Bosna Hersek Mostar

Bosna Hersek Mostar

Ortada bir nehir, nehrin bir yanında, Müslümanlar, diğer yanında Hıristiyanlar, nehrin üstünde muhteşem bir köprü. İç savaş sırasında ise, birbirini boğazlarcasına yaşanan vahşet.

İşte: Mostar. Günümüzde: her ne kadar insanlar geçmişi unutmaya çalışıyor olsalar da, o vahşet, o zulüm unutulurmuş, hiç sanmıyorum.

Ama; bunların ötesine çıkın ve burayı bir güzel gezin, özellikle o muhteşem köprünün karşısına geçin ve birkaç dakika onu seyredin.

Bosna Hersek Mostar

ULAŞIM

Buraya uçakla ulaşım mümkün değil. Yalnızca, Sarajevo şehrinden trenle ulaşabilirsiniz. Ayrıca, elbette karayolu ulaşımı mümkün. Trenle şehre giderseniz, tren istasyonunda, ellerinde “boş oda” bulunduğunu yazan levhalar ile, birçok kadın görebiliyorsunuz.

 

Bosna Hersek Mostar
Bosna Hersek Mostar

GENEL

Mostar sırrını saklayan bir şehirdir, dağların arasında kuruludur. Şehir, Neretva nehri üzerindedir ve ülkenin beşinci büyük şehridir. Şehre girdiğiniz anda, burada yaşanmış iç savaşın bütün sıkıntılarını ve dehşetini görebiliyorsunuz.

Yıllardır, her türlü onarım ve restorasyon yapılmasına rağmen, hala, yapıların duvarlarında mermi izlerini, delikleri görmek mümkün. Hatta, bombalandıktan sonra tamir edilmeyen ve kendi kaderine bırakılan bir sürü yapı görmek mümkün.

Hatta: şehirdeki o eski kin dolu günleri, günümüzde de görmemek, hissetmemek mümkün değil. Şehirde, Hırvatlar nehrin bir yanına, Boşnaklar ise öte yanına yerleşmişler.

TARİH

Şehir: iç kesimlerdeki zengin maden yatakları ve Adriyatik denizi arasındaki ticaret yolları üzerinde bulunması nedeniyle, zamanla önem kazanmış ve nehrin sağ kıyısında hızla gelişmeye başlamıştır.

Nehrin bir kıyısında Nebojsa kasabası, diğer kıyısında ise Cimski kasabası bulunuyormuş. 1444 yılındaki bu yapılaşma, yukarıda belirttiğim köprünün yapılması ile, birleşmeye başlamış. İlk köprü: nehrin sol yakasında inşa edilmiştir.

1468 yılına gelindiğinde: bölgede Osmanlı egemenliği görülür. Osmanlı döneminde, burada şehirleşme ve mimari faaliyetler hızlanır. 1520-1566 yılları arasında, şehir tahkim edilir ve ahşap köprü, taş köprü olarak yeniden yapılır.

Taş köprü: 1566 yılında, Kanuni Sultan Süleyman emriyle yapılır. Mimar: Hayruddin. Bu şahıs: Mimar Sinan’ın öğrencisidir.

1878 yılına gelindiğinde: Avusturya-Macaristan imparatorluğu tarafından bölge ele geçirilir. Bu dönemde: yani 1881 yılında bölgedeki ilk Sırp Ortodoks kilisesi inşa edilir.
II. Dünya Savaşı döneminde ise, şehir: tütün, boksit, şarap, uçak ve Alüminyum sektörünün gelişmesine tanık olur.

Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti dönemini takiben; 1992-1993 yılları arasında Bosna-Hersek bağımsızlığını ilan edince, bu kez, şehir 18 aylık bir Sırp kuşatmasına uğrar. 3 Nisan 1992 tarihinde, şehir ilk kez bombalanır ve şehrin büyük kısmı, kuşatmacı güçler tarafından kontrol altına alınır.

Hırvat silahlı güçleri tarafından: şehirdeki anıtlar arasında bulunan Fransisken Manastırı, Katolik katedrali ve Piskoposluk sarayı, kütüphane, Bey camisi ve diğer 13 cami tamamen tahrip edilir.
1995 yılında savaş sona erince, Mostar kentinin yeniden yapılanmasına başlanır ve restorasyon için, yaklaşık 15 milyon dolar harcanır.

Eski taş köprü, 1999 yılında projelendirilir ve 2004 yılında tamamlanır ve 23 Temmuz 2004 tarihinde, görkemli bir törenle açılır. Hatta, eski köprü: 2005 yılında, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınır.

Bosna Hersek Mostar

GEZİLECEK YERLER

Mostar şehrine ulaştığınızda, aracınız köprünün yaklaşık 250-300 metre uzağında, yüksek çan kulesinin hemen arkasında park edecektir. Bu çan kulesi, 107 metre yükseklikte ve şehrin her yerinden görülüyor. Sadece bir inat uğruna dikilmiş, en yüksekte haç, hatta, hemen karşıda uzaktaki tepenin üstünde de bir haç görülüyor.

Bosna Hersek Mostar

Siz köprüye doğru ilerlediğinizde, uzaktan Koski Mehmet Paşa camisi ve Yunus Emre Kültür Merkezi (Sarı bina, günümüzde Türk kültürü lobi faaliyetleri için kullanılmaktadır.) görülüyor. Önce, köprünün en iyi görülebildiği aşağı bölüme iniliyor. Hafif bir rampa var, yorucu değil.

Buraya indiğinizde, köprünün üzerindeki gençler, aşağıda, turistlerin arasında bulunan genç arkadaşlarının para toplayıp toplamadığını sorarlar ve eğer yeterli para toplandı ise, köprüden aşağıya atlarlar.

Bu seyredildikten sonra, yukarı çıkılıyor ve köprünün üstünden geçiliyor. (Köprünün üstünden geçerken, eğer yerdeki yükseltilere basarak ilerlerseniz, güç alır ve köprüyü daha hızlı geçersiniz.) Köprüyü geçtikten sonra: hemen karşı tarafta sağlı-solla birçok hediyelik eşya satıcısı dükkanı var.

Sol başta, Türk Konsolosluk binası görülüyor. Camiye kadar yürüyebilirsiniz. Bu arada, geride, yine köprünün uzaktan muhteşem manzarası görülebiliyor. Tüm bunların izlenmesi, gezilmesi yaklaşık 30 dakikalık zamanınızı alır, köprünün üzerinde durmak, çevreyi izlemek ve köprünün muhteşem manzarasını izlemek, herşey 30 dakika, ama hediyelik eşya satan yerleri de gezmeyi düşünürseniz, burada size 45  dakika yeterli gelir.

Evet, Balkanlar gezisinin en önemli objelerinden biri “Mostar Köprüsü”

Bosna Hersek Mostar Köprüsü
Bosna Hersek Mostar Köprüsü
Bosna Hersek Mostar
Bosna Hersek Mostar

KRİVA CUPRİJA-MOSTAR KÖPRÜSÜ

Tarihi süreç içinde burada bilinen ilk köprü: 1474 yılından kalma bir belgede sözü edilen, tüccarlar tarafından kullanılan, nehrin sol kıyısında inşa edilmiş, ahşap bir köprüdür. Bu köprü: askerler ve diğer yolcular tarafından da kullanılmıştır.

Tek kemerli taş köprü: ilk olarak 1558 yılında, Osmanlı mimarı Cejvan Kethoda tarafından inşa edilmiştir. Bu köprünün, büyük köprü yapılmadan önce, bir test niteliğinde yapıldığı söylenir. 1566 yılına gelindiğinde ise, Mimar Sinan’ın öğrencisi mimar Hayruddin tarafından, Kanuni Sultan Süleyman emriyle, büyük taş köprü yapılmıştır. Köprünün yapımında: 465 taş blok kullanılmıştır.

Bu orijinal köprü: Balkanlar bölgesinde, Osmanlı kontrolündeki bölgelerdeki en büyük mimari yapılardan biri olarak önem kazanmaktadır ve 400 yıl boyunca, buradaki varlığını sürdürmüştür.

Köprü: nehirden 21 metre yüksektedir

Uzunluğu: 30 metre ve genişliği: 4 metredir.

(Burada dikkatinizi çekerim, Sayın tur görevlileri bu sayısal bilgileri vermiyorlar.) Köprünün yüksekliği önemli, çünkü üstünden, aşağıdaki nehre gençler atlıyorlar ve doğal olarak bunu seyreden sizler köprünün yüksekliğini merak edeceksiniz.

Günümüzde, şehrin evlenme çağına gelmiş gençleri, sevgililerine cesaret gösterisi yapmak için, köprünün üzerinden nehre atlıyorlar.

Sırf bu yüzden değil, para kazanmak için de atlayışlar sürdürülüyor. Özellikle turistlerin yoğun olduğu dönemlerde, köprü üzerinde mayolu gençler hazır bekliyorlar ve o muhteşem yükseklikten nehre atlıyorlar, ölüm tehlikesi elbette var, yani diğer bir anlamda “Rus ruleti” denilebilir.

Bunun bedeli ise, size seyredenler için kişi başı 1 euro, onlara ise, bir ihtimal ölüm. Bu arada, köprüden atlayan gençler yalnızca nişanlılarına hava atmak değil, aynı zamanda köprü üzerinden nehre atılan madeni paraları da toplamak için, köprüden nehre atlıyorlarmış.

Bosna Hersek Mostar

Köprünün her iki yanında: Halebija ve Tara kuleleri bulunmaktadır ve bunlar, Osmanlı döneminde, mühimmat için depo olarak yapılmışlardır.

Köprünün kemeri: 9 metre genişliğinde ve 4 metre yüksekliğinde, yarım daire şeklindedir. Köprüye yaklaşan yollar ise, parke taşları ile döşenmiştir.

Evliya Çelebi: yazılarında, köprü hakkında şunları söylemektedir: “bir uçurumdan diğerine uzanan köprü, gökyüzüne kadar yükselen bir gökkuşağı kemeri gibidir. Ben: 16 ülke gezdim, bu kadar yüksek bir köprü görmedim.”

Köprü: 1990’lı yıllarda, Bosna iç savaşındaki silahlı çatışmalar sırasında, Boşnak-Hırvat barış anlaşmasının bittiği gün, Hırvat askerleri, köprüyü bombalayarak havaya uçururlar ve yerine bir haç koyarlar.

Hatta, Hırvat güçleri, yalnızca köprüyü değil, şehrin çevresindeki Boşnak yerleşim yerlerini de bombalamışlar ve birçok Boşnak ve yakınlarının ölümlerine neden olmuşlar.

Yukarıda sözünü ettiğim gibi, günümüzdeki karşılıklı hırç, uzun süre bitmeyeceğe benzer. Bu arada, köprünün 1992 yılında topçu ateşi sonucu yıkılması ile, taşları nehre dökülmüş. Savaştan sonra, köprünün yeniden inşaatını üstlenen bir Türk firması, bu taşları, nehirden Macar dalgıçlar ile geri toplatmış ve köprünün onarımında orijinal taşları kullanmışlar.

Ağustos 2003 tarihinde, ortaya kilit taşı konulmuş ve inşaat bitirilmiştir. Köprünün yapımına maddi yardım yapanların listesi, köprünün hemen ayağında bir tabelada yazılıdır.

Bosna Hersek Mostar
Bosna Hersek Mostar

Ama, daha önce de tarihinde yıkım yaşamıştır. II. Dünya savaşında, Nazilere direnen Yugoslav güçleri, köprüyü havaya uçururlar ve hemen birkaç yüz metre aşağısında, bir gecede başka bir köprü kurarak, kuşatmayı yarmayı başarırlar. Hatta, bu konuda bir film bile çekilir. “Neretva Köprüsü”.

Bosna Hersek Mostar

Son olarak: köprü, 2005 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

 

ESKİ KÖPRÜ MÜZESİ

Müze binası içindeki bölümler: Tara kulesi ve 3 ayrı bölümden oluşmaktadır. Tara kulesi içinde: 2002 yılındaki yeniden yapılanma sırasında bulunan arkeolojik nesneler sergilenmektedir. Diğer bölümlerde ise: eski köprü ile ilgili, temel tarihsel olayları anlatan resimler ve grafikler bulunuyor.

İkinci bölümde: önceden mevcut olan kulenin altında bulunan arkeolojik kalıntılar var. Labyrinth adlı üçüncü bölümde ise, eski köprünün fotoğrafları sergileniyor.

 

CEJVAN CEHAJ CAMİSİ

Cami: 1552 yılında yapılmıştır. Bölgenin en eski camisidir. Buraya, daha sonra bir medrese ilave edilmiştir.

 

KOSKİ MEHMET PAŞA CAMİSİ

1617 yılında yapılmıştır. Günümüzde ziyarete açıktır. Mihrap ve minberdeki renklerin güzelliği dikkat çekiyor. Burada, minareye çıkmak mümkündür. Daracık merdivenlerden kendinize güvenirseniz, caminin minaresine çıkabiliyorsunuz.

Caminin hemen köşesinde, uzun yıllardır burada bulunan bir Pazar yeri var. Buraya yolunuz düşerse, bu Pazar yerinden: nar ve incir satın almanızı ve tatmanızı öneririm. Ayrıca: buraya has “bal” da satın alabilirsiniz.

 

HERSEK MÜZESİ

1950 yılında kurulan müzede: Mostar bölgesinin kültürel ve tarihsel mirasına ait eserler sergileniyor. Ayrıca: Arkeolojik ve Etnografik sergiler düzenleniyor. Antika mobilyalar ve günlük kullanım nesneleri de görülüyor.

RUZNAMECİ İBRAHİM EFENDİ CAMİSİ

Ruznameci İbrahim Efendi: Osmanlı sultanları Abdülmecit ve Abdülhamit döneminde, 1800’lü yıllarda, sarayın defterlerini tutarmış. Ama, kendisinin en büyük özelliği: gerek İstanbul ve gerekse Anadolu’nun birçok yerinde, birçok gayrimenkulü bulunmasıymış. Buradaki caminin kapısında: 1830 yılında inşa edildiği yazılıdır. Özellikle, pencerelerindeki mermer oyma işçiliği görülmeye değerdir.

Balkanlar turları

Balkanlar turları

Değerli okurlarım, ülkemizde son yıllarda yaygın olan Balkanlar Turuna yakın bir zaman önce katıldım, gördüğüm ve yaşadıklarımı, bundan sonra bu tura katılan veya katılmayı düşünen okurlar için aşağıda yazıyorum. Umarım: sizlere yeterince bilgi verir, özellikle bu tura katılmak isteyenler son kısımdaki bilgileri dikkatle okumalıdırlar.

8 günlük bir tur, 7 gece 8 gün, ilk gece otobüste yolculukta geçiyor, sonrasında her gece ayrı bir otelde konaklanıyor.

28 Temmuz 2018 Cumartesi

Otobüs saat: 14.00 da Kızılay dan hareket etti. Aynı gün akşamı, saat: 21.30 da İstanbul Kadıköy evlendirme dairesi önünden otobüse bindik. Otobüs İstanbul da Avrupa yakasında iki duraktan daha yolcularını alarak yoluna devam etti.

 

29 Temmuz 2018 Pazar

Saat: 01.00 gibi İspala gümrük kapısına ulaştık. Gümrük kapısının Türkiye tarafında bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum. Burada: muhteşem fazlalıkta ve oldukça zehirli olduğunu düşündüğüm sivrisinek istilası var.

Bu sivrisinekler ısırdığında, bu ısırıklar yaklaşık 1 hafta boyunca canınızı yakar, bu yüzden mutlaka ve mutlaka İpsala sınır kapısına varmadan, kol ve bacaklarınızı kapatacak giysiler giyin ve hatta vücudunuzun açık yerlerine mutlaka sivrisinek ilacı sıkın.

Yalnız, burada unutmamak gerekir ki, bu sivrisinekler sadece İpsala sınır kapısında değil, bunlar otobüse giriyor ve uzunca bir süre yolcuları rahatsız etmeye devam ediyor ve inanın, bir haftada ancak geçen ısırıkları var. Mutlaka önlem alın.

Yolculuğumuza devam ediyoruz ve saat: 05.00 gibi Kavala şehrinde Nea Kavala denen yere varıyoruz.

Programa göre burada sabah kahvaltısı verilecek ama kahvaltının verileceği mekanı kişileri uyandırarak biz yapıyoruz ve zifiri karanlıkta kahvaltı alınıyor.

Adından Kavala şehrinde panoramik fotoğraf molası deniliyor ama zifiri karanlık biraz geçince, görevli Kavala şehrinde, Mehmet Ali Paşanın evinin bulunduğu rampaya yolcuları gezintiye götürüyor.

Sabahın erken saatlerinde, sokaklarda sadece köpek sürüsü ve biz önde, köpekler arkada gezinti yapıyoruz. Ayrıca, Kavala şehrinde geceden kalma, alkolik gençler de garip garip bize bakıyorlar. Yani, muhteşem ilginç bir ortam ve ilginç bir gezi.

(Kavala şehri hakkında ayrıntılı bilgiyi yine bu sitede bulabilirsiniz.)

Yunanistan Kavala

Sonrasında, Selanik şehrine hareket ediyoruz. Selanik şehrinde ilk durak, Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ün evinin gezilmesi, ancak saat o kadar erken ki, Atatürk ün evi, saat 10.00 da açılacak ve biz, orada evin önünde yaklaşık yarım saat kadar bekliyoruz.

Bu bekleme sırasında, hemen karşıda iki tane kafeterya var, ama bunlar yani buranın çalışanları o kadar nankör olmuş ki, inanılmaz, büyük kalabalık halinde bekleyen insanların tuvaleti kullanmasına izin vermiyorlar, sadece kafeterya müşterilerine kullandırıyorlar.

Yani tuvalet ihtiyacı için mutlaka para harcamanız gerekiyor, bu durum iki yönlü değerlendirilebilir, malum tuvaletler kirleniyor ve bu insanlar temizlik için para alıyorlar diye düşünmek mümkün ancak orada bekleyen kalabalıkların süresi kısıtlı, yani kafeterya da bir şeyler içmeye zaman yok, çünkü program hızla akıyor, neyse, bilginiz olsun açısından bunları anlatıyorum, tuvalet ihtiyacınızı, Atatürk evinin içindeki tuvaletten karşılayınız.

Atatürk evi ziyaretinden sonra, yine Selanik şehri içinde yürüyerek birkaç yer geziliyor. (Kordon boyu, beyaz kule, evet hepsi bu, sonra kısa bir (1 saat kadar) serbest zaman, ama günlerden Pazar olması nedeniyle, bütün dükkanlar kapalı, sadece sahilde yürüyerek zaman geçirebilirsiniz. Zaten Avrupa’nın birçok yerinde Pazar günleri, dükkan ve mağazalar kapalıdır. Yani, tur programında Pazar günü nerede bulunduğunuz çok önemli.

(Selanik şehri hakkında ayrıntılı bilgiyi yine bu sitede bulabilirsiniz.)

Yunanistan Thesaloniki-Selanik

Ardından: yine otobüse biniliyor ve Üsküp şehrine hareket ediliyor. Yunanistan sınır çıkışı ve Makedonya sınır girişi işlemlerinin ardından, Saat: 17.00 gibi Üsküp şehrine varılıyor. Şehirde yerel rehberle buluşuluyor ve yerel rehber maalesef pek ayrıntılı bilgiye sahip değil, ama yerel rehber kullanma zorunluluğu var.

İlginç bir şehir, özellikle bol miktarda heykel ve özellikle Büyük İskender in heykelinin bulunduğu alan hareketli ve gece güzel ışıklandırılmış. Burada fazla ayrıntıya girmek istemiyorum, ayrıntılı bilgiyi yine bu sitede bulabilirsiniz. Geceleme ve akşam yemeği: Üsküp şehrinde bir otelde.

 

30 Temmuz Pazartesi:

Üsküp şehrinde yapılan kahvaltının ardından, saat: 07.00’de otobüsle hareket ediliyor. Yani, bayağı erken bir saat, zaten tur boyunca sabah saat 07.00 veya en geç 07.30 da yollara düşülüyor. Üsküp şehrinden çıkınca ilk durak Matka Kanyonu.

Matka kanyonu ilginç bir yer, ayrıntılı bilgiyi yine bu sitede bulabilirsiniz. Bir yürüyüş parkuru var, biraz rampa olsa da kesinlikle çekinmeyin ve bu yürüyüşü yapın, muhteşem güzellikler göreceksiniz, mutlaka kanyonda yürüyüş yapın.

Ardından yine otobüse biniliyor ve Tetova şehri, Struga şehri görülüyor. Bunlarla ilgili hatırı sayılır bir özellik yok. Sonrasında Ohrid şehrine varılıyor.

Burası gayet güzel. (Ayrıntılı bilgiyi yine bu sitede bulabilirsiniz.) Burada yine yerel rehber bize katılıyor ve öncesinde olduğu gibi bu da oldukça acemi ve sadece fon teşkil ediyor, yani var mı var.

Makedonya Üsküp Matka Kanyonu

 

Ohrid şehri, güzel ve küçük bir yer, en büyük özelliği göl kıyısında olması, kocaman bir göl var, bizim Van gölüne benziyor, oldukça büyük, sanki bir deniz gibi, insanlar kıyının bazı bölümlerinde göle giriyorlar, kıyıda güneşleniyorlar.

Çarşısı oldukça ilginç, ancak burada özellikle dikkatinizi çekeceğim bir husus var. Ohrid de inci meşhur, buraya has bir inci türü, gölde yaşayan balık pullarından elde edilen bir inci türü, yani istiridye incisi değil. Bu inciden yapılmış birçok obje var ve bunlar genellikle bayanlara yönelik objeler.

Ancak, en önemli husus: size önerilen; hatta bunların gerçek inci sattıkları diğerlerinin bijuteri olduğuna inanmayın, hatta burada size ikram edilen bir bardak Türk çayının bedelinin satın alacağınız bir objenin bindirilmiş fiyatı ile sizden kat kat alınacağını da unutmayın.

İnci satış yerlerine gidin ama sakın alışveriş yapmayın, çünkü ilk önce buraya götürüleceksiniz, ardından serbest zamanda çevredeki aynı objeleri satan dükkanlarda üçte bir, hatta dörtte bir fiyat görünce oldukça üzüleceksiniz. İnci almayı düşünüyorsanız, serbest zamanda, birkaç dükkana sorarak almanızı öneririm, daha uygun fiyat bulacağınız kesin.

Evet inci faslı bittikten sonra, Ohrid gölünde tekne gezintisi yapılıyor.

Güzel bir gezinti, kesinlikle katılın, bu şehre müstakil giderseniz de bu tekne gezintisini mutlaka yapın.

Şehir bir meydan ve buna açılan bir iki caddeden oluşuyor, hareketli, akşam da geç saate kadar hareketli ve kalabalık.

Akşam yemeği ve geceleme Ohrid şehrinde otelde. Unutmadan, bu gece Ohrid şehrinde akşam yemeğinde Makedon gecesi adı altında bir saçmalık daha var, 3 çocuk müzik çalıyor, 6 çocuk geleneksel kıyafetler içinde, pek de uyumlu olmayan bir tür halk oyunu oynuyorlar.

Tabii son parça, ülkemize özgü bir parça oluyor ve isteyen misafirlerin katılımı sağlanıyor. İyi mi hayır, kötümü hayır, yarım saat süren ilginç bir gösteri. Çocuklar bir şeyler sunmaya çalışıyorlar.

Makedonya Ohri

 

31 Temmuz 2018 Salı:

Sabah Ohrid oteldeki kahvaltı sonrasında yine saat: 07.00 de yollara dökülüyoruz.

Bir süre Ohrid gölünün kıyısında, inişli çıkışlı ve virajlı yollarda ilerliyoruz, dar yollar aman dikkat. Ardından St Naum isimli, Kril alfabesini hazırlayan kutsal kişinin mezarının bulunduğu yere ulaşılıyor.

Buradan göl manzarası muhteşem, tavus kuşları ortalıkta dolaşıyor, her yer yemyeşil burayı gezin ama mezara girmeyin, çünkü kapıda bir görevli var, giriş paralı. Ardından, hemen aşağıda yani giriş kısmında, sol yanda su kaynaklarının bulunduğu yere sandallı geziler var.

Burada yaşadığımız bir olayı anlatmak istiyorum. Sayın tur görevlisinin gösterdiği bir kişi, yarım saatlik bir tur için 2.5 Euro istedi, bunun teknesine binmek için giderken, diğer sandalcılara da soralım dedik.

Onlar da aynı parayı istedi, ama ilk adam bunu görünce hiddetlendi ve yanına gittiğimizde “burası Türkiye değil, ……….. gibisinden küfürlü konuşma ve yine kötü bir el hareketi yaparak” eş ve çocukların huzurunda ortamı gerdi. Bir misafir neredeyse sandalcı ile kavga ediyordu, zor ayırdık.

Neyse, daha fazla gerilmeden adamın yanından ayrıldık ve hemen yanda bulunan kafeteryanın içindeki sandalcılarla konuşarak onların sandalına bindik.  Sizlere de önerim, kafeteryanın içindeki sandalcıların sandalına binin ve su kaynaklarının bulunduğu bu alanı mutlaka gezin, kafeterya da tuvaleti ve wife’yi kullanma şansınız olur, aynı para, daha anlayışlılar, kafeterya dışındakiler arsız olmuş.

Evet, su kaynaklarının çıktığı yer muhteşem güzel, bu güzelliği mutlaka yaşayın.

Ardından yine otobüse biniyoruz ve Makedonya sınır çıkışı, Arnavutluk sınır girişi ardından, Tiran şehrine varıyoruz. (Tiran şehrine ait ayrıntılı yazıyı yine bu sitede bulabilirsiniz.) Tiran şehrinde sayın tur görevlisi, şehir meydanında yarım saatlik bir gezintinin ardından, tekrar otobüslere bindiriliyoruz ve İşkodra şehrine geçiyoruz.

Yani: internette okuduğum kadarıyla Tiran şehri hani çok güzel olmasa da görülebilecek birkaç yeri olmasına rağmen, aşırı sıcak hava nedeniyle tur görevlisi de, kafiledeki insanlar da bu şehri gezmekten imtina ediyorlar.

Burası küçük bir yer, merak edenler ayrıntılı yazıyı yine bu sitede bulabilirler.

Geceleme, akşam yemeği İşkodra şehrindeki otelde. İlginç bir otelde kalıyoruz, otelde asansör yok, giriş 15-20 basamak merdivenli ancak otel görevlileri bavulları odalara kadar taşıyorlar, yaşlı insanlar, ama başka çare yok. Eskice bir otelde hani bir gece idare edelim diye düşünerek kalıyoruz.

 

1 Ağustos 2018 Çarşamba:

Bugünün en büyük özelliği: sabah Arnavutluk ve Karadağ, akşam üstü Hırvatistan yani bir günde 3 ülke görülüyor. Aynı zamanda sınır geçişleri var, çok aşırı yoğun bir gün, ama göreceğiniz güzel doğa yorgunluğu unutturuyor.

Sabah yine otelde kahvaltı ve ardından saat: 07.00 de hareket ediyoruz.

Arnavutluk sınır çıkışı-Karadağ (Montanegro) sınır girişi derken, bugün oldukça kalabalık, trafiği felç ama tam bir cennet köşesi yerler geziliyor. Adriyatik denizi kıyısında St Stefan adasının uzaktan görülmesi, Kotor şehrinin panoramik turu derken bu cennet köşesi güzellikteki ama oldukça kalabalık ve trafiği felç olan yerlerden çıkıyoruz ve Karadağ sınır çıkışı-Hırvatistan sınır girişi derken Dubrovnik şehrine varıyoruz. Buralar çok güzel, ama çok kalabalık, trafik yoğun, yollar dar ve virajlı, ayrıntılı bilgi isteyenler, yine bu sitede bulabilirler.

Ardından, geceleme Dubrovnik yakınlarındaki bir şehirde (Trebinje) otelde yapılıyor. Sanırım fiyat nedeniyle, Dubrovnik içinde konaklama yapılmıyor. Neyse, akşam yemeği ve geceleme otelde.

 

2 Ağustos 2018 Perşembe:

Trebinje şehrinde otelde kahvaltının ardından, yine saat 07.00 de otobüse biniyoruz ve Mostar şehrine doğru hareket ediyoruz. Bu arada yol üzerinde Poticel denen bir Osmanlı mimarisinin hakim olduğu köy gezisi var, boşa geçen zaman, hiçbir özelliği yok.

Ardından yine yol üzerinde Balagay tekkesi denen bir yer geziliyor. Burası: yine doğal bir su kaynağı (kayaların içindeki mağaradan çıkan su kaynağı) yanında bir tekke, aslında tekkenin içine girmedik, uzaktan görün yeter, su kaynağının çevresini gezin, kayaların içinden çıktığı yere kadar yürümek mümkün, tam bir doğal güzellik, burayı atlamayın gezin, sadece inişteki rampa, çıkışta biraz zorlayabilir, yani yürümekten kaçınanlar aşağıya inmesin.

Sonra yine otobüslere biniliyor ve Mostar şehrine ulaşılıyor. Şehir gayet güzel ama aşırı kalabalık, özellikle köprü muhteşem, önce köprünün alt kısmında köprünün görüldüğü yere gidin, sonra köprünün üstüne çıkın, köprüden atlayan gençler görülebilir, ama tam bir para cambazı olmuşlar, aşağıda kendilerini seyredenlerden kişi başı 1 Euro para topluyorlar, sonra köprünün üstüne çıkın, karşıya geçin, bir süre yürüyün, her taraf hediyelik eşya satan dükkanlarla dolu, aşırı kalabalık ama burası balkan gezisinin en ilgi çeken yeri, mutlaka görmelisiniz.

Mostar şehrine ait ayrıntılı gezi yazısı yine bu sitede bulabilirsiniz.

Bosna Hersek Mostar

 

Mostar şehrinden sonra yine otobüse biniyoruz ve Saraybosna şehrine gidiyoruz. Saraybosna şehrinde yerel rehberler geliyor. Çünkü: tur rehberiniz olsa da yörenin kuralları gereği yerel rehber almak zorundasınız.

Burada en çok ilgimi çeken, Saraybosna’nın savaş dönemindeki kötü hikayeleri ve birkaç yerde bulunan ve “Saraybosna’nın gülleri” denen, yerlerdeki kalıntılar.

Bunlar: Sırplar tarafından atılan havan mermilerinin yerlerdeki izleri. Geceleme ve akşam yemeği buradaki otelde, ilginç bir yer, fazla büyük değil, zaten yorgunluktan bitap düşeceksiniz.

 

3 Ağustos 2018 Cuma:

Saraybosna şehrindeki kahvaltının ardından, yine saat 07.00 de yolculuk başlıyor. Uzunca bir yolculuk ve sınır çıkış ve girişinden sonra Belgrat şehrine varıyoruz.

Öncelikle şehirde kale denen bölgede kısa bir yürüyüş yapılıyor, Tuna ve Sava nehrinin muhteşem manzarasına kapılan misafirler, yörenin ayrıntısını umursamıyorlar.

Şehir, oldukça büyük bir yer ama maalesef gezmek, şehri keşfetmek ne mümkün, oldukça kısa süreli serbest zamanlar (en fazla 2 saat) da ne yapılabilir, ana bölgelerde gezinmeye çalışıyorsunuz, sadece tur görevlisi tarafından bırakıldığınız yörede gezebiliyorsunuz.

Belgrad şehrindeki en ilginç aktivite, tekne gezintisi, Tuna ve Sava nehirleri üzerindeki bu gezinti gerçekten güzel, mutlaka katılın, müstakil gidenler için 8 ile 10 Euro arasındaki bu tekne gezintisine mutlaka katılmanızı öneririm.

Gece konaklama Belgrad şehrindeki otelde, ama otel şehir merkezine uzak olduğundan cansız bir gece geçiriliyor. Otelin bulunduğu yer, ılıca mevkii ama biz bir ılıca ortamı göremedik, sadece bolca Arap tatilci vardı.

 

4 Ağustos 2018 Cumartesi:

Belgrad şehrinde otelde kahvaltının ardından; Sırbistan sınırına ulaşıyoruz. Ancak burada yaklaşık 2.5 saat bekledikten sonra, Sırp sınır polisi, otobüse giriyor ve herkesin tek tek pasaportunu, resimlerini kontrol ederek alıyor, iniyor ve pasaportlardan çıkış onaylayarak geri dağıtıyor ve işimiz bitiyor.

Sonra Bulgaristan sınırına geliyoruz. Bulgaristan ülkesinde iki şehir görülecektir. Bunlar: Başkent Sofya ve Filibe şehirleridir. Bulgaristan sınırından ülkeye girdikten sonra, Sofya şehri yaklaşık 40 dakika. (55-60 km.)

Bu yol, gurbetçilerimizin ülkeye geliş ve gidiş yolu, bu yüzden oldukça kalabalık, trafik çok yoğun. Balkan turuna gideceklerin sakın yurt dışındaki vatandaşlarımızın yoğun gidiş ve dönüş tarihlerini tercih etmemeleri (Haziran, Temmuz, Ağustos ve bayram tatilleri gibi) önemle öneriyorum.

Yol üzerinde öğle yemeği için bir yerde (İ…. Restoran) mola verildi, tam bir Tır kamyon park yeri, ama sanırım buraya Tır şöförleri de girmez, bir Türk tarafından işletilen bu restoranda ne menü var, ne de yemekler üzerinde fiyatlar var, ne de yemekler lezzetlidir.

Kasaya geldiğinizde muhteşem rakamlarla karşılaşıyorsunuz, (bir çorba 3 Euro, gerisini siz düşünün), neden diye sorduğumuzda mazeret daha da ilginç “ülkeye dönen gurbetçiler için fiyatlar yüksekmiş” Yani kazıklamanın kibarcası.

Ayrıca, yine tur görevlisinin söylediğine göre, sahibi İzmir’de ikamet eden bu restorana Hırvat Cumhurbaşkanı geliyormuş, buraya girdiğiniz de böyle bir yorumun ne kadar gerçekçi olabileceğini gözlerinizle göreceksiniz, tam bir felaket.

Evet, özellikle bir Türk restoranında, gurbetçilere yönelik bu tür fahiş fiyatları kabul etmiyorum. Ayrıca: yine burada tuvalet paralı, eğer içeride bir şeyler yeyip fiş getirirsen tuvalet parasız, hem de saçmalığın ötesi, erkek tarafı ücretsiz bayan tarafı ücretli, saçmalık üst düzeyde.

Evet Sofya, sakin bir şehir, sokaklarda insanlar az, aşırı bir trafik kalabalığı yok, panoramik tur, birkaç yer görülüyor ve ardından otele geçiliyor. Banya camisi denen yerin yakınında bir süpermarkette uygun fiyatlar olduğunu duymuştum, büyük bir heves ve heyecanla oraya gidiyoruz, ve topluca bir hüsran.

Arkadaşlar, bu markette fiyatlar yani öyle aşırı ucuz değil ama nispeten uygun sayılabilir, bir şeyler alıp kasa sırasını giriyorsunuz. Sıranız geliyor, kasa görevlisi ne kredi kartı ne de Euro veya dolar almıyor, aldıklarınızı geri bırakıyor ve çıkıp gidiyorsunuz ve keşke tur görevlisi bunu bize söyleseydi diye hayıflanıyorsunuz.

Evet, önemli bir not ve hatırlatma, Bulgaristan şehirlerinde yani tüm Bulgaristan ülkesinde: Euro, dolar asla geçmiyor, ve hatta bazı yaşlılar örneğin tuvalet kapısında bekleyen yaşlılar Euro parasını bile tanıyorlar, Leva vermezseniz, tuvalete bile sokmuyorlar, alışveriş yerlerinin bazılarında kredi kartı geçiyor ama önce kredi kartı geçmiyor diye yalan söylüyorlar, yani buradan alışveriş yapmak istiyorsanız mutlaka para bozdurmalısınız, ama unutmayın cebinizde kalacak Leva’ların başka yerde geçerliliği yok. Çok ilginç, Avrupa Birliği üyesi bir ülkede Euro geçmemesi gerçekten ilginç,

Evet, akşam yemeği ve konaklama, tur boyunca gördüğümüz en güzel bir otelde yapıldı. Novotel denen bu otelin hemen yanında bir AVM var, saat 22.00 ye kadar açık, orada gezebilirsiniz. Otel oldukça lüks, gecelik fiyatının müstakil ziyaretçiler için 30 Euro civarında olduğunu öğrendim.

Sofya hakkında ayrıntılı gezi yazısını yine bu sitede bulabilirsiniz.

 

5 Ağustos 2018 Pazar:

Sabahın erken saatlerinde saat 07.00 gibi otelden çıkıyoruz. Çünkü, yolumuz uzun, sınır geçişleri zaman alabilir ve hatta İstanbul girişinde, bugün Pazar olduğu için yazlıkçıların dönüş kuyruğuna denk gelebiliriz, yani çıkıyoruz yola, sonumuz hayrola gibisinden bir umut.

Bu arada yol üzerinde Filibe denen bir şehir gezilecek ama günlerden Pazar sabahın erken saati, sokaklarda çöpçüler var, dükkanlar kapalı, kısa bir yürüyüş ve ardından yine otobüse biniyoruz.

Bulgar sınırına varmadan, Türkiye’deki bazı arkadaşlarımın önerileri vardı, fiyatların çok ucuz olması nedeniyle kaşar peyniri, konserve et yani kavurma alın diye, sayın rehberimizin söylediğine göre: sınıra varmadan yol kenarındaki “M……… yeri” olarak adlandırılan bu mekanda, bandrolsüz oldukça ucuz fiyata içki satılıyormuş ve Bulgar polisi buradan alışveriş yapılmasını uygun bulmuyormuş, giremedik, yorum yapamıyorum, bence siz deneyin, girin, ucuz ise neden değerlendirmeyelim.

Neyse: Bulgar sınırı çıkış ve Türkiye sınırı giriş, tabii burada en büyük özellik, kafile bol miktarda alış veriş yaptı, hatta birçok kişi içki satın aldı, ama malum ülkemize sınırdan içki sokmak için belli kurallar var, bu konuda yorum yapmak istemiyorum, elbette gümrük kurallarına uymak gerekir, gümrükte araçtan iniyoruz.

Gümrük polisine pasaport damgalatıyoruz, sonra yine yürüyerek “x ray” cihazından geçiyoruz, bazen polis, otobüsteki bavulları da cihazdan geçirtiyor. Yani, bu konuda ayrıntılı ve somut bilgi vermek istemiyorum, çünkü kesin olan bir şey yok, tamamen gerek gümrük polisi ve gerekse gümrük görevlisinin inisiyatifinde bir olay, isterse hiç bakmaz, isterse bakar, ve hatta tüm otobüsü “x ray” cihazına sokup arayabilir.

 

Sonuç:

Büyük bir merak, heves ve arzu ile çıkılan BALKAN TURU, kısa sürede 8 ülke göreceksiniz, ama gitmeden, tura başlamadan nelerle karşılaşacağımızı, neler göreceğinizi, sıkıntıların neler olacağını bilmenizde yarar var.

Ben bu tura katılan birisi olarak: size bazı önerilerde bulunurken, elbette bazı tenkitler de yapıyorum, ama benim için önemli olan okurlar yani sizlersiniz. Çünkü, siz okurlar, bu tur için, turun güzel geçmesi için, güzel hizmet almak için ilgili firmaya para ödüyorsunuz ve ödediğiniz paranın karşılığını almak en doğal hakkınız. Unutmayın, TENKİT VARSA, DEMEK Kİ EKSİK BİR ŞEYLER VAR.

1-Tur boyunca göreceğiniz yerlerle ilgili ayrıntılı gezi yazılarını, yine bu sitede bulabilirsiniz. Burada, tur hakkında genel bilgiler vermek istedim.

2-Tur boyunca, Ankara çıkış ve dönüş, yaklaşık 3500 km yol yapılıyor. Kazasız belasız bu kadar yolun bitirilmesi gerçekten kolay değil. Gerek şoförün dikkati ve gerekse vücudunuzun özellikle bacaklarınızın bu uzun yolculuklara dayanabilmesi, şişmemesi için hazır olmanız veya bu sıkıntılara hazır olmanız gerek.

Bu yüzden, özellikle uzun otobüs yolculukları için rahat kıyafetler ve rahat ayakkabılar giyin, otobüste terlik kullanın, gezintilerde güneş için şapka ve güneş gözlüklerinizi unutmayın. Yağmur için mutlaka şemsiye bulundurun. Sivrisinekler için yanınıza mutlaka sivrisinek kovucu sprey ve sivrisinek ısırıkları için uygun krem bulundurun.

3-Her ülkeye geçişte sınırlarda bir çıkış-bir giriş için bazen yarım saat bazen 2 ve hatta 3 saat beklemek gerekebiliyor. Bu sınır geçişleri tam bir ızdırab, her seferinde bir aksilik çıkar mı acaba diye düşünmemek elde değil, yani her geçiş gerek zaman ve gerekse psikolojik olarak tam bir sıkıntı, önünüzde 1-2 otobüs varsa, bekleyeceğiniz zaman, bazen saatlerce sürüyor.

Sinirlere hakim olmak şart. Bazı gümrüklerde, tur görevlisi pasaportları topluyor ve götürüp topluca damgalıyor, bazı gümrüklerde ise, polis, otobüs içine giriyor, tek tek pasaportları topluyor ve kendisi gidip damgalayıp getiriyor. Bazı gümrüklerde ise, özellikle ülkemizin gümrük giriş ve çıkışında, ellerimizde pasaportlar otobüsten inip, gümrük polisi önünden ve çıkışta “x ray” cihazından tek tek geçiyoruz.

4-Sabah çok erken saatlerde kalkacaksınız, yollara düşeceksiniz ve bazen saatlerce otobüs içinde kalacaksınız, yani yan koltuk boşsa biraz rahat edebilirsiniz, ancak dolu olduğunda yorgunluk, uykusuzluk kesin, bunun yanında program yoğun olduğundan hızlı ve uzun yürüyüşlere ve özellikle sıcak veya yağmurlu havada uzun ama sıkıntılı yürüyüşlere hazırlıklı olun.

Tüm bunlar büyükler için zor ancak özellikle geziye çocuklarıyla katılmayı düşünenlerin iyice düşünmesini öneririm, uzun yolculuklar çocukların sıkılmasına sebep oluyor.

5-Balkanlarda meşhur köfte menüsünün ismi “Kebap” olarak geçiyor, bizim İnegöl köfteye benzer bir köfteleri var, lezzetli, porsiyon oldukça büyük, bence deneyin. Yanında bir adet közlenmiş acı biber ve doğranmış soğan getiriyorlar. Yine bir tür “Boşnak köftesi” denen oldukça büyük boyutlu, hamburger köftesi benzer bir köfte var.

Bu pek lezzetli sayılmaz. Tatlı derseniz, burada triliçe ve sütlaç meşhur ama sadece bir yerde yediğim tiriliçe güzeldi, o da bir benzin istasyonu, birkaç yerde yediğim sütlaç rezaletti, yani bir yer öneremeyeceğim, Ama balkan gezisinde tek bir önerim, yolda kuzu çevirme yapılan bir yer var, oraya mutlaka girin ve kuzu çevirme yemelisiniz, muhteşem bir lezzet, uygun fiyat (300 gram hiç kemiksiz kuzu eti, 11 Euro) mutlaka deneyin.

Bu arada, kalacağınız otellerde, kahvaltı düzeni hakkında bilgi vermek istiyorum. Kahvaltıda, genellikle: beyaz peynir, kaşar peyniri, domates, salatalık, haşlanmış yumurta, zeytin bulmak mümkün. Sosis, jambon, salam gibi ürünlerin domuz eti olma olasılığı yüksektir.

6-Özellikle öğle yemeklerinde ve diğer mola zamanlarında, kafileler saçma sapan yerlere (öğle yemeği için tır parkındaki bir rezil ve hijyen olmayan restoranlara veya fiyatların uçuk yani yüksek olduğu yerlere) sokuluyor. Bu yüzden, kesinlikle ve kesinlikle, bir restoran veya kafeterya da, fiyatı görmeden, menü görmeden sakın bir şeyler almayın ve yemeyin, aksi halde kasaya ulaştığınızda, aşırı ve uçuk hesaplar ödemek zorunda kalırsınız. Gerek fiyatlar ve gerekse hijyen yani temizlik tam bir felaket.

7-Her gece ayrı bir otel, sabah bavulu topla, gece tekrar aç, bayağı yorucu olduğu kesin, ayrıca otellerin her biri farklı, bazıları oldukça eski, odalar küçük, özellikle bazılarında asansör olmaması felaket, merdivenli oteller var, otelin resepsiyonuna ulaşmak için 15-20 basamak merdiven çıkmanız gerekiyor, kendiniz çıkarsınız da ya bavullar? Sadece bir otelde, görevli oldukça yaşlı kişiler bavulları oda kapısına kadar taşıdı, bir otelde de kendimiz taşıdık, zordu.

8-Tur görevlisi, yani rehber çok önemli. O kadar çok yerler gezeceksiniz ki, belki bir çoğu hatırınızda kalmayacak ama bunun en büyük sebebi, rehberinizi gerekli donanıma sahip olup olmamasıdır. İyi bir rehber gezip gördüğümüz yerler hakkında size gayet güzel bilgiler verir ve siz oraları asla unutmazsınız, ama üstün körü verilecek bilgiler, bir tarih dersi niteliğindeki bilgiler insanların konsantrasyonunu sağlayamıyor ve anlatılanlar hatırda kalmıyor.

Örnek: “Burası Banya camisi” deniyor, bu kadar. Öte yandan: bu cami ne zaman yapılmış, kim yaptırmış, mimari ve diğer özellikleri nelerdir, yok. Birçok yerde alınan yerel rehberler ise, tam bir şenlik, hani derler ya, figüran, birçoğu zayıf, hatta bizim rehberimizin anlatmasını ısrarla rica ediyorlar. Halbuki kendi yaşadıkları yerler geziliyor.

9-Balkanlar turunun en fedakar insanları şöförleri, inanın saatlerce araç kullanıyorlar ve inanın defalarda kaza riski yaşanıyor. Bu yüzden: mutlaka iki sürücülü turları tercih ediniz, yoksa bir sürücü gerçekten zor.

10-Sonuç: hani klasik bir soru vardır “Tekrar gider misin?” Ben bu soruya net bir yanıt verebilirim. “Hayır” Gerçekten zor bir yolculuk, görülen yerlerin çok küçük bir kısmı, özellikle Adriyatik denizi kıyıları ve Ohrid gölü oldukça güzel ve ilginç, ancak program o kadar yoğun ki, birçok yerde yeterli zaman yok, koşturmak, kısa süreli geziler ve hatta bazen çok uzaktan panoramik manzarayı izlemek zorunda kalacaksınız.

 

Yunanistan Didimotixo-Dimetoka

Yunanistan Didimotixo-Dimetoka

Trakya bölgesinde bir kasabadır. Ülkemiz Sınırlarına uzaklığı, yalnızca 12 km. dir. Uzunköprü ilçemizin, yaklaşık 20 km. kuzeyindedir. Edirne ili: 50 km. Atina ise, 948 km. Selanik: 437 km. uzaklıktadır. Dedeağaç iline ise, 90 km. uzaklıktadır. İlçenin isminin kelime anlamı “ikiz hisar” ve ya  ikiz duvardır.

Ülkemiz sınırlarına, 5 km. uzaklıkta ve Edirne ilimizin sanki uzak bir mahallesi gibidir. Kasabanın içinden: “Kızıl Deli Çay” geçmektedir. Zaten, ilçenin en büyük sıkıntısı, Meriç Nehrinin taşkınlarıdır. Son olarak: 2 Mart 2005 tarihinde, birkaç gün süren sel, bölgeyi etkilemiştir. Ancak: mağazalar ve evler, son 50 yıllık sürecin en etkin sel baskınından, çok fazla etkilenmişlerdir.

İlçe merkezinde, 9 bin kişi yaşamaktadır. Bölgenin hemen yakınında “Didia” ormanı bulunuyor. Batı bölümündeki arazi: çok dağlık ve ormanlıktır.

Buranın diğer öne çıkan özelliği:

Osmanlı Bektaşilerinin en önemli merkezi olan Kızıl Deli Sultan Bektaşi Tekkesinin burada bulunmasıdır. Kızıl Deli Sultan yani Seyyid Ali Sultan hakkında anlatılan bir rivayetten söz etmek istiyorum:” Süleyman Paşa: Rumeli’nin fethine çıkacağı zaman, ordusuna katılmak isteyen Seyyid Ali Sultanı; çok genç olduğu bahisle kabul etmez. Ancak; Seyyid Ali Sultan, ordunun peşini bırakmaz, geriden orduyu takip ederek ilerler.

Ordu: Çanakkale Boğazına geldiğinde, Rumeli’ye geçecekleri yerde mola verirler ve bir gecenin sabahında, Seyyid Ali Sultan uyandığında, bütün ordunun sallar üzerinden ilerleyerek, boğazın karşısına geçtiğini görür ve kendisi, boğazın diğer yanında kalır. Bunun üzerine: Seyyid Ali Sultan; denize doğru koşmaya başlar ve sanki karada koşar gibi, denizin üstünde koşarak, boğazın karşı kıyısına geçer.” Evet, yani sonuçta pek bilimsel yanı yok ama bu bir inanç meselesi.

Seyyid Ali Sultan’ın tekkesi: İlçe merkezinin 4-5 km. uzağındaki Ruşenler köyündedir. Zaten, bölgedeki ilk Türk yerleşim yerleri, bu köy civarıdır. Tekkede: mescit, mezarlık, misafirhane, türbe, aşevi, çeşme bulunmaktadır. Günümüzde: Hıdırellez sonrası, yani 6 Mayıs sonrasında: birçok yerden gelen misafirler, burada uzun yıllara dayalı gelenekleri sürdürmektedirler.

TARİHÇE

Şehir: MÖ.204 yılında, Romalılar zamanında, Roma İmparatoru Trajan tarafından; kenti çevreleyen iki tepe arasında kurulmuş ve eşinin ismi olan “Plotina” ismi verilmiştir. ( 1980’li yıllarda, kentin kurucusu olan imparator Trajan’ın som altından bir büstü, arkeolojik araştırmalar sırasında bulunmuş ve günümüzde Gümülcine Müzesinde sergilenmektedir.)

Ancak, özellikle Bizans döneminin sonlarında önem kazanmıştır. İmparator VI. Yannis Kantakuzenos: 1341 yılında  burada imparator ilan edilmiş ve iç savaş sonunda başarılı olması üzerine, 1346 yılında yine burada taç giymiştir.

Burası: 1362 yılında, Sultan I. Murat tarafından ele geçirilmiş ve Edirne şehrindeki saray inşa edilene kadar, 5 yıl kadar bir süre, Osmanlı devletinin merkezi olarak kullanılmıştır. Ancak, burası savaş yapılarak ele geçirilmemiştir. Çünkü: o dönemdeki Bizans imparatoru, kızını Orhan Gazi’ye vermiş ve çeyiz olarak da burayı Osmanlıya bırakmıştır.

Zaman içinde:

Yıldırım Beyazıt, burada doğmuştur. Edirne’deki saray tamamlandıktan sonra ise, Edirne’ye bağlı bir kaza olmuştur. Ama en büyük özelliği, çevresinin avcılığa uygun olması ve ava meraklı Osmanlı Sultanlarının, bu nedenle sık sık buraya gelmesidir.

Takip eden dönemlerde ise, bu şehir: özellikle Yavuz Sultan Selim ve Kanuni dönemlerinde, bir sürgün yeri olarak kullanılmıştır. Hatta: Yavuz Sultan Selim başa geçtiğinde, babası II. Beyazıt’ı, sürgün anlamında, eski taht merkezidir diye buraya göndermiştir.

Yıldırım Beyazıt oğlu Musa Çelebi de, burada oturmuştur. Sultan Süleyman döneminde de, buraya gönderilen, üst düzey yönetici sürgünler bulunmaktadır.

1912 Balkan Savaşları sırasında, Dimetoka, Bulgarlar tarafından işgal edilir. 1913 yılında ise, Osmanlılara geri verilir. Ancak, I. Dünya Savaşı sonunda, henüz savaş bitmeden, Dimetoka bölgesi, Almanya-Avusturya-Osmanlı imparatorluğundan oluşan ittifaka girmesi için, Bulgarlara rüşvet olarak verildi ve Bulgarlar ittifaka katıldılar.

1919 yılında ise, Neuily anlaşması ile, burası, Bulgarlar tarafından Yunanlılara terk edilir. Savaş sonrasında: Dimetoka bölgesinde, bir çok Osmanlı yapısından, yalnızca Çelebi Sultan Mehmet camisi ve Doğan Bey camisi ayakta kalır.

Özellikle: yaz aylarında, ilçenin meydanı çok hareketlidir. Çünkü: burada, birçok kafe bulunmaktadır ve gençler, bu kafelerde otururlar. Hatta: normal bir gün içinde bile, ortalıkta dolaşırken güzel kıyafetler ve makyaj yaptıklarını görünce şaşıracaksınız.

İlçede, az sayıda otel var.

NE SATIN ALINIR

Dimetoka bölgesine yolunuz düşerse: buradan kırmızı bardak, kase veya ibrikler satın alabilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

Yunanistan Didimotixo-Dimetoka

DİMETOKA KALESİ

İlçenin en dikkat çekici bölgesidir. Evliya Çelebinin yazıtlarında: kalenin ilk olarak: Dimo isimli bir Rum kral ve oğlu Doka tarafından yapıldığını ve bu yüzden adının: “Dimodoko” olduğu söylenir. 1359 yılında, Yıldırım Beyazıt döneminde, Hacı İlbey, kaleyi kuşatır. Dimo isimli kral avda iken esir edilir. Doko isimli oğlu ise, teslim olur ve kale ele geçirilir.

Günümüzde, Kızıl-Deli çayının bulunduğu yerde, bölgeye hakim bir tepe üzerinde, kalenin kalıntıları, harabesi görülebiliyor. Kaleye çıktığınızda, dümdüz bir ovada, nasıl bu kadar büyük bir kaya kütlesinin bulunduğuna şaşıracaksınız.

Zaten, eski Dimetoka yerleşimi de, bu kaya kütlesinin üstü ve yamaçlarında kurulmuştur. Buranın uzun süre Osmanlılar tarafından tutulmasının en büyük nedeni de, bu muhteşem ve ele geçirilemez kalenin bulunduğu söyleniyor.

Evliya Çelebi, yazıtlarında kale hakkında: kalenin gayet sağlam olduğu ve en yüksek kısmında ise Padişah Sarayı ile 2 kule (iç kalede Kız kulesi ve Cephane kulesi) bulunduğunu yazar. Ayrıca: o dönemde, Yıldırım Beyazıt Han Camisi başta olmak üzere, bölgede 11 mescit bulunduğunu da belirtir.

Eski kaleye çıkmaya niyetlenirseniz: yol boyunca eski sokaklar, cumbalı ahşap evler ve camiler arasından geçersiniz. Bu durum, uzun yıllar, Osmanlı egemenliğinde kalmış olmanın etkisini, ziyaretçilere hemen hissettirir. Buradaki 2 camiden, biri halen ibadete açıktır. Diğer cami ise, gayet muhteşem bir görünümdedir.

Ancak, bu cami, ibadete açık değildir. Minaresinin bir kısmı çökmüş, hatta tavanı da çökmüş ve sonradan bir şekilde kapatılmıştır. Kaleye, dış kapıdan girerken: duvarlardan birinde, mermer üzerinde, süslü yazılar görülüyor. Yukarı kalede, görülmeye değer bir de padişah sarayı kalıntıları bulunmaktadır. Sarayın küçük köşkleri, odaları ve sofaları bulunuyor.

Yunanistan Didimotixo-Dimetoka Çelebi Sultan Mehmet Camisi

ÇELEBİ SULTAN MEHMET CAMİSİ

Dimetoka Beyazıt Camisi de denilmektedir. Çelebi Sultan Mehmet tarafından, 1420 yılında, mimar İvaz Paşaya yaptırılmıştır. İvaz Paşa: aynı zamanda Bursa’daki Yeşil Cami ve Yeşil Türbenin de mimarıdır. Cami: 11 metre yüksekliktedir. Duvarlarının kalındığı: 2 metredir. Balkanlar bölgesinin, en büyük camisi olarak öne çıkmaktadır.

Ancak, caminin yapılması sırasında Çelebi Sultan Mehmet vefat eder ve bu yüzden cami kubbeli değil, çatılı yapılmıştır. Bu şekilde yapılmasının bir nedeni daha var. Cami inşaatı bitmiş, tam kubbeye sıra gelmiştir. Ancak; bu sırada, Anadolu’da Timur istilası görülür.

Bunun üzerine: kubbeyi istedikleri gibi tamamlayamazlar ve acele ile: ahşap-kurşun karışımı bir çatı yaparlar ve savaşa katılırlar. Ancak: bu meşe ağacı ve kurşunla kaplı çatı: 1996 yılında sökülür. Günümüzde, çatı olarak sentetik bir madde konulmuştur.

Çünkü: kurşunlar, rutubet nedeniyle meşe tahtaları çürütmüş ve tahtalar, ağaç kurtları tarafından yenilerek yok olmaya yüz tutmuştur. Caminin yeni yapılacak çatısının: meşe kullanılarak yapılması, kurşun yerine ise, lityum kullanılması düşünülmektedir.

Yunanistan Didimotixo-Dimetoka
Yunanistan Didimotixo-Dimetoka

Yapı: ahenkli bir yapı sunmaktadır. Özellikle: taç kapısı görülmeye değerdir. Yapımında, büyük kesme taşlar kullanılmıştır. Bu caminin diğer en büyük bir özelliği de: başka hiçbir camide bulunmayan ve duvarlara işlenmiş manzara resimlerinin bulunmasıdır. Bu manzara resimlere: caminin duvarlarında taşa işlenmiştir. Gökyüzü ve cennet tasvirleri, daha sonra üzerleri kapatılmış ama, şimdi tekrar ortaya çıkarılmıştır. Renklerin canlılığı ve güzelliği, göz alıcıdır.

Günümüzde: caminin uzun süredir, bölgenin bir deposu olarak kullanıldığı görünüyor. Ayrıca: dış görünüşü de bakımsızlık nedeniyle kötü haldedir. Minaresi: 22  metre uzunluğundadır ve uç kısmı bulunmamaktadır. 1970 yılında meydana gelen deprem sırasında minarenin üst kısmının yıkıldığı söylenmektedir. Ancak, diğer bir söylenti de, Bulgar işgali sırasında, Bulgarlar tarafından yıkıldığıdır.

Yunanistan Didimotixo-Dimetoka Panagia Eleftherotria Katedral

PANAGİA ELEFTHEROTRİA – KATEDRAL

Kasabanın meydanında, Yunanistan ülkesinin en yüksek katedrali bulunuyor. Niye yüksek? Türkiye’den de görülebilsin diye, bu kadar yüksek yapmışlar. Oysa, bizim ülkemiz, bu katedralden, yalnızca birkaç adım ötede. Katedral yapısının hemen önünde ise: burnu ülkemize dönük şekilde yerleştirilmiş bir savaş uçağı bulunuyor. Sanırım tüm bunlar: yıllardır, ülkemizin hemen dibinde yaşayan Yunanlıların, ülkü yönetimi tarafından moralman güçlü tutulması amacıyla yapılmış hamlelerdir. Elbette, bunun karşılığı var, ülkemizde, özellikle Trakya bölgemizdeki birçok askeri birliğin girişindeki toplar, her ne kadar süs olarak konulmuş olsa da, namluları Yunanistan’ı göstermektedir.

SESSİZ HAMAM

Burası: ilginç bir yer. Avrupa’nın en eski hamam yapısı olarak önem kazanıyor. Yapının içinde; sesin gayet net olarak iletildiği, küçük borucuklar var. Bunların, diğer yandan, ses için değil, hamamın içindeki nemin dışarı atılması için yapıldığı da söyleniyor. Ama, gerçek olan şu ki: “  yapı içinde, en kısık sesle olan konuşmalar bile, uzaktan duyulabiliyor.” Günümüzde halen kullanılmaktadır.