Çanakkale Eceabat

Çanakkale Eceabat

Çanakkale Eceabat; Eceabat, il merkezi Çanakkale arasındaki deniz yolu ulaşımı: 42 km dir. Eceabat, Gelibolu arasındaki uzaklık: 44 km. Eceabat, Truva arasındaki uzaklık: 44 km. (Ancak ulaşım 1 saat 15 dakika civarında sürer) Eceabat, İstanbul arası uzaklık 335 km. Eceabat Tekirdağ arası uzaklık 190 km Eceabat Edirne arası uzaklık 220 km. dir.

Çanakkale Eceabat

 

TARİHİ

Yörenin yerleşim tarihi oldukça eskiye gitmektedir. MÖ 2000’lerde buradaki ilk yerleşimin Fenikeliler tarafından kurulduğu sanılmaktadır. Truvalı ve Midillili denizciler, Eceabat kıyılarına kadar gelip burada kıyı kentleri ve limanlar oluşturmuşlardır. Çanakkale boğazında, sahildeki ilçenin antik dönemdeki ismi “Maydos” tur. Antik dönem yazarlarına göre, Maydos kenti, muhtemelen MÖ 5’nci yüzyılda kurulmuştur. Buradaki ilk yerleşim yeri, Balkanlardan gelen kavimlerin bir kolu olan Traklar tarafından kurulmuştur.

Bölgedeki ilk savaşlar ise, Heredot tarihinde yazılanlara göre, MÖ 499-449 yılları arasında Yunanlılar ile Persler arasında yapılmıştır. Bu savaşların anlatımları sırasında Maydos kentinden söz edilir. Daha sonraları Büyük İskender, Avrupa’dan Anadolu’ya geçiş için Sestos-Abidos (Nara burnu) yolunu kullanmıştır.

1354 yılında, Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa, Rumeli fetihleri öncesinde, burayı da Osmanlı topraklarına katmıştır. Ece Bey tarafından fetih edilen bölgeye, Süleyman Paşa tarafından “Eceabat” ismi verilmiştir. Ece beyin ismine atfen “imar eden” manasına “abat” kelimesi eklenerek “Eceabat” olmuştur.

Ayrıca, Ece Yakup’un fetih öncesinde kaldığı Saroz yönüne bakan bir koya da ismi verilmiştir. Yerleşimin deniz kenarında olan ve Maydos köyü olarak isimlendirilen bölümünde, daha önce burada yaşayan gayri Müslim halkın yarattığı mimarlık, doğramacılık ve oymacılık sanatı eserleri görülür.

Tabii yörenin tarihindeki en büyük olay: Çanakkale savaşlarıdır. Aslında boğazların önemine binaen, Osmanlı döneminde, Fatih Sultan Mehmet döneminde Kilitbahir kalesi inşa edilmiş ve ardından da yine çeşitli Osmanlı sultanları çeşitli kaleler yaptırmışlar ve var olan kaleleri onarttırmıştır.

Özellikle Sultan II Abdülhamit döneminde, boğazın Rumeli yakasına çeşitli top tabyaları yerleştirilmiş ve bunlar Çanakkale savaşında büyük yararlıklar göstermiştir.

1’nci Dünya Savaşı yıllarında, 1915 yılında Çanakkale savaşları, her ne kadar yarımadaya ismini veren Gelibolu savaşları olarak anılsa da, savaşların yaşandığı yerler, yarımadanın Eceabat ilçesi sınırları içerisinde olmuştur.

Eceabat 1926 yılında Belediye olur. 1926 yılında Gelibolu’nun ilçe olmasıyla, gerek Gelibolu ve gerekse Eceabat Çanakkale iline bağlanmıştır. 1973 yılında ise, Ece koyu ve Akbaş limanı hattının batısında bulunan alan, bir kanunla “Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı” olarak ilan edilir. 1994 yılında yarımada da yaşanan orman yangınlarının ardından, Milli Park alanı yeniden ele alınmış ve bir Barış Parkına dönüştürülmüştür.

Çanakkale Eceabat

 

GENEL

Tarihi ve kültürel varlıkları oldukça önemli olan Eceabat, Çanakkale savaşlarının da geçtiği yer olarak önem kazanmakta olup 1973 yılından sonra Tarihi Milli Park statüsüne alınmıştır. İlçe, yarımadayı çevreleyen denizin hemen ardından yükselen, yumuşak tepeler, bu tepeler arasındaki dar düzlükler ve bu düzlükler boyunca akan kısa ve zayıf çaylarla şekillenmiş bir coğrafyada bulunur. Başlıca düzlük alanları, Anafartalar ve Ece ovalarıdır. Ancak stratejik önemi büyüktür.

Çünkü: Çanakkale boğazı yani Asya ile Avrupa’dan gelen karayollarını denizyolu ile bağlayan bir büyük su yolu başında kuruludur. Denizden yükseklik 3 metredir. Karasal iklim hakimdir. Ayrıca Akdeniz ikliminin şekillendirdiği bir geçiş iklimi de etkilidir. Milli Park alanı içinde yapılan ağaçlandırmaya rağmen, yörede henüz orman varlığından söz etmek mümkün değildir.

İlçede yaşayan halkın geçim kaynağı: tarım ve balıkçılıktır. Balıkçılık yörenin en önemli geçim kaynağıdır. Ayrıca, çok sayıda tuğla ocaklarıyla bir dönem Çanakkale’nin tuğla ihtiyacı buradan karşılanmıştır.

NE YENİR

Eceabat yöresinde, Çanakkale balıkçılığı ile özdeşen sardalye balığı yemelisiniz. Özellikle: Temmuz ve Ağustos ayları, tam sardalye mevsimidir.

Çanakkale Eceabat

 

GEZİLECEK YERLER

GELİBOLU YARIMADASI TARİHİ MİLLİ PARKI

Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkını anlattığım oldukça ayrıntılı bir yazı, yine bu sitede aynı isim altında bulunmaktadır.

Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı-Şehitliklerle ilgili yazıma ulaşmak için.

 

Çanakkale Eceabat Kilise Tepe

 

KİLİSE TEPE

Burası “Maydos” kentinin ilk yerleşim alanıdır.

Kilye köyünün hemen güneyinde bulunan Maydos Kilisetepe höyüğü 200 x 180 metre boyutları ve deniz seviyesinden 34 metre olan yüksekliği ile Gelibolu Yarımadasının en büyük höyüklerinden biridir. İsmini önceleri üzerinde bulunan bir kiliseden alan höyük 2010 yılından beri Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinden bir ekip tarafından kazılmaktadır.

Bu kazılar sırasında höyüğün batı kısmında yapılan çalışmalarda, iki farklı döneme ait savunma sistemi bulunmuştur. Bunlardan bir tanesi önemlidir çünkü Homeros dönemi öncesine ait olarak tarihlenmiştir. Bu savunma duvarının dış yüzeyi, testere dişi denen ilginç girinti ve çıkıntılara sahiptir.

Truva şehrinin doğu girişinde olan bu çıkıntılar, surun öncüsü olabilecek bir tekniğe sahiptir. Daha sonraki dönemlerde ise, surda dış yüzey oldukça düzgün işlenmiş taşlardan oluşturulmuştur.

Çanakkale Eceabat Kilise Tepe

Höyüğün batı kısmındaki kesitten elde edilen bilgilere göre, MÖ 3 binden günümüze kadar burada iskan bulunduğu anlaşılmıştır. Kazı çalışmaları devam ederken, Maydos Kilisetepe Höyüğünde tereyağı yapımında kullanılan yaklaşık 2.500 yıllık bir yayık küpü, 4 bin yıllık Ağırşak  (ip eğirmede kullanılır) bulunmuştur.

Kazı alanında yarıya kadar gömülü bir vaziyette, toprak içinde bulunan yayık, çalışmaları yapan kazı ekibi tarafından çıkarılarak, koruma altına alınmıştır. İncelemeler sonucu, yayığın 72 cm boyunda ve 50 cm genişliğinde olduğu, tereyağ yapımında kullanıldığı ve 2.500 yıllık olduğu tespit edilmiştir.

KİLYE OVASI

Kilye ovası, ismini Roma döneminde burada kurulmuş olan antik “Coela” kentinden alır. Gelibolu yarımadasının batısında, Eceabat ilçesinin 5 km doğusundadır. Ova, aynı ismi alan Kilye koyunun kuzeyinde, Kaba Tepeye doğru uzanır. Koyun güneyinde, günümüzde Kilye Kalesine ait sur duvarı kalıntıları görülebilir.

Yaklaşık 8 km uzunluğunda ve yer yer 3-4 km genişlikte, dar bir vadi olarak uzanan ovanın ortasında Kilye deresi akar ve koyun sonunda Çanakkale boğazına bağlanır. Coela antik kentinin kalıntıları, koydan yaklaşık 3 km içeride ovanın kuzeyindeki alçak sırttadır.

SESTOS

İlçe merkezine 4 km uzaklıktadır. Eceabat-İstanbul karayolu üzerinde, Akbaş kalesi mevkiinde bulunan Sestos, Çanakkale Boğazının en dar yerinde, deniz seviyesinden yaklaşık 90 metre yükseklikte bir tepe üzerinde yer almaktadır.  Günümüzde üzerinde Bizans dönemine ait kale kalıntısından başka hiçbir yapı ayakta değildir ve şimdiye kadar Sestos antik kentinde herhangi bir arkeolojik kazı çalışması yapılmamıştır.

Tepenin batısındaki alanda, sadece Bizans seramikleri bulunmuş, daha erken parçalar görülmemiştir. Bu durum, ovaya antik çağlarda yerleşilmediği, ancak buranın geç dönemde alüvyonlarla dolduktan sonra yerleşime açıldığını gösterir. Kentin surları tespit edilememiştir. Çünkü kentin surlarının taşları, gerek Bizans kalesinin inşaatı ve gerekse çevrede yapılan diğer yapılarda kullanılmak üzere taşınmıştır.

Ancak yine de kalenin sur duvarlarının nerelerden geçtiği anlaşılmaktadır. Ayrıca, yerleşimin kuzeyinde, tarla yolu ile surun bir parçası açığa çıkarılmıştır. Bu alanda, sur dışında çok sayıda antik mimariye ait parçalarda bulunmuştur.

Şehir, MÖ 650 yıllarında, Aioller tarafından bir Yunan kolonisi olarak kurulmuştur. Sestos şehrinin Ege denizine açılan limanı günümüzdeki Ece limanıdır. Antik şehirde, biri Çanakkale boğazına ve diğeri Ege denizine olmak üzere iki limanı olduğu bilinmektedir.

Ancak bu bölgede herhangi bir araştırma yapılmadığından, bu limanların yeri net olarak kanıtlanmamıştır. Ayrıca Ece limanı yakınlarında antik Drabos kentinin de bulunduğu antik kaynaklarda yazılıdır.

Fatih Sultan Mehmet, Kilitbahir kalesini yaptırırken, Sestos kalesinin taşlarını kullanmıştır.

BİGALI KÖYÜ

İlçe merkezine bağlı köyün denizden yüksekliği, yaklaşık 180 metredir. Köyün iklimi, Marmara iklimi etkisi altındadır. Yani, sıcak ve ılıman iklim egemendir. Kış aylarında fazla yağış düşer.

Çanakkale Eceabat Bigali Kalesi

 

Bigali Kalesi

İlçe merkezine 5 km uzaklıktadır. Eceabat-Gelibolu karayolu üzerinde, deniz kıyısındadır.

Nara kalesinin karşısında, 1807 yılında Sultan III. Selim döneminde yapılmaya başlanmış ve Sultan II Mahmut döneminde 1820 yılında bitirilmiştir. Yapımında doğu ve batı kapılarına yerleştirilen kitabeler, bugün yerinde yoktur. Bugün kaybolan kitabelerden, doğu kapısına ait olan kitabenin yarısı Çanakkale Arkeoloji Müzesinde, diğer yarısı ise Gelibolu Mevlevihanesindedir.

Çanakkale Eceabat Bigali Kalesi

Kalenin yapımında Sestos kentinin taşları kullanılmıştır. Dikdörtgen planlıdır. Dört köşede çokgen ve dairesel planlı kuleler bulunmaktadır. Kaleye giriş, doğu ve batı istikametinde aynı eksen üzerinde yer alan yarım daire kemerli ve üçgen alınlıkla iki kapıdan sağlanır.

Kalenin denize bakan güney duvarı önünde, yerden yüksekçe bir platform bulunur. Bu platformun ilerisinde, hem dairesel planlı iki kulede, hem de duvar üzerinde top atışına uygun, dışa doğru genişleyen mazgallar bulunur. Kalenin doğu, batı ve kuzey yönündeki duvarlarında ise tüfek atışına uygun, dışa doğru daralan çokgen mazgal pencereleri vardır.

Kuzeyde, iki köşede yer alan çokgen kulelerde de top atışına uygun, dört mazgal açıklığı vardır. Kale içindeki mescit kare planlıdır ve örtü sistemi yok olmuş, güneydoğu duvarının dışında büyük ölçüde yıkılmıştır. Dikdörtgen planlı çeşme, kısmen daha sağlam olmakla birlikte suyu akmaz. Cephanelik olduğu düşünülen dikdörtgen planlı bina, günümüze kısmen sağlam bir şekilde ulaşmıştır.

Yapıya giriş, doğu yönündeki bir ön mekandan sonra güneyde yer alan yarım daire kemerli kapıdan sağlanır. Yapı tonoz örtü sistemine sahiptir.

Kalenin yapımında, Sestos antik şehrinin taşları kullanılmıştır. Kalenin asıl amacı, kontrol olup burada savaş olmamıştır. Kale, Çanakkale savaşları sırasında, 3’ncü Kolordu Silah Tamirhanesi olarak kullanılmıştır.

Aynı zamanda bir haberleşme merkezi olmuştur. Kale günümüzde büyük ölçüde ayaktadır. Kalede: harap halde bir mescit, bir çeşme, bir büyük cephanelik, iki küçük cephanelik ve temel izleri görülen kışla binası bulunuyor.

Çanakkale Eceabat Bigalı Atatürk Evi

 

Bigalı Atatürk Evi

Yarbay Mustafa Kemal komutasındaki 19’ncu Tümen, 25 Şubat 1915 tarihinde, Çanakkale savaşlarına katılmak üzere Eceabat’a gelir ve 19 Nisan 1915 günü, Tümen karargahı, Eceabat’tan Bigalı (Boğalı) köyüne taşınır. Köy muhtarı tarafından kendisine tahsis edilen bu köy evi, karargah olarak kullanılır.

Çanakkale Eceabat Bigalı Atatürk Evi

Ev, 1973 yılında müze olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır. Müzede: Mustafa Kemal’e ait eşyalar ve üniformalar sergileniyor. İki katlı binanın alt katında, biri büyük ve diğeri küçük olmak üzere iki oda bulunuyor. Üst katta salona açılan üç kapıdan ortadaki büyük odanın Atatürk’ün çalışma odası, sağdakinin de yatak odası olarak kullanıldığı, diğer odanın ise Mustafa Kemal’in yaverine ait olduğu biliniyor.

KİLİTBAHİR KÖYÜ

İlçe merkezine 5 km uzaklıktaki bu köy, Çanakkale boğazının en der yerinde, kıyıda kurulmuştur. Kilitbahir, kelime anlamı “denizin kilidi” demektir. Köyde: kültür varlıkları olarak: Fatih Camii, Cahidi Sultan Camii, Tabip Hasan Paşa Camii, 2 hamam kalıntısı, çok sayıda çeşme ve konut vardır. Ayrıca: Havuzlar yolu üstünde, harap durumda bir “Uşşaki Dergahı” bulunur.

Cahidi Sultan Külliyesi

Külliye kurucusu, Edirne doğumludur ve asıl ismi Ahmet’tir. Daha sonra kendi kurduğu tarikatın adı olan “Cahidi” ismini almıştır. Kilitbahir köyüne yerleşmiş ve kendi tarikatı ve tekkesini kurmuştur. Ahmet Cahidi, 1Bigalı Atatürk Evi659 yılında öldüğünde burada defnedilmiştir.

Çanakkale Eceabat Kilitbahir Kalesi

 

Kilitbahir Kalesi

İstanbul şehrinin fetih edilmesinden sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul şehrinin güvenliği için 1462-1463 yılları arasında karşı kıyıdaki Çimenlik (Kal’a-i Sultaniyye) kalesiyle karşılıklı duracak şekilde yaptırılmıştır.

Dönemin tarihçilerinden Tursun Bey: İstanbul’un fethinin ardından Boğaz’ın en dar yerinde karşılıklı iki kale yapıldığını, birine Kilidülbahir, diğerine de Sultaniye adının verildiğini ve bu kalelere topların konulduğunu yazar.

Kale, İstanbul’da pek çok eseri bulunan Mimar Mustafa Ağa tarafından yapılmıştır.

1541 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise, kaleye bir kapı kulesi suru (Sarı Sur) eklenmiştir. Köşe kule, büyük kesme taştan yapılmış oldukça güzel bir yapıdır.

Kalenin ikinci restorasyonu ise, 1870 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılmıştır. Kuzey kısmındaki bölümün orijinal dış deniz duvarı, günümüze ulaşmamıştır. Bu parça, 1894 yılında Sultan II Abdülhamit tarafından tekrar inşa ettirilmiştir. Kalenin güney kısımlarındaki deniz duvarları, top mazgalı olarak kullanılmıştır. Son restorasyon 2011-2013 yılları arasında yapılmıştır.

Kale, 1’nci Dünya Savaşı sırasında kullanılmıştır. Burayı gezerken, özellikle, Sarı kulenin içindeki ressam Mehmet Ali Laga tarafından yapılmış, renkli boğaz haritasını görünüz. Harita: 1’nci Dünya savaşı sırasında yapılmıştır.

18 Mart 1915 tarihinde Çanakkale Boğazını geçerek İstanbul’u işgal etmek isteyen düşman donanmasına karşı bu iki kale, yani Çimenlik ve Kilitbahir kaleleri kullanılmıştır. Yani: 1915 yılındaki Çanakkale savaşları sırasında, kaleye düşman güllesi isabet etmiştir, yani aynı zamanda “gazi” bir kaledir.

Çanakkale boğazına giriş yapmak isteyen bütün gemiler, bu hatta geldiklerinde durdurulmuş ve kontrol edilmiştir. Zaten, Kilitbahir kalesi, Çanakkale boğazını ateşe verebilecek ve tüm boğazı kontrol edebilecek şekilde yerleştirilmiştir.

Diğer Osmanlı kalelerine göre çok farklı ve benzeri bulunmayan bir mimariye sahiptir. Geometriye düşkünlüğü ile bilinen Fatih Sultan Mehmet, kaleyi üç yapraklı yonca şeklinde yaptırmış ve bu planı ile kuvvetli bir savunma sistemi oluşturmuştur.

Çanakkale Eceabat Kilitbahir Kalesi

Kale, Osmanlı kaleleri içinde, mimari yönden tam bir baş yapıt olarak kabul edilmektedir. Kalenin başka bir yerde uygulanmayan özgün yapısı dikkat çeker.

Kaleye uzaktan bakıldığı zaman: kalp, yürek ve yonca yaprağı biçimindeki mimarisiyle göze hoş bir görüntü oluşturur. Peki niye böyle bir şekil: gelişen topçuluk teknolojisine göre, top atışlarından en az etkilenmek üzere yapılmıştır.

En dış kısımda bir dış sur vardır. Daha sonra iç kale ve iç kale içinde ise, 7 katlı üçgen bir kule bulunur. Ayrıca, saldırılara karşı, surun dışında hendekler yerleştirilmiştir. İç kuleye giriş, surların kuzey ve güneyinde bulunan kapılardan, oluşturulmuş hendekler üzerine atılan köprülerle sağlanır. Fakat bu hendekler günümüze ulaşmamıştır.

Kilitbahir kalesi yapıldıktan sonra, Çanakkale boğazının aşağı kısımlarına yeni kaleler yapılmış ve bu yüzden Kilitbahir kalesinin ismi “Eski Hisarlar” olarak anılmıştır.  

Kilitbahir kalesindeki 7 katlı Ana Kulede, kaledeki günlük hayat, Piri Reis bölümünde: Türk denizcisi Piri Reis’in hayatı ve Kitab-ı Bahriye, Kilitbahir Sinevizyon bölümünde: Kilitbahir kale Müzesi ve Kilitbahir kalesi hakkında bilgiler içeren belgesel, Engelsiz müze bölümünde: Osmanlı kalelerinin mimarisi, teşkilat yapısı, savunma, ticaret, ibadet ve gündelik hayatı günümüzdeki teknoloji kullanılarak ziyaretçilere aktarılmaktadır.

Kalenin restorasyonu sırasında bulunan Çanakkale savaşlarına ait eserler ile seramik tabaklar da sergileniyor. Kaleye, Kanuni Sultan Süleyman döneminde eklenen Sarı Kulede ise, Osmanlı kaleleri genel olarak anlatılıyor. Osmanlı kale mimarisi, kale yapısal donanımları, teşkilat yapısı, Avrupa’daki Osmanlı kalelerinin gravürleri, savunma silahları, ticareti ve günlük yaşamı canlandırılıyor.

Kilitbahir kalesinin surlarına ses sistemiyle birlikte yerleştirilen heykel muhafızlar, kaleye gelen ziyaretçileri, o döneme ait muhafızlar arasında bir parola olan “Yektir Allah” nidalarıyla karşılıyorlar.

Çanakkale Eceabat Seddülbahir Kalesi

 

SEDDÜLBAHİR KALESİ

Gelibolu yarımadasının en güney ucundaki kale, Eceabat ilçe merkezine 33 km uzaklıktadır.

Seddülbahir “denizin seddi” demektir. Osmanlı döneminde boğazın savunmasında önemli rol oynamıştır.

Çünkü Gelibolu yarımadasının güney ucunda, Çanakkale boğazının bitip Ege denizinin başladığı kısımda, Ertuğrul ve Morto koyları arasındaki bir burun üzerindedir. Yani Gelibolu yarımadasının Ege denizine bakan tarafındadır. Aynı zamanda “Gelibolu Milli Park Alanı” içindedir.

Kale, Sultan IV Mehmet’in annesi Hatice Turhan Sultan tarafından, 1656 yılında karar verilip, 1658 yılında yapılına başlanmıştır. Hatice Turhan Sultan, Osmanlı tarihinde askeri yapı baniliği yapan ilk valide sultandır. Turhan Sultan Vakfiyesinden, Seddülbahir Kalesinin kuruluş aşamasındaki maliyet bilgileri ve kaleye ait planlanan diğer binaların bilgilerine ulaşmak mümkündür.

Ancak mimarının kimliği ilgili bilgi kesin değildir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde, kalenin yapımında işlerin yürütülmesinden Ankebud Ahmet Paşa’nın sorumlu olduğunu yazar, mimarlarından ise sadece unvan ile bahseder.

Yine dönemin tarihçi yazarlarından Naima, kalenin yapımında İstanbul’dan gönderilen Saray mimarlarının çalıştığını yazar ancak isim vermez. Genellemek gerekirse, Hatice Turhan Sultan’ın saraydaki baş mimari Mustafa Ağa’dır ve bu kalenin yapımında da onun ilgilendiği düşünülmektedir.

Günümüzde, 5 burcu olan yapının, kuzey ve batısında bulunan burçları arası 136 metredir. Köşeleri kulelerde desteklenen, dikdörtgen planlı bir yapıdır. Kalenin beden ve kulelerini oluşturan duvarlar, genel olarak cidarlarda kesme ve kaba yontu taşla ve çekirdek kısmında ise moloz taş ve beyaz kireç harcı dolgu ile inşa edilmiştir.

Cidardaki büyük boyutla taşlar, özellikle kubbe kasnak hizasındakiler, demir kenetlerle bağlanmıştır. Kalenin bazı yapı öğelerinde (bacalar gibi) Eceabat’ta ve yöredeki diğer merkezlerde üretilen tuğlalar kullanılmıştır. Kalenin beden duvarları ve kuleleri dışında, ana parsel içinde bulunan binalardan bonetler, kesme ve kaba yontu taş duvar cephe örgüsüne sahiptir ve yapı üstlerinde kalın bir toprak dolgu tabakası vardır.

Kalenin mimarisi, kademeli bir plan anlayışı ile, asimetrik olarak düzenlenmiştir. Oldukça eğimli bir yamaçtan, denize doğru bakan farklı kotlardaki top bataryaları yerleştirilmişti. Doğal olarak en ağır toplar, deniz kıyısındaki rıhtımda yer almıştı. Kalede 25 kadar ağır ve 30 kadar orta çaplı top vardı.

Kaleyi yapan mimarlar, önce taş rıhtım duvarını oluşturmuş, daha sonra da dolgu yaparak ana bataryanın toplarının atış hattını oluşturan rıhtımı yapmışlar. Kalenin duvarları, temellerinin sağlam zemine basabileceği kadar içeri çekilmişti. Rıhtım duvarının olduğu yerde, su derinliği kalelerin denizden ikmal yapabilmelerini sağlamak için hafif ve orta tonajda teknelerin yanaşmalarına uygundu.

Buradaki ağır bataryalarda bulunan toplar, tunçtan yapılmıştı. Yaklaşık olarak 5-6 metre boyundaydılar ve çapları, ortalama 300 kiloluk mermer gülleler atama uygundu. Ancak işlerinde 600 kilo mermer gülle atan daha büyük çaplı olanlar da vardı. Toplar, taş bir zemin üzerinde gerekli konumda yatan iki adet, kare kesitli ahşap elemanın üzerine yatırılmıştı. Geri tepmesini dengelemek için, topun arkası kare kesitli büyük ahşap elemanlarla desteklenmişti.

Bu elamanların arkası ise toprak dolu bir taş duvara dayanıyordu. Toplanın bulunduğu zeminden 1.50 metre kadar yükselen bu duvarın arkasındaki toprak dolgu, küçük bir eğimle bir rampa oluşturarak, kalenin içine doğru alçalır. Böylece yağmur suları bataryalardan uzak tutulmuştu. Aynı zamanda bataryalar denizden de yeterince içeri çekilerek, dalgaların olumsuz etkilerinden de korunmuştu. Kalenin duvarları, topları ve kullanan personeli oldukça iyi koruyacak şekilde tasarlanmıştı.

Topların namluları, mazgalların hizasında bitecek şekilde tasarlanmıştı. Bunlar dışarı hiç taşmadıklarından düşman tarafından vurulmaları son derece zordu. Duvarların kalınlıkları ise, oldukça fazla olduğundan açılı atışlarda duvarları yıkarak topları etkisiz hale getirmek oldukça zordu. 1687 yılında bütün kaleleri gezmiş olan Fransız casuslarının tespitlerine göre, bölgedeki kalelere sur duvarlarındaki kapılardan girilmekteydi.

Ancak Fransa kralına sunulan krokilerde bulunan kapılar günümüzde mevcut değildir ve kalelere başka girişlerden ulaşılmaktadır.

Çanakkale Eceabat Seddülbahir Kalesi

 

Çanakkale Muharebeleri Başlangıcında kalenin durumu

3 Kasım 1914 tarihinde İngiliz donanmasından 6 kruvazör tarafından bombalanan kalede, Türk tarafı ilk şehitlerini vermiştir. Saldırılar sırasında kalenin ortasında bulunan cephaneliğin patlaması sonucu, başta kale komutanı Şevki Bey olmak üzere, 5 subay ve 81 er şehit olmuştur. Burada ilginç olan, henüz bir savaş durumu söz konusu olmamasına rağmen, İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin 12 km uzaklıktan bu kaleyi bombalamış olmalarıdır. Hatta, tahminlere göre, 16 dakika süren bombardıman sırasında bu kaleye 600 mermi atmışlardır.

Daha sonra birleşik filo, birkaç kere daha kaleyi hedef almış, bombalamış ve bu saldırılar sonucunda Seddülbahir kalesi etkisiz hale getirilmiştir. Devamında ise, önce İngilizler ve daha sonra Fransızlar kaleyi ele geçirmiştir. Fransızlar tarafından kale 8 ay boyunca askeri üs, levazım ve istihbarat karargahı olarak kullanılmıştır.

Savaşın bitiminden sonra, Fransız birlikleri, yarımadada, son olarak buradan çıkmışlar ve kale 1930’lu yıllara kadar harabe halinde kalmıştır. 1930’larda ise, Romanya’dan gelen göçmenler bu bölgeye yerleştirilmişler, göçmenler kalenin taşlarını barınma amaçlı kullanınca, kalede daha yoğun bir tahribat yaşanmıştır. Taşların kenet demirleri ve ahşap hatıllar da yeniden kullanılmak üzere sökülmüştür. Bu sürecin etkisi, duvarlarda hale görülmektedir.

Daha sonra, bölge kale ile birlikte Türk Silahlı Kuvvetlerine devredilmiş ve 1997 yılına kadar stratejik bir gözlem noktası olarak kullanılmıştır. 2’nci Dünya Savaşı ve daha sonra soğuk savaş döneminde de askeri amaçlarla kullanılan kale, 1997 yılında terk edilmiştir.

Ardından, üniversiteli akademisyenler ve öğrenciler tarafından kale bölgesinde, beş yıllık süreçte ölçme ve belgeleme çalışmaları yapılmıştır. Kalenin içinde günümüzde mevcut herhangi bir yapı yoktur. Çünkü, 1’nci Dünya Savaşında hasar gören kale, günümüzde harap haldedir.

Restorasyon

Evet, kale 2015 yılında başlayan çalışmalarla birlikte restorasyona alınmıştır. Bu restorasyon çalışmalarında: kalenin “Bab-ı Kebir” alanında ilk şehitler anıtının altında ve üst avlusundaki Fransız mezarlığında yapılacak arkeolojik kazılar, oldukça önemlidir. (Bunların yerleri arşiv kaynaklarından tespit edilmiştir.) Kalede 8 ay kalan Fransız birliklerine ait ilk mezarlığın daha sonra Morto koyunda günümüzde yer alan Fransız Anıtı yanına taşındığı yine kayıtlarda yazılıdır.

Kalede tahrip olan ve yıllar boyunca müdahale görmeyen duvar kesitleri sayesinde, yapı katmanları dışarıdan görülebilmektedir. Restorasyon çalışmaları ile kale bir müzeye dönüştürülmektedir. Açık ve kapalı alanlarda tematik ve kronolojik bir akış ile oluşturulan farklı gezi güzergahları, kale ve çevresinin tarihi, mimari ve doğal mirasını, ziyaretçi odaklı bir sergileme tasarımı ile görünür kılmayı hedeflemektedir.

Müzede, Dünya savaş tarihi içinde yaşanan ilkler ve çok özel insan hikayelerinin aktarılmasının yanı sıra Boğazın ve bölgenin oluşumundan bu yana, barındırdığı yaşamlar ve potansiyellere ve mimari tekniklere yer verilecektir.

Kalenin kitabesi

Kalenin kitabesi sökülerek İngiltere’ye kaçırılmıştır. 29 Eylül 1915 tarihinde yayınlanan “The İllustrated War News” isimli bir dergide bulunan kitabenin fotoğrafına göre, kale, 1885 yılında Abdülhamit tarafından onarılmıştır.

Çanakkale Eceabat Seddülbahir Kalesi Şehitlik

 

Şehitlik

3 Kasım 1914 tarihinde yapılan saldırı sonucu şehit olanlar, Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa tarafından kale doğu kulesi beden duvarına yapışık bir mezarlık alanına defnedilmişlerdir.

1986 yılında ise “İlk Şehitler Anıtı” yapılmıştır. Ayrıca beden duvarına bitişik, temsili bir mezarlık da inşa edilmiştir. Şehitlik, Kasım 2018 tarihinde restore edilmiş ve ziyarete açılmıştır.

Çanakkale Eceabat Namazgah Tabyası

 

NAMAZGAH TABYASI

Kilitbahir kalesinin güneydoğusunda Namazgah Burnu mevkiindedir. Çimenlik ve Dardanos Tabyaları arasındadır.

Tabyanın kitabesi yoktur. Ancak sonradan yapıldığı anlaşılan bonetlerden ortadakinin kapısının üzerinde “II Abdülhamit tuğralı ve 1892 tarihli” oval bir kitabe bulunmaktadır.

Tabya, mimari açıdan; Değirmenburnu, Nara ve Anadolu Mecidiye Tabyasına benzerlik gösterir. Bu yüzden muhtemelen tabyanın ilk olarak bu üç tabya ile birlikte yaptırıldığı düşünülmektedir. Ancak mevcut kitabeden anlaşıldığına göre, tabya son halini Sultan II Abdülhamit döneminde almıştır.

Tabyanin isimleri olarak: “Rumeli Aziziye Tabyası” ve “Hamidiye Tabyası” da geçer.  

(Metin içinde çokça “bonet” kelimesi geçecek, bonet “sığınak” demektir.)

Tabya genel olarak, kuzey-güney ve doğu-batı doğrultusunda, boğaza bir çıkıncı yapacak şekilde, üzerinde bulunduğu buruna yerleştirilmiştir. Boğaza bakan her iki yanda, bonet ve top yerleri bulunur. Bonetlerin gerisinde kalan alanın ortasında ise, karargah ve üç adet cephanelik bulunur.

Tabyanın Malaz Tepe eteklerine doğru bakan kuzeybatı tarafından, yarım daire kemerli bir kapısı vardır. Tabya, zemin kodundan yüksek tutulmuş olup, zemin kodunda bulunan yapılar hariç, üst kotta 22 bonet ve bonetlerin arasında 16 top yerinden oluşmaktadır. Tabyanın batı ucuna sonradan 3 bonet eklenmiştir. Bu eklenen bonetlerin dışındakiler birbirinin benzeridir.

Dikdörtgen planlı olan bu bonetler, beşik tonoz örtülüdür. Sonradan eklenen bonetlerden ortadaki, bir koridorun iki yanına yerleştirilen dikdörtgen planlı odadan oluşur. İki katlı bir düzenlenişe sahiptir. Diğer iki bonette, birer oda vardır ve tek katlıdır.

Üç bonette de, cephane sevkiyat koridoru, kir kapı ile top yerlerine açılır. Bonetlerin dışında yine üzerleri sıkıştırılmış toprakla örtülü cephanelikler bulunur. Karargah binasının ise sadece temel izleri görülmektedir.

Çanakkale Boğazının en dar noktasında yapılan ilk ve en büyük tabyadır. Sonrasında eklenen yapılarla beraber, Merkez Tabya niteliği kazanmıştır. Çanakkale savaşı sırasında tümüyle Alman subay ve erlerinin kontrolündedir.

Çanakkale savaşı sırasında korunaklı alan olması, bölgeye dağılan birliklerin merkezi konumda yer alması nedeniyle, Cuma namazları burada kılınıyormuş ve bu yüzden Namazgah Tabyası ismini almıştır.

Çanakkale Muharebeleri

18 Mart 1915 günü, merkez tahkimatın Avrupa yakasını oluşturan tabyalardan birisi de burasıdır. Burada 2 tanesi uzun olmak üzere 16 tane top tabyası bulunuyordu. Bu toplardan sadece 2 tanesi deniz muharebelerinde aktif olarak görev yapmıştır.

Diğerleri ise menzil yetersizliği nedeniyle kullanılmamıştır. Tabyanın ana aksında yer alan mekanın, savaş döneminde “Savaş Harekat Merkezi” olarak kullanıldığı bilinmektedir ve bu yüzden düşman savaş gemileri burayı yoğun olarak hedef seçmişlerdir.

Tabya, 1892 yılında yenilenerek 5 Mart 1915 tarihinde muharebelere katılmaya başladı. Ayrıca, Namazgah Tabyası, 18 Mart günü, zor durumda kalan Rumeli Mecidiye Tabyasını, 52 kişilik bir takviye kuvvet ile destekler. 18 Mart gün içinde isabet alan tabya, düşman gemilerine olan atışlarını kesmemiş, düşmana geçit vermeyen tabyalar arasında yerini almıştır.

1960 yılına kadar askeri tesis olarak kullanılmış, 2007 yılında ise düzenlenerek müze olarak ziyarete açılmıştır. Tabyada, Çanakkale savaş objeleri sergilenmektedir.

Çanakkale Eceabat Mecidiye Tabyası

 

MECİDİYE TABYASI

Kilitbahir köyünün güneybatısında, Kilitbahir-Alçıtepe yolunun üst tarafında, Gonca Tepe eteklerindedir. Namazgah tabyasının 200 metre güneyindedir.

Tabyanın kitabesi yoktur. Ancak kitabe boşluğu, bonetlerden birinin kapısı üzerinde görülebilmektedir. Tabyadaki bonetlerin planları, Namazgah Tabyasının sonradan eklenen bonetlerine benzemektedir. Bu nedenle tabya, aynı tarihlerde Sultan II Abdülhamit tarafından yapılmış olmalıdır.

Tabya kıyıdan biraz içeride, kuzeydoğu-güneybatı ve doğu-batı doğrultusunda uzanan, iki kanat şeklinde düzenlenmiştir. Sekiz bonet ve bonetlerin arasında bulunan yedi top yerinden oluşur. Tabyanın gerisinde karargah ve benzeri yapılara ait olduğu düşünülen temel izleri görülür. Tabya, 2008-2010 yılları arasında restore edilmiş ve ziyarete açılmıştır.

Tabyada ilk 7 bonet, birbirinin benzeridir. Sekizinci bonet, düzenleniş açısından farklıdır. Bonetlerden ikisi tek bir oda ve odayı çevreleyen ters “L” biçimli bir koridordan, beş tanesi ise karşılıklı iki oda ve odaları çevreleyen “T” biçimli bir koridordan oluşur.

Tabyaya sonradan eklendiği anlaşılan, batıda bulunan son bonet ise, tek bir koridor ve koridorun solunda bulunan yan yana dikdörtgen planlı iki odadan oluşur. İlk yedi bonet, beşik tonoz örtü sistemine sahiptir. Demirden yapılan beşik tonoz örtü sistemi kaburgalıdır. Moloz taş dolgu bu örtü sisteminin üzerine bindirilerek tonoz oluşturulmuştur.

Tabyanın içinde Mecidiye Şehitliği de vardır. 16 Türk askeri burada şehit olmuştur.

Çanakkale savaşları tarihinde oldukça önemli yer tutan, Seyit Onbaşının 18 Mart 1915 günü, bataryadaki topun mekanizması bozulunca, top mermisini kaldırıp, Ocean gemisini dümen tertibatından yaraladığı tabya burasıdır.

Çanakkale Eceabat Seyit Onbaşı Anıtı

 

Seyit Onbaşı Anıtı

Mecidiye Tabyasındadır.

Seyit Onbaşı: 1889 yılında Edremit Havran ilçesi Manastır (köyün ismi sonradan Seyit Onbaşı olmuştur) köyünde doğmuştur. Kayıtlara göre, Çanakkale Müstahkem Mevkiindeki askerliği “Ağır topçu neferi” olarak 1914 yılında başlamış ve 1918 yılında bitmiştir.

Askerlik bittikten sonra memleketine gitmiş, yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak vefat etmiş, mezarı memleketindedir. Anıt, Kilitbahir’in 1 km ilerisinde, yolun deniz kıyısındaki taraftadır. Yolun diğer tarafında ise, Seyit Onbaşının 18 Martta şehir olan arkadaşlarının yattığı Mecidiye Tabyası Şehitliği vardır.

Koca Seyit’in görev yaptığı Mecidiye tabyası, 18 Mart günü isabet almış ve 16 asker şehit olmuştur. Aynı zamanda, tabyadaki topun mermi kaldıran vinci parçalanmıştır. Bu bombardımandan sağ olarak kurtulan Koca Seyit, sağlam kalan topu, 276 kiloluk mermiyi Niğdeli Ali’nin de yardımıyla sırtında taşıyarak, 3 kez ateşlemiş ve üçüncü atışta “Ocean” zırhlısının dümen tertibatını vurmuştur.

Gemi yan yatmış ve Nusret Mayın gemisinin döşediği mayınlardan birine çarparak kısa sürede alabora olmuş ve batmıştır.

Koca Seyit’e, savaşın kaderini etkileyen bu kahramanlığından dolayı “Onbaşı” rütbesi verilmiştir. Heykel, 2006 yılında yenilenmiştir.

Çanakkale Eceabat Ertuğrul Tabyası

 

ERTUĞRUL TABYASI

Seddülbahir köyünün batısında, Ertuğrul Koyuna hakim, Gözcü Baba Tepesinin güney yamaçlarındadır. Boğaz girişini korumak için yapılmıştır.

Tabyanın kitabeyi yoktur. Bu yüzden hangi tarihte ve kim tarafından yapıldığı bilinmez. Sadece orta bonetin kapısının üzerinde, 57 x 93 cm ebatlarında boş kitabe yuvası bulunmaktadır. Tabyada 3 adet bonet ve 2 adet top bulunmaktadır. Bu toplardan bir tanesi 1882 yılı yapımıdır.

Bu top üzerindeki tarih ve Seddülbahir Tabyası ile mimari açıdan bulunan benzerlik nedeniyle tabyanın muhtemelen 1885-1886 yılları arasında Sultan II Abdülhamit döneminde yaptırıldığı düşünülmektedir. Tabyada bulunan bonetler, dikdörtgen planlı olup, beşik tonoz örtülüdür.

Bonetlere, ön cephe orta akslarında yer alan yarım daire kemerli kapılardan girilir. Kapıların iki yanında, 40 cm genişliğinde ve 50 cm yüksekliğinde birer niş bulunur. Kapıdan ön koridora girilir, bu koridordan sonra ise ara koridora geçiş yapılır. Ara koridorun iki yanında karşılıklı kapıları bulunan dikdörtgen planlı beşik tonoz örtülü birer oda vardır.

Odalar ön koridora açılan mazgal pencerelerle aydınlatılır. Çanakkale deniz savaşlarında, bu tabyada görevli Türk topçu birliği, yaptıkları atışlarla İngiliz Agamemnon Zırhlısına 7 isabet sağlamıştır. Yahya Çavuş ve arkadaşlarının bulunduğu tabyadır.

Çanakkale Eceabat Yahya Çavuş Şehitliği

 

Yahya Çavuş Şehitliği

Tabyanın kuzeyinde Yahya Çavuş Şehitliği ve Anıtı bulunmaktadır. Anıt: 1992 yılında Kültür Bakanlığı tarafından 25 Nisan 1915 günü, Ertuğrul Koyunu savunan 9’ncu Tümenin 26’ncı Alayı 3’ncü Taburuna bağlı şehit olan 148 Türk askerlerinin anısına yaptırılmıştır. Şehitliğin büyük kitabesi üzerinde ve kitabe önündeki Türkiye motifinin üzerinde bulunan 67 sembolik mezar taşı ile de diğer şehitlerimiz anılmaktadır.

Karşılarındaki kuvvete göre oldukça az sayıda tertiplenen Türk birlikleri, 5 kilometrelik sahil boyunca İngiliz Tümeni taarruzlarına karşı muhteşem bir savunma yapmışlardır. İngilizleri engelleyerek muharebelerin seyrini değiştirmişlerdir. Çünkü bu bölgede az kuvvetle sağlanan dirençli Türk savunması, ileri  dönemde Türk birliklerine zaman kazandırmış ve müttefiklerin ilerlemesini zorlaştırmıştır.

Evet: Bölük Komutanı Yüzbaşı Hüseyin Hüsnü Bey’in şehit düşmesinin ardından, Ezineli Yahya Çavuş komutayı ele almış ve arkadaşlarıyla birlikte güçlü bir direnişin sembol kahramanı olarak tarihe isimlerini yazdırmışlardır. Bu güzel memleketi kanlarını vererek bizlere miras bırakan bu insanları tüm şehitlerimizi minnet, şükran ve rahmetle anıyorum.

Tabyanın restorasyonu yapılmış olup ziyarete açıktır.

Çanakkale Eceabat Bakkal Salim Müzesi

 

BAKKAL SALİM MÜZESİ

Alçıtepe köyündedir.

Müze, çocukluğundan beri, Çanakkale savaşından kalma materyalleri toplayıp hurdacılara satan ve sonradan bu bölgede bakkal açan Salim Mutlu’ya aittir. Salim Mutlu, Alçıtepe köyüne, Romanya’dan ailesiyle birlikte göç ederek gelmiştir. Genç yaşta, bakkal dükkanı açmıştır.

Köy halkı bulduğu bütün materyalleri, bakkal dükkanındaki malzemelerle (yağ, şeker, un gibi) takas için Bakkal Salim Mutlu’ya vermiş, bu savaş malzemeleri 1961 yılından itibaren bakkal dükkanında sergilenmeye başlamıştır. Çünkü koca tarihin hurda niyetine eriyip gitmesine gönlü razı olmamış, bakkal raflarının bir bölümünü tarihi eserleri sergilemek için ayırmış ve dükkan zamanla müzeye dönüşmüştür.

Savaş silahlarından, kıyafetlere, havada çarpışan mermilerden Türk ve yabancı askerlerin kullandıkları çeşitli eşyalara kadar birçok savaş objesi birikmiştir. Kurşunla delinmiş bir sigara tablası, dağılmış bir tespihten geriye kalan birkaç boncuk, gerçekten hiçbir hatıra küçümsenmemiş.

1982 yılında Salim Mutlu, devlet envanterlerinde olmadığı için iki oda dolusu savaş malzemesini devlete vermiştir. 1995 yılından itibaren, tekrar köylülerden topladığı malzemelerle de bugünkü müzeyi oluşturmuştur. Bakkal Salim Mutlu, 2004 yılında vefat eder. Kızı Nermin ve damadı Özcan Adanır, müzeyi işletmeyi sürdürüyorlar.

Çanakkale Eceabat Sahilleri ve Kamp Yerleri

 

ECEABAT SAHİLLERİ VE KAMP YERLERİ

Kabatepe Orman Kampı

Ege kıyılarında, muhteşem çam ormanlarının bulunduğu yerdedir. Burada çadırla ve karavanla konaklamak mümkündür. Ayrıca, yine burada market, lokanta, banyo ve tuvaletler  bulunur.

Küçük Anafartalar Köyü Sahili

Köyün sahili, yüzmek için idealdir.

Küçük Kemikli Burnu

Özellikle dalış yapmak isteyenler tarafından yoğun tercih edilir.

Büyük Kemikli Burnu

Sakin ve temiz suları ile dalış yapanlar tarafından tercih edilir.

Suvla Koyu

Büyük ve Küçük Kemikli burnu arasındadır. Burada Çanakkale savaşlarından kalan batıklar bulunur. Burası da dalış yapanlar için tercih edilir.

Gelibolu tanıtımı.

Çanakkale tanıtımı.