İstanbul Akaretler

akaretler-1
İstanbul Akaretler

Beşiktaş’tan Maçka’ya giderken Akaretlerden geçilir. Daha doğrusu: Akaretler: İstanbul şehrinde modanın kalbinin attığı Nişantaşı’ndan cazibeli Beşiktaş merkezine doğru inen yokuşta konumlanmıştır. Parke taşlı yokuş aslında çok dik değildir.

Ama yine de İstanbullu sürücüler, 1955-1965 yılları arasında Akaretler yokuşunu: “Kargadan başka kuş, Akaretlerden başka yokuş” tanımam şeklinde tanımlamışlardır. Çünkü gerek trafiğin yoğun olması ve gerekse yolun kayması, böyle bir yorumu gündeme getirmiştir.

Akaretler: bir diğer deyişle “Sıra evler”: 1870’lerde Dolmabahçe Sarayını da inşa eden ünlü mimar Sarkis Balyan tarafından, Dolmabahçe Sarayının yapımında çalışan işçiler için yapılmış evlerden oluşmaktadır. Evler daha sonra: Sarayın muhafızları ve ağaları tarafından ikamet edilen yerler olmuştur.

Türkiye’nin ilk toplu konut projesidir. Ancak bu konutların asıl yapılma amacı şudur: Sultan Abdülaziz: yörede 10-15 yılda bir çıkan yangınlardan korunmak için, Dolmabahçe sarayının çevresini yüksek duvarlarla çevirttirir.

Hatta: Sarı evlerin de, yine yangınlara set çekmek için yaptırıldığı söylenir. Sultan: Aziziye caminin yapımına katkıda bulunması için, lojmanlardan arta kalan kısmı da kiraya verdirir. Zaten yörenin ismi yani “Akaretler”: kira getiren anlamında kullanılmaktadır.

Sarayla aynı dönemde inşa edilmesine karşın, burası, daha sade bir üslup taşır. Dolmabahçe Sarayının aksine, cephelerinde Barok tarzı yerine, ampir çizgiler tercih edilmiştir.

Burada, her biri 450 metre kare olan 138 konut vardır.

Müstakil olarak kiralanan binaların kiracıları, genellikle, İstanbul’da yaşayan yabancılar olmuştur.

Kompleksin mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne aittir. Buralar: bir dönem, semt postanesi, polis karakolu, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü, İsmet İnönü İlkokulu, burada hizmet vermiştir.

akaretler-0
İstanbul Akaretler

Türkiye’nin ilk akıl ve ruh hastanesi de, Gündüz Hastanesi adı ile burada açılmıştır. 1995 yılında yap-işlet-devret modeliyle, özel bir firmaya kiralanmıştır.

Proje kapsamında: ofis, apart daire, otel, mağazalar ve otopark kompleksi yapılması planlanmıştır.

Otel olarak düzenlenen bölümde (otelin kral dairesinde) bir zamanlar Osmanlı saray ressamı İtalyan sanatçı Fausto Zonarro da kalmıştır. Sanatçı resimlerini Sıra evlerde bulunan atölyesinde yapmış olup, eserleri günümüzde Pera Müzesi ve Dolmabahçe Sarayında görülmektedir.

ataturk-muzesi-1
İstanbul Akaretler

Yine otel olarak düzenlenen bölümde: 1914-1918 yılları arasında, Atatürk, annesi ve kız kardeşi Makbule hanım yaşamışlardır. Çünkü Balkan Savaşında, Selanik şehri Bulgarlar tarafından işgal edilince, Mustafa Kemal ve ailesi, İstanbul’a göç ederler.

Beşiktaş, Vişnezade mahallesi, Spor caddesi üzerindeki 76 numaralı ev, Atatürk’ün İstanbul’da kiraladığı ilk evdir. Atatürk, Balkan ve I. Dünya savaşı sırasında cephededir ve cephelerden ayrılıp İstanbul’a geldiğinde, ailesiyle birlikte bu evde kalır.

Hatta: Mustafa Kemal, dil bilimci Ferdinand Saussure ile burada tanışır ve ileride hayata geçireceği Dil Tarih Kurumu fikirlerini burada oluşturur.

Evet gelelim günümüze: bir zamanlar Atatürk ve ailesinin ve Atatürk’ün manevi oğlu olan Abdürrahim Tuncak’ın yaşadığı bu ev, müze olarak kullanılmaktadır. Ancak; 36.Nolu, üç katlı ve  yüksek tavanlı müzede, eşya bulunmuyor, sadece belgelerle ve büyük boy fotoğraflarla dönem anlatılıyor.

2011 yılından bu yana, müze olarak hizmet veren burayı ziyaret edebilirsiniz.

Projenin ilk etabı, 1998 yılında bitirilmiş olup dış cepheler, orijinallerine sadık kalınarak sağlamlaştırıldı. İç mekanlar ise, taşıyıcı sistem bozulmaksızın, fonksiyonuna uygun olarak yeniden düzenlenmiştir. 2008 yılına gelindiğinde ise, evlerin onarımları bitmiş ve Akaretler Sıra evlerin açılışı yapılmıştır.

Burada, günümüzde farklı büyüklükte 56 rezidans, toplam 11 bin metre kare 34 mağaza, 6 kafeterya-restoran ve ünlü otel zincirlerinden biri bulunmaktadır. Burayı ziyaret ederseniz, özellikle mimari ve akşam ışıklandırmasının güzelliği mutlaka ilginizi çekecektir.

sairler-parki-1
İstanbul Akaretler Şairler Parkı
sairler-parki-2
İstanbul Akaretler Şairler Parkı

 

Şairler Parkı

Akaretler yokuşundan çıkarken hemen sağ kanatta bulunan bu park alanında: birçok edebiyatçının heykeli bulunuyor. Vişnezade Parkının bir bölümü “Şairler Sofası” olarak düzenlenmiştir.

Mimari tasarımı Erhan İşözen tarafından yapılan bu çalışmada 19 ve 20 yüzyıllarda Beşiktaş ve çevresinde yaşayan şairlerin heykelleri bulunmaktadır.

Ancak, parkın hemen girişinde, Beşiktaş Futbol Takımının efsanevi Başkanı Süleyman Seba’nın heykeli bulunuyor. Yani, burası heykel bakımından İstanbul’un en zengin parkıdır.

Maç günleri dışında oldukça sakin bir parktır. Özellikle bankta oturan Neyzen Tevfik heykeli ilgi çeker.

Valideçeşme

Yokuşun üzerindeki bu çeşme: ilk olarak Osmanlı döneminde yapılmış olmakla birlikte günümüzde görülen çeşme özellikle bembeyaz mermerleriyle göze çarpmaktadır. Bulunduğu semte de adını veren çeşme, 1980’li yıllarda bir bombalı saldırıda harap olmuş ve sonradan yeniden yapılmıştır.

1980’lerin ortalarında: biraz ileride Irak konsolosluğu varmış (günümüzde yok) ve bomba buraya konmak üzere hazırlanmış, ancak bombayı atacak olanlar konsolosluk yerine, kaçarken bombayı çeşmenin yalağına atmışlar ve bomba burada patlamıştır.

antik-palas-0
İstanbul Akaretler Antik Palas

 

Antik Palas

Yokuşun bitiş yerinde, Süleyman Seba Caddesi başında, Valide Çeşme’den sonraki sokakta Antik Palas bulunuyor. Heybetli konak: beyaz pervazları ve sarı rengiyle dikkat çekiyor. Eşref Paşa Konağı olarak da bilinen yapı: II. Derece tarihi eser olarak koruma altındadır.

Ancak bu tarihi konak: yanarak yok olmuş ve 1994 yılında yeniden restore edilmiştir. 3000 metre karelik alanı kapsayan yapı: beş katlıdır ve her kata ayrı isim verilmiştir.

Giriş katı “Sultan Salonu” ve onun altı “Sarı Salon” dur. Girişin simetrisinde bir kafe bulunuyor. Sarı Salonda: sergilenen mobilyalarla İngiliz yaşam tarzı canlandırılıyor. Üst kat Hünkar Salonunda: 300 kişilik müzayede bölümü vardır.

Burası: müzayedeler yanında seminerler, antika eşyaların teşhiri ve özel davetlere ev sahipliği yapmaktadır. Antik A.Ş. tarafından düzenlenen müzayedeler ise, çok ilgi görüyor. Yani, burası antika tutkunları için vazgeçilmez bir yerdir.

ihlamur-kasri-1
İstanbul Akaretler Ihlamur Kasrı

IHLAMUR KASRI

1703-1730 yılları arasında, Sultan II. Ahmet döneminde burası: içinde havuzlu ıhlamur yeri, muhabbet bahçeleri ve Hacı Hüseyin bağı bölümlerinden oluşan bir has bahçeye dönüştürülmüştür.

Buraya “Hacı Hüseyin” isminin verilmesini sebebi: Ihlamur vadisinin, 18 yüzyılda, Tersane Eminlerinden Hacı Hüseyin Ağa denen bir kişiye ait olmasından kaynaklanmaktadır.

Daha sonra ise, Sultan I. Abdülhamit ve Sultan III. Selim dönemlerinde çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. 1856 yılına gelindiğinde ise, Sultan Abdülmecit tarafından, mimar Nigogos Balyan’a burada bir bağ evi yaptırılmıştır.

Sultan Abdülmecit, bu bağ evini sık sık ziyaret eder ve burada dinlenirmiş. Ayrıca, yine bir söylentiye göre, Sultan Abdülmecit, ünlü Fransız şairi Lamantin ile burada görüşürmüş.

Bu sade ve küçük kasrın yerine, 1849-1855 yıllara arasında günümüzde görülen iki yapı yapılmıştır. Her iki yapıya da “Ihlamur Kasrı” ve bazen “Nüzhetiye” olarak isimlendirilmiştir.

ihlamur-kasri-2
İstanbul Akaretler Ihlamur Kasrı Merasim Köşkü
ihlamur-kasri-3
İstanbul Akaretler Ihlamur Kasrı Merasim Köşkü
ihlamur-kasri-4
İstanbul Akaretler Ihlamur Kasrı Merasim Köşkü
ihlamur-kasri-5
İstanbul Akaretler Ihlamur Kasrı Merasim Köşkü

 

Merasim köşkü-Ihlamur kasrı

Burası: törenler için düşünülmüş ve kullanılmıştır. Köşkün ön cephesindeki merdiveninde, barok çizgiler kullanılmıştır. Merdivendeki: kabartmalar, motifler, kalem işi bezemelerle yapılmış süslemeler büyük beğeni kazanmaktadır.

Yapı: tek katlıdır, dikdörtgen planlıdır ve kesme taştan yapılmıştır. Yapının içinde: giriş salonu ve her iyi yanında bulunan birer oda vardır.

Yapının iç süslemelerinde, Osmanlı sanatının 19 yüzyılda tercih edilen Batılı dekorasyon anlayışına uygun süslemeler yapılmıştır. Ayrıca Avrupa’nın çeşitli üsluplardaki mobilyaları ve döşeme ögeleriyle, belirli bir bütünlük sağlanmıştır.

Ihlamur kasrı: tarihi süreçte, bir kısım horoz ve koç dövüşleri ve güreş müsabakalarına ev sahipliği yapmış ve özellikle Sultan V Mehmet Reşat döneminde, 1910 yılında İstanbul’u ziyaret eden Bulgar ve Sırp kralları burada ağırlanmıştır.

Maiyet kasrı

Merasim köşkünün biraz ilerisinde ve Merasim köşküne nazaran daha küçük bir yapıdır. Burası Sultanın maiyeti ve haremi için kullanılmıştır. Buranın iç ve dış süslemeleri, daha yalındır yani sadedir. İki katlı olan yapıda: giriş bölümünde, iki kollu bir merdiven vardır.

Girişten sonra hol ve köşelerde dört oda bulunur. Odalarda duvarlar farklı renklerde ve mermer görünümü veren şutuk işçiliğiyle kaplanmıştır.

ihlamur-kasri-bahce-1
İstanbul Akaretler Ihlamur Kasrı Bahçe

Bahçe

Kasır içinde çok güzel bir bahçe bulunuyor. Bahçenin içinde, Maiyet köşkünün hemen arkasında, havuz kıyısında bir yazlık kafeterya vardır. Merasim köşkünün önünde ise bir süs havuzu bulunuyor.

Bahçede, çok miktarda çeşme bulunmasına rağmen, bunların birçoğunun suyu akmıyor ve tahrip olmuştur. Sağlam olan bir iki tanesinin ise suyu içiliyor.

Kasır günümüzde TBMM bağlanarak müze saray olarak kullanılmakta ve gezilebilmektedir. Merasim köşkü: müze saray olarak ziyarete açıktır. Maiyet köşkü ise, kışlık kafeterya olarak düzenlenmiştir.

milli-emlak-dukkanlari-1
İstanbul Akaretler Milli Emlak Dükkanları

Milli Emlak Dükkanları

Şair Nedim Caddesindedir. Mimar Vedat Tek tarafından 1914-1916 yılları arasında tasarlanmış bu yapılar ilgi çekmektedir. Küçük bir arsayı değerlendirmek için yapılmıştır. Alt katta üç dükkan ve üst katta tek bir mekan vardır. 1990’larda yapılan restorasyon sonucunda, alt ve üst katlar, birlikte kullanılır hale getirilmiştir.

ertugrul-tekke-camisi-1
İstanbul Akaretler Şeyh Zafir Külliyesi-Ertuğrul Tekkesi

Şeyh Zafir Külliyesi-Ertuğrul Tekkesi

Barbaros Bulvarından yukarı doğru çıkarken, bir otelin önünde bir külliyeye rastlanıyor.

Külliye, ilk olarak (mimarı belli değildir) bir derviş gurubunun lideri ve Sultan II. Abdülhamit’in ruhani danışmanı Şeyh Muhammed Zafir Efendi için 1887 yılında yaptırılmıştır. Libyalı Şeyh Zafir: 1870’lerde İstanbul’a gelmiş, Sultan Abdülhamit’in hürmet ve muhabbetini kazanmış ve 1902 yılında yine İstanbul’da vefat etmiştir.

Tekke: Sultan II. Abdülhamit’in Domaniç yöresi Türkmenlerinden oluşturduğu Ertuğrul Alayının ibadetine tahsis edilmiştir. Cami, harem ve misafirhane binaları, 1886 yılında tamamlanmıştır. Şeyh Muhammed Zafir Efendi, vefatından (1903) sonra buradaki türbe içine defnedilmiş, yine aynı tarihte külliyeye kitaplık ve çeşme eklenmiştir.

1904 yılında eklenen türbe, çeşme ve külliyenin mimarı Osmanlı devletinin baş mimarı Raimondo d’Aronco’dur. Udine Müzesi arşivindeki taslak ve çizimler, ünlü mimarın bu konu üzerinde yoğun çalışma ve denemeler yaptığını belgelemektedir.

Sonuçta: mimarlık tarihi literatüründe, tarihi ortamın değerlerini de içeren “art nouveau/secession” mimarlığının yetkin bir örneği ortaya çıkmıştır.

Caminin taştan minaresi: 1905 yılından önce eklenmiştir. Binanın mimari türünde Batı üslubu egemendir. Sultan II. Abdülhamit, o dönemde binanın inşaatına nezaret etmesi için Gazi Osman Paşayı görevlendirmiştir.

Kadınlar mahfilinin kafesleri, bizzat Sultan II. Abdülhamit tarafından hazırlanmıştır. Türbenin kulelerinin tepesinde, bir gül figürü bulunmaktadır, buna dikkat ediniz. Bu gül figürü, klasik Osmanlı mimarisinde görülmez.

Cami: iki katlı ve dikdörtgen planlıdır. Kare kesitli ahşap sütunlar, üst kat mahfilini taşır.

Tekke: daha çok eğitim amaçlı kullanılmıştır. Her yıl buraya gelen dervişler, bir yıl boyunca eğitim alırlarmış. Yani: İslam aleminin çeşitli yörelerinden, Osmanlı başkentine gelen tarikat şeyhleri, ulema ve resmi işler için payitahtta kalan Arap kabile reisleri burada ağırlanırdı.

Hatta: Sultan Abdülhamit’in asıl amacının: Panislamizm politikası ve Şeyh Zafir Efendinin, Kuzey Afrika’daki yaygın nüfusunun kullanılmasıdır.

Buna benzer olarak: Sultan II. Mahmut, Orta Asya’dan hac amacıyla payitahta gelen yolcular için Üsküdar Özbekler Tekkesini yaptırmıştır. Böylece, çadırlarda geçici olarak kalan ziyaretçilere, sürekli bir ikametgah sağlanmış, hem de devlet bu işten diplomatik yararlar temin etmiştir. Misafirler ve tekkede kalan dervişlerin yiyecek ve içecekleri, saraydan gelirdi.

İçinde birçok ağaç ve çeşitli meyveler bulunan geniş bir arazi (günümüzde burada Conrad otel vardır), Akaretler caddesindeki bütün binalar ve bazı dükkanlar bu tekkeye vakfedilmiştir.

Cumhuriyet döneminde, tekkelerin kapatılmasıyla burada cami ve tevhidhane dışında kalan bölümler 1957 yılına kadar Şair Nedim İlkokulu olarak kullanılmıştır. Bu sırada, tekkenin bazı binalarının orijinalliği bozulmuştur.

Zaten gerekli bakım ve onarımlar yapılmadığı için, bir süre sonra da ilkokul başka bir yere taşınmıştır. 1960 yılında çökme tehlikeli olan bina, 1969-1973 yılları arasında onarıma tabi tutulmuştur. Onarım kapsamına alınmayan harem ve misafirhane binaları ise harap olmuştur. Ertuğrul Tekke Camisi ise, halen ibadete açıktır.

ABBAS AĞA

Siyahi harem ağası olan Abbas Ağa: Sultan IV Mehmet döneminde, 1668 yılında Darüssade yani Kızlar Ağası olur. Abbas Bin Abdürrezzak adı ile tanınır.

Hamisi ise, Valide Hatice Turhan Sultandır. Kazandığı servetle birçok hayır işi yapar. Bunlardan birisi de, Abbas Ağa camisidir. Abbas Ağa: dört yıl “Kızlar Ağası” olarak görev yaptıktan sonra, azledildi ve ömür boyu maaş bağlanarak 1672 yılında Mısır’a gönderilir ve orada ölür. Kahire’de İmam-ı Şafi Türbesi haziresine gömüldü.

abbas-aga-camisi-2
İstanbul Akaretler Abbas Ağa Camisi

 

Abbas Ağa Camisi

Cami: 1665 yılında Abbas Ağa tarafından yaptırılmıştır. Bu cami yaptırıldıktan sonra semt “Abbasağa semti” olarak anılmaya başlanmıştır.

Duvarları kagir ve çatışı ahşap olan camide, Hünkar Mahfili vardır ve Sultan II. Mahmut döneminde, 1834 yılında restorasyon geçirmiştir. (Bir kısım tarihçiye göre yeniden yaptırılmıştır)

Ahşap tavan ve galerileri ilgi çeker. Tavandaki tahta oymalardaki ince işçilik ve buradan sarkıtılmış zarif kristal avizeler değişik bir hava yaratıyor. Avize, altın yaldızlı beyzi bir göbeğe asılmıştır.

Tavan yüzeyi: kalın çıtalarla oluşturulmuş sekiz köşeli yıldızlar, kenarları yumuşatılmış dikdörtgenler ve çeşitli geometrik desenlerle süslenmiştir. Tavan kornişlerinde, yelpaze şeklinde ajurlu konsollar, mukarnası andıran sarkıtlı süslemeler ve perde motifleri görülmektedir.

Ahşap Hünkar mahfili, günümüzde imam odası olarak kullanılıyor. Mahfilin kuzey ve doğu kanatları, çatıdan mamul kerestelerle, insan boyunu aşacak yükseklikte kapatılmıştır.

Caminin dört bir tarafı yüksek duvarlarla çevrilmiştir. Bir köşesinde, taş duvarın içine gömülmüş kör bir çeşme görülür. Bu çeşmenin 1682 yılı yapımı olduğu söyleniyor. Ama kitabesi bir hayli aşınmış, zor okunuyor ve musluğu yok, suyu akmıyor.

Burada küçük bir ayrıntıdan söz etmek istiyorum. Caminin kuzeyindeki yamaçlarda bir zamanlar “Abbasağa Mezarlığı” varmış ve kurulduğu 17 yüzyıldan itibaren yörenin sakinleri ve büyük zatları bu mezarlığa gömülmüştür. Ancak 1939-1940 yılları arasındaki şehir planlamalarında, bu mezarlığın bütün mezar taşları sökülmüş ve selvi ağaçları kesilmiştir.

Sahibi bulunan iki yüz kadar mezar, sahipleri tarafından başka yerlere taşınmıştır. Sahibi bulunmayan mezarlardan çıkarılan kemikler ise, mezarlığın aşağı köşesinde kazılan iki kuyuya doldurulmuş, mezar taşları ise kireçhaneye gönderilmiştir. Ortaya çıkan araziye ise, 1941-1942 yılları arasında “Abbasağa Parkı” yapılmıştır.

abbasaga-parki-2
İstanbul Akaretler Abbas Ağa Parkı

 

Abbas Ağa Parkı

Barbaros Bulvarından yukarı doğru çıkarken, sol kolda ve yamaçta kalmaktadır.

Park dik bir yokuş üzerinde, eni dar, boyu uzun bir parktır. Parkın üst bölgesinde, küçük bir amfitiyatro bulunuyor. Altı sıra taştan oturma yeri ve düzlükte daire şeklinde bir sahne bulunuyor. Yaz aylarında burada konserler düzenleniyormuş. Hatta, Beşiktaş’ın “Çarşı gurubu” söylenenlere göre, maçlardan önce burada toplanarak yeni tezahüratları ve marşları deniyorlarmış.

Parkın üst kısmında: yan yana dizilmiş, on iki tunç heykel görülüyor. Merdivenlere çıkarak bu heykellere ulaşılıyor. Heykellerin altında: heykelin kime ait olduğu, doğum ve ölüm tarihleri ve ölüm şekilleri yazılmıştır.

Yani: Türkiye’nin uzun demokrasi mücadelesinde şehit edilen aydınların heykelleri burada bulunmaktadır. (Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Doğan Öz, Muammer Aksoy, Onat Kutlar) Yani bir anlamda: Şair sofasındaki şairlerin heykelleri gibi.

Birazda parkın geçmişinden söz etmek istiyorum:

Osmanlı döneminde, günümüzde parkın bulunduğu yerde, bir bölümü Ermenilere ve diğer bölümü Müslümanlara ayrılmış bir mezarlık vardı.

1940’lı yılların başlarında, İstanbul Valiliği buraya park yaptırmaya karar verir ve mezarlık istimlak edilir. Ancak, mezarlıktaki mezarlardan sadece 200 tanesinin sahibi çıkar ve bu mezarlar, sahipleri tarafından başka mezarlıklara nakledilir.

Geriye kalan sahipsiz mezarlıklardaki kemikler ise toplanarak, parkın en aşağı kısmına açılan üç büyük kuyuya topluca gömülür. Mezar taşları ise, eritilerek kireç yapılması için kireçhaneye gönderilir.

Park yapıldığında, ortamın mezarlık havasından kurtulması için servi ağaçları kesilir, yerine fıstık çamları, at kestanesi, mazı ve palmiyeler dikilir. Yollar yapılır, çiçek tarhları ve çim bahçeleri düzenlenir. Banklar ve kanepeler konur. Parkın en alt bölümüne de tuvalet yapılır. Yani, kemiklerin gömüldükleri kuyuların yakınına, yorumu size bırakıyorum.

resim-heykel-muzesi-1
İstanbul Akaretler İstanbul Resim ve Heykel Müzesi-Milli Saraylar Müzesi

 

İSTANBUL RESİM VE HEYKEL MÜZESİ-MİLLİ SARAYLAR MÜZESİ

Dolmabahçe Sarayının hemen bitişiğindedir.

Müze: 1937 yılında Atatürk’ün emriyle kurulmuştur. Türkiye’nin ilk Güzel Sanatlar Müzesi olarak önem kazanmaktadır.

Müzenin bulunduğu bina: 1856 yılında Dolmabahçe Sarayı yapılırken, Karabet ve Nikolgos Balyan kardeşler tarafından Veliaht Dairesi olarak tasarlanmış ve yapılmıştır. Bahçesinde özel sergilerin düzenlendiği küçük hareketli pavyonların bulunduğu müze binası, üç katlıdır. Birçok oda ve salon vardır.

Müzede bulunan ve Mimar Sinan Üniversitesi koleksiyonu olarak isimlendirilen koleksiyon, Türkiye’nin en önemli modern Türk resim koleksiyonudur. Bu koleksiyonda: Türk ve Dünya sanatçılarına ait resim, heykel, özgün baskı yapıtları, Antik ve Rönesans dönemlerine ait heykel mulajlarının yanı sıra müzeye bağış yolu ile gelmiş özel koleksiyon yapıtları bulunmaktadır.

Koleksiyonun resim bölümünde: çoğunlukla yağlı boya yapıtlar vardır. Bu yapıtlar, 3977 adettir. Bu koleksiyonda: 18 ve 19 yüzyıl Batılı sanatçıların bazılarının da (Bonnard, Deraini, Levy, Matisse, Picasso, Utrillo gibi) yapıtları bulunmaktadır.

Güncel

1937 yılında müze olan Veliaht Dairesi: uzun yıllar Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Resim Heykel Müzesi olarak kullanıldı. Ancak binanın yenilenmesi için kaynak bulmakta güçlük çeken Üniversite, 2007 yılında müzeyi kapattı.

Daha sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından üniversiteye yeni bir bina tahsis edildi ve müzenin bulunduğu Veliaht Dairesi, Milli Saraylara geçti. Mimar Sinan  Resim Heykel Müzesi koleksiyonu: çağdaş bir müze olarak yenileme çalışmaları süren Karaköy Fındıklı’daki Antrepo No. 5’e taşındı.

Milli Saraylar ise, Veliaht Dairesini yeniler ve binayı bir müze olarak düzenlemiştir. Milli Saraylara bağlı pek çok müzede sergilenen çok sayıdaki değerli tablo burada toplanmıştır. Ayrıca Milli Saraylara bağlı olmayan Topkapı Sarayının depolarındaki bazı resimler de ödünç alınıp restore edilerek sergiye dahil edilmiştir.

Günümüzde, Milli Saraylar koleksiyonunda 600 civarında resim bulunduğu söyleniyor. Bunların 202 tanesi müzede sergileniyor. Sergilenen eserler arasında dikkat çekenler: Şeker Ahmet Paşa, Ayvazovski, Zonaro, Osman Hamdi Bey gibi ünlü ressamlardır.

Koleksiyon: 19 yüzyıl Osmanlı padişahlarının yaptırdığı, satın aldığı, beğendiği ve saraylarda kendine yer bulabilen resimlerden oluşmaktadır. Saraylar, Resim Heykel Müzesi koleksiyonunda bulunan 200 kadar eserini geri alarak burada sergilemek istemiştir.

Ancak, Mimar Sinan Üniversitesi, Mimar Sinan koleksiyonundaki eserleri bozmak istememekte, bir süre sonra kendi açacakları müzede, kendi koleksiyonlarını sergilemek istemektedirler.

Ama, yine de, bu müze, klasik Türk resminin oluştuğu dönem hakkında iyi bir fikir vermektedir.  Müzede: 19 yüzyıl Türk sanatçılarının tablolarından oluşan, önemli bir koleksiyon bulunmaktadır.

Özellikle Osman Hamdi Bey’in üç eseri ilgi çekmektedir. Müzede: Şadi Çalık’ın “Vietnam” isimli eseri de bulunuyor.

Gelelim müze gezisine:

Müzenin hemen girişinde, Topkapı Sarayından getirilen iki büyük ve ünlü resim bulunmaktadır. Bunlar: Veliaht Dairesini yaptıran Sultan Abdülmecit ve onun ardından tahta geçen o  dönemin Veliahtı Sultan Abdülaziz resimleridir.

İlk Salonda: Askeri konulu resimler, son halife Abdülmecid efendinin kütüphanesi olarak bilinen salonda ise İstanbul manzaraları görülmektedir.

Bir salonda: Abdülaziz döneminde Paris Goupil galerisinden satın alınan resimler, bir başkasında Zonaro ve Chlebowski gibi saray ressamları, bir diğerinde de Oryantalist resimler, bir başkasında Şeker Ahmet Paşa gibi yaver ressamların resimleri bulunuyor. Sarayın büyük salonunda: Deniz resimleriyle, Osmanlıda çok sevilen ünlü Rus ressam Ayvazovski eserleri görülüyor. Küçük bir salonda ise: Cumhuriyet dönemi sanatçılarının eserleri bulunuyor.

İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için. 

 

 

İstanbul Horhor

horhor-cesmesi-1
İstanbul Horhor

Fatih ilçesinin bir semtidir. Aksaray’da: Saraçhane’den Aksaray’a inen geniş bulvarın sağ tarafındadır. Horhor caddesi diklemesine inen bir caddedir ve Marmara’yı Haliç’e bağlayan bu cadde, Bizans döneminden günümüze kadar olan süreçte, sürekliliğini ve güzergahını değiştirmemiştir. Bu cadde yani yol: Bizans ve Osmanlı dönemlerinde önemini korumuş ve sürekli kullanılmıştır.

Burası, İstanbul’un en eski mahallelerinden biridir. Bir zamanlar bu çevrede gürül gürül akan bir çeşme bulunuyormuş. Horhor isminin bundan kaynaklandığı söyleniyor. Horhor su savakları, Bozdoğan su kemeriyle ilişkilidir. Bozdoğan su kemeriyle İstanbul’a getirilen su ve Fatih Camisi çevresindeki Kirmastı Mahallesinde çıkan yer altı su kaynakları: künklerle savaklar kurularak günümüzdeki Aksaray ve Laleli bölgelerine temiz su aktarılıyordu.

Bu savaklar, bölgedeki saray ve dini yapılarla Saraçhane Çarşısına düzenli su sağlamıştır. Bu su savağında toplanan suların oluşturduğu sesin getirdiği horhor diye tanımlanan gürültü sesi, sebebiyle de semte Horhor isminin verildiği söyleniyor. Bu horhor su sistemine ait bir kısım yapı parçaları, 1999 yılında İlahiyat Fakültesi temel kazısı sırasında ortaya çıkarılmıştır.

Semtin ismine ait bir diğer söylenti ise: Fatih Sultan Mehmet, burada yürürken, yerin altından su sesleri duyar ve yanındakilere “Burada bir çeşme yapın, baksanıza hor hor su sesi geliyor” der. Böylece yapılan çeşme “Horhor Çeşmesi” ve semtin adı da “Horhor” olarak kalır. Çünkü horhor kelimesinin anlamı “gürleyerek akan su” demektir.

1908 yılındaki Çırçır yangını, semtin kültürel mirasının günümüze kadar ulaşmasını engellemiştir.

Günümüzde: Horhor ve Sofular sokakları boyunca yan yana sıralanmış birçok kebapçı dükkanı bulunmaktadır. Çünkü burada özellikle Hatay ve Şanlıurfa yöresinden gelenler ikamet etmektedirler. Hatta burada “Kebap Festivali” bile düzenleniyor. Semtin bir diğer özelliği ise antikacılarıdır.

suphi-pasa-konagi-1
İstanbul Horhor

ABDÜLLATİF SUPHİ PAŞA KONAĞI

Burası semtin tarihi konaklarından birisidir. Semtin sınırları bitişiğinde yer alır. Yani aslında Saraçhane konaklarından birisidir. Günümüzde, Fatih ilçesinde kalabilmiş, nadir konaklardan birisi olarak önem kazanmaktadır.

Bu güzel konak: Hamdullah Suphi Tanrıöver’in babası olan Suphi Paşa’dır. Kendisi 1818 Mora doğumludur. 1867 yılında Maarif Nazırı olmuştur. Sultan II. Abdülhamit döneminde, evkaf, maarif, maliye, ticaret nazırlıklarında bulundu.

Ticaret Lisesi ve Sanayi Nefise Mektebi kurulmasında öncülük yaptı. Suphi Paşa: bu arazide bulunan 40 odalı ahşap köşkü Sadaret Kethüdası Hadi Efendi’den satın almıştır. Bu ahşap köşkün yanına: selamlık olarak bu konak yaptırılmıştır. 1845 yılında, bir misafirin nargilesinden düşen kor ateş sebebiyle, ahşap konak yanmış ve yerine bir İtalyan mimar tarafından bu kagir konak inşa edilmiştir.

Yöredeki bütün yapıların tamamı ahşap iken, buranın kagir yapılması binanın önemini ortaya koymaktadır. Zaten bu yüzden çevrede “Taş Konak” olarak anılırdı. Bu tür konakların içinde, ahşap dekorasyonlar bulunur. Bu yapıda “kündekari” üslubu kullanılmıştır. Yani hiç çivi kullanılmamıştır.

Yapı: 1854 yılında yapılmıştır. Günümüzde bu konağın sadece harem kısmı durmaktadır. Selamlık kısmı büyük bir yangında harabeye dönmüştür. Bir zamanlar okul olarak kullanılan yaveran dairesi de harabeye dönmüş ve civarda olan ahır binaları da zamanla yok olmuştur.

Günümüzde 3 katlı konak “İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Tarihi Müzesi” olarak kullanılmaktadır. 1966 yılında Hamdullah Suphi Tanrıöver öldükten sonra konak İstanbul Üniversitesine geçmiştir.

Girişindeki kemerli kapıda: süs olarak iki tane gizli İonik sütun kabartması bulunur.

Giriş katındaki sofada, Fatih Sultan Mehmet’in bir büstü bulunur. Üst kata çıkan çift merdivenler ceviz ağacından yapılmıştır.

En üst kata çıkıldığında ise, “Tıp Müzesi” olarak kullanılan etkileyici bir salon vardır. Salonun çevresindeki odalar hekim odalarıdır. Salonda: camekanlar içinde: eski tıp aletleri, ilk ilaçlar, şişeler, kavanozlar, ilk doktorların büstleri ve çeşitli yayınlar sergilenmektedir.

antikacilar-carsisi-1
İstanbul Horhor
horhor-antikacilar-carsisi-1
İstanbul Horhor

 

HORHOR ANTİKACILAR ÇARŞISI

Çeşmenin ilerisindedir. 1981 yılında İlkokul olarak inşa edilen binaya, aynı yıl Kuledibi Bit Pazarındaki antikacıların yerleştirilmesiyle oluşturulmuştur. Yapı 7 katlıdır ve 200 kadar dükkan bulunmaktadır. Bu dükkanlarda: her türlü antika ve eskitilmiş eşya bulup satın alabilirsiniz.

Antika tutkunlarının İstanbul şehrindeki ilk durağı olan bu çarşı içinde: İngiliz şövalyelerinin giydikleri zırhlardan, Fransız aristokratlarının devasa koltuklarına kadar pek çok obje satılmaktadır. Parfüm şişesinden el yazmasına kadar çok farklı fiyat aralıklarında ürünler vardır. Ayrıca Horhor’un nam salmış ustaları: eskilerinizi elden geçirdikleri gibi, size Osmanlı tarzı birçok eşyanın bire bir kopyasını da üretebiliyorlar. Ancak burayı “Bit Pazarı” olarak değerlendirmemek gerekir, çünkü fiyatlar yüksektir.

kizilminare-camii-1
İstanbul Horhor

KIZIL MİNARE MESCİDİ-KİREMİTÇİBAŞI CAMİ

Horhor caddesi üstünde, Halil Efendi Sokaktadır. Şehirdeki en eski Osmanlı yapılarından birisidir.

Banisi: Fatih Sultan Mehmet’in Kiremitçibaşısı Pir Mehmet bin İlyas’dır. 1521 tarihinde yapılmıştır. Önceleri düz çatılı iken günümüzdeki yapı kubbelidir. Mehmet bin İlyas’ın kabri ise Bursa’dadır. Oğlu Sinan Bey’in kabri ise, caminin ihata duvarı önündedir.

Yapı: 1718 yılındaki yangın sonucu tahrip olmuş ve Halil Ağa isimli hayırsever bir kişi tarafından yeniden yaptırılmıştır. Ancak bu kere, minber konularak Cuma namazı kılınmaya başlanmıştır. Böylece cami “Halil Efendi Camisi” olarak anılmaya başlanmıştır.

1965 yılında ise: mahalle halkı tarafından ciddi bir tamir yapılmış ve cami, caddeye doğru büyütülerek, minaresi haricinde, yapının tüm dönemsel özellikleri değiştirilmiştir.

Tombul minare: kırmızı tuğla ile inşa edilmiştir ve bu özelliğinden dolayı, halk arasında camiye “Kırmızı Minare Cami” denilmektedir. Minarenin 18 yüzyıl özellikleri taşıyan şerefesi, ilk devir özellikleri taşıyan külahının biçimi nedeniyle: orijinalliğini korumuş nadir İstanbul minarelerinden biri olarak önem kazanmaktadır.

BABA HASAN ALEMDAR CAMİİ

Horhor caddesinde, Baba Hasan Alemi sokaktadır. İsmail Ağa-Oruç Gazi mescidinin önündedir. Antikacılar çarşısı binasının bitişiğindeki alandadır.

Mescit: 1460 yılında, Fatih Sultan Mehmet’in Alemdarı Baba Hasan Ağa tarafından yaptırılmıştır. Yarı kagir, dört duvar üzerinde, ahşap çatılıdır. 1930 yılında kadro dışı kalan mescit, 1956 yılında Atatürk Bulvarı açılırken, yola denk gelmemesine rağmen ahşap çatılı ve değersiz denilerek yıktırılmıştır.

Günümüze, mescidin banisinin mezarı ve yıkık duvar kalıntıları ulaşmıştır. Hasan Babanın mezarı: caminin önündeki sokakta bir evin bahçesindedir.

horhor-aci-cesmesi-1
İstanbul Horhor

HORHOR ACI ÇEŞMESİ

Horhor caddesi ve Kavalalı Sokağın birleştiği köşe başındadır. Üzerinde ahşap bir ev vardır. Fatih semtinde yer alan üç tarihi çeşmeden birisi olarak önem kazanmaktadır. Günümüzde çeşme, tek cephede iki gözden oluşur. Üzerinde sadece bir satırlık “Tarih-i tamir-i Çeşme 1293” ibaresinden başka yazı bulunmaz.

1876 yılına ait bu tamir kitabesinde, tamirin kim tarafından yaptırıldığı yazılı değildir. Çeşmenin üstündeki ahşap mesken, 2008 yılında yıktırılmıştır. Çeşme günümüzde faal değildir. Çeşmenin yanına yeni bina yapıldığında çeşmenin suyunun kesildiği söylenir. Bazı kaynaklara göre: tarihi Horhor çeşmesi budur veya bazı kaynaklara göre ise, Hindular Tekkesi yanındaki çeşmedir.

horhor-cesmesi-00
İstanbul Horhor

HORHOR ÇEŞMESİ-KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN ÇEŞMESİ

İstanbul şehrinde, günümüzde mevcut en önemli beş çeşmeden birisidir. Saraçhane Arkeoloji Parkından, Horhor’a inişte, Horhor caddesiyle Kırma Tulumba sokağının kesiştiği yerdedir.

Muhtemelen Bizans döneminde yaptırılmış bu çeşme: Osmanlı döneminde, Kanuni Sultan Süleyman Vakfı’na eklenmiştir. Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a tamir ettirilen Kırkçeşme su şebekesinin: şehir içindeki en önemli su tesisidir. Likus deresi ve Şehzade ve Beyazıt’dan gelen tüm suları birleşerek, tonoz içinde Marmara’ya aktığı kavşak burasıdır.

Kubbesi, yan tarafında bir akarcası ve iki köşesinde iki açık pencereli kulesi dikkat çeker. Muazzam taş eserin kulelerinden: horhor (dehlizlerden gürce akan) su sesleri işitilirdi. Öte yandan, yine bu çeşmenin tarihi süreçte dikkat çeken özelliklerinden söz edilebilir.

Bu çeşmenin önünde bekleyen yeniçerilerden korkula korkularak bahşiş karşılığında su alınıyormuş. Çünkü: duvara kazınan üç servi ağacı motifi; bedava su alınamayacağını anlatıyormuş.

Orta sakaların su çektiği çeşme: günümüzde de tüm ihtişamı ile ayaktadır. Halen çeşme üzerinde, sert cisimle kazıma suretiyle yazılmış saka isimleri görülmektedir.

Çeşmenin muazzam haznesi, sırtını, Hinduler Tekkesi bahçesine, ahşap derviş hücrelerine vermiştir. Çeşmenin önü ve güneyi Aksaray meydanına bakmaktadır.

Çeşme ile ilgili yine bir anı: Sultan II. Mahmut tarafından 1826 yılında Yeniçeri ocağının kaldırılması kararının ardından, Yeniçeri kışlası kuşatılmadan önce meydana gelen en büyük çarpışma bu çeşme önünde gerçekleşmiş ve ardından yeniçerilerin yenilmesi sonucu kışlaları kuşatılmıştır.

HORHOR HAMAMI-HAS ODABAŞI HAMAMI

Aksaray hamamı sokağındadır. Has odabaşı hamamı diye de bilinmektedir. Hindular tekkesinin yanındadır. İkinci derece küçük ölçekli bir hamamdır. Çifte hamam olarak kullanılmakta iken, kadınlar kısmı 1990 yılında kapatılmıştır.

Hamamın zemini toprak seviyesi altında kalmıştır ve 8 basamaklı bir merdivenle inilir. Soyunma mekanı 3 katlıdır. İlk ve ikinci kat erkeklere ait olup, harem denen üçüncü kat ise kadınlara aittir. Ancak günümüzde kadınlara kapatıldığından, bu üçüncü kat kullanılmamaktadır.

Kanuni Sultan Süleyman dönemi Has Odabaşılarından Behruz Ağa Vakfında gösterilen hamamın içi: zaman zaman yenilenmiştir. Özellikle yakın geçmişte yapılan onarımlar sonucu orijinal mimari yapısı tamamen değişmiştir. 1975 yılında büyük bir onarım geçirmiştir. Günümüzde faal durumdadır.

hindular-tekkesi-1
İstanbul Horhor

HORHOR TEKKESİ-HİNDİLER-HİNDULAR TEKKESİ

Gureba Hüseyin Ağa mahallesinde; Aksaray Murat Paşa camisi yakınındadır.

Tekke, Fatih döneminde kuruluşundan kapatılıncaya kadar Hindistan’ın İstanbul şehrindeki elçiliği görevini yapmıştır. İstanbul şehrinin ilk Nakşibendi Tekkesidir.

Fatih Sultan Mehmet döneminde: Buharalı Hoca İshak Buhari Hindi adındaki Nakşibendi dervişi için yaptırılmıştır. Muhtemel yapılış tarihi 1451-1481 yılları arasındadır. Tekkenin varlığı, 1453 yılında kaleme alınan bir kaynakta da geçmektedir. Fatih tarafından yaptırılan tekkenin giderleri padişahın vakfından ödenmiş, yönetimi tekke şeyhlerine bağlanmıştır.

1783 yılında Halil Hamit Paşa tarafından yeniden yaptırılmıştır.

Tekkenin son şeyhlerinden Şeyh Hintli mücahit Abdurrahman Riyat Babur: 1923-1945 yılları arasında, tekkenin ikinci katında oturmuştur.  Tekkenin harap durumda olan mescidi ve İshak Buhari türbesi Belediye tarafından 1933 yılında Belediye tarafından yıktırılmıştır.

Geriye kalan ahşap yapılar da yakın tarihe kadar kimsesiz ve yaşlı kadınların barınağı olmuştur. Nakşi ve Kadiri tekkesinden, günümüze sadece ahşap ve harap şeyh meşrutası ve bahçesindeki kabirler ve taşlar ulaşmıştır. Tespit edilen on adet mezardan biri avlu kapısından girişte sağda, biri mescit tevhidhanenin güneybatı köşesindedir.

Sekizi de, aynı mekanın doğu duvarının önünde sıralanmaktadır. Mezar taşlarından birisi, 1788 yılında burada elçi iken vefat eden Serdar Mehmet’e aittir. Bu mezar taşının serpuşu: elçi şapkası şeklindedir. Tuğla örgülü mescidin mihrap duvarı, günümüzde de görülmektedir.  Tekke binası son yıllarda ayrıntılı restorasyondan geçirilmiştir. Tekkenin hemen arkasında Horhor Medresesi ve Hamamı bulunur.

İstanbul günlük gezi planı hakkındaki yazım için.