Ağrı Doğubayazıt

doğubayazıt.ishakpaşa sarayı.1
Ağrı Doğubayazıt

Birkaç kez gittiğim ve kaldığım bu şirin beldede: evlerin bulunduğu yerden açtığınız her pencereden, sanki Ağrı Dağı üzerinize yıkılacakmış gibi, bütün haşmeti ile görünür.

Niye? Çünkü: Ağrı dağı; dümdüz bir arazide birden yükselen bir dağ. Bu yüzden: görüntüsü çok muhteşem. Sanki bir duvar gibi yükseliyor.

Yalnızca: İshakpaşa sarayında, sarayı yaptıranlar, bu dağı görmekten sanırım o kadar bıkmışlar ki, koca sarayın hiçbir penceresinden, hemen dibinde bulunan Ağrı dağı görünmüyor, sanki inadına bir tutum.

Evet: sizde, bu beldede bulunduğunuz sürede, her daim Ağrı dağını görecek ve bu muhteşem manzaraya alışamayacaksınız.

Bunun yanında: Doğubayazıt elbette yalnızca bunlardan ibaret bir yer değil. Doğubayazıt’ta: gezip, alışveriş yapabileceğiniz, vitrinlerinde birçok yabancı orjinli ve değişik malları bulabileceğiniz dükkanların bulunduğu pasajlar var.

Bu pasajlarda: özellikle, yurt dışı kökenli, çok değişik objeler görebilirsiniz ve satın alabilirsiniz. Tabii fiyatları bilmeniz ve malın kalitesini iyi yorumlamanız lazım, malum günümüzde artık bu tür dış menşeili mallar her yerde satılıyor.

ULAŞIM

Doğubayazıt: Ağrı il merkezine; 97 km. uzaklıktadır. Aradaki bu yol, gayet düzgün ve geniş. Çünkü: burası, aynı zamanda; yani bu yol: Türkiye-İran transit karayolu.
Evet: Doğubayazıt’ın diğer yerlere uzaklıkları şöyledir. Doğubayazıt-Van arası uzaklık: 175 km. Doğubayazıt-Iğdır arası uzaklık: 45 km. ve Doğubayazıt-Erzurum arası uzaklık: 295 km. dir.

ağrı.ağrı dağı.2
Ağrı Doğubayazıt

GENEL

Ağrının, en eski, tarihi ve gelişmiş ilçesidir. Kendi adını taşıyan ovanın güney doğusunda kurulmuştur. Denizden yüksekliği: 1900 metredir. İlçe: Iğdır gibi, Doğu Anadolu’nun iklim adacığıdır. Yazları: sıcak ve kurak, kışları ılık ve az kar yağışlıdır. Yağmur mevsimi: ilkbahar ve sonbahardır.

doğubayazıt.genel.1
Ağrı Doğubayazıt

TARİHİ

İlçe, uzun süre Urartuların egemenliğinde kalmıştır. Ancak: 625 yılında, Aras kıyılarına gelen, Hazar Türkleri, bölgedeki egemenliği ele geçirirler. MÖ.250 yıllarında ise: Persler ve Romalılar arasında; egemenlik çatışmaları görülür.

1064 yılında: Ağrı ve çevresi ile birlikte: Beyazıt’ta, Bizanslılardan alınarak, Selçuklulara bağlı, Anışedatları Beyliğine verilir. 1231 yılında, Timur istilası görülür. 1239 yılında ise, Cengiz han egemenliği görülür.

1374 yılında: Celayırlı Şehzade Beyazıt Han: bölgeye gelerek, Aras boyuna saldıran Karakoyunlu hükümdarı Bayram Hoca ordusuna karşı; günümüzdeki Beyazıt Kalesini yaptırır. İlçenin isminin, Beyazıt Han’dan geldiği sanılmaktadır.

Yavuz Sultan Selim; Çaldıran’da, Kanuni Sultan Süleyman Tebriz’de ve 4.Murat: İran’a giderken: Beyazıt’tan geçerler. Çaldıran Savaşından sonra; Osmanlı yönetimine geçen Beyazıt, daha sonra İran baskısına uğrar.

Ancak: daha sonraki dönemde, bölge yine Osmanlı egemenliğine girer. 1744 yılından sonra, Erzurum eyaletine bağlanır ve eyaletin 4. sancağı olur.

Bu dönemde: bölge, İstanbul’dan atanan sancak beyleri tarafından yönetilir. Bunların en ünlüsü ise: İshak Paşa’dır.

İshak Paşa: 1776-1798 yılları arasında, Beyazıt’ta, Sancak beyi beyliği yapar. Şehrin doğusundaki bir tepeyi yontma taş ile çevirterek, içine İshak Paşa camisi, saray, hamam, külliye medresesi ve diğer bölümleri yaptırır.

1805 yılında: Napoleon Bonaparte tarafından, elçi olarak, İran’a gönderilen “Amedee Jaurbert” bu sarayla, aylarca hapis kalır.

Takip eden tarihi süreçte: Ruslar; ilk olarak, 1828 yılında, Beyazıt’ı ele geçirirler. Ancak: 1878 tarihinde Berlin Antlaşması ile, Beyazıt’tan çıkarlar ve bölge, yeniden Osmanlı egemenliğine girer.

doğubayazıt.genel.2
Ağrı Doğubayazıt

NE YENİR

Burada: Türkiye’de, başka bir yerde, benzerini bulamayacağınız bir lezzet var. İsmi: Abdigör köftesi. İri bir portakal büyüklüğündeki bu leziz köftelerden mutlaka tadın.

doğubayazıt.keşiş bahçesi.1
Ağrı Doğubayazıt

KEREM İLE ASLI EFSANESİ-KEŞİŞ BAHÇESİ

Kerem ile Aslı’nın: birbirini görüp aşık olmaları, Doğubayazıt ile İshak Paşa Sarayı arasındaki Keşiş Bahçesinde olmuştur.

Ayrı dinlerden oldukları için evlenemeyen iki gencin aşkı: acı sonla biter. Burası: vaha görünümlü, büyük bir konaklama yeridir.

Aslı’ya kavuşamayan Kerem; çektiği bir “Ah” ile tutuşup; kül olur: Bu külün başında: günlerce bekleyen Aslı’da: külü; saçı ile süpürürken, tutuşup yanar ve külleri birbirine kavuşur.

doğubayazıt.ağrı dağı.3
Ağrı Doğubayazıt Ağrı Dağı

AĞRI DAĞI

Dağ: küçük tepeler meydana getirmeyip, aniden yeryüzünden gökyüzüne doğru yükseldiğinden: muhteşem bir görünüme sahiptir. İnsanın karşısında, heybetle durması ona doğal bir güzellik kazandırır, bu tabiat harikasını doyulmaz bir manzara yapar.

Ama: gözlerimizi zirvesine diktiğimiz ama bayrağımızı zirvesine bir türlü dikemediğimiz, uzun bir aradan sonra dikmeyi becerebildiğimiz bir dağ. Tabii, yabancılar, bunu birden yüzyıl önce başarmışlar. Sonra: biz gidip, zirveyi geri almışız.

Evet: Ağrı dağı: Ağrı il merkezine, 115 km. uzaklıkta ve Doğubayazıt ilçe merkezine ise: 15 km. uzaklıktadır.  Volkanik bir dağdır. 5137 metre yüksekliği ile, Avrupa’nın ve Türkiye’nin en yüksek dağıdır.

Nuh Tufanından sonra, Nuh’un gemisine ev sahipliği yapmasından dolayı, efsanevi özelliği olan bir dağdır. Dağ: İran’ın 16 km. batısından, Ermenistan’ın ise 32 km. güneyindedir.

Dağın çevresi: 128 km. dir. Yüzölçümü ise: 1188 km. karedir. Geniş bir taban üzerine oturmuştur. Aslında:  dağ, iki koni biçimindedir.

Büyük Ağrı dağı: 5137 metre iken, Küçük Ağrı dağı: 3896 metre yüksekliktedir. Bu iki kütle; birbirinden, 2700 metre yükseklikteki, Serdarbulak geçidinde ayrılır.

Dağ

Bir sünger gibi, kendi suyunu kendi içine çekerek emer. Dağın emdiği suların bir kısmı: Serdarbulak, Yakup, Örtülü ve Topçatan kaynakları ile dışarı çıkar. Ancak: yarık bulamayan kar suları, dağın eteklerine doğru akar.

Dağın zirvesinde, Ağustos ayında bile, ısı:  eksi 6 dereceden aşağı düşmez. Yaz mevsiminde, sıcak günlerde, normal ısı, sıfırın altında  6 ile 10  derece arasında olur.

Ağrı dağında: 4000 metre rakımdan itibaren, sürekli kar başlar. Dağın, doruk kesimini de, bu buzul takkesi kaplar. Genişliği 12 km. kareye varan buzul, aynı zamanda Türkiye’de mevcut az sayıdaki buzullar arasında, en büyük olanıdır.

Eteklerinde: yaban keçisi, geyik, ayı, domuz, kurt, tilki, sansar, kunduz, samur, tavşan, keklik ve sayısız av kuşları bulunur.

Ağrı dağı: çok taşlık, kayalık ve saklanası ve çevreyi gözetlemesi kolay olduğundan: bazen de kaçak ve asilerin sığınma yeri olmuştur.

doğubayazıt.ağrı dağı.1
Ağrı Doğubayazıt  Ağrı Dağı

AĞRI DAĞININ ÖNEMİ

Ağrı dağının: Türk ve dünya kültüründe, özel bir yeri vardır. Ermeniler burayı kendi ülkelerinin merkezi olduğunu iddia ederler.

Yahudi kutsal metinlerinde ve Hıristiyanlıktaki Nuh’un gemisinin, bu dağa indiği inancı: Ağrı dağının gerek siyasi ve gerekse dini yönden önemini arttırmaktadır.

Ağrı dağına verilen isimler şöyledir: Türkler tarafından: Eğri dağ, Ağrı dağı. Kire dağı.

İranlılar tarafından: Küh-i Nuh. Araplar tarafından: Cebel al-haris (Büyük Ağrı), Ermeniler tarafından: Masik, Ararat. Batılılar tarafından: Ararat.

doğubayazıt.ağrı  dağı tırmanışı.1
Ağrı Doğubayazıt Ağrı Dağına Tırmanma/Çıkış

AĞRI DAĞINA TIRMANMA/ÇIKIŞ

Ağrı dağına ilk çıkış: Nuh’un gemisini araştırmak üzere: 9 Ekim 1829 tarihinde, Frederic Von Parot tarafından yapılır.

Ağrı dağına tırmanış derken: bizim ülkemizde, dağ tırmanışı uzun yıllar ilgi çekmemiş. Bu işi de: hep yabancıların gerisinden izlemişiz.

Ama, yine de dağcılık yapan, ilk tırmanışı gerçekleştiren biri var.

Hem de, 30 Temmuz 1902 gibi, bayağı eski bir tarihte.

Bu tarihte; Prof.Ali Vehbi Türküstün; Fransız arkadaşları ile, Alp Dağlarında, Mont-Blacak tepesine tırmanmış ve bayrağımızı, tepelerin zirvesine dikmiş. İşte: ilk tırmanış, ilk dağcımız.

Evet, biz yine Ağrı dağına dönelim. 1916 yılında bir Rus pilotu olan Viladimir Roskovski: dağın kuzey doğusunda, gemi kalıntısı gördüğünü Rus çarına iletir.

Rus çarı da, bunun üzerine, bir heyet gönderir, ekibin çektiği resimler ve bulunan parçalar: daha sonra kaybolmuştur.

1936 yılında; Yeni Zelandalı dağcı H. Knight, dikdörtgen kalas parçaları gördüğünü söyler.

doğubayazıt.ağrı dağı tırmanışı.2
Ağrı Doğubayazıt

Cumhuriyet dönemine kadar

Ağrı dağına çıkanlar arasında, Türk ismine rastlanmaz. İlk kez: 1934 yılında: Ağrı civarında bulunan: Hudut Dağcılık Tugayımız, Ağustos ayında dağa çıkmayı başarmıştır. 1940 yılında, dağa eğitim amacıyla çıkan Tugayımız: Atatürk’ün büstünü ve bayrağımızı: 5156 rakımlı tepeye dikmiştir. 1937 yılında: o tarihte, Ağrı’da binbaşı olarak görev yapan Cevdet Sunay (5.Cumhurbaşkanı) ile 15 subay ve 15 er; tepeye çıkmayı başarmışlardır.

Takip eden dönemde: 29 Temmuz 1968 yılında: Albay Turhan Selçuk başkanlığında, 18 subay, 16 astsubay ve 113 erden oluşan: Dağ Taburu, Ağrı dağının doruğuna tırmanmıştır.

Dağa çıkış için, en uygun zaman: Ağustos ve Eylül aylarıdır. Çıkış ve iniş, asgari 4 gün sürer. 2000 yılında, kısmen de olsa, turizme açılan Ağrı dağını, birçok yerli ve yabancı turist tırmanış gerçekleştirmiştir. Bu tırmanışların programı hakkında: kısa bilgi vermek istiyorum.

Önce: Ağrı’ya varış ve Doğubayazıt’a geçiş. Burada: geceleme. İkinci gün: erkenden, dağa hareket. Hedeflenen ilk kamp yüksekliği: 3200 metrede. Dağın bu bölümü: az eğimli ve çok derin karlı alanları içeriyor.

Üçüncü gün: hedef 4200 metre yükseklikteki kamp alanına ulaşmak. Dördüncü gün: hava koşullarına göre, zirveyi denemek söz konusu olabilir. Ancak: koşullara göre, 4750 metre yükseklikte, üçüncü bir ara kamp yapmak da mümkün. Bunu hava raporlarına göre planlamakta yarar var.

Evet: beşinci gün, zirve denemesi için, yedek gün. Eğer zirve yapılırsa, ara kamp: 4750 metrede. Altıncı gün: olumsuz hava koşullarına bağlı olarak yedek ayrılan bir gün. Yedinci gün: 1700 metreye iniş ve Doğubayazıt’a dönüş.

Yani: Ağrı dağı tırmanışı: asgari dört gün, azami yedi günde tamamlanabilir.

Yalnız: daha önce söylediğim gibi, Ağrı Dağına tırmanışı, politik hale getirenler var. Bir gurup Amerikalı öğrenci, 2006 yılında, Ağrı Dağına yaptıkları tırmanışta: zirveye vardıklarında; Ermeni bayrağı açıyorlar. Sanırım: Ermenistan’da, böyle bir durum olsa, Türk Bayrağı açılsa, bayrağı açanları da, bayrağı da paramparça ederler.

Bizimkiler ne yapmış?

Hiç, yalnızca,  dağa çıkışlara kısıtlama getirilmiş, daha doğrusu dağa çıkış için “Mit” oluru alınması şart koşulmuş.

Yani: Milli İstihbarat Teşkilatı: dağa çıkmak isteyenlere, temiz kağıdı veriyor.

Niye? Çünkü: Ağrı Dağına tırmanmak isteyen yabancı kökenlilerin yoğunluğunu Ermeniler oluşturuyor.

doğubayazıt.ishakpaşa sarayı.2
Ağrı Doğubayazıt İshak Paşa Sarayı

İSHAK PAŞA SARAYI

Bir yıl içinde: 120.000 turist tarafından ziyaret edilen bir yer. Bu nedenle: özellikle bahar ve yaz dönemlerinde: Doğubayazıt’ın her cadde ve sokağında; yerli ve yabancı turist görmek mümkün. İstanbul Topkapı Sarayından sonra, son dönemlerde yapılmış teşkilatlı sarayların, en ünlüsüdür.

Yani: Osmanlı imparatorluğunun, Lale devrindeki son büyük anıt yapısıdır. 18.yüzyıl, Osmanlı mimarisinin en belirgin ve seçkin örneklerinden olduğu kadar, sanat tarihi yönünden de değeri büyüktür. Sarayın Harem Dairesindeki kitabesine göre: yapılış tarihi: 1784 yılıdır.

Sarayı yaptıran: Çıldır oğullarından, II. İshak Paşa’dır. Aslında: yapının yapımına: 1685 yılında: Doğubayazıt Sancak Beyi Çolak Abdi Bey zamanında başlanmışsa da, son şekli: 1784 yılında: oğlu İshak Paşa döneminde verilmiştir. Yani: Saray yapımı: 99 yılda tamamlanmıştır. Mimarı: Ahıskalı ustalardır. Yerden ısıtmalı sistemiyle, dünyada bir ilktir. Ayrıca: su ve kanalizasyon sistemleri de bulunmaktadır.

Ağrı dağının yakınında, Doğubayazıt’ın 5 km. güneydoğusundadır. I. Dünya Savaşına kadar, Beyazıt Sancağı, bu saraydan yönetilir. Ruslar, bölgeyi işgal ettiklerinde: bu sarayı, karargah ve kışla olarak kullanmışlar ve dönüşlerinde, sarayın değerli tüm eşyalarını çalmışlardır. Ayrıca: Sarayın tüm önemli yerleri, kasten tahrip edilmiştir.

Sarp kayalar üzerinde

7600 m. karelik (115 x 50 metre) bir alan üzerine kurulmuştur. Yapının: üç tarafı (kuzey, batı, güney) dik ve meyillidir. Yalnızca: doğu tarafından, müsait bir düzlük vardır.

Sarayın giriş kapısı da buradadır. Burası: aynı zamanda, sarayın er dar cephesidir. Kesme taştan yapılmıştır.

Kartal yuvasını andıran 116 odalı bu saray, aslında türbesi, camisi, surları, iç ve dış avluları, divan ve harem salonları, koğuşları ile bir bey kalesidir. Ancak: kalelerin özelliklerini kaybettiği, ateşli silahların bulunduğu bir dönemde yapılmış olması nedeniyle, özellikle doğu yönündeki tepelere karşı: korumasızdır.

Özellikle: cümle kapısı, en korumasız yerdir. Ancak: bu kapı bölümü: taş işçiliği ve oymacılığı açısından, muazzamdır. Bu süslemeler: Selçuklu sanatının özelliklerini yansıtır.

Saray: 2 avlu ve bu avlularda bulunan yapılardan oluşur.

Birinci avlu: buradaki yapıların bazıları yıkılmıştır.

İkinci avlu: dört tarafı, yapılarla çevrilidir ve dikdörtgen planlıdır. Girişe göre: sağ tarafta: selamlık ve onun arkasında: haremlik bölümleri var. Bunların sonunda: cami ve türbe var. Türbe: Selçuklu kümbet mimarisi üslubunda yapılmış.

Saray bölümü: 2 kattan oluşuyor. 366 oda da, bu iki kat içinde bulunuyor. Her odada: taştan yapılmış ocaklar ve dolap yerleri var. Taş duvarlardaki boşluklar: bütün yapının merkezi bir ısıtma sistemine sahip olduğunu gösteriyor.

doğubayazıt.ishak paşa sarayı giriş kapısı.1

CÜMLE KAPISI

İshak Paşa Sarayının; en gösterişli yeridir. 11. sütunludur. Cümle kapısında: süs unsuru olarak, taban oyuğu üzerinde, kabartma yapraklarla süslü madalyonlar var. Kapının iç cephesi, bir tarafında çeşme ve diğer tarafında kapıcının oturduğu kulübe ile avluya açılır. Klasik Türk çeşmelerinden olan bu çeşme, halen akmaktadır.

Ancak: gittiğinizde göreceğiniz üzere: halen Sarayın kapısı yok. Kapının bulunduğu yer var, ama orijinal kapı yok. Duyduğuma göre: bu orijinal kapı: o kadar muhteşem bir sanat eseri imiş ki; işgal yıllarında; Ruslar tarafından çalınarak, kendi ülkelerine götürülmüş.

Kim bilir hangi müzenin deposundadır şu an. Truva’dan çalınan hazine gibi, gün gelir, bir Müzede sergilemeye başlarlar, bizim geri verin seslerimize ise, asla ve asla kulak asmazlar. Çaldıkları eserlerin asıl sahipleri gibi hareket etmeye alışıktırlar. Evet: 13 x 6.5 metre ebatlarında olduğu bilinen, som altından yapılan kapının: St. Petersburg’daki Hermitage Müzesinde bulunduğunu öğrendim.

doğubayazıt.ishak paşa sarayı.3
Ağrı Doğubayazıt Saray Camii

SARAY CAMİİ

Harem ile selamlık arasındadır. Camiye: Selamlık bölümünden, büyük bir ustalıkla yapılmış, sanat eseri sayılabilecek bir kapıdan giriliyor. Manevi bir korkudan olsa gerek: Sarayı tahrip edenler, camiye dokunmamışlar. Ama: kurşun ve madeni çemberlerini söküp götürmek maksadıyla, caminin son cemaat yerindeki ve harem kısmındaki iki direği yıkmışlar. Kimin yıktığını sanırım tahmin edebiliyorsunuz, Ermeniler.

Caminin içinde bulunan mihrap: derin bir niş teşkil ediyor. Mihrabın yanında: minbere çıkılıyor. Caminin kubbesi: içten sıvalı, ayrıca üst kısmında, oldukça yüksek bir tanbur var. İçten: kubbenin sıvaları üstüne: ağaç ve çiçek tasvir eden, rokoko tarzı, işlemeler görülüyor. Caminin kubbesi çok muhteşemdir. Kubbenin çevresinde, rahatça dolaşmaya müsait bir de teras bulunuyor.

Cami minaresi: başlı başına bir anıt görünümündedir. Yapılış tarzı: tamamen Türk üslubu olup, kaidesi kare planlıdır. Alttan, üste doğru, sekiz köşeli bir durumdan, yuvarlak bir gövdeye geçiliyor. Açık krem ve kırmızı ahlat taşla örtülmüş petek petek şerefe olup, şerefe korkuluğunun inceliği minarenin kalın olan havasını değiştiriyor. Taş örgülü külah üzerine tunç bir amblem bulunuyor. Minareye: içten: 92 basamak ile çıkılıyor.

HAMAM

Hamam: iki gözlüdür. Bunlardan birisi yıkanma yeri, diğeri ise giyinme yeridir. Her ikisinin de üstü kubbelidir. Kubbenin orta tavanları çökmüştür.

doğubayazıt.ishak paşa sarayı.iç kısım.1
Ağrı Doğubayazıt Selamlık Dairesi

SELAMLIK DAİRESİ

Bu bölümün, çok az kısmı günümüze ulaşmıştır. İkinci avlunun sağ tarafında bulunan cami ile bitişik, harap bölgeler kalmış. Bu bölüme: avlunun sağ tarafında bulunan güzel bir kapıdan giriliyor. Yedi basamaklı bir merdiven ile çıkıldıktan sonra: üzeri tonozlu, uzunca bir hole geliniyor.

Buradaki: salonun uzunluğu: 18 metre. Bu dairenin en ilginç kısmı: cumbalı köşkün bulunduğu yer. Bu kapıdan kalabilmiş ve yerinde bulunan, 4 ahşap konsol: Urartulardan kalma kalıntılara bakacak bir şekilde yerleştirilmiş. Bu konsolların üst kısmında: bir kartal tasviri, alt tarafında bir insan baş ve gövdesi, ortasında ise: bir aslan var.

Ahşap konsolların bulunduğu yer itibarıyla: Tanrının, tüm yeryüzü ve gökyüzünün sorumluluğunu, insana yüklediği düşüncesinin yanı sıra, figürlerden, insan: aklın üstünlüğünü, aslan: gücü, kartal ise: yırtıcılığı ve hava hakimiyetini simgeliyor.

MERASİM VE EĞLENCE SALONU

Dikdörtgen planlıdır. Üç kısma bölünmüştür. Çevre duvarları: süslü nişlerle kaplıdır. Nişlerin üstünde: saray ahalisini öven kitabeler var. Salon: ışığını, tavandan alıyor. Burası: aynı zamanda, Paşa’nın kabul salonu. Bu salonda: plan ve mimari olarak: Barok ekolunun özellikle kullanılmış.

Divan salonu: 20 x 3 metre boyutlarında. Duvarları ve tabanı: taş. Duvarları: Türk hat sanatının örnekleriyle, sülüsle yazılmış ayet ve beyitlerle süslü. Burada bulunan “İshak meram üzerine kerem kıldı cihanı-Bin yüz doksan dokuz buna oldu tarih” beytinden, sarayın 1784 yılında tamamlandığı anlaşılıyor.

TÜRBE

Sarayın ikinci avlusunda, caminin, kıble duvarının dışındadır. Türbenin: İshakpaşa’nın: anne ve babasına ait olduğu söylenir. Diğer bir söylentiye göre: Çolak Abdi Paşa ve İshak Paşanın ve yakınlarının da burada yattığı söylenir. Türbenin: en ilginç yanı: mezar odasına girişi sağlayan sahanın üstündeki kümbettir. Kümbet: az da olsa Selçuklu kümbetlerini andırır.

Kaidesi: kesme, siyah taştan olup, diğer kısımları krem rengi kalker taşındandır. Cephe: Barok sitildendir. Süslü kitabelerin yanı sıra, oyuk içlerinde, vazolardan çıkan çiçekli dallar, zengin ve gösterişli bir görünüm vermektedir. Dik bir merdivenle, türbenin mezar odasına inilir.

AŞEVİ-MUTFAK (DARUZZİYAFET)

100 metre karelik bir yerde kuruludur. Çatı örtüsü: dört büyük kemerin karşılıklı kurulması ile oluşmuştur. Geniş saha içinde: güneye bakan iki pencere var. Diğer yönlerdeki duvarlarda ise: kapılar ve bir yemek ocağı bulunuyor. Aşevinin yanında, haremin banyoları, buradan da haremin salon ve odalarına geçiliyor.

doğubayazıt.ishak paşa sarayı.harem dairesi.1
Ağrı Doğubayazıt Harem Dairesi

HAREM  DAİRESİ

Sarayın: kuzeyden bir kısmının ve batı kısmının tamamını kapsayacak şekilde, harem odaları sıralanır. Odalar: günümüzde, kalıntıları ile, 2 katlı bir görünüm gösterir. Ancak: iç kısmı fazlaca yıkık olduğundan  dolayı, zemin kattaki bölümler görülebilir. 12 odanın hemen hepsi aynı biçimdedir. Her birinin: dış manzaraya bakan iki penceresi ve bunların arasında, birer şömine var.

Son olarak: bu kültür hazinemizin korunması için: gerekli çabaların gösterildiğine tanık olmak gerçekten çok güzel. İshak Paşa Sarayının üstü: 7000 metre çapında, temperli camla kaplanmış. Sarayı: kışın kardan ve yazın güneşten koruyacak bu örtüyü yapanları; tebrik etmek gerek.

Sarayda: günümüzde, çeşitli kültürel etkinlikler de düzenleniyor. Örneğin: 23 Haziran tarihinde, ünlü filozof “Ahmed-i Hani” anılmış. Ayrıca: İbrahim Çeçen Üniversitesi tarafından düzenlenen “Ahmed-i Hani” paneline: TBMM Başkanı, bakanlar ve bölge milletvekilleri katılmış. 7 Ağustos tarihinde ise: Ağrı Dağı Uluslar arası Kültür ve Sanat Günleri düzenlenmiş. Bu etkinlikte: 42 kişilik sanatçı topluluğu ve 12 kişilik koro ile: Carl Off’un ünlü eseri “Carmina Buruno” sahnelenmiş.

doğubayazıt.kale.1
Ağrı Doğubayazıt Kalesi

DOĞUBAYAZIT KALESİ

İlçenin, 8 km. doğusundadır. Eski Beyazıt’ın, kuzey doğusundaki: Belleburç denilen yerde, kayalıklar üzerinde  bir kaledir. Günümüzde, yıkık durumdadır. Yapım tarihi, bilinmemektedir. 14.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

Kaledeki: Urartu mezarları ve antik çağlardan kalan kalıntılar, buranın antik kent olduğunu göstermektedir.

Konumu nedeniyle, tarih boyunca önemli bir kale olarak kalmıştır. Günümüzde görülen kale yapısı: 1358-1382 yılları arasında; bölgede egemenlik kuran Celayir Devletinin ikiye bölünmesi üzerine, Doğubayazıt yöresinin kendisine verildiği: Şehzade Bayezid tarafından, 1374 yılında, Karakoyunlu hükümdarı Bayram Hoca’nın saldırılarına karşı koyabilmek için restore ettirilir. Bunun üzerine, eski kaleye “Beyazıt Kalesi” adı verilir.

İshak Paşa Sarayı, kalenin güneyindedir.

BAYAZIT ESKİ CAMİSİ

Kalenin güney eteğindedir. Padişah I. Selim tarafından yaptırılmıştır. Caminin yer aldığı vadi yamacı  düzeltilerek, duvar örülmek suretiyle bir teras oluşturulmuş ve üzerine bu cami yapılmıştır.

Kesme taştan yapılan cami:  15 x 15 metre boyutlarında, kare planlı ve tek kubbelidir. Kubbe: 11.50 metre çapındadır. Sonradan yıkılan, beş gözlü cemaat yeri ve bir minaresi vardır.

doğubayazıt.ahmedi hani türbesi.1
Ağrı Doğubayazıt Ahmedi Hani Türbesi

AHMEDİ HANİ TÜRBESİ

Caminin, 200 metre yukarısındadır. Doğubayazıt merkezine: 8 km. uzaklıktadır. Mistik bir havası vardır. Bölgede en çok ziyaret edilen türbedir.

Peki: Ahmedi Hani kimdir?

Ahmedi Hani, Ağrı yöresinin çok önemli; şair ve filozoflarındandır. 1651 yılında doğmuştur. Doğu Anadolu’nun birçok bölgesini dolaşarak, Arapça, belagat ve dini ilimleri okumuş, ayrıca astronomi ile ilgilenmiştir. İshak Paşa Sarayı Camisinde dersler verdiği söylenir. Aynı zamanda: İshak Paşa’nın katibi olarak da bilinir.

Halk arasında: “veli” olarak kabul edilen Ahmedi Hani’nin, Doğubayazıt’ta, İshak Paşa Sarayının yanında bulunan türbesi, halen ziyaret edilmektedir. Doğubayazıt’ta: onun adına yeminler edilir.

BUZ MAĞARASI

Küçük Ağrı Dağının: güney eteğindeki, Hallaç köyünün, yaklaşık 3 km. kuzey doğusundadır. Doğal bir anıt mağaradır. Uzun eksenli ve elips biçiminde, yaklaşık 100 metre uzunluğunda, 50 metre genişliğinde ve 8 metre derinliğinde, elips biçimli bir çukurdur.

Mağaranın ağzı: esas çukura göre, biraz yukarıda kalır. İçinde: bazalt lavlar, kayalar ve bu kayaların üzerinde saf ve temiz suların donmasıyla oluşmuş, buz tabakaları var. Kayaların üzerinde, renk renk görünen temiz buz tabakaları, sarkıt ve dikitleri olan buz mağarası, mevsimlere göre, değişken bir havaya sahiptir.

Kışın: fazla soğuk olmayan buz mağarası: hava akımının etkisiyle, yukarıdan damlayan suları dondurarak, buza çevirir. Doğubayazıt ilçesinin en sıcak bölgesinde, böylesine geniş bir çukurda, dışarıdaki havadan tam bir zıtlık oluşturan mağara içinde, buzdan sarkıt ve dikitler, insanı hayrete düşürüyor. Mağara ağzından süzülen güneş ışığı, mağara içindeki buzlar üzerinde ışık oyunları yaratıyor.

Mağara içinde: kuşların yuva yapması, şimdiye kadar mağara içinde kimsenin etkilenmemesi ve devamlı buzlu su alınması, hava bileşiminin zehirsiz olduğunu göstermektedir.

Yöre halkının buzluk olarak adlandırdığı bu mağara: çevresindeki yerleşimlerin su ihtiyacını karşılamaktadır. Işık tutulduğunda: kristal gibi parlayan ve renkten renge giren buz parçaları, görenleri hayretler içinde bırakıyor.

Mağaranın en önemli özelliklerinden biri de: yazın soğuk, kışın sıcak olmasıdır. Kapısında: sürekli sıcak ve soğuk hava akımı bulunuyor.

ağrı.nuhun gemisi.1
Ağrı Doğubayazıt Nuh’un Gemisi

NUH’UN GEMİSİ

Ağrı dağının, güney karşısındaki Şürbahar (Telçeker) ile Üzengili (Meşar) köyleri arasında: doğal bir anıttır. Aslında bu anıt: gemi biçimli bir şekil (silüet) dir. Türkiye-İran transit yoluna 3.5 km. uzaklıktadır.

11 Eylül 1959 günü, Harita Yüzbaşı İhsan Durupınar: doğu bölgesinin, havadan çekilmiş foto-metrik haritalarını incelerken, ilginç bir resim bulur. Resim, bütün dünyayı ilgilendirmektedir. Bunun: Nuh’un gemisi olma ihtimali vardır. Bu tarihten sonra, Ağrı dağı ve Telçeker köyü üstünde, gemi aramaları hızlandırılır.

Aslında burası heyelan bölgesidir. Sonuçta, resimde görülen görüntünün: Nuh’un gemisinin karaya oturduğu yer mi, yoksa heyelanın etkisiyle böyle bir görüntünün oluştuğumu olduğu hakkında, net karar verilememiştir. Şekil: Nuh’un gemisi olması kadar ilginç olması yanında, doğal bir anıt niteliğindedir.

Yerkabuğunun bir oyunu sonucu oluşsa da, yerbilimi açısından çok ilgi çekicidir. Bu şekil hakkında: öne çıkan özellikler şunlardır:

Gemi kütlesi: sürekli heyelan olan ve akıntının bütün şiddetiyle devam ettiği yamaçta olduğu halde, yerinde sabit kalmış ve şekli bozulmamıştır.

O kütlenin biçimi: insanoğlunun yaptığı ilk gemilere benzerlik gösteriyor.

Baş tarafı çok dar, ortası genişçe ve arka kısmı ortaya göre daralmış haldedir.

Boyut olarak: 165 x 50 x 13 metre ölçülerindedir.

Bu rakamlar

Kutsal kitaplarda belirtilen ölçülere uymaktadır.  Çevresini oluşturan toprak malzemeye kıyasla: gemi kütlesinin malzemesi: kuvvetli bir fiziksel mukavemete sahiptir.

Gemi içinde ve yüzeyinde: üç ayrı seviye dizilmiş, eşit aralıklarla dağılmış ve fiziksel farklılıklar gösteren bölümler mevcuttur. Geminin muhtelif yerlerinde: gemi direklerini andıran, simetrik boşluk ve tümsekler vardır.

Evet: kalıntı çevresindeki toprak, yıllardır heyelan ile Telçeker köyüne kaydığı halde, geminin oturduğu toprak kütlesi, aynen kalmaktadır.

Nuh Tufanı sonucunda, karaya oturan geminin burada kaldığı öne sürülmektedir. 1983 yılından itibaren, kutsal geminin kalıntılarını arama çalışmaları hızlandırılmıştır.

Başta: James İrwin olmak üzere, Amerikalı araştırmacılar, burayı çok yönlü incelemişlerdir. Türk bilim adamları da, bu oluşumu bilimsel yönden incelemişlerdir. 1987 yılında, bölge SİT alanı ilan edilerek, koruma altına alınmıştır.

Geminin kalıntısı, kuş bakışı görecek bir yerde, turistik nitelikli bir kafeterya yapılmıştır. Evet: siz, bu kafeteryanın bulunduğu yere kadar araç ile gidebiliyorsunuz ve geminin kalıntısının bulunduğu söylenen, boş araziye, her türlü dikkatinizi vererek bakıyorsunuz, ama ilk anda kesinlikle bir gemi kalıntısı göremiyorsunuz.

Kafeterya açık ise, içeri giriyorsunuz ve duvarlardaki panolarda: resimler, yazılar, haberler ve fotoğraflar görüyorsunuz,  dışarı çıkıyorsunuz, bakıyorsunuz ve hayır yine, herhangi bir gemi kalıntısı yok.

Derken: hemen kafeteryanın aşağısındaki bir köy evinden: bir kişi geliyor. Bu kişi: bu bölgede yaşayan ve uzun yıllardır gelenlere; Nuh’un gemisinin kalıntısı hakkında bilgi veriyor.

O size: geminin bulunduğu yeri, geminin baş-kıç bölümleri ve konumunu başlıyor anlatmaya ve biraz önce boş gözlerle baktığınız bölgede, gözlerinizin önünde, aniden bir gemi silüeti beliriyor.

Ama nasıl, baş bölümü, arka bölümü, aynen sanki bir gemi gövdesinin yere oturtulmuş hali, gözlerinizin önünde canlanıyor. Evet; gerçekten, dikkatli ve bilinçli baktığınızda, açık ve engebeli arazide, aynen bir gemi gövdesi kalıntısı, öylece duruyor.

FOSİL AVCILARI

Evet, Nuh’un gemisinin bulunduğu söylenen bu bölgenin öne çıkan bir özelliği daha var. Şöyle ki: Merkezi Amerika’da olan bağımsız bir kuruluşun açıklamalarına göre, Amerikalı fosil avcıları: Ağrı Dağı eteklerindeki bir yataktan, yıllardır çıkardıkları fosilleri, ülkelerine taşımışlar.

Doğubayazıt’ta bulunan fosil yataklarında: deniz yıldızları ve ender bulunan kabuklu deniz hayvanları fosillerinin bulunduğu, bu tür fosillerin müzelerce kapışıldığı söyleniyor.

Dünyanın birçok bölgesinden toplanan fosiller gibi, buradan toplanan fosiller de: internette pazarlanıyormuş. Ağrı Dağının bulunduğu bölgenin, on binlerce yıl önce, sular altında bulunduğu, bu yüzden, bölgede önemli sayıda, deniz hayvanı fosillerinin bulunduğu belirtiliyor.

Evet, ülkem, taşı toprağı altın diye ben buna derim.

METEOR ÇUKURU

Doğubayazıt’ın 35 km. doğusunda, küçük Ağrı dağının eteğinin bittiği yerdedir. İran sınırına 2 km. uzaklıkta, Gürbulak sınır kapısı ile Sarıçavuş köyü arasındadır. 1892 yılında, gökten düştüğü sanılan büyük bir parçanın, meydana getirdiği çukur, dünyada büyüklük ve derinlik olarak, Alaska’dakinden sonra, ikinci büyük meteor çukurudur.

Söylenenlere göre: bu silindirik doğal kuyu, Tersiyer kalkerlerini örten, kalın ve çatlaklı bazaltlar içinde: 100 yıl önce (1880-1885) geceleyin birden açılmış, o gecenin sabahında Gülveren Köyünün kaynak suları bulanık olarak akmıştır.

Çukurun açılması sırasında meydana gelen sarsıntı, geniş bir alanda hissedilmiştir. Çukurun iç kenarlarının: düzenli şekilde kesilmiş oluşu ve iç yüzeylerin kopma çizgileri taşıması, kuvvetli basınca bağlı bir deformasyon olduğunu ifade etmektedir.

Buna karşılık: bazı kaynaklar tarafından ise: bu çukurun: Doğubayazıt-İran transit karayolunun, İran sınır kesimine yakın bölümde; yol ile Gülveren köyü arasındaki bazalt lavlar ve bazaltlar içinde açılmış bir çöküntü çukuru (bazalt dolini) olduğu da söylenmektedir.

Ancak: yalnızca temel yapının kalker oluşunu esas alarak hareket eden bu görüşe; bütünüyle katılmak pek mümkün görülmüyor. Çünkü: bazaltik kayaçların kalınlığı yöreyi ilgilendiren stratigrafik dikme kesitlerde, 120 metreden daha kalın gözükmektedir.

Diğer yandan

Bazaltik lavların, doğal direnci, bu çaptaki dairesel çökmelere izin vermeyecek özelliktedir. Ayrıca, yöre halkının da, aynı konuda, tarihi kayıtlara geçmiş gözlemleri vardır.

Belirtilen tarihte meydana gelen yer sarsıntısının, yakın çevrede, şiddetli bir şekilde hissedilmesi bile, küçük bir bazalt dolininin, bu ölçüde sarsıntı oluşturmayacağını vurgulamaktadır.

Evet; çukurun genişliği; 35 metre, derinliği 60 metredir. Toprağa gömülü göktaşının üzeri, iç duvarlardan çöken toprak tabakasıyla örtülüdür.

Buraya gittiğinizde: çukurun kenarlarına lütfen fazla yaklaşmayın. Aslında: tel örgülerle güvenlik önlemi almışlar ama yine de, bu tellere güvenmek pek sağlıklı değil.

Evet: burada en dikkatimi çeken şey: çukurun kenarlarındaki kaya/taş bloklarının sanki bıçakla-jiletle kesilmiş gibi olması idi. Evet: çok büyük bir kütle, gökyüzünden gelmiş ve burada, taş ve kaya bloklarını sanki jiletle keser gibi, araziye gömülmüş.

Keşke: burası turistik bir alan olarak daha bilgi ve ilgi sahası olsa. Gittiğinizde göreceğiniz üzere; burada insan gören askerler; doğal olarak, güvenlik görevlerini akıllarına getirip (turizm akla gelmiyor) hemen yanınıza gelip, kim olduğunuzu inceliyorlar.

Ama; diğer yönden, burası, gerçekten görülmeye değer, hatta, göktaşı olduğu söylenen ve üzeri toprakla örtülü nesnenin üzeri temizlense, inanın böyle bir şey, yabancıların elinde olsa, bırakın burayı temizlemeyi, temizleyip, buraya özel turistik geziler düzenleyip bir güzel satarlar.

Ama, bizim ülkede, başka yazılarda da sözünü ettiğim gibi, taşlara ilgi gösterilmiyor. Bakış açısı: yalnızca: Taş. Çukur alanında: gerek toprak ve gerekse çöplerin en kısa zamanda temizlenmesi, çevreye çekilen emniyet şeridinin daha düzenli ve güzel hale getirilmesini diliyorum.

doğubayazıt.gürbulak.1
Ağrı Doğubayazıt Gürbulak Gümrük Kapısı

GÜRBULAK GÜMRÜK KAPISI

Gürbulak gümrük kapısı: Ağrı iline 129 km. ve Doğubayazıt ilçesine ise: 34 km. uzaklıktadır. Meteor çukuruna gittiğinizde, Gürbulak Gümrük Kapısına da gidebilirsiniz. Bu yol üzerinde: belki de kilometrelerce uzunlukta “TIR Kamyonları” kuyrukları görebileceksiniz.

Gümrük bölgesine gittiğinizde: gerek Tır şoförlerinin yaşam tarzını görme şansınız olacak ve gerekse, gümrük mağazalarını gezme şansınız olacak. Bu arada: biraz ileride ki İran gümrük kapısını da görebileceksiniz.

 

Ağrı şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Afyonkarahisar Sultandağı

Afyonkarahisar Sultandağı

Afyonkarahisar Sultandağı: Sırtını Sultandağına vermiş, önünde Akşehir gölü olan, Afyonkarahisar il sınırlarında olmasına rağmen Konya iline daha yakın ve bereketli toprakları olan bir ilçedir. Burada ülkemizin en lezzetli kirazları yetiştirilir.

ULAŞIM

Sultandığı’nın diğer yörelere uzaklıkları şöyledir. Afyonkarahisar 68 km, Konya 20 km. Beyşehir 135 km. İsparta 163 km, Konya 158 km, Ankara 273 km.dir.

GENEL

İlçe, Ege bölgesi ve İç Anadolu bölgesinin kesişim noktasındadır. Göller bölgesi olarak adlandırılan alanın kuzeyinde, Eber-Akşehir gölleri ve Batı Torosların İç Anadolu’daki uzantısı olan Sultandağı’nın eteklerinde kuruluştur. Denizden yükseklik 1020 metredir. İklim, kışlar soğuk ve karlı, yazlar ise sıcak ve kurak geçer. Sanayi ve el sanatları gelişmemiştir. Sulanabilir alanlarda meyvecilik yapılmaktadır.

Kiraz, vişne ve elma üretimi yapılır. Dört deresi Asmalı mevkiinde, orman sahasında geyik üretim merkezi bulunur. Buradaki geyikler koruma altındadır. Akşehir ve Eber göllerinin bir kısmı Sultandağı sınırları içindedir ve bu göllerde turna ve sazan balığı avcılığı yapılır, kamış ve hasır otu biçilir.

İlçenin bulunduğu alan, depremler bakımından oldukça aktif bir alandır. Çevresindeki diğer merkezlerden kaynaklanan depremlerden etkilenmekle birlikte, 3 Şubat 2002 tarihinde Sultandağı merkezli 6.1 şiddetinde bir deprem meydana gelmiştir. Bu deprem hem ilçeyi hem de çevredeki diğer yerleşimleri ciddi şekilde etkilemiştir. Kuzeyde alüvyal zemin üzerinde yer alan yerleşimlerde çok ciddi can ve mal kayıpları yaşanmıştır.

 

TARİHİ

Yörenin tarihi çok eskilere kadar gider. Ancak özellikle Bizans ve Selçuklu dönemlerinde doğu ile batı yolları arasında ulaşım noktası olmasıyla önem kazanmıştır. Anadolu-Bağdat ipek yolunun, Sultandağı’ndan geçmesiyle ticari önem kazanmıştır.

Eski adı İshaklıdır. Çünkü Selçuklu döneminde uç beylerinden İshak bey tarafından kurulmuştur. İshak beyin mezarı çarşı camisinin güneyindedir ve 1989 yılında Belediye tarafından onarılmıştır.

Selçuklular ile Bizanslılar arasında Bolvadin savaşı sırasında, Selçuklu hükümdarı Melikşah, ordusu ile Sultandağı eteklerine çekilmiş ve buraya Sultandağı ismi verilmiştir.

Yöre 1958 yılına kadar Bolvadin’e bağlı iken, çevresindeki köylerle birlikte Sultandağı ilçesi olarak yeniden teşkilatlanmış ve ismi İshaklı değil Sultandağı olarak değişmiştir.

2002 yılında burada büyük bir deprem olur ve 15 kişi hayatını kaybeder.

NE SATIN ALINIR

Sultandağı’ndan mevsimi uygunsa kiraz alın, yoksa katmer ve bükme gibi hamur işlerinden satın alabilirsiniz.

NE YENİR-NE İÇİLİR

Buralara yolunuz düşerse, özellikle haşhaş ezmesi ve tahin kullanılarak yapılan hamur işlerini (lokul, yağlıkuş, bükme, börek) yemeniz önerilir. Bunlar geleneksel usullerle pişiriliyor. Ayrıca yine etli, peynirli ve tahinli pide önerebilirim. Özellikle tahinli pide.

Afyonkarahisar Sultandağı

 

SULTANDAĞI KİRAZI

Burada bir tür kiraz yetiştiriliyor ve “gılli” ile “karaballı” olarak isimlendirilen bu tür kirazlar: yenmesinin yanında genellikle kozmetik ve ilaç sanayiinde kullanılıyor. Çünkü bu kirazlar, aroma, renk ve tat olarak diğer kiraz türlerine benzemiyor. Kozmetik, kiraz nasıl kozmetikte kullanılır, özellikle bayanların kullandıkları rujların renklerinin elde edilmesinde Sultandağı’nın gilli isimli ufak tefek ama kullanışlı kiraz kullanılıyor. İlaç sanayiinde ise, kirazın sapı ve çekirdeği kullanılıyor.

Bu kirazlara “Tadiki” ismiyle lisans alınmış ve büyük bölümü yurt dışına ihraç ediliyor. Hatta, bu kirazların İngiltere kraliçesine gittiği biliniyor. Dünyaca ünlü bu kirazın geldiği yer, kıraç bir bölgenin ortasında kalan küçük bir alandır. Çin ve Şili kirazlarının en güçlü rakibi Türk kirazı kirazların kraliçesi olarak biliniyor.

Afyonkarahisar Sultandağı Meslek Yüksek Okulu

 

SULTANDAĞI MESLEK YÜKSEK OKULU

Afyon Kocatepe Üniversitesine bağlı okul, 1995-1996 yılında eğitim ve öğretime başlamıştır. Bankacılık ve sigortacılık, otobüs kaptanlığı ve gıda teknolojisi programları vardır. Gerek teknik ve gerekse sosyal programlarla, kamu ve özel kuruluşların ihtiyaç duyduğu ara eleman yetiştirilmektedir.

Afyonkarahisar Sultandağı

 

GEZİLECEK YERLER

Sultandağı ilçesinde gezilip görülmesi önerilen yerler şunlardır: İlçe merkezinde bulunan Kervansaray ve Taş hamam, Yeşilçiftlik beldesinde bulunan Deliklikaya ve Dereçine beldesinde bulunan Buzluk mağarası, Taş köprü ve Lale çeşmesidir.  

Afyonkarahisar Sultandağı Çarşı Camisi

 

ÇARŞI CAMİSİ

Günümüzde görülen cami 1911 yılında Hacı İsmail oğullarından Muzaffer Bey tarafından Akşehirli Agop kalfa ve arkadaşlarına yaptırılır.  

Daha önce yapılan eski camiden günümüze sadece minaresi kalmıştır. Doğu kapısı üstündeki kitabeden, ilk caminin 1458 yılında KaramanoğLU İbrahim Bey hükümdarlığı zamanında yapıldığı anlaşılmaktadır. Caminin orijinal minaresi, kesme taştan, üstü ise tuğladan yapılmıştır. Şerefe altlarında tuğladan süsler bulunur. Minare üstündeki kitabede, minarenin tamirinin 1814 yılında yapıldığı yazılırdır. İkinci tamir ise, 1938 yılında Bolvadinli Seydi usta tarafından yapılmıştır.

 

LALELİ ÇEŞME

Çeşme kuzeye dönük, kesme taştan yapılmış ve mermerle kaplanmıştır. Eni 3 metre, derinliği 2 metredir. 14 mermerle örtülmüştür. İki su olukludur. Tas yerinin her iki tarafında birer lale ve karanfil kabartmaları vardır. Bu kale kabartmalarından dolayı, Laleli çeşme ismini almıştır. Kitabe taşının yeri olmasına rağmen, taş yoktur, bu yüzden kim tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Kitabe yerindeki süs ve yazı bu çeşmeye ait değildir. Ancak Osmanlı mimarisi özellikleri görülür. Çeşmenin arkasına sonradan abdest almak için musluklar yapılmıştır. Çünkü hemen yan tarafta bulunan camiye gelenler, buradan abdest alırlar. 1585 yılına ait bir yazılı belgede, bu bölgede Kervansaray, mektep ve Laleli çeşme gösterilmiştir.

Afyonkarahisar Sultandağı Sahip Ata (İshaklı) Kervansarayı

 

SAHİP ATA (İSHAKLI) KERVANSARAYI

İlçe merkezinde Çavuş Mahallesi Zübeyde Hanım Bulvarında Çarşı camisinin yanındadır.

Taç kapıların üzerindeki kitabelerden anlaşıldığına göre: 1249 yılında Selçuklu döneminde, II. İzzeddin Keykavus’un saltanatının ilk yıllarında, Vezir Sahib Ata adıyla tanınan Fahreddin Ali Bin El Hüseyin (Sahipata) tarafından yaptırılmıştır.

Sahip Ata, Selçuklu döneminde çok sayıda eser yaptırdığından dolayı “Ebül-hayrat” diye anılır. Kervansaray, 1885 yılında Keskinzade Sadettin Efendi tarafından tamir ettirilmiş ve daha sonra 1925 yılına kadar ambar olarak kullanılmıştır. Son olarak 1964 ile 1975 yılları arasında aralıklarla Vakıflar, binayı restore ettirmiştir. Buranın en önemli özelliği, Afyonkarahisar’daki en büyük kervansaray olmasıdır. Çünkü ana yolun ana duraklarından biridir.

Afyonkarahisar Sultandağı Sahip Ata (İshaklı) Kervansarayı

 

Mimari planı

Yapı: kapalı bir kışlık bölüm ve onun önünde köşk mescidli avlusu bulunan, Sultan hanları tipinin önemli bir örneğidir. Yapıyı kuşatan kalın duvarları ve bunların üstündeki dayanak kuleleriyle bir kale gibi görünür. Kareye yakın ( 36 x 34 metre) planlı avlu kısmına, doğu yönündeki abidevi taç kapıdan girilir. Ancak mukarnaslı taç kapının tepesi yıkık durumdadır. Kapının nişinin köşe dolguları bir sıra rozetle süslenmiştir. Portalın yani kapının yüksekliği 5.10 metredir. Genişliği ise 7.27 metredir. Üç satırlık süslü kitabe, geniş kapı kemerinin arasına yerleştirilmiştir. Avlunun zemini taşla kaplıdır. Üst örtüye çıkmak için, bazı hanlarda yer alan merdiven düzeni, burada yoktur. Üst örtüye ulaşmak için taşınabilir merdiven kullanıldığı düşünülmektedir. Kervansarayın kışlık kısmına, doğu cephesinde bulunan taç kapıdan girilir. Kapı cepheden dışa taşkın ve oldukça sadedir. Dışa doğru eğimli, yarım tonoz şeklindeki geniş kemer üzerinde altı satırlık kitabe bulunur. Kapalı kısım, uzunlamasına tonozlarla örtülü 24 x 24 metre ölçülerindedir. İçerisi oldukça loş olan bina, aydınlık kubbesi ve batı duvarlarında bulunan mazgal şeklindeki pencerelerden ışık alır.

Afyonkarahisar Sultandağı Sahip Ata (İshaklı) Kervansarayı

 

Köşk Mescit

Avlunun tam ortasında, küçük bir köşk mescit vardır. Oldukça harap durumdaki köşk mescidin duvarları kesme taştan yapılmış olup, batı duvarının bazı bölümlerinde Roma-Bizans dönemi lahit parçaları kullanılmıştır. Kemer ayarlar arasında kalan alanda, kesme taştan oluşan birinci kat zemin döşemesi, kısmen çökmüştür.

Bunun sebebinin, bölgede 2002 yılında olan deprem olduğu düşünülmektedir. Ölçüleri dıştan dışa 7.06 x 7.06 metre, kare planlıdır. İçten ise 4.37 x 4.41 metre boyutlarındadır. Kıbleye uyum sağlamak için, ana eksene çarpık konumda yerleştirilmiş, kıble yönüne doğru 20 derece kaydırılmıştır.

Bu özelliği yani avlu içinde ana eksene göre farklı konumlanan başka örnek yoktur. İbadet mekanı, zeminden yükseltilmiştir. Mescide, kuzey yöndeki merdivenle çıkılır. Mescidin dört köşesinde ve kemerlerinde, basit taş süslemeler vardır.

Afyonkarahisar Sultandağı Sahip Ata (İshaklı) Kervansarayı

Kervansaray günümüzde restoran ve kafeterya olarak turizme açılmıştır.

Afyonkarahisar Sultandağı Çifte Hamam-Taş Ambar

 

ÇİFTE HAMAM-TAŞ AMBAR

İlçe merkezinde, Selçuklu Mahallesinde Çakırağa caddesinde Sahip Ata kervansarayının arkasındadır. Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne aittir. Bir ara depo olarak kullanıldığı için halk arasında Taş Ambar olarak da bilinmektedir.

16’ncı yüzyılda Osmanlı döneminde yaptırılmıştır. Ancak kim tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Yapının temel inşa malzemesi, kaba yontu moloz taştır. Beden duvarlarında, kesme taş da kullanılmıştır. Kapı ve pencere sövelerinde mermer malzemeye rastlanır. Hamam doğu-batı doğrultusunda çifte hamam olarak inşa edilmiştir. Kuzeydoğu tarafından erkekler bölümü girişi, güneydoğusunda ise kadınlar bölümü girişi vardır.

Erkekler bölümü soyunmalık mekanının giriş taç kapısı, kuzeydoğudaki pencere ile dışarıya doğru çıkıntı oluşturur. Taş kapı iki kısımlıdır. Sivri kemerli taç kapının alt kısmı girintili olarak yapılan kitabe kısmı bulunur. Kitabenin altında, kemerli giriş açıklığı bulunur. Erkekler bölümünün aydınlatılması için taç kapının iki yanına, dikdörtgen planlı sivri kemerle geçilen, demi parmaklıklı pencereler bulunur.

Güneydoğu kadınlar bölümü giriş kapısı, sivri kemerden geçilen üst kısmı ile kemerli alt kısmı bulunur. Batı cephesindeki külhan bölümü, yol seviyesinin yükselmesine bağlı olarak oldukça alçak seviyede kalmıştır. Erkekler bölümündeki soyunmalık mekanı, kubbe örtülüdür. Doğu ve batı kısmında ahşap malzemeden yapılmış soyunmalıklar bulunur.

Su deposu sıcaklık bölümünün batısındadır. Kuzey güney doğrultulu üzeri beşik tonoz örtülüdür. Erkekler bölümü soyunmalık kapısında kitabe yeri olmasına rağmen, kitabesi yoktur.

 

DELİKLİ KAYA

Yeşil Çiftlik kasabasındadır. Burada bir kaya var. Kaya hakkında anlatılan efsaneye göre, Yunanlılar Kurtuluş savaşında buraya geldiklerinde, bir anne ve bebeği bir kayanın içine saklanırlar. Kaya, anne, bebek ve bebeğin beşiğini alabilecek büyüklüktedir ve anne ile bebeği, bu kayaya saklanarak Yunanlılardan kurtulurlar. Bu kaya ziyaret edilebiliyor, ama ziyaret edenler, kayadan hala sallanan beşik ve bebek sesi geldiğini söylerler, siz de ziyaret ederseniz, dinleyin bakalım.

Afyonkarahisar Sultandağı Buzluk Mağarası

 

BUZLUK MAĞARASI

1300’lü yıllarda, Bursa, Osmanlı devletinin başkenti olur. Padişahın kızı hastalanır. Hekimler, hastalığın tek çaresinin buz olduğunu söylerler. Yazın ortasında buz bulmak sorundur. O sırada, sarayla muhafız olarak bulunan Dereçineli yani Sultandağı’na bağlı bir kasabadan olan asker huzura çıkar ve buz bulabileceğini söyler. Askerin emrine develer verilir ve asker yola çıkar. Sultandağı’ndaki buz mağarasına gelir, istediği kadar buzu alır, samanların içine yerleştirir ve yaz sıcağında Bursa’ya götürür. Padişah çok memnun olur ve askere “Dile benden ne dilersen” diye sorar. Asker köyünde kendisine bir ev yaptırılmasını diler ve Padişahın emri ile askerin köyünde bir ev yapımına başlanır. 3 katlı olarak planlanan ev, 2 kat olunca durur, çünkü evin yapıldığı yer rüzgara açık olduğundan sadece 2 katı tamamlanabilir. Evin kalıntıları, günümüzde de hala durmaktadır.

Afyonkarahisar Sultandağı Buzluk Mağarası

Evet bu efsaneden sonra gelelim Buzluk Mağarasını anlatmaya: Buzluk mağarası, Dereçine kasabasının güneyindedir. Buraya ulaşmak için Afyon-Konya karayolu kullanılır. Küçük Kirazlı Yaylasına gelmeniz gerekiyor. Kalan yolu ise yürüyerek gideceksiniz ki, yaklaşık 4 saat yürümeniz gerekiyor. Yani biraz zahmetli bir yolculuk ve özellikle oldukça yüksek, soğuk ve karlı bir bölgede bulunan mağaraya çıkmak için yaz dönemini tercih ediniz.

Afyonkarahisar Sultandağı Buzluk Mağarası

Mağara girişi, sadece 1 kişinin sığabileceği büyüklüktedir. Girişten 5 metre sonra buzlanma başlıyor ve aşağı inildikçe hava daha da soğumaya başlar ve bazı yerlerde görülen buzlanmalar ve buz sarkıtları, sıra dışı manzaralar sunuyor.  

Afyonkarahisar Sultandağı Taş Köprü

 

TAŞ KÖPRÜ

Köprü Karapınar ile Sultandağı ilçelerini birbirine bağlayan yol üstündedir. Yani tarihi ipek yolu üzerindedir.

Köprü, Akşehir ve Eber gölü arasındaki su akıntısının üzerine yapılmıştır. Bir zamanlar Eber gölü, bu köprüye kadar uzanıyormuş ve Eber gölü taştığında köprü de gölün suları altında kalıyormuş.

Bunun önlenmesi için 1968 yılında buraya beton borular ilave edilmiştir. Ancak 1995 yılından bu yana gölün sularının çekilmesi ve derenin kuruması nedeniyle, köprü nehir yatağı üzerinde kalmıştır.

Köprü Kurtuluş savaşında Türk kuvvetleri tarafından yıkılmış, düşman gittikten sonra yeniden onarılmıştır. Şimdi yanına geçit için yeni köprü yapılmıştır.

Afyonkarahisar şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.