğulları, Akkoyunlular ve Safeviler görülür.
1548 yılında ise, bu kez, Osmanlılar bölgede görülür. 1914 yılında ise, bölgede yaşayan Ermenilerin isyanı ve Rusların işgali ve bu kötü günlerin, 1 Nisan 1918 yılında son bulması.
Sonuçta: 1954 yılında, şimdi bulunduğu yerde, Gürpınar İlçesi kurulur. İsminin kaynağının, bölgede suların bol bulunmasıdır.
GENEL
İlçe, kapladığı alan bakımından, ülkemizin en büyük ilçesidir. Alanı: Rize ve Kocaeli illerinin kapladığı alandan daha büyüktür.
İlçe merkezi, deniz seviyesinden, 1740 metre yüksekliktedir.
GEZİLECEK YERLER
KIZLAR MAĞARASI
İl merkezine, 76 km. uzaklıkta, İlçe merkezine bağlı Yedi salkım köyündedir. Bu köy arazisindeki mağara: bir kanyonun güney yamacında, vadi tabanından 78 metre yüksektedir. Önünde: doğal bir terası var. Mağara:2 bölümlü. Bu mağaralarda, yeryüzünde benzeri olmayan mağara resimleri görebilirsiniz. Mağarada bulunan kaya resimlerinde: dans eden tanrıça figürleri bulunuyor.
Bu resimlerden dolayı, buradaki mağaraya “Kızların Mağarası” ismi verilmiştir. Büyük olasılıkla, kült yeri olarak tanınan bu mağaradaki resimlerin: MÖ. 4000-3000 yıllarına ait olduğu sanılmaktadır. Resimler: kan ve sönmemiş kireç karıştırılarak meydana getirilmiş, kiremit renginde bir eriyik ile yapılmış.
Binlerce yıl öncesinden günümüze gelen bu resimler, tam bir tarih hazinesi.
1.Numaralı mağaranın iki ağzı var. Özellikle: ikinci ağzın sonunda: yukarıda sözünü ettiğim gibi, hayvan kanı kullanılarak yapıldığı tespit edilen duvar resimleri var. Burada: 5 metrelik bir alana yapılan, bu resimler: açık kırmızı renkli ve geyik, yaban keçisi, ana tanrıça ve geyik üstünde ayakta duran tanrı betimlemeleri görülüyor. Bunların yanında: avla ilgili kompozisyonlar resmedilmiş.
2 Numaralı mağara: Diğer mağaranın yaklaşık 18 metre batısındadır. Buranın, tek bir ağzı var. Bu ağzın iki yanında, dağılmış şekilde yapılmış duvar resimleri var. Bunlar: açık kırmızı ve koyu kahverengi renktedir. Bu resimlerde: iki ayrı döneme ait, birbiri üzerine yapılmış figürler görülüyor.

HOŞAP KALESİ
Hoşap kalesi hakkında ayrıntılı bilgi vermeden önce, buraya gittiğimde yaşadıklarım hakkında sizlere kısa bilgi sunmak istiyorum. 2004 yılında, Van-Hakkari kara yolunda ilerlerken, Güzelsu bucağının bulunduğu yerde, yolun hemen yanında, duvar gibi yükselen kaya bloku üzerinde, tam bir kartal yuvası gibi yükselen kale yapısını görünce, yolculuğuma biraz mola verip bu kale yapısını görmek istedim. Sordum ve kayalık kütlenin arkasına dolanıp, tarif edilen yoldan ilerlemeye başladım.
Rampaya tırmanırken, arabanın hemen yanında, bir çocuğun arabanın arkasından koştuğunu gördüm. Bir süre sonra, kalenin kapısının bulunduğu boşluk alana ulaştığımda, arabadan indim. Kapıya ilerlediğimde kale kapısında, kocaman bir asma kilit vardı. Derken, arabanın arkasından koşan çocuk, kapıya yetişti. Çocukla kısa bir konuşma yaptıktan sonra, aslında buranın yani kalenin bekçisinin oğlu olduğunu ve babasının şehre gittiğini bu yüzden kapının kapalı olduğunu söyledi.
Buraya kadar gelip de kaleyi gezemeyeceğimin üzüntüsü ile yüzümü buruşturunca, çocuk, kalenin anahtarının kendisinde bulunduğu söyledi, cebinden, kocaman bir anahtar çıkardı ve kalenin kapısındaki devasa asma kilidi açarak, beni kale içine soktu. Birlikte kaleyi gezdik. Evet, bu kale gerek içeri girişim ve gerekse muhteşem görüntüsü ile hafızama işlendi.

Şimdi, size bu muhteşem görüntülü kale hakkında, ayrıntılı bilgi verebilirim.
Kale: Güzelsu bucağının kuzey yamacındadır. Çavuştepe’nin ise, 40 km. doğusundadır. Van-Hakkari kara yolu üzerindedir. Ulaşım gayet kolay. Kale yapısı: Van şehrine 60 km. ve Gürpınar ilçe merkezine 39 km. uzaklıktadır. Kale: Kale-i Mahmudi, Mahmudi Kalesi ve Narin kale olarak da bilinmektedir.

Mahnudi Beyliği: Hoşap yöresindeki en parlak dönemlerini; Zeynel, Süleyman, İbrahim ve Evliya Beyler zamanında: 17.yüzyılda yaşamıştır. Kale de: 1643 yılında, Mahmudilerden, Süleyman Bey tarafından yaptırılmıştır. Ancak, bu tarihten önce de, burada bir kalenin bulunduğu, bazı yazılı kaynaklarda görülmektedir.
İç kale ve bunun kuzeyinde kalan dış kale bölümlerinden oluşmaktadır.
Kale: sarp kayalıklar üzerindedir. Bu sarp ve dik kaya kütlesinin üzerinde kurulu iç kale, gerçekten muhteşem bir görüntü sunuyor.

Kalenin batıya bakan girişi ve özgün kapısı günümüze kadar ulaşmıştır. Kapı üzerinde: iki aslan ve Farsça bir yazıt var. Kapının orijinal demir kapı kanatları, hala işlevlerini sürdürmektedir. Bu kapı ilgi çekiyor.
Çünkü: Evliya Çelebi, gezi yazılarında, bu kalenin kapısı hakkında şöyle yazar: “ Osmanlı ülkesinde, kale kapıları hep ağaç üzerine demir kaplı kapılardır ki, ateş etsen ağacı yanar, demirleri dökülür. Ama, bu Hoşap kalesi kapısının her kanadı, 300 kantar Nahcivan demirindendir. Hiç ağaç kısmı yoktur.”
Dış kale surları: arazi yapısına göre şekillenmiş, doğu-kuzey ve batıdan dolanan surlarla çevrelenmiştir. Doğu surları kısmen ve batı surları ise tamamen yıkılmıştır. Surları destekleyen burçlardan bazıları günümüze ulaşmıştır. Dış kulenin kuzey doğusunda ise, bir gözetleme kulesi var. Dış kale içinde, günümüzde bir cami ve 30-40 kadar köy evi bulunuyor.
İç kaleye, kapıdan girdikten sonra: üç bölümlü giriş holü ile karşılaşıyorsunuz. Buradan, kayaya oyulmuş, geniş bir merdiven ile kaleye çıkılıyor. Bu çıkış yolundan sonra: doğuya ve batıya doğru ilerleyen yol, kale beden duvarı boyunca devam ediyor. Güney kısımda: Mahmudi Sarayı yapıları var. En üst kesimde, seyir köşkü bulunuyor.
Saray yapısı: doğu-batı istikametinde uzanan, 12 kenarlı bir plana sahip. 3 katlıdır. Biraz önce söylediğim gibi, batı kesiminde bir seyir odası, içinde bir hamam ve güney yönünde ise iki kule var. Kulelerden doğudaki güvercinlik, batıdaki ise hamamın bacasıdır.
Bunun hemen kuzeyinde, bir fırın var. Batı yönünde ise, harem bölümü uzanıyor. Harem: iki bölümlü. Batı ve kuzeyden, yüksek duvarlar üzerinde kurulmuş. Birinci bölüm: oda ve bölüntüleri yıkılmış, iki katlıdır. İkinci bölüm: ortada bir hol ve bunun iki yanında, ikişer oda bulunuyor. Odaların pencereleri ve dolap nişleri, görülmeli.
Üçüncü ve alt bölüm: kalenin beden duvarlarını takip ederek ulaşılan: Selamlık bölümüdür. Burada: ayrıca, tek kubbeli bir mescit var. Ancak, mescidin üst örtüsü, tamamen yıkılmış durumda. Selamlık: iki bölümden oluşuyor. Bunlardan: birinci bölüm: salon, diğer bölüm ise: bir odadan oluşuyor. Her iki bölüm de, iki katlıdır.
Bunların dışında: iç kale bölümünde: zindan ve sarnıç bulunuyor. Ayrıca, kalenin beyine ait: külhan kısmında bulunan hamam yapısı ilginç. Burada: soğukluk ve sıcaklık kısımları görülüyor.
Ayrıca: kalenin burçları da ilgi çekiyor. Çünkü: kale yapısına, dışarıdan, güney yönünde baktığınızda, kayaların üzerine kondurulmuş tam bir kartal yuvası gibi bir yapı, izlenimi veriyor. Muhteşem bir görüntü. İnanın gördüğünüzde şaşıracaksınız.
Evet, her ne kadar, kale: 19.yüzyılda terk edilmiş olsa da, içindeki yapılar, günümüze kadar sağlam olarak gelmiştir. Bu nedenle, bölgenin en dikkati çeken turistik yapılarından biridir.

SARDURİHİNİLİ-ÇAVUŞTEPE KALESİ
Van il merkezinin 24 km. güneydoğusundadır.
Gürpınar ilçe merkezinin ise, 5 km. uzağındadır.
Gürpınar ilçe merkezinden, buraya ulaşabiliyorsunuz. Yol asfalt ve rahat.
Evet, II Sarduri tarafından kurulan kent Van kalesinin yaklaşık 19 km güneydoğusunda yer alır.
Bir Ermeni mitolojisine göre: Babillilerden kaçan Ermeni kralı, bu yerleşim birimini kurmuştur. Şehrin Ermenice adının kelime anlamı: Tanrı şehri, Tanrıların yarattığı şehirdir.

Çavuştepe bölgesine gittiğinizde, sizi, buranın bekçiliğini yapan bir şahıs karşılıyor. Günümüzde: dünya üzerinde, sadece 38 kişi, Urartuca dilini biliyor. Bunlardan, 37 kişi akademisyen ve sadece 1 kişi, herhangi bir eğitim almadan, tamamen kendi imkanları ile Urartuca dilini öğrenmiş.
Bu kişi: biraz önce sözünü ettiğim gibi: Çavuştepe kalesi sorumlusu 66 yaşındaki Mehmet Kuşman.
Mehmet Kuşman, 41 yıldır bekçiliğini yaptığı Çavuştepe kalesi içinde, kendisini Urartu gibi hissediyor ve biraz önce de söylediğim gibi herhangi bir eğitim almadan Urartuca öğreniyor ve yazıları rahatlıkla okuyabiliyor.
ŞİMDİ ÇAVUŞTEPE KALESİNE DEVAM EDELİM.
Evet buradaki kale: Urartu kralı II. Sarduri tarafından: MÖ.764-734 yılları arasında yaptırılmıştır.
Kurucusuna izafeten kalenin adı: Sardurinin şehri anlamında “Sarduruhinili” dir.
Askeri ve ekonomik amaçlarla kurulmuştur.
Kentin sitadel kısmı Gürpınar Ovasına hakim Bol dağının kuzeydoğu-güneybatı uzantısının batı kısmındaki iki tepe üzerindedir.
Kentin sitedel alanı, kuzeydoğu ve güneybatıda olmak üzere iki kısımdan oluşur.
Bu iki kısım arasında, 30 m yükseklik farkı bulunur.
Bu yükseklik farkından dolayı bu iki kısım Yukarı ve Aşağı olarak adlandırılır.
Sitadel alanı, iki sitadeli birbirine bağlayan yolla birlikte yaklaşık olarak 4-5 hektarlık bir alanı kaplar.
Bu alanın kuzeydoğu ve güneybatı uç kısımlarında, güvenlik amacıyla yapılmış iki hendek bulunur.
Sitadele kuzey yamaçta bulunan doğu ve batı yönlerinden gelen iki ayrı rampa sayesinde ulaşılır.
YUKARI SİTADEL/kale:
Aşağı Sitadele nazaran daha küçüktür.
Bu kısımda Tanri Haldi’ye adanan bir tapınak kompleksi olduğu anlaşılır.
92 x 61 m ölçülerindeki bu kısım, dikdörtgen planlıdır.
Çevresi kalın sur sistemiyle çevrili bu alanın merkezi noktasında, 12.50 x 12.50 m ölçülerinde Haldi Tapınağı bulunur.
Giriş kısmı kuzeydoğu yönüne bakan tapınağın cella ölçüleri 4.5 x 4.5 m dir.
Ayrıca diğer tapınak komplekslerinde olduğu gibi tapınağın önünde bir avlu olduğu anlaşılır.
Evet, sonuç olarak tapınak yapısı çok fazla tahrip olmuş olarak günümüze ulaşmıştır. Çünkü Ortaçağ yerleşim dönemlerinde, burası ev olarak kullanılmıştır. Burada, yani Yukarı Sitadel bölgesinde, bu tapınak dışında başkaca bir yapı yoktur.
AŞAĞI SİTADEL/kale:
Tepenin sırtında, 800 m karelik bir alanı kaplamaktadır.
Valinin ikametgahı ve kentin işleyişine dair birimlerin bulunduğu yerdir.
Dolayısıyla bu kısımda Saray Kompleksi, depo yapısı, İrmuşini’ye adanan tapınak kompleksi ve çeşitli mekanlar bulunur. Bu yapıların MÖ 7’nci yüzyılda yapıldığı biliniyor.
430 x 70 m ölçülerindeki bu alanın kuzey ve güney yamaçlarına teras sistemlerinin yapıldığı görülür.
Bu sayede, hem ihtiyaç duyulan düz alan elde edilmiş olur hem de teraslar, sur duvarları için payanda görevi görür.
Evet burası kare planlıdır ve yapının taşlarının güzelliği öne çıkmaktadır. Burada kullanılan kalker taşları, başka Urartu merkezlerinde rastlanmayan güzellikte, cam gibi pürüzsüz olarak işlenmiştir.
Burada bulunan diğer yapılar: depo binaları, Tanrı İrmuşini’ye adanmış bir tapınak, saray, su sarnıçları, tuvalet, foseptik çukuru, dünyada ilk olduğu düşünülen kanalizasyon sistemi kalıntıları vardır. Özellikle, tuvalet örneği, dünyanın en eski alaturka tuvaleti örneği olarak öne çıkmaktadır.
SARAY:
Çavuştepe’de yöneticinin ikametgahı olan saray aşağı sitadelin batı kısmında bulunur ve yaklaşık 81 x 33 m ölçülerinde bir alanı kaplar.
İki katlı olduğu düşünülen sarayın üst katı tamamen yıkılmıştır.
Zemin kat planına göre, saray doğu-batı yönünde uzanan iki yan koridor ve 82 x 15 m ölçülerinde ana salondan oluşur.
Koridorların kuzey ve güneyde saraya ait çeşitli mekanlar sıralanır.
Sarayın salon kısmında ana kayanın biçimlendirilmesiyle oluşturulmuş, iki sıra halindeki payeler üst katı destekler.
Ayrıca zemin katın tabanında 3 adet sarnıç bulunur.
Bu sarnıçlara ulaşan kanallardan, sarnıçların sarayın çatısından sağlanan yağmur ve kar suları ile doldurulduğu anlaşılır.
Sarayın batı kısmında salona açılmayan odalar sıralanır.
Bu odalardan çıkan zengin takı parçaları, odaların sarayın harem bölümüne ait olabileceği izlenimi verir.
Koridorlara açılan mekanlarda yapılan kazılarda, bunların mutfak, depo gibi saraya hizmet eden çeşitli mekanlar olduğu anlaşılır.
ALT YAPI SİSTEMİ:
Kentin sitadel kısmının, diğer krali kentlerde olduğu gibi gelişmiş bir alt yapı sistemine sahip olduğu anlaşılır.
Drenaj kanallarına ait izler sarayın doğu kısmında görülür.
Yapılan kazılarda yine aynı hizada surların altına kadar uzanan drenaj kanallarına rastlanır.
Muhtemelen drenaj sistemi ile mutfak ve diğer alanlarda toplanan atık suların sur dışına taşındığı söylenebilir.
Ayrıca sarayın kuzeybatı uç kısmında tuvalet yapısı bulunur.
Yine sarayda, çeşme yapısı ve havuzla ilişkili olduğu anlaşılan başka bir kanal sistemine rastlanır.
Farklı bir kanal sistemi devlet ahırı olarak adlandırılan yerde bulunur.
Kaleye ulaşan yamaçta yer alan bu yapının çevresi duvarlarla çevrilidir.
İçerisinde çok miktarda gübre ve moloza rastlanmasından dolayı ahır olarak adlandırılır.
Yapılan kazılarda zeminde temel kısmından dışarıya ulaşan 0.60 m genişliğinde kanala rastlanır.
TAPINAK KOMPLEKSİ
Aşağı Sitadelde, saray yapısından sonra bir diğer dikkat çekici yapı gurubu tapınak kompleksidir.
Tapınak kompleksi olarak adlandırılan bu alan, kare planlı kenarları rizalitli İrmuşini Tapınağı, avlusu, tapınakla ilişkili depo ve çeşitli mekanlardan oluşur.
Tapınağın ana mekanı 10 x 10 m ölçülerindedir.
Kuzeydoğu kısmına bakan girişin sağ kısmında tapınağın ve kentin inşa yazıtı bulunur.
Yazıttan sitadelin II Sarduri tarafından inşa edildiği, tapınağın İrmuşi’ye adandığı ve kentin adının Sardurihinili olduğu öğrenilir.
Yazıttan, yukarı sitadeldeki yapının ise Haldi Evi olduğu anlaşılır.
İrmuşini Tapınağının önünde 21.50 x 21.50 m ölçülerinde kare planlı bir avlu bulunur.
Avlunun 3 tarafı galerilerle çevrilidir.
Avlu güneybatısında bulunan bir koridor ile tapınağın batısında bulunan depo ve çeşitli mekanlara bağlanır.
Tapınak avlusunda yapılan kazılarda, yekpare taştan yapılmış oval bir kurban sunağı bulunmuştur.
Sunağın altında, sunakta bulunan delikle ilişkili olduğu anlaşılan kuzeye doğru giden drenaj kanalına rastlanır.
Tapınağa bitişik batı kısımda, 4 m genişliğinde, 13.5 m uzunluğunda geniş bir salon bulunur.
Salon içerisinde L şeklinde sedir yer alır.
Odanın ortasında kesme taşlardan yapılmış bir platform dikkat çeker.
Salonun duvarlarında mavi kırmızı renkte fresko ve geometrik motiflerin bulunduğu sıva kalıntılarına rastlanır.
Bu mekanın tapınak kompleksine ait kabul/toplantı salonu olduğu düşünülür.
Tapınak alanında yapılan kazılarda, tapınağa adandığı anlaşılan buluntulara rastlanmıştır.
Bunların arasında: ok uçları, at koşumuna ait olabilecek zil şeklinde bronz levhalar, altın takı parçaları, biri kartal başlı olmak üzere 3 adet kama sapı, boynuzdan yapılmış küçük kutu, bronz fibula parçası dikkat çeker.
Yine aynı yerde yapılan kazılarda 2 adet çivi yazılı tablet bulunmuştur.
Evet, burası döneminde çevrenin kült merkezi olarak da öne çıkıyor. Burada, iki ayrı tanrıya yapılan tapınaklar var. Bu tapınak yapısı, diğer Urartu kalelerinde görülmüyor.
KENTİN ANA DEPO YAPILARI:
Tapınak kompleksinin doğusunda, kentin ana depo yapıları bulunur.
Depo mekanı sitadeli çevreleyen surların içerisindedir.
Ana depo yapısı 23.5 x 16 m ölçülerinde yan yana inşa edilmiş iki dikdörtgen mekandan oluşur.
Başlangıçta depoların tek bir mekan olarak inşa edildiği, sonraki dönemlerde değişimlerle iki ayrı mekana bölündüğü anlaşılır.
Burada yapılan çalışmalarda 100’ün üzerinde bütün halinde pitos ortaya çıkarılmıştır.
Pitosların üzerinde çivi yazısı, damga ve ölçek işaretleri bulunur.
UÇKALE:
Sitadelin doğu ucundadır.
39.52 X 23.92 m ölçülerindeki yapı doğu-batı yönünde uzanan iki mekandan oluşmaktadır.
Yapının kuzey ve güney köşelerinde rizalitler vardır.
2.80 ile 5.20 m arasında değişen duvar kalınlıklarına sahiptir.
Duvar kalınlığı ve batı kısımda bulunan kerpiç merdiven izleri, yapının en az iki katlı olduğuna işaret eder.
Yapının ne amaçla yapıldığı bilinmemektedir.
Fakat taş işçiliğinin özenli olması, köşelerdeki rizaletler, duvarlardaki dekoratif T şeklindeki kör pencereler ve odalardan çıkarılan zengin çivi yazılı tablet buluntuları, Uçkale yapısının önemli bir işlevi olduğunu gösterir.
YAZILI BELGELER:
Yazılı belgeler, II Sarduri döneminin Urartu siyasi tarihinde en hareketli dönemlerden biri olduğunu gösterir.
Bu dönemde Urartu orduları ilk defa Fırat Nehrinin batısına geçer.
Geç Hitit krallıkları üzerinde baskı kurulur, Asur’a karşı ittifaklar yapılır.
Ayrıca eyalet düzenlemeleri yapılarak yeni valiler atanır.
Dolayısıyla siyasi anlamda kazanılan başarılar, ekonomik refahı getirir.
Yazılı belgeler II Sarduri’nin kendi adıyla iki kent kurduğunu gösterir.
Bu kentlerin biri Çavuştepe’dir.
Diğeri ise Bahçecik yazıtında adı geçen Vali Zaiani’nin atandığı Sardurihinili’dir.
İlk bakışta Bahçecik yazıtında bahsedilen Sardurihinili kentinin de Çavuştepe olabileceği düşünülür.
Fakat kente vali tayin edilen Zaiani’nin Melitene kentinden Qu (maha) kentine kadar, Ar (me) ülkesinden Nihiria kentine ve Hasime ülkesine kadar uzanan alandan sorumlu olduğu görülür.
Bu durumda Bahçecik yazıtında bahsedilen Sardurihinili’nin Aşağı Murat Havzasında aranması gerekir.
Fakat Aşağı Murat Havzasında, II Sarduri’nin kurmuş olabileceği Çavuştepe ölçülerinde krali bir kent yoktur.
KALENİN YOK OLMASI:
Çavuştepe kalesi, 500 yıl devam eden Urartu egemenliğinin ortadan yok olmasına neden olan İskit akınları sonucu, MÖ 7’nci yüzyılın ortalarında yıkılıp yok olmuştur. Kale duvarlarında, duvarlara saplanmış birçok ok ucu ve diğer İskit kalıntıları, bu görüşü doğrulamaktadır.

ZERNEK
Burası: Van il merkezine 30 km . uzaklıktadır. Hamurkesen köyünde, hakim bir noktada, sarp kayalıklar üzerinde kuruludur. İsminin anlamı ise, Farsçada “Altın” demektir.
Kalenin yapıldığı dönem ve yaptıran hakkında bilgi yok. Ancak: Abbasi Beylerinden İbrahim Han Bey’in oğlu Beşaret Bey tarafından, 16.yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyor. Kaleyi yaptıran Beşeret Bey’in oğlu Beyazıt Han ve eşi Hanımzade; yöre halkının söylediklerine göre evliyalar arasındadırlar ve bu yüzden kale kutsal ziyaret yeri olarak kabul edilmektedir.
Ancak kale yapısının günümüzde, büyük bölümü yıkılmış durumda. Hatta: kopan taşlar, kale eteğinde kurulu köy yerleşimi için büyük tehlike oluşturuyor.
Kalenin öne çıkan en büyük özelliği: biraz önce de söylediğim gibi, yerel halk tarafından, hastalıkları iyileştirildiğine olan batıl inanç. Buna göre: burayı ziyaret edenlerin hastalıkları iyileşiyormuş, ancak ziyaretçinin kaleye bir giysi bağışlaması gerekiyor. Daha doğrusu:
Hanımzade’nin ibadet yeri olarak kullanılan ve halılar yerleştirilmiş bölümünde: hastalar birkaç gün bekletiliyor ve bunun sonucunda, hasta kişinin üzerinde bulunan bir giysi parçası, kaleye bırakılarak buradan ayrılıyorlar. Hatta: zihinsel engelli hastaların, elleri ve ayaklarının bağlanarak, buradaki odada, birkaç gün bekletildikleri de söylenmektedir.
Burada toplanan giysiler: biriktikçe, imam kararıyla toplatılıp, fakirlere dağıtılıyormuş.
GİYİMLİ (HIRKANİS)
İl merkezinin 68 km. güneydoğusunda, Güzelsu bucağına bağlı, küçük bir Urartu yerleşim yeridir. Bucak merkezi, Gürpınar ilçe merkezine, 30 km. uzaklıktadır. Bucağın Farsça ismi: güzel su anlamına gelen “Hoşab” dır.
Burada: Serbar tepesinde, taş ocağından taş çıkarılırken: büyük bir Urartu definesi bulunur. Bu buluntular: 2-3 bin parçalık, bronz levhalardan oluşur ve Giyimli Definesi olarak isimlendirilir.
Bu bronz levhalarda: Urartu Tanrı ve Tanrıçalarının figürleri, kült törenleri, insan ve hayvan resimleri görülmektedir. Bu levhaların: adak levhası olarak yapıldığı düşünülüyor.
Bu buluntuların değişik bir hikayesi var: bunlar bulunduğunda, bulanlar tarafından: hurda bakır fiyatına kilo ile alıcılarına satılır. Daha sonra ise, Van ve İstanbul yörelerinde, antika piyasasına satışa sunulur. Bunun sonucunda, çok kısa sürede satışı yapılan levhalar: Avrupa ülkeleri, İsrail, Japonya ve Amerika’ya kadar ulaşır.
Tabii hemen aklınıza gelmiştir, bize ne kalmış? Ele geçirilen levhaların bir kısmı: günümüzde Van Müzesi ve Ankara-Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergileniyor. Ancak, 800’den fazla adak levhasının, dünya üzerindeki çeşitli koleksiyonerlerde bulunduğu tahmin ediliyor.
Evet, bu arada: definenin bulunduğu Serbat tepesinden söz etmek gerekirse: burası, basit yapılmış, küçük bir Urartu yerleşimidir. Çünkü: yöre, ana yollardan uzak, deniz seviyesinden 2500 metre yükseklikte bir yayla yerleşimindedir. MÖ. 7.yüzyılda, yöreyi etkileyen İskit akınlarından kaçan yerli halkın, saklanmak için buraya geldiği düşünülmektedir. Yani, küçük bir yerleşim olmasına rağmen, zaman içinde, büyük halk yığınlarının gelip yerleştiği bir yer haline gelmiştir.